GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
ÇOCUĞU DİNLEMENİN YARARLARI Çocuğu dinlemenin yararları çoktur: Çocuk konuşurken dinlenildiği zaman: 1) Çocuğun konuşma yeteneği artar, kendini daha iyi ifade etmesini öğrenir, kelime bilgisi zenginleşir. 2) Çocuğun bir derdi varsa, bunu davranışla göstermek yerine (saldırganlık, hırçınlık, ağlamak, içine kapanmak gibi) Sözle ifade ederek rahatlar, bu da hırçınlaşmasına, içine kapanıp üzülmesine, daha ileride derslerini veya sosyal hayatını etkilemesine engel olabilir. 3) Anlaşıldığını hisseden çocuk kendini daha huzurlu ve rahat hisseder, bu da çocuğun kişisel ve sosyal gelişmesine yardımcı olur. Çocuğun kendine güveni artar. 4) Çocuk ile anne veya baba arasında bir yakınlık doğar, çocuk onlara danışır ve diyalog kurar. 5) Söyledikleri dinlenen çocuk da anne-babasının sözünü dinlemeye başlar. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
1250 BİLİNÇLENME ALIŞTIRMASI: 1) Bu hafta içinde kendinizi izleyin. Çocuğunuza ne kadar sık çözüm getiriyor veya öneriyorsunuz? ... Dinlerken yorum yapmak veya çözüm getirmek konuşanı durdurur, konuyu saptırabilir. Örneğin: -Emre ile Ali beni oyuna almadılar. • Sende bir daha onlarla oynama, kendine yeni arkadaş bul.. Diyerek, ÇÖZÜM GETİRECEĞİNİZE, YALNIZCA DİNLEDİĞİNİZİ BELİRTİN, -Emre ile Ali beni oyuna almadılar. • Hımm... Demek seni oyuna almadılar.. Yalnızca dinleyerek çocuğu rahatlatır, sorununa kendisinin çözüm bulmasına yardımcı olabiliriz. *** Bu hafta içinde çocuğunuz bir sorunla geldiğinde hiç çözüm getirmemeyi deneyin Aklınıza gelen bütün çözümleri yutun ve çocuğa Sen ne düşünüyorsun? Veya Sence bunu nasıl halledebilirsin? gibi sorular sorarak çözüm düşünmesini sağlayın. (Pek tabii ki, çocuğun her çözümünü kabul etmek zorunda değilsiniz veya çocuk hiçbir çözüm düşünemiyorsa, siz önerebilirsiniz, ancak ilk çözümü ondan beklemenin yararları çoktur: Çocuk önemsendiğini hisseder ve sonradan sizin çözümünüzü de daha kolay kabul eder.) *tna
-
Aziz Nesin Ailesinden Şok İtiraflar!
Bence de haklısın ... Ama Artık onu kendi ağzından dinlemenin zamanı... bu amaçla ' seyreklerin ' başlattığını biraz daha geliştirmek amacıyla... Aşağıdaki bilgileri aktarmak istiyorum... *tna
-
Aziz Nesin Ailesinden Şok İtiraflar!
Sevgili 'seyrekler' teşekkürler arkadaşım... Başkalarından Paparazi mantığıyla yarım yamalak anlatım veya anlamayış yada ön yargıları dinlemek yerine... Kendi ağzından onu anlamak benim için daha yararlı ve tutarlı oldu... - Onu kendi anladığımız kadarıyla anlatabilmek çabası yerine - Hepimizden daha amaçlı davranıp bizilere bu paylaşımını aktardığın için teşekkürler... Bende oradan yola çıkarak azizi nesin belgeselini araştırdım... Şimdi oradan onu aracısız kendi öz düşüncelerimle daha iyi anlayabilmek için inceliyorum... *tna
-
Aziz Nesin Ailesinden Şok İtiraflar!
"benim kapasitem çok genişdir kim ne demek istiyor anlayabilcek yeteneğede sahibim." Yukarıdaki alıntıda geçen bu söz size ait öyle değil mi?...Evet size ait.... peki, Yukarıdaki alıntıda geçen şu sözde Sayın gelinciğe ait öyle değil mi? "Başını seccadeden kaldırmayıp arkasındanda her türlü ****liği ve *****sızlığı yapan adamdan çok daha değerlidir benim için." Bu ifadede bir genelleme görebilyor musunuz?...( Ama siz görmüşsünüz) "yapan adamdan " diyerek tek bir şahısdan bahsediliyor...İki kişi arasında düşünsel anlamda kıyaslama yapıyor... Oysa siz; ""genelleme yaparak direkt bir kesimi hedef alırsa söyledikleriniz"diyerek tekil şahısa yapılan bir ifadeyi... Genele söylenmiş gibi algılayarak öyleymiş gibi yansıtmaya çalışıyorsunuz... Hani siz " benim kapasitem çok genişdir kim ne demek istiyor anlayabilcek yeteneğede sahibim. diyordunuz... Oysa bu yazdıklarınız sizi yalanlıyor... *** Aslında görünen o ki, siz tartışılan konunun içeriği ile bile ilgilenmiyorsunuz... Sizde namaz kıldığınız için, " Başını seccadeden kaldırmayıp " ifadesini üzerinize alınmışsınız... Kendinizi eleştirilen şahısla bir tutma düşünceniz de genelleme var hükmünü oluşturmuş kafanızda... Hani siz "kim ne demek istiyor anlayabilcek yeteneğede sahibim." diyordunuz? *** Biliyor olmalısınız İnsanlar kızıp sinirlendikce... ister istemez bu yeteneklerini daha çok yitirirler... Ve "Ellerinde olmadan -"ben nice ahlaklı geçinen ******** tanıyorum" cümleleri ile (yanlış anladığınız halde kendini tekrar ifade etmeye çalışanlara...) çok rahat haksızlıkta yapabilirler... Haksızlık diyorum çünkü; " Kendini olduğundan farklı sanıp ahkam kesenlerden olduğunuzu "düşünmek istemiyorum...
-
ATATÜRK SUÇLU... (Neden mi?... Çünküüüü...........................................)
".......19 mayısın bayram olma sebebi budur ....." diye kesinliğe bağlıyamazsınız... Sebeblerinden biri budur diye virgül atmak daha doğru olur... *** Diyorsunuz...Bunun yanıtını neden bekliyorsunuz.?.... Zaten sizin kafanızda yanıtlar yerini bulmuş...Yanılıyormuyum yoksa... Birisi bir laf etsinde yeni ajitasyonlar, farklı anlamlar üreteyim... Bana da nefretimi dışa vuracak ortamlar yaratılsın diye mi bekliyorsunuz.? *** Sizin yanıtınız nedir.? " gençlik ve spor bayramı bu işin neresinde ...." Size nasıl anlattılar?...Nasıl öğrettiler?... *** Bu ülke insanlarının özgürce yaşamaları için en büyük emeği harçamış birine.. İçinizde ne kadar vefa, saygı, iyi niyet veya artniyetli duygular besliyorsunuz? ... Atatürk'ü ne kadar kavradınız... Ne kadar önemsiyorsunuz.... Anneniz, babanız, çevreniz... Öğretmenleriniz size onu ne şekilde ifade edip anlatılar... *** Sizi daha iyi kavrayabilmemiz için yöneltilen bu sorulara, sizinde yanıtlarınız olacaksa bizlerde bekliyoruz ! ... ( ama sorulan sorulara ) yanıt verin lütfen, demagoji yapıp hedef saptırmaca olmasın... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
Yukarıda ele aldığımız katılımlı dinlemeyi okuduktan sonra; Şimdi, bir çoğumuz, Ben bu şekilde dinleyemem, en ufak sorun bu kadar uzarsa halimiz ne olur? diye düşünebilir ve umutsuzluğa kapılabilir. Ancak, sorunu alışageldiğimiz tarzda, yani ilk aşamada çözüme getirmek (yani zorla pantalon veya uzun çorap giydirmek) belki o günlük sorunu kısa yoldan halledecek, anne de sorunu çözümlediğini zannedecektir. Ancak bu şekilde çözümlenen bir sorun ertesi gün ve daha ertesi gün tekrar edeceği gibi, çocuğun da içerleme ve kızgınlık duygularına neden olacağından, çocuk sürekli direnecek, ve ayrıca bu direnç ve kızgınlığını diğer ufak tartışmalara da aktaracak, sonuçta anne Çocuğum hiç söz dinlemiyor, ne dersem karşı çıkıyor diye hayıflanacaktır. Genellikle güç kavgası şeklinde hallolan sorunlar daha fazla güç kavgasına neden olurlar ve evde sürekli gerginlik ve tartışma havası devam eder. Bütün bu tartışmalarla, direnmelerle uğraşmak daha fazla zaman kaybına neden olmuyor mu? Bütün bunlara enerji harcamak yerine, o an beş veya on dakikalık bir dinleme daha tasarruflu gözükmüyor mu? Gerçek dinleyici olmak kontrol ve sabır gerektiren bir yaklaşımdır. Zira, çocuklar veya kişiler bir sorunla bize başvurdukları veya bahsettikleri zaman, en kolay yaptığımız şey, hemen bir çözüm bularak sorunu giderme yollarını aramaktır. Çok basit bir örnekle, bu şöyle anlatılabilir. • Çok üşüyorum... Çözüm: -Hırkanı giy. veya katılımlı dinleme ile: • Çok üşüyorum... • Hava bayağı soğuk... • Evet, biraz yanına gelebilir miyim? • Tabii... Biraz yakın olmak istiyorsun ha?.. • Evet, bugünlerde kendimi çok yalnız hissediyorum... ve devam eder. Tabii, burada ilk tepkimiz, sürekli her söylenenin arkasında bir anlam veya maksat mı arayacağız? Ancak konuşma şu şekilde neticelenebilir: • Çok üşüyorum... • Üşüyorsun demek... veya Hava bayağı soğuk • Evet, iyisi mi bir hırka giyeyim... veya Sıcak bir şey içebilir miyim? gibi... Demek ki, söylenenlerin arkasında saklı bir anlam yoksa, zaten yoktur. Ancak, çözüm de mutlaka dinleyenin düşündüğü çözüm (hırkanı giy) değildir. Üşümeye karşı farklı çözümler mevcuttur, bütün sorunlara olduğu gibi... Hemen çözüm getirmeyen dinleyicinin bu tavrı, konuşanın düşüncesini kesmediği gibi, en uygun çözüm üzerinde de kendisinin (yani sorun sahibinin) düşünmesini sağlar. Bu da her iki taraf için çok yararlıdır. 1) Konuşan kişi, özellikle çocuk, kendi çözümünü kendi bulmayı, dolayısıyla sorunları karşısında bağımsız olabilmeyi, onları daha etraflıca düşünmeyi ve dolayısıyla sorunlarına daha yaratıcı bir şekilde yaklaşmayı öğrenir. 2) Dinleyen kişi, özellikle anne veya baba ise, her soruna kendinin bir çözüm getirmesinin zorunlu olmadığını yaşayarak daha rahat eder, üzerinden bir yükümlülük kalkar, her şeyi kontrol etmesi gerekmez ve özellikle her soruna koşturup bir çözüm getirmek durumunda olan anne-babanın çocuklarında zamanla görülen direnci bu şekilde yaşamaz. Bu nedenle en çok dikkat edilmesi gereken nokta, bir sorunla karşılaşıldığında, hemen çözüm sunmamaya kendimizi alıştırmaktır. Bu pek tabii, o kadar kolay bir işlem değildir, zira, bu gibi bir ortamda yetişmişsek (evde büyüklerimizin ne yapmamız gerektiğini sürekli söylemesi gibi) veya sürekli çözüm önerme alışkanlığını geliştirmişsek, bize bir sorunla gelindiğinde aklımıza ilk gelen şey hemen bir çözüm önermek olacaktır. 1190 *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
1190 Katılımlı dinlemeye bir örnek: Şimdi bu gibi durumda normal olarak neler olabilirdi? 1) Anne katılımlı dinleme kullanmadan, tartışmayı en başındaki uzun çorap-pantolon seviyesinde tutabilir, bu konuda çocukla bir güç kavgasına girer, ya annenin dediği olur ve Damla sonraki davranışlarında iyice inatlaşır, veya Damla’nın dediği olur ve anne Damla’ya içerlerdi. 2) Bu durumda da, anne esas sorun olan Ayşe gibi popüler olmak konusunu haliyle hiç algılayamıyacaktı 3) Ayşe’nin popülerliği konusunda, anne kendi yorum ve tepkilerini getirebilir. Sen de Ayşe ile oyna veya Elif’le konuş veya Sen de kendine başka arkadaş bul gibi öneriler getirerek çocuğun sorunu kendi kendine çözmesine engel olabilirdi. 4) Anne, dinlediklerini yansıtarak, yani katılımlı dinleme kullanarak çocuğun sorununu kendi kendine görmesine yardımcı oldu. Sonuçta Damla’nın ille de Ayşe’ye benzemek zorunda olmadan da iyi ve değerli olabileceğini kendi kendine anlamasına neden oldu. Bu değeri anne öğüt olarak vermek istese (Ayşe ne yaparsa yapsın, o benim kızım değil; başkalarına benzemek iyi değildir, sen kendin ne doğru buluyorsan onu yapacaksın gibi) büyük olasılıkla aynı etkinlikte olamıyacaktı, zira: a.) Kişiler ve çocuklar kendi çözüm ve önerilerini başkalarının nasihatlerinden daha kolaylıkla uygulayabilirler. b.) Bir kişi sorunu ile yüklü olduğu zaman hiçbir nasihatı dinleyemez. 5) Çocuk dinlenmediğini ve anlaşılmadığını hissetseydi etek konusunda ısrar edip inatlaşacaktı. Bu durumda, duygularının anlaşılıp dile getirilmesi, çocuğu rahatlattığı gibi, sorunun önemini de azalttı. *tna
-
Aziz Nesin Ailesinden Şok İtiraflar!
Sayın musti; Yazılanları okuduktan sonra algıladığınız ve yaptığınız Bu tesbitler size ait... Kimse sizin bu tesbitlerinizden bahsetmiyor... Malesef ( BU NE BEE!!! ) ifadesini kendi tespitlerinize yapmış oluyor ve kendi kendinize oluyorsunuz...
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
1145 KATILIMLI DİNLEME Katılımlı dinleme, dinleyen kişinin duyduklarını tekrar etmesi, özümlemesi veya yansıtmasıdır Böylelikle dinleyici konuşanın gerçekte söylediklerini aynen anladığını, yani yanlış anlamadığını kanıtlamış olur. Bu tekrarın, veya özümlemenin içine, dinleyicinin çocukta (veya sorun sahibinde) algıladığı duygular da eklenirse, konuşan kişi daha çabuk ve kolay rahatlamış olur. Bunu yapabilmek için de konuşan kişiyle (çocukla) empati kurmak, yani kendini onun yerine koymak şarttır: Ben onun yerinde olsam ne yapardım? Ne hissederdim?... gibi... Örneğin: Çocuk: Öğretmen bana bağırdı, bütün sınıfda gülmeye başladı. Duygu (Ben olsam ne hissederim?): Utanma. Katılımlı dinleme yanıtı: Bu da seni utandırdı...(veya mahçup oldu) Çocuk: Evet özellikle Kenan’ın da onlarla gülmesine çok kızdım. Katılımlı dinleme: En iyi arkadaşından bunu beklemezdin. Çocuk: Evet, hiç değilse o benim tarafımı tutabilirdi. Katılımlı dinleme: Kenan’ın senin safında olmasını tercih ederdin. Çocuk: Evet, o da onlarla gülünce ben ortada sap gibi kaldım. Katılımlı dinleme: Kendini yalnız hiasettin veya kendini desteksiz hissettin. Çocuk: Evet ... Ama önemli değil, Kenan benim iyi arkadaşım, aslında durum da çok komikti... diye devam eder. Bu örnekten de görüldüğü gibi,söyledikleri yorumlanmadan, çözüm getirilmeden (Sen de bir daha böyle davranma veya Sen de bir daha Kenan’la konuşma gibi kişisel tepkiler) göstermeden Sadece yansıtılarak ve duyguları ifade edilerek sürdürülen konuşmada, sorun sahibi çocuk anlaşıldığı ve duyguları dile getirildiği için rahatlamış sorunu o kadar da ciddi boyutlarda görmemeye başlamıştır. Duygular açıkça ifade imkanı bulduklarında genellikle önemlerinden kaybederler. Bunun dışında, konuşan kişinin sözlerinin yorumsuz tekrarı, kişiyle kendini, yani sorununu karşı karşıya bırakacağından, sorun gerçek yüzüyle gözükür. Bunu aynaya bakan bir kişiye benzetebiliriz. Giyindikten sonra aynaya bakarak nasıl göründüğümüzü görmek isteriz. İyi bir ayna, görüntümüzü aynen yansıtarak bize saçımız iyi taranmışsa belirtir, eteğimiz sarkıyorsa farkına varırız, elbisemizde bir leke varsa görürüz. Ancak iyi olmayan, çarpıtan bir ayna lunaparklarda rastladığımız çarpıtıcı aynaların uzun boyluları kısa, zayıfları şişman gösterdiği gibi bizi gerçekte olduğumuz gibi göstermediği gibi, görüntümüz hakkında yanlış fikirler de verebilir. Yorumlar da çarpıtıcı aynalar gibidir. Olayları, gerçekleri olduğu gibi yansıtacağına, onları çarpıtırlar. İyi bir dinleyici yorum getirmeyen, yani çarpıtmayan bir ayna gibidir. Konuşanın sözlerini tekrar etmek, ona söylediklerini yansıtıp, kendinin de duymasını ve görmesini sağlar. Yani, kişinin söylediklerini bir nevi kendisine dinletir. Buna Katılımlı Dinleme diyoruz. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
Yukarıda ifade etmeye çalışılan bütün bu tutumlar, yani bedensel yakınlık ve bedensel dikkat, konuşanın yüzüne bakarak dinlemek, sessizlik ve dinlediğimizi belirten takip işaretleri, konuşan kişinin veya çocuğun bir sorunu olduğunda çok yardımcıdırlar. Ancak bazı sorunlar çok yoğun duygularla birlikte yaşanır. Sorun sahibi, sorunundan dolayı kızgınlık, öfke, üzüntü dışlanma, endişe, kaygı, merak gibi güçlü duygular içinde bulunabilir. Özellikle çocuklar, duygularını sözle ifade etmekte güçlük çeker ve bunları dolaylı bir şekilde dile getirmeye çalışırlar. Zira, her ne kadar duygusal bir toplumsak da; duyguları açıkça dile getirmek ayıp addedilir. Özellikle, kızgınlık, kıskançlık, kaygı gibi güçlü duygular direkt olarak ifade edilmediği gibi, bunları duymuş olmak bile ayıp veya güçsüzlük olarak algılanabilir. Sana çok kızıyorum diyeceğimize, Sen zaten hep beni üzmek istersin deyiveririz. Bu gibi durumlarda, çocuğa veya sorun sahibine yardımcı olabilmek için, söylenenleri iyice anlamaya çalışıp söylediklerini: 1) Kısaca tekrar edebiliriz, veya kendi kelimelerimizle özümleyebiliriz: Örneğin: Emre, çok kötü çocuk. Topunu aldı vermiyor... (Ne ayıp, kardeş kardeş oynayamıyor musunuz?) yerine Sözleri özümleme; duyduğunu tekrar etme: (Demek Emre topunu aldı, vermiyor..) Evet, hep beni kızdırıyor... diye devam eder... Diğer bir örnek; Esra: Fizik dersini hiç anlamıyorum... (Biraz daha dikkât edersen anlarsın , veya Okulda bir arkadaşına sor anlatsın yerine) Sözleri özümleme, duyduğunu tekrar etme: (Fizik dersi sana zor geliyor.) Evet, hoca da bana taktı galiba... diye devam eder. Neden tekrar? Duyduklarını tekrar etme, daha doğrusu, dinleyenin kendi kelimeleri ile özümlemesinin yararları şunlardır: •Söylenenlerin aynen duyulduğunu, yani başka anlam verilmediğini, yanlış anlaşılmadığını kanıtlar; •Soruna hemen çözüm getirmez, dolayısıyla konuşan kişinin sorununu daha etraflıca düşünmesine ve çözümü kendi bulmasına yardımcı olur; çocuklarda bu tür yaklaşım onların daha sorumlu ve bağımsız olmalarına yardımcı olur. •Sorunun yüzeyde kalmayıp, eğer varsa, daha derin boyutuna inebilmesine müsaade eder, olanak sağlar. Fizik dersi örneğinde asıl sorunun hocayla olduğunun ortaya çıkması gibi. •Konuşan kişi tam olarak ve yorumsuz duyulduğunu hissettiğinde güven kazanarak konuşmaya devam eder. •Dinleyen kişi, ufak bir tekrar ve özümlemeyle, konu üzerinde düşünmeye vakit kazanır ve hemen çözüm getirme sorumluluğundan arınır. 2)Konuşan kişinin duygularını dile getirebiliriz. Bir evvelki örneği ele alırsak: Emre çok kötü çocuk, topumu aldı vermiyor.. Metin ne hissediyor?: Kızgınlık, öfke Yanıtımız: Bu seni çok kızdırıyor, olabilir. Veya, Fizik dersini hiç anlamıyorum, Fizik dersi sana zor geliyor... (başka kelimelerle tekrar) Evet, hoca da bana taktı galiba... Hocanın seni sevmediğini zannediyorsun... (başka kelimelerle tekrar) Evet, ne zaman parmak kaldırsam, beni kaldırmıyor, parmak kaldırmadım mı, hemen bana soruyor... Esra ne hissediyor?: Başarısızlık, çabasının takdir edilmemesinden dolayı tedirginlik, üzüntü. Yanıtımız: Çaba gösterdiğinde (parmak kaldırdığında) takdir etmesini isterdin bu seni üzüyor... (tekrar artı duygular) Neden duygular? Duyguların dile getirilmesi konuşan kişiyi rahatlatır, anlaşıldığını hisseder, sorunun yükü hafifler, ayrıca da duygularının yoğunluğu davranışlarına aksetmez. Örneğin: kızgınlıkla kardeşine vurmak, tepinmek, bağırmak gibi. Ayrıca, duyguların isimlendirilmesi çocuğa da kendi duygularını ayırt etmeyi, isimlendirmeyi öğretir. Bu şekilde bir iletişim içinde büyüyen çocuklar, kendilerini daha açık ve dolaysız ifade ederek sorunlarını daha kolay çözümleyebilirler. Dolayısıyla, çocuğumuz veya bir kişi bize bir sorununu anlatmak istediğinde, yapabileceğimiz en yardımcı yaklaşım, söylediklerini iyice dinlemeye çalışıp (bedensel dinleme ve dikkat), söylenenleri kısaca özümleme ve varsa, duygularını ifade edebilmesine yardımcı olmaktır. Buna Katılımlı Dinleme diyoruz. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
Sessizlik: Dikkatli ve bedenen dinlemenin yanında sessizlikte çok güçlü bir etkendir. Özellikle anne-babalar, çocukları bir sorunla geldiğinde hemen lafa karışıp sorunu giderme, çözüm getirme yolunu seçerler. Emine Hanım: Ali derslerini anlamakta zorluk çekiyormuş... Ben de ona dedim ki: Bak oğlum, ders çalışırken başka şeyler düşünüyorsun, kendini derse ver, sonra müzik dinlemeyi bırak ve... Ancak, aslında önemli olan dinleyen kişinin dedikleri değil, konuşan kişinin dedikleridir. Konuşanın da konuşabilmek, sorununu anlatabilmek için konuşma alanına ihtiyacı vardır. Bu alan da ancak dinleyicinin yaratabileceği sessizlikte bulunabilir. Dolayısıyla, bedensel yakınlık ve bedensel dikkatin yanında sessizlik, konuşan kişiye konuştukları hakkında düşünme, daha fazla açıklama ve dolayısıyla olaya daha dikkatli bakma imkanı kazandırır. Böylelikle, konuşan kişi sorununu bir başkasına anlatırken, kendi de daha iyi düşünme fırsatını kazanır. Bunu kendimizde de şu şekilde anlayabiliriz: (Öğrenci iken) bir konuyu ders olarak çalıştığımızda anlarız, ama bir başkasına anlatmaya çalıştığımızda daha iyi anlarız. Sorunlarla da öyledir. İyi bir dinleyiciye anlatılan sorunlar genellikle çözüme kendi kendilerine daha kolaylıkla ulaşırlar, veya hiç değilse konuşan kişiyi bir miktar rahatlatırlar, bu rahatlatma da soruna daha serin kafa ile bakabilmeyi, dolayısıyla bir yol bulmayı sağlayabilir. Demek oluyor ki, sessizlik konuşmaya yardım edici güçlü bir etken. Ancak, sade sessizlikten öte, dinleyicinin konuşulanları takip ettiğini belirten bazı uyarılar da gereklidir. Sessizce dinleyerek hiçbir tepki göstermeyen bir dinleyicinin gerçekte takip edip etmediği hakkında şüpheye düşebiliriz. Ancak, sessizliğin yanında, baş işaretleri, Hmmm, Evet, anlıyorum gibi kısa sözcükler, dinleyicinin sözlerimizi takip ettiğini daha açık bir şekilde belirler. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
Bedensel dinleme ve bedensel dikkat: Gerçek dinlemenin ilk koşullarından biri de kişiyi bedenen dinler duruma geçmektir. Yani: Konuşan kişinin gözlerine bakmak. Özellikle bir çocukla konuşulduğunda, ya çocuğun hizasına gelecek şekilde çömelmek, oturmak, veya çocuğu kendi boyumuza göre yükseltmek, dinlerken de konuşan kişinin yüzüne bakmak gerekir. Yüze bakarak dinlenmenin, gerek dinleyen gerekse konuşan taraf üzerinde etkileri büyüktür. Dinleyen kişi, konuşan kişinin yüzüne bakarak yüz ifadesinde de söylenenlerin ötesinde mesajlar alabilir Örneğin: Konuşan kişinin yüzünün kızarması, gözlerini kaçırması, gözlerinin buğulanması, başını önüne eğmesi, dudaklarının titremesi gibi ifadeler, söylenen sözlerin içeriğine zenginlik, boyut kattığı gibi sözlerin içeriği ile söylenmek istenen mesaj arasında bir çelişki olup olmadığını da açıklığa kavuşturur. Şöyle ki: Ali bana vurdu, çok kızdım derken gözlerinin içi gülen çocuğun aslında ne kadar kızdığı hakkında tereddütlerimiz oluşabilir. Veya Hayır, ben yapmadım derken gözlerini kaçıran, veya yüzü kızaran kişinin sözlerini içerikte kalmayıp daha iyi dinlemeye çalışabiliriz; veya, Bana ne, hiç aldırmıyorum derken gözleri buğulanan çocuğun gerçekte o olaya ne kadar aldırmadığı hakkında şüpheye düşebiliriz. Konuşan, sorununu paylaşan kişi ise, kendisine bedenen yakın duran, yüz yüze konuşabildiği dinleyicisine daha bir yakınlık, güven ve konuşma isteği duyar. Bir derdimiz olunca, onu aydınlatmaya, veya içimizi dökmeye çalışırken, veya herhangi bir şeyi anlatırken, Tamam sen anlat, ben dinliyorum diyerek gazetesine bakan, TV’yi yan gözle izleyen, alelacele yemeğini karıştırmaya devam edip mutfakta koşuşturan, veya tırnaklarını törpüleyen, veya dinlese bile odanın karşı köşesinde iyice arkasına yaslanmış, kolları kavuşmuş olarak dinleyen bir kişiye ne kadar anlatmaya devam isteği duyarız acaba? *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
1116 İYİ BİR DİNLEYİCİ OLMANIN KOŞULLARI Köyde tek başına oturan Bektaşi’yi kimse dinlemek istemez, sözlerini alaya alırlarmış: Aman Bektaşi sen de... Bu dünyayı sen mi kurtaracaksın?.. Bu dünya böyle gelmiş böyle gider Boşver yorma kafanı bunlarla... Bizim Bektaşi mahzun, insanlardan kaçar olmuş. Gün gelmiş geçmiş, bakmışlar Bektaşi’nin mahzunluğu yok olmuş. Bektaşi’nin yüzü gülüyor, gözleri daha parlak... Sormuşlar: Ne oldu sana Bektaşi? Dudağında hafif bir gülümseme Beni dinleyen biri var demiş Bektaşi... Merak etmişler salmışlar köylüyü peşine, Bektaşi gitmiş, onlar peşinden... derken Bektaşi dağın tepesine varmış, geçmiş aksakallı keçisinin karşısına oturmuş, başlamış keçiye anlatmaya, keçi ise Bektaşi’nin yüzüne bakar dururmuş, arada bir de Bektaşi keçinin sakalına bağladığı ipi aşağı doğru çekermiş, keçi de başını sallar olurmuş... Bektaşi mutlu! Bu kısa öykü bize, bir insanın diğerinin sadece gözüne bakarak sessizce dinlemesinin bile güçlü etkisini anlatmıyor mu? *tna
-
******** HIRSIZLAR... (Bu memleketin yüzde 99’ı Müslüman ama yüzde 60’ı hırsız. Böyle şey olur mu? Müslümanız diyoruz ama yalancılık, üçkağıtçılık bi)
NEDİR SİZİN DEĞER Yargılarınız...?
-
Aziz Nesin Ailesinden Şok İtiraflar!
Neden mi tekrar ettim... Sanırım şimdi anlayacaksınız... Şunun için ; Şu son yazdıklarınızı bize ifade etmenizi sağlamak için... Dolayısıyla siz artık bize düşüncenizi, Prensip ve yaşama bakarken ahlaki anlayışınızı, ilkelerinizi deglare ettiniz... Bunu yaparken de anlamak istediğim şuydu; Başlığı açarken yapmaya çalıştığınız,düşünceleriniz ile şu son yazdıklarınızın üst üste oturup oturmadığını görmek... Bilmem farkedebiliyormusunuz... Söylemlerinizle davaranış ve ifadeleriniz birbirine uymuyor... Özel hayata saygı duyduğunuzu belirtiyorsunuz ama öncesinde bunun tam tersi yaklaşım sergiliyorsunuz ... *** Siz Aziz Nesini , beğenmeyip eleştirebilirsiniz... Bu sizin görüşlerinizi özgürce dile getirme hakkınız... Ancak; "yüz yıllık alışkanlıklarıyla. Korktukları, karşısında ezildikleri. Fikirlerinden ürktükleri kişilere belden aşağı vurmaya çalışanların." yazılarını buraya alıntı yaparak... Bu son yazdıklarınızla ne kadar ilkeli bir kişiliğiniz olduğunuzu ifade etsenizde, Başlığı açarken ilkelerinizi göz ardı edip, kişiliğinizle çeliştiğinizi ortaya koymuş olursunuz... *** oysa siz daha sonraki iletileriniz de; İfadelerinde hiç adı geçmezken "cübbeli ahmet hocanınki özel hayat değilmidir ki" diyerek... Sizde öyle düşünüyor olmalısınız ki İlk onun adını hatırlayarak savunma yapmaya kalkmışsınız... *** "neden tekrar ettin anlayamadım." diyorsunuz... Alt alta bütün iletilerinizde bir öncekinden farklılıklar yaratan çalişkişlerle dolu... Bunu sizin ifadelerinizle anlamaya çalıştım... Görüyorumki, Bu ilkeli kişiliğinizi bize ifade ettikten sonraki iletilerinizde bile... Hala Aynı çelişkiler içinde davranmaya devam ediyorsunuz... Sizde bu bakış açısıyla başlığı tekrar gözden geçirirseniz bütün bunları farkedeceğinizi, Böylesine ilkeli bir kişiye bu çelişkili tutumların yakışmadığını anlayacağınızı sanıyorum... *tna
-
PAPA'NIN GELMESİNE AZ KALDI...
*** Papa 16’ncı Benedikt bugün Türkiye’ye geldi. Bu ziyaret öncesinde yerinde veya ön yargılı söylemlerle ortalık gene karıştı. Her kafadan bir ses, bir anda çıktı. Basında komplo teorileri boy boy sunuldu. Değişmeyen tek şey vardı, yeterince araştırmadan gerçekleri tam olarak öğrenmeye zahmet etmeden, fikir buyurmak! Papa 16’ncı Benedikt’in bugünkü ziyaretinin nedeni 1964 tarihli bir uzlaşma girişimi. Katolik ve Ortodoks kiliselerinin yakınlaştırmak amacı ile iki ruhani liderin her 30 Kasım'da Aziz Andreas gününde bir araya gelmesi için karar alınmıştı. Nitekim bu tarihten sonra iktidara gelen bütün Papalar Ortodoks Kilisesi Patriklerinin daveti ile İstanbul’u ziyarete geldi, Bu ziyaretler ülke başkanları seviyesinde olmayıp Katolik ve Ortodoks liderleri arasında gerçekleşti Ve Türkiye’de iktidar olan bütün yönetimler bu şekilde uygulamayı destekledi. Papa 16’ncı Benedikt’in görevi devralması ile yurt dışı gezi programının öncelikli 2-3 dış gezisinden birisi de İstanbul ziyaretiydi. Ancak AKP iktidarının bilgisizliği ve bu ziyareti iki dini lider arasındaki görüşmeden ziyade ülke başkanları arasındaki bir ziyarete çevirme çabaları, kendilerini de içinden çıkamadıkları bir duruma düşürdü. AKP’nin dayatmasıyla davetin Cumhurbaşkanlığından yapılması, Resmi ziyaretlerin gerektirdiği protokol ve üst düzey temas kurallarını da zorunlu kıldı. Bu durumda da başbakanından valisine tüm protokol Papa ile resmi görüşmelerden nasıl kaçacağı telaşına düştü. Halbuki 12 Kasım da Türkiye başbakanı, Kültürler arası köprü ve hoş görü misyonu “medeniyetler ittifakı”nı Türkiye’nin nasıl yüklendiğini cümle aleme bildiriyordu. Bu bağlamda da Papanın ziyareti, İşinin ehli kadrolar olsa Türkiye ve üstlendiği yeni misyonu ne kadar da güzel desteklerdi. Sonuç Türkiye Başbakanı Papayı hava alanında üstünkörü selamlayarak toplantısı için ayrılacak, Dış işleri bakanı bunu da yapamayacak, sadece Cumhurbaşkanımız Türk misafirperverliğini gösterecek. AKP’nin acemi kadrolarının sayesinde ülkemiz Türkiye lehine çevrilebilecek çok güzel bir avantajı daha kullanamamış olacağız. Hepimize daha aydınlık ve bilinçli yarınlar dileklerimizle. Alıntı: Cumhuriyet Kasım 2006 e-Bülteni ***
-
ATATÜRK SUÇLU... (Neden mi?... Çünküüüü...........................................)
"edebsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir." diyorsunuz... Evet Kullandığınız sözlerle hayasızlığı örnekliyorsunuz... Size Atatürk demek Çok zor geliyor olmalıki; ( Zübeydenin oğlu ) diyebiliyorsunuz.... Bu da Size göre edep haya oluyor ve ..... "ne diyelim herkez yediğinden ikram eder " diyorsunuz... Evet ne kadar da haklısınız...Ama yedikleriniz Cumhuriyet evlatlarının midesini bulandırıyor... *** Şaşkınlık olurda bu kadar olur... "bildirilen gerçeklere sağır kalanlar " dan olduğunuzu bir de size hitaben yazılanları görmemezlikten gelerek Hem kör hem sağırı ne kadar da rahat oynuyorsunuz... *** "sorduğum sorulara tek tek cevabı olan varsa yazsın yoksa ben bir daha bu başlığa yazmayacağım" diyorsunuz... Bence de ... Bu sözünüzün arkasında durmalısınız... Zira; Seviye...Haya ve Edebinize bakılırsa... üstelik Hem kör hem sağırı bu kadar rahat oynadığınız için ...size hitaben yazılmaya da layık değilsiniz... Ve mümkünse, Cumhuriyetin değerlerine duyamasanız da, imanınıza saygı duyun... -Edep..Haya..Seviye dışı- dışa vurumlar üretmektense... Susun... İslamı ve Atatürkün değerlerini kullanıp Seviye...Edep..Haya dışı Emelleriniz için Bu formu da alet etmeyin... *** Ne kadarda haklısınız siteminiz de... Atatürk'ü dilinden düşürmeyip te "Zübeydenin oğlu" hitabına umursamaz kalabilmek te çok zor olmalı aslında... *tna
-
Aziz Nesin Ailesinden Şok İtiraflar!
Hımmm.... Üstelik avukat olmadığınızı da söylüyorsunuz... hiç bir tarikat ve dini kuruma cemaate, partiye vs.. de bağlılığınız da yok. ... Cübbeli Ahmet Hocanın yaptıklarını doğru bulmayan ve eleştirenlere de siz kızıyorsunuz ... hocanın özel hayatı ele alınırsa bende başkalarının kini ele alırım... demek istiyorsunuz...
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
1074 5) Teskin, teselli etmek, konuyu değiştirmek: Aldırma, boşver..., Düzelir canım, bunu dert edinme..., Geçer aldırma..., Üzülme..., Başka şeyden konuşalım... Aslında teskin ve teselli etmek çok güzel ve genellikle yararlıdır, ancak önemli olan teselliyi, kişiyi duyduğunuzu belirttikten sonra verebilmektir. Söyledikleri duyulmadan, genel bir teselli, teskin havasına sokulmak istenen kişi, kendini anlaşılmamış, dinlenilmemiş, veya sorunu önemsiz, saçma sapan gibi algılandığını hisseder, bu nedenle ya sorunu ile daha yalnız, önemsenmemiş veya dinlenilmemiş olmaktan dolayı kızgın hissedebilir. Genellikle, dinlenilmeden verilen teselli mesajları, konuşan kişinin sorununu küçümser bir hava yaratır. Metin: Emre ile oynamak istemiyorum, hep beni kızdırıyor. Anne: Aldırma canım, o senden küçük zaten... Metin: Ama her şeyimi elimden çekiyor... Anne: E, sen de başka şeyle oyna... Metin: Ama, anne o zaman da onu elimden almak istiyor... Anne: Boşver canım, arkadaş arası olur öyle şeyler... Metin (sabırsız): Ama anne, ben kavga etmeden oynamak istiyorum... Anne: Aman sen de her şeyi ciddiye alırsın zaten... Gelin size kurabiye vereyim... Metin: Ben kurabiye istemiyorum... Metin’in duyguları nelerdir’? ... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
4) Teşhis, tanı koymak, tahlil etmek: Aslında sen öyle demek istemiyorsun..., Ben senin aslında neden öyle yaptığını biliyorum, Aslında senin derdin başka... Bu tür yaklaşımlarda, dinleyen kişi sanki konuşanın niyetini, söylemek istediklerini çok iyi biliyormuş, onun kafasının içindekileri okuyormuş gibi bir tavır takınır, yani Ben seni senden iyi bilirim gibi bir bilmişlik havasında cevap vererek konuşanı savunmaya ittiği gibi, sinirlenmesine, sabırsızlanmasına ve karşılık vermesine neden olabilir. Konuşan kişi kendini kıstırılmış, yanlış anlaşılmış ve yanlış yorumlanmış hissettiğinden iletişimi büyük olasılıkla keser. Zamanımızda bu tür yaklaşımlar, özellikle biraz psikoloji konularına ilgi duyup o konularda biraz okumuş kişiler, genç anne babalar tarafından sık ve ne yazık ki yanlış kullanılmakta ve çocuğun davranış ve sözleri bu yarım yamalak bilgiler ışığında tahlil edilip yorumlanmakta ve böylelikle çocuğa yanlış etiketler, yorumlar getirilmektedir. Metin: Emre ile oynamak istemiyorum, hep beni kızdırıyor... Anne: Eve senden başka bir çocuk geldiği zaman kızıyorsun. Metin: Hayır, Emre hep oyuncaklarımı elimden çekiyor... Anne: Emre senin oyuncaklarına dokunmasın istiyorsun... Metin: Hayır, dokunsun ama o benim elimdeki oyuncağı almak istiyor... Anne: Sen de Emre’den daha güçlü olduğunu gösterip ona vermek istemiyorsun... Ama Emre senden küçük... Metin: Ama anne... (ağlayarak) Metin’in duyguları nelerdir’? ... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
3) Soru sormak, araştırmak, incelemek Neden?.. Sen ona ne yaptın?.. O sana ne dedi? Hanginiz önce söyledi?.. Genellikle soru, inceleme nedenini arama gibi yaklaşımların içinde önyargı, eleştiri veya zorunlu çözüm bulunur, ayrıca konu sorulara cevap vermeye takılarak yön değiştirip esas sorundan uzaklaşabilir. Sualler genellikle sual soranın nereye varmak istediğini açıklamadığından, konuşan kişi endişeye kapılabilir veya savunmaya geçer. Sorulara cevap vermek çabasıyla, esas sorun da gözden kaçabilir. Metin: Emre ile oynamak istemiyorum, hep beni kızdırıyor... Anne: Neden? Ne yaptı ki sana? Metin: Elimde ne varsa çekiyor... Anne: Elinde ne vardı? Metin: Boyalarla oynuyordum, elimden aldı; sonra ben de arabalarla oynamaya başladım, bu sefer onları almak istedi... Anne: Neden verdin? Metin (sabırsız): Ama anne, ben vermek istemedim, o çekiyor. Anne: Neden doğru dürüst oynamasını beceremiyorsun? Metin: ... Metin’in duyguları nelerdir’? ... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
2) Yargılamak, eleştirmek, ad takmak: Sen zaten hep kolaya kaçarsın..., Bebek gibi davranıyorsun, Geri zekalı ne olacak... gibi... Genellikle yargılama ve eleştirme tepkileri ile karşılaşan kişiler kendilerini anlaşılmamış, itilmiş, haksızlağa uğramış, daha çaresiz hissederler, bunun karşılığında, iletişimi keser, veya karşılık verebilirler. Bu şekilde tepkilere sürekli maruz kalan çocuklar ise yargı ve eleştiriler ve özellikle sık kullanılan isimlendirilmeleri gerçek olarak algılar ( geri zekalı, sulugöz, aptal, laf dinlemez...) gibi ve bu da çocuğun kendini algılayışı (öz-imgesi) üzerinde son derece olumsuz etkiler bırakır, çocuğun kendine güveni sarsıldığı gibi, başarısına da engel olabilir. Metin: Emre ile oynamak istemiyorum, hep beni kızdırıyor Anne: Sen de şikayetten başka bir şey bilmezsin... Metin (ağlayarak): Ama anne, ne alsam elimden çekiyor. Anne: Ne varmış ağlayacak, sulugöz sen de... bir arkadaşla bile oynamasını bilmiyorsun... Metin: ağlamaya devam eder, daha çok tepinir... Metin’in duyguları nelerdir’? ... Annesi Metin’i duyuyor mu? *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
ÇOCUĞU DİNLERKEN GENELLİKLE GÖSTERİLEN TEPKİLER VEYA GERÇEK DİNLEMEYE ENGELLER 1) Öğüt vermek, çözüm getirmek, yönlendirmek: Şöyle yap, böyle yapma..., Bu şekilde hareket etmemelisin, Buna üzüleceğine oturup biraz dersini çalışsan daha iyi edersin... gibi yanıtlar. Genellikle öğüt vermek, ahlak dersi gibi öneriler sorunu getiren kişide zorunluluk veya suçluluk duyguları uyandırır, iletişimin kesilmesine veya yön değiştirmesine tartışmaya neden olabilir, konuşan kişide direnç, isyan yaratabilir, konuşan kişiyi savunuculuğa iter. Metin: Emre ile oynamak istemiyorum, hep beni kızdırıyor. Anne: Hadi bakayım, güzel güzel oynayın, arkadaşlar birbirini kızdırmaz. Metin: Ama anne, ne alsam elimden çekiyor... Anne: Sen de ona boyalarını ver, sen arabalarla oyna Metin: Ama anne, o benim elimdekini istiyor boyuna... Anne: O zaman arabalarınızı paylaşın. Arkadaşlarla oyuncaklarınızı paylaşmanız gerekir, Metin’ciğim paylaşmasını bilmezsen sonra kimse seninle arkadaş olmak istemez... Yalnız kalırsın... Metin daha çok tepinir ve ağlar... Metin’in duyguları nelerdir? ... Anne Metin’i gerçekten duyuyor mu? *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
ÇOCUĞU DİNLEMEK DUYMAK MI? DİNLEMEK Mİ? Beni dinlemiyorsunuz zaten... dedi Metin. Dinliyorum tabii, dedi Avni Bey, başını gazetelerden kaldırarak, Bak söylediklerini tek tek tekrar edeyim: Dedin ki, bu yıl dersler çok ağır, hocalar da durmadan ders yüklüyor, dedin... gördün mü, bak nasıl dinliyormuşum... Oğlum, şikayet bir işe yaramaz, biz de o yollardan geçtik, okul hayatı böyle, sıkı çalışıp adam olacaksın. Ben senin yaşındayken... Tamam, baba, kalsın... dedi Metin. Acaba Avni Bey gerçekten oğlunu dinledi mi? Yoksa sadece sözlerini mi duydu? Genellikle, biri derdini anlattığı zaman gösterilen tepkiler: Neden öyle yaptın? gibi sorular, Keşke şöyle yapsaydın... gibi öğütler, Böyle yapmak doğru değil, çünkü senin gibi biri... yapmalı gibi mantıksal yaklaşımlar, Aman boşver, dert edinme, unutur gidersin gibi teselli yollarıdır. *tna 1055