Zıplanacak içerik

DİPNOT

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

DİPNOT tarafından postalanan herşey

  1. SIFIR HATALI İNSAN GELİYOR... 3 sarmallı DNA üretildi DNA'ya üçüncü sarmalı eklemeyi başaran bilimadamları, daha önce varolmayan yapay canlı üretimi ve genetik hastalıkların ortadan kaldırılması için ilk adımı attı.Tüm organizmaların ve bazı virüslerin canlılık işlevleri ile biyolojik gelişmeleri için gerekli olan genetik talimatları taşıyan DNA, birbirine paralel iki iplikçi bir yapıdan oluşuyor. Genetik bilgi bu iki iplikçik arasında sıralanan organik bazlarda saklanıyor. Bilimadamları, DNA'ya özgü bu bilgi saklama özelliğine sahip bir polimer melekül (molekül dizisi) üretmeyi başardılar. Danimarka'nın Kopenhag Üniversitesinden Prof. Dr. Peter E. Nielsen ve ekibinin 15 yıllık çalışmalarının ürünü olan bu polimer meleküle PDA (Peptide nucleic acid-Peptid Nükleik Asit) adı verildi. Çalışma sonuçlarının yayınlandığı makalede PDA molekülünün, DNA'nın hücrede üstlendiği genetik kodların saklanması ve çoğaltılması işlevini gördüğü açıklandı. Hücreye enjekte edilebilşen PNA'nın bir başka özelliği ise 3'üncü sarmal olarak DNA'ya eklenebilmesi. Eklenen 3'üncü sarmal, DNA'ya destek olup hatalı proteinlerin üretilmesine engel olucak ve hasar görmüş DNA'nın onarılmasında etkin rol üstlenecek. GENETİK HASTALIKLAR TARİHE KARIŞACAK Oluşan genetik hasarların giderilmesinin ötesinde PNA molekülü kullanılarak yapılacak ilaçlarla genetik hastalıkaların tamamen ortadan kaldırılabilecek. Bu, PNA'nın moleküler olarak DNA'ya çok yönlü bağlanabilme özelliği ile gerçekleştirilecek. Böylelikle genetik kodun tamamının çıkarılmasına gerek kalmadan, bir çok genetik kökenli hastalık tedavi edilebilecek. YAPAY YAŞAM YOLDA Araştırmanın sonraki adımı yapay canlı yaratılması... Bilgi saklama özelliği olan PNA'nın, biyolojik reaksiyonlarda katalizör(kolaylaştırcı) molekül olarak kullanılması yönündeki çalışmalar devam ediyo. Bu başarıldığı takdirde, kendi kendine çoğalabilen PNA molekülleri yapmak mümkün olacak. Bu da yapay canlı üretmenin önünü açacak. YAŞAM NASIL OLUŞTU SORUSU CEVABINI BULUYOR Yapay yaşam forumunun yaratılması, aynı zamanda yaşamın temelini de aydınlatacak. Dünyanın başlangıcında yaşayan ilkel yaşam formlarının, PNA benzeri yapılar içerdiği biliniyor. Bilimadamları bu bilgiyi işleyerek yaşamın kökenine kadar inmeyi planlıyorlar. YEPYENİ CANLILAR ÜRETİLECEK PNA ile ilgili çalışmaların 15 yıl önce başladığını göz önüne alırsak oldukça kısa sürede yaşam ve kökeni hakkında oldukça yol alınmış durumda. Bilimadamları artık doğada daha önce görülmemiş PNA tabanlı bir yaşam formu üretmenin yollarını arıyor. Kaynak: http://www.turktime.com/default.asp?page=haber&id=65752
  2. DİPNOT şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Kesinlikle... Ama bir gerçek var... Gerçekten haziranda ölmek zor... Saygı ve sevgiler... DİPNOT...
  3. DİPNOT şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sevgili june... Bende birşeyi merek eder dururum... Mesela... Başbakan RecepTayyip Erdogan İslamda gerekli olmadığı aşikâr bir durumda ve konumdayken neden oruç tutar?... Softa mıdır?... Molla mıdır?... Mürit midir?... Yobaz mıdır?... Hâşâ!.. . O bir plitikacıdır!... Yalnız İslamın hoşgörü kurallarını ve vecibe yasalarını es geçmekle kalmaz, laik bir devlette, mübarek ramazanda, Müslümanlığın orucunu siyaset kapsamında değerlendirmek kusurunu da işler... Eeee bizde yutarız ama dimi... Sevgiler...
  4. DİPNOT şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    '- Vallahi efendim... Ben namaz bile kılmıyorum... Oruç tutmadığıma dair şahitlerim vardır.'
  5. DİPNOT şurada cevap verdi: ilker01 başlık Politika Bilimi
    Yıllardır kardeşçe birbirlerine bağlanmış... Bu kadar iç içe geçmiş ve bu kadar kaynaşmış bir milletin içinden, Türk’ü Kürt’ü birbirinden ayırma, ayıklama, tamamen emperyalist bir politikanın gereğidir: Çünkü; ABD Ortadoğu’da, sağlam bir üs edinme isteğinde ve zorunluluğunda! Yani.... Bu istek petrol politikasının gereğidir... Neden mi?... Gerçi şunun şurasında, Ortadoğu’nun 30 yıldan daha fazla önemi olmayacaktır! Bu süre sonunda, petrol önemini kaybedecek, yenilenebilir ve diğer enerji kaynakları petrolü büyük ölçüde ikame edecektir!... Ve su petrolden daha değerli bir hale gelecektir... Komşumuzun durumuna bir bakalım Irak’ta 1 milyon insan, 30 yıllık bir süre ve çıkar için öldürülmüştür! ABD PKK’nin silahlı operasyonlarına bu amaçla göz yummuş, dahası desteklemiştir! Tüm bunların Türkiye’ye maliyeti ise korkunçtur! Amerikalı, 30 yıl sonra Irak diye bir ülke ve Ortadoğu diye bölge bile anımsamayacaktır! Belki bizi bile... Saygılar.... DİPNOT...
  6. Bak bende bir şey anlatayım sevgili ali0-1... (Asıl demegojiyi kimler yapıyormuş minik bir örnek ile anlatayım...) Bu sadece bizim ülkemize özgü değil... Bakın: Somalili kadınlara vaaz veren imamlar; “Sakın çalışmayın. Devlet size bakacak. Bol çocuk doğurun. İlerde İsveç’i de İslam yapacağız” diyerek beyin yıkadı... Bunlar biliniyor değilmi... Peki önlem alındı mı?... Ne dersin... Ne gezer... Gidin Somaliye KAN PAZARI / KAN GÖLÜ... Saygılar...
  7. DİPNOT şurada cevap verdi: ilker01 başlık Politika Bilimi
    Bana göre... Bugün Kürt sorunun gerçek anlamda çözümü, bölgedeki emperyalist çıkarlar doğrultusunda değil ülkemiz çıkarları doğrultusunda iki halkın kardeşliğini pekiştirecek güvenini artıracak emekten yana eşitlikçi, özgürlükçü, barışçı ve bir demokratik açılımla kurucu halklar olarak cumhuriyet gerçek bir cumhuriyete dönüşür. Yoksa ABD bu gün işine böyle gelir, yarın koşullar değişince başka atlara oynuyarak tekrar karıştırabilir. Kürt sorununu ABD ve diğer emperyalistlerin elindeki koz olma surumundan çıkarmamız gerekmektedir. Bu sorunu biz kendimiz taraflar olarak çözmek durumundayız. Ve son olarakta; Dinci gerici bezirganlardan böylesi devasa bir sorunu çözmelerini beklemek abesle iştigaldir. Saygılar... DİPNOT...
  8. Duracağız sevgili june.. Hiç şüphen olmasın... Ve asla yanlız değilsin... Sevgi ve saygılar... DİPNOT...
  9. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    BİR MUHASEBE... Cumhuriyet tarihinde altmış hükümet gelmiş, geçecek…1923’ten bugüne dek altmış hükümet ve 26 Başbakan…Gelip de gitmeyen o kadar çok Başbakanlarla, gelip de gitmeyen o kadar çok iş yapmayanlarla dolu bir Cumhuriyet tarihi var ki, bugünkü halimiz bunun göstergesi değil mi?... Aaa bu arada... Altmış birincisi ne olur, kim olur? Gidişata bakılırsa ha Ali Veli ha Veli Ali!... Saygılar... DİPNOT...
  10. DİPNOT şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Yobazı İyi Tanıyın!.. Kara gömlekli 600 adam, bir pazar sabahı tanyeri ağarırken geldiler… Bitişik düzende ve son derece kararlı geldiler… Dozerleriyle, kepçeleriyle, kamyonlarıyla geldiler… Ve minicik yaşında meleklere karışan bir kızın adını taşıyan okulu, benzeri görülmemiş bir hışımla, akıl almaz bir hırsla yıktılar… Peki, nasıl yıktılar? Bir cuma günü saat tam 16.58’de, yani mesai bitimine iki dakika kala, yani hafta sonu tatiline girilmek üzereyken “yıkım tebligatı” yaptılar… Yıkım tarihi olarak da pazar sabahı 06.00’yı seçtiler… Öyle yaptılar, çünkü yargının işlerine karışmasını hiç mi hiç istemiyorlardı… Yıkmayı, yerle bir etmeyi öylesine büyük bir iştahla istiyorlardı ki, okulun sahibi olan vakfın süre isteğine hiç utanmadan, hiç sıkılmadan, hiç yüzleri kızarmadan şu yanıtı verebildiler: - Süre verirsek, yürütmeyi durdurma kararı alırsınız!.. Aynen öyle oldu; bir gün sonra başvuru yapılan mahkeme oybirliği ile yıkımın durdurulmasına karar verdi, ama ne yazık ki iş işten geçmiş, okul kara gömlekliler tarafından yerle bir edilmişti bile… Peki, niçin yıktılar? Çünkü yıllardır binlerce çocuğu okutan, mezun eden, arazisi devletin Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nden satın alınan vakıf okulu kaçaktı da ondan… Mimarlar Odası yıkımın hemen ardından rakamları açıkladı; İstanbul’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 1850 okuldan 1665’i kaçaktı!.. Bitmedi; İstanbul’daki 1 milyon 650 bin binanın yüzde 70’i de kaçaktı!.. Bitmedi; İstanbul’un iki koca semti, Sultanbeyli ve Samandıra, kamu binalarıyla, hastaneleriyle, konutlarıyla tamamen kaçaktı!.. - Kara gömlekliler, okulu büyük bir hazla yıktılar ve gittiler… *** Şaşırdınız mı?.. Ben, zerre kadar şaşırmadım!.. Bu kafa, bizlerin yıllardır bıkmadan, usanmadan anlatmaya çalıştığı yobaz kafadır… O okul, iktidara yanaşma olmayan, haysiyetli yazarların, her türlü baskıya karşın gerçekleri yazdığı bir gazetenin yöneticisiyle ilişkili olduğu için yıkılmıştır… Bu kafa Türkiye’yi ortaçağ karanlığının eşiğine getiren kafadır. Daha üç gün önce bu kafanın, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin burs verdiği 15 bin kız öğrenciye terör incelemesi yaptırdığı ortaya çıkmadı mı?.. Bu kafa değil miydi, “Ayakta bevletmek günahtır” diye bir kentin tüm camilerindeki pisuvarları söktüren?.. Bu kafa, daha önceki gün, hayatını adadığı Lepra (cüzam) hastanesine Türkan Saylan adının verilmesini reddetmedi mi?. Bu kafayı hâlâ tanıyamadın mı ey halkım? Bu kafa, “Barbie bebeklerin” erkeği tahrik ettiği fetvasını verebilecek kadar gözü dönmüş kafadır… Bu kafa, “Kız çocuğu 7 yaşından sonra babasına bile mesafeli durmalı, 9 yaşında evlendirilmesi caizdir” diyebilecek kadar sapıklaşmış kafadır… Bu kafa, ülkeyi topyekûn satışa çıkaran, toplumu “inananlar-inanmayanlar” diye bölen kafadır… Uyan ey halkım: ____________ Ümit Zileli...
  11. DİPNOT şurada cevap verdi: ilker01 başlık Politika Bilimi
    TÜRK TOPLUMU İÇİN "DEMOKRATİK AÇILIM"... Peki Nedir Demokratik Açılım?... Demokratik açılım bana göre sadece Kürt sorununu aşmak, kan dökülmesini önlemek değil. Demokratik açılım Anayasanın değişmesi demek. Faşist 12 Eylül Anayasasının sil baştan yapılması demek. Zorunlu din eğitiminin kalkması demek. Silah zoruyla iktidara gelmenin yolunun kapanması, yani darbecilerin çanına ot tıkamak demek. Darbeye teşebbüs edenlerin gelecekleri artık kararacak demek. Barış demek. Kardeşce birlikte yaşamak demek. Etnik grupların birbirlerini kabul etmesi, hazmetmesi demek. Ülke ekonomisinin rayına girmesi demek. Bölgelerarası haksızlıkların, dengesizliklerin giderilmesi demek... Yani Tüm ülke için, hepimiz için DEMOKRATİK AÇILIM... Saygılar... DİPNOT...
  12. DİPNOT şurada cevap verdi: ilker01 başlık Politika Bilimi
    Minik punto... ''Açılım hayatın satır aralarında ifade bulur, kendimize ve dünyamıza kattıklarımızın farkına varmaksızın. Açılım hayatın kendisini yaratmakla birlikte ortaya çıkar. Sayısız kitap okuyabilirsiniz, katkılarınızdan ötürü ödüller alabilirsiniz, köşe bucak dünyayı dolaşabilirsiniz, ama hücrelerinize özümsenmiş, yüzünüzdeki çizgilerde ifade bulmuş hikâyeleriniz yoksa açılımınız da olmamış demektir. Açılım evrenin bize kattıklarının karşılığını vermek gibidir, tıpkı doğanın kendini yaşarken yaptığı gibi.'' __________ Engin Geçtan
  13. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    AKP tarih yazmış... Evet, ortaçağ tarihini! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı...” Saygılar... DİPNOT...
  14. DEVLET... Dünyada bir sürü küçüklü büyüklü devlet var.. Devlet nedir?.. Devlet insan toplumunun belirli bir gelişim basamağında ortaya çıkan örgüttür; ekonomik egemenliği elinde bulunduran sınıfların kurduğu devlet tarihsel zaman içinde evrilmiştir... Köleci devlet.. Feodal devlet.. Burjuva devleti.. Lenin sosyalist -daha başka deyişle proletarya- devleti kurmak istedi; ama, sonuç ortada... Demek ki insanlık henüz o aşamaya ulaşamadı... Buna karşılık nitelik bakımından çeşitli devletlerin bini bir para... Burjuva parlamenter demokrasisinden tut, faşist diktatoryaya, monarşi, din devleti, oligarşik devlete dek beğen beğendiğini... .... Diyelim ki Amerika güdümünde Kürt devleti BOP kapsamında kuruldu, kurulacak... Ne olacak?.. Egemen sınıflar emperyalizmin hizmetinde köylülerin, işçilerin, emekçilerin canına okumak yolunda daha beter örgütlenip kurumsallaşacaklar... Türkmüş, Kürtmüş, Çerkezmiş, Zazaymış, Süryaniymiş, Arapmış hiç fark etmeyecek... Ne dersiniz... Aksini iddia eden varmı?... Saygılar... DİPNOT...
  15. DİPNOT şurada cevap verdi: ilker01 başlık Politika Bilimi
    Şöyle bir tarihsel sürece bakalım mı?... Süleyman Demirel Diyarbakır’a gidiyor, “Kürt realitesini tanıyoruz” diyor. Kürtler arasında büyük bir sevinç dalgası yayılıyor. Arkasından 2400 köy yakılarak boşaltılıyor. Tansu Çiller, “Nevruz Bayram olacak” diyor, hemen sonrasında en kanlı Nevruz kutlamaları yaşanıyor. Mesut Yılmaz, “Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyor, arkasından kentten tanklar geçiyor. Tayyip Erdoğan “Kürt Meselesi benim meselemdir” diyor, arkasından Şemdinli havaya uçuruluyor, uçuranlar kuş olup uçuyorlar, soruşturanlar mesleklerinden men ediliyorlar. En sonunda Genelkurmay Başkanı çıkıp bir akademisyen üslubu içinde Kürt sorununa yaklaşıyor, aynı anda Kürtlere karşı resmi taarruz başlatılıyor. Bu toplumu bu kadar yoran bir zihniyet karşısında açıkçası miğdem bulanıyor... Soru... A)Açılımı destekleyenler. B)Açılıma karşı olanlar. Bu iki kesimin tek ortak noktası var, her iki grup da Kürt Açılımı hakkında ayrıntılı bilgiye sahip değiller sanki... Peki sormazlarmı... Toplum Demokrasinin neresindeyiz... (Belkide açılımın tek faydası bu "DEMOKRASİ İSTİYORUZ"u öğrenmek...) Saygılar... DİPNOT...
  16. ‘İslam Dünyası Bir Mezbaha’(¹) “Ramazan ayı başlarken İslam dünyası bir mezbaha”. Bu başlık bana değil, Lübnan’da yayımlanan The Daily Star gazetesinin başyazısına ait (21/08/09). Başyazı, ramazan ayının televizyon kanallarında nasıl bir tüketim hummasına alet edileceğine işaret ettikten sonra bu sırada İslam dünyasının adeta bir mezbaha gibi olduğunu, Irak, Afganistan, Cezayir, Mısır, İran, Filistin, Lübnan, Endonezya veya Pakistan’da toplumsal çatışmalara sahne olmaya, kan akmaya devam ettiğine dikkat çekiyor. Yazar haklı, ancak Afganistan ve Irak ve öbür gönderme yaptığı ülkelerin yanı sıra, ramazan öncesinde Somali’de yoğunlaşan çatışmalar, özellikle Gazze’de Hamas’ın gerçekleştirdiği katliam yeni, önemli gelişmelere işaret ediyor. Bu savaşlar bitecek gibi değil… ABD yönetimi halkına, Irak’a neden gittiğini (enerji kaynaklarını ele geçirmek, küresel jeopolitikte stratejik bir yer elde etmek gibi), bu yüzden kukla bir hükümet bile kursa çıkamayacağını açıkça söyleyemedi. Siyasetçiler, özellikle Obama, Irak’tan bir an evvel çıkmayı vaat ettiler. Şimdi, çıkma sürecinin, halkın gözünde ertelenemez hale geldiği noktada, hızla tırmanan bombalı saldırılar, ABD halkına ve ele güne, Irak yönetiminin güvenliği sağlamaktan çok uzak olduğunu kanıtlıyor; böylece, ABD güçlerinin bir süre daha kalmasını, hatta Kürt bölgelerine yeni birliklerin gönderilmesine ilişkin önerilerin gündeme gelmesini çok kolaylaştırıyor. Afganistan’da yapılan seçimler, yoğunlaşan Taliban saldırılarına, İngiliz ve ABD güçlerinin sayısı hızla artmaya başlayan kayıplarına, özellikle İngiltere’de bu savaşa karşı yükselen kamuoyu tepkisine karşın, olumlu bir sinyal verecek, demokratikleşme sürecinin yolunda ilerlediğini gösterecekti. Ancak, gerek seçimlere katılan adayların özellikleri, gerek seçimlere katılım oranı, oy verme sürecindeki yolsuzluklar yüzünden bugün bu iddiaları satın alacak birisini bulmak çok zor. Dahası, feodal etnik aidiyetler altında verilen blok oylar temelinde gerçekleşen seçimlerden demokrasi beklemek hayal. Karzai, Peştun oyunu almak istiyordu. Ama, baş düşmanı Taliban da bu etnik gruba ait olduğundan, Türkiye’den Dostum’u getirerek Özbek oylarını da almaya çalıştı. Karzai’nin karşısındaki aday, eski dışişleri bakanı Abdullah Abdullah (bir başka ABD imalatı) da Tacik oylarına dayanıyor. Tüm bunlara ek Afgan halkına, Pentagon çevresi analistlerinden Thomas Barnett’ın vurguladığı gibi “işgalci süpergücün, rejimi devirmeden önce gündeme getirdiği, sonra iktidara oturttuğu adamı, üstelikde ikinci kez seçmek kalıyor… Gerisini siz düşünün…” (Esquire, 20/08/09) Rüzgâr eken fırtına biçer... Dindarlık söz konusu olduğunda kimseyi yeterli bulmayan siyasal İslamın kimi önde gelen grupları, şimdi onları yeterince Müslüman bulmayan radikal gruplarla hesaplaşmak zorunda kalıyorlar. 15 Ağustos günü Gazze’nin güneyinde Hamas güçleri İbn-i Taymiye camisine saldırdılar, çıkan çatışmada, “Cünd-ü Ensarullah” (Allah’ın izinden gidenlerin askerleri) adlı gruptan 28 militan öldü, onlarcası yaralandı. Somali’de İslami hareketin içinden gelen Şeyh Şerif Ahmet hükümeti şimdi, kendisini ılımlı bulan El Şahbah adlı radikal bir grupla çatışmak zorunda kalıyor. Kuveyt’te yayımlanan El Ceride gazetesi de 13 Ağustos başyazısında “Ilımlı olmak neden bizi teröristlerden kurtaramadı?” diye soruyormuş (Mshari Al Zaydi, El Şark El Evsat, 20/08/09). Müslüman Kardeşler geleneğinden gelerek “Tek çözüm İslam” sloganıyla gelişen, yaygınlaşan siyasal İslam, şiddeti yadsıdığını söylüyor, kendisini katı laik rejimlere karşı mücadele veren ılımlı demokratik bir akım, radikal akımlara karşı bir güvence olarak sunuyor, seçimlerle iktidara gelmenin önemini vurguluyordu. Siyasal İslam, meşruiyetini Müslümanlığın gerçek temsilcisi olma iddialarına dayandırıyor, bu yolla geniş bir siyasi cepheyi şemsiyesi altında tutmaya çalışıyor. Bu arada siyasal İslam içinde yaşadığı toplumları Müslümanlığın dini ilkelerine (hakikat rejimi) ve yaşam kurallarına (biyopolitiği) uygun bir biçimde yeniden şekillendiriyordu. Ne ki, siyasal İslamın sözcüleri, şiddete karşı olduklarını vurgulamakla birlikte, ne Mısır’da ne Filisitin’de ne de bir başka yerde, kendi şemsiyeleri altında barınan radikal Salafi/Cihadi akımların eylemlerine karşı kesin tavır almadılar. Dahası siyasal İslamın sözcüleri, çoğu kez bunları ortak bir düşmana karşı savaşan gönüllüler ya da laik devletlerin haksız baskılarına dayanamayan sabırsız çocuklar olarak tanımlayarak, durumu idare etmeye çalıştılar. Hamas 1987’de Müslüman Kardeşler’in bir dalı olarak, barış sürecini, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün laik, ulusalcı politikalarını yadsımak, İsrail’i yok edene kadar savaşmak üzere, kimi yorumculara göre de, Filisitin ulusal hareketini bölmek isteyen İsrail’in onayıyla kuruldu. Zaman içinde Hamas önce siyasi bir partiye dönüştü; çalışmalarını Gazze’de yoğunlaştırdı, 2007’de Filistin birlik hükümetinin çökmesinden sonra bir siyasi darbeyle yönetimi ele geçirdi. Bundan sonra Hamas’ın Gazze’de yaşamı giderek İslami ilkelere göre örgütlemeye başladığını, toplumu İslamın biyopolitiğine uygun bir biçimde denetim altına almaya başladığını görüyoruz. Hamas bu yaklaşımına yönelik eleştirilere cevap olarak, Filistin siyasetine, El Kaide tipi Salafi örgütlerin sızmasına karşı bir engel oluşturduğunu ileri sürüyordu (El Hayat, 17/08/09). Ancak zaman içinde Hamas’ın, Gazze’nin yönetimini üstlenmesine karşın, gerek halkın yaşamında beklenen iyileşmeleri gerçekleştirmedeki, gerekse geçen yıl İsrail saldırıları karşısında güvenliği sağlamaktaki başarısızlıkları Gazze’de toplumsal havanın değişmesine, özellikle gençlik içinde radikal arayışların artmasına neden oldu. Saleh el Naami’nin, El Ahram’ın, Gazze’deki İbn-i Taymiye Camisi olayından önceki sayısında yayımlanan yorumunda dikkat çektiği gibi (12/08/09) Hamas, artık Gelgelt adlı, birçok küçük gruptan oluşan Salafi/Cihadi bir şekillenmeyle karşı karşıyaydı. Bu şekillenmenin içindeki gruplar, 15 Ağustos’ta Gazze’de bir İslami emirlik ilan ettikten sonra, 28 militanı Hamas güçleri tarafından öldürülen grubun lideri Şeyh Abdul Latif Musa gibi, Hamas’ın dejenere olarak artık seküler (laik eğilimli-E.Y) bir gruba dönüştüğünü düşünüyorlardı. Abdül Latif Musa’nın Hamas’ı suçlarken “Kendini sahtekâr bir biçimde İslamla ilişkilendiren Tayyip Erdoğan gibi” ifadelerini kullanması da dikkat çekiyordu (Ghassan Charbel, El Hayat 17/08/09). El Şark El Evsat’tan Tarık Alhomayed da Musa’nın bu sözlerinin, “Erdoğan’la, radikal İslam arasındaki balayının bittiğini gösterdiğine” (18/08/09) işaret ettiğini düşünüyor; buna karşılık Müslüman Kardeşler’in liderliğinin Erdoğan’ın İslam için çok yararlı işler yaptığına inanmaya devam ettiklerini aktarıyor. İktidara gelmek için radikallerle aynı çatı altında toplananlar, şimdi radikallerin kendilerine bakıp, “Bu hainler burada ne arıyor?” diye sorduğunu görünce çok şaşırıyorlar. Siyasal İslam, dün toplumları kendi hakikat rejimini egemen kılarak değiştirirken ektiklerini artık biçmeye başladı. Ne ki bu kanlı bir hasat olacağa benziyor… DİPNOT... (¹)- Ergin Yıldızoğlu... / Kaynak...
  17. DİPNOT şurada cevap verdi: ilker01 başlık Politika Bilimi
    Bu açılımlar sonucu, Türkiye geri dönülmesi zor bir konuma gelmiştir. İşte size bu konumu belirleyen ana özelliklerden birkaçı: •Uluslararası sermaye çevreleri ve onun taşeronu konumundaki büyük sermaye çevrelerinin evirip çevirdiği bir ekonomi, •Emeğin ve örgütlerinin tüm karar süreçlerinden dışlandığı bir ekonomi, ( emek örgütlerinin itirazına rağmen, işsizlik sigortası fon kaynaklarının bütçeye aktarılması, memur sendikalarının toplu sözleşme ve grev hakkı talebi ile ilgili yasal düzenlemenin yapılmamış olması ) •İktidarın YÖK’ü ve RTÜK’ü ele geçirdiği bir ülke, •İktidarın dikensiz gül bahçesi yaratma uğruna yargıyı ele geçirmeye çalıştığı bir ülke, •Tarikat ve cemaatlere yönelik soruşturmalar hasıraltı edilirken, üniversite öğrencilerinin yasal ve demokratik haklarını kullanmalarının engellendiği bir ülke, •Ergenekon davası adı altında muhaliflerin susturulduğu ve bir korku imparatorluğunun inşa edildiği bir ülke. Bunlar ilk akla gelen ve bir çırpıda sayabildiklerimiz. Bu liste daha da çoğaltılabilir. Evet açılımı sonuna kadar destekliyorum... Fakaaat... Minik bir soru.. Ne dersiniz, Kürt açılımını bu yukarıdaki tabloda nereye oturuyor dersiniz?... Bir hatırlatma yapayım dedim... Umarım yanıtını verir ve yorumunuzu yaparken uyarı niteliğindeki yukarıdaki tabloyu göz önünde bulundurursunuz... Saygılar....
  18. DİPNOT şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    BİZ... Acılarımızı paylaşan, sevinçlerimizi çoğaltan bizdik... Bizdik Diyarbakır cezaevinde, Eskişehir’de, Aydın’da... 12 Mart’ta ve 12 Eylül’de Türk-Kürt ayrımı yapılmadan işkencelerde ölen, zindanlara atılan... Kıyımlarda yanan bizdik, şafaklarda boğulan, Manisa’da 14 yaşında tutuklanıp Buca cezaevine konulan... Anneydik, babaydık, kardeştik ve bizdik aynı yolun yolcuları olan... Nasır tutmuş yüreklere, askeri ve sivil faşizme, şoven milliyetçiliğe, etnik ayrımcılığa karşı direnen... Bizdik Nâzım’ın Ahmet Arif’in Kemal Burkay’ın, Ataol Behramoğlu’nun şiirleriyle beslenen... Bizdik Orhan Kemal’in, Yaşar Kemal’in romanlarıyla gençlik yıllarımızı geçiren... Şimdi sahneye konulan bir kirli oyunu seyrederken birbirimize düşüyoruz... Emek-sermaye çelişkisini, sosyalizmi, halkların kardeşliğini unutup birbirimizi yiyoruz... Kendi düşüncelerimizi bir kenara itip, din bezirgânlarının, dönek solcuların, eski faşistlerin, satılmışların tezgâhına geliyoruz. Saygılar... DİPNOT...
  19. Olalım tabiki deniz_kizi... Memnuniyetle... Sevgiler...
  20. Olurmu sevgili rua... Senin konu başlığı ile ilgili ne kaygın olabilirki... Ama bak göbeğin konusunda birşey söyliyemem.... Sevgi ve saygılarımla... DİPNOT...
  21. Rica ederim sevgili mavi... Düşüncelerine aynen katılıyorum... Sevgiler...
  22. DİPNOT şurada cevap verdi: ilker01 başlık Politika Bilimi
    Eğer bu açılım konusunda gerçekten samimiyseler... Kürt Açılımı” ya da sonradan değiştirilen “Demokratikleşme Açılımı” için: Öncelikle... 1- 12 Eylül ürünü 1982 Anayasasının tamamen delinmeden-kazınmadan değiştirilmesi. Fakat değiştirilirken tekrar Aldıkaçtı’larla değil tüm toplumun katkılarıyla olmalı.2- Ceza Yasasındaki başta 301. Madde olmak üzere anti demokratik tüm yasa maddelerinin kaldırılması.3- Seçim yasasında demokratik kurallara geçilirken barajın sıfıra indirilmesi… ile olur... Demokratikleşme Açılımı”na böyle başlanır. Fakat bugünkü düzenden bunu beklemek abesle iştigaldir... Çünkü Demokrasiyi ancak önce gerçek demokrat olanlar ister ve başarır… Saygılar... DİPNOT...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.