Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. ŞEN BAKKAL Alçak bir iki sehpa veya iki sandalye arasına uzatılmış bir tahta kalas, 2-3 kese kağıdı, ufak plastik kutu veya bardaklar, çay tabakları, fasulye, mercimek; kağıtlı şeker, bisküvi, meyve gibi satılık yiyecekler. Para yerine geçecek iri düğmeler, veya kartondan kesilmiş bozuk paralar. Malzeme tezgahının üstüne dizilir, bakkal dükkanın önüne büyük harflerle Ayşe’nin. Bakkal Dükkanı gibi bir tabela hazırlanır, karton paraların üstüne sayılar yazılır ve bakkalcılık oynanır. HAVUÇ BAHÇESİ Havuçların yaprak veren kalın tarafından 3-4 santim boyunda parçalar kesilir. Bu parçalar, dibinde biraz su olan plastik veya eski bir tabağın içine, yaprakları üste gelecek şekilde oturtulur. Birkaç gün içinde, havucun üst yaprakları filizlenmeye başlayıp yeşerecektir. Tabağın içindeki su sürekli takviye edilmelidir. BİR BAHÇE YAPALIM Bir avuç kurufasulye veya mercimek, biraz pamuk. Bir çukur tabağa, pamuk yayılır, üzerine kuru fasulye veya mercimek, veya yarısına fasulye, yarısına mercimek dizilir, üstleri tekrar pamukla örtülür ve suyla ıslatılır. Bir müddet sonra fasulye ve mercimekler kök salacak ve sapları uzayacaktır. İstenirse bir süre sonra toprak dolu yoğurt kaplarına aktarılabilir. MOZAİK Karton, kırmızı, yeşil mercimek, arpa şehriye, tel şehriye, pirinç, kuru fasulye, v.b. yapışkan. Kartonun üzerine çiçek, balık, ev veya diğer bir resim çizilir, resmin içine yapışkan sürülür ve çocuk önünde tabağa ayrı ayrı konmuş mercimek, şehriye gibi malzemeyi istediği gibi yapışkan sürülmüş yerlere yapıştırarak resmi tamamlar. BEN POLİSİM Kartondan bir yıldız kesilir, üstü çukulata veya sigara paketinden çıkan yaldızlı kağıtla kaplanır, kartonun arkasından çengelli iğne seloteyple geçirilir ve çocuk polis, bekçi veya trafik görevlisi olmak istediğinde göğsüne takılır. MANTAR GEMİLER 3 şişe mantarı kibrit çöpü, yapışkan, kağıt. Üç şişe mantarı yapışkan (tercihen UHU) ile enleri boyunca birbirlerine yapıştırılır. Ortadakinin ortasına bir ufakdelik açılarak bir kibrit çöpü veya kürdan diklemesine yapıştırılır. Üçgen şeklinde kesilmiş bir kağıt parçası ile yelken yapıp kürdan veya kibrite geçirilir. Ufak bir leğen biraz su ile doldurutup yelkenli yüzdürülür. *tna 1719
  2. EVDE YAPILABİLECEK YARATICI OYUN FAALİYETLERİ (Ne Ekersen Onu Biçersin Zafer Sükan- Redhouse Yayınları) YEMEK YAPIYORUZ Anne muttakta yemek yaparken, çocuğa küçük kaplara biraz pirinç, mercimek, bulgur, kuru fasulye gibi malzemeler koyar, bir kaşıkla bunları karıştırmasını, birinden diğerine aktarmasını, kendince yemek yapmasını söyler. BALONLAR DÜNYASI Plastik bir bardağa biraz su konur, içine 2 damla sıvı deterjan, veya biraz sabun tozu eklenir. Bir kamış, boş bir iplik makarası veya ucu daire şeklinde kıvrılmış bir telle çocuğun sabunlu suyla balonlar yapması sağlanır. Kamışla yapıldığında bardağın altına bir tabak koymakta yarar vardır. BEN KİMİM? Çocuğa istediği bir hayvanı taklit etmesi söylenir: 4 ayak üstünde yürümesi, o hayvanın sesini taklit etmesi, gibi. Anne veya diğer çocuklar hangi hayvanı yaptığını bulacaktır. KÜÇÜK EV Orta boy bir masanın üzerine, kenarları yere kadar sarkacak biçimde çarşaf ya da battaniye örtülür. Çocuk istediği evcilik oyuncaklarını, el fenerini, bebeğini alarak masanın altına girer, içinde istediği gibi evcilik, bakkalcılık oynar. BAKMADAN BUL Evde bulunan ufak tefek günlük eşyalardan bir çift: çatal,kaşık,mandal, kalem, toka, makara, anahtar, gazoz kapağı, tarak, düğme (büyük), limon, patates, soğan, mendil, pamuk, Çift olan eşyalar birer birer iki ayrı kese kağıdına bölünür. Anne ya da iki çocuktan birisi, teker teker kese kağıdından bir eşya çeker, karşısındaki oyuncudan kendi torbasının içine elini daldırıp, bakmadan, el yardımıyla, o eşyanın eşini bulmasını ister. Çocukların yaşı büyükse, zaman tutulur, torbasındaki eşyaları en kısa sürede bulan kazanır; veya, bir kişi beş eşya bulduktan sonra, sıra diğerlerine geçer. *tna
  3. 6 yaşında: • Bedenen hayli hareketlidir, zaman zaman dengesini kaybeder, bir yerlere takılıp düşer. Yuvarlanmaktan, güreş etmekten, emeklemekten, yere uzanarak oynamaktan, yere uzanıp okumaktan hoşlanır. • Yerde top zıplatabilir, istediği yere top atıp atılan topu tutabilir. Toprak ve kumla oynamayı, çukur kazmayı sever. • Tahta parçaları, kutular veya bloklarla işlevsel yapılar kurar, başkaoyuncakları bu yapıların içinde yürütür, onları garaj, ev, bahçe v.b. olarak kullanabilir • Küçük kasları oldukça gelişmiş olduğundan, diğer yaşlara oranla el işlerinde daha beceriklidir. Kesip yapıştırır, boya yapar, resim yapar, tüm araç ve gereçleri iyi kullanır. Erkek çocuklar topla, kızlar iple oynamayı sever. • Harfleri yazmaya çalışır, bazılarını ters yazar; bazı çocuklar ad ve soyadlarına ek olarak birkaç kelime daha yazabilirler. • Başkalarına kötü sözler söylemek, onları terslemek, onlarla tartışmak isim takmak, arkalarından bağırmak gibi olumsuz huylar edinebilir. Bu yaşlarda özellikle erkek çocuklarda, dil tutukluğu veya kekemelik görülebilir. • Bedensel gelişme yavaşlamıştır. Göz bozuklukları görülebilir, yakın görmekte güçlük çeken çocuklar çoğunluktadır. Süt dişleri değişmeye başlar. • Bencil ve kavgacı olabilir. Bir şeye kızdığı zaman onun sorumlusu olarak annesini görür ve hıncını ondan almaya çalışır. İstekleri hiç bitmez. İstekleri, çoğunlukla ille de o anda olmasını istediği şeylerdir. Her şeyin istediği anda ve istediği biçimde gerçekleştirilmesini bekler. Fırtınalı ve duygusal bir yaştır: • Her şeyin hepsini ister, paylaşmaktan kaçınır. Seçme yapamaz. Suçlanmak, eleştirilmek istemez, kendine verilen cezalara tepki gösterir. • Oyunlarda ve ilgi alanlarında, kız ve erkek çocuklar arasında farklılık izlenir. Her ikisi de sürekli, yeni şeyleri denemek ister; yeni oyunlar yaratır ve uygular; birçok hayali rollere girer. Grup oyunlarından çok hoşlanır. • Bazı sorumluluklar yüklenir, söylenenleri dikkatle dinler, dikkat süresi uzar. Kendisiyle gerçek nitelikte eğitim uygulamaları yapılacak bir çağa gelmiştir. Bu yaşta bazı çocuklar okula başlayabilir ve başarılı olabilirler (özellikle kız çocuklar). *tna 1719
  4. 5 yaşında: • Bedenini becerikli, kontrollü biçimde yönetip kullanabilir. Oynadığı yerde uzun süre kalır. Bir oyun başlattığında, aynı oyunu birkaç gün sürdürür; oturmaktan hoşlanmaz; eğilip doğrularak, durmadan hareket ederek, çömelerek oynamayı yeğler. • Çizgilerle belirlediği bir şeklin içini boyar, kare ve üçgen çizebilir. Tahta kap ve bloklarla kat kat yapılar kurar; kesme ve yapıştırma işlerinden hoşlanır. • Hep konuşmak ister. Yetişkinler gibi uzun cümleler kurmaya çalışır, bilgisini arttırmak için sorular sorar, örneğin, Bu şey nasıl çalışır? Bu niçin böyledir? Şu nasıl kullanılır? gibi. Sözlü olarak ayrıntılı bilgi verir. Dilbilgisi kurallarına uygun konuşur, olayları ve masalları, konuların sırasını bozmadan anlatır; her şeyin neden ve niçin ile ilgilenir. • Evcilik oyunlarında gerçek yaşamı yansıtan konuları işler, anne olur, yemek pişirir, ev süpürür vb. • Bir resme bakarak çizmeye, aynı şeyleri kendi kağıdına aktarmaya çalışır. • Söylemek istediğini, dile getirmeden önce düşünür sonra söyler. Hayalle gerçeği birbirinden ayırabilir. Gerçek olaylarla daha çok ilgilenir. • Bu yaşın en belirgin özelliklerinden biri toplumun isteklerine uygun davranmaktır. Günlük yaşamı canlı biçimde oyununa aktarır. Yöneltilmekten, eğitilip, öğretilmekten hoşlanır. Her şey için izin ister. Şunu yapabilir miyim? Arkadaşlarıma bir şey sorabilir miyim? gibi sorular sorar. • Grup oyunlarını diğerlerine yeğ tutar. İki-üç çocukla güzel oynar. Küçükleri korur. Oyunları şaka ve sürprizlerle doludur. Açık hava oyunlarında, ev içi oyunlarından daha başarılıdır. Dışarıda daha mutlu olur. • Yetişkinlerden veya kendinden küçüklerden çok, yaşıtlarıyla birlikte olmaktan hoşlanır. Çok yorulduğunda saldırgan davranır, ağlamaklı olur, kolayca ağlayabilir. • Müziğe uyarak oynar, yürür, ip atlamaya çalışır. İki tekerlekli bisiklete binmeye heves eder, üç tekerlekli bisiklete tercih eder. • Dikkatlidir. Kendi kendini eleştirir fakat kendine güveni de vardır. Söylenenlere inanır ve harfiyen uyar. Belleği çok güçlüdür. *tna 1719
  5. 4 yaşında: • Fazla yardım görmeden elbiselerini kendi kendine giyebilir, elini yüzünü yıkayabilir, yemeğini dökmeden kendisi yiyebilir, suyunu kendisi koyabilir; tuvalete kendi başına gider, ancak annesine veya başka büyüğe haber verir, orada biri olsun ister. • Çok hareketli oynar; bir yerden diğerine hızla gider, gelir; yaptığı her işte hız ve hareket vardır; hareketsiz duramaz. • Üç tekerlekli bisiklete kolayca binebilir. Top atar, atılan topu kucağında tutar; tahta bloklar, kutularla yapılar kurar, bunları oyununda kullanır. • Resimlerini özenle çizmeye çalışır, ancak yetişkinler bu resimlerin ne olduğunu kolayca anlayamaz ve bir şeye benzetemezler. Küçük makasla düz bir hat üzerinde kağıt kesmeye çalışır, kalem tutabilir, kağıt katlar, bakarak veya hayal ederek harfleri yazmaya çabalar. • Çok konuşur, dili hiç durmaz; olayları abartarak anlatır, hayal ettiği olayları gerçekmiş gibi anlatır. Hayalinde yarattığı kişilerle konuşabilir. Anlamsız kelime dizelerinden kendi kendine tekerlemeler uydurur, söyler. • Yetişkinlerden duyduğu gördüğü iyi, kötü, her şeyi taklit eder. Dili bozuktur, küfür edip, kötü sözler söyleyebilir. Başkalarına isim takar, arkalarından bağırır. • Neden? Niçin? Nasıl gibi ayrıntılı açıklama isteyen sorular sorar. • Renkleri ayırt eder, adlarıyla tanır. • Dikkat süresi biraz daha uzar; bir yerde 15-20 dakikadan fazla kalırsa sıkılır. Sevdiği, ilgilendiği etkinliklerde daha uzun süre harcayabilir. • Yaşıtlarıyla veya yetişkinlerle sözlü olarak kolayca anlaşır. Hem bedeniyle, hem, sözle saldırganlık yapabilir. Oyuncaklarını hor kullanır. • Toplum içinde bazen olumlu bazen olumsuz davranır. Arkadaşlarına kabadayılık taslar, gözdağı verip sürekli böbürlenir. Oyun kurallarına uymayı başarır, bazı kısıtlamaların nedenini anlamaya başlar ve uyum sağlar; yaşıtlarıyla grup oyunlarına katılır. • Masal dinlemeyi, kitaba bakmayı, kitabın sayfalarını çevirmeyi sever. *tna 1719
  6. ÇOCUKLARDA 3-6 YAŞ ARASI ÇEŞİTLİ GELİŞME AŞAMALARI (Çocuğunuz ve Siz -Güler Okman Fişek) Her çocuğun kalıtsal ve çevresel verileri farklıdır. Ancak, bir çocuğun büyümesini yakından izlemek ve sorunlarını zaman geçirmeden saptamak için büyüme ile ilgili ölçütlere gerek vardır. Çocuğun gelişmesinde görülen genel standardlardan sapma ya da farklılıklar, çocuk açısından mutlak daha iyi ya da daha kötü olarak nitelendirilmelidir. Çocuğun çeşitli alanlardaki gelişmesi kendi bünyesi içinde bile birbirinden ayrı zamanlarda hızlanıp, yavaşlayabilir. Hangi yaşta olursa olsun, her çocuğun kendine özgü bir büyüme ve gelişme biçimi, gelişme temposu vardır. Her çocuktaki ortalama gelişme ve davranış aşamaları şunlardır: 3 yaşında: · Büyük kasları gelişmiştir; koşar, tırmanır, hızla hareket edebilir. Koşmayı yürümeye tercih eder. Üçbuçuk yaşında sık sık tökezlenip düşer. · Biraz savruk da olsa, kendi kendini besleyebilir; giyinir, düğmelerini açabilir, fermuarını çeker; kolay giyilebilir cinsten ayakkabıları kendi kendine giyebilir ancak bağlayamaz, tokasını takamaz. · Çamur, kum ve kille oynar, şekiller yoğurur. Çember ve artı işaretlerini çizebilir. · Nesnelerin isimlerini bilir; basit cümleler kurar; çeşitli tekerlemeleri ve tekrarlı şarkıları ezberler ve söyler. Sözden anlar, derdini anlatabilir. · Çok meraklıdır. Çok soru sorar. Ne? Nerede? Ne zaman? en sık sorduğu sorulardandır. Her şeyi öğrenmek ister. · Herhangi bir faaliyette kendini ancak 10-15 dakika meşgul edebilir, dikkat süresi kısadır. Hoşuna giden faaliyetlerde daha uzun süre kalabilir. · İki ayağını yerden keserek zıplayabilir, merdiven çıkar, tırmanır, topu havaya atar; kısa mesafeye şut atabilir, toprak ve kumu kazar, kaydıraktan kayar. Müziğin temposuna ve ritmine uyarak hoplar, zıplar dans eder. · Yaptığı el işlerinin, karalamalarının bir yere asılmasında, onlara önem verilmesinden hoşlanır. · Ufak tefek işlerde büyüklere yardımcı olabilir ancak tek başına, Ekmek almak gibi sorumluluklar yüklenemez; dikkati çabuk dağılır; oyuna dalar. · Tek başına oynamaktan, bir ya da iki arkadaşla oynamaya geçiş yapabilir. · Paylaşma alışkanlığını geliştirir, arkadaşlarıyla anlaşmaya başlar. · Kendi başına oynarken oyun arkadaşları düşleyip onlarla konuşur böylece sıkıntılarından kurtulur. · Yaşıtlarını veya yetişkinleri sürekli taklit eder, onların davranışlarını ve sözlerini tekrarlar; insanları sever ve onlarla ilgilenir. *tna 1719
  7. Sevgili 'taurusmutis'; Eleştirini yürekten kabul ediyorum... Öyle düşünmediğimi bildiğin için yazdığını biliyorum... Espirisi bile rahatsız ediyor müzik adına öyle değil mi?... Ama bir dip not göndermiştim...Gözünden kaçmış olmalı.. Eskiden her pazar TRT2 ve TRT3 te sürekli izleme şansımız olurdu öyle değil mi?... Son yıllarda bu şansımızın azalması, hatta ortadan kalkmasının arkasında hangi nedenler olabilir sence... Kültür Bakanlığının yada TRT yönetiminin bu "bağlamaz" ve "dayatma " kabul eden bakış açıları etkili olmuş olabilir mi ki? Ve Sanatın kendi içinde değer bulan kavramları nasılda farklı değerlerin gölgesinde anlamını yitirip... Siyasi bakış ve kişisel eleştirilerin altında ezili veriyor... Oysa sanatı kendi içindeki değerleri ile değerlendirmek gerekli... dışına çıkıp başka amaçlara yamandığın da rahatsız edici olu veriyor... Parmak kaldırmaktan başlayıp...Espiriye uzanmamın ardında bu düşüncelerim yatıyordu.. Beni anladığını biliyorum...Aynı hassasiyeti ikimizde taşıyoruz... tam da "Carmine meo" yu dinlerken konuya dahil olduğumu bilmeni istiyorum... sevgiler..
  8. Dayatmalara karşı olmanız taktir edilecek bir durum... Sadece sizi bağlamayan durumlarda değil...Her konu ve anlamda olması da önemli olmalı... Ve sizin de böyle düşündüğünüzü ve davrandığınızı sanıyorum... *** dipnot:(Ben şahsınıza değil...bizim kültürel bakışımız açısından espiri yapmıştım...) kişisel kabul edilip yanlış anlaşılmak istemem...
  9. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sayın aslan; Benden kuşkulanmamalısınız... Ben almadım... X-man öyle yazınca... Yukardan öyle görünebileceğini belirttim sadece... İnsana dair evrensel değerler kavramı bir kaç yazıdır dilime doladığım bir şey... Böyle bir gerçeklikte olmayabilir belki (!)... Ben onu insanların mutluluğu, huzuru, eşitliği ve geleceği anlamında..V.b... yazıyorum.... Belkide yanılıyorum...Hoşgörün... selamlar...
  10. Sevgili aslan ... Bağlamaz deyince espiri olsun diye yazıyorum... Bide bağlarlarsa işkence olur be kardeşim... Kimileri çığlık atıyor...kimileri böğürüyor... Dayanılamıyacak gibi gelebilir... Bağlamaması iyi bence...
  11. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Bence 'by_x_man' şaşırmışlığı falan yok... Evrenden Yeryüzüne kuş bakışı yukardan bakıyor... Doğal olarak insana dair evrensel değerlerin Kıblesi olmadığını her yerden eşit göründüğünü... Anlatmaya çalışıyor... Anlayana tabi... sevgiler..
  12. Bu operayı izleyenler ve .... İçimizde opera izleyip dinleyenler parmak kaldırsın lütfen...
  13. Ben desteklemiyorum arkadaş...Birinci satıra ayrıntıya girmeden vereceğim yanıt bu..!... İkinci satır... Senin sandığın gibi din yada dinsizlik adına okutulmuyor elbetteki...Adı üzerinde Biyoloji kitabı... O kitabı din kitabı sanıpta bilimi dinsel inançlarıyla karıştıranlar 15 yaş zekasında olsa gerek öyle değil mi? Son satırlarınızda kullandığınız ifadeler...Kesin kanıları kullanan fakat kulaktan dolma bilgilerle, oradan burdan duyduklarınızı sanki bir biyolog edasıyla yazılmış ifadeler... Evet Haklısınız Adnan hoca ...Namı diğer HY bunları kanıtlamıştı... Siz de onun başarılı öğrencilerinden olmalısınız... Sn..Evrenselin linklerini verdiği bilgileri çince ve ingilizce olmaları nedeniyle (Arabca ve türkce ) olmadığı için benim gibi birçokları da kavrayamamış olabilir...Gerçi ben arapcada bilmiyorum ama!... Nede olsa HY bizim adımıza bunları işine geldiği gibi çevittirip...Evirtip...Evrimsizleştirip önümüze koyuyor...Anlaması daha kolay.! Eh nede olsa araştırıp kavramak yerine... ön yargılarımızla kolayına kaçmak işimize daha çok geliyor... Üstelik inancımıza da ters...Boşver bilimi ...Gerçi bazılarımız inancımız bilimi reddetmez diyor da... Onların dışındakiler bu arkadaşın aktardığı ve desteklediği bilgilerde olduğu gibi reddedilebiliyor... Pardon; Arkadaşın açtığı başlıkta, "Danimarka'da Kuran yok satıyor"...... ifadesi ile.. "Rusya kamu oyu...Diye başlıyan ...." ve devam eden...yazdıklarının içeriğinin ilişkisini tam olarak kurabilen var mı?... Bana da açıklarsanız sevinirim...
  14. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Anı Defteri - Defterleri
    Foruma ne zaman dönecek diye beklerken...! Yaşama vede ettiğini duymak.! *** Ve bu kadar geç farketmiş olmama hem seviniyorum...Hem de çok üzüldüm... Düşünemezdim hiç... Hiç görmediğim ...Sesini bile duymadığım biri için yazılarından onu sevmeyi... Ve yokluğuna bu kadar yüreğimin burkulacağını ... Yaşam bana yeni bir şeyi daha öğretti... İyi ki vardın Can uğur... Aklımızın bir köşesin de yine hep olacaksın... Arkadaşlarım listesinde hep duracaksın seni orada hep saklayacağım... *tna
  15. Ne kadar da haklısın...
  16. Demirel 1966'da neden cumhurbaşkanı olmadı? Neden olmadığının ayrıntılarını merak eden arkadaşlar... Buraya Tıklayabilirler... Yok Hayır tıklamam diyen arkadaşlar da aşağıdakilerle yetinebilirler... *tna
  17. Sevgili Bilimselci...Sevgili Taurus... Başlığa katkısı bulunan diğer arkadaşlarla birlikte Geldiğimiz noktada... Konunun çözümüne yönelik temel tespitler noktasına ulaştık gibi görünüyor... İzninizle bende "çareyi birlikte bulalım" önerinize katılmak ve kendi penceremden katkılarda bulunmak istiyorum... *** Konunun açılımı için yapmış olduğunuz bu tespitler arasından ilk olarak bu tür ahlaki sorunların temel kaynağı olarak gördüğüm " Yetersiz veya olumsuz aile eğitimi." ni ele almak istiyorum... Çünkü;İnsani değerlerimizin gelişiminde aile içi eğitimin birinci derecede önemeli olduğunu düşünüyorum... Taurusunda gündeme getirdiği senin ve diğer arkadaşlarında farklı yönleriyle ele aldığı Öğrenimlerini üst düzeyde tamamlayan insanların, yaşam boyu sürecek olan eğitimlerinde Gerekli temel altyapıyı alamadıkları için bu tür insan ahlakına aykırı davranışlar içinde olmalarının kaçınılmaz bir gerçek olacağını ve çözümlerin oralardan başlayarak üretilmesi gerektiğine inanıyorum... *** Kişilik gelişiminin insanın yaşamı boyunca süregeldiğini kabul etsek de, kişilik gelişmesi ve yapılanmasında temelin çocukluk döneminde atıldığı gerçeği geçerliliğini korumaktadır. Ailenin çocuk üzerindeki ilk etkileri son derece önemlidir. Anne-babanın ve ailenin diğer bireylerinin çocuklukla olan etkileşimi, çocuğun aile içindeki yerini belirlemektedir. Olumlu veya olumsuz herkes birbiriyle ilişkidedir. (kardeşler arası, anne-baba, anne-çocuk veya baba-çocuk çatışması v.b.) Aile içindeki çatışmalar da aile içindeki her bir bireyi etkiler. Kendi kişiliklerimizin de gelişmesine geriye dönerek bakarsak Aileden iki önemli şeyi aldığımızı yada alamadığımızı yada eksik kalan bir şeyler olduğunu görürüz... Bu iki şeyden bir "SEVGİ" , diğeride "EĞİTİM" dir.. Sevgi; kabullenme, koruma, kollama ve sevecenlik gibi bütün olumlu duyguları içerir. Eğitim ise; öğretilen her şeyi, verilen bilgileri, becerileri, yasakları, kuralları, inançları, değer yargılarını, görgü kurallarını ve insanın sosyalleşmesi için gerekli olan tüm toplumsal değerleri kapsar Burada olumsuz aile tutumları; "ailenin verdiği sevgi ya yetersiz veya aşırı", " eğitim ise gevşek ya da sıkı" olarak karşımıza çıkmaktadır. "Aşırı sevgi tutumunda", (aile çocuğu sevgiye boğucu, onu çok koruyucu ve aşırı kollayıcıdır). Bunun sonucunda kişiliklerimizde bağımlılık ve güvensizlik gelişir. Karşılaştığımız her zorlukta kendimize güvensiz olduğumuz için başakalarına yaslanır, onlara güveniriz... "Yetersiz sevginin, aşırı sevgiye göre sonuçları daha da ağır olmaktadır." Sevgi yetersizliği veya yokluğu sonucu, kendimize ve çevreye karşı güvensizlik ve olumsuz duygular gelişir. Doğal olarak aşırı sevginin veya yetersizliğinin de dereceleri vardır. "Sevgi yetersizliğinin en aşırı ucu, çocuğu terk etmek veya kabullenmemektir." "Sıkı eğitim", olur olmaz yasaklar koyma ve yaşanmaz kurallar ile yetişmekdir. Sıkı eğitim ve disiplin uygulayan aileler kendi tasarladığı bir kalıba göre yetiştirme amacını güderler. Böyle aileler fiziksel cezayı ön planda kullanmakta, kişileri sıkı bir denetim altında tutarak,kendilerini yönetme fırsatı vermezler. Bireyin kendine güvenini ortadan kaldıran, onun kişiliğini hiçe sayan bir disiplin yöntemi olan sıkı eğitim ile büyüyen kişiler Kibar, sessiz, uslu ve dürüst olmalarına karşın küskün, çekingen, kolay etkilenebilen, huysuz ve aşırı hassas bir yapıya sahip olabilmektedir. "Gevşek eğitim"de "hoş gör, boş ver" anlayışı egemendir. Bu anlayışta "Her şeyi hoş gör; çocuktur her şeyi yapar; çocuk özgür olmalıdır; onun her dediğini yapın; ona sevgi verin yeterlidir" şeklinde yüzeysel ve asılsız öğretiler vardır. Bu tutumla yetiştirilen çocukların bencil, sabırsız ve anlayışsız oldukları görülmektedir. Aşırı denetim pasifleştirirken, aşırı hoşgörü şımarmaya neden olmakta ve kişisel olgunlaşmayı engellemektedir. Bazı ailelerde ise disiplin bulunur, ancak ne zaman ve nerede uygulanacağı belli olmaz. Ailenin tutumu aşırı hoşgörü ile katı cezalandırmalar arasında gidip gelir. Bir günün bir güne uymadığı tutarsızlıklar olabileceği gibi anne-babanın birbirine çok aykırı ceza ve eğitim anlayışları ortaya çıkar. "Böyle bir ortamda yetişen kişilikler hangi davranışın ne zaman ve nerede yapılacağını ayırt edemez." Bu tutum sonucunda "iç çatışmalar" ve "huzursuzluklar" gelişir, ardından "dengesiz ve tutarsız" bir yapının oluştuğu gözlenir. Olumsuz Aile tutumları içinde, bu iki değerden yoksun ve yetersiz gelişen kişiliklerin ( psikolojik sorunlara sahip ve bunu etrafa yansıtmakta çekince duymayan kişi) olma olasılıkları çok yüksektir. *** Sonuç olarak; Birey olarak herbirimizin kişiliklerini içinde yaşadığı Aile ve toplumun etkileri belirler. Türk aile ve eğitim sistemine bakıldığında, genelde otoriter, kısıtlayıcı, aşırı koruyucu ve kontrol edici bir yapının ortaya çıktığı, çocukların saygılı, baş eğici, pasif ve uysal kişilik yapısıyla biçimlendiği kurallara uygun davranışlar ödüllendirilirken, aktif, sorgulayıcı, atılgan davranışların cezalandırıldığı görülmektedir. Başka bir deyişle, toplumumuzda çoğunlukla pasif ve söz dinleyen kişilikler Ailesi ve çevreleriyle olumlu ilişkilere girmekte, Kendi görüşlerini ifade edebilen aktif ve girişken kişiler ise çatışma kaynağı olmaktadır. Hoşgörülü ve demokratik ailelerde büyüyen insanlar, arkadaşları ile ilişkilerinde daha etkin, daha girişken, yaratıcı fikirler ileri sürebilen ve fikirlerini söyleme eğiliminde görülen kişiler olmaktadır. "Sevgi ve şefkat" insan ruhunun üretebildiği en gönül okşayıcı duygulardır. "Sevgi, övgü ve takdir" insana değerli olduğu duygusunu verir; değerli olduğunu hisseden insan da çevresine değer verir. Hepimizin ortak amacı kişiliklerimizin fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı yetişmesidir. Bunda Aile içi ilişkilerin ve tutumlarının etkisinin büyük olduğu gerçeği yadsınamaz. Herbirimizin Çevremize yönelik tutumlarımızın sağlıklı olması, Ve çevremizin bize karşı tutarlı davranışlar göstermesi... Kendi içimizde barışık, dengeli, huzurlu kişilikler geliştirmemize , ve birbirimize karşı sevgi ve saygılı davranışlar içinde olmamıza bağlıdır. *tna
  18. Kaynaklar: Kültür Girişimi 22-24 Kasım 2001 Sempozyum notları Makaleler Kongarorg *** *tna
  19. Çok partili siyasete geçiş, ne yazık ki sadece Türkiye'nin iç dinamiklerine bağlı olarak gelişmedi. Tam tersine "Soğuk Savaş" Türkiye'deki çok partili düzen ile çakıştı ve dış dinamikler, iç dinamiklerden çok daha belirleyici olarak Türkiye'nin yazgısını etkiledi. Yeni dönemde hem dinci ve milliyetçi ideolojilerin Sovyetler Birliği'ne karşı seferber edilmesi, hem de geniş köylü kitlelerinin sistemle bütünleştirilmesi hedefleri ön plana çıktı. Bu ideolojik hedefler, birbirini destekleyen bir biçimde, "geniş köylü kitlelerinin, dinci ve milliyetçi ideolojiler çerçevesinde sistemle bütünleştirilmesi" biçimine dönüştürüldü ve tek parti döneminin alışkanlıkları ile yetişmiş bulunan Demokrat Parti yöneticilerinin elinde, rejim, "çoğunluğun baskısı" haline geldi. Bu çerçevede "serbest seçimler", dinci ve milliyetçi yaklaşımların, "yol, köprü, baraj edebiyatı ve nurlu ufuklar hedefi" söylemleriyle (ve bir ölçüde eylemleriyle) desteklenerek, köylülerin kent topraklarını yağmalamasına izin verilmesi üzerine dayandırılan kampanyalara dönüştü. Böylece siyaset, yukarıdaki "aferist" politikacılarla,aşağıdan gelen, gözlerini yağma hırsı bürümüş insanların, dinci ve milliyetçi ideolojiler aracılığıyla buluştuğu, bütünleştiği bir platform halini aldı. Bu oluşum, "anti-komünizm”e dayalı "Soğuk Savaş" bağlamında, dış konjonktür tarafından da desteklendi. 1950'den itibaren Demokrat Parti ile başlayan bu birleşme ve bütünleşme süreci 1965 seçimleriyle iktidara gelen AP döneminde belirginleşti, 1975 Milliyetçi Cephe dönemleriyle gelişti, 1983 ANAPdönemi ile de doruğuna ulaştı. Böylece siyaset, Hem liderler, hem de ulusal ve yerel siyasal kadrolar için. "halkla bütünleşmiş izlenimi veren bir biçimde toplumsal zenginliklerimizi yağmalayarak hayat kazanma" yolu oldu: Ne yazık ki, siyasetin bu yozlaşması doğrudan doğruya "demokrasi kültürünü" de etkiledi ve Türkiye'de demokrasi kültürü, siyasal yollarla toplumsal ve tarihsel zenginliklerimizin yağmalanması anlamanı kazandı. ***
  20. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan yenidünya dengeleri ve Soğuk Savaş, Türkiye'de "Çok Partili Düzen"e geçiş süreci ile çakıştı. Kurulan yenidünya dengeleri çerçevesinde, Amerika'nın liderliğindeki Batı Dünyası içinde yer alan Türkiye, ekonomik ve siyasal açıdan yeni açılımların ve atılımların eşiğindeydi. Bu açılım ve atılımların başında da "tarımın canlandırılması" ve "geniş kitlelerin (yani köylülerin) demokratik düzene katılımlarının sağlanması" geliyordu. Bu soyut açılımın somut uygulaması "tarımın makineleşmesi" yani tarıma traktörün girmesi biçiminde görüldü. Pek doğal olarak bu "makineleşme" sürecinde pek çok acemilik yaşandı, yedek parça ve servis eksiklikleri, Türkiye'nin önce bir "traktör mezarlığına" dönüşmesine yol açtı, ama sonunda "teknolojik gelişme" rayına oturdu ve tarımın "makineleşmesi" sağlandı. Olay, daha tarihsel ve ekonomik anlamda "rayına oturmadan" önce bile, traktörün tarlaya girmesi, derhal sosyolojik sonuçlarını verdi: Tarımdan, yani kırsal alanlardan "makineleşmenin" açığa çıkardığı iş gücü, kentlere hücum etti. Kentler buna hazırlıklı değildi tabii. Siyasal iktidar ise kentsel planlamaya hiç de sıcak bakmıyordu. Sonuç, hazine, vakıf ve belediye arazileri üzerinde tam bir gasp eylemi ile ortaya çıkan "gecekondu" bölgeleri oldu. Gecekondu halkı, köyünden kopmuş, kentte yeni yaşam olanakları arayan, ama içinde yaşadığı ev dahil, hemen hemen hiç bir "meşru" dayanağı (örneğin sabit bir işi ve geliri) olmayan, son derece dinamik, atılgan ve hatta saldırgan bir niteliğe sahipti. Bu nüfus, gasp yoluyla (önceleri mafyaya sonraları yerel yönetimlere rüşvet vererek) edindiği evini meşrulaştırmak, düzgün ve sürekli bir iş bulmak, çoluğuna çocuğuna eğitim ve sağlık gibi hizmetleri ve hatta onlardan da önce, evine su ve elektrik gibi temel gereksinmeleri sağlamak için canhıraş bir uğraş içine girdi. Toplumun bütün resmi ve gayri resmi ilişkilerini, kentteki varlığını sürdürebilmek ve tabii geliştirebilmek için seferber etti. Bu arada siyaseti keşfetti. Önce yerel sonra da ulusal düzeyde, en atılgan, en etkin ve dolayısıyla en belirleyici biçimde, siyasetteki yerini aldı. Yerel düzeyde, belediye meclisi üyeliklerini, belediye başkanlıklarını, ulusal düzeyde, parti delegeliklerini ele geçirdi. Köyünden kopup geldiğinde elde ettiği "gayri meşru evini meşrulaştırmak için kullandığı yol ve yöntemler" artık onlar için günlük yaşamın normal ve doğal davranışları olmuştu: Rüşvet, particilik, hemşehrilik, (sonradan) tarikat, ticaret ve etnik grup ilişkileri, toplumun, güvenlik, adalet, eğitim gibi resmi hizmet ve sorun çözme yöntemlerinin yerini aldı. Sonunda gecekondular kentlere, kentler de siyasete egemen olunca, "yağma düzeni" aşağıdan yukarı doğru da kurumlaştı. ***
  21. Yukarıdan aşağı olan sürecin altında iktidarların iktisat politikalarının, yani devlet eliyle özel teşebbüs yaratma politikalarının yozlaştırılması, aşağıdan yukarı doğru olan sürecin altında ise kentleşme olgusunun toprak yağmasına, yani gecekondulaşma olgusuna dönüşmesi yatmaktadır. Bağımsızlık Savaşını kazanan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurdukları "Türkiye Cumhuriyeti", aslında, Osmanlı'nın tarıma dayalı, iflas etmiş ekonomisini devralmıştır. Yeni Cumhuriyet endüstrileşmeyi yakalayacaktır ama, özel girişim yoktur ülkede. Bu durumda, Atatürk ve İsmet İnönü, "devletçilik" adı altında iki akılcı ekonomik politika izlerler: Birinci olarak, olmayan özel teşebbüsün yapması gereken yatırımlar devlet eliyle gerçekleştirilecek, ikinci olarak da özel sermaye birikiminin oluşması devlet eliyle desteklenecektir. Birinci sanayi planı çerçevesinde kurulan Sümerbank, Etibank gibi işletmeler birinci politikanın sonucudur. İş Bankası'nın kurulması, Vehbi Koç'un, "milli sermayenin güçlendirilmesi" bağlamında devletçe desteklenmesi, ikinci politikanın sonucudur. Tabii bu "devletçe destekleme", pek çok yerli ve yabancı tüccarın iştahını kabartır: Atatürk'ün ve İnönü'nün çevresindeki "nüfuzlu" kişilere "mümessillikler" önerilir. İş Bankası çevreleri ise, hem "nüfuzludur" hem de açıkça "özel girişimcidir". Bu çevrelere "aferistler" denilir. İşte İsmet Paşa'nın Meclis koridorlarında, "Ben bu ülkeyi aferistlere yağmalatmam" diye bağırması bu dönemdeki "nüfuz ticaretine" karşı resmi yönetimin dürüst tepkisinin bir simgesidir. Fakat siyaset ile ticaret arasındaki kirli ilişkiler yönetime de sızar, hisse senedi yatırımı yapan bakanlar, devlet ihalelerinden çıkar sağlayanlar görülür; görülür ama, bunların üzerine gidilir, kimi istifa ettirilir, kimi yargılanır ve mahkum olur. Derken, Demokrat Parti iktidara gelir. Demokrat Parti yönetimi, sadece Soğuk Savaş döneminin bir yansıması değil aynı zamanda toprak ağalığının ve İş Bankası çevrelerinin "aferist" damgalı anlayışının da iktidarıdır. "Nurlu ufuklar", "Küçük Amerika", "Her mahallede bir milyoner" söylemleri bu dönemde, "devlet eliyle özel girişim yaratma" politikasının, artık yozlaştırılarak "nüfuz ticaretine" dönüşmesini simgeleyen sloganlar olarak ortaya çıkar. Aynı "nüfuz ticareti", 1960'lardan sonra Adalet Partisi'nin ikitdarında "Büyük Türkiye" sloganı ile topluma egemen olur; artık politikacıların akrabalarının ekonomik ve mali skandalları, kaçakçılık ve yolsuzluk olayları gündeme gelmiştir. "Devlet eliyle özel teşebbüs yaratma politikası" yozlaştırılarak, "devlet eliyle belli bir siyasetçiyi şahsen destekleyen özel girişimci yaratma" politikasına dönüşmüştür. Bu politikanın temelleri daha Demokrat Parti döneminde atılmış, AP döneminde bu yozlaştırılmış "destekleme" politikası, Soğuk Savaş şemsiyesi altında "anti-komünizm" ile de kamufle edilir ve yağma düzeni artık kurumlaşma yoluna girer. Yağma düzeninin, politikacı-tüccar arasındaki kişisel ilişkilerde doruk noktasına ulaşması 1980'lerde ANAP iktidarı döneminde gerçekleşir. Politikacılar alenen, Anayasaya bile aykırı olan yatırımları, politikacı-sermayedar işbirliği ile, hem "devletin ekonomik politikasından kişisel çıkar sağlayarak zengin olmak", hem de " kendilerini destekleyen özel girişimci " yaratmak için devreye sokar. " Böylece yağma düzeni artık "devlet politikası" olarak "yukardan aşağı" doğru, elli yıllık bir süreç içinde bütünüyle kurumsallaşır. ***
  22. "Gelişmekte olan demokrasileri" tehdit eden ve Türkiye'nin de gündeminde olan "ekonomik yağma" sorunun büyüklüğünü, önemini ve anlamını iyi yakalamak için Türkiye'de demokrasi kültürünün gelişmesi tarihine "ekonomik yaklaşımla" bakmak gerekir. Bugünkü Türkiye'yi pençesine almış görünen hortum ve soygun düzeni, sadece bir kaç kişinin ya da bir veya iki partinin eseri değildir. Hatta bu düzen, sadece son yirmi yılın, yani yağmacılığın doruğa ulaştığı Özal döneminin bir sonucu da değildir. Peki, " TÜRKİYE'DE DEMOKRASİ BİR YAĞMA REJİMİNE NASIL DÖNÜŞMÜŞTÜR "... Bunu daha iyi anlamak için " Yağma Düzeninin Tarihsel Olarak Kökenleri " ne inmek gerekir... Osmanlı ekonomisinin son yıllarda artık bütünüyle hem iç hem de dış yağmaya dayalı bir düzene dönüşmüş olduğu bütün tarihçilerin üzerinde ittifak ettikleri bir görüştür. Bağımsızlık Savaşı'nı kazandıktan sonra yeni Cumhuriyeti kuranların ilk ekonomik amacı, düzgün işleyen bir ekonomi yaratarak, kalkınma sorununu çözmekti. Bağımsızlık Savaşı sonrasında ülkenin siyasal yapısı yeniden düzenlenmiş ama değiştirilmesi çok zor olan ekonomik yapıda belli dönüşümlerin gerçekleştirilmesi için yapılan atılımlar sırasında büyük engellerle karşılaşılmıştı. Osmanlı'dan devralınan yağma düzeninin ilk belirtileri Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında da derhal ortaya çıkmış, fakat Atatürk ve yeni Cumhuriyeti kuranlar tarafından derhal bastırılmıştı. Fakat yağma düzeni hem yukardan aşağı, hem de aşağıdan yukarı iki ayrı toplumsal süreç olarak 1950 yılından sonra hız kazanmış, toplumu bir kanser gibi pençesine almıştır. İşin ciddiyeti, bu oluşumun yarım yüzyıllık bir zaman dilimi içinde kök salmış olmasında ve ayrıca, hem " yukardan aşağı "hem de " aşağıdan yukarı " yaşanan iki farklı toplumsal sürecin birbirini destekleyerek güçlendirmiş olmasında yatar. Türkiye'de yağma düzeni hem politikacılar tarafından yukardan aşağı, hem de halk tarafından aşağıdan yukarı yaşanan toplumsal değişmelerle kök salmıştır. ***
  23. Sevgili "Tengeriin boşig", iletini yararlanarak okudum...Başlığa katkılarından dolayı teşekkür ediyorum... Eğer bu konuda görüşlerinizi yazmaya devam etmeyi düşünürseniz size bir önerim olacak.. Şu ana kadar " Demokrasi kültürü " ve " Demokrasi Sorunları " teknik olarak ele alınmaya çalışılırken... "ideolojik-siyasal sorunlar" irdelenmeye çalışıldı... "ideolojik-siyasal sorunlar"ın çözümünün yasal etkinlikler ile "oldukça kısa bir zaman içinde" olanaklı olabileceği değerlendirmesi yapıldı... Ancak bunun hayata geçirilebilmesi için ( Hem halkın hem de yöneticilerin "demokrasi bilinci" düzeyi ile.. Hem de onu üreten "toplumun endüstrileşmişlik” yani “Kalkınma düzeyi" ile yakından ilgilidir.) Değerlendirlmesi yapıldı... Yazınızda sizin de bu değerlendirmeleri yaptığınızı aynı sonuca vardığınızı görüyorum... Başlığın giriş paragrafında konuyu belirlerken devamında... ( Aslında; Türkiye'deki demokrasinin asıl sorunu "ekonomik yağma sorunu" olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sorun o denli yapısal bir nitelik kazanmıştır ki, bunun çözümü hiç de o kadar kolay görünmemektedir.)ifadesi yer alıyor.. Şimdi izninizle önerim şu; Konuyu "ideolojik-siyasal sorunlar" olarak ele aldık... Devamında "ekonomik yağma sorunu" nu ele alarak... Konunun açılımına birlikte katkıda bulunalım...Bu paylaşım desteğinizin yararlı olacağına inanıyorum... Çünkü konu teknik olarak ele alınmaya çalışılırken sizde farklı yönleri ele alarak açılımı genişletiyorsunuz... Sevgilerimle... *tna
  24. Türkiye toplumdan topluluğa, cemiyetten cemaate, ulusaldan yerele, vatandaşlıktan müritliğe doğru, tarihin akışına, insanoğlunun uygarlaşmasına ve özgürleşmesine ters bir süreç yaşıyor. Ve bu sürec bu hızla akmaya devam ederse önümüzdeki mayıs ayından sonra Rüyalar uzerine kurgulanacak olan TRT programlarını izleyebileceğiz.. *** Bu sürecin bir temsilcisi ve bugünkü siyasal lideri olduğu için, Recep Tayyip Erdoğan, kendisi veya işaret edeceği bir kişi Cumhurbaşkanı olmamalıdır; Yoksa bu süreç Cumhuriyetin, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti özelliklerini çökertecektir.. *tna
  25. CHP Meclisi'i terk edecek mi? Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmayı aklına koymuş gibi. Meclis'te bu seçimi gerçekleştirecek çoğunluğa da sahip. Bu seçimi meşru biçimde engellemenin tek yolu CHP'nin Meclis'i terk etmesi gibi görünmekte. Bütün sorun, CHP bu cesareti gösterebilecek mi? *18.12.2006E.Kongar 1) Türkiye Cumhuriyeti, endüstrileşmeyi kaçıran Osmanlı İmparatorluğu'nun işgali üzerine bir Kurtuluş Savaşı ile kurulduğu için, bireyi özgürleştiren, toplumu çağdaşlaştıran süreçleri doğal biçimde yaşamadı; Atatürk Devrimleri ile bu süreçleri hızlı bir biçimde özümlemeye çalıştı. Toplum, endüstrileşmenin meyvelerini toplayamadan, Atatürk Devrimleri tam anlamıyla özümlenemeden geçilen çok partili rejim, bu kültürel, hukuksal ve siyasal atılımın toplumsal ve ekonomik sonuçlarının feodal toplumu tam anlamıyla tasfiye etmesini engelledi. Dolayısıyla ortam, geriye gidişe uygun niteliğini sürdürdü. *** 2) 1950 yılından sonra ivme kazanan, kırsal alanlardan kentlere göç, gecekondulaşma olgusunu yarattı. Kentlerde yaşayan, feodal kültürden tam anlamıyla kopamamış ama kentlileşmeyi de gerçekleştirememiş, endüstri kültürüne eklemlenememiş büyük bir nüfus ortaya çıktı. *** 3) Kentle, endüstri kültürüyle bütünleşememiş gecekondu nüfusunun sorunlarını çözecek olan, bu nüfusu ulusal bütünlük içinde ele alarak onlara sosyal güvenlik, eğitim, sağlık, konut gibi hizmetleri sağlaması gereken ve fırsat eşitliğini gerçekleştirmesi beklenen Sosyal Refah Devleti, Küreselleşme aşamasında tüm dünyada terk edilirken, Türkiye'de de zayıflatıldı. İnsanlar "gayri resmi örgütlerin" (günümüzde cemaatlerin ve tarikatların) eline bırakıldı. *** 4) Çok Partili düzende, demokrasinin altını oyan dinci akımlar, laiklik karşıtı oluşumlar,(kısacası tarikatlar ve cemaatler) demagojik nitelikli, popülizme dayalı, halk dalkavukluğu yapan bir oy avcılığı anlayışı içinde desteklendi, güçlendirildi. Günümüzde iktidara da getirildi. *** 5) ABD, Büyük Orta Doğu projesi bağlamındaki "Ilımlı İslam Devleti" modeli ile, AB, kendisine ve çıkarlarına karşı oluşan ulusal direnişi kırmak için, din eksenindeki bu cemaatleşmeyi destekledi. *** Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu sürecin bir temsilcisi ve bugünkü siyasal lideri olduğu için, kendisi veya işaret edeceği bir kişi Cumhurbaşkanı olmamalıdır; yoksa bu süreç Cumhuriyetin, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti özelliklerini çökertecektir. *tna

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.