Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. Kendini ifade edebilmek için bu kadar lafsalatasına ne gerek vardı ki ... Yap bir alıntı... vakit com.tr olsun bitsin... Hem böylece büyük laflar edip boş konuşmuş da olmazdın... Tabi tabi... Haklısınız... Hemde çok haklısınız... Hani halk arasına derler ya... Yalandan kim ölmüş.? Hem başka düşünüp...başka başka yazıp konuşmaktan... Hemde nalıncı keseri gibi hep kendine doğru yontmaktan
  2. tebrikler... Unutmadınız...Unuturmadınız...Ama nasıl bir inanç sahibi olduğunuzu da cümle aleme göstermiş oldunuz... Siz bırakın insan olmayı... müslüman bile değilsiniz... Sizin gibilerin cami duvarına ********* karşı durduğu için ölmüş bir insanın ardından rahmet bile dilemeden nefretinizi kusuyorsunuz... Sizin unuturturmamanıza hiç gerek yok sizin gibileri kimse unutmuyor zaten... ********************
  3. GeceKuşu şurada yorum gönderdi kralx'nın blog başlığı içinde sedatistan
    yöntem şu... ... 6 ... altıyı çizerken...tepeden değil yuvarlağı yapmakla başlıyorsunuz... tabiki yuvarlağı saat yönünde çevirerek yapmanız gerekiyor.. yuvarlağı tamamladığınız anda da sol taraftan 6 nın uzantısını yukarı doğru çiziyorsunuz... herkese kolay gelsin ...
  4. Sevgili sedat; Yazılanları tekrar değerlendirme yapmak amacıyla gözden geçirirsek... ( ... ) Ahzab / 50 . ayetin; sadece "Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri," satırı ele alınarak hiç bir genelleme yapılmadan; "Kuran'da Allah, savaşlarla elde edilen kızları bile bir mal olarak görmekte ve ganimet olarak nitelemektedir.. " "Ganimet olarak elde edilen kadınların, o kadınları esir edenler tarafından istenildiği gibi kullanılmaları Allah tarafından onaylanmaktadır." Sonuçlarının ortaya çıktığı vurgulanmış... Allah yücedir, Allah kullarını esirger, korur... Allah merhametlidir.. Kuran bu ifadelerle doludur.. Gerçeğini ifade ederek; Sizin son geldiğiniz noktada "Savaş durumu özel bir durum da olsa"... "o masum kızlar Allah’ın kulları değil midir ki... Allah bu hiç suçu olmayan masum kızları mal gibi ona buna verilmesine onay verir ve helal eder..?" "Bu masum kızların hiç bir suçu yokken, savaşlarda ele geçirildikleri için ganimet olarak tanımlanmalarını hangi vicdan onaylayabilir..? Hele böyle bir onayın Tanrı tarafından gelmesi mümkün müdür ?" soruları sorulmuştur.. Bunun ardından empati yapılması gerektiği ve kendi içimizde yaşattığımız zaman olumsuzlukları kavrayabileceğimiz düşüncesiyle... "Bir an düşünün ki, bir savaş sonrasında, yakınlarınız İslami birlikler tarafından ganimet olarak alınıyor, İslam Peygamberi ve yandaşlarına cariye oluyor.. " sorusu okuyana yönlendirilmiştir... Ardından; herkesin bu durumu yüreğinde hissedip... "İslam inanırlarının, herşeyden önce vicdanlarını dinleyerek bu sorulara samimi olarak cevap vermeleri" istenmiştir... *** Bütün bu açıklamaları bir kenara bırakırsak... Konuya verdiğiniz cevaplarla dahil olduğunuz için ... Hiç bir genellemeye girmeden soracağım şu soruların yanıtlarını vermek zorundasınız... *** Savaş sizin ifadenizle ne kadar "özel bir durum" olursa olsun... yine empati yaparak düşünür ve vicdanlarımızı rahatlatacak yanıtları bulmaya çalışırsak... 1-Bu özel durumda sizin alenizden insanların; savaş sonrası ganimet olarak alınıp, onları esir edenler tarafından cariye olarak istenildiği gibi kullanılmaları durumunda neler hissedersiniz.? İnanan bir kişi olarak ; 2-"(...) Onların, kendi hayatlarını kendi hür iradeleri ile kurmaya hakları yok... çünkü Allah onları ganimet olarak verdi, bu yükümlülük Allah için doğrudur." diye mi düşünürsünüz.? *** Dediğiniz gibi genelleştirmeden sadece savaş gibi özel bir durumda olsa; 3-Savaşlarda ele geçirildikleri için ganimet olarak tanımlanmalarını hangi vicdan onaylayabilir..? 4-Hele böyle bir onayın Tanrı tarafından gelmesi mümkün müdür.? 5-Sizce hangi özel durum olursa olsun... insandan ganimet olur mu..? 6-Kadın da bir insansa, kadından ganimet olur mu ? *tna
  5. Evet sevgili sedat... O zaman senin itirazını haklı görerek şunu yapabiliriz... "gece baskını" tanımlamasını kaldırarak o cümleleri tekrar yazalım... *** (...) Ahzab 50, “Allah’ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri..” ifadesiyle başlar.. Bu tanıma göre, Kuran'da Allah, savaşlarla elde edilen kızları bile bir mal olarak görmekte ve ganimet olarak nitelemektedir.. (...) ganimet olarak elde edilen kadınların, o kadını esir edenler tarafından istenildiği gibi kullanılmaları Allah tarafından onaylanmaktadır. (...) Allah yücedir, Allah kullarını esirger, korur... Allah merhametlidir.. Kuran bu ifadelerle doludur.. Ancak, o masum kızlar Allah’ın kulları değil midir ki... Allah bu hiç suçu olmayan masum kızları mal gibi ona buna verilmesine onay verir ve helal eder..? Bu masum kızların hiç bir suçu yokken, savaşlarda ele geçirildikleri için ganimet olarak tanımlanmalarını hangi vicdan onaylayabilir..? Hele böyle bir onayın Tanrı tarafından gelmesi mümkün müdür ? Bir an düşünün ki, bir savaş sonrasında, yakınlarınız İslami birlikler tarafından ganimet olarak alınıyor, İslam Peygamberi ve yandaşlarına cariye oluyor.. İnsanların neler hissedebileceğini sormaya gerek yok ama, İslam inanırlarının, herşeyden önce vicdanlarını dinleyerek bu sorulara samimi olarak cevap vermeleri gerekir.. (...) Onların, kendi hayatlarını kendi hür iradeleri ile kurmaya hakları yok muydu ? sorusuna, İslami zihniyet, yoktu, çünkü İslam'ın yayılması için Allah onları ganimet olarak verdi mi diyecektir..? Sanki, koyun veriliyor.. Bu yükümlülük Allah için doğru mudur? Kuran cennetlerinde erkeklerin cinsel ihtiyaçları için ikram edilen kadın, dünyada da, pek farklı olmayan bir şekilde erkeklere ikram edilmektedir. Her ne kadar din adamları, bu tür ayetler için akla hayale gelmeyecek yorumlar getirmeye çalışsalarda, (...) Ahzab 50. ayet, çok açık bir ifadeyle bir defa daha belirtir ki, erkeğe verilen bir ganimet, bir maldır... Diyanet Vakfı Meali ... Ahzab / 50 . " Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helâl kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir. " *** Ganimet kelimesinin ... Sözlük anlamına baktığımız zaman, " Savaşta düşmandan alınan mal " demek olduğu görülür.. Cariye ise kadın köle demektir. Peki, insandan ganimet olur mu..? Kadın da bir insansa, kadından ganimet olur mu ? Ancak, ne garip ve acıdır ki, 3. Millenium'a giren dünyamızda, ülkemiz dahil, bütün İslam ülkeleri bu ayetlerin Allah kelamı olduğuna inanan ve böylece kabul eden milyonlarca İslam inanırı kadınlarla doludur.. *tna
  6. *** ANNE-BABALIK SANATI ÖĞRENİLEBİLİR Eğer yukarıda ki sorulara, kendi öz tanımlarımızı yaptığımız yoğun yanıtlar gelmiş olsaydı aynı noktalarda buluştuğumuz benzer yanıtlarla birlikte her birimiz farklı yapı ve kişiliklere sahip olduğumuz için bunların çok çeşitlilik gösterdiğini de görecektik… Bazen, olmak istediğimiz bir yapıya sahip olamadığımızdan dolayı neden ve niçinlerle kendimizi suçlar, üzülürüz. Ama insanlar yapı ve kişilik olarak birbirlerinden çok farklıdır, kimi daha sabırlı, daha kabullenici, kimi ise daha tez canlı, daha peşin hükümlüdür. Tüm anne ve babaların aynı yapıda olmaları beklenemez. Önemli olan, kişinin kendi yapısına uygun olarak nasıl davranacağını bilmesidir. Daha ileriki bölümlerde bu nasıllara gireceğiz *** Buna karşılık, kimimizin de çocukluk ve gençlik yılları evde anne ve babamızla o kadar zor ve olumsuz deneyimlerle yüklüdür ki Ben onlar gibi olmayacağım, çocuklarımı farklı büyüteceğim diyerek anne (veya babamızın) tüm davranışlarını olumsuz olarak niteleyip reddederiz. Ancak, önemli olan kızgınlık, tedirginlik veya kırgınlığı ifade etmemek değil, yapıcı olarak ifade etmektir. Buna da ileriki bölümlerde değineceğiz. *** Günümüzde anne-babalık üzerine yazılmış birçok yayın deneme ve kitap vardır. Ancak bazı anne-baba adayları bu gibi öneri ve tavsiyelere o kadar harfiyen uymaya çalışırlar ki; gerek içgüdüsel tepkilerini, gerek mantık ve sağduyularını, gerekse kişisel duygu ve davranış tarzlarını rafa kaldırıp, kendilerince olunması gereken ideal anne-baba rolünü oynarlar. Bu rolde ne kendi kişisel boyut ve sınırları, ne de çocuğun kişilik ve yapısı söz konusudur. Söz konusu olan neyin yapılması gerektiğidir. Tabii, bir süre sonra anne (veya babanın) kişiliği veya yapısı bu gibi bir oyuna tepki gösterir (sabrı taşar, öfkelenir, bağırır...) çocuk ise çelişkili mesajlar aldığından ne zaman kızılıp ne zaman kızılmayacağını bilemez, evde sorunlar sürüp gider. Aile içinde çocuklarla oluşan sorunların birçoğu, annenin (veya babanın) tepkilerini düşünmeden, başkaları öyle yaptığı için, sağduyusuna ve içinden gelen duygulara kulak vermeden göstermesi veya duygularını yanlış ifade etmesinden kaynaklanır. *** Bu AYIN KİTABI olarak ele aldığımız bu kitabı inceleyerek varmak istediğimiz amaç; Annenin veya babanın kendi değer ve duygularına bilinçlenmesi, bunları yıkıcı değil de yapıcı bir şekilde ifade edebilmesi, yürürlüğe koyabilmesi, dolayısı ile de oluşan sorunlara yapıcı ve pratik yaklaşımlar elde ederek yaklaşmasıdır. *** Aslında anne-babalık rol gerektirmez, özellikle bilgi ve sorumluluk gerektirir. Genç anne-baba, doğal olarak, çocuğuna vereceği eğitim ve yaklaşım konusunda deneyimsiz ve güvensizdir. Ailesinden gördüğü geleneksel bazı yaklaşımların olumsuz yönlerini düşünerek kendi uygulamamaya çalışmakta, ancak tam tersininse bazen geçerli olmadığını görmektedir. Kısacası, anne-baba uyguladığı yöntemler konusunda çelişkidedir. Çünkü bütün diğer sanat ve meslekler öğrenildiği halde, yaşamın aşağı yukarı 20 yılını kapsayacak anne-babalık mesleğini hiçbir okul öğretmemektedir. Dünün genç Ayşe’si ile genç Ali’si aniden Anne Ayşe ve Baba Ali olmuşlardır. Sanki aniden yaşlanmış, aniden sorumlulukları artmış ve aynı zamanda bir günden diğerine onlardan beklentiler de farklılaşmıştır: her şeyi bilen, bilmesi gereken, doğru hareket etmesi, yanlış yapmaması gereken Anne ve Baba. Ayşe ve Ali bir günden diğerine Anne ve Baba rollerini oynamaya başlarlar. Ancak rollerini kimse öğretmemiştir. En geçerli güvence, yine de kendi anne-babalarını veya bir yakınlarını örnek almak veya okudukları yazı veya kitaplardan esinlenmektir. Ancak bunlar da yeterli olmaz. Sabır, hoşgörü, sevgi umutları ve aynı zamanda endişeyle dolu anne-baba adayı, gerçek anne-babalığa başlayınca sabrının o kadar da sınırsız olmadığını, hoşgörüsünü zamanla yitirdiğini ve gittikçe istemediği davranış ve tepkileri göstermeye başladığını fark eder; Çocuğunu çok seveceğini zannederken bazen de hiç sevmediğini hisseder ve bütün bunlardan dolayı suçluluk ve huzursuzluk içinde bocalar. Bu huzursuzluk çocuğa karşı davranışlarına yansır ve olay bir kısır döngü içinde yuvarlanır gider. Bu bocalama ve çelişkilerin temel nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz: 1) Eğitim konusunda günümüzün hızla değişen değerleri; Günümüzde, psikoloji, pedagoji, sosyal bilimler ve eğitim dallarındaki sürekli gelişmeler, bu alanlarda yapılmakta olan araştırma ve bulgular, günlük hayatımızda pratik uygulamalara dönüşmekte, özellikle çocuk eğitimi ve gelişmesine sürekli yeni boyutlar ve yöntemler getirmektedir. Örneğin, oyunun bir oyalama, zaman kaybı veya yaramazlık sayıldığı günler çoktan geçmiş, günümüz psikolojisi oyunun çocuk gelişmesindeki vazgeçilmez önemini artık kanıtlamıştır. Bütün bu yeni gelişmeler, çeşitli iletişim araçları (gazete, dergi, TV, kitap, radyo) aracılığı ile ev içine ulaşmakta ve genç anne-babalar ailelerinden aldıkları geleneksel eğitim yöntemleri ile yenileri arasında haklı bir bocalama, kararsızlık ve deneme-yanılma süreci yaşamaktadırlar. 2) Toplumda değişen kadın ve anne imajı; Eğitim alanındaki bu hızlı değişimlere paralel olarak, toplumda kadının rolü de gittikçe farklılaşmaktadır. Geçen neslin dört başı mamur ev kadını ve annesi artık güncelliğini yitirmekte, günümüz kadını ev kadınlığı ve annelikten başka alanlara da yönelmekte, ilgi duymakta veya duyması beklenmektedir. Bu değişimin başlıca etkenleri, ekonomik nedenlerle çalışan kadınlar yüzdesinin artması, eğitimin yaygınlaşması ve genç kızların gittikçe yüksek öğrenime veya mesleğe yönelerek artık sadece ev kadını ve anne olmakla yetinmemeleridir. Araştırmalara göre eğitim, kadınların toplum içindeki rol ve statülerini önemli ölçüde değiştirebilecek bir araç olarak görülmektedir. İki nesil kadınlarını anne ve kız olarak ele alan araştırma sonuçları; Kızların, öztanımlarında kendilerini annelerinden daha bağımsız, soğukkanlı, hırslı, gerçekçi ve geniş ilgileri olan insanlar olarak gördüklerini; Annelerin ise kendilerini daha yumuşak, boyun eğici, fedakâr, şefkatli, sadık, duygusal, aileye yönelik ve titiz olarak tanıttıklarını göstermektedir. Toplumumuzda kadının rolünün değişmesinde diğer bir dolaylı etken de, TV ve videonun evlere kadar girmesi ile, gerek yerli gerekse yabancı film ve dizilerde sergilenen çağdaş ve Batılı kadın imajının yavaş yavaş yer etmesi, benimsenmesi ve kadınlar tarafından rol örneği olarak alınmasıdır. Eğitim ve kadının rolündeki bu aşamalar, geleneksel Türk annesi rolünde de değişikliklere yol açmaktadır. Yeni eğitim yöntemlerinin önerdiği dost-arkadaş anne kavramı, geleneksel Türk annesi rolüne de yeni boyutlar getirmiş, bir nesil önce geçerli olan saygılı ve mesafeli anne-çocuk ilişkilerine farklı bir yaklaşım tarzı getirmiştir: Geleneksel Türk eğitiminde anneye karşı gelemeyen hatta ona siz diye hitabeden dikey (büyükten küçüğe, üstten alta) ve mesafeli ilişkiler, günümüzde gittikçe yataylaşmakta (aynı seviye, yaş farkı, yokmuş gibi) ve yeni kuşak anne-babaları, çocuklarına daha yakın ve arkadaşça davranabilmek için söz konusu mesafeyi gittikçe azaltmaya çalışmaktadırlar. Ancak bu henüz oturmamış ve geçiş dönemindeki sistemin getirdiği bocalamalar kaçınılmaz sorunları da beraberinde getirmektedir: Anne-babanın otorite ile arkadaş figürleri arasındaki çelişkili ve tutarsız davranışları, sınır koyamama, söz geçirememe, vb. Sonuç olarak, annelerin kuşağı değerler ve toplumsal geçiş açısından özgün bir aşama sürecindedir. Bunun sonuçları da, doğal olarak, günümüz annesini etkilemekte ve annelik ve çocuk yetiştirme yöntemlerine çelişkiler getirmektedir. Yine sonuç olarak; ANNE-BABALIK SANATI ÖĞRENİLEBİLİR Günümüzün değişen değer ve yöntemlerine ayak uydurabilmenin ve çocuğa uygulanacak eğitimi sağlam bir temele oturtmanın en etkin yolu, anne-babalık ve çocuk eğitimi konularında kişinin kendini aydınlatması, eğitmesidir. Aslında anne/babalık, yeteneklerimiz olsun olmasın, hepimizin hayatın gidişatı içinde, uygulamakta olduğumuz bir meslektir. Hatta bazı meslekler yaşam süresince değiştirilebildiği halde, anne babalık mesleği yaşamın aşağı-yukarı 20 yılı, günün 24 saati ve hemen hemen tatilsiz icra edilen bir meslektir. Diğer mesleklerde yetenekler göze alınsa da, anne-babalıkta yeteneklerin olup olmadığı söz konusu değildir. Diğer meslekler deneme yanılmayı kaldırabilir, ancak anne-babalık mesleğinde deneme yanılmaların sonucu ne yazık ki çok ciddidir. Bütün bunlar göz önünde tutulduğunda, anne-babalık mesleğini ciddiye alan, öğreten bir okul, kurum veya hiç değilse okullarda ders olmaması şaşılacak bir durumdur. Aslında, anne-babalık, meslekten de öte, bir sanattır. Ancak anne-babalık sanatı öğrenilebilir. Günümüzde, insan bilimleri, psikoloji, pedagolojinin ilerlemesi ile çocuk yetiştirilmesi ve eğitimine daha bilinçli bir bakış açısı gelmiştir. Çağdaş anne-baba çocuklarının yetişmesinde oynadıkları sorumlu rolün artık bilincindedirler. Halen ülkemizde, çocuk eğitimi ve psikolojisi konularında birçok yayın, kitap ve dergi bulunmakta, ayrıca TV, radyo gibi kitle iletişim araçları ile bu konularda yaygın eğitim yapılmaktadır. Bunun yanında, muhtelif grup çalışmaları okullarda kurulan Rehberlik ve Danışmanlık Servisleri ve eğitsel konferanslar da bu konuda ailelerin aydınlatılması ve eğitilmesine önayak olmaktadır. Grup üyelerimizden bir hanımın belirttiği gibi: Çoçuğumuzu eğitmek ve yetiştirmek, aslında kendimizi eğitmek ve yetiştirmektir. İncelemeye aldığımız bu kitabın varmaya çalıştığı amaç; Şimdiye kadar sadece uzmanlarca bilinen etkili iletişim yöntemlerini anne-babalara da ulaştırabilmek, aile-çocuk arasındaki sorunların önemli bir kısmını teşkil eden iletişim bozukluklarını ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Ayrıca, çocuğun olumsuz, yaramazlık veya söz dinlememe olarak nitelenen davranışlarına değişik bir bakış açısı ve yaklaşım tarzı getirerek sorunları farklı bir şekilde çözebilmemize yardımcı olabilmektir… *tna
  7. Ganimet kelimesinin ... Sözlük anlamına baktığımız zaman, Savaşta düşmandan alınan mal şeklinde olduğu görülür.. Cariye ise kadın köle demektir. Peki, insandan ganimet olurmu..? Kadın da bir insansa, kadından ganimet olur mu ? Ahzab 50, İslam'ın, kadınlar hakkında belli bir kafa yapısı ve anlayışını yansıtması açısından çok önemlidir.. Bu nedenle bu ayet tek başına incelenmelidir.. Bu ayet, “Allah’ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri..” ifadesiyle başlar.. Bu tanıma göre, Kuran'daki Allah, gece baskınlarında elde edilen kızları bile bir mal olarak görmekte ve ganimet olarak nitelemektedir.. Buna benzer bir ifade biraz daha farklı olmakla birlikte Tevrat'da vardır. Tesniye 21/ 10-14 Esirler içinde güzel bir kadın görür, onu arzu edip evlenmek istersen, onu evine getirip saçlarını ve tırnaklarını kestirecek, senin evinde oturacaktır. Savaşta ölmüş babasına, anasına tam bir ay ağlayacaktır ve ondan sonra ona yaklaşacaksın, kocası olacaksın, şayet hoşlanmazsan o zaman canı nasıl isterse salıvereceksin. Tevrat'da görüldüğü gibi düşmanların karılarını almak İslam öncesinde de vardır. Burada savaşta kocası ölen kadının ortada kalmaması için, böyle bir uygulamaya gidildiği düşünülebilir. Ancak, dikkatli okunacak olursa ayet, savaşta kocaları ölen kadınlara sahip çık, dememektedir, erkek savaşta kocası ölen kadından hoşlanmazsa o kadını bırakabilir. Kuran'da ise, ganimet olarak elde edilen kadınların, o kadını esir edenler tarafından istenildiği gibi kullanılmaları Allah tarafından onaylanmaktadır. Allah yücedir, Allah kullarını esirger, korur... Allah merhametlidir.. Kuran bu ifadelerle doludur.. Ancak, o masum kızlar Allah’ın kulları değilmidir ki Allah bu hiç suçu olmayan masum kızları mal gibi ona buna verir ve helal eder..? (...) Kadın bir ganimet olarak görülmekte ve cariye yapılmaktadır.. Bu masum kızların hiçbir suçu yokken, sırf gece baskınlarında veya savaşlarda ele geçirildikleri için ganimet olarak tanımlanmalarını hangi vicdan onaylayabilir..? Hele böyle bir onayın Tanrı tarafından gelmesi mümkünmüdür ? Bir an düşünün ki, bir gece baskınında, yakınlarınız İslami birlikler tarafından ganimet olarak alınıyor, İslam Peygamberi ve yandaşlarına cariye oluyor.. İnsanların neler hissedebileceğini sormaya gerek yoktur. İslam inanırlarının, herşeyden önce vicdanlarını dinleyerek bu sorulara samimi olarak cevap vermeleri gerekir.. Her ne kadar bazı İslami düşünceler kabul etmek istemeseler de, bize okullarda gösterilmeyen, Türklerin 8. Yüzyılda Müslümanlaştırılmaları ile ilgili tarihimize bakıldığında da, nice masum Türk kızının müslüman Araplar tarafından ganimet olarak alınarak cariye yapıldığını görürüz.. Onların, kendi hayatlarını kendi hür iradeleri ile kurmaya hakları yokmuydu sorusuna, İslami zihniyet, yoktu, çünkü İslam'ın yayılması için Allah onları ganimet olarak verdimi diyecektir..? Sanki, koyun veriyorsunuz.. Bu yükümlülük Allah için doğrumudur? Kuran cennetlerinde erkeklerin cinsel ihtiyaçları için ikram edilen kadın, dünyada da, pek farklı olmayan bir şekilde erkeklere ikram edilmektedir.Her ne kadar din adamları, bu tür ayetler için akla hayale gelmeyen kılıflar bulmaya çalışsalarda, yukarda çeşitli meallerden örnekleri verilen Ahzab 50 ayet, çok açık bir ifadeyle bir defa daha belirtir ki, kadın erkeğe verilen bir ganimet, bir maldır.. Ancak, ne garip ve acıdır ki, 3. Millenium'a giren dünyamızda, ülkemiz dahil, bütün İslam ülkeleri bu ayetlerin Allah kelamı olduğunu zanneden ve böylece kabul eden milyonlarca İslam inanırı kadınla doludur.. Kaynak:geocities.com/IslamPencereleri/kadin_ganimet "Diyanet Vakfı Meali Ahzab / 50 . Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helâl kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir. "
  8. Sadece bana yada bize değil..." Kendinize de " Ebetteki hem öğretecek hemde öğreneceksiniz... Ancak birde kendi kendinize öğrenmeniz gereken bir gerçek var... Teist kavramlarla bilimsel kavramları kafanızda ayrı yerlere koymanız gerekiyor... Eğer burada olduğu gibi tanrının varlığını yada yaratan olduğunu ispat için bilimi kullanma gayretine girerseniz ister istemez içine gidiğiniz zorlamalarla çelişkiler içine düşersiniz... İstediğiniz kadar bilimsel terim kullanın bilimin sonuçlarıyla sizin zorlama ispatlarınız üst üste çakışamıyacağı için burada olduğu gibi çelişkiler kaçınılmaz olacaktır... Size bu çelişkileri ifade edenleri yazılarınızı tamamamen okumadan yanıt verdiklerini düşünmenizde bir başka önyargı... Oysa o bütünün içinde oluşan mantık hataları ve çelişkiler size ifade ediliyor... Buradan yazılarınızın tamamının okunmadığı anlamı çıkmaz... Yazdıklarınızın tamamı okunmuş, değerlendirilmiş ve sizden farklı düşünüldüğünü, çelişkiler olduğunu ifede eden görüşler öne sürülmüştür... *** Yazdıklarınızdan ve kendinize olan güveninizi belirtme tarzınızdan, bizleri okuduklarını anlamaz... sizin bilgi birikiminizin altında kişiler olarak görmenizde başka bir çelişkili yaklaşım... Siz sizin gibi düşünmeyenleri bu şekilde değerlendirerek kendi kendinize haklı olduğunuz kanısına varabilirsiniz... Ama "Hiçbir şey yoktan var olmaz...Vardan da yok olamaz " diyen bilimle ve onun bilimsel gerçekleriyle Tanrının varlığını yada yaratıcılığını ispat etmeye kalmanız karşısında size bunu yapmaya çalışırken çelişkilere düştüğünüzü ifade edenlere karşı kendi görüşlerinizin tek gerçek olduğunu düşünmeniz sizi elbeteki bu çelişkili ifadelere ve yaklaşımlara sürükleyecektir... *** Oysa tanrının varlığını ve yaratıcılığını, kendinize ve çevrenizdekilere ispatlamanın ve inanmanın çok basit bir yolu ve yöntemi var... Oda Şehadet etmek... Ona, peygamberine ve kitaba iman etmek... Sizin dışınızdaki kişilere ispatlarda bulunmak yerine iman etme konusunda önerilerde bulunmanız yeterli... Eğer bunun dışında Hem Dogmalar...Hem de Bilimsel gerçekler arasında kalırsanız, Bu çelişkilere düşmeniz elbetteki kaçınılmaz... Böylece kendi düşüncelerinizin tek doğru olduğunu savunmak adına ...yazımın tamamamını okuyun... ...kardeşim siz bana ''imtihan''mısınız? ....Hayret bir şey yahu! ...Nasıl forum burası? gibi gereksiz şikayet ve ifadeler sergilemek zorunda kalmazdınız... *** Bilimsel gerçeklerle, inançsal değerleri ayrı tutmak gerekir... Biri maddi dünyanın gerçeklerini... Diğeri manevi dünyamızın inançlarını açıklar... Size tarafımdan anlatılmak ifade edilmek istenen kısa ve basitce buydu... *** Sizden beklenen; "Bunu da ben mi öğretecem size kardeşim!" tarzında karşınızdakileri küçümseyen bir yaklaşım değil... Dönüp kendinize de bakmanız... Sizden farklı düşünen insanlarında var olduğunu kabul ederek... Sizin görüşlerinizi ne kadar belirtme hakkınız varsa... onların da en az sizin kadar karşı görüşlerini belirtme hakları olduğunu... Onları ne kadar eleştirme hakkınız varsa ... Onların da sizi o kadar eleştirme hakları olduğunu kabul edebilmeniz... Eğer bunu gerçekleştirebiirseniz... Karşınızdakilerle daha yararlı ve anlaşılır diyaloglar içine girebilir "Nasıl işe düştük yahu! " gibi şikayetlerden kurtulabilirsiniz... *tna
  9. merhaba; Yazınızı "Maddenin (...) ''başlangıcı''vardır. diyerek bağlamanıza karşın... Az yukarısında ; "Unutmaki ''madde(...) yok olmuyor!(...) varlık aleminde durdukça duruyor." cümlesini kullanarak sonsuzluğunu yani ezeli ve ebedi olduğunu söylemiş oluyorsunuz... Bir alttada; "Sonsuz olan (başlangıcı olmayan) bir yerden gelseydi , aynı zamanda ebedi de olurdu." diyerek "Maddenin (...) ''başlangıcı''olmadığını ifade etmiş oluyorsunuz... *** Kendi düşünce mantığınızla ve yine kendinizce haklı olduğunuzu düşünerek yazdığınız yukarıdaki yazınızın.. ön kabüllerle, teist mantık ön yargısıyla yaşama bakmanın, ve bu bakış açısıyla bilimsel sohbet, araştırma, ispatlar yapmaya çalışmanın, ne kadar çelişkilerle dolu sonuçlar ortaya çıkaracağına iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum... *tna
  10. ÇÜNKÜ BİZLER DE BİRER İNSANIZ... ANNELER DE – BABALAR DA İNSANDIR... Evet, anneler de insandır... Anne simgesi hepimizin gözünde sabırlı, hoşgörülü, verici, fedakâr, kendini hiç düşünmeyen, güler yüzlü, sadece başkalarını ve çocuğunu düşünen, çocuk bakımı, eğitimi, psikolojisi hakkında her şeyi bilen veya bilmesi gereken, bilmesi beklenen, hiç kızmayan, sinirlenmeyen, kocaman yürekli süper kadınlar halinde canlanır. Anne her zaman evde, her zaman hazır, çocuğunu bekler, hiç kendi işleri ile meşgul olmaz, çocuğununkilere hep öncelik tanır, bundan dolayı da sinirlenmez, kızmaz, üzülmez, her şeyi sabırla dinler, çocuğa nasıl bakılacağını, nasıl besleyeceğini, nasıl konuşacağını bilir, çünkü anne evde doktordur, anne hemşiredir, pedagogdur, psikologdur, aynı zamanda öğretmendir, dadıdır, çok ta iyi bir aşçıdır, hizmetçidir ve arkadaştır, dert ortağıdır, ama aynı zamanda disiplini sağlayan otoritedir de v.s. v.s. v.s... Ve anne, bütün bunları kızmadan, sinirlenmeden, sabırla, daima güler yüzle yapar... Söyler misiniz?.. Böyle bir anneyi tanıyan var mı?.. Evet, anneler ve anne simgesi üzerinde ne çok beklenti var, değil mi?.. Bütün beklentilerini veya birazını yapamayan anne zaman zaman kendini belki de suçlu, başarısız, huzursuz hissedebilir... Çocuğunun derslerine yardım etmek ister. Her akşam okuldan dönünce yanına oturtup onu çalıştırır. Ama çok yavaş ders yapıyor, oyalanıyor diye, çabuk anlamadığı zaman çok sabırsızlanır. Hele dersler bitmeyince sinirlenir, kızar... Zaman zaman da fena halde azarlar onu. Sonra da bundan dolayı suçluluk duyar. Ne yapacağını şaşırır... Evet, babalar da insandır... Çalışan vaktinin çoğunu evin dışında geçiren bir baba ise… “ Çocuk eve gelince eşim onu karşılıyor, kahvaltısını veriyor. Bense akşam 7’de eve dönmüş oluyorum... Bakıyorum her şey yolunda, çocukta iyi. Ama ben rahat değilim... Çocuğumla fazla beraber olamadığımı, okuldan dönünce onu karşılamadığımı düşünerek huzursuz olmaktayım. Zamanının bir bölümünü çocuğuna ayırabilenlere çok gıpta ediyorum...” diye düşünebilir… Evet, anneler de, babalar da insandır... Bizimkisi hiç yemek yemiyor. Her şeyi denedik imkansız. Bakıyoruz da bütün çocuklar iyi kötü yemek yiyorlar, bizimki ise sadece bağırıp çağırarak... Umutsuzluğa kapılıyoruz... İyi bir ebeveyn değiliz herhalde... Çocuğumuz kolej sınavlarında başarılı olamadı.. Arkadaşlarımızın çoğu çocuklarını iyi okullara yerleştirdiler... Biz de çocuğumuzu bir özel okula yazdırdık... Pek başarılı değil... Bakıyoruz da diğer çocuklara, hepsi bir yerde başarılı oldular... Herhalde kabahat bizde... Çocuk yetiştirmesini bilmiyoruz... Bütün bunlar ideal anne / baba simgesine kendini kıstırmış, mükemmel anne /baba olmaları, her şeye yetişmeleri, her sorunu kendilerinin halletmesi gerektiğine kendilerini koşullandırmış ebeveynlerin yaşadığı huzursuzluğu, sıkıntıları yansıtmıyor mu?.. Siz de hiç böyle düşünce veya duygulara kapıldınız mı? Annelik / babalık beklentilerinizin çoğunu gerçekleştirebildiniz mi? Hangileri gerçekçiydi acaba (yani yapınıza veya yaşantınıza uygundu?) *** İsterseniz gelin şimdi beraberce kendimizi inceleyelim. Bunu yaparken aşağıdaki şu iki sorunun yanıtlarını objektif ve kendimize dürüst davranarak arayalım… Anne (baba) olarak kendimden ne kadar memnunum? Neleri iyi yapıyorum? (Örneğin: 1)... Çocuğumla oynamaya vakit ayırıyorum; 2)... söylediklerini iyi dinliyorum; 3)... saygılı olmalarına kendim örnek oluyorum; 4)... iyi bir iletişimim var, gibi...) 1) ... 2) ... 3) ... 4) ... 5) ... Anne (baba) olarak kendimde beğenmediğim, değiştirmek istediğim neler var? Bence neleri iyi yapmıyorum? Veya daha iyi yapabilirim? (Örneğin: 1)... çok çabuk sinirlenip bağırıyorum; 2)... tutarlı değilim, bazen çok sert bazen de aşırı kabulleniciyim; 3)... kızdığım zaman dövüyorum, gibi...) 1) ... 2) ... 3) ... 4) ... 5) ... *** Elbette bu forumda düşüncelerini bizimle paylaşan herkes bir çocuk sahibi değil… Ama bir gerçek var ki her birimiz bir zamanlar anne - babalarımızın çocukları olduk ve hangi yaşta olursak olalım bir evlat olmanın gözlüğü ve beklentileriyle bizlere gereken yönlendirmeleri yapabilirler… Uygun davranışlarımızı geliştirmek için doğru yanıtları bulabilirler… Bunların sizce olumlu bulduğunuz yanıtlarını, deneyimlerinizi... Eğer yararlı olacağına inanıyorsanız bu başlıkta birbirimizle paylaşalım… *tna
  11. Anne Babalık Sanatı İyi bir anne / baba olmak istiyoruz... İstiyoruz ki çocuklarımız akıllı, terbiyeli, başarılı, mutlu, herkesin sevip beğendiği çocuklar olsun... Onlar da büyüdüklerinde bizleri sevgi, övgüyle ansınlar. Onlara ne iyi baktığımızı, nasıl büyüttüğümüzü, ne çok fedakârlıklara katlandığımızı anlatsınlar... Onları hayata hazırlayalım, birçok şey öğretelim, her zaman sevgi dolu, sabırlı, anlayışlı bir anne / baba olalım... Ama bu bazen öyle zor ki... Bütün iyi niyetlerimize rağmen her şey istediğimiz gibi olmuyor... Bir bakıyoruz ki istemeden çocuğumuza kızmışız.. onu azarlıyoruz, deliler gibi bağırıyoruz. Hatta arada sırada el kaldırıp dövdüğümüz bile oluyor... Sonradan yaptığımıza öyle pişman oluyoruz ki çokta üzülüyoruz... Bu küçük, savunmasız yaratığa nasıl vurdum? Nasıl el kaldırdım? Hani onu o kadar seviyordum? Ben ne biçim anneyim? / babayım? ... Kendimizi yiyoruz... Ama elimizde değil... Bazen öyle sabırsız, öyle sinirliyiz ki... Yapmamız gereken bir sürü iş var, hepsini de yetiştirmek istiyoruz... O an en küçük bir yaramazlığı, bir söz dinlememeyi dahi kaldıramıyoruz... Gün oluyor, " Öyle özeniyoruz ki şu sabırlı annelere / babalara" ... Hiç kızmayan, sinirlenmeyen, hoşgörülü, her zaman güler yüzlü olan annelere/babalara... ... Ama gün geliyor biz bunu beceremiyoruz, yapamıyoruz... Neden? *tna
  12. GeceKuşu şurada yorum gönderdi kralx'nın blog başlığı içinde sedatistan
    Sedat ben yaptım... Çok basit bir yöntemle gerçekleşiyor... altıyı sağ elle yazarken sağ ayak ta saat istikametinde dönmeye devam ediyor... yöntemi söyleyince sende yapabildiğini göreceksin... sanırım 1000 ytl' yi göndermek için hesap numaramı öğenmen gerekecek... Sevgiler... *tna
  13. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Yaşam bu işte; Sırası gelince herkesi öğütüyor... Yaptığımız olumlu katkılarla takdir ediliyor... Yapamadıklarımızla yada hatalarımızla yeriliyoruz... Ama bir gerçek varki ECEVİT ; yaşama insani değerler gözlüğüyle bakan her görüşten insan tarafından bu ulusa yaptığı olumu katkılarıyla, yapamadıklarıyla değil yaptıklarıyla hep hatırlanacak... Seni sevmiştik ECEVİT.... Güle Güle Karaoğlan Toprağın Bol Olsun...
  14. *** *** Kitapta Yer Alan Önemli Konu Başlıkları : • Anne Babalık Sanatı • Çocuğunu Kabul Edebilmek • Kabul Edilmez Davranışlara Engel Olmak • Nasıl Bir Disiplin? • Çocuklar Neden Söz Dinlemez? • Çocuğu Dinlemek • Anne Babanın Kızgınlığını Duyurması • Karşılıklı Güven Kitabın Konusu: BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro’nun özgün bir eseridir. Alışılmış Çocuk Gelişimi kitaplarından farklı, taze bir bakış açısından anneye ve çocuğa bakan, okurla konuşan, dertleşen, yaşayan bir kitap. Bu bir el kitabıdır; yani, zaman zaman okunan, tekrar okunan, arada bir başvurulan bir destek kaynağı. Bu el kitabı, Navaro’nun kendi tecrübeleri, akademik çalışmaları ve yönettiği grup faaliyetleri sonucu oluşturduğu geniş bilgi ve sezgilerinin ürünüdür. Yazar aile içi iletişim kitabı olan bu eseri yazmadan önceki çalışmaları boyunca rastladığı pek çok sorunun kökeninden, insanların birbirini yeterince duymadığını, duyamadığını gözlemlediğini şu sözlerle ifade ediyor. “ Çünkü, sadece söylenen sözcükleri duymak 'gerçekten' duymak anlamına gelmiyor. Çoğunlukla söylenenleri, sarfedilen sözcükler seviyesinde diller ve benzer seviyede de yanıtlarız. Oysa, özellikle sorun zamanlarında söylenenler, yani duygu yüklü mesajları, söylenildiği gerçek anlamlarıyla duymayı bilebilmektir. Sözcüklerin 'gerçekten' söylemek istediğini 'duyabilmek' için, eğitilmiş bir kulağa ihtiyaç vardır... Acı deneyimlere yol açan pek çok sorunun kökeninde, insanların birbirini gerçekten duymaması, duyamaması yatmaktadır. Çünkü sadece söylenen 'sözcükleri' duymak, sözcüklerin ardındaki duygu dolu mesajları alamamak, yanıtların da yüzeyde kalmasına yol açar; bu durum ise iletişimin engellenmesi anlamına gelir. Önem verdiğimiz insanlarla ilişkilerimizin onarılmaz yaralar almasını engellemenin tek yolu, doğru iletişim kurmayı bilmektir. Doğru iletişim kurmanın yolları öğrenilebilir…” İşte bu eser, sevdiklerimizi ve önemsediklerimizi 'gerçekten' duyup kendimizi de daha içten bir biçimde duyurabilmemiz yolunda, bize önemli ipuçları vermektedir. *** Kitabın Özeti: "Gerçekten Beni Duyuyor musun" Leyla NAVARO' nun aile içi ilişkileri konu alan özgün bir eseridir. Kitap çocuk gelişimi kitaplarından farklı olarak değişik bir bakış açısından anneye ve çocuğa bakan, okurla konuşan ve dertleşen bir kitap niteliğindedir. "Gerçekten Beni Duyuyor musun" ilk basımından itibaren pek çok okur tarafından anne, baba ve iletişim uzmanından; anne / baba olma sanatında, çocukla ilişkinin niteliğine öncelik tanımanın önemine inanmanın, karşılıklı saygı ve özen gösterildiğinde, sorunların bir miktar azalacağını da kanıtlar nitelikte olumlu izlenimler almış bir iletişim kitabıdır. Yazar kitabında; anne ve babalık sanatı ile başlayan, çocukları kabullenme, davranışlara verilen tepkiler ve disiplin ortamında karşılıklı güvene dayanan çeşitli bölümleri irdeleyerek problemleri ve davranış biçimlerini ortaya koymuştur. Leyla NAVARO' nun kitabında irdelediği konuların bir bölümü aşağıda sunulmuştur. Anne / Babalık Sanatı Çünkü Anneyim… "(…) Anne olmayı bana kimse öğretmedi. Bildiklerimi kendi annemden, ailemden, arkadaşlarımdan, birazda gazete, mecmua, TV ve bazı kitaplardan okuyorum… İstiyorum ki çocuklarım akıllı, terbiyeli, başarılı, mutlu, herkesin sevip beğendiği çocuklar olsun… Onlar da büyüdüklerinde beni sevgi, övgüyle ansınlar. Onlara ne iyi baktığımı, nasıl büyüttüğümü, ne çok fedakârlıklara katlandığımı anlatsınlar… Onları hayata hazırlayayım, birçok şey öğreteyim, her zaman sevgi dolu, sabırlı, anlayışlı bir anne olayım… Ama bu bazen öyle zor ki… Bütün iyi niyetlerime rağmen her şey istediğim gibi olmuyor… Bir bakıyorum ki istemeden çocuğuma kızmışım… Onu azarlıyorum, deliler gibi bağırıyorum. Hatta arada sırada el kaldırıp dövdüğüm bile oluyor… Sonradan yaptığıma öyle pişman oluyorum ki çok da üzülüyorum. Bu küçük, savunmasız yaratığı nasıl vurdum? Nasıl el kaldırdım? Hani onu o kadar seviyordum? Ben ne biçim anneyim? Kendimi yiyorum… Ama elimde değil… Bazen öyle sabırsız… Öyle sinirliyim ki… Yapmam gereken bir sürü iş var, hepsini de yetiştirmek istiyorum… O an en küçük bir yaramazlığı, bir söz dinlememeyi dahi kaldıramıyorum… Öyle özeniyorum ki şu sabırlı annelere, hiç kızmayan, sinirlenmeyen, hoşgörülü, her zaman güler yüzlü olan annelere… Ama ben yapamıyorum… Neden? Çünkü Ben de İnsanım…" "Evet, anneler de insandır… Anne simgesi hepimizin gözünde sabırlı, hoşgörülü, verici, fedakâr, kendini hiç düşünmeyen, güler yüzlü, sadece başkalarını ve çocuğunu düşünen, çocuk bakımı, eğitimi, psikolojisi hakkında her şeyi bilen veya bilmesi gereken, bilmesi beklenen, hiç kızmayan, sinirlenmeyen, kocaman yürekli süper kadınlar halinde canlanır. Anne her zaman evde, her zaman hazır, çocuğunu bekler, hiç kendi işleri ile meşgul olmaz, çocuğununkilere hep öncelik tanır, bundan dolayıdır ki sinirlenmez, kızmaz, üzülmez, her şeyi sabırla dinler, çocuğa nasıl bakılacağını, nasıl besleyeceğini, nasıl konuşacağını bilir, çünkü anne evde doktordur, anne hemşiredir, pedagogdur, psikologdur, aynı zamanda öğretmendir, dadıdır, çok da iyi bir aşçıdır, hizmetçidir ve arkadaştır, dert ortağıdır, ama aynı zamanda disiplini sağlayan otoritedir de vs… vs… vs… ve anne, bütün bunları kızmadan, sinirlenmeden, sabırla, daima güler yüzle yapar… Söyler misiniz? Böyle bir anneyi tanıyan var mı?" "Çalışan bir anneyim. Oğlum eve gelince yardımcı kadın onu karşılıyor, kahvaltısını veriyor. Ben ise akşam 7'de eve dönmüş oluyorum… Bakıyorum her şey yolunda, çocuk da iyi. Ama ben rahat değilim… Çocuğumla fazla beraber olamadığımı, okuldan dönünce onu karşılamadığımı düşünerek huzursuz olmaktayım. Sürekli evde oturan, çocuğuyla beraber olan annelere çok gıpta ediyorum… Vs… vs… vs…" "Bütün bunlar ideal anne simgesine kendini kıstırmış, mükemmel anne olması, her şeye yetişmesi, her sorunu kendi halletmesi, gerektiğinde kendini koşullandırmış kadınların yaşadığı huzursuzluğu, sıkıntıları yansıtmıyor mu ?" "Günümüzün değişen değer ve yöntemlerine ayak uydurabilmenin ve çocuğa uygulanacak eğitimi sağlam bir temele oturtmanın en etkin yolu, anne / babalık ve çocuk eğitimi konularında kişinin kendini aydınlatması, eğitmesidir. Aslında annelik ve babalık, yeteneklerimiz olsun olmasın, hepimizin hayatın gidişatı içersinde, uygulamakta olduğumuz bir meslektir. Hatta bazı meslekler yaşam süresince değiştirilebildiği halde, anne babalık mesleği yaşamın aşağı yukarı 20 yılı, günün 24 saati ve hemen hemen tatilsiz icra edilen bir meslektir. Diğer mesleklerde yetenekler göze alınsa da, anne babalıkta yeteneklerin olup olmadığı söz konusu değildir. Diğer meslekler deneme yanılmayı kaldırabilir, ancak anne babalık mesleğinde deneme yanılmaların sonucu ne yazık ki çok ciddidir. Bütün bunlar göz önünde tutulduğunda, anne babalık mesleğini ciddiye alan, öğreten bir okul, kurum veya hiç değilse okullarda ders olmaması şaşılacak bir durumdur. Aslında, anne babalık, meslekten de öte, bir sanattır. Ancak anne ve babalık sanatı öğrenilebilir. Günümüzde, insan bilimleri, psikoloji, pedagolojinin ilerlemesi ile çocuk yetiştirilmesi ve eğitimine daha bilinçli bir bakış açısı gelmiştir. Bu kitapta varmaya çalıştığımız amaç, şimdiye kadar uzmanlarca bilinen etkili iletişim yöntemlerini anne babalara da ulaştırabilmek, aile/çocuk arasındaki sorunların önemli bir kısmını teşkil eden iletişim bozukluklarını ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Ayrıca, çocuğun olumsuz, yaramazlık veya söz dinlememe olarak nitelenen davranışlarına değişik bir bakış açısı ve yaklaşım tarzım ettirilerek sorunları farklı bir şekilde çözmeye çalışmaktır." *** Kitap hakkında kişisel görüşler: “Bu kitabın, onu okuyan, bir el kitabı olarak ona sık sık başvuran anneler için çok yararlı olacağından eminim. Babalar da bu kitaptan aynı derecede yararlanabilirler. Esasen ana-baba arasındaki anlayış birliği ve tutarlılık, çocuğun yetiştiği ortamın sağlıklı olması için çok önemlidir. Bununla birlikte küçük yaştaki çocuğun yetişmesinde genellikle anneler daha ön planda olduğu için kitap daha ziyade anneye yöneliktir. En değerli varlıklarımız olan çocuklarımızın yetiştirilmesi bilgi, sezgi, sevgi, akılcı ve tutarlı davranış gerektiren zor bir sanattır. Bu sanatı yeterince gerçekleştirebilmek için hepimizin öğreneceği birşeyler vardır. Babadan görme usullerin geçersizliği ortadayken, bunların yerini alacak bilimsel verilere dayanan, aydınlatıcı, yol gösterici yayınlar azdır. Leyla Navaro’nun kitabı bu eksikliği giderebilecek önemli bir yapıttır. Gönül arzu eder ki her anne baba bu kitabı okusun.” Prof Dr.Çiğdem Kağıtçıbaşı İstanbul, 1987 Kitabın Ana Fikri: Yakın çevremizle ve toplumsal ilişkilerimizde “Gerçekten Sesimizi Duyurmak ve Bizi Anlamalarını İstiyorsak ” Yalnızca sözcükleri temel alan bir iletişim yerine, sözcüklerin altında yatanları kavrayarak, doğru iletişim kurmayı öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü sadece söylenen 'sözcükleri' duymak, sözcüklerin ardındaki duygu dolu mesajları alamamak, yanıtların da yüzeyde kalmasına yol açar; bu durum ise iletişimin engellenmesi anlamına gelir Sesimizi duyurmanın yanında başkalarının söylediklerini de duyabilmenin, çevremizle olan ilişkilerimizde, anlaşılabilmenin yanında onları da anlamaya çalışmamızın ne kadar önemli olduğunu, kavramamız gerekiyor… Kendimizi ifade ederken, kullanacağımız sözcüklere gereken önemi vererek konuşabilmeliyiz. Çünkü dilin en önemli görevi onu kullanan insanlar arasındaki anlaşmayı sağlamaktır. Söylenmek istenen her şey; açık, yalın ve anlaşılır biçimde dile getirilmelidir. Önem verdiğimiz insanlarla ilişkilerimizin onarılmaz yaralar almasını engellemenin tek yolu, doğru iletişim kurmayı bilmektir. Doğru iletişim kurmanın yolları öğrenilebilir. Bunun öğrenmenin zamanı ve yaşı yoktur. Yeter ki kendimize ve çevremizdekilere önem vermenin gereğini kavrayalım ve içimizde yaşattığımız sevgimizi ve ondan yeşeren içtenlik dolu sözcüklerimizi yaşamımızın her anında öne çıkaralım… *** *tna ***
  15. Sayın omursun; Ya ben çok safım okuduklarımı iki kelimeyi bir araya getirip anlıyamıyorum... Yada evrensele verdiğiniz cevaplar ile onun sorguladıkları arsında tam bir bağ kuramıyorum... Ya siz çok akıllısınız ki iddialı üslubunuz bu havayı yaratıyor... yada bizim saflığımızdan yararlanmaya çalışan bir çarpıtma uzmanısınız... *** oysa ben yaptığınız alıntılarla verdiğiniz cevaplar arasıda tam bir tutarlılık ve uyumu bir türlü kuramıyorum... Bizim kavramamamız için biraz daha açılık getirmeniz gerekli... Vede biz türkce bilenlere, sizi daha iyi kavramamız, kavram karışıklıklarının olmaması için türkce kelimeler kullanın lütfen... *** sorulan soruda kuran vardırı ispatlamak için "tamamlanmamış halinede KUR,AN denir" diyorsunuz... gerekcenizde "KUR,AN levhi mahfuzda Kitap halindedir." demişsiniz... Ardından cümlenizin sonunda buda-2 diyerek, "TAMAMLANMAMIŞ halınede KUR,AN ın sureleri ve Ayetleri diyebiliriz niye o kadar zorlanıyorsunuz." demişsiniz... Şimdi Hangisi doğru, kafalar karıştı! "tamamlanmamış halinede KUR,AN denir" mi ? yoksa ""TAMAMLANMAMIŞ halınede KUR,AN ın sureleri ve Ayetleri diyebiliriz " mi? bu iki cümlede aynı paragraf içinde size ait... niye o kadar zorlanıyorsunuz diye bizle kafa buluyorsun kardeşim ama zorlanılmayacak gibi değil ki, bir öyle bir böyle diyorsun sen galiba bizi aptal yerine koymak için kelime oyunları yapıyorsun... ayrıca tamamlanmış haline habeşce mişhaf>>>Mushaf>>>Kitap denir diyorsunuz... yani şimdi biz nasıl adlandıracağız musaf mı? ... Kuran mı? Ayıca siz "Neden? çünkü henüz kuran oluşturulmamıştır." sorusuna bu açıklamalarla cevap mı vermiş oldunuz?.. bence hayır! Bir yerdee şöyle demişsiniz.::: "anlamadıysanız polemik yapmaya ajite etmeye gerek yok o zaman anlıyamadım dersiniz bizde aydınlatırız." bakın ben hiç polemik falan yapmadan anlayamadıklarımı yazacağım bakalım aydınlana bilecekmisiniz... İkinizde diyorsunuz ki, kuran peygamberin ölümünden sonra yazılmıştır...Mushaf haline getirilmiştir.. Bakın ben bunu ve bunun gibi yazmaya üşendiğim yazdıklarınızda ki daha bir çok çelişkiyi anlayamadım... Bilmem aydınlanabildiniz mi?
  16. Yani sizce bilimdir ... Öyle mi? İnsanların bilim yüzünden öldürldüğünü mü anlatmaya çalışyorsunuz? " Bilimi kendi çıkarları ve amaçları için kullanan insanlar olmasın sakın " demeden önce... Düşünceniz buysa...Çözüm öneriniz nedir diye sormak istiyorum aslında... Ve sizi böyle düşündürmeye yönlendiren ve inandıran düşünce yapısı nedir? diye merak ediyorum... *tna
  17. Bence pek AÇIK SÖZLÜ davranmıyorsunuz.? Oysa yazılarını bize üç bölümde bire bir aktardığınız "Rıza GÖRÜŞ", alıntı yaptığınız o sitede kaynaklarını şu şekilde açıklıyor... ****************************************************************** Kaynak: 1-Kur'anı Kerim ve Meali 2-İslama İtirazlar ve Kurandan Cevaplar, Prof. Dr. S. Ateş 3-Şifa-ı Şerif, Kadı Iyaz 4-H.Yahya siteleri ****************************************************************** Bence siz oradan aldığınız bu yazıda " (4-). yü (....) " bırakmanızın nedeni (4-H.Yahya siteleri ) yazıyor olması... -Yukarıda ben siteyi kaynak gösterdim... Eğer Savunmanızda dediğiniz gibi "uyarı almamak" gerekceniz doğruysa benim yazdıklarımı da silip,benide uyarmaları gerekiyor... Bakalım bekleyip göreceğiz.?
  18. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Değerli kardeşim; sen bu yazıyı yazdıktan sonra tekrar bir okudun mu? peki, okuduysan, okuduktan sonra ben ne yazmışım acaba diye hiç düşündün mü? yada okuduklarından sen bir şey anladın mı? Eğer anladıysan bize tercüme edip tekrar bir açıklamasını yapman gerekiyor... Ben bu hataya düşmek istemiyorum diyorsun ama, yazın başından sonuna çelişki ve hatalarla dolu... Bence sen yazmış olmak için ilk aklına gelenleri karmaşık bir dil yapısıyla üzerinde hiç düşünmeden gelişi güzel karalamışın... Dediğin gibi gerçekten ilginç.!
  19. *** Sezer’den irtica uyarısı Cumhurbaşkanı Sezer, 29 Ekim bayramı nedeniyle yayınladığı mesajda irtica uyarısı yaptı. ANKARA - Türk devrimine yönelebilecek tehditlere karşı her zaman uyanık olunması gerektiğinin altını çizen Sezer, “Bu konuda gösterilebilecek zayıflık, Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı değerlere ters düşecek, bilinçli ve planlı tehditlerin süreklilik kazanması sonucunu doğuracaktır” dedi. Cumhurbaşkanı Sezer mesajında, cumhuriyeti, bilgisizliğe, bağnazlığa, yobazlığa, yoksulluğa ve çaresizliğe karşı verilen bir savaş olarak tanımladı. “Cumhuriyet, korumamız ve ödün vermeden yaşatmamız gereken en değerli varlığımızdır” diyen Sezer, Türk devrimine yönelebilecek tehditlere karşı her dönemde uyanık olunması gerektiğini vurguladı. Mesajında Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz” sözünü de hatırlatan Sezer, cumhuriyet ile barışık olmayan kimi oluşumların çağdaş Türkiye görüntüsü ile örtüşmediğini belirtti. Sezer, devrim yasalarına göre kapatılması gereken bu oluşumların, eğitim başta olmak üzere etkinlik alanlarını genişletme çabası içine girdiklerini kaydetti. Cumhurbaşkanı, inanan-inanmayan ayrımından, dinin kötüye kullanılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan özenle kaçınılması gerektiğini de mesajında vurguladı. Kaynak: NTV 28 Ekim 2006 Cumartesi *tna ***
  20. Sayın akıncı ; Sizi tebrik ediyorum.Kafirlerin suratına şamar olacak çok güzel üç bölümlük bir yazı dizisi hazırlamışsınız... Üstelik bu yazınızı yazarken yararlandığınız kaynakları vermiş olmanız çok etik ve dürüst bir davranış... Yazınızı hazırlarken bu kaynakları tek tek okuyup üzerinde düşünerek oldukca çok emek harcadığınız ve derin bir bilgi birirkiminiz olduğu hemen göze çarpıyor...sizi kutluyorum... Ancak kayaklarınızdan (4-). nün neden (....) bırakıldığını merak ediyorum.... lütfen bizleri 4. kaynağınızla ilgli olarak bilgilendirirmisiniz... saygılar efendim...
  21. Sevgili arkadaşım; Yazıklarının hiçbirine eleştiri getirmek gibi bir düşüncem olmadığını başta belirtmek istiyorum... Ayrıca tartışan kişilerin arasına girerek kendi aralarında rahatlıkla çözümleyebilecekleri yanlış anlaşılmaların ve sorunların dahada çıkmaza girdiğini çok iyi bilyorum... Yine ayrıca sana ne yapacağını söylemek de haddime düşmediği gibi böyle bir niyetimde asla olamaz... ve yine genç arkadaşımzın hamiliğine sayunmakta değil amacım... Bu durum onun kişik haklarına müdahale ve şahsiyetine güvensizlik olur... *** Yazacaklarım da yanlış anlaşılmalara engel olmak düşüncesiyle uzun bir giriş yaptım... aslında yazacağım şey ve düşüncem birkaç cümle... *** "Sen ben ve yaşıtlarımız o yaşlarda hangimiz kişiliğimizi ve dünya görüşümüzü ararken bu tür yaklaşımlar içinde bulunmadık?.." "Hangimiz o yaşın heyecanları ile dünyanın mekezi bizim düşünce ve görüşlerimizin olduğunu kabul etmedik?.." "Çok iyi bilirsinki, düşüncelerimizin ve kişiliğimizin gelişiminde damga vuran ve hiç unutamadımız insanlar yeri geldiğinde bizi en acımasızca eleştirdiler... Ama sonuçta bizi affetmesini ve gönlümüzü almayı yeri geldi özür dilemeyide bildiler..." İyi, yararlı ve olumlu birer insan olmamızda onların bu duyarlı ve tutarlı yaklaşımları en büyük etkiyi yarattı üzerimizde... Ve biliyorumki hem cinsin genç arkadaşımızın bu anlamda gelişiminde senin katkıların hepimizden daha fazla ve yararlı olacak... Bu anlamda benim olduğu kadar senin görüş düşünce ve örnek yaklaşımlarına, ve en önemlisi senin samimi ve içten yakınlığına en az onunda ihtiyacı var... o nedenle uzak olmak yerine daha yakın olmanın gereğini bir kez daha değerlendirmeni rica ediyorum senden... Yakın gelecekte abla kardeş daha sağlıklı, içinde sevgi ve saygının yer aldığı çok daha olumlu bir ilişkinin oluşacağı umudunu içimde taşıyor... ikinize de sevgilerimi yolluyorum... *tna
  22. Kelime oyunları yapıyorsunuz sayın 'GıLgaMeŞ' ; Bir diğer deyişle konu bu yaklaşımlarla polemiğe doğru sürükleniyor... İçeriği özünden ve görüşlerden uzaklaşmış laf kalabalığına dönmüş bir konunun , takip edenler tarafından yararsız ve can sıkıcı bulunacağını sizde kabul edersiniz sanıyorum... Bu nedenle başlık sorumlusu olarak buna dikkat etmenizi sizden rica ediyor ve herkesenin buna uygun yaklaşımlarla görüş ve düşüncelerini bizlerin yorumuna sunması gerektiğini düşünüyorum.. İçeriği sulanmış bir başlığı takip etmek bilgi dağarcığıma birşeyler katmadığı gibi beni hiçte çekmiyor doğrusu... Anlaşılabilmek dileğiyle herkese selamlar...
  23. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Politika Bilimi
    Sayın pale... Kişisel eleştirilerinizden daha çok konunun içeriğine yönelik görüşlerinizi yazmak çok daha olumlu bir yaklaşım... Ve bu konuyu takip edenleri daha çok ilgilendiren bir durum... Bu yaklaşımınızın konuyu proveke etmek olabileceği hiç aklınıza gelmedi mi.? Bence olumu yada olumsuz...yandaş yada muhalif görüşlerinizi iletmek daha uygun olacaktır... ve üstelik böylece konunun açılımına katkıda bulunmuş olacaksınız... Yok konu hakkında görüş ve birkiminiz yoksa okumakla yetinin isterseniz... tarafınızdan anlaşılabilmek umuduyla selamlar...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.