Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    3.724
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    30

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. *** “KAR”... Orhan PAMUK… YAZARIN BİYOGRAFİSİ : Orhan Pamuk 1952'de İstanbul'da doğdu. Cevdet Bey ve Oğulları ve Kara Kitap adlı romanlarında anlattığına benzer kalabalık bir ailede ve şehrin Batılılaşmış ve zengin semti Nişantaşı'nda büyüyüp yetişti. Otobiyografik kitabı İstanbul'da anlattığı gibi Pamuk çocukluğundan yirmi iki yaşına kadar yoğun bir şekilde resim yaparak ve ileride ressam olacağını düşleyerek yaşadı. Liseyi İstanbul'daki Amerikan lisesi Robert College'de okudu. İstanbul Teknik Üniversitesi'nde üç yıl mimarlık okuduktan sonra, mimar ve ressam olmayacağına karar verip bıraktı. İstanbul Üniversitesi'nde gazetecilik okudu, ama bu işi de hiç yapmadı. Pamuk, yirmi üç yaşından sonra romancı olmaya karar vererek başka her şeyi bıraktı ve kendini evine kapatıp yazmaya başladı. İlk romanı, Cevdet Bey ve Oğulları yedi yıl sonra 1982'de yayımlandı. İstanbullu zengin ve Pamuk gibi Nişantaşı'nda yaşayan bir ailenin üç kuşaklık hikâyesi olan bu roman Orhan Kemal ve Milliyet roman ödülleri aldı. Pamuk ertesi yıl Sessiz Ev adlı romanını yayımladı ve bu kitabın Fransızca çevirisiyle 1991 Prix de la découverte européene'i kazandı. Venedikli bir köle ile bir Osmanlı alimi arasındaki gerilimi ve dostluğu anlatan romanı Beyaz Kale (1985), 1990'dan sonra da başta İngilizce olmak üzeri pek çok dilde yayımlanarak Pamuk'a uluslararası ilk ününü sağladı. Aynı yıl Pamuk karısıyla Amerika'ya gitti ve 1985-88 arasında New York'ta Columbia Üniversitesi'nde "misafir alim" olarak bulundu. Büyük bir çoğunluğunu burada yazdığı ve İstanbul'un sokaklarını, geçmişini, kimyasını ve dokusunu, kayıp karısını arayan bir avukat aracılığıyla anlatan Kara Kitap adlı romanı 1990'da Türkiye'de yayımladı. Fransızca çevirisiyle Prix France Culture (ödülünü) kazanan bu roman hem popüler hem de deneysel olabilen, geçmişten ve bugünden aynı heyecanla söz edebilen bir yazar olarak Pamuk'un ününü hem Türkiye'de, hem de yurt dışında genişletti. 1991'de, Pamuk'un Rüya adını verdiği bir kızı oldu. Aynı yıl Kara Kitap'taki bir sayfalık bir hikâyeden senaryolaştırdığı Gizli Yüz filme çekildi. 1994'te Türkiye'de yayımlanan ve esrarengiz bir kitaptan etkilenen üniversiteli gençleri hikâye ettiği Yeni Hayat adlı romanı Türk edebiyatının en çok okunan kitaplarından biridir. Pamuk'un Osmanlı ve İran nakkaşlarını ve Batı dışındaki dünyanın görme ve resmetme biçimlerini bir aşk ve aile romanının entrikasıyla hikâye ettiği Benim Adım Kırmızı adlı romanı 1998'de yayımladı. Bu kitapla Fransa'da Prix Du Meilleur Livre Etranger, İtalya'da Grinzane Cavour (2002) ve International Impac-Dublin ödülünü (2003) kazandı. 1990'ların ortasından itibaren Pamuk insan hakları, düşünce özgürlüğü konularında yazdığı makalelerle Türk devletine karşı eleştirel bir tutum aldı, ama siyaset ile fazla ilgilenmedi. "İlk ve son siyasi romanım" dediği Kar adlı kitabını 2002'de yayımladı. Doğu Anadolu’daki Kars şehrinde, siyasal İslâmcılar, askerler, laikler, Kürt ve Türk milliyetçileri arasındaki şiddeti ve gerilimi hikâye eden bu kitap ile yeni tarz bir "siyasal roman" yazmayı denedi. Uluslararası ve Türk gazete ve dergilerine yazdığı edebi ve kültürel makalelerle, kendi özel not defterlerinden yaptığı geniş bir seçmeyi Pamuk 1999 yılında Öteki Renkler adıyla yayımladı. Pamuk'un 2003 yılında yayımladığı son kitabının adı İstanbul'dur. Yazarın hem yirmi iki yaşına kadar olan hatıralarından, hem de İstanbul şehri üzerine bir deneme olan ve yazarın kendi kişisel albümüyle, Batılı ressamların ve yerli fotoğrafçıların eserleriyle zenginleştirilmiş bu şiirsel kitabı sınıflamak zordur. Orhan Pamuk New York'ta geçirdiği üç yıl dışında, bütün hayatını İstanbul'da aynı sokaklarda, aynı semtlerde geçirdi. Şimdi de doğduğu, binada yaşıyor. Otuz yıldır roman yazan Pamuk yazarlıktan başka hiçbir iş yapmadı. Orhan Pamuk'un kitapları, en son Benim Adım Kırmızı'nın Japonca yayımlanmasıyla birlikte otuz dört dile çevrildi. Orhan Pamuk'un son romanı Kar, New York Times Book Review tarafından 2004 yılının en iyi 10 kitabından biri seçildi. İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından her yıl verilen Nobel Edebiyat Ödülünün bu yılki sahibi Orhan Pamuk oldu. Orhan Pamuk'a 12 Ekim 2006 tarihinde verilen ödülün aynı gün Fransa Meclisinde kabul edilen ‘Ermeni soykırımı’nın inkârının suç sayılmasını kabul eden yasayı kabul etmesinin aynı güne denk gelmesi tartışmalara neden oldu. Çalışmaları: Benim Adım Kırmızı Beyaz Kale Cevdet Bey ve Oğulları Gizli Yüz Kar Kara Kitap Öteki Renkler Sessiz Ev Yeni Hayat “KAR” Kitabın Konusu: Bu kitapta; Türkiye’nin içinde bulunduğu durumlardan en sorunlusu olmaya meyilli olan “İrtica ve Başörtüsü” konusunun örneklendirerek açıklanması, ülkemizin içinde bulunduğu büyük sorun ve örümcek kafalı kişilerin nasıl masum ve saf Türk halkını kandırdığını ve kendilerine tapınılacak duruma getirdiklerini anlatmaktadır. Bir diğer açıdan ülkemizin nasıl bu durumdan aciz kaldığı bazı konuları verse de, bu konularda duyarlı olduğunu, görevli kişilerin konulara dikkat ve titizlikle yaklaştığını, ancak bazı insanlarımızın burada sömürüldüğünü ana tema olarak işlenmiştir. On iki yıldır Almanya'da sürgün olan şair Ka Türkiye'ye dönüşünden dört gün sonra, bir röportaj için Kars şehrinde bulur kendini. Ağır ağır ve hiç durmadan yağan karın altında sokak sokak, dükkân dükkân bu hüzünlü ve güzel şehri ve insanlarını tanımaya çalışır. Kars'ta ağzına kadar işsizlerle dolu çayhaneler, dışarıdan gelmiş ve kardan mahsur kalmış gezgin bir tiyatro kumpanyası, intihar eden ve türban direnişi yapan kızlar, çeşitli siyasal gruplar, dedikodular, söylentiler, Karpalas Oteli ve sahibi Turgut Bey ile kızları İpek ve Kadife ve Ka için bir aşk ve mutluluk vaadi vardır. *tna ***
  2. Aynı inanca sahip iki kişinin aynı olay hakkında farklı yorumları... Biri böyle anlamış.. diğeri de böyle... Şu sonuç ortaya çıkyor galiba, insanlar aynı şeyleri farklı yorumlayabiliyorlar... İnançlar da böyle aslında ...Biri tanrısal yaklaşımlar konusunda bir sav atar ortaya... Diğerleride düşünce yapısı yada değerlerine uygun görürse kabul eder... Beklentileri yada korkuları nedeniyle zorunlu kılar kendini... Hele Hele Ortadoğu'nun ta sümerlerden gelip, tanrıların oğlu firavunlarla devam eden, yerini tanrının elçisi peygamberlere bırakan kültürel algılamanın Öbür tarafa dair beklenti ve korkularıyla oluşturulmuş düşünce yapısıysa söz konusu olan şu cümleler çok rahatlıkla kurulabilyor... Öyle değil mi ? ... "ya doğruysa"... Ajitasyon yada beklentiler,korkular dile getiriliyor... Yapılmak istenen hangisiyse farketmiyor... Turan dursunla yola çıkıp bugünlere geldiğini öne süren bir zihniyet kendi ön görüşlerini yadsınamaz doğrular olarak öne sürüyor... Bize de şaşkın şaşkın bakmak yada düşünmek kalıyor... "ya doğruysa"... Öyle ya birileri herkesi kendisi gibi sanıyor... Kendi anlatımlarıyla, "Meal bile okumamışları mat etmeyi" meziyet sananlar, şimdide kalkmış inançsızları adam etmek için misyoner yaklaşımlarıyla ajitasyon üretiyor... "hadi bi canlandırın gözünüzde ya doğruysa????" Değerlendirme yapabilecek bir aklı olmayan bizlere de "şaşkın şaşkın bakmak yada düşünmek kalıyor"... "hiç ölmemek söz konusu ebedi bir azap ya da ebedi bir mutluluk" arasında seçim yapmamız gerekiyormuş Aslında onun gibi düşünüp değerlendirmemiz gerekiyor galiba...kormamızda gerekiyor..."ya doğruysa"...
  3. Çok merak ediyorum... Siz Voltaire'nin yazdığı kitaplarından bir tek satır okudunuz mu? Siz Voltaire'nin yazdığı kitaplarından herhangi birini, başından sonuna kadar sıkılmadan okuyupta mı bu kendi fikrinizi edindiniz ve belirtiyorsunuz? Şimdi bana tepki duyacaksınız ama ya yazılanları baştan savma okuyorsunuz... yada amacınız başka işinize geleni anlayıp "Bu sözleri söylemiştir. Uydurma değil." diyebiliyorsunuz... Ardından"Voltaire'nin hayat felsefesini bilmeyenlere" Akıllar veriyorsunuz... Siz Bildiğinize göre bize "Voltaire'in" Hayat felsefesini özetler misiniz Lütfen...?
  4. *** Siz doğunca nufusunuza yazdıkları için mi bu inancınızı taşıyorsunuz...? Yoksa Atadan gelme hepimiz Elhamdurullah buna inanmalıyız dediler diyemi... Yada inanalımda ya varsa başımız derde girmesin yaşamın birde ölümü var diyemi Yoksa hiçbir dayatma,özendirme ve korku yaratılmadan değerlendirmeler yapıp özgür iradenizle inançlarınıza ulaştınız?.. Sizin çevrenizde bu kadar gönüllü misyoner varken hiç kimsenin düşünsel etkisi altında kalmadan mı İnancınızı pekiştirdiniz? Sizin inanmak için aradığınız sebep nedir? Diğerlerini inanmamak için sebep aradıklarına dair bir tesbitte bulunmuşsunuzda ondan soruyorum... Aslında farkında olmadığınız şey o insanların düşünüyor ve sorguluyor olmaları... O sebep sandığınız şey ise sizden farklı olarak, düşünerek ulaştıkları, varsaydıkları sonuçlar... Siz var sayıyorsunuz...Diğerleri yok sayıyorlar... Siz var saydığınız için yok sayanları varsaydığınız cehennemde yanmaya gönderip sonra da üzülüp vicdanlarınızı rahatlatmaya çalışıyorsunuz... Yok sayanların sizi hiç cehennemlerde yakmaya çalışıp, derilerinizi yüzmeye yeltendiklerini, acıyı işkenceyi insanlara reva gördüğünü hiç duydunuz mu? Peki bir varlığın olduğuna inanmakla,yokluğuna inanmak arasındaki fark nedir? Var olduğunu yada yok olduğunu ispatlayamazsanız varsayımlardan öteye gidebilirmisiniz? Sebep arar bulamaz, kendini kandırır diye devam etmişsiniz... Sizde sebep arayıp varsayımlardan öteye gitmeyen sonuçlar üreterek kendinizi kandırıyor olamazmısınız?.. Siz Kendinizi bir inanan olarak kabul edip, Ardından ayrıcalıklar yaratarak öbür alemden kendinize yazık olmayacak yere sahip olmak kaygısıyla diğerlerine üzülmeye çalışmakla varsaydığınızın sevgili kulu olduğunuzu mu?... Yoksa sizin varsayımlarınızı kabul etmeyen diğer insanlara acıyarak kendinizi iyi bir insan olarak mı hissediyorsunuz? Ne biliyorsunuz sizin doğru yolda olduğunuzu?... Birisi size tanrının ağzından kitap yazdırmış diye mi?... Öbür alem kaygısıyla sorgusuz sualsiz tamam inanmalıyım dediğiniz için mi? Dünyayı ve yaşamı yorumlarken inanışlarında oluşturduğu varsayımları ve hezeyanlarını da dayatan algılamalarıyla öğütler verip, birde bunları Arap yarım adasının kültüründeki (liderlerin, bir bilenin), dönemin birbirinden kopuk yaşayan küçük topluluklarına yol gösteren, onlara tanrısal güçlere dayalı korkularla önderlik eden peygamberlik müessesesinin yaklaşımlarıyla düşünce ve varsayımlarına illada inanılsın diye cennet ödülü ve cahennem cezası dayatmalarına karşı koyamayarak... Allah korkusunu öne çıkarıp, acaba ne, nedir diye düşünce bile üretmekten erinip, kitapta yazılanların eğrisini doğrusunu kıyaslamadan koşulsuz varsayımlarda ön kabullerde bulunarak..." Kendini kandırır öyle yaşayıp gider" dediğiniz kişlerden kendinizin çok daha tutarlı,farklı olduğunuzu mu sanıyorsunuz?.. Gerçekten kendinizi kandırıyor olabildiğinizi farketmeden,tutarlı bir yaşam sürdürdüğünüzü mü düşünüyorsunuz? *** Sizin gibi ciddi söylemek gerekirse, Kendinizi olduğunu sandığınız yerde farkında olmadığınız çelişkileriniz çok fazla... Ama olsun değil mi?...Nasıl olsa siz inanıyorsunuz...Diğerleri sizin varsayımlarınızı kabul etmedikleri için acınacak üzülünecek varlıklar... Sizler varsaydığınız allahın sevgili kulları... Diğerleri yoksaydıkları allahın kötü kulları... *** Peki bir varlığın olduğuna inanmakla,yokluğuna inanmak arasındaki fark nedir? Var olduğunu yada yok olduğunu ispatlayamazsanız varsayımlardan öteye gidebilirmisiniz? Ama siz düşünmek sorgulamak yerine acımayı ve samimiyetsiz üzüntüler göstermeyi tercih ediyorsunuz... Ve ne kadar olumlu farklılıklarınız olduğunu sergiliyorsunuz... *** Ama gelen yanıtlar hiçte öyle olmadığını gösteriyor... Farklı değerlendirmeleri reddetmek yerine yazılanı çizileni anlamak, değerlendirmek adına tekrar okumanız için alıntılıyorum... Dinden imandan olmak,günaha girmek gibi bir korkunuz yoksa yada tek misyonunuz kendinizi ayrıcalıklı görüp misyoner mantığıyla yaklaşmıyorsanız... Bu sefer farklı görüşleri algılamak, hak vermesenizde ne dendiğini anlamak için okuyunuz... Unutmayın ki sizdeki akıl herkeste var, belki olmayan öbür taraf korkusudur... Gerçek yaşamın öbür taraf değil burası olduğunu ve koşulsuz insani değerlerin öne çıkarılmasını savunuyorlardır... İnsanlarla ilişkilerinde, dinsel baskılar yada öbür taraf korkusuyla değil Evrensel ve Medeni değerleri önemsedikleri için davranışlarını belirliyor,sergiliyor ve uyguluyorlardır... Olamaz mı?... Görünen gerçeklerle görülmek istenenler farklılaşınca... Olamaz diyor bütün ön yargılı olanlar... *** Farklı değerlendirmeleri, işine gelmeyince hakaret kabul edip reddetmek yerine yazılanı çizileni anlamak, değerlendirmek adına tekrar okuması için alıntılıyorum...
  5. Tersine üretilen her cümle...Ajitasyon...Çarpıtma... boş laf...
  6. Sevgili tengrin; Yapılan şikayetleri, rahatsız olunuyor varsayımını bir kenara bırakarak, edinim ve düşüncelerini yazmaya devam etmelisin... Yazdıklarının içinde katılamadığım noktalarda olsa içeriğinin tutarlı, bilgiye ve araştırmaya dayalı olduğunu bildiğim için her zaman ne yazdığını ve ne anlatmaya çalıştığını merak ederek okuyorum... Yani bilmen gereken,sıkılıp şikayetci olanlarında, anlamak kavramak ve hak vermek yada farklılıklarını vurgulamak düşüncesinde olanlarında var olduğudur... Tercihin her koşulda yaralı olacak paylaşımlara katkıda bulunmak olmalıdır... Düşüncelirine katılan yada eleştiren, tartışma adabını edinmiş çoğunluk tarafından, senden beklenen de bu olsa gerek... sevgiler...
  7. Göndermiş olduğunuz mesajınızdan bu yana, sizi daha iyi kavrayabilmek adına dikkatle takip ediyorum... Şu ana kadar inancınıza biçtiğiniz değeri, duygusal yapınızın, kadınsal içgüdülerinizin şekillendirdiğini ve olabildiğince objektif olmaya çalıştığınızı farkettim... Yaşamınızda bu güne kadar hangi değişimleri yaşdığınız ve inançsal yönünüzü nelerin etkilediğini bilemem ama kendi değerlerinizi yaratmaya çalıştığınız belli oluyor... Kadınsal içgüdüleriniz ve karşı cinse bakış açınız hakkında yazılarınızdan bazı mesajları vermeye çalışıyorsunuz... Ancak "İslamı yaşayan bir erkek o kadına kafasını kaldırıp bakmaz" ve "bir sarı saçın peşine gidebilecek bi ton erkek biliyorum çevremde" ifadeleriniz bir erkekten beklentilerinizi ve eleştirilerinizi ortaya koyuyor... Bence Yaşamda erkeklerin ahlaki değerlerini, inançlarına bakarak değerlendirmeyin... Çünkü yanıldığınızı anladığınızda çok geç olabilir, duygusal ve inançlarınız açısından onarılamaz yaralar alabilirsiniz... Ahlaki değerler, hangi eğitimi, kültürü almış, hangi inancı benimsemiş olursanız olun erkek yada kadın içgüdüler kontrol edilemezse, sonuçta verdiğiniz o örnekler yaşamın doğallığı ve gerçekleri içinde her zaman yaşanacaktır...Tek fark eğitim,kültür ve inançsal değerlere bağlı olarak kişilerin kafalarında oluşturdukları, kendilerini haklı görmeye çalışmak adına yaratacakları kılıflar ve bahanelerin çeşitliliği olacaktır... Bu nedenle;"cidden merak ettim siz medeniyetin hangi aşamasındasınız ?" ifadenizde kullandığınız medeniyet kavramı aslında bilinç altınızda hangi değerlerin öne cıkması gerektiğini düşündüğünüzün, ama farklı algılamaları dillendirdiğinizin mesajı olarak ortada duruyor... Bu açıdan ele alarak belirtmek gerekirse, eğer medeniyet aşamamız ve algılamamız eğer diğerinden bir alt seviyedeyse bir üstünüzün yaklaşım düşünce ve davranışları kavramakda zorluklar yaşayacağımız bir gerçek... O nedenle birilerini yargılamak, yada sorgulamak adına bu tür soruları sormak, soran kişileride açmazlara ve çelişkili durumlara götürebilir... Çünkü bahsettiğiniz kavram, insani ve ahalki değerleri ele aldığımızda, yaşamda ve toplum içinde edinilen yere göre sürekli çeşitlilik gösterir... *** Yukarıdaki ifadenizden şunu algılıyorum... İslamın Kadına verdiği hakları siz anlamışsınız...Ve anlayamayanlara, "keşke... "bir anlasaydınız" diye dikkatlerin çekiyor ve uyarıyorsunuz... Ancak bence bu hayıflanmadan öteye gitmeyecek bir ifade tarzı...Tabi devamını getiremezseniz... Yani...Anlayamayanlara, anlayan birinin yardımcı olması, anlaşılır bir dille anladıklarını ifade etmesi gerekkir ki konu havada kalmasın... Bence anlayamayanların anlayabilmesi için "İslamın kadına verdiği hakları" tek tek ifade etmelisiniz... Ancak, "Medeniyetin aşamalarından","Hak kavramından" bahsettiğinize göre İslamın dini yasalarının verdiği haklarla, günümüzün medeni yasalarının verdiği haklar arasında da kıyaslamalar yapmak gerekir diye düşünüyorum... Bir de objektif davranmaya çalışan duyarlı kişiliğinizi öne çıkararak kadının inançlar eliyle elinden alınan haklarını da dile getirceğinizden eminim... Her ne kadar, "halaaaa günümüze göre de doğrudur" desenizde... Ben yine de "siz medeniyetin hangi aşamasındasınız ?" diye sorabilen ve demek ki, medeniyetin kişiler üzerinde yarattığı olumlu etkilerin ve kazanımlarının farkında bir kadın olarak "İnsani ve Evrensel haklarınızı bildiğinizi"... Ve onları koruyabilmek adına; inançlarınızın dışında da değerlendirmeler yapabilecek ilkesel bir duruş ve medeni düşünce yapısına sahip olduğunuzu varsayıyorum... *tna
  8. Detaylı ve bilgilendirme açısından anlaşılır bir araştırma yapmışsın katakuta... "Özellikle müslümanlar" diye başlıyarak devam ettirdiğin ifadende olduğu gibi, sorduğun soruya yanıt vermek yerine her zaman olduğu gibi farklı yaklaşımlar üretilmiş... Oysa karşı görüşleri anlamak kavramak ve hak vermek adına bilgiye ve araştırmaya dayalı daha tutarlı yaklaşımlar yararlı olabilirdi... Hala daha çok geç sayılmaz... "Bu bol alıntılı, fantastik bi o kadar mitolojik tefsir çalışmanızı tebrik etmek gerek." "Bunları akla dayanarak söylendiğine inanmıyorum" diye görüş belirtenler, yaptığın bu araştırmanın içeriğindekilere değişik anlamlar yüklemeye ve faraziyeler üreterek sunumlarda bulunmak yerine akla mantığa uygun görüşlerini yazarlarsa, okuyan herkesin hala aydınlanabilme şansı var... ...
  9. Katakutanın sorduklarının yanıtı bu yukarıda yazdıklarınız olmadığının sizinde farkında olduğunuzu sanıyorum... Ama yinede bunları yazmışsınız... Bir kaç ileti yukarıdaki, yazılanları tersten okuyarak sığ yanıtlar üreten şahsiyetlerin maymun resimli geyikleri sizin de üzerinizde etkili oldu da, sizde, foruma geldiğinizden bu yana aklı başında yazılar yazma çabalarınızı bir kenara bırakarak, bu güne kadar korumaya çalıştığınız seviyenizi aşağılara çektiğinizin farkında değil misiniz?... Eğer yazıları anlamak yerine tersten okuyarak bir sonuca ulaşmak söz konusu ise... son iletinizden şu çıkarımlarda bulunabiliriz... İnekler Hindistanlıdır... Bütün Maymunlar ateisttir... Ayrıca diğerlerinin değişiyle ateistlerin atasıdırlar... *** Zavallı Hayvanlar aslında Tanrı kavramının da farkında değiller... Ama amaç bel altına çalışmak olunca, kişilere alayvari tekniklerle sataşmanın malzemeside yine onlar oluyor... Üstelik bunu yapanlar, kendilerince değerli kıldıkları inançlarını fütursuzca kullandıklarının ve inandıkları değerleri ayaklar altına aldıklarının farkında bile değiller... Bir şeye inanıp savunmak yada karşı çıkıp eleştirmek Maymun resimleri yapıştırmakla olmuyor... Herhangi bir konu hakkında eksik yada kulaktan dolma bilgilerle yaklaşımlar üretmek kişileri bu yaklaşım ve tavırlara sürüklüyor kendiliğinden... Bu kişiler, eğitimlerini sürdürürken edindikleri alışkanlıkları günlük yaşamlarına da yansıtıp, Bilgi edinerek düşünmenin yerine, fikir edinerek konuşmayı tercih ediyorlar... Yazdıklarından "Darvin'in Evrim teorisi" hakkında bir satır bile okumadıkları anlaşılan bu şahsiyetler, tartışabilmek ve karşılıklı görüşleri öne sürmek yerine, yaklaşımlarını maymunlar ve ateistler noktasına kadar getirerek geyik tarzlarını ve zeka seviyelerini sergiliyorlar... *** Aslında kişiler özlerinde var olan insani değerlerinin ve zeka seviyelerinin derecesini sergilemekte özgür... Birde bunu yaparken Bilgi sahibi olmadan fikir öne sürmeye kalkılınca... Ardından ister istemez yaklaşım, düşünce ve davranışlarda ki sığlıklar kendiliğinden ortaya dökülüveriyor...
  10. Bu kadar kesin konuştuğunuza göre... Zengin bir hayat sürmediğine dair bilgi,kaynak ve tarihsel belgeleri bize aktarmak gibi sorumluluğu da yüklenebilirmisiniz?... Gerçekleri öğrenmek adına merakla bekliyorum... Kulaktan dolma bilgileri yazması kolay,size böyle söylenmiş sizde kolayca yazıyorsunuz... Bilim dalı, kaynak gibi laflar edip, koskoca tarih yanlış yada siz gibi iddialı konuşmak kolay... Doğruları, gerçek olan bilgileri içeren kaynak ve belgeleri verebilmek o kadar kolay mı bilemem... Ama Siz, Ben bana söylenenlere inanır ve iddialı olarak yazar geçerim diyorsanız o başka...
  11. İslamiyet inancını kendi anlayış ve bakış açınızla yorumlamaya ve bizlere ifade etmeye çalışırken... Var olan çelişkilerinizin içinden en çok dikkatimi çekenlerden birini ele alarak... (Allah'a inanan ve Kur'an'ı okuyan herkes bilir ki zaten İslam "gerçek"leri kapsayan ve "doğru" yola ulaştıran genel bir ifadedir) diyen diğer arkadaşlara... Şu soruyu yöneltmek istiyorum... Yukarıdaki alıntıda İslamiyet İnancına temelden zıt olan bir çelişki var mıdır.? Eğer okuyupta gözünüzden kaçmış mıdır acaba diye ben alınıtıladım...Yanıtlarınızı okumak istiyorum ?.. *** Biliniyor ki, uzun cümleleri ve satır sayısı çok olan metinleri algılamak oldukca güç oluyor... Çoğu zaman bu nedenle yazılanların içeriğindeki çelişkileri algılayamıyoruz... Bazı arkadaşlarımız da inançlarına yakın olduğunu kabul ettikleri kişilerin yazdıklarını okuyup anlamak şöyle dursun, çoğu zaman yazılanları nasıl olsa bizden biri ön kabulüyle, özenle değerlendirme yapmıyorlar... Kavramış bile olsalar eleştirmek,yada eleştirel düşünebilmek yaklaşımında olamıyorlar... Ama kolay olan nokta var inançlarına uymadığını kabul ettikleri kişilerin yazdıkları doğru bile olsa kabullenmek gibi dürüst bir yaklaşım göstermek yerine karşı çıkmak kolaycılığını sergiliyorlar... Anlasalarda anlamasalarda... *** Sayın Derman; Kandi pencerenizden bakarak İslamiyet ve Demokrasi hakkında görüşlerinizi öne sürmüşsünüz... Sizinle, yazınızda anlatmaya çalıştığınız İslamiyetin özünde barındırdığı Demokrasi konusunda aynı frekansta ve anlayışta değiliz... Taban tabana zıt olduğumuzda söylenebilir... Büyük ihtimalle bu konuda düşüncelerimi aktardığım yukarıdaki yazılarıda okumuş olmalısınız... O nedenle aynı şeyleri tekrar olacağı için vurgulamak istemiyorum... Belirtmek isterimki aşağıya alıntılayacağım paragrafınızdaki ifadelerinize bende katılıyorum... Ancak; belirtmek isterim ki; Bizi toplumumuza atıfta bulunmuşsunuz ama...İslamiyet var olduğundan bu yana hiç bir toplum bu öğretiyi anlayabilmiş değildir...Her Öğretide olduğu gibi yine birileri bu öğretinin içinde de var olan boşlukları kendi görüş ve yaklaşımlarıyla doldurmuşlardır... (Kendi Hurafe ve Safsatalarıyla demiyelim... Çünkü hemen tepkiler geliyor.(!)..) Bu bence anlamak ve benimsemek meselesi değil,kişi yada toplumların ihtiyaç ve değerlendirmelerine göre şekil alan algılama sonuçlarıdır...Günümüzde de İslamiyeti farklı değer yargılarıyla değerlendirip algılayarak, yaşamlarını şekillendiren cemaat, toplum ve ülkeleri sıralamak mümkün... Yazınızı okuyunca çağrışım yaptı ve bir arkadaşımızın açmış olduğu... "Kuranın bir süpermarket gibi algılandığı...İsteyenin istediğini satın aldığına dair..." Hem espirili hemde bu algılamalara dikkat çeken başlık geldi aklıma... Yazınızın içeriğini ve İlk başta yaptığım alıntıda anlatmak istediklerinizi ele alırsak, Muhammedin bile kendi öğretisiyle,hem inanç hemde toplumların yönetilmesi konusunda çelişkiye düştüğünü, okunan ezanda "Allahuekber" denmesine izin vererek Şirk koşulmasına neden olduğunu söylemek mümkün... Geçmişten bu yana yaşanan ve bahsettiğiniz "çoook uzak" gelecekte de yaşanaçak bir gerçek var ki; Öğretilerin içeriği benimsenmekte ve anlaşılmakta zorluklar ve kavram karışıklıkları barındırıyorlarsa Toplumlar onu anlamak ve kavramakta çelişki yaşadıkları gibi, Çoook rahatlıkla içeriği boşaltılarak kişi yada sınıfların sömürü aracı olarak kullanılabiliyor... Bence yazdıklarınızdan çıkarılacak faydalı ve yararlı özet bu.(!) Farkındamısınız, yada yazınızı okuyanlar farkettiler mi bilemiyorum?... Siz de aynı yaklaşımı sergiliyorsunuz... İster Demokrasi, ister İslamiyet inancı olsun boşluklarını kendi algılamalarınızla istediğiniz gibi doldurup bize sunmaya çalışıyorsunuz... *tna
  12. "Maymunlar bizim atalarımızdı" diyen bilim adamı sıfatında kişiler elbette var değerli kardeşim... Ancak sizin dediğiniz anlamda değil... Bunu söyleyenler bilim adamı da değil... Bunu söylemiş bir tek bilim adamını örnek olarak gösteremezsiniz... Evrim teorisi "Maymunların bizim atalarımız" olduğunu söylüyor diyerek... Bu söylem içinde olanlar bilim adamları değil... Evrim teorisine dinsel inançları nedeniyle karşıt olanlar... Teorinin özünü tartışmak yerine onu sulandırmaya, yapay demagojik çıkarımlar üretmeye çalışanlar... Bilim adamı sıfatıyla ortaya çıkan HY ve onun gibiler biliyorlar ki... Teorik tartışmalar, günlük yaşamın zorluklarıyla uğraşan büyük çoğunluğun uzak durduğu ve bu nedenle sulandırılarak rahatlıkla dejenere edebilecekleri, kavram karışıklıkları yaratacak sloganvari yaklaşımlarla kafaların karıştırılabileceği konulardır... Oysa sizin yapmanız gereken birilerinin ajitasyonlarıyla, kulaktan dolma yaklaşımları dillendirmek yerine... Duyarlı ve tutarlı yaklaşımlar sergilemenin gereğine inanıyorsanız... Konu hakkında, teorinin kendisi üzerine yazılmış yayınları okuyup, araştırıp, öğrenip ve gerçekten kavradığınıza kanaat getirdikten sonra düşüncelerinizi belirtmelisiniz... Tabi, bilimsel konularda bilgi sahibi olmadan görüş belirtmemek gibi bir kaygınız varsa ... *tna
  13. İletinizi YEMEZ diye sonlandırmışsınız... Kabul ettiremezsiniz, kanmam anlamında yazdığınızı düşünerek şunu ifade etmek isterim... Amaç size bir şeyleri dayatmak yada üç kağıt açmak değil... Bunu böyle değerlendiriyorsanız kendinize ve bana haksızlık etmiş olursunuz... Amaç farklı bakış açılarımızı ortaya koyarak, karşılıklı olarak görüşlerimizi ifade etmek... Ben sizin bu bakış açısında olduğunuzu kabul ederek düşüncelerinize yanıt veriyorum... Sanırım kendimi bu anlamda ifade edebilmişimdir.. Neleri yediğinizi neleri yemediğinizi bilemem... Ama alıntıladığınız halde ( herkesin gördüğü gibi ) neyi yanıtlamadığınızı gayet iyi biliyorum... İletimin son bölümünü tekrar alıntılıyorum... Umarım bu sefer sorulan soruları görmemezlikten gelip yanıtsız bırakmak yerine, Aşağıda yazılanları yok kabul etmeyerek düşüncenizi belirtmek istersiniz...
  14. Başlığı açan arkadaşımız H.C nin bu yazısını okuyunca ajitasyonun etkisinde kalarak ya kafası karışmış yada bilinçli bir şekilde H. C. ile aynı yaklaşımları uygulamaya çalışıyor...
  15. Evet net olarak anlaşılıyor... Kendini bir kurtcuktan bile değersiz görebilen bir sevgi ... İşte bu nedenledir ki insanlar sevdikleri, değer verdiklerinin yanlışlar içinde olabileceğini düşünemiyor... Yine bu nedenledir ki haklıda olsa sevdiklerine bir eleştiri yapıldığında son derece sert tepkiler veriyorlar... İnançları ve sevgileri nedeniyle onun dışındaki gerçeklere gözünü ve kulağını kapıyorlar...
  16. İfadelerimde hiç bir laf oyunu olmamasına karşın... Böyle bir cümle kurmanız "ahlaksızlığı savunur durumda değilim" diyor olsanızda, en azından karşısındakilere haksızlık yapmak istemeyen bir kişinin yaklaşımı değil... Sormak istiyorum; iletimin hangi satırında peygamber şehvete dayalı bir evlilik yapmıştır ifadesi var gösterirmisiniz?.. o iletide bir arkadaşımızın... İfadelerinde kullandığı ve kafasında oluşturduğu ön yargılarla" eleştirilerle - suçlamalar" arasındaki farkı gözetmeksizin hüküm vermesine karşılık olarak Yanıtı verilmiştir... *** Oysa sizde aynı taktiği uygulayarak o kadar cümlenin arasından tek bir şehvet kelimesini ele alıp gerçek dışı söylenmemiş ifadeleri söylenmiş gibi yanıt üreterek en azından tartışma adabında gayrı ahlaki bir tutum sergiliyorsunuz... Ve de hüküm veriyorsunuz "Laf oyunu yapmayın..." Oysa yapmanız gereken yanıtların hangi yazıya karşılık yazıldığını ve iletiler arasındaki ve yazıların başı ve sonu arasındaki ilişkiyi koparmadan değerlendirmek olmalıydı... Tabiki doğru bir değerlendirme yapabilmek için, Amacınızın "işinize geleni ele alıp" kavram karışıklığı yaratmamak olması gerekiyor... Aşağıdaki alıntı... yapmaya çalıştığınız hüküm verme ve kavram karışıklıkları yarataran algılamanıza bir örnek: "Ahlaksız anlayışla peygemberime laf edenlere karşı çıkıyorum" derken...Hangi ahlaksız anlayıştan bahsediyorsunuz.? Küçük yaştaki çocuklarla evlilik ahlaki değildir demek mi dir, ahlaksız anlayış.? Ama siz bunu gerçekleştiren bir kişiyi, "özel konumu olan çevresine statü kazandırmış" olarak değerlendirip bu durumu savunarak,yada hoş görme zorunluluğu duyarak "ahlaksızlığı savunur durumda" değilim mi demek istiyorsunuz.? "zor durumda ya da ahlaksızlığı savunur durumda hiç değilim" derken, çok dikkatli davranıp söylemlerinizin ve yaklaşımlarınızın ne kadar örtüştüğünü değerlendirmeniz gerekiyor... Yaşanan gerçeklerle sizin ürettiğiniz yaklaşım ve savunmalar arasında tutarlılık olmayınca elbetteki öğretmen-öğrenci ilişkisini kurmak zorunda kalıyorsunuz...Üstelik bir çok öğretmen küçük yaştaki kız öğrencilerine birşeyleri öğretmek için evlenmek zorunluluğunda yada isteğinde olamıyor/olmuyor...Çünkü toplumsal ahlaki değerler buna engel, ve en başta buna sizler karşı çıkarken nasıl oluyorda peygamber yapınca hoş görebiliyorsunuz...Bizler bunu peygamber dahi yapıyor olsada ahlaklı bulmadığımızda nasıl oluyorda ahlaksız anlayışa sahip oluyoruz.? Ama "o size göre gerçekten özel yaratılmış" (bu sizin ifadeniz)...Ve o insan bir dini yayıyor, o nedenle yaptıkları ne olursa olsun, küçük yaştaki bir kız çocuğuyla evlilikte yapmış olsa yaptığı doğrudur... Dini inançlarınız nedeniyle bu durumu hoş görüyor yada savunuyor olmanıza rağmen... Ve yine sizin ifadenizle... "zor durumda ya da ahlaksızlığı savunur durumda hiç değilim" diyebiliyorsunuz... Eğer böyle diyor ve doğruluğuna inanıyorsanız ne denebilir ki... "zor durumda ya da ahlaksızlığı savunur durumda " olmadığınıza ve kendinizce haklı olduğunuza inanıyorsunuz... Ve "Peygamberin çocuk evliliğine dair bir tavsiyesi" olmadığını söylüyorsunuz... Ama hayır "çocuk yaşta biriyle evlenmemiştir" diyebiliyor musunuz.? Size bir soru "9 yaşında bir kız çocuğuyla evlilik yapmak" ahlaklı bir davranıştır diyebiliyor musunuz.?
  17. Bu da bir bakış açısı... "hoca-talebe ilişkisi"... İstenirse hoş görmek adına bir çok bahane ve kılıf üretilebilir... Daha öncede ifade etmeye çalışmıştım... Bazılarımız ister istemez dinsel inançları adına, temel ahlaki değerlerinden vazgeçebiliyor yada hoş görmek zorunda kalabiliyorlar... inançlarınızın bunun önünde bir engel ve böyle yapmakla zor durumda kalabileceğinizi bildiğim için... İçinde bulunduğunuz bu zor duruma hak veriyorum... İfade edilemeye çalışılanları anlamaya çalışmak yerine, yada anlaşılanın üstünü örtmek için... İletinin anafikrinde Ahlaki değerler vurgulanmasına karşın... "İnançlarına göre peygamber olarak kabul ettiği bir kişinin bu davranış ve zaaflarını eleştirebilemek cesareti yada objektifliği, inançlarınca engellendiği açamazından kurtulabilmek adına O çümlelerin içerisinden tek bir kelimeyi ele alıp... "inatla "şehvet" tabanlı düşünmeye gerek yok..." yaklaşımı üretilebiliyor... Yinede daha iyi analaşılabilmesi için tekrarlamak istiyorum... "hoca-talebe ilişkisi" yada bir başka bahane ve yeni kılıflar üreterek savunma yapmanıza gerek yok... "ahlaki değerlerin" kim olursa olsun,neden ne olursa olsun uyulması gereken "evrensel bir değer" olduğunun kabul edilmesinin önünde inançların bir engel ve böyle yapmakla zor durumda kalabileceğinizi bildiğim için. ...İçinde bulunduğunuz bu zor duruma hak veriyorum... *tna
  18. Yazılanları tersten okuma çabanızdan dolayı, anlatılmak istenenleri kavramakta zorluklar çekiyorsunuz... Hiç kimse din için hurafedir tanımlamasını yapmadı... Din doğası gereği dogmatik ve kesin kabullere dayalı inançlar sistemi olduğu için... İster istemez kendi içinde ve o dine inanların kafasında hurafeler barındırmaktadır... Anlatılmak, ifade edilmek istenen bu... Dinsel görüşlerin ve inanç sahiplerinin yaklaşım ve davranışlarının çoğu zaman hurafeler içerdiğini ifade edenlerin... Ne anlatmak istediğin kavrıyamayarak, "Dinin hurafe olduğu senin inancın" diyebildiğinize göre; "Şablonlaşmış kafaya" ve "şablonlaşmış zihniyete " sizin sahip olduğunuzu göstermiş oluyorsunuz... *** Ne yazık ki; bir ilk olmadığınız ortaya çıktı... Yukarıdaki alıntıdaki,yaklaşım ve ifadeleriniz önceden ateist olduğunuz söyleminizi yalanlıyor... Ne yazık ki, mumunuz yatsıya kadar yandı... Kendinizi farklı göstermeye çalışarak ajitasyon yapmaya çalışan bir kişi olduğunuz ortaya çıktı... Burası bir tartışma platformu, eğer eleştirilmek, görüş ve düşüncelerinizin çürütülmesi sizi rahatsız ediyorsa... Sizin gibi düşünmeyenleri kovalamak yerine, Medeni olun, olduğunuz gibi görünerek,tutarlı ve dürüst olmaya çalışın... Düşünce ve görüşlerinizi öne sürdüğünüzde eksiklerinizin ve yanlışlarınızın ortaya çıkması durumunda... Bunu hazmetmeyi öğrenin, saldırmak, bocalamak, demagoji yapmak, kovalamak yerine... Bu tür ortamların eğer tartışma adabı bilinirse, kişiliklerin gelişiminde yararları olduğunu düşünün... Bırakın kişisel gelişiminiz,hatalarınızdan dersler çıkararak, doğru bildiğiniz yanlışlarınızı düzelterek olumlu bir şekilde ilerlesin... Ama ben hazmedemem, ben bilirim, en iyi ajitasyonu ben yaparım, en iyi ben algılarım diyorsanız siz bilirsiniz... "Sağ gösterip Sol vurmak" deyiminin "karşısındaki şaşırtmak, kandırmak" olduğunu kavramak yerine, Solculuk olarak algılayıp..." Ben solcuymuşum. Ee. Ne şimdi bu? Nasıl bir savunma?" diyerek... Yazdıklarınızı okuyanların dudaklarında hoş bir tebessüm yaratmaya devam edebilirsiniz... Yada Sizin bu davranışlarınızı göstererek bu forumdan yolu geçen ve bir daha uğramayan "ilk olamayan" bir çokları gibi davranabilirsiniz... *tna
  19. Evet gerçektende garip bir durum yok... Neden mi; Şehvet düşkünü arapların, "Arap kültüründe" çocuk yaşta kızlarla evlenmek garip kabul edilmediği, bu tür ilişkiler normal ve doğal kabul edildiği ve kendileri de aynı kültürel bakış açısıyla 9 yaşındaki çocuklarla gerdeğe girdikleri için bunu bir eleştiri konusu yapamamışlar... Ama değişen ve gelişen dünyanın insan ilişkilerinde bu tür davranışlarda bulunanlar hoş karşılanmazlar... Ve sizinde, insani ve ahlaki değerlere önem verdiğinizi düşünerek, bu tür cinsel sapmaları ahlaki bulmadığınızdan eminim... Ama, küçük çocuklarla cinsel ilişkiye girilmesini "ahlaki ve etik bulmayarak", kim olursa olsun karşı durup "eleştiri yapanlarla", "yapamayanlar" arasında şu farkın olduğunu düşünüyorum... Bir taraf, İnançlarına göre peygamber olarak kabul ettiği bir kişinin bu davranış ve zaaflarını eleştirebilemek cesareti yada objektifliği, inançlarınca engellendiği için bu durumu hoş görebiliyorlar... İçine düştükleri bu açmazdan kurtulmanın yolunu eleştirenleri müşrik kabul ederek, Peygamberimi, inançlarımı "suçluyorlar" düşüncesiyle bir kaçış yolu arıyorlar... Ama diğerlerimiz "ahlaki değerlerin" kim olursa olsun uyması gereken "evrensel bir değer" olduğunu kabul ettiği için... Bunu kim yaparsa yapsın eleştirmekle sahip oldukları ahlaki değerlere saygılı ve tutarlı davranıyorlar... İddia ettiğiniz gibi bu bir suçlama değil...Yaşanmış bir gerçeği gözler önüne sermektir... Ama siz suçlamadır kolaycılığına kaçarak, inandığınız ahlaki değerleri hiçe sayıp bazılarının bunu yapmasını haklı görebiliyorsunuz... Aslında suçlamadır demek yerine ahlaki değerlere her durum ve koşulda sahip çıkmanız, Kim yaparsa yapsın eleştirebilmeniz, sizin kişiliğinizi, inandığınız değerleri ve insanlığınızı daha olumlu bir yere getirir... Çevrenizin ve gelecek kuşaklarınızın gözünde tutarlı, objektif ve tarafsız olarak değerlendirilip, İnsani ve ahlaki değerlere saygılı örnek bir kişi olarak gösterilirsiniz... Ama yinede inançlarınızın bunun önünde bir engel ve böyle yapmakla zor durumda kalabileceğinizi bildiğim için... İçinde bulunduğunuz bu zor duruma hak veriyorum... Bazılarımız ister istemez dinsel inançları adına, temel ahlaki değerlerinden vazgeçebiliyor yada hoş görmek zorunda kalabiliyorlar... *tna
  20. Yanılıyorsunuz ilk değilsiniz... Bu foruma kendini olduğundan farklı göstermeye çalışarak ajitasyon yapmaya çalışan bir çok kişi geldi gitti... Ama belkide siz bir ilk olabilirsiniz... Ama bildiğiniz o epey örnekleri masalımsı olmayan bir üslupla sıralayarak... Ve geçmişte olduğunuzu ifade ettiğiniz "ateist bakış açısının" ne olduğunu anlatarak... Sizin bir ilk olduğunuzu kanıtlayabilirsiniz... Yine de bir açmazınızın olduğunu düşünüyorum... Ateizmin ne menem bir şey olduğunu kanıtlamak için süper bir zekayla düşünerek yarattığınız kişilikle... Bir ateiste onun eleştirdiği "islami pencereden" bakarak ateist düşüncenin temelini anlatmaya çalışmak biraz zor olabilir... Aslında bu ayak oyunlarına hiçte gerek yok... insanlar düşünce ve inanışlarını bu yaklaşımlara gerek duymadan da savunabilmeli... Galiba siz savunulamıyacağını düşünüyor olmalısınız...
  21. Birileri kalkacak,kendi inanış,varsayım yada ön kabullerini yanlışta olsa, gerçek dışıda olsa dayatmaya varan ısrarcı yaklaşımlarla ballandıra ballandıra anlatacak... Bir başkası bunların yaşamda ki gerçeklerin dışında safsatalar olduğunu ifade edince de... Aynı kişi çıkacak tam bir demagog edasıyla ... diyecek... Doğru ya hep sen yazacaksın...Diğerleri tamam efendim siz bilirsiniz, siz dediyseniz doğru demişsinizdir diyecek... Çünkü; Kafadaki format belli..."Kayıtsız şartsız inanacaksın"... Sorgulamayacaksın...Ne onu, ne onun inancını... Birileri meyve veren ağaç, diğerleri onun dalında armut... Ne demezsiniz efendim...Siz diyorsanız bize sizin ahkam kestiğiniz konularda susmak düşer...
  22. Evet espiriler vardır...Ve siz de yazınızı kurgularken ne tür espiriler yaptığınızında farkındasınız... Ayrıca var olan hurafeleri kişisel keşif olarak tanımlamaya çalışmanız, kişisel keşifler yakıştırmasıyla yaratılan hurafelerin üstünü örtme çabanızda gereksiz...İnanaçlara dair eleştirel bakış açısına sahip olarak günaha girme korkusu her zaman bu tür yaklaşımları yaratmakta ve ne yazık ki bu yaklaşım tarzı var olan yanlış inanışların ortadan kalkmasının önünde en büyük engel olarak durmaktadır... Hayır noksansız yada eksiksiz değildir...Bu size göre böyledir... Elbetteki benim bu görüşüme katılmıyor olamanız sizin taktirinizdir... Benim de sizin düşüncelerinize katılmıyor olmam benim taktirim... Yüz yıllardır yapılan ajitasyonlara inançsal değerler yükleyerek geliştirdiğiniz davranış, Düşünce yada yaklaşımlar, sadece o düşünce ve inanışa sahip kişileri bağlar... Bu ön kabul ve değerlerdeki eksikliklerin yada noksanlıkların var olması siz yoktur desenizde değişmez... Ben ve benim gibilerin öyle yada böyle bunları eleştirmesi yada yanlışlıkları vurgulaması, Neye inanıyor yada kim olursanız olun... Kendi kişisel inanış yada değerlerinizin yadsınamaz doğrular, Eleşitirilemez gerçekler olarak dayatma hakkını kimseye vermez... Kişilerin dinsel inançları, yaşamı diğerlerinden farklı yorumlamaktan öte bir şey olmadığı için Hiç kimseye hiçbir ayrıcalık tanımaz... Bir başkasının sizin bu bakış açısına katılmıyor olması, Sizi yaşamın gerçeklerinde diğerlerinden farklı bir yere koymaz... Tanrıya inanıyor olmakla, alt benliğinizde inançlar ve inananlar ayrıcalıklı bir yere konulmaya çalışılsa da... Bu yaklaşım yine bir ön kabule dayalı bir inanış ve iddiadan öteye gidemez... Çünkü yüz yıllardır ola gelen ve gelecekte de devam edecek olan bu görüş ayrılıkları; Kişilerin inanışlarına dayalı yapılan değerlendirmelerde sadece siz öyle düşünüyor ve kabul ediyor olmanızdan... Diğerlerinin de sizden farklı düşünüyor ve değerlendiriyor olmasından kaynaklanmaktadır...
  23. Aslında Cümlelerinden pay çıkarmamız istenirken dile getirilmek istenen şey "Şu.(!)" Onun kafasında ki yanıt başlık yazısı okunarak cümlelerinden pay çıkarılıldığında "HAYIR" dır... Aslında kendisiyle aynı şeyleri düşünüyoruz... Aramızdaki tek fark... Demokrasiyi kavrayarak,Laik Cumhuriyete sahip çıkanların Şeriatla yönetilmeye karşı durmaları, O ve onun gibi düşünenlerinde taraf olmalarıdır... *** Din esaslarına dayalı rejimler demokrasi ile yönetilebilir mi?..Hayır.(!).. Çünkü; Şeriat hukuku buna izin vermez... Dinsel kavramlara, şeriat hukukunu uygulayarak devlet yönetimini savunan, günlük yaşamda dahi insanların uyması gerektiği yasaları şeriat yasalarıyla düzenlenmesi gerektiği iddiasında bulunan ve Kuran’ın da Allah'ın özü olduğuna inanan şeriatçıların İslam dini demokrasiyle bağdaşır demelerine karşın demokrasi hakkındaki gerçek görüşlerinin ne olduğunu anlamak için şu soruyu sorup, yanıtını aramamız gereklidir.? İslâm Dini, demokrasi ile ve ona dayanan laiklik sistemiyle bağdaşır mı? Prensip itibariyle bağdaşmaz. Çünkü demokrasi halk idaresi olup akla ve insan kafasına dayanır. İslam ise, hak idaresidir, yani Allah idaresidir; vahye dayanır. Bir başka ifade ile; İnsanin önünde iki hukuk vardır. Bunlardan biri beşerî (İnsanoğlu ile ilgili) diğeri ise ilahîdir. Birincisi akla dayanır diğeri ise vahye dayanır. Biri insanin sadece madde ve dünya yapısını, diğeri ise hem madde ve hem de mana yapısını; ahiret hayatini da ilgilendirir. Bu iki hukuk, bazı noktalarda birbiriyle uyuşursa da birçok noktalarda birbirine ters düşer. Bir başka yönden de aralarında büyük farklar vardır. İslam hukuku sabittir, kalıcıdır, değişmez; kıyamete kadar sürüp gider. Beşerî hukuk ise değişkendir. Yaşanılan çağın koşullarına ve ihtiyaçlarına göre değişir. Yaptırımları da farklıdır: Nicelik yönünden: Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların tatbik ettiği cezalar değişkendir, İslam’ın Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen şeriat yasaları ise değişmez olup kıyamete kadar geçerlidir. Keyfiyet yönünden: Biri sadece dünyevî, diğeri ise hem dünyevî ve hem de ahiret ile ilgili (uhrevî )dir. Demokraside kanunlar ve anayasalar ekseriyete ve parmak sayısına dayanırken, İslâm hukukunda kanunlar Allah’ın şaşmaz ilmine ve sonsuz kudretine dayanmaktadır. Bu itibarladır ki, bu iki hukuk sistemini birbirleriyle bağdaşan noktalarını arayarak karşılaştırma yapmak gereksiz, yersizdir. Demokrasi ile bağdaşır mı? sorusuna verilecek tek yanıt vardır. O da "Hayır" seklindedir. Din esaslarına dayalı rejimler demokrasi ile yönetilemez ve Şeriat hukuku buna asla izin vermez. Bu, neye benzer? Şimdi şöyle bir soru sorarsak, “ insan mi daha bilgili Allah mi? İnsan mi daha kuvvetli yoksa Allah mi?” Bu soruya Allah'ın özü olan Kuran’ın tek bir yanıtı vardır! İnsanin kanun yapmaya gücü yetmez! Neden? Çünkü insan daha tam mânasıyla kendisini tanımamış ki! Tam manasıyla tanımadığı bir şey hakkında söz sahibi olabilir mi? Kaldı ki, erkeklik ve kadınlık yönünden, hastalık ve sağlık yönünden, Büyüklük ve küçüklük, yönünden, zenginlik ve fakirlik yönünden, İsçi ve işveren yönünden, amir ve memur olma yönünden, Beden yapısı tam ve sakat olma yönünden ve nihayet beden ve ruh yönünden, İradede kuvvet ve zaaf yönünden, cesaret ve korkaklık yönünden ve daha bilemediğimiz yönlerden! İste bu kadar farklılık arz eden insanlık idaresiyle ilgili kanun ve anayasalar yapmak kolay bir is değildir, İnsanin yapabileceği bir is değildir. Bu iş Allah’ın işidir. Kuran bir ayetinde şöyle der: (Araf, 54) : "Yaratma da emir ve talimat verme de O'na mahsustur?" O, bilir, O açıklar, O haber verir, O bildirir ve iste bildirmiştir. Sebep ve Amaç kesin olarak bellidir: Kâinat, bütün nimetleriyle Sebeptir; Amaç değildir. İnsanın bütün ihtiyaçlarını gideren bir Sebeptir. Kâinatın yaratılısında, şayisiz nimetlere sahip olusunda hedef, insanın yaratanına kul olması ve O'na ibadet ve kullukta bulunmasıdır; O'nun emir ve talimatını yerine getirmesidir. Ve neticede O'nun rızasını kazanmak ve O'nun cennetine girip ebediyken mutlu olmaktır. Allah’ın mutlak hâkimiyetini ifade eden ayetlerden birkaçı: (Casiye, 18): "Sonra (Ya Muhammed!) seni de bir din emrinden şeriat’ın üzerine memur kıldık. O halde sen o şeriat’a tabi ol! Bilmezlerin heva ve hevesine uyma!" (Araf, 3): "Rab’inizden size indirilen Kuran’a uyun! Ondan başkasını dost edinip de kendisine uymayın! Ne kadar da az öğüt tutuyorsunuz!" Müslümanlar, Kuran’ın Allah'tan geldiğine inanır. Kuran ayetlerinde ceza kanunu, miras kanunu gibi ayetler vardır. Bu ayetlerin değiştirilmesi, demokrasi tarafından mümkün değildir. Mademki Kuran, Allah'tan gelmiştir, o halde bu ayetleri de ancak Allah değiştirebilir. Örneğin, "Hırsızların elinin kesilmesi"ni buyuran ayeti, kim değiştirebilir? İnsanların oluşturduğu demokrasilerdeki kanun yapıcılar mı? Yoksa Allah mı? Örneğin, "Kadınların miras paylaşımında erkeğe göre yari pay almasını hükmeden" ayeti hangi demokrasinin hangi kanun yapıcısı değiştirebilir? Örneğin, "Erkeklerin bir, iki uç, dört kadınla evlenebileceğini söyleyen" ayeti hangi demokrasinin hangi kanun yapıcısı değiştirebilir? Örneğin, "Erkeklerin kadınlardan bir gömlek ustun olduğunu söyleyen ayeti hangi demokrasinin hangi kanun yapıcısı değiştirebilir? Kuran ayetini, sadece Allah değiştirebileceğine göre, demokrasilerin kanun yapıcıları Allah ile çelişki içindedir. Ve demokrasi, İslamiyet göre değildir. Özetle, İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı? Sorusunun yanıtı hayırdır… İslamiyet’te demokrasiye ne kadar yer var? Sorusunun yanıtı da hiç yoktur… Din esaslarına dayalı rejimler demokrasi ile yönetilebilir mi? Sorusunun yanıtı hayırdır… Şeriat hukuku buna izin verir mi? Sorusunun yanıtı da asla izin vermezdir… Laik Demokratik hukuk devleti kurallarıyla yönetilen ülkelerde Dinsel inanışlar serbest ve güvence altına alınmasına karşın, Din esaslarına dayalı Şeriat yasalarıyla yönetilen devletlerde Demokrasiye yer yoktur… Dini siyasete alet eden bazı politikacılar, "din"de demokrasiye yer olduğunu ifade ederek, dini esaslara dayalı bir yönetim biçimi oluşturabilmek için kendilerine maske yaratmaya çalışırlar. Hâlbuki "din"de demokrasiye yer yoktur, ama "demokrasi"de dine yer vardır. Demokrasiyi anlayan kavrayan, Dini inançlarını siyasi ve kişisel çıkarları için kullanmayan ve bu nedenlerle Demokrasiye ve Laik Cumhuriyete sahip çıkanların... Ülkemize, Demokrasiyi kullananlarak Şeriat düzenini getirmek isteyenlere karşı çıkmalarının nedeni... Bu gerçeği tüm çıplaklığıyla kısa ve öz olarak ifade eden aşağıdaki cümledir... "Din"de demokrasiye yer yoktur, ama "Demokrasi"de dine yer vardır.
  24. Yukarıdaki satırlar Dinin totaliter bir baskı aracı olduğunun kanıtıdır... Yazan tarafından yapılmak istenen ise; Ya kendi kafası içindeki karışıklıkları buraya aktarmak... Yada Takiye yaparak demokrasinin nimetlerini anlatıp şeriatın bu nedenle şart olduğunu anlatmaya çalışmaktır... Tarafımdan ne denmek istendiğinin anlaşılması için... Bu başlığı açan şahsın kendi ifadeleriyle söylemek gerekirse... "Picassonun resmi kadar zor olmayan" aşağıdaki alıntıyı dikkatle okuması gereklidir...
  25. "yada büyük büyük büyük maymun dedelerimizden mi geldik acaba?" Yukarıdaki cümledeki ifade ve yaklaşımınız, Evrim teorisi hakkında en ufak bir araştırmanızın bile olmadığını... Sadece birilerinin ajitasyonlarının etkisi altında kulaktan dolma söylemlerle konuya itiraz ettiğinizi ortaya koyuyor... Galiba siz de "aklınızca dalga geçmektesiniz"... Anlaşılmayan nokta kendinizle mi, yoksa başkaları yada bilimle mi dalga geçtiğiniz.?
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.