-
İçerik Sayısı
3.724 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
30
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
GeceKuşu şurada cevap verdi: GıLgaMeŞ başlık Dini Konular - Din - Dinler
merhaba; Yazınızı "Maddenin (...) ''başlangıcı''vardır. diyerek bağlamanıza karşın... Az yukarısında ; "Unutmaki ''madde(...) yok olmuyor!(...) varlık aleminde durdukça duruyor." cümlesini kullanarak sonsuzluğunu yani ezeli ve ebedi olduğunu söylemiş oluyorsunuz... Bir alttada; "Sonsuz olan (başlangıcı olmayan) bir yerden gelseydi , aynı zamanda ebedi de olurdu." diyerek "Maddenin (...) ''başlangıcı''olmadığını ifade etmiş oluyorsunuz... *** Kendi düşünce mantığınızla ve yine kendinizce haklı olduğunuzu düşünerek yazdığınız yukarıdaki yazınızın.. ön kabüllerle, teist mantık ön yargısıyla yaşama bakmanın, ve bu bakış açısıyla bilimsel sohbet, araştırma, ispatlar yapmaya çalışmanın, ne kadar çelişkilerle dolu sonuçlar ortaya çıkaracağına iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum... *tna -
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Edebiyat Dışı Kitaplar Alt Forumu
ÇÜNKÜ BİZLER DE BİRER İNSANIZ... ANNELER DE – BABALAR DA İNSANDIR... Evet, anneler de insandır... Anne simgesi hepimizin gözünde sabırlı, hoşgörülü, verici, fedakâr, kendini hiç düşünmeyen, güler yüzlü, sadece başkalarını ve çocuğunu düşünen, çocuk bakımı, eğitimi, psikolojisi hakkında her şeyi bilen veya bilmesi gereken, bilmesi beklenen, hiç kızmayan, sinirlenmeyen, kocaman yürekli süper kadınlar halinde canlanır. Anne her zaman evde, her zaman hazır, çocuğunu bekler, hiç kendi işleri ile meşgul olmaz, çocuğununkilere hep öncelik tanır, bundan dolayı da sinirlenmez, kızmaz, üzülmez, her şeyi sabırla dinler, çocuğa nasıl bakılacağını, nasıl besleyeceğini, nasıl konuşacağını bilir, çünkü anne evde doktordur, anne hemşiredir, pedagogdur, psikologdur, aynı zamanda öğretmendir, dadıdır, çok ta iyi bir aşçıdır, hizmetçidir ve arkadaştır, dert ortağıdır, ama aynı zamanda disiplini sağlayan otoritedir de v.s. v.s. v.s... Ve anne, bütün bunları kızmadan, sinirlenmeden, sabırla, daima güler yüzle yapar... Söyler misiniz?.. Böyle bir anneyi tanıyan var mı?.. Evet, anneler ve anne simgesi üzerinde ne çok beklenti var, değil mi?.. Bütün beklentilerini veya birazını yapamayan anne zaman zaman kendini belki de suçlu, başarısız, huzursuz hissedebilir... Çocuğunun derslerine yardım etmek ister. Her akşam okuldan dönünce yanına oturtup onu çalıştırır. Ama çok yavaş ders yapıyor, oyalanıyor diye, çabuk anlamadığı zaman çok sabırsızlanır. Hele dersler bitmeyince sinirlenir, kızar... Zaman zaman da fena halde azarlar onu. Sonra da bundan dolayı suçluluk duyar. Ne yapacağını şaşırır... Evet, babalar da insandır... Çalışan vaktinin çoğunu evin dışında geçiren bir baba ise… “ Çocuk eve gelince eşim onu karşılıyor, kahvaltısını veriyor. Bense akşam 7’de eve dönmüş oluyorum... Bakıyorum her şey yolunda, çocukta iyi. Ama ben rahat değilim... Çocuğumla fazla beraber olamadığımı, okuldan dönünce onu karşılamadığımı düşünerek huzursuz olmaktayım. Zamanının bir bölümünü çocuğuna ayırabilenlere çok gıpta ediyorum...” diye düşünebilir… Evet, anneler de, babalar da insandır... Bizimkisi hiç yemek yemiyor. Her şeyi denedik imkansız. Bakıyoruz da bütün çocuklar iyi kötü yemek yiyorlar, bizimki ise sadece bağırıp çağırarak... Umutsuzluğa kapılıyoruz... İyi bir ebeveyn değiliz herhalde... Çocuğumuz kolej sınavlarında başarılı olamadı.. Arkadaşlarımızın çoğu çocuklarını iyi okullara yerleştirdiler... Biz de çocuğumuzu bir özel okula yazdırdık... Pek başarılı değil... Bakıyoruz da diğer çocuklara, hepsi bir yerde başarılı oldular... Herhalde kabahat bizde... Çocuk yetiştirmesini bilmiyoruz... Bütün bunlar ideal anne / baba simgesine kendini kıstırmış, mükemmel anne /baba olmaları, her şeye yetişmeleri, her sorunu kendilerinin halletmesi gerektiğine kendilerini koşullandırmış ebeveynlerin yaşadığı huzursuzluğu, sıkıntıları yansıtmıyor mu?.. Siz de hiç böyle düşünce veya duygulara kapıldınız mı? Annelik / babalık beklentilerinizin çoğunu gerçekleştirebildiniz mi? Hangileri gerçekçiydi acaba (yani yapınıza veya yaşantınıza uygundu?) *** İsterseniz gelin şimdi beraberce kendimizi inceleyelim. Bunu yaparken aşağıdaki şu iki sorunun yanıtlarını objektif ve kendimize dürüst davranarak arayalım… Anne (baba) olarak kendimden ne kadar memnunum? Neleri iyi yapıyorum? (Örneğin: 1)... Çocuğumla oynamaya vakit ayırıyorum; 2)... söylediklerini iyi dinliyorum; 3)... saygılı olmalarına kendim örnek oluyorum; 4)... iyi bir iletişimim var, gibi...) 1) ... 2) ... 3) ... 4) ... 5) ... Anne (baba) olarak kendimde beğenmediğim, değiştirmek istediğim neler var? Bence neleri iyi yapmıyorum? Veya daha iyi yapabilirim? (Örneğin: 1)... çok çabuk sinirlenip bağırıyorum; 2)... tutarlı değilim, bazen çok sert bazen de aşırı kabulleniciyim; 3)... kızdığım zaman dövüyorum, gibi...) 1) ... 2) ... 3) ... 4) ... 5) ... *** Elbette bu forumda düşüncelerini bizimle paylaşan herkes bir çocuk sahibi değil… Ama bir gerçek var ki her birimiz bir zamanlar anne - babalarımızın çocukları olduk ve hangi yaşta olursak olalım bir evlat olmanın gözlüğü ve beklentileriyle bizlere gereken yönlendirmeleri yapabilirler… Uygun davranışlarımızı geliştirmek için doğru yanıtları bulabilirler… Bunların sizce olumlu bulduğunuz yanıtlarını, deneyimlerinizi... Eğer yararlı olacağına inanıyorsanız bu başlıkta birbirimizle paylaşalım… *tna -
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Edebiyat Dışı Kitaplar Alt Forumu
Anne Babalık Sanatı İyi bir anne / baba olmak istiyoruz... İstiyoruz ki çocuklarımız akıllı, terbiyeli, başarılı, mutlu, herkesin sevip beğendiği çocuklar olsun... Onlar da büyüdüklerinde bizleri sevgi, övgüyle ansınlar. Onlara ne iyi baktığımızı, nasıl büyüttüğümüzü, ne çok fedakârlıklara katlandığımızı anlatsınlar... Onları hayata hazırlayalım, birçok şey öğretelim, her zaman sevgi dolu, sabırlı, anlayışlı bir anne / baba olalım... Ama bu bazen öyle zor ki... Bütün iyi niyetlerimize rağmen her şey istediğimiz gibi olmuyor... Bir bakıyoruz ki istemeden çocuğumuza kızmışız.. onu azarlıyoruz, deliler gibi bağırıyoruz. Hatta arada sırada el kaldırıp dövdüğümüz bile oluyor... Sonradan yaptığımıza öyle pişman oluyoruz ki çokta üzülüyoruz... Bu küçük, savunmasız yaratığa nasıl vurdum? Nasıl el kaldırdım? Hani onu o kadar seviyordum? Ben ne biçim anneyim? / babayım? ... Kendimizi yiyoruz... Ama elimizde değil... Bazen öyle sabırsız, öyle sinirliyiz ki... Yapmamız gereken bir sürü iş var, hepsini de yetiştirmek istiyoruz... O an en küçük bir yaramazlığı, bir söz dinlememeyi dahi kaldıramıyoruz... Gün oluyor, " Öyle özeniyoruz ki şu sabırlı annelere / babalara" ... Hiç kızmayan, sinirlenmeyen, hoşgörülü, her zaman güler yüzlü olan annelere/babalara... ... Ama gün geliyor biz bunu beceremiyoruz, yapamıyoruz... Neden? *tna -
İDDA EDİYORUM BUNU HİÇ KİMSE YAPAMAZ..:)
GeceKuşu şurada yorum gönderdi kralx'nın blog başlığı içinde sedatistan
Sedat ben yaptım... Çok basit bir yöntemle gerçekleşiyor... altıyı sağ elle yazarken sağ ayak ta saat istikametinde dönmeye devam ediyor... yöntemi söyleyince sende yapabildiğini göreceksin... sanırım 1000 ytl' yi göndermek için hesap numaramı öğenmen gerekecek... Sevgiler... *tna -
BÜLENT ECEVİT: Mavi gömlek, siyah kasket, ilkeli siyaset ve zarafet
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Güncel Konular
*** *tna *** -
Yaşam bu işte; Sırası gelince herkesi öğütüyor... Yaptığımız olumlu katkılarla takdir ediliyor... Yapamadıklarımızla yada hatalarımızla yeriliyoruz... Ama bir gerçek varki ECEVİT ; yaşama insani değerler gözlüğüyle bakan her görüşten insan tarafından bu ulusa yaptığı olumu katkılarıyla, yapamadıklarıyla değil yaptıklarıyla hep hatırlanacak... Seni sevmiştik ECEVİT.... Güle Güle Karaoğlan Toprağın Bol Olsun...
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Edebiyat Dışı Kitaplar Alt Forumu
*** *** Kitapta Yer Alan Önemli Konu Başlıkları : • Anne Babalık Sanatı • Çocuğunu Kabul Edebilmek • Kabul Edilmez Davranışlara Engel Olmak • Nasıl Bir Disiplin? • Çocuklar Neden Söz Dinlemez? • Çocuğu Dinlemek • Anne Babanın Kızgınlığını Duyurması • Karşılıklı Güven Kitabın Konusu: BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro’nun özgün bir eseridir. Alışılmış Çocuk Gelişimi kitaplarından farklı, taze bir bakış açısından anneye ve çocuğa bakan, okurla konuşan, dertleşen, yaşayan bir kitap. Bu bir el kitabıdır; yani, zaman zaman okunan, tekrar okunan, arada bir başvurulan bir destek kaynağı. Bu el kitabı, Navaro’nun kendi tecrübeleri, akademik çalışmaları ve yönettiği grup faaliyetleri sonucu oluşturduğu geniş bilgi ve sezgilerinin ürünüdür. Yazar aile içi iletişim kitabı olan bu eseri yazmadan önceki çalışmaları boyunca rastladığı pek çok sorunun kökeninden, insanların birbirini yeterince duymadığını, duyamadığını gözlemlediğini şu sözlerle ifade ediyor. “ Çünkü, sadece söylenen sözcükleri duymak 'gerçekten' duymak anlamına gelmiyor. Çoğunlukla söylenenleri, sarfedilen sözcükler seviyesinde diller ve benzer seviyede de yanıtlarız. Oysa, özellikle sorun zamanlarında söylenenler, yani duygu yüklü mesajları, söylenildiği gerçek anlamlarıyla duymayı bilebilmektir. Sözcüklerin 'gerçekten' söylemek istediğini 'duyabilmek' için, eğitilmiş bir kulağa ihtiyaç vardır... Acı deneyimlere yol açan pek çok sorunun kökeninde, insanların birbirini gerçekten duymaması, duyamaması yatmaktadır. Çünkü sadece söylenen 'sözcükleri' duymak, sözcüklerin ardındaki duygu dolu mesajları alamamak, yanıtların da yüzeyde kalmasına yol açar; bu durum ise iletişimin engellenmesi anlamına gelir. Önem verdiğimiz insanlarla ilişkilerimizin onarılmaz yaralar almasını engellemenin tek yolu, doğru iletişim kurmayı bilmektir. Doğru iletişim kurmanın yolları öğrenilebilir…” İşte bu eser, sevdiklerimizi ve önemsediklerimizi 'gerçekten' duyup kendimizi de daha içten bir biçimde duyurabilmemiz yolunda, bize önemli ipuçları vermektedir. *** Kitabın Özeti: "Gerçekten Beni Duyuyor musun" Leyla NAVARO' nun aile içi ilişkileri konu alan özgün bir eseridir. Kitap çocuk gelişimi kitaplarından farklı olarak değişik bir bakış açısından anneye ve çocuğa bakan, okurla konuşan ve dertleşen bir kitap niteliğindedir. "Gerçekten Beni Duyuyor musun" ilk basımından itibaren pek çok okur tarafından anne, baba ve iletişim uzmanından; anne / baba olma sanatında, çocukla ilişkinin niteliğine öncelik tanımanın önemine inanmanın, karşılıklı saygı ve özen gösterildiğinde, sorunların bir miktar azalacağını da kanıtlar nitelikte olumlu izlenimler almış bir iletişim kitabıdır. Yazar kitabında; anne ve babalık sanatı ile başlayan, çocukları kabullenme, davranışlara verilen tepkiler ve disiplin ortamında karşılıklı güvene dayanan çeşitli bölümleri irdeleyerek problemleri ve davranış biçimlerini ortaya koymuştur. Leyla NAVARO' nun kitabında irdelediği konuların bir bölümü aşağıda sunulmuştur. Anne / Babalık Sanatı Çünkü Anneyim… "(…) Anne olmayı bana kimse öğretmedi. Bildiklerimi kendi annemden, ailemden, arkadaşlarımdan, birazda gazete, mecmua, TV ve bazı kitaplardan okuyorum… İstiyorum ki çocuklarım akıllı, terbiyeli, başarılı, mutlu, herkesin sevip beğendiği çocuklar olsun… Onlar da büyüdüklerinde beni sevgi, övgüyle ansınlar. Onlara ne iyi baktığımı, nasıl büyüttüğümü, ne çok fedakârlıklara katlandığımı anlatsınlar… Onları hayata hazırlayayım, birçok şey öğreteyim, her zaman sevgi dolu, sabırlı, anlayışlı bir anne olayım… Ama bu bazen öyle zor ki… Bütün iyi niyetlerime rağmen her şey istediğim gibi olmuyor… Bir bakıyorum ki istemeden çocuğuma kızmışım… Onu azarlıyorum, deliler gibi bağırıyorum. Hatta arada sırada el kaldırıp dövdüğüm bile oluyor… Sonradan yaptığıma öyle pişman oluyorum ki çok da üzülüyorum. Bu küçük, savunmasız yaratığı nasıl vurdum? Nasıl el kaldırdım? Hani onu o kadar seviyordum? Ben ne biçim anneyim? Kendimi yiyorum… Ama elimde değil… Bazen öyle sabırsız… Öyle sinirliyim ki… Yapmam gereken bir sürü iş var, hepsini de yetiştirmek istiyorum… O an en küçük bir yaramazlığı, bir söz dinlememeyi dahi kaldıramıyorum… Öyle özeniyorum ki şu sabırlı annelere, hiç kızmayan, sinirlenmeyen, hoşgörülü, her zaman güler yüzlü olan annelere… Ama ben yapamıyorum… Neden? Çünkü Ben de İnsanım…" "Evet, anneler de insandır… Anne simgesi hepimizin gözünde sabırlı, hoşgörülü, verici, fedakâr, kendini hiç düşünmeyen, güler yüzlü, sadece başkalarını ve çocuğunu düşünen, çocuk bakımı, eğitimi, psikolojisi hakkında her şeyi bilen veya bilmesi gereken, bilmesi beklenen, hiç kızmayan, sinirlenmeyen, kocaman yürekli süper kadınlar halinde canlanır. Anne her zaman evde, her zaman hazır, çocuğunu bekler, hiç kendi işleri ile meşgul olmaz, çocuğununkilere hep öncelik tanır, bundan dolayıdır ki sinirlenmez, kızmaz, üzülmez, her şeyi sabırla dinler, çocuğa nasıl bakılacağını, nasıl besleyeceğini, nasıl konuşacağını bilir, çünkü anne evde doktordur, anne hemşiredir, pedagogdur, psikologdur, aynı zamanda öğretmendir, dadıdır, çok da iyi bir aşçıdır, hizmetçidir ve arkadaştır, dert ortağıdır, ama aynı zamanda disiplini sağlayan otoritedir de vs… vs… vs… ve anne, bütün bunları kızmadan, sinirlenmeden, sabırla, daima güler yüzle yapar… Söyler misiniz? Böyle bir anneyi tanıyan var mı?" "Çalışan bir anneyim. Oğlum eve gelince yardımcı kadın onu karşılıyor, kahvaltısını veriyor. Ben ise akşam 7'de eve dönmüş oluyorum… Bakıyorum her şey yolunda, çocuk da iyi. Ama ben rahat değilim… Çocuğumla fazla beraber olamadığımı, okuldan dönünce onu karşılamadığımı düşünerek huzursuz olmaktayım. Sürekli evde oturan, çocuğuyla beraber olan annelere çok gıpta ediyorum… Vs… vs… vs…" "Bütün bunlar ideal anne simgesine kendini kıstırmış, mükemmel anne olması, her şeye yetişmesi, her sorunu kendi halletmesi, gerektiğinde kendini koşullandırmış kadınların yaşadığı huzursuzluğu, sıkıntıları yansıtmıyor mu ?" "Günümüzün değişen değer ve yöntemlerine ayak uydurabilmenin ve çocuğa uygulanacak eğitimi sağlam bir temele oturtmanın en etkin yolu, anne / babalık ve çocuk eğitimi konularında kişinin kendini aydınlatması, eğitmesidir. Aslında annelik ve babalık, yeteneklerimiz olsun olmasın, hepimizin hayatın gidişatı içersinde, uygulamakta olduğumuz bir meslektir. Hatta bazı meslekler yaşam süresince değiştirilebildiği halde, anne babalık mesleği yaşamın aşağı yukarı 20 yılı, günün 24 saati ve hemen hemen tatilsiz icra edilen bir meslektir. Diğer mesleklerde yetenekler göze alınsa da, anne babalıkta yeteneklerin olup olmadığı söz konusu değildir. Diğer meslekler deneme yanılmayı kaldırabilir, ancak anne babalık mesleğinde deneme yanılmaların sonucu ne yazık ki çok ciddidir. Bütün bunlar göz önünde tutulduğunda, anne babalık mesleğini ciddiye alan, öğreten bir okul, kurum veya hiç değilse okullarda ders olmaması şaşılacak bir durumdur. Aslında, anne babalık, meslekten de öte, bir sanattır. Ancak anne ve babalık sanatı öğrenilebilir. Günümüzde, insan bilimleri, psikoloji, pedagolojinin ilerlemesi ile çocuk yetiştirilmesi ve eğitimine daha bilinçli bir bakış açısı gelmiştir. Bu kitapta varmaya çalıştığımız amaç, şimdiye kadar uzmanlarca bilinen etkili iletişim yöntemlerini anne babalara da ulaştırabilmek, aile/çocuk arasındaki sorunların önemli bir kısmını teşkil eden iletişim bozukluklarını ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Ayrıca, çocuğun olumsuz, yaramazlık veya söz dinlememe olarak nitelenen davranışlarına değişik bir bakış açısı ve yaklaşım tarzım ettirilerek sorunları farklı bir şekilde çözmeye çalışmaktır." *** Kitap hakkında kişisel görüşler: “Bu kitabın, onu okuyan, bir el kitabı olarak ona sık sık başvuran anneler için çok yararlı olacağından eminim. Babalar da bu kitaptan aynı derecede yararlanabilirler. Esasen ana-baba arasındaki anlayış birliği ve tutarlılık, çocuğun yetiştiği ortamın sağlıklı olması için çok önemlidir. Bununla birlikte küçük yaştaki çocuğun yetişmesinde genellikle anneler daha ön planda olduğu için kitap daha ziyade anneye yöneliktir. En değerli varlıklarımız olan çocuklarımızın yetiştirilmesi bilgi, sezgi, sevgi, akılcı ve tutarlı davranış gerektiren zor bir sanattır. Bu sanatı yeterince gerçekleştirebilmek için hepimizin öğreneceği birşeyler vardır. Babadan görme usullerin geçersizliği ortadayken, bunların yerini alacak bilimsel verilere dayanan, aydınlatıcı, yol gösterici yayınlar azdır. Leyla Navaro’nun kitabı bu eksikliği giderebilecek önemli bir yapıttır. Gönül arzu eder ki her anne baba bu kitabı okusun.” Prof Dr.Çiğdem Kağıtçıbaşı İstanbul, 1987 Kitabın Ana Fikri: Yakın çevremizle ve toplumsal ilişkilerimizde “Gerçekten Sesimizi Duyurmak ve Bizi Anlamalarını İstiyorsak ” Yalnızca sözcükleri temel alan bir iletişim yerine, sözcüklerin altında yatanları kavrayarak, doğru iletişim kurmayı öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü sadece söylenen 'sözcükleri' duymak, sözcüklerin ardındaki duygu dolu mesajları alamamak, yanıtların da yüzeyde kalmasına yol açar; bu durum ise iletişimin engellenmesi anlamına gelir Sesimizi duyurmanın yanında başkalarının söylediklerini de duyabilmenin, çevremizle olan ilişkilerimizde, anlaşılabilmenin yanında onları da anlamaya çalışmamızın ne kadar önemli olduğunu, kavramamız gerekiyor… Kendimizi ifade ederken, kullanacağımız sözcüklere gereken önemi vererek konuşabilmeliyiz. Çünkü dilin en önemli görevi onu kullanan insanlar arasındaki anlaşmayı sağlamaktır. Söylenmek istenen her şey; açık, yalın ve anlaşılır biçimde dile getirilmelidir. Önem verdiğimiz insanlarla ilişkilerimizin onarılmaz yaralar almasını engellemenin tek yolu, doğru iletişim kurmayı bilmektir. Doğru iletişim kurmanın yolları öğrenilebilir. Bunun öğrenmenin zamanı ve yaşı yoktur. Yeter ki kendimize ve çevremizdekilere önem vermenin gereğini kavrayalım ve içimizde yaşattığımız sevgimizi ve ondan yeşeren içtenlik dolu sözcüklerimizi yaşamımızın her anında öne çıkaralım… *** *tna *** -
Kuran neye denir? neyin adıdır?
GeceKuşu şurada cevap verdi: Evrensel başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sayın omursun; Ya ben çok safım okuduklarımı iki kelimeyi bir araya getirip anlıyamıyorum... Yada evrensele verdiğiniz cevaplar ile onun sorguladıkları arsında tam bir bağ kuramıyorum... Ya siz çok akıllısınız ki iddialı üslubunuz bu havayı yaratıyor... yada bizim saflığımızdan yararlanmaya çalışan bir çarpıtma uzmanısınız... *** oysa ben yaptığınız alıntılarla verdiğiniz cevaplar arasıda tam bir tutarlılık ve uyumu bir türlü kuramıyorum... Bizim kavramamamız için biraz daha açılık getirmeniz gerekli... Vede biz türkce bilenlere, sizi daha iyi kavramamız, kavram karışıklıklarının olmaması için türkce kelimeler kullanın lütfen... *** sorulan soruda kuran vardırı ispatlamak için "tamamlanmamış halinede KUR,AN denir" diyorsunuz... gerekcenizde "KUR,AN levhi mahfuzda Kitap halindedir." demişsiniz... Ardından cümlenizin sonunda buda-2 diyerek, "TAMAMLANMAMIŞ halınede KUR,AN ın sureleri ve Ayetleri diyebiliriz niye o kadar zorlanıyorsunuz." demişsiniz... Şimdi Hangisi doğru, kafalar karıştı! "tamamlanmamış halinede KUR,AN denir" mi ? yoksa ""TAMAMLANMAMIŞ halınede KUR,AN ın sureleri ve Ayetleri diyebiliriz " mi? bu iki cümlede aynı paragraf içinde size ait... niye o kadar zorlanıyorsunuz diye bizle kafa buluyorsun kardeşim ama zorlanılmayacak gibi değil ki, bir öyle bir böyle diyorsun sen galiba bizi aptal yerine koymak için kelime oyunları yapıyorsun... ayrıca tamamlanmış haline habeşce mişhaf>>>Mushaf>>>Kitap denir diyorsunuz... yani şimdi biz nasıl adlandıracağız musaf mı? ... Kuran mı? Ayıca siz "Neden? çünkü henüz kuran oluşturulmamıştır." sorusuna bu açıklamalarla cevap mı vermiş oldunuz?.. bence hayır! Bir yerdee şöyle demişsiniz.::: "anlamadıysanız polemik yapmaya ajite etmeye gerek yok o zaman anlıyamadım dersiniz bizde aydınlatırız." bakın ben hiç polemik falan yapmadan anlayamadıklarımı yazacağım bakalım aydınlana bilecekmisiniz... İkinizde diyorsunuz ki, kuran peygamberin ölümünden sonra yazılmıştır...Mushaf haline getirilmiştir.. Bakın ben bunu ve bunun gibi yazmaya üşendiğim yazdıklarınızda ki daha bir çok çelişkiyi anlayamadım... Bilmem aydınlanabildiniz mi? -
Yani sizce bilimdir ... Öyle mi? İnsanların bilim yüzünden öldürldüğünü mü anlatmaya çalışyorsunuz? " Bilimi kendi çıkarları ve amaçları için kullanan insanlar olmasın sakın " demeden önce... Düşünceniz buysa...Çözüm öneriniz nedir diye sormak istiyorum aslında... Ve sizi böyle düşündürmeye yönlendiren ve inandıran düşünce yapısı nedir? diye merak ediyorum... *tna
-
Bence pek AÇIK SÖZLÜ davranmıyorsunuz.? Oysa yazılarını bize üç bölümde bire bir aktardığınız "Rıza GÖRÜŞ", alıntı yaptığınız o sitede kaynaklarını şu şekilde açıklıyor... ****************************************************************** Kaynak: 1-Kur'anı Kerim ve Meali 2-İslama İtirazlar ve Kurandan Cevaplar, Prof. Dr. S. Ateş 3-Şifa-ı Şerif, Kadı Iyaz 4-H.Yahya siteleri ****************************************************************** Bence siz oradan aldığınız bu yazıda " (4-). yü (....) " bırakmanızın nedeni (4-H.Yahya siteleri ) yazıyor olması... -Yukarıda ben siteyi kaynak gösterdim... Eğer Savunmanızda dediğiniz gibi "uyarı almamak" gerekceniz doğruysa benim yazdıklarımı da silip,benide uyarmaları gerekiyor... Bakalım bekleyip göreceğiz.?
-
Değerli kardeşim; sen bu yazıyı yazdıktan sonra tekrar bir okudun mu? peki, okuduysan, okuduktan sonra ben ne yazmışım acaba diye hiç düşündün mü? yada okuduklarından sen bir şey anladın mı? Eğer anladıysan bize tercüme edip tekrar bir açıklamasını yapman gerekiyor... Ben bu hataya düşmek istemiyorum diyorsun ama, yazın başından sonuna çelişki ve hatalarla dolu... Bence sen yazmış olmak için ilk aklına gelenleri karmaşık bir dil yapısıyla üzerinde hiç düşünmeden gelişi güzel karalamışın... Dediğin gibi gerçekten ilginç.!
-
*** Sezer’den irtica uyarısı Cumhurbaşkanı Sezer, 29 Ekim bayramı nedeniyle yayınladığı mesajda irtica uyarısı yaptı. ANKARA - Türk devrimine yönelebilecek tehditlere karşı her zaman uyanık olunması gerektiğinin altını çizen Sezer, “Bu konuda gösterilebilecek zayıflık, Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı değerlere ters düşecek, bilinçli ve planlı tehditlerin süreklilik kazanması sonucunu doğuracaktır” dedi. Cumhurbaşkanı Sezer mesajında, cumhuriyeti, bilgisizliğe, bağnazlığa, yobazlığa, yoksulluğa ve çaresizliğe karşı verilen bir savaş olarak tanımladı. “Cumhuriyet, korumamız ve ödün vermeden yaşatmamız gereken en değerli varlığımızdır” diyen Sezer, Türk devrimine yönelebilecek tehditlere karşı her dönemde uyanık olunması gerektiğini vurguladı. Mesajında Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz” sözünü de hatırlatan Sezer, cumhuriyet ile barışık olmayan kimi oluşumların çağdaş Türkiye görüntüsü ile örtüşmediğini belirtti. Sezer, devrim yasalarına göre kapatılması gereken bu oluşumların, eğitim başta olmak üzere etkinlik alanlarını genişletme çabası içine girdiklerini kaydetti. Cumhurbaşkanı, inanan-inanmayan ayrımından, dinin kötüye kullanılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan özenle kaçınılması gerektiğini de mesajında vurguladı. Kaynak: NTV 28 Ekim 2006 Cumartesi *tna ***
-
Sayın akıncı ; Sizi tebrik ediyorum.Kafirlerin suratına şamar olacak çok güzel üç bölümlük bir yazı dizisi hazırlamışsınız... Üstelik bu yazınızı yazarken yararlandığınız kaynakları vermiş olmanız çok etik ve dürüst bir davranış... Yazınızı hazırlarken bu kaynakları tek tek okuyup üzerinde düşünerek oldukca çok emek harcadığınız ve derin bir bilgi birirkiminiz olduğu hemen göze çarpıyor...sizi kutluyorum... Ancak kayaklarınızdan (4-). nün neden (....) bırakıldığını merak ediyorum.... lütfen bizleri 4. kaynağınızla ilgli olarak bilgilendirirmisiniz... saygılar efendim...
-
Mustafa Kemal in din hakkındaki görüşleri
GeceKuşu şurada cevap verdi: saklıgerçek başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sevgili arkadaşım; Yazıklarının hiçbirine eleştiri getirmek gibi bir düşüncem olmadığını başta belirtmek istiyorum... Ayrıca tartışan kişilerin arasına girerek kendi aralarında rahatlıkla çözümleyebilecekleri yanlış anlaşılmaların ve sorunların dahada çıkmaza girdiğini çok iyi bilyorum... Yine ayrıca sana ne yapacağını söylemek de haddime düşmediği gibi böyle bir niyetimde asla olamaz... ve yine genç arkadaşımzın hamiliğine sayunmakta değil amacım... Bu durum onun kişik haklarına müdahale ve şahsiyetine güvensizlik olur... *** Yazacaklarım da yanlış anlaşılmalara engel olmak düşüncesiyle uzun bir giriş yaptım... aslında yazacağım şey ve düşüncem birkaç cümle... *** "Sen ben ve yaşıtlarımız o yaşlarda hangimiz kişiliğimizi ve dünya görüşümüzü ararken bu tür yaklaşımlar içinde bulunmadık?.." "Hangimiz o yaşın heyecanları ile dünyanın mekezi bizim düşünce ve görüşlerimizin olduğunu kabul etmedik?.." "Çok iyi bilirsinki, düşüncelerimizin ve kişiliğimizin gelişiminde damga vuran ve hiç unutamadımız insanlar yeri geldiğinde bizi en acımasızca eleştirdiler... Ama sonuçta bizi affetmesini ve gönlümüzü almayı yeri geldi özür dilemeyide bildiler..." İyi, yararlı ve olumlu birer insan olmamızda onların bu duyarlı ve tutarlı yaklaşımları en büyük etkiyi yarattı üzerimizde... Ve biliyorumki hem cinsin genç arkadaşımızın bu anlamda gelişiminde senin katkıların hepimizden daha fazla ve yararlı olacak... Bu anlamda benim olduğu kadar senin görüş düşünce ve örnek yaklaşımlarına, ve en önemlisi senin samimi ve içten yakınlığına en az onunda ihtiyacı var... o nedenle uzak olmak yerine daha yakın olmanın gereğini bir kez daha değerlendirmeni rica ediyorum senden... Yakın gelecekte abla kardeş daha sağlıklı, içinde sevgi ve saygının yer aldığı çok daha olumlu bir ilişkinin oluşacağı umudunu içimde taşıyor... ikinize de sevgilerimi yolluyorum... *tna- 93 cevap
-
- Mustafa Kemal
- Din Hakkıdna Görüşleri
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Kelime oyunları yapıyorsunuz sayın 'GıLgaMeŞ' ; Bir diğer deyişle konu bu yaklaşımlarla polemiğe doğru sürükleniyor... İçeriği özünden ve görüşlerden uzaklaşmış laf kalabalığına dönmüş bir konunun , takip edenler tarafından yararsız ve can sıkıcı bulunacağını sizde kabul edersiniz sanıyorum... Bu nedenle başlık sorumlusu olarak buna dikkat etmenizi sizden rica ediyor ve herkesenin buna uygun yaklaşımlarla görüş ve düşüncelerini bizlerin yorumuna sunması gerektiğini düşünüyorum.. İçeriği sulanmış bir başlığı takip etmek bilgi dağarcığıma birşeyler katmadığı gibi beni hiçte çekmiyor doğrusu... Anlaşılabilmek dileğiyle herkese selamlar...
-
Sayın pale... Kişisel eleştirilerinizden daha çok konunun içeriğine yönelik görüşlerinizi yazmak çok daha olumlu bir yaklaşım... Ve bu konuyu takip edenleri daha çok ilgilendiren bir durum... Bu yaklaşımınızın konuyu proveke etmek olabileceği hiç aklınıza gelmedi mi.? Bence olumu yada olumsuz...yandaş yada muhalif görüşlerinizi iletmek daha uygun olacaktır... ve üstelik böylece konunun açılımına katkıda bulunmuş olacaksınız... Yok konu hakkında görüş ve birkiminiz yoksa okumakla yetinin isterseniz... tarafınızdan anlaşılabilmek umuduyla selamlar...
-
Çok sevgili ve değerli arkadaşım; Foruma üye olmadan önce ve olduktan sonra da seni dikkatle ve ilgiyle takip ediyorum... Bu açtıktan sonra Bloğun içinde geçerli... Bloğunu da aynı beğeni ve ilgiyle takip ediyorum... Ve gün geçtikce artan bir değere ulaşarak çok farklı bilgilerle donanmaya başladı... Devamında daha da yararlı ve çok daha iyi olacağından eminim... Sana şimdilik bu çalışmalarında başarılar dileyerek sonlamak istiyorum... Sevgiler..Dost selamlar... *tna
-
Sevgili boheme; Verdiğin alıntı çok dikkatimi çekti... Tam kaynağı iletirsen bütünüyle incelemek istiyorum.. Eğer forumdan alıntıysa kaçırdığım bir yazı olmalı konunun tüm detaylarınıda okumak istiyorum... Şimdiden teşekkürler.. *tna
-
Değerli kardeşim...; Bu iletinizde yukarıda belirttiğiniz ifadenize bende yürekten katılıyorum... Sizi ve yazılarınızı gözlemliyen biri olarak geldiğiniz bu olumlu nokta da sizinle hem fikirim... Ancak...İfade edilenler ne kadar geçerli olursa olsun arkasında yatan gerçek düşünceyi kavramamızda gerekiyor... O nedenle izninizle, Bu cümlenin tarafınızdan söylenirken anlatmaya çalıştığınızı daha iyi kavramamazı sağlıyacak bir kaç soru yöneltmek istiyorum... 1- Tek yürek olmalıyız derken kimlerin tek yürek olamaları gerektiğini kastediyorsunuz... Daha öncek iletilerinizi de hatırlarsak ; Din kardeşlerinin mi ? Yoksa bu ulusu oluşturan bireylerin herbiri yani hepimizin mi? 2- İnançlarımız ne olursa olsun Ulus olmak temelinde mi tek bilek olmalıyız? Eğer inançlarımız ve kökenlerimiz nedeniyle ayrışacaksak... Bu ülkeyi oluşturan insanlar olarak, nasıl olacakta bu ülkenin geleceği için birlikte hareket edebileceğiz? *** Başka başlıklardaki, daha önceki yazılarınızda devrimlerin gereksizliğinden bahsediyordunuz... Şimdi; gibi iddialı bir söz ettiğinize göre, fikirlerinizde bazı değişmeler oldu sanırım... Ama bu kadar kısa süre içerisinde değiştiğinizi düşünmek aşırı iyimserlik olur diye düşünüyorum... Galiba siz devrim kelimesini, anlamı dışında başka Ajitasonları desteklemek amaçlı kullanıyorsunuz... Çünkü ardından kullandığınız cümle dikkat çekici... Muhalif olduğunuz kişilere ve onların temsil ettiği siyasi görüşlere karşı, Hemde Atatürkü örnekleyerek desteklemeye çalıştığınız ifadeler ve yazınızın sonunda kulandığınız ifade dikkat çekici... Yazınızın tümünü değerlendirdiğimde, Kendi içinde sapmalar ve kulaktan dolma bilgilerle yapılan ithamlar hemen dikkat çekiyor... Demeniz bile bunları oratadan kaldıramıyor... O nedenle "neden bahsetmiyorsun.." ifadesinin geçtiği paragrafta anlatmak istediklerinizin kanıtlarını bize göstermelisiniz... Elbette hepimizin karşı olacağı şeyleri kullanarak, söylentilere dayalı ajitosyanlar yapmak... Bizleri kendi amaçlarınız ve düşünceleriniz doğrultusunda kışkırtmak olur... Çünkü gerçek,tutarlı ve ortak değerlerde tek yürek ve bilek olabilmemiz için ajitasyonlarda değil... Söylentilerden uzak, doğruları ifade eden yaklaşımlar içinde olmamız gerekiyor.... Yazdıklarınızı eleştiriyor olsamda itirazlarım sadece bu noktalarda.... Yazımın başında da belirtiğim gibi, Ülkemizin gelecegi için... Ayrımsız hepimizin birlik olmasına yürekten katılıyorum... *tna
-
Önce BEYİNLERiMİZDE, yaşamı kader kabul etmeyip, İnsanca bir yaşam için, tüm sosyal hakların sağlanabileceği, ekonomik ve sosyal DEVRİM gerek.
-
Doğrudur; yazılanlardaki mesajlar cuk yerine oturmuş... Ayrıca bir diğer arkadaşımız bakarmısınız ne diyor... Bir de merak etmiş nedense... Diyelim ki açıkladı ne demesini bekliyorsun... "hep Din''de reform " ... "çözümü LAiklikmidir hiç sanmıyorum.." Söyletilmek istenen, "Devrim din karşıtıdır." denilmeli çıkarılan sonuç bu ... Neyse geçelim... *** Ancak üzerinde durmamız gereken bir nokta var ... Din kardeşliğimiz var ya yeterlidir bütün insanlar arasındaki sorunları çözmek için.!..? Aslında ırk temeline dayalı kör düşüncelerden de beter bu düşünce yapısı... Bu ülke insanlarının tümüne değil, din kardeşlerine arka çıkmalıdır bakış açısı... Ulus kavramı yerine konulmaya çalışılan ümmet kavramı... Ve nasıl da birbirlerinin arkasında duruyorlar... Forumdaşları arasında bile din kardeşliği ayrımı yapabiliyorlar... Dediğiniz gibi bırakın, ...... her neye ne olursa olsun... Nasılsa din kardeşliğimiz varya... Çözeriz nasılsa... " Arabı, persi, kürdü...Filistinlisi, lübnanlısı..." Tıpkı Ortadoğu Coğrafyasında ki sorunları çözmeye çalışan Din kardeşleri gibi... Birde kanıtmış gibi...Kurtluş savaşı örneklenmiş... Çarpıtmışlar beyinlerinde bir çok gerçeği... Es geçmişler osmanlı'da yaşayan başka dini inanışları olanları... Kurtuluş savaşında mücadele eden herkes gibi... Bu Vatan, bu Cumhuriyet için gözlerini kırpmadan canlarını veren bu vatan evlatlarını,bu insanlarımızı... Bu topraklar için savaşanlar...Yaşasın ümmet, "padişahım çok yaşa " diye ölmediler... Yaşasın Vatan..."Ya istiklal Ya ölüm diye " Verdiler canlarını... İzmir'de Yunana ilk kurşunu atan kimdi ?... Din kardeşliği altında toplanmış Ümmetcilerden biri mi..? Bilgi için kısacık bir not: "Asıl adı Osman Nevres Receb’di. 1888’de Selanik’te doğdu. İlk kurşunu sıkan Teşkilatı Mahsusa’nın fedaisi gazeteci Hasan Tahsin’di... Mondros Mütarekesi sonrası Hukuki Beşer (insan hakları) gazetesini çıkardı. Sert muhalefetti ve milliyetçi yazılarından ötürü gazetesi kapatıldı. " Eh anlaşılmaması normaldir... Gözlük kördür göremez gerçekleri...
-
Birde bunu izleyip ortamın gerginliği biraz ortadan kalksın istedim... Kim AB’ye girmek ister? ... İzlemek için tıklayın...
-
" Bu ileti ; Her nekadar bazı bilgiler yukarıda verilmişsede bazı noktaların biraz daha açılması amacıyla yazılmıştır... " *** Agnostisizm, tanrinin varliginin "bilinemez" oldugunu savunur. Dinlerin tanrıdan gelmedigini söyler, tüm dinleri ve dolayısıyla onların tanrılarını kesin olarak reddeder Ancak baska bir tanrinin, bir yaraticinin varolup olmadiginin hiçbir zaman bilinemeyecegini söyler. Bu bakimdan agnostisizm kendini, "kesinliklikle tanri vardir" diyen teizmden de "kesinlikle tanri yoktur" diyen ateizmden de ayri tutar. *** Agnostiklere göre tanrının varlıgı meselesi insan aklının ötesinde bir konudur. O halde böyle bir varlık hakkında konuşmak ve hüküm vermek de imkansızdır. Dolayısıyla agnostikler Tanrı inancı konusunda tarafsız kalmayı tercih etmişlerdir. Çünkü onlara göre herşeye rahmen tanrının yokluğunu kanıtlıycak bir delil mevcut değildir. Her hangi bir kanıt sunulana kadar tanrıya inanmamayı seçmişlerdir... *** Agnostisizm, bilimin denetiminden yoksun insan düsüncesinin düstügü büyük yanilgilara bir tepki olarak ortaya çikmistir. Onlara göre bilgi duyuların sonucudur ve duyular dışında bilgi edinemez ve herkes için geçerli bilgi olamaz. Ateist ve körü körüne inanmak arasında bir fark olmadığını. iki düşüncenin de dogmatik olduğunu... Insanin, kendi deneyimleriyle elde ettigi olgularin ötesinde hiçbir seyin varligini bilemeyecegini ileri sürer bu ögreti. *** Agnostik kelimesi hem "tanrının varlığı asla bilinemez" diyenler için, Hem de tanrının varlığı konusuyla hiç ilgilenmeyenler için kullanılır. Bilimin tanrı konusundaki geçerli tutumu ve çoğu bilim adamının tavrı da agnostiktir. Agnostisizm'in Doğu'daki karşılığını ise tasavvufun hemen her kolunda bir miktar bulmak mümkündür. ***
-
Yazınızda İnsanlardan bahsediyorsunuz sayın "GıLgaMeŞ"; Dinsel inanışları olan ve olmayan insanlardan... Sizin deyişinizle, " istisna kabilinden kıyıda köşede kalmış bir iki ateistten başka, kimse islama saldırmayan , tenkit etmeyen bir ateist gösteremez!" ifadesi ne kadar doğruysa... " istisna kabilinden kıyıda köşede kalmış bir iki teistten başka, kimse ateiste saldırmayan , tenkit etmeyen bir teist gösteremez!" cümeside o kadar doğrudur... Ve yine final cümlenizdeki ifade şu şekilde de aynen geçerli olacaktır... " Bir testin ateizme kesinlikle önyargılı baktığına inanıyorum. Bu konuda ( azı müstesna) tamamına yakını böyledir.aksini söyleselerde, patlasalarda kimseyi inandıramazlar..." Neden böyle diyorum... Çünkü;" Ateizm, dinsizliktir, dinden kurtuluştur, dinden çıkıştır. Teizm ve Ateizm birbirlerine en uzak iki noktadadır." İşte bu nedenledir ki...Sizin ifadelerinizle yukarıdaki ifadeler aynen şu .. "Dinsizlik bir dinse, sağlıklı olmak bir hastalıktır" ifadesinde olduğu gibi birbiri içinde tutarlı ve geçerlidir... "ateism=islama saldır demekte biz mi bilmiyoruz?" diye espirili bir yaklaşım gösteriyorsunuz... Aslında Ateizm=Dinlere saldırı değildir... Ateizm , dinden sıyrılıştır. Tabulara, dogmalara, hurafelere karşı bir sorgudur... Dinsel inanışları olanlar, inançları sorgulandığı için bunu bir saldırı olarak algılarlar ve bu da çok doğaldır... O nedenle "yerinden kalkan her teist inançlarını forumlarda yazmakta kendini özgür, haklı ve bunu doğal görürken"... Bir Ateist de kendi inanışlarını ifade ettiğinde... "yerinden kalkan her ateist soluğu islama saldıran sitelerde yazmakta alıyor" acaba neden? denilebiliyor... Oysa;Bir teist neden yazıyorsa, Ateist de ondan yazıyor olamaz mı?... Bir Ateist Yaşama dair, inanışlarına dair felsefesini bu sayfalarda açıkladığında ona ön yargısız ve saldırgan olmayan bir tavırla, en hafinden "kafir" bile demeden katlanabiliniyor mu?.. İnsanlardan bahsediyoruz Sayın "GıLgaMeŞ"; Dinsel inanışları olan ve olmayan insanlardan... Sorduğunuz soruların cevabı sanırım aşağıdaki şu satırlarda saklı... Ateizm; Tabulara, dogmalara, hurafelere karşı bir sorgudur, dinden sıyrılıştır.... Teizm; Tabulara, dogmalara, hurafelere karşı sorgusuz, dinsel inanıştır... Her ikiside birbirini reddederek her anlamda eleştirerek kendi içinde haklılıklarını savunurlar... Çünkü..." Dinle, ateizm birbrlerine en uzak iki noktadadır." O nedenle sadece kendi pencerenizden bakarak... ve inançlarınızdan yola çıkarak vereceğiniz cevaplar sadece sizin doğularınz olacaktır... Sizin reddettiğiniz karşı düşünceyi,"önyargılı" olmakla suçlarken, bu yaklaşımlarda sizin ön yargılarınız olacaktır... Çünkü; Farklı görüş ve düşüncede olan... İnsanlardan bahsediyoruz sayın "GıLgaMeŞ"; Dinsel inanışları olan ve olmayan insanlardan... Siz görüşlerinizi yazmışsınız...Bende sizden farklı olan görüş ve düşüncelerimi dile getirdim... Hem de size karşı hiç bir ön yargı taşımadan.sizin doğrularınıza karşı benim doğrularımı... Bu böyle sürüp gidebilirde... Ben sizi... siz beni, birbirimize hak vermesekte anlamak çabası içerisine girebilirsek eğer... Dediğiniz gibi Ön yargısız ve saldırgan olmadan görüşlerimizi ifade edebilirmiyiz dersiniz.? Sizden, benden ve diğer forumdaşlardan bahsediyoruz sayın "GıLgaMeŞ"; Dinsel inanışları olan ve olmayan insanlardan... Saygılar... *tna