Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. Sürekli birbirleri yerine kullanılan Eğitim ve Öğretim kavramlarının bu başlıkta da tartışmaya dönüştüğünü görünce.. Teknik anlamda temelden konunun irdelenmesi gerektiğini düşündüm... Aşağıda ifade edilenler ve alıntılar umarım aynı şeyleri farklı pencerelerden yada farklı şeyleri aynı pencereden ifade ediyor olmamızın yada yanlış değerlendirmelerimizin önüne geçer... " Eğitim ve öğretim" birbirlerinden bağımsız düşünemeyeceğimiz iki kavramdır. Ancak kişinin değişimi ve gelişiminde farklı etkilere sahiptirler. " Eğitim:" Bireyin Davranışlarının değişimini… " Öğretim:" Bilgi anlamında gelişimini… Amaçlar… Sürekli birbirleri yerine kullanılan bu iki kavram arasındaki farklılıkları daha iyi anlamak için… Tanımlamalar şeklinde ele alırsak neden aralarında bazı ayrımlar olduğunu daha iyi kavrayabiliriz… "Eğitim, belirlenen hedefler doğrultusunda bireylerin yaşantılarında, davranışlarında değişiklikler oluşturma sürecidir." Ve beraberinde… “Eğitim, bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir”. “Öğretim ise, öğrenci gelişimini amaçlayan ve öğrenmenin başlatılması, sürdürülmesi ve Gerçekleştirilmesi için düzenlenen planlı etkinliklerden oluşan bir süreçtir.” Daha geniş bilgilenmek için; " Eğitim nedir.? " üzerine detaylar için tıklayın... " Öğretim Nedir.? " üzerine detaylar için tıklayın... " Eğitim & Öğrenme İlişkisi " üzerine detaylar için tıklayın... *tna
  2. HATIRLATMA Çocuğun güvenini arttırmak için: 1) Yapılması gerekeni açıklayın, örnekleyin ve olumlu bir öztanım ifadesi kullanın. ( Yatağı düzeltin, düzeltirken yaptıklarınızı açıklayın. Şimdi çarşafı geriyorum, üstüne yorganı örtüyorum... Yatak yapmasını biliyorum.) 2) Çocuğa ne yapması gerektiğini açıklayarak başarmasını sağlayın. ( Evet, şimdi yatak örtüsünü biraz bu yana çek, güzel, şimdi yastıkları da yerlerine koy, aferin..) 3) Çocuğu yüreklendiren olumlu ifadeler kullanın. (Yatağı çok güzel düzelttin. Bana yardım ettiğin için çok mutluyum.). *tna 1622
  3. ALIŞTIRMALAR 4) Anne-baba ve çocuk birbirlerine sevgi ifadelerinde bulunacak. a-) Örneklemek: Yapılması gerekeni açıklayın ve olumlu bir öztanım ifadesi kullanın: (Gel seninle Seni seviyorum, çünkü... oyununu oynayalım. Ben başlıyorum. Seni seviyorum çünkü gülümserken gözlerinin içi parlıyor veya Seni seviyorum, çünkü düşündüğün zaman burnunu kırıştırıyorsun.) b-) Yönlendirmek: Çocuğa ne yapması gerekeni açıklayın ve başarılı olmasına yardımcı olun: (Şimdi senin sıran. Beni niçin sevdiğini söyleyeceksin. Sonra da ben sana, başka bir nedenle seni sevdiğimi söyleyeceğim. Çocuk: Seni seviyorum, çünkü benimle oynuyorsun. Anne(baba): Seni seviyorum, çünkü...) c-) Yüreklendirmek: Çocuğu yüreklendiren olumlu ifadeler kullanın: (Beni sevdiğini söyleyince çok mutlu oluyorum. Beni .......... nedenle sevdiğini söylemen çok hoşuma gitti.) *** Aynı yöntemlerle yapılabilecek alıştırma ve güven arttırıcı oyunlar şöyle olabilir: Havuç ayıklama ve kesme, saksıları sulama, çorapları katlama, çekmeceleri düzeltme, çiçek ekme ve büyütme, yemekte kendi kendine servis yapma, resimlere bakarak hikaye anlatma, annenin (babanın) telefonlarını çevirme, portakal suyu hazırlama, yatak yapma, bakkaldan alışveriş yapma, v.b. Bu gibi basit işlere katkıda bulunan çocuğun el becerileri geliştiği gibi, kendine güveni de artar. Bunların yanında başarmanın ve aile büyüğü tarafından yüreklendirilip beğenilmenin verdiği haz da çocuğun kişiliğinin gelişmesine ve sorumluluk almasına yardımcı olur. ÖRNEKLEYİN, Şimdi bıçağı tabağın sağ tarafına koyuyorum, AÇIK DİLLE ANLATIN. Çatallıda sol tarafa... İstenilen davranışları açık dille anlatıp örneklemek çocuğun öğrenmesine yardımcı olur. ÇOCUĞU YÖNLENDİRİN, Şimdi senin sıran. Tabağı ortaya, tamam bıçağı sağ tarafa, güzel... ÇOCUĞU YÜREKLENDİRİN. Masa kurmasını biliyorsun! Bana yardımcı oldun! Çocuğun başarmasını sağlamak, onun heves ve güvenini arttırır. *tna 1622
  4. ALIŞTIRMALAR [3) Oyuncaklarını toplamak a-) Örneklemek: Yapılması gerekeni örnekleyin ve olumlu bir öz tanım ifadesi kullanın: (Anne/baba) çocukla birlikte oyuncakları toplayacaklar. Önce hangi oyuncakları nereye koyduğunuzu sözel olarak açıklayın: ( Şimdi arabaları büyük ayakkabı kutusuna koyacağım. Kalemleri de kalem kutusuna yerleştireceğim. Her şeyi yerinde bulmak hoşuma gidiyor. Ben oyuncakları güzel ayırıp yerleştirmesini biliyorum.) b-) Yönlendirmek: Çocuğa ne yapması gerektiğini açıklayın: (Şimdi senin sıran. Küpleri küp kutusuna yerleştir. Tamam. Güzel oldu. Şimdi de kitaplarını kitaplığa koy. Oldu.) c-) Yüreklendirmek: Çocuğu yüreklendiren olumlu ifadeler kullanın: (Oyuncaklarını gerçekten güzel topluyorsun. Bu şekilde oyuncakları toplamaya yardım etmen çok iyi oldu. Hiç yorulmadım. Her şeyi yerinde görmek ne güzel oluyor. gibi). *tna 1616
  5. *** Anlaşılan o ki... Çok Zorlu bir yeni yıl bizi bekliyor.! Hesap içinde hesap...Dolap içinde dolap dönecek gibi görünüyor... Hadi hayırlısı.. *tna
  6. Yukarıda alıntıda ele alınan tesbitler...Bütün bu yaşananlar, Türkiye'de "Demokrasinin kendini koruma hakkı" tartışmasını gündeme getirmiştir. Birinci soru şudur: Demokrasi, kendisini, yani temel hak ve özgürlükleri, "milli irade adı altındaki" bir çoğunluk saldırısına karşı nasıl koruyacaktır? İkinci soru da şudur: Demokrasi kendisini, "temel hak ve özgürlükler" bağlamında yapılan ve kendisini yok etmeyi amaçlayan bir azınlık saldırısına karşı nasıl koruyacaktır? Daha açık bir ifadeyle şu soru ortaya çıkmakadır: "Din ve inanç özgürlüğü adına, ya da ırkçılık, milliyetçilik ve siyasal ayrılıkçılık adına "demokrasiyi yok etme hakkı ve özgürlüğü" savunulabilir mi?" Kısacası soru şudur: "Demokratik hak ve özgürlükler adına, demokrasiyi yok etme hakkı ve özgürlüğü savunulabilir mi" Diyelim ki bu sorunun yanıtını "Hayır" olarak verdik. Ne yazık ki o zaman da sorun sona ermemekte, bu kez de "Demokrasi kendini nasıl koruyacak" sorusu gündeme gelmektedir. Daha doğrusu ; "Demokrasi, temel hak ve özgürlükleri zedelemeden, kendini hangi çerçevede, ne biçimde ve nasıl koruyacak" sorusu büyük önem kazanmaktadır. ***
  7. *** Sine-i millet tartışması Cumhurbaşkanın kim olacağı tartışmaları hız kazanarak devam ediyor… İçinde bulunduğumuz günlerde Sine-i millet çağrıları artmaya başladı… Peki bu konuda halk ne düşünüyor, bu forumu paylaşan bizler neler düşünüyoruz... Vatandaşın, sivil toplum örgütlerinin yani bizlerin düşüncesin çok önemli olduğunu düşünerek, Aramızda bu koynu tartışalım istedim… Bu konuda görüşlerimizi belirtmeden önce bu konuda tepede neler oluyor anlamak için Birazda olsa fikir verir düşüncesiyle aşağıdaki alıntıları yaptım… İstedim ki,yukarıda ne gibi hesaplar,politik çıkar ve ayak oyunları oynanıyor anlamaya çalışalım.. Bence Tartışmaların temelinde şu düşünceler oldukça etkili… “- Haremlik selamlığı demokratik bulduğunu söyleyen bir cumhurbaşkanı adayı ile karşı karşıyayız. - Düşünün ki, Anayasa’nın temel ilkelerini değiştirmek isteyen bu kişi Anayasa Mahkemesi üyelerini belirleyecek. Hakim ve savcıları belirleyecek. Üniversite rektörlerini de. - Yani son mevzi olan Çankaya’yı da almak istiyorlar. Bu partinin bir üyesi, kadınlar cehennemliktir diye broşür dağıttı. Bu anlayışın elinde bir cumhurbaşkanlığı olursa ne olur. Yargıtay’ı, hakimleri bu anlayış belirleyecek. Bu 80 yıllık Cumhuriyet’in açıkça kırılma noktasıdır. “ Yararlı bir tartışma olması düşüncesiyle Tüm forumdaşlara saygı ve sevgiler. *tna *** *tna
  8. ALIŞTIRMALAR 2) Çamaşırı renkli ve beyaz olarak ayırmak: a-) Örneklemek: Yapılması gerekeni gösterin, açıklayın ve olumlu bir öztanım ifadesi kullanın: (Anne (veya baba) çamaşırı istediği gibi gruplara ayırır. Çocuğa da bir sepet çamaşırı ayırt etmek için kenara koyar. Kendi gruplara ayırırken çocuğa ne yaptığını açıklar: Şimdi çamaşırları renklerine göre ayıracağım. Bu kırmızı gömleği şu tarafa, şu beyaz çamaşırı da bu tarafa koyacağım. Çorapları şu küçük kaba koyuyorum... gibi. Sonra da olumlu bir öztanım ifadesi kullanılır: Çamaşırları renkliler ve beyazlar olmak üzere doğru ayırdım gibi) b-) Yönlendirmek: Çocuğu çamaşır ayırırken doğru ayırması için yönlendirin ve başarılı olmasına yardımcı olun: (Çocuğa bir sepet çamaşır verin (yapabileceği kadar) doğru ayırım yapması için yönlendirin, Soru sorun: Bu gömlek ne renk? Beyazlar grubuna girer mi? Havlularla birlikte koyabilir miyiz? gibi.) c-) Yüreklendirmek: Çocuğu yüreklendiren olumlu ifadeler kullanın: (Çocuk çamaşırları ayırdıkça yüreklendirin: Öğrenmek zor olmadı. Gerçekten iyi ayırt etmesini biliyorsun. Bana yardımcı oldun, daha az yoruldum. ) Yanlışları soru sorarak düzeltin: Sence bu çamaşır renkliler grubuna mı girer? Neden farklı bir ayırım gerektiğini açıklayın. Takdir edin. *tna
  9. ALIŞTIRMALAR 1) Masa kurmakta başarılı olmak: a-) Örneklemek: Yapılması gerekeni gösterin, açıklayın ve olumlu bir öz tanım ifadesi kullanın: (Şimdi masayı kuracağım. Önce masanın üzerine bir örtü koyuyorum. Örtünün masayı iyice örtmesine dikkat ediyorum. Sonra her kişi için bir tabak koyuyorum. Tabağın sağ tarafına bir bıçak koyuyorum, sol tarafına da bir çatal koyuyorum. Bardağı da tabağın önüne koyuyorum. Herkese aynı şeyi yapıyorum. İşte oldu, ben masa kurabilirim.) b-) Yönlendirmek: Çocuğu masa kurarken doğru yapması için yönlendirin ve başarılı olmasına yardımcı olun: (Önce örtüyü masanın üzerine koy, her tarafı örtmesine dikkat et. Şimdi her kişi için bir tabak koy, güzel. Şimdi her tabağın sağ tarafına bir bıçak koy, aferin, çok güzel şimdi sol taraflara da birer çatal koy, oldu. Şimdi bardakları tabakların önüne yerleştir.) c-) Yüreklendirmek: Çocuğu yüreklendiren olumlu ifadeler kullanın. (İşte oldu. Masa kurabiliyorsun. Böyle becerikli bir yardımcım olduğuna çok memnunum. Çatallarla bıçakları doğru yerlere koydun. Bana yardım ettiğin için çok mutluyum.) *tna 1602
  10. Turgut ÖZAKMANın dikkatleri çekmeye çalıştığı Öneri ve eleştirler dikkate alındı..? Önemsendi mi, dersiniz.? "Gelecek yıl Sakarya Zaferi’nin yıldönümünün böyle kutlanacağını ümit etmek istiyorum." diyordu sayın yazar 13 Eylül geçti siz kutlamalara şahit oldunuz mu?.. Ben olmadım da... Belki içinizde gören duyan olmuştur...! *tna
  11. Çocuğun güvenini arttırmak ve kişiliğini geliştirmek için, ev içinde yapılabilecek basit yaklaşımlar özellikle şu ilkeler üzerinde kurulmuştur: 1) Anne-babalar çocukların ilk ve en önemli öğretmenleridir. Anne-babalar, çocuklarda gelişen davranışların temel örnekleridir. Dolayısıyla, çocuk bir görevin nasıl yapıldığını açıkça görürse veya bir kişi ona gösterirse, iyi öğrenir. 2) Kişi bir öztanımla dünyaya gelmez. Öztanım önemli kişilerle oluşan iletişimler ve deneyimlerle oluşur. 3) Çocuk değer ve başarı hisleri duyabilmelidir. Çocuk öğrenmediği davranışlarda başarı gösteremez. Ancak, başarısızlıklarına rağmen kendini olumlu bir kişi olarak algılayabilmeli, yani sevildiğini kabul edildiğini bilmeli ve başarısızlıklarını kişiliği ile bağlantılı olmadan birer öğrenme öğesi olarak görebilmelidir. 4) Anne-baba yönlendirmelerle çocuklarda becerilerin gelişmesine yardımcı olanaklar yaratabilirler. 5) Çocuk değer ve önemini, anne-babasının kendisine gösterdiği sözlü ve sözsüz sevgi ifadelerinden anlar. 6) Yüreklendirme, çocuğun kendini değerli algılayabilmesi için çok önemlidir. Yüreklendirme, çocuğun olumlu taraflarına dikkatini yöneltmekle başlar: Çocuğun davranışlarının olumlu yönlerini dile getirir, çocuğa güveni belirtir. Yüreklendirme, mükemmellik ve başarı isteyeceğine, çaba ve ilerlemeleri takdir eder. Yüreklendirme, çocuğu kendi olduğu için ve olduğu gibi kabul etme ve değer vermedir (şöyle olsaydın daha çok kabul ederdim, demek değildir.) Anne-baba, olumlu bir Öztanım dili kullanarak çocuklarına örnek olmayı ve istenilen davranışları açıkça göstermeyi öğreneceklerdir. • Anne-baba, çocuğu yönlendirecek ve yardımcı olarak çocuğun bazı görevleri başarmasına olanak sağlayacaklardır. • Anne/baba, çocuğun yaptıklarını olumlu ifadelerle yüreklendireceklerdir. Bu gibi bir yaklaşımın sonucunda, çocuk kendisine verilen görevi başarı ile yerine getirecek ve kendi hakkında olumlu öztanım ifadeleri kullanabilecektir, şöyle ki: Ben bunu yapabilirim. Ben bu konuda becerikliyim, Ben alışveriş yapmasını bilirim gibi... Bu gibi öztanımlar, çocuğun güveninin gelişmesinde ve daha ileriki safhalarda karşılaşabileceği güçlükleri yenebilmekte çok yardımcıdır. Bu konuda unutulmaması gereken, çocukların ancak tekrarlarla öğrenebildikleridir. Çocukların öğrenebilmeleri ve başarılı olabilmeleri için tekrar şarttır. *tna 1596
  12. *** Günümüzde, Mustafa Kemal Atatürk'ün ideolojisini belirtmek için kullanılan isimlerden, "Kemalizm", eskiden daha sık olarak kullanılan "Atatürkçülük" terimine tercih edilir olmuştur. Oysa, bu ayrımdan önce, özellikle 1960'lı yıllarda, başka bir ayrım göze çarpıyordu: Mustafa Kemal Atatürk devriminin, Kurtuluş Savaşı bölümünü benimseyen ve destekleyen, fakat ondan sonra gelen batılılaşma atılımlarını reddedenler, daha çok "Mustafa Kemal" ismini kullanıyor, buna karşılık, anti-emperyalist harekete pek de sempati ile bakmayan, ama, batı ile bütünleşmeye önem verenler, "Atatürk" adını tercih ediyorlardı. Bir anlamda,bölünmez bir bütünlük taşıyan "Türk Devrimi", Mustafa Kemal Atatürk ismi bile ikiye bölünerek, "Mustafa Kemal'in yaptıkları" ve "Atatürk'ün gerçekleştirdikleri" olarak ikiye ayrılmıştı. Bugün, zaten tarihsel, “toplumsal ve siyasal gerçeklere” uygun olmayan bu ayrım artık güncel önemini yitirmiş ve ortadan kalkmıştır. Bu ayrımın yerini, kendilerini, Atatürk'ün adını kullanarak O'nun kişisel vasiyetini hiçe sayıp Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarını kapayanlardan, Anayasa'ya zorunlu din dersi koyup, İmam Hatip okullarını pıtrak gibi çoğaltarak laik eğitim ve laik devlet ilkesini zedeleyenlerden, ayırmak isteyenlerin "Kemalizm" terimini tercih etmesi almıştır. Bunun en önemli nedeni, 12 Eylül yöneticilerinin, kendilerini "Atatürkçü" olarak nitelemesi ve Atatürk'ün kişisel vasiyeti dahil, pek çok Atatürkçü ilkeyi, Atatürk'ün adını kullanarak bozmuş, zedelemiş hattâ ortadan kaldırmış olmalarıdır. l2 Eylül yönetiminin bu uygulamaları o denli geniş kapsamlı ve Atatürkçülüğü zedeleyici olmuştur ki, Nadir Nadi gibi, kimliğini "Atatürkçü" olarak tanımlayan bir yazar bile, bu uygulamalar karşısındaki protestosunu belirtmek için, "Ben Atatürkçü Değilim" adıyla kitap yayımlamak gereğini hissetmiştir. Atatürkçü düşünceyi ve ideolojiyi incelemek isteyen bazı bilim adamları, sırf 12 Eylül yönetimi ile özdeşleşmemek için çalışmalarını, "Atatürkçülük" adı altında değil, "Atatürkoloji" ismi ile yapmak ve yayımlamak gereğini duymuşlardır. İşte bütün bu nedenlerle, toplum ve özellikle Atatürk'ü düşünce ve eylemlerinin odak noktası yapmak isteyen yazar, düşünür ve politikacılar, artık, "Atatürkçülük" yerine "Kemalizm" adını kullanmaya başlamıştır. ***
  13. Bu konuda anlaştığımıza, aynı şeyleri düşündüğümüzü ifade etmenize sevindim.. Umarım mesajlar hepimize ulaşmıştır... Yazınız için kendi yorumunuzu bu şekilde açıkladığınıza göre Benim yanlış anladığımı kabul edelim... O nedenle o iletimi geri çekiyorum... Selam ve Saygılar benden...
  14. *** Demokratik rejimin yerine, dine dayalı bir "Şeriat Devleti" kurmak isteyenler, "çoğunluk adına" kendileri gibi düşünmeyenlerin temel hak ve özgürlüklerini baskı altına alarak, rejimin bir "çoğunluğun diktatörlüğüne" dönüşmesi tehdidini temsil etmektedirler. Bunlar, çok ilginç bir biçimde bir yandan, bazı terör örgütleri aracılığıyla aralarında "Prof. Muammer Aksoy, Doç. Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Prof. Ahmet Taner Kışlalı" gibi ünlü bilim insanları ve yazarlar olan "demokratik ve laik rejimin savunucularını" katletmekte, toplum üzerinde çeşitli baskılar uygulamakta, öte yandan bu savaşlarına, çoğunluğu temsil ettikleri ve "inanç özgürlüğünü savundukları" gerekçesi ile demokrasi adına destek istemektedirler. Amerika'yı vuran 11 Eylül terörü, Türkiye'deki demokrasiye yönelmiş olan bu tehdidin "uluslararası görünümünden başka bir şey değildir". *** Demokratik rejime yönelmiş görünen öteki "siyasal-ideolojik" tehdit ise, ırkçılık üzerine kurulu bir ayrılıkçı akımdır. Bu akım da bir yandan PKK aracılığı ile bir sıcak savaş sürdürürken ve yaklaşık 30 bin kişinin katledilmesine yol açarken, öte yandan "temel hak ve özgürlükler adına" eylemine demokrasi temelinde destek istemiştir. Bu tehdit de "demokrasinin" bir "azınlık adına" yozlaştırılması tehlikesini taşımaktadır. İşin ilginç yanı, Avrupa Birliği'ni oluşturan ülkelerin bazıları, bu her iki "demokrasi tehdidine de destek vermekte", bir bölümü açıkça terör örgütü niteliği taşıyan bazı kuruluşları ülkelerinde barındırarak beslemektedirler. ***
  15. Bahtiyar bey; Yazmış olduğunuz İleti doğrudan beni ilgilendirmemesine karşın, Bu formu okuyan ve takip eden bir kişi olarak, üstü kapalı yapmaya çalıştığınız benzetmeyi aynen size iade ediyorum... Karşısında kim olursa olsun inanışlarından dolayı,kendi düşüncelerine ters düştü diye Yanlış gördükleri düşünce ve yaklaşımları, doğru görüşleri ileterek çürütmek yerine, Karşı görüş ve eleştirilere tahammülsüz yanıtlar üreten... Kötü örnek olacak bu tür yaklaşımlar gösteren ve gösterecek herkesi kınıyorum... Forumdaş olmak düşüncesinden uzakta samimiyetsiz benzetmelerinizden sonra Ben kendi adıma iletinin altına ilave ettiğiniz "Selam Ve Saygılarımla" ifadenizi, anlamsız ve yapmacık buluyor ve kabul etmiyorum... Size bey diyorum...Çünkü başka ifadeler kullanmak istemiyorum... Hitap ettiğiniz arkadaşın bu seviyeden uzak davranışınızı muhatap almamasını da taktir ve saygıyla karşılıyorum..
  16. "Sizin dininiz size, benim dinim banadır." Bu ifade kocaman bir aldatmaca ve politik bir yaklaşımdır... Tarih sahnesinde ve insanlar arası ilişkide hiç bir zaman bu söz doğruluk anlamında yerini bulamamıştır... Alıntılanan "AYET'İ KERİMEDE BUYURDUĞU GİBİ" ifadelerindeki o beş madde dinlerin başka inanışlara o günkü, daha sonraki, ve bugünkü, bakışını göz önüne alırsak sadece ve sadece kendilerini gücsüz hisettikleri anda karşı tarafa ifade edilen politik içi boş bir yaklaşımdır... Güçlü olduklarını anladıkları anda bırakın başka inançlardaki insanları... Kendi inançlarındaki insanlara karşı bile açımasızca yaklaşımları hep göstermişlerdir... *** Şu anda kullandığınız "Sizin dininiz size, benim dinim banadır." ifadesi forumda çok yeni olduğunuz için kullandığınız ve ne kadar iyi niyetli olsanız da İçi boş bir ifadedir... Karşı tarafın haklılığı yada inandırıcılığı yada güçlülüğü karşısında onu önce susturmaya, Sonra unutturmaya, hakimiyet elde edildikten sonra da, en ufak haklılık ifadesinde bulunulsa bile, Hatta "Sizin dininiz size, benim dinim banadır." deselerde başlarını koparacak olan bakış açısının "politik, aldatmacı" yaklaşımıdır... *tna
  17. Şüphesiz inançların getirdiği yaklaşım ve yorumlar bu şekilde olabilir... Sakıncası var mıdır.?... Peki doğruluk payı nedir.?... Gerçeklerin tam olarak anlaşılabilmesi için geçerli doğru sonuçalara ulaşmamızı sağlar mı?.. Bence doğru bakış açısı ve yaklaşım CYRANO'nun şu ifadesi... "Koyunlar bir zırai üretim konusu olduğu için sayıları daha fazladır. Koyunlar çiftliklerde vs lerde beslendiği ve üretildiği için yani. "... Doğruluğunu test atmek için insanın, koyunların koruması ve çoğaltılamasındaki etkilerini ortatadan kaldıralım... Ve bırakalım doğaya, doğal rekabetin sonuçları kendiliğinden ortaya çıkacaktır... O zaman "rızık ve bereketin" doğal yaşam üzerindeki etkileri daha iyi anlaşılacaktır... CYRANO'nunda dediği gibi; "Bazılarımız hurafe sempatizanı olduğu için" doğal yaşamın bu ilişkilerini asla kabul etmeyeceklerdir... *tna
  18. " Atatürkçü Düşünce Sistemi, Cumhuriyetçilik ve Küreselleşme" Cumhuriyetçilik ve Küreselleşme Atatürkçü Düşünce Sistemi ile ilişkilidir. Atatürkçü Düşünce Sistemi, Atatürkçülük ve Kemalizm ayrı terimlerdir. Atatürkçü Düşünce Sistemi ve devrimler sömürülen bir toplumun zincirlerini kırdığı bir düşüncedir. 1930'lardaki atılım devam etseydi milletimiz çağdaşlığı yakalamıştı. Önemli bir konuda, batıdaki İngiltere-Fransa-Almanya birer emperyalist ülkedir. Acaba çağdaş olma emperyalist olmak mı demektir? Batıda hangi devlet önce ulus-devlet sürecini yakalamışsa o devlet endüstrileşmeyi önce yakalamıştır. Biz de ise; 1921'den sonra ulus devlete geçildi. Batı'da ulus-devletler kurulduktan sonra, 30 yıl savaşları ve Westphalia Anlaşması ile laisizm gelmiş ve ulus devletler gelişmeye, endüstrileşmeye başlamıştır. Bizde ulus-devlet önce ümmetdir. Bu dönemde Osmanlı Devleti devrini tamamlamış bir devlettir. Biz ulus devlet sürecine kısa sürede giremedik, geç kaldık. Türk Devriminin amacı ulus oluşturmaktır. 1930'dan sonra başlamıştır. Atatürkçü Düşünce Sistemi, insancıl ve eşitlikçidir. Bu nedenle ulus-devlet sürecini tamamlaması daha güçlü ilerliyor. Batı bilime ve aydınlanma devrimine bütün ideolojilerini oturttu ve gelişmesini buna dayandırdı. Atatürkçü Düşünce Sistemi de bir bütündür. Esnek kuralları olduğu gibi, ödün verilmeyen maddeler vardır. Devletin laik düşüncesinden ödün verilmez. Tam bağımsızlık ve çağdaş medeniyet üzerine çıkma ilkelerinden ödün verilemez. Atatürkçü Düşünce Sistemi yüzyıllar boyu unutulmuş Anadolu insanını ön plana çıkarmıştır. Atatürkçülük hep ileri bakar, gelecekle ilgilenir, fütüristtir, sabırsızdır. Çağdaşlaştırıcıdır, ırkçı ve dinci değildir. Atatürkçü Düşünce Sistemi ve Kültür Devriminin amacı; Batılılaşma değil, "Biz Kimizi?" öğrenmektir. Kendi öz Kültürümüzle yeniden buluşmaktır. Cumhuriyetçilik ile demokrasi arasındaki çelişkiler, daha ziyade Fransa ve ABD'de vardır. Cicero," Cumhuriyet, cumhurun yani halkın egemen olduğu yönetimdir" der. Cumhuriyet doktrini ,öğretisi; kamu yararını, halkın kayıtsız şartsız egemenliğini ön planda tutar. Bölücüler, şeriat, dinciler, II nci Cumhuriyetçiler demokrasiyi kullanıyorlar. Demokrasi, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmaktır. Aslolan, Cumhuriyetin daha çok demokratikleşmesidir. Cumhuriyet yaşarsa, demokrasi doğabilir. Ancak demokrasilerin Cumhuriyeti yok etmesi olasıdır. Bunun için Atatürkçülüğün özü Cumhuriyetçiliktir. Küreselleşme, 19. y.y. da; İngiltere daha sonra şimdi ABD, küresel ekonomikleşmenin başını çekti. Küreselleşmede; temel amaç serbest piyasa ekonomisinde devletin etkinliğini ortadan kaldırmaktır. Küreselleşmenin girdiği devletlerde zenginlik genelde gerçekleşse bile, toplumsal dağılım, paylaşım adil ve tam olarak gerçekleşememektedir. Zengin daha zengin, fakir daha fakir olmaktadır. Küreselleşmede zararların paylaşımı, yararların dağılımı henüz belirlenmemiştir. Atatürkçü Düşünce Sistemi, hep mazlum insanlara seslenmiş ve ulus-devlet kavramı ile ışık tutmuştur. Atatürkçü Düşünce Sistemi mazlum devletlerin sömürülmesini reddeder. Atatürkçü Düşünce Sistemi devrim modeli, dünyaya açık en net bir plandır. BİR ÜLKENİN, KENDİ İNSANI, KENDİ SERMAYESİ VE KENDİ DÜŞÜNCE SİSTEMİ İLE GERÇEKLEŞTİRDİĞİ BİR MODEL OLDUĞU İÇİN, İNSANCILDIR. Atatürkçü Düşünce Sistemi bu uygulamaları ile küreselleşme ile çelişmektedir. Atatürkçülük; Evrensel Çağdaşlaşma Projesi, Atatürkçü Düşünce Sistemi de; Bu projenin düşünce sistemi, planıdır. Kaynak:Prof. Dr. Suna KİLİ *tna
  19. *** Çok Partili döneme geçildikten sonra,"çoğunluk diktatörlüğü" tuzağına yakalanmış olan bir yönetim süreci, Her ne kadar, "Demokrasi adına yapılan bir askeri darbe" ile, 27 Mayıs 1960 tarihinde son bulmuş bu darbe dünyanın en ileri ve en demokratik Anayasalarından biri olan 1961 Anayasası'nı uygulamaya koymuşsa da, bu kez Türkiye, demokrasilerin önünde bekleyen ikinci tuzağa yakalanmıştır: 1968'lerin sonunda başlayan bir "ideolojik azınlıklar terörü" solda ve sağda Türkiye'yi pençesine almıştır. Sağda, kendilerine "ülkücü" diyen ırkçı-milliyetçi, solda ise "devrimci" olduklarını öne süren eylemciler, "demokrasinin sınırlarını" silahlı eylemler ve cinayetler ile "kendi dar azınlık görüşlerine göre" daraltmaya çalışmışlar sonunda 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri ile ne denli demokratik olduğu çok tartışmalı görünen 1982 Anayasası, "temel hak ve özgürlükleri" korumaktan çok sınırlayan ve kısıtlayan bugünkü Anayasamız ortaya çıkmıştır. Ama Anayasa'dan çok daha önemli olarak, Türkiye'deki demokrasi tarihi, sözü edilen her iki tuzağın trajik sonuçlarına da tanık olmuş bir toplum yaratmıştır. Bugün Avrupa Birliği ile aramızdaki en önemli teknik problemlerden birini oluşturan "temel hak ve özgürlülerin geliştirilmesi" sorununun altında, Türkiye'deki "demokrasi kültürü" açısından yaşanan her iki tuzağın ortaya çıkardığı, günümüzdeki Anayasaya yansıyan antidemokratik sonuçları önemli bir yer tutmaktadır. Her ne kadar; "Daha demokratik bir Anayasa, şeffaf toplum, sorun çözen ve yöneten bir demokrasi" gibi özlemlerin altında, Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda uymak zorunda olduğu Kopenhag ölçütleri önemli hedefler olarak ortaya çıkmışsa da, Türkiye'deki demokrasinin, "kendi vatandaşları" için geliştirileceği ve endüstriyel bir toplumun gereklerini karşılayacağı varsayılabilir. Hemen belirtmek gerekir ki, endüstrileşme sürecinde de önemli adımlar atan toplum, 1982 Anayasası'nı "daha demokratik bir çizgide" değiştirmeye başlamıştır. ***
  20. Sevgili 'sedelina' .. Dikkat edersiniz orada "Demokrasi" den değil, "Endüstri Devrimi" sonrasında ortaya çıkan"demokratik yönetim" den bahsedilmektedir... Daha anlaşılır olması için detaya girersek... Alıntı yaptığınız bölümde, "Demokrasi"nin tanımı yapılmış... Ardından, "Endüstri Devrimi" sonrasında ortaya çıkan, "temel hak ve özgürlükler" anlayışı ve buna dayalı bir yönetim olan "demokratik yönetim" Kavramlarından söz edilmiştir... Yani özetle... "Demokrasi", "Endüstri Devrimi" sonrasında ortaya çıkmıştır denmemiştir... Ayrıca siz bir alt satırdaki ifadeleri alıntı yaptığınız bölümden kopartıp atarsanız... Cümlenin bütünlüğünün ifade ettiği anlam ortadan kalkar... o nedenle okunduğunda ne denmek istendiğinin tam olarak anlaşılabilmesi için Alıntının bir bütün olarak şu şekilde olması gerekir... Bir bütün olarak bu alıntı okunduğunda (Eğer dikkat ederseniz) "Endüstri Devrimi" sonrasında, "Demokrasi"nin ortaya çıktığı söylenmemekte... "bir kültür ürünü olarak""demokratik rejimler"in ve "temel hak ve özgürlükler" anlayışı ile "demokratik yönetim"lerin ortaya çıktığı anlatılmaktadır..
  21. Değerli arkadaşlarım... Oktar Babuna'yı bilirmisiniz?... Hani baba oğul tüm duyarlı türk halkının kanlarını sömürmüşlerdi ya.! Evet Adnan oktarın müritlerinden olduğu ortaya çıkan Oktar Babuna... Babasının sebetaycı olduğunu iddia ettiği Cevat babuna'nın oğlu Oktar Babuna... Bütün bunları eleştirmek amaçlı yazmadım sadece bir ön bilgi... Şimdi gelelim bu arkadaşın kendi aranızda tartıştığınız ne yapmak istediğine... Fakat ben ne yapmak istediğini değil neler yapmadığını ele almak istiyorum... Birincisi bu ve diğer başlıktaki (http://www.turkish-media.com/forum/) yazıları aynı siteden alınma... Yapmadığı şey alıntı yaptığı yeri belirtmemek... Ve yine yapmadığı şey alıntıladığı şeyler hakkında kendi görüşlerini ifade etmemek... Dolayısıyla ne yaptığını tartışmak anlamsız...Bunun dışında yaptığı bir şeyde yok... Yaptığı şey her iki başlıkta da "yorumsuz" ifadesinin arkasında gerçek düşüncelerini açıklamamak... Bir daha FORUMA girer de ne yaptığını, yapmaya çalıştığını bize açıklar mı bilemiyorum... Bence siz de bu arkadaşın alıntılar yaptığı... Oktar Babuna'nın neden açtığını anlattığı sitesine girerek, adnan hocayı öve öve bitirmediği... Diğer hocalar ve müritleri arası hesaplaşma ve jurnallerin yapıldığı... Kendi Aile içi hesaplaşmalarını yaptığı...Ailesinin ipilğini pazara çıkardığı, Ve diğer ( ünlü.!..) kişiliklerle ilgili gizli açık pazarlıkları...Belki de şantajları... Bu arada hıncal uluç'la da aralarında her ne varsa, onunla ilgili yayınlandığı paparazi yazılarını okuyup ... Hah...işte ondan sonra hep birlikte boş bir iş mi yaptık...yoksa yararlı bilgilerle mi donandık karar verebiliriz... Ama öyle sanıyorum arkadaş kendince çok ciddi bir iş yapmış olduğunu düşünüyordur... Çünkü güncel bölüm denince, geyik muhabbetlerinin yapıldığı bölüm olmadığını O da biliyordur!...
  22. *** Çok Partili döneme geçildikten sonra, iktidara gelen ve 1950–1960 yıllarını kapsayan "Demokrat Parti dönemi", "temel hak ve özgürlükleri" geliştireceğine, bunları sınırlayan ve kısıtlayan bir yaklaşım uyguladığından, tipik bir "çoğunluk diktatörlüğü" tuzağına yakalanmış olan bir yönetimin uygulaması olarak görülebilir. Bunun temel nedeni, o dönemde, henüz endüstrileşmenin ivme kazanmamış olması ve geniş köylü kitlelerinin "seçmen tabanını" oluşturmasıdır. Yönetimi devir aldıkları "Tek Parti Yönetiminin" uygulamalarıyla yetişmiş olan Demokrat Parti yöneticileri, kendi iktidarlarında da, "temel hak ve özgürlükleri" geliştirmek yerine eski baskıcı yöntemlere başvurmayı kendi yönetimleri açısından daha kolay bulmuşlardır. Dinci ve milliyetçi söylemlere yatkın olan "geniş halk kitleleri" de, kendilerini topraktan bağımsızlaştıran, özgürleştiren, işçileştirerek ve kentlileştirerek demokrasi bilincini geliştiren bir "toplumsal-siyasal-ekonomik-kültürel süreci" yani endüstrileşmeyi yaşamamış oldukları için bu yönetime destek vermişlerdir. ***
  23. Türkiye'deki güncel ideolojileri etkileyen kaynakların başında Mustafa Kemal Atatürk ve O'nun ideolojisi vardır. Geleneksel olarak "Atatürkçülük" ya da "Kemalizm" terimleriyle adlandırılan, Mustafa Kemal Atatürk'ün ideolojisi, O'nun söyledikleriyle olduğu kadar, yaptıkları ile de biçimlenen bir düşünce sistemi, hattâ bir uygulama programıdır. *tna
  24. *** Demokrasi çok kısaca "temel hak ve özgürlüklerin güvencede olduğu bir çoğunluk yönetimidir". Gerek "temel hak ve özgürlükler" anlayışı, gerekse buna dayalı bir yönetim olan "demokratik yönetim", "Endüstri Devrimi" sonrasında ortaya çıkan kavramlar olduklarından, "demokratik rejimler" "bir kültür ürünü olarak" endüstri toplumlarının sonuçlarıdır. Dolayısıyla, "demokrasi kültürüne ilişkin sorunlar", özellikle "endüstrileşmelerini henüz tamamlayamamış olan" ülkelerde daha yoğun olarak göze çarpar. Özellikle "gelişmekte" olan demokrasilerin önünde hem kültürel hem de siyasal ve ideolojik olarak iki tuzak vardır: Birinci tuzak, "temel hak ve özgürlüklere saygılı olması gereken", yani "azınlıkta kalan düşüncelerin de bir gün çoğunluk haline gelebilmelerine olanak sağlayan, çoğunluk iradesinin" bu özelliğinin göz ardı edilmesi ile rejimin bir "çoğunluk diktatörlüğüne" dönüşmesi tehlikesidir. Bu tehlike, "demokrasi kültürünün" yeterince gelişmediği toplumlarda, temel hak ve özgürlüklerin ihmal edilmesi sonucunda ortaya çıkan ve uç örnekleri "devlet terörü" uygulamalarında görülebilen bir olaydır. İkinci tuzak ise, demokrasinin temel öğelerinden biri olan "çoğunluk iradesinin" yerine, bir "azınlık iradesinin" konulması isteğinin, "bilim adına", ya da "Allah adına" "doğruları savunduklarını öne süren bir azınlığın" diktatörlüğünü savunan görüşlerin ağırlık kazanmasıdır. Bu tehlikenin uç örnekleri de genellikle "terörist" nitelik taşıyan eylemlerin ortaya çıkmasında görülür. ***
  25. " lakin nerelere gittiği de malum " Cümlesi bilgiye kanıta dayalı iddialı bir cümle... Ama bazende hani lafın gelişi anlamında bir ifade olarakta kullanılabiliyor... Sizin ki hangisi...? Merak ettim gittiği malum olan yerler neresi acaba..? *tna

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.