GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
Öğrenmenin Üç Seviyesi
Öğrenmenin Üç Seviyesi İnsanlar, problemleri üç seviyede çözerler. Birinci seviyede sadece problemi çözerler ya da problemin belirtisini ortadan kaldırırlar. İkinci seviyeye çıkmayı başaracak olurlarsa, problemin kök nedenini bulur ve onu ortadan kaldırırlar; olasılıkla bir kural değişikliği yaparlar. Üçüncü seviyede ise söz konusu probleme yaklaşımlarını gözden geçirirler ve söz konusu probleme olan yaklaşımlarının başka hangi alanlarda yaygın olduğunu ve soruna yol açtığını araştırıp bu konuda harekete geçerler. Bunun ne önemi var diye düşünebilirsiniz. İnsanlar, genellikle problemleri birinci seviyede çözerler; böylece o problemler sürekli tekrar ederler ve insanların yaşamları problemden geçilmez. Örneğin, İnsan grip olursa, doktora gider ve ilaç alır. Bu "birinci seviyede öğrenme"dir. “Hasta olursam, doktora gider, ilaç alır ve iyileşirim.” "İkinci seviyede öğrenme" ise şöyledir: “Beni grip yapan neden nedir?” “Ben ince giyiniyorum; onun için çabuk hasta oluyorum.” “Öyleyse bundan sonra hava koşullarına uygun giyineyim.” "İkinci seviyede öğrenme"de, insan problemin nedenini araştırır ve kalıcı bir çözüm alır. "Üçüncü seviyede öğrenme"de ise, problem olan yaklaşım gözden geçirilir. Kişi sorunu yaratan anlayışını ve sorunu çözme yaklaşımını irdeler... “Ben niçin ince giyiniyorum?” “Çünkü gençler üşümez diye bir genellemem var.” “Bu doğru olmayan bir genelleme, uygun giyinmeyen gençler üşüyebilirler de terleyebilirler de...” Ve şimdi esas soru: “Peki, acaba aklımdaki hangi başka genellemeler, farkında olmadan birçok soruna yol açıyor?” Bunun önemini daha iyi kavramak için; İnsanların hem kafasının içinde dolaşalım; hem de sorunlarını yine üç aşama açısından inceleyelim. (Birinci seviyede öğrenme). Öğrenci, matematikten zayıf alır. Anne, babası ona öğretmen tutar ve O'nun sınıfını geçmesini sağlar... (İkinci seviyede öğrenme). Peki,Öğrenci, neden matematikten zayıf alıyor? Çünkü, O'nun matematik hocası, farklı bir oturma düzeni uyguluyor. Matematik dersinde O, en arka sırada oturuyor ve tahtayı göremiyor; çünkü gözleri bozuk. Öyleyse Öğrenci, göz doktoruna gitsin (Üçüncü seviyede öğrenme). “Öğrenci’nin gözleri bozuk, niçin bozuk?” “Çünkü, evde televizyonu yakından izliyor.” “Niçin, yakından izliyor; çünkü evin yerleşim düzeni bozuk.” “Hımmm... Öyleyse, evin yerleşim düzeni başka sorunlara da yol açıyordur.” “Acaba evin yerleşim düzenini nasıl değiştirirsek, yaşamımızdan birçok sorunu çıkarabiliriz.” "Üçüncü seviyede öğrenme"nin bir boyutu da, sorun çözme yaklaşımını gözden geçirmektir. Genel olarak,yukarıdaki sorunlara benzeyen birçok sorunu çözme yaklaşımımızdaki temel model, yangın söndürme yaklaşımıdır. Yangın çıkar ve biz onu söndürmeye çalışırız. Hasta oluruz ve ilaç alırız. Sınıfta kalırız ve ders alırız. Arabayı çarpar, tamire götürürüz. Evde bir şeyi kaybederiz ve ararız. Eşimizle kavga eder, barışmaya çalışırız. Yemek yerken üstümüze döker ve temizlemeye çalışırız. Fazla kilo alır, onları vermeye çalışırız. Çocuğumuz evi terk etmeye karar verir; onu durdurmak için ikna edici konuşmalar yapmaya başlarız. "Birinci seviyede öğrenme" ile çözdüğümüz binlerce problem söz konusu olabilir. "Üçüncü seviyede öğrenme", bir sorunun kök nedenin başka alanlardaki yansımalarını da önlemeye çalışmakla birlikte, bir taraftan da sorunlara çözüm getirme yaklaşımımızı da sorgular. Örneğin, çocuğumuz evi terk ediyorsa ve biz ona “gitme evladım, her şey düzelecek” diyerek problemi çözmeye çalışıyorsak niye böyle diyoruz da, başka türlü bir eylem yaparak problemi çözmeye çalışmıyoruz? Bizi bu problemi bu şekilde çözmeye iten ne? Nickeledeon isimli çocuk kanalındaki Küçük Bill isimli çizgi dizide, Küçük Bill evi terk etmeye kalkınca, anne hiç karşı çıkmıyor. Anne, baba ve kardeşi de bavullarını hazırlıyorlar ve Bill’e diyorlar ki: “Biz de evi terk ediyoruz.” Çocuk şaşırıyor ve evi terk etmeyi anlamsız bularak evde kalmaya karar veriyor. Küçük Bill’in ailesi problemi bu türlü çözmeyi akıl edebilirken, biz niçin sadece klasik ikna konuşması yapıyoruz? *** İşte "üçüncü seviye"de öğrenmenin bir boyutu da, problemi çözme yaklaşımımızın arka planını araştırmak ve bu zihniyeti değiştirmektir. Türkiye’de yaygın olarak birinci seviyede öğrenmeye dayalı bir problem çözme yaklaşımı kullanıyoruz; Dolayısıyla çevremiz sorundan geçilmiyor. Uygar bir toplum olmak, sorunları "üçüncü seviyede öğrenme" ile çözmek demektir. *tna
-
VERİMLİ DERS ÇALIŞMA YOLLARI-Öğrenmenin Üç Seviyesi-Öğrenmenin En İyi Yolu
SINAVLARA NASIL HAZIRLANMAK GEREKİR... *** Sınava Girmeden 1 Hafta Önce • Sınav sözcüğünün sizde yarattığı olumsuz ve kötü çağrışımların yerine, sınavın sadece bir değerlendirme yöntemi olduğunu ve başarısızlığınızın hayatınızın sonu olmadığını düşünün. • Bu hafta geçmiş konulara dair tekrar ve deneme sınavları yapın fakat son üç gün mutlaka çalışmayı bırakın. • Bu hafta boyunca yediklerinize dikkat edin, enerji veren sizi zinde tutacak yiyecekler tüketin fakat bunu yaparken hiç yemediğiniz veya sevmediğiniz yiyecekleri tüketmeyin. • Mümkünse alkolden uzak durun. • Sınav günü zinde olmanızı sağlayacak uyku düzeninizi önceden oluşturun. Son hafta günde ortalama 8 saat uyuyun. • Fazla yorucu olmayan egzersizler, derin ve dinlendirici nefes açma hareketleri yapın. • Bu dönemde heyecanlı ve gergin olmanız normaldir. Unutmayın ki bu heyecan ve gerginlik sadece sizde değil sınava giren tüm öğrencilerde vardır. • Sınav yerini gidip görün, mümkünse orda birkaç soru çözün. • Sınavdan önceki günü sevdiğiniz kişilerle, mümkünse açık havada geçirin. *** Sınav Günü • Önceden ayarladığınız saatte kalkın. • Mümkünse ılık bir duş alın. • Her zaman yaptığınız gibi bir kahvaltı yapın. Alışık olmadığınız yiyecekler tüketmeyin. Çok fazla çikolata yemeyin. • Eğer sabahları kahvaltı yapma alışkanlığınız yok ise kendinizi kahvaltı yapmak için zorlamayın. Hafif bir şeyler atıştırın. • Bir parça çikolata yiyin. • Kendinizi rahat hissettiğiniz kıyafetler giyin. • Eğer marka giyinince kendinizi rahat hissettiğinizi düşünüyorsanız marka giyinin. • Daha önceden ayarladığınız evrakları yanınıza alın. • Trafik riskini de düşünerek yola erken çıkın. • Evden çıkmadan evrakları tekrar kontrol edin. • Yanınıza su, şeker, kolonyalı mendil alın. • Sınavda gerekli olacak iki adet yumuşak uçlu kurşun kalem, yumuşak ve kaliteli bir silgi, kalemtıraş yada yeterince kurşun kalem ucu, saat almayı unutmayın. • “Lavabo” ihtiyacınızı sınavdan önce mutlaka giderin. *** Sınav Anı • Sınav salonuna girdikten sonra öncelikle soğukkanlı olunuz, telaşlanmanıza gerek yoktur. • Sınavda gerekli olan eşyalarınızı sıranızın üzerine yerleştiriniz. Dökülebilecek gıda maddelerine dikkat ediniz. • Kimlik kontrolü sırasında vakit kaybetmemek için kimliğinizi masanın üzerine bırakınız. • Bildiğiniz sorulardan başlayın. • Her sorunun bir süresi olduğunu düşünerek soruyla inatlaşmayın. • Soruları ve işaretlediğiniz yeri kontrol edin böylelikle kaydırma riskini azaltırsınız. • Cevap anahtarını asla buruşturmayın. • Sınavda süre bitene kadar bekleyin, zamanınız artarsa cevaplarınızı kontrol *** Hafızanızı güçlendirecek öneriler Yaşlılıkla birlikte hafızanın zayıfladığı biliniyor. Ancak uzmanlar alınacak önlemlerle hafızanın zayıflamasının geciktirilebileceğini belirtiyor. Vücudun bütün organları gibi beyin de sağlıklı bir şekilde gelişmek için egzersiz, vitamin ve mineral içeren besin maddelerine ihtiyaç duyuyor. Hafızayı kuvvetlendirmek için beyne ihtiyaç duyduğu malzemelerin sağlanması gerekiyor. Hafızayı güçlendirdiği bilimsel yolla kanıtlanan besin maddeleri ve yöntemleri daha yakından tanıyalım: 1. Soya: Soyadaki doğal östrojen hafızayı hem kuvvetlendiriyor hem kıvraklaştırıyor. 2. Hafıza mineralleri: Vücutta demir ve çinko azlığı, belleği zayıflatıyor, çünkü azalan hemoglobin nedeniyle beyne yeterince oksijen taşınmıyor. 3. Kahve: Kafein zihin performansını, hafıza ve yoğunlaşmayı (konsantrasyonu) artırıyor. 4. Zihin egzersizi: Zihnini aktif tutanlarda bellek daha kuvvetli. 5. Vücut egzersizi: Haftada üç kez yarım saatlik egzersiz, hafızayı zayıflatan stresi azaltıyor. 6. Sakız çiğnemek: Sakız çiğnerken beynin ‘hippocampus’ bölümü daha iyi çalışıyor. 7. Gingko Biloba: Aynı adlı ağaçtan elde edilen madde, damarları açıp beyne daha fazla oksijen taşıyor. 8. Yağlı balık eti: Haftada üç kez yağlı balık veya üç gün 330 mg. balık yağı hapı, hafızayı güçlendirecek ‘Omega 3’ yağ asitlerini almanız için yeterli. 9. Adaçayı: Zihin yorgunluğu için en iyi çare. Adaçayı familyasından limonun yağından elde edilen esansın da yoğunlaşmayı arttırdığı keşfedilmiş. 10. B vitamini: Beyni serbest radikallerden koruyup beyne daha fazla oksijen gelmesini sağladığı için Niacin, B3, B13 vitaminleri bellek için çok önemli. *** Kaynak:www.dersizle.com *tna
-
VERİMLİ DERS ÇALIŞMA YOLLARI-Öğrenmenin Üç Seviyesi-Öğrenmenin En İyi Yolu
Öğrenmenin En İyi Yolu Bir öğretmenle öğrencisi arasında geçen şu hikayeciği okumak ister misiniz.? Bence okumalısınız...Hem Öğrenciler...Hem de öğretmenler... *** - Öğretmenim, dün gece sınavdan önce ne kadar tekrar ettiysem de, bir türlü konuları kafama yerleştiremedim. - Tekrarlayarak öğrenilenler kolayca unutulurlar. - İnşallah üniversite sınavında hatırlarım!.. - Üniversite sınavında ve benim sınavlarımda hiç tekrar yapmadan başarılı olman mümkün ama... - Nasıl yani, hangi yolla yapabilirim hocam? - Bak, bir arkeolog düşün. Bir arkeolog önce kendine bir kazı yapacak yer seçer. Diyelim ki, Pamukkale yakınlarındaki antik Afrodisyas kenti, henüz ortaya çıkmamış olsun. Arkeolog önce birkaç değişik noktada kazı yaparak şehrin gömülü olduğu yeri belirler. Daha sonra tarihî eserler zarar görmesin diye, çay kaşığı büyüklüğünde gereçlerle kazı başlar. Gün be gün, tarihî taşlar, amforalar, sütunlar, duvarlar ve diğer tarihî eserler ortaya çıkar. Tarihî eserler kayıtlara geçtikten ve bir kısmı da müzelere aktarıldıktan sonra şehir turistik ziyaret amaçlı, tarihî dokuya zarar vermeyen bir restorasyona tabi tutulur. Şimdi sorayım sana, bu arkeolog, taşların yerini hatırlamak ya da sütunların, duvarların hikayelerini anlatmak zorunda kalsa, bunlarla ilgili metinleri yeniden okumaya ihtiyaç duyar mı? - Duymaz, öğretmenim. - İşte tekrara ihtiyaç duymayan bu öğrenme tipi, arkeolog tipi öğrenmedir; diğer bir deyişle tek defada öğrenmedir. Hikayeye devam edelim. Söz konusu arkeoloğun bulduğu şehir turistik ziyarete açıldı. Rehberler, arkeoloğun şehirle ilgili yazdığı bir kitabı ezberleyerek, gelen turistlere anlatıyorlar. Turistler, bir yarım saat rehberi dinleyerek şehri tanıyorlar. Şimdi bu turistleri, Afrodisyas'la ilgili bir sınav yapacak olsak, turistlerin ne yapması gerekir? - Rehberlerin anlattıklarını tekrar etmesi gerekir. - İyice netleştirmek için soruyorum, arkeoloğu sınav yapacak olsak? - Elini kolunu sallayarak sınava gelir hocam. - İşte senin sınavlardan önce tekrar yapmana yol açan şey, derslere ilişkin bilgiyi, kendine ait bir araştırma sonucu öğrenmemen. Okula bir turist gibi gidip geliyorsun. Acıklı olan şu ki, ben de bir turist rehberi gibiyim. Ben de, size anlattıklarımı üniversitede turist gibi öğrendim, çok tekrarlayarak sonunda turist rehberi modelinde öğretmen oldum. - Peki hocam ne yapmalıyız? - Sanırım, hepimiz öğrenilecekler karşısında turistlikten çıkarak, kendi yaşamlarımızda birer arkeoloğa dönüşmeliyiz. Arkeolog örneğine dikkat edecek olursan, arkeolog hayatını bir öğrenci olarak geçiriyor; bir öğretmen ise "öğretmen" olarak. Sanırım, benim ihtiyaç duyduğum şey, öğrencilerimin "öğrenme ortağı"na dönüşmem. Yani sürekli arkeolojik kazılar yapar gibi birlikte ekip olarak araştırmalıyız. Bir arkeoloğu geceli gündüzlü çalışmaya yönelten şey, onun duyduğu öğrenme heyecanıdır. Eğer ben bir konuyu öğrenme ya da keşfetme konusunda heyecan duysam, yani öğretme tavrından vazgeçip sizinle birlikte bir ekip olarak araştırma yapıyor olsam, tahmin ediyorum sizin de tavrınız olumlu yönde değişirdi. - Hocam ama, bir arkeolog da turist gibi yetişmez mi, kazı yapacak uzmanlığa gelinceye kadar o da okuldan bilgi almıyor mu ya da kazıyı yaparken başkalarının hazırladığı kaynaklara bakmıyor mu? - Elbette bakıyor; ama bir farkla o kendi kafasındaki soruların cevabını bulmak için bakıyor. Diğer bir deyişle, kazı bölgesinde toprağı kazarak taşları, sütunları bulurken, kütüphanede de kitapları kazarak bilgiye erişiyor. Birileri sınav yapacağı için değil, kendi merak ettiği için öğreniyor. - Peki, okuldan diyelim ki, arkeoloji bölümünden mezun olması, turistik bilgi alması sayılmaz mı? - Bir ölçüde evet, bir ölçüde hayır. Arkeoloji bölümünden mezun olan herkes arkeolog olmaz. Tahmin ediyorum, okulda arkeoloji projelerine hocalarının öğrenme ortağı olarak katılan az sayıda genç arkeolog oluyor; turistik ezber yaparak mezun olanlarsa, yaşamlarına turist olarak devam ediyorlar. *** - Peki öğretmenim, benim bir öğrenci olarak arkeoloğa dönüşmem neye bağlı? - Sanırım, benim her dersi size bir kazı projesine dönüştürebilmeme bağlı. Sahi, neden öyle yapmıyorum?!! Bu son satırlar forumdaki değerli öğretmenlerimizin bilgilerine ... *tna
-
VERİMLİ DERS ÇALIŞMA YOLLARI-Öğrenmenin Üç Seviyesi-Öğrenmenin En İyi Yolu
Öğrenmenin Üç Seviyesi İnsanlar, problemleri üç seviyede çözerler. Birinci seviyede sadece problemi çözerler ya da problemin belirtisini ortadan kaldırırlar. İkinci seviyeye çıkmayı başaracak olurlarsa, problemin kök nedenini bulur ve onu ortadan kaldırırlar; olasılıkla bir kural değişikliği yaparlar. Üçüncü seviyede ise söz konusu probleme yaklaşımlarını gözden geçirirler ve söz konusu probleme olan yaklaşımlarının başka hangi alanlarda yaygın olduğunu ve soruna yol açtığını araştırıp bu konuda harekete geçerler. Bunun ne önemi var diye düşünebilirsiniz. İnsanlar, genellikle problemleri birinci seviyede çözerler; böylece o problemler sürekli tekrar ederler ve insanların yaşamları problemden geçilmez. Örneğin, İnsan grip olursa, doktora gider ve ilaç alır. Bu "birinci seviyede öğrenme"dir. “Hasta olursam, doktora gider, ilaç alır ve iyileşirim.” "İkinci seviyede öğrenme" ise şöyledir: “Beni grip yapan neden nedir?” “Ben ince giyiniyorum; onun için çabuk hasta oluyorum.” “Öyleyse bundan sonra hava koşullarına uygun giyineyim.” "İkinci seviyede öğrenme"de, insan problemin nedenini araştırır ve kalıcı bir çözüm alır. "Üçüncü seviyede öğrenme"de ise, problem olan yaklaşım gözden geçirilir. Kişi sorunu yaratan anlayışını ve sorunu çözme yaklaşımını irdeler... “Ben niçin ince giyiniyorum?” “Çünkü gençler üşümez diye bir genellemem var.” “Bu doğru olmayan bir genelleme, uygun giyinmeyen gençler üşüyebilirler de terleyebilirler de...” ve şimdi esas soru: “Peki, acaba aklımdaki hangi başka genellemeler, farkında olmadan birçok soruna yol açıyor?” Bunun önemini daha iyi kavramak için; İnsanların hem kafasının içinde dolaşalım; hem de sorunlarını yine üç aşama açısından inceleyelim. Öğrenci, matematikten zayıf alır. Anne, babası ona öğretmen tutar ve O'nun sınıfını geçmesini sağlar... (Birinci seviyede öğrenme). Peki,Öğrenci, neden matematikten zayıf alıyor? Çünkü, O'nun matematik hocası, farklı bir oturma düzeni uyguluyor. Matematik dersinde O, en arka sırada oturuyor ve tahtayı göremiyor; çünkü gözleri bozuk. Öyleyse Öğrenci, göz doktoruna gitsin (İkinci seviyede öğrenme). “Öğrenci’nin gözleri bozuk, niçin bozuk?” “Çünkü Ali, evde televizyonu yakından izliyor.” “Niçin, yakından izliyor; çünkü evin yerleşim düzeni bozuk.” “Hımmm... Öyleyse, evin yerleşim düzeni başka sorunlara da yol açıyordur.” “Acaba evin yerleşim düzenini nasıl değiştirirsek, yaşamımızdan birçok sorunu çıkarabiliriz.” (Üçüncü seviyede öğrenme) "Üçüncü seviyede öğrenme"nin bir boyutu da, sorun çözme yaklaşımını gözden geçirmektir. Genel olarak,yukarıdaki sorunlara benzeyen birçok sorunu çözme yaklaşımımızdaki temel model, yangın söndürme yaklaşımıdır. Yangın çıkar ve biz onu söndürmeye çalışırız. Hasta oluruz ve ilaç alırız. Sınıfta kalırız ve ders alırız. Arabayı çarpar, tamire götürürüz. Evde bir şeyi kaybederiz ve ararız. Eşimizle kavga eder, barışmaya çalışırız. Yemek yerken üstümüze döker ve temizlemeye çalışırız. Fazla kilo alır, onları vermeye çalışırız. Çocuğumuz evi terk etmeye karar verir; onu durdurmak için ikna edici konuşmalar yapmaya başlarız. "Birinci seviyede öğrenme" ile çözdüğümüz binlerce problem söz konusu olabilir. "Üçüncü seviyede öğrenme", bir sorunun kök nedenin başka alanlardaki yansımalarını da önlemeye çalışmakla birlikte, bir taraftan da sorunlara çözüm getirme yaklaşımımızı da sorgular. Örneğin, çocuğumuz evi terk ediyorsa ve biz ona “gitme evladım, her şey düzelecek” diyerek problemi çözmeye çalışıyorsak niye böyle diyoruz da, başka türlü bir eylem yaparak problemi çözmeye çalışmıyoruz? Bizi bu problemi bu şekilde çözmeye iten ne? Nickeledeon isimli çocuk kanalındaki Küçük Bill isimli çizgi dizide, Küçük Bill evi terk etmeye kalkınca, anne hiç karşı çıkmıyor. Anne, baba ve kardeşi de bavullarını hazırlıyorlar ve Bill’e diyorlar ki: “Biz de evi terk ediyoruz.” Çocuk şaşırıyor ve evi terk etmeyi anlamsız bularak evde kalmaya karar veriyor. Küçük Bill’in ailesi problemi bu türlü çözmeyi akıl edebilirken, biz niçin sadece klasik ikna konuşması yapıyoruz? *** İşte "üçüncü seviye"de öğrenmenin bir boyutu da, problemi çözme yaklaşımımızın arka planını araştırmak ve bu zihniyeti değiştirmektir. Türkiye’de yaygın olarak birinci seviyede öğrenmeye dayalı bir problem çözme yaklaşımı kullanıyoruz; Dolayısıyla çevremiz sorundan geçilmiyor. Uygar bir toplum olmak, sorunları "üçüncü seviyede öğrenme" ile çözmek demektir. *tna
-
VERİMLİ DERS ÇALIŞMA YOLLARI-Öğrenmenin Üç Seviyesi-Öğrenmenin En İyi Yolu
VERİMLİ DERS ÇALIŞMA YOLLARI ÇALIŞMA ORTAMINA İLİŞKİN DÜZENLEMELER * Çalışma odası mümkün olduğunca fazla sıcak ve ya soğuk olmamalıdır. * Çalışma odası düzenli olarak havalandırılmalı ve sessiz olmalıdır. * Çalışma masası ve yüksekliği çalışan kişinin boyuna uygun olmalıdır. * Ders çalışırken müzik televizyon vs dinlenmemelidir. * Ders çalışma ortamında, dikkatin dağılmasına yol açacak resim, afiş gibi malzemeler olmamalıdır, * Çalışma masası ders faaliyetinin dışında kullanılmamalıdır. * Çalışmaya başlamadan önce, çalışma sırasında gerekli olacak bütün malzemenin el altında bulunması, dikkatin dağılmaması açısından önemlidir. ZİHNİN DAĞILMASINI ÖNLEME * Zihnin dağılması herkesin karşılaştığı bir durumdur. Buna yol açan sebepler içten ve dıştan gelir. * Zihnin dağılmasına yol açan iç sebepler; hayal kurmak ve endişe etmektir. *Hayal kurmaya başladığınızı fark ederseniz ya hayal kurmayı kendinize ödül olarak vererek, bunu dinlenme aralığınıza erteleyin yada hayalinizi kurmaya devam edin ve tamamlayınca da dersinize dönün. * Hayalinizi bir türlü bitiremiyorsanız kalkıp dolaşın veya hafif fizik egzersizi yapın. * Zihnin dağılmasına yol açan dışsal sebepler; odada asılı posterler,yatarak ders çalışmak, müzik dinlemek, televizyon izlemek, bir şeyler atıştırmak ve gezinmektir. AMAÇLARIN VE ÖNCELİKLERİN BELİRLENMESİ * Zamanı kontrol etmek hayatı kontrol etmektir. * Başarılı olabilmek için enerjinizi, günlük olayların peşinde harcayarak geçirmek değil,amaçlarınız doğrultusunda kullanmak önemlidir. * Zamanı öncelikleriniz doğrultusunda kullanabilmek için uzun,orta ve kısa dönemli amaçlarınızın belirlenmesi gerekir. (Örnek; kısa dönemli amaç;okul derslerinde başarılı olmak, orta dönemli amaç;lise diploması almak,uzun dönemli amaç;üniversiteye girmek.) * Listenin en üstünde yer alan hayat amacınızı büyük harflerle bir kartona yazıp,çalışma masanıza asın. Bu daha iyi motive olmanızı sağlayacaktır. * Bir çok amacı bir arada gerçekleştirmek kolay değildir. Bu nedenle seçim yapıp en önemli ve kendinizi en güçlü hissettiğiniz amaca yönlendirin. * Amacınızı gerçekleştirmek için her gün belli bir süre ayırın ve bu süreye kesinlikle uyun. ZAMANI DÜZENLEMEK VE PROGRAM YAPMAK * Zamanın etkili bir şekilde kullanılması günlük programın düzenlenmesiyle mümkündür, * Zamanı iyi kullanmak için geçmişte zamanın nasıl ziyan edildiğinin bilinmesi gerekmektedir. * En iyi ders çalışma yöntemi; çalışmak, tekrarlamak ve dinlemektir. * Zaman tasarrufu için televizyon uzak durun ve programlarda seçici olun. * Boş geçen her süreyi tekrar yaparak geçirin, ÇALIŞMA VE TEKRAR PROGRAMI * İnsan öğrendiğini çok hızlı unutur. * Başta ve sonda öğrenilen daha çok akılda kalır. * Uzun bir listeyi öğrenmeye çalışmak yerine, listeyi daha küçük parçalara bölerek öğrenmek daha kolaydır. * Yapılacak çalışmada en iyi verimi almak için öğrenmeyi 20-40 dakikalık aralıklara ayırmak gerekmektedir. * Problem çözerken çözüme ulaşıncaya kadar ara vermemek gerekir. * 20-40 dakika arası ders çalıştıktan sonra 10 dakika tekrar yapmak gerekir, * Her çalışma aralığı sonunda 10 dakika dinlenmek gerekmektedir, * Hiç tekrar yapılmazsa öğrenilenlerin % 80’i unutulur, * Notların tekrar yazılması ve ya çalıştıktan sonra notların tekrar, hızla gözden geçirilmesi, hatırlamayı pekiştirir, * Öğrenilenlerin düzenli aralıklarla tekrarlanması gerekir, * Gece yatmadan önce gün içinde öğrenilenlerin 10 dakika süreyle hızlı bir şekilde tekrarlanması, sabah kalkınca da gözden geçirilmesi bilgiyi pekiştirir. ETKİN DİNLEME * Konuyla ilgili ön okuma yapın. * Sorular çıkarın, konunun fikirleri üzerinde yorum yapın, * Hızlı okuma yavaş okumadan daha iyi anlaşılır. Bu nedenle hızlı okumaya çalışın, * Dudakları kıpırdatarak okuma, okumanın hızını düşürür. Yapılması gereken kelime gruplarını okuyacak şekilde dikkati toplamaktır. ÖĞRENMEK İÇİN OKUMA (ETKİN OKUMA) * İzleme, sorma, okuma anlatma ve tekrarlama basamaklarından meydana gelmektedir. * İzle; genel fikir edinme ve ana fikri anlamak için bölüme 3-4 dakika göz atmaktır. * Sor; bölümün hangi amaçla okunacağı konusunda sorular hazırlamak ve neleri öğrenmek istediğinizi belirlemektir. * Oku; hazırlanmış sorulara cevap alacak şekilde okumaktır. * Anlat; sadece notlara bakarak önemli noktaları anlatmaktır. * Tekrarla; bütünüyle hafızadan yapılan tekrarlar 4-5 dakika sürer. Unutmamak gerekir ki öğrenmek için ders başında çok vakit geçirmek değil, çok sayıda tekrar yapmak gerekir. *tna
-
Cyrano
Saygı Duyduğum...Kişiliğini bu nedenlerle hep önemsediğim...CYRANO bu işte... 'Bilimselci'nin dediği gibi; "Devam et cyrano kolay gelsin..." 'by_x_man'in dediği gibi; "Lütfen hiç susma ve bizi aydınlatmaya devam et..." 'karçiçeği_m'in dediği gibi; "herşey gönlünce olsun.." Sevgiler "CYRANO" iyi ki varsın... *tna
-
Vali dediğin böyle olur
Sana katılıyorum Darknes; Geçenlerde TV'de Sakarya'da bu etkinlikleri ve gelişmeleri aktaran bir program izlemiş ve aynı duygulara kapılmıştım... Nuri Okutan'ı, ona destek olanları ve çabalarını taktirle ve saygıyla karşılıyorum... *tna
-
2006 yılındaki en acayip haberler ! :)
Vay Canına...(!)... Bence en ilginç olaylardan biri de... AB...Aile planmlaması uzmanının 3 karılı vatandaşımızın dört düzine çocuğu olduğunu görünce... "Şoktayım...Biraz yanlız kalıp...kendime gelmem lazım" demesi olabilir... Adamın bu kadar doğal bir şey karşısında şoka girip şaşırması ne kadar ilginç değil mi? *tna
-
SADDAM ASILABİLİRMİ ?
İNSAN HAKLARI ÖRGÜTLERİ: İDAM YANLIŞ Uluslararası Af Örgütü, acele idamın yanlış olduğunu vurguladı ve Saddam rejimi altında acı çeken Irak halkının kendisine adil yargılanma hakkının verildiğini göremediği belirtti. İnsan Hakları İzleme Örgütü ise, tarihin hem Saddam Hüseyin’in ölüme mahkum edildiği Duceyl katliamını hem de bu idamı acımasızca yargılayacağını duyurdu. ŞİİİLER KUTLADI SÜNNİLER PROTESTO ETTİ Saddam Hüseyin’in idamı, Irak’taki bölünmüşlüğü bir kez daha gözler önüne serdi. Bağdat’taki Sadr semtinde yüzlerce kişi sokaklara dökülerek sevinç gösterileri yaptı. Şiiler, sokaklarda dans ederek havaya ateş açtı. ecef ve Basra’dan da benzer görüntüler yansıdı. Sokağa dökülen Şiiler, şeker dağıttı. Sünni direnişinin kalelerinden Ramadi kentinde ise, yüzlerce idamı protesto etti, direnişçilerle ABD askerleri arasında yer yer çatışmalar çıktı. Saddam Hüseyin’in doğum yeri Tıkrit’te de, yandaşları havaya ateş açtı. Beyci’de protesto gösteriler vardı. Irak’ın kuzeyindeki Musul’da da çatışmalar yaşandı. Bakuba, Samarra ve Felluce’de ise, alınan yoğun önlemler ve uygulanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle durumun sakin olduğu belirtiliyor. Irak Başbakanı Nuri El Maliki ise, şiddet olaylarına karışan Baasçılara seslenerek taktiklerini değiştirerek siyasi sürece katılmaları çağrısında bulundu. ABD’de sürgünde yaşayan yüzlerce Iraklı da, Saddam Hüseyin’in ölüm haberi üzerine sokaklara dökülerek kutlamalar yapmaya başladı. Fotoğraflarla Saddam Hüseyin tıkla ve izle *tna
-
SADDAM ASILABİLİRMİ ?
Saddam’ın idamına tepkiler Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’in idam edilmesi ABD ve İngiltere’de memnuniyetle karşılandı. İnsan hakları örgütleri ise infazı kınadı. Şiiler idamı sevinç gösterileriyle karşılarken, Sünnilerin yoğun olduğu bölgelerde protesto gösterileri vardı. NTV-MSNBC VE AJANSLAR Güncelleme: 00:04 TSİ 31 Aralık 2006 Pazar İSTANBUL - ABD Başkanı George Bush, Saddam Hüseyin’in idamının Irak’ın kendi kendisini yönetebilen ve savunabilen bir demokrasi olma yolunda önemli bir dönüm noktası olduğunu söyledi. Ancak Bush idamın Irak’taki şiddete son vermeyeceğini de belirtti. İngiliz Dışişleri Bakanı Margaret Beckett ise Saddam Hüseyin’in Irak halkına karşı işlediği suçlardan dolayı cezalandırıldığını belirtti. Beckett, “Saddam Hüseyin’in işlediği korkunç suçlardan dolayı bir Irak mahkemesinde yargılanması ve suçlu bulunmasından memnuniyet duyuyorum” dedi. AHMEDİNEJAD: İDAM İŞLENEN SUÇLARIN ORTAYA ÇIKMASINI ENGELLEDİ İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad, Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’in idam edilmesinin, sırların ve işlenen suçların ortaya çıkmasını engellediğini söyledi. İran devlet televizyonu, Ahmedinejad’ın, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’yle bugün geç saatlerde telefonla görüştüğünü duyurdu. Ahmedinejad’ın Talabani’ye, “bu idamın, Saddam’ın zalim yönetimi sırasında işlediği suçların ve sırların ortaya çıkmasını engellediğini” iletti. Mahmud Ahmedinejad, Saddam’ın ölümüyle ve Irak hükümetinin güçlenmesiyle, Irak’ta halk için tam bir güvenliğin hakim olmasını umduğunu belirtti. İran devlet televizyonu, Saddam’ın ölümünü, “İnsanlığa karşı en korkunç suçları infaz eden Saddam idam edildi” şeklinde duyurmuştu. Bu arada, İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hamid Rıza Asefi, İran’ın cezanın infazından memnun olduğunu açıkladı. İran’ın resmi ajansı İRNA’ya göre, Asefi, Saddam Hüseyin’in asılmasını, “Iraklılar için bir zafer” olarak nitelediği açıklamasında, “Tıpkı Saddam Hüseyin iktidarını kaybettiğinde olduğu gibi, şimdi de Iraklılar kazanmıştır” dedi. Saddam Hüseyin, 1980’de İran’a saldırmış, 8 yıl süren savaş bir milyon civarında kurban vermişti. İsrail de Saddam Hüseyin’in idamına sevinen ülkelerden biri oldu. Adının açıklanmasını istemeyen üst düzey İsrailli bir yetkili, Saddam Hüseyin’in idamıyla adaletin yerini bulduğunu belirtti. İsrailli yetkili, “Ortadoğu’yu birçok kez ateşe veren ve kana boyayan, kendi halkına kimyasal silah kullanan ve binlerce insanın ölümünden sorumlu olan bir adamdan söz ediyoruz. Saddam Hüseyin kendi sonunu hazırladı. Kendi halkına çok kötülük yapmış ve İsrail’i tehdit etmiş biriydi” dedi. İsrail ordusu 7 Haziran 1981’de, Bağdat yakınlarındaki Temmuz’da bir nükleer reaktörü vurmuştu. Körfez Savaşı sırasında da Irak İsrail’e Scud füzeleriyle saldırmıştı. Saddam Hüseyin tarafından 1990’da işgal edilen Körfez ülkesi Kuveyt’in Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Sabah El Haledi El Sabah da, Saddam’ın insanlığa karşı işlediği suçlardan ötürü idam edildiğini söyledi. El Sabah, “Kuveyt, Saddam rejiminin elinde çok acılar çekti” ifadesini kullandı. Mısır’da başlıca muhalif grubu temsil eden Müslüman Kardeşler de, Irak’ın ABD tarafından devrilen devlet başkanı Saddam Hüseyin’in Duceyl davasından aldığı idam cezasının infaz gününün kötü seçildiğini açıkladı. ABD Başkanı George Bush, infazın, Irak’ın kendi kendini yönetebilen ve savunabilen bir demokrasi olma yolunda önemli bir dönüm noktası olduğunu söyledi. Ancak Bush, infazın Irak’ta şiddeti önleyemeyeceğini kabul etti. ABD’nin en yakın müttefiki İngiltere’nin Dışişleri Bakanı Margaret Beckett da “Saddam Hüseyin’in işlediği korkunç suçlardan dolayı bir Irak mahkemesinde yargılanması ve suçlu bulunmasından memnuniyet duyuyorum” ifadesini kullandı. Avustralya ve Japonya, karara saygılı olduklarını duyururken, Fransa Dışişleri Bakanlığı, Irak’ı bundan sonra “geleceğe bakmaya” çağırdı. İran Dışişleri Bakanlığı’ndan “Iraklılar için bir zafer” değerlendirmesi gelirken, İsrail infazdan mumnuniyet ifade eden ülkeler arasında yer aldı. AB’DEN İDAMA TEPKİ AB Komisyonu’nun kalkınmadan sorumlu üyesi Louis Michel, Reuters’e yaptığı açıklamada, Saddam Hüseyin’in idam edilmesinin barbarca olduğunu ve onu bir “şehit” haline getirebileceğini söyledi. “Barbarca hareketlerle barbarizmle mücadele edemezsiniz” diyen Michel, ölüm cezasının demokrasiyle bağdaşmadığını ifade etti. Ölüm cezasının AB’nin değerlerine aykırı olduğunu belirten Michel, Irak’ın devrik lideri hangi suçları işlemiş olursa olsun, AB’nin ilke olarak idama karşı olduğunu kaydetti. AVRUPA KONSEYİ’NDEN KINAMA Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Terry Davis, yaptığı yazılı açıklamada, “Saddam Hüseyin cezalandırılmayı hak eden acımasız bir suçluydu ama öldürülmemesi gerekiyordu. Saddam Hüseyin, suçlarının hesabını vermedi, sadece öldü, oysa Irak halkı her gün şiddet ve kaosla karşı karşıya yaşamaya devam ediyor” ifadesini kullandı. Davis, Iraklıların adam asmaya ya da misillemeye değil adalete, uzlaşmaya ve barışa ihtiyacı olduğunu da belirterek, “Irak, medeni dünyaya katılma fırsatını kaçırmıştır. İdam cezası zalimce ve barbarcadır” dedi. ARJANTİN VE PERU’DAN TEPKİLER Arjantin, Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’in idam edilmesini kınadı. Arjantin Devlet Başkanı Nestor Kirchner, Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yaptığı yazılı açıklamada, Saddam Hüseyin’in idam edilmesini kınayarak, bunun “barış sürecine katkısı olmayacağını” belirtti. Arjantin hükümetinin idam cezasına karşı olduğunu belirten Kirchner, Irak’ta mezhepler arasında diyalogla ülkede barışın sağlanacağına, Irak’ın bütünlüğü ve egemenliğinin korunacağına olan inancını dile getirdi. PERU Peru Devlet Başkanı Alan Garcia da Saddam Hüseyin’in “en ağır cezayı hak etmesine rağmen, Irak’ta yabancı birliklerin olması nedeniyle idamın meşru olmadığını” belirtti. Garcia, düzenlediği basın toplantısında, Saddam Hüseyin’i “tarihin en büyük suçlularından biri” olarak nitelendirerek, “Tek karşı olduğum konu, cezanın ülke işgal altındayken infaz edilmesi. Suçları yüzünden mi yoksa yabancı güçlerin baskıları nedeniyle mi asıldı. Yabancı güçler bir ülkedeyken gerçek adalet olmaz” dedi. FAS’TA GÖSTERİLER Öte yandan Fas’ın başkenti Rabat’ta yaklaşık 200 kişi Saddam Hüseyin’in idam edilmesini protesto etti. Sivil toplum örgütlerinin çağrısıyla Rabat’taki BM temsilciliği önünde toplanan göstericiler Saddam Hüseyin’in idamını “siyasi cinayet” olarak nitelendirerek, “İdam uluslararası hukuka aykırı” sloganları attı. Fas İnsan Hakları Derneği de oturma eylemi sırasında dağıttığı bildiride “Amerikalı liderlerin ve başlarındaki George Bush’un uluslararası mahkemede yargılanması” çağrısında bulundu. Başka bir dernekse yayımladığı bildiride Saddam Hüseyin davasını “işgal güçlerinin kurduğu mahkemenin kepazeliği” olarak nitelendirdi. Kazablanka’da ise ABD Konsolosluğu yakınında toplanan, mum ve Saddam Hüseyin’in posterlerini taşıyan 100 kadar kişi “Bush katil, Blair onun köpeği” sloganları attı. Bu arada Fas Dışişleri Bakanlığı, yayımladığı bildiride, Saddam Hüseyin’in idamına ilişkin açıklama yapmadı ancak Iraklılara barış içinde yaşama çağrısında bulundu. Bildiride, Irak’ta mezhepler arasındaki uzlaşmanın kardeş ülkenin Arap-Müslüman dünyasındaki yerini yeniden bulmasını sağlayacağı ifade edildi. MALEZYA ENDİŞELİ İslam Konferansı Örgütü’nün dönem başkanlığını yürüten Malezya’nın Dışişleri Bakanı Syed Hamid Albar, Saddam Hüseyin’in idam edilmesinin Irak’taki şiddeti artırabileceğini, bu yüzden de hükümetin bir an önce güveni tesis etmesi gerektiği söyledi. Bakan, “Saddam çok sayıda kötülük yaptı, ama uluslararası kurallara göre yargılanmalı ve dolayısıyla da temyiz sürecine saygı duyulmalıydı” dedi. Avustralya ve Japonya ise karara saygılı oldukları yönünde açıklamada bulundu. Fransa’dan ise Irak’ın artık geleceğe bakması gerektiğine dair bir açıklama geldi. İtalya Başbakanı Romano Prodi, Saddam Hüseyin’in idam edilmesinin Irak’ta gerilimi tırmandırmasından endişelendiğini söylerken, Almanya Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Gernot Erler, Saddam Hüseyin’in suçlu olduğu konusunda Alman hükümetinin şüphesi olmadığını belirterek, “Ancak ölüm cezası nerede uygulanırsa uygulansın biz buna karşıyız” dedi. İspanya Dışişleri Bakanlığı da ciddi insan hakları ihlallerine rağmen, Saddam Hüseyin’in asılmasından üzüntü duyulduğunu açıkladı. LİBYA’DA YAS Libya’da ise 3 günlük yas ilan edildi. Libya’nın resmi ajansı Jana’daki haberde, Kurban bayramı dolayısıyla öngörülen bütün etkinliklerin iptal edildiği ve kamu binalarındaki bayrakların yarıya indirileceği belirtildi. Afganistan’daki Taliban militanlarının komutanı ise Saddam Hüseyin’in idam edilmesine sert tepki gösterdi ve cihadın yoğunlaşacağı tehdidinde bulundu. Vatikan da idamı trajik bir olay şeklinde niteledi. İnsan hakları örgütlerinden de idamı kınayan açıklamalar geldi. Saddam Hüseyin’in ölümünden üzüntü duyan Rusya da idamın Irak’ta yeni bir şiddet sarmalına yol açabileceği uyarısında bulundu. *tna
-
SADDAM ASILABİLİRMİ ?
Saddam’ın idamı dünya basınında Independent gazetesi yazarı Robert Fisk, devrik liderin ABD ve İngiltere’yi ele vermemesi için apar topar idam edildiği görüşünde. Tüm gazeteler, Irak’tan idama gelen farklı tepkilerin ülkenin bölünmüşlüğünü gözler önüne serdiği konusunda hemfikir. NTV-MSNBC VE AJANSLAR Güncelleme: 14:20 TSİ 31 Aralık 2006 Pazar LONDRA - Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’in idam edilmesi, dünya basınının manşetlerindeydi. İngiliz Independent gazetesi yazarı Robert Fisk, “Sırlarını mezara götürdü. Suç ortaklığımız da onunla öldü” başlıklı yazısında, idamdan ABD ve İngiltere’yi sorumlu tuttu. Fisk, “Batı, Saddam’ı silahlandırdı, düşmanlarıyla ilgili istihbarat verdi, zulümleri için teçhizat verdi, sonra da suç ortaklarını ele vermesini önledi. Tüm gerçek, Bağdat’taki infaz odasında Saddam’la birlikte öldü. Washington ve Londra’da birçokları onun sonsuza kadar susmasıyla rahat bir nefes aldı” diye yazdı. Independent’ın başyazısında da, Saddam Hüseyin’in uluslararası bir mahkemede yargılanmaması eleştirildi. Devrik liderin idamının hiçbir olumlu sonucu olmayacağı vurgulanan başyazıda, “Devrik liderin apar topar asılması ABD’nin Saddam Hüseyin’le geçmişteki işbirliği konusundaki spekülasyonları artırmaktan başka bir işe yaramadı” dendi. İngiliz Sunday Times ise başyazısında, “Bu sürecin tek olumlu yanı suçun cezasız kalmayacağını göstermesi” yorumunu yaptı. Gazetede çıkan bir başka yazıda da, ittifakın haklı bir gerekçe olmaksızın Irak’ı işgal etmesi gibi idam edilmek üzere devrik lideri Iraklılara teslim etmesinin de hata olduğu belirtildi. İngiliz Sunday Telegraph gazetesinin haberinde, Saddam Hüseyin’in idam edilmesinin Irak’ta mezhep çatışmalarına son vereceğini düşünmenin safça olduğu yer aldı. Amerikan New York Times gazetesi de , devrik liderin ölümüne ilişkin farklı tepkilerin Irak’ın parçalanmışlığını ortaya koyduğunu yazdı. ‘IRAK SOYLULUK FIRSATINI KAÇIRDI’ İspanya’nın El Pais gazetesi, Irak’ın sadece ihtiyacı olduğu soyluluğu gösterme fırsatını değil, aynı zamanda Saddam’ı insanlığa karşı işlediği suçlar nedeniyle yargılama olasılığını da kaçırmış olduğu yorumunda bulundu. Alman Bild am Sonntag gazetesi, Saddam’ın ölümünün hiçbir sorunu çözemeyeceğini yazarken, Fransız Le Journal Du Dimanche gazetesi ise ilk sayfada verdiği haberde “Ya sonra? Saddam Hüseyin’in idamı Irak’ta hiçbir şey değiştirmiyor” ifadesini kullandı. Birçok İtalyan gazetesi ise, Saddam Hüseyin’in kameralar önünde idam edilmesini barbarca bir gösteri olarak nitelendirdi. ‘BARBARCA VE AŞAĞILAYICI’ Yunan Kathimerini gazetesi de, Saddam’ın idamının yayımlanmasının barbarca ve aşağılayıcı olduğunu belirterek, “Körfez’de iç ve genel bir savaş tehlikesi” başlığını kullandı. Ethos gazetesi, “Irak’a kurşun, ABD iç savaşa körükle gidiyor” başlığını kullanırken, Eleftherotypia gazetesi idamın diktatörü şehit yaptığını yazdı. *tna
-
SADDAM ASILABİLİRMİ ?
Saddam'ın idamı siyasi bir cinayettir... Çağımızda siyasal hesaplaşmalar hala ne yazık ki öldürerek ve yok ederek devam etmektedir... Gün boyu Tv'lerde ve forumda izlediğim görüntülerde insanlara yönetimiyle acı çektiren bir despotun... Ölümüne onurlu duruşuyla gittiğini gördüm... Saddam yapmış olduğu hatalar ve kendi ulusuna karşı işlediği suçlardan tam olarak yargılanamadan Emperyalist güçler ve onların işbirlikcileri tarafından, Emperyalist düşünce ve kaygıların bir sonucu olarak ... Eksik ve hatalı bir yargılama sonucu bu cezaya çarptırılmış ve idam edilerek siyasi bir cinayet işlenmiştir... *** İnsanların ve bütün canlıların insan eliyle yok edilişine ve "idama" karşı olan bir kişi olarak... İdam cezasının kaldırılması için bizlere baskı yapanların, Saddam'ın idam edilmesini alkışlamalarını... Ve yaşadıkları acıları bir insanın ölümüne sevinc gösterileriyle katılan bir ülke halkının... İçinde bulunduğu trajik durumu acı bir tebessümle izledim... *** *tna
-
Saddam Asılma Videosu
Saddam'ın idamı siyasi bir cinayettir... Çağımızda siyasal hesaplaşmalar hala ne yazık ki öldürerek ve yok ederek devam etmektedir... İzlediğim görüntülerde insanlara yönetimiyle acı çektiren bir despotun... Ölümüne onurlu duruşuyla gittiğini görüyorum... Saddam yapmış olduğu hatalar ve kendi ulusuna karşı işlediği suçlardan tam olarak yargılanamadan Emperyalist güçler ve onların işbirlikcileri tarafından, Emperyalist düşünce ve kaygıların bir sonucu olarak ... Eksik ve hatalı bir yargılama sonucu bu cezaya çarptırılmış ve uygulamasıyla siyasi bir cinayet işlenmiştir... *tna
-
BU BAYRAM BİR CAN BAĞIŞLAYIN.... (Ben "Kurban parasını vermek olmaz, kan göreceksiniz" diyen bir din öğretisini asla kabul edemem...)
Sayın halil yazdıklarımı bu kadar iyi algılayarak bu yanıtları verdiğiniz için öncelikle sizi tebrik etmek ve Zekanıza hayran kaldığımı içtenlikle belirtmek istiyorum.! Daha önce yazdıklarım arasında aşığıdaki şu ifadeleri okuyupta anlamak gibi bir etkinlikte bulundunuz mu? Kurban mantığıyla...Avcılık mantığı ayrı kavramlarda değerlendirilebilse de... İkiside canlıları yok etmede aynı kapıya çıktıklarına göre... Sizce bu okuduklarınız üzerine...Böyle bir duruş sergileyen ben avcılık konusunda ne düşünüyor olabilirim.? *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
Değerli forumdaşlarım; Yaşamım boyunca, yaptıklarım üzerine,iyi olduğuna dair bir şeyler söylendiğinde hep yüzüm kızarmış ve utanmış... Çoğu zamanda bu duygumdan sıyrılıp teşekkür etmeye bile fırsat bulamamışımdır... Neden böyle yapıyorum diye kendi kendimi yediğim bir duygudur bu benim için... Ama bu sefer böyle yapmıyacağım... Taktirleriniz, beğenileriniz ve bana karşı göstermiş olduğunuz iyi niyet yaklaşımlarınıza teşekkür edebilme fırsatını yaratacağım kendim için... Bu başlık altında konun açılımına destek olan tüm arkadaşlarıma ayrı ayrı"Teşekkür" ediyorum ... Beni onurlandırdığınız, taktir ettiğiniz ve önemli bir şey yapmış olduğumu hissettirip beni mutlu ettiğiniz,.. Ve yeni bir şeyleri yapabilecek güçü ve motivasyonu bana verdiğiniz için.... Size tekrar tekrar "TEŞEKKÜR" ediyor... En içten DOST selamlarımı yolluyorum... Bütün forumdaşlarıma...Yeni yılda Sağlık...Mutluluk ve Başarı diliyorum... *tna
-
BU BAYRAM BİR CAN BAĞIŞLAYIN.... (Ben "Kurban parasını vermek olmaz, kan göreceksiniz" diyen bir din öğretisini asla kabul edemem...)
sayın aslan; Tam olarak işin neresinde olduğum yazdıklarım da açıkca belliyken... diyerek anlaşılabilmenin güç olduğunu belirtmiş...Ve hatta... İfadesini kullanarak bunun çok zor olduğunu anlatmaya çalışmıştım... O nedenle sizin yine de beni anlamaya çalışma çabalarınıza iyi niyetle bakıyorum... "ilkellik" kelimesine alınmanıza hak veriyorum... ve buna karşılık"dilin kemiksizliği" benzetmesiyle bir eleştiri getirmenizi de anlayışla karşılıyorum... Çünkü; Biliyorum ki siz "İlahi emirler, insanların imtihan dünyası", "dinlere ait anlam dünyası " düşünceleri içinde bunlara inanmış biri olarak ... "Kurban" etme mantığının ilkel bir düşünce olduğunu elbetteki kabul etmeyeceksiniz... Sizin bu tartışmadan çıkaracağınız sonuç... Başka insanların da bunu ilkel bir yaklaşım olarak görüp değerlendirdikleridir... Yani özetle Et yemekten, Kasaptaki etten, bahsetmiyoruz...Ele aldığımız "Kurban" mantığı... Yani siz Kurban keserken Hangi düşüncelerle bunu yapıyorsanız ondan bahsediyoruz... Eti yiyerek karnınızı doyurmaktan değil... Sizin kendinizce haklı gerekceleriniz olabilir... Ama bu durum Kurban etme düşüncesinin ilkel bir düşünce olduğunu yok edemez... Geçmişte kendilerince çok haklı gerekcelerle Çocuklarını tanrılara Kurban edenleri... Bugün hoş karşılamıyor...Bu yaptıklarını, nasıl ilkel ve canavarca bir yaklaşım olarak değerlendiriyorsak... Çağlar sonrası yaşayanlarda... Şimdiki kurban kesme mantığının ve aşağıdaki şu ifadelerdeki kurban yaklaşımının da... Kişilerin ne dediklerini anlamaktan uzak... Ne kadar ilkel bir mantık ve yaklaşım olduğu anlaşılacaktır... Bundan emin olabilirsiniz... *tna
-
BU BAYRAM BİR CAN BAĞIŞLAYIN.... (Ben "Kurban parasını vermek olmaz, kan göreceksiniz" diyen bir din öğretisini asla kabul edemem...)
Ne kadar güzel... Demek ki ikimizde " Kendi çıkar ve zevklerimiz için " başka canlıların yok edilmesine karşıyız!... Farklı baktığımız nokta ben ibadet adına yapılanlara da karşı çıkıyorum... Siz bunu çifte standart olarak değerlendiriyorsunuz... Buyurup oradan buradan yakmamıza gerek var mı bilemiyorum... Bence önemli olan duruşumuzun hayatın her alanında tutarlı olmasına dikkat edebilmemiz... Çam ağaçlarına ve hindilerin kesilmesine karşıysanız...İnançlarınız adına diğerini sahiplenmek tutarsızlık olur... Böyle yaparak, döner ve kebaplardan dem vurarak,çifte standart yaftası yakıştırmakta çelişki... Birilerine eleştiri getirirken karşı duruş nedenlerini anlamakta önemlidir... Burada beslenmek ve yaşamı devam ettirmek için gıda ve protein ihtiyaçlarına karşı durulmuyor... Karşı durulan, "inançlarımız adına, sevap kazanacağız diyerek bir başka canlının yok edilmesi..." Karşı durulan, "kurban mantığı ve ardında yatan ilkel düşünce yapısı..." Bu mantığı savunmak adına "Kurban, bu işin nasıl ALLAHca yapılacagının en hikmetli olayıdır." diyerek... Hangi ulvi ve hikmetli gerekçeler getirsek getirelim...Ne adına savunursak savunalım.. Bu düşünce yapısının ilkelliğini ortadan kaldıramayız... Savunulan şey, inançlarımızın gereği adına ilkel de olsa bu eylemlere sahip çıkmaktır... Farklı yerlerde durduğumuz... Farklı düşüncelerle yorumlar getirdiğimiz için... Bulunduğumuz yerlerden benim sizin ne yapmaya çalıştığınızı anlamama karşın... Sizin benim karşı duruş nedenime hak vermek, anlamaya çalışmak gibi bir çabanız olmayacaktır... Ne kadar çağdaş ve gelişmiş bir toplumsal yapı içerisinde yaşanırsa yaşansın... Söz konusu olan inançlar ve onun getirdiği emirler doğrultusunda yaşamı yorumladığımızda... Kurban mantığının ilkelliğini görebilmek ve kabul etmek elbette ki çok güçtür... Çünkü artık inançlarımızın, bireysel çıkarlarımızın gereğini yerine getirme düşüncesi daha hakimdir... O akan kanın bizim sevaplarımız adına bir saniye önce yaşayan bir canlıdan oluk oluk aktığını düşünemeyiz bile... Sayın aslan "ulvi bir duyguyla ve içler titreyerek" diyerek bir ölçüde buna işaret etmiş... Bakış açılarımızda "içler titreyerek" kavramında buluşma var ama hemen ardından "Allahın emrine uyma zevki" ifadesini kullanınca kesin çizgilerle birbirimizden ayrılıyoruz... Bunu " emirlere uyma zevkine " dönüştürdünüz mü ... "içler titreyerek" lafı havada kalır... Ve ne yaptığımızın bilincinde olsakta "içlerimiz titreyerek" ama zevkle emirleri ve geleneklerimizi yerine getiririz... Yani ilkellikler inançların gereği ve gelenekler olunca onları aşmak çok zordur... Ve bunu dile getirenlerin içinde bulundukları durum ve anlaşılabilmeleri daha da zordur... *tna
-
Meclis’te sine-i millet tartışması
TÜRBAN VE ÇANKAYA 12 Eylül 1980 askeri darbesini izleyen yıllarda dinci yazar ve düşünürlerimiz, açık oturumlarda, panellerde, köşe yazılarında hep bir gerçeği dile getiriyorlardı: "Biz iktidara gelince kadınların başlarını örtmesi için yasa çıkartmayacağız, halkın baskısı kadınların başlarını örttürecek." * * * "Halk" dedikleri, tabii erkekler, babalar, ağabeyler, kocalar. Tam bir erkek egemenliği. Tam bir feodal baskı. * * * Sorun sadece feodalite olsa, pazar ekonomisinin gelişmesiyle aşılır. Sorun sadece köylülük olsa, tarımın makineleşmesiyle çözülür. Sorun sadece gecekondu kültürü olsa, kentlileşmeyle o da halledilir. Hatta sorun sadece din ve mezhep olsa, çağdaşlaşmayla onun bile üstesinden gelinir. Ama sorun siyasal! Yukardaki bütün ögeler, gelenek, görenek, inanç ve din adıyla, siyaset şemsiyesi altında bütünleştiriliyor. Bu nedenle de aşılamıyor. Annelerimizin, anneanne ve babaannelerimizin başörtüsü, türbana, sıkmabaşa, tesettüre dönüştürülüp siyaset sofrasında meze yapılınca sorun çözülemiyor. * * * "Türban, sıkmabaş, tesettür inancımdır" diyenlere sormak gerek: "Dünyada milyonlarca başı açık Müslüman kadın yaşıyor, onlar dinsiz mi, inançsız mı?" Türbanı, sıkmabaşı, tesettürü, din adına, inanç uğruna savunanlar bu sorunun yanıtını veremiyorlar. Çünkü bu bir inanç sorunu değil, bir siyasal simge sorunu. * * * Sıkmabaşı, özgürlük uğruna savunanlara sormak gerek: "Kendisini inançlı bir Müslüman olarak tanımlayan kadınların başları açık gezme özgürlüğü yok mu?" Buna da yanıt veremiyorlar, çünkü temelde biliyorlar ki, sorun bir özgürlük ya da inanç sorunu değil, siyasal bir sorun. * * * Sıkmabaşı, türbanı siyasal bir simge olarak kullanan, inançları siyaseten istismar eden görüş, laikliğin korunması için sıkmabaşın kamu alanında yasaklanması gündeme gelince, dışarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne, içerde Danıştay'a,Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ağzından "Efendi bu senin işin değil, konuyu ulemaya (din bilginlerine) sor" diye eleştiri yöneltiyor. Çankaya'ya böyle bir kişinin çıkması, Anayasa açısından bir sivil darbe değil de nedir? * * * inançları siyasal alanda istismar eden bu siyasal görüşün lideri olan Recep Tayyip Erdoğan'ın veya işaret edeceği bir kişinin Çankaya'ya çıkması, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma niteliğini zedeleyecektir. * * * *tna
-
BU BAYRAM BİR CAN BAĞIŞLAYIN.... (Ben "Kurban parasını vermek olmaz, kan göreceksiniz" diyen bir din öğretisini asla kabul edemem...)
Kesinlikle ama kesinlikle İnancınızdan Gelen bu düşüncenize katılmıyorum... Siz istediğiniz kadar İnancınızı gerekce göstererek haklılığınızı savunun... ALLah'ın hoşnutluğunu kazanmak amacı güdüyor olmanız... Bir şükran, bir teşekkür borcu ödüyor olmanız... Onun kanını akıtarak İbadet yapıyor olmanız... Başka bir canlının canını almanın gerekcesi olamaz... Ne kadar ulvi...nekadar inancınıza dair gerekceler sunarsanız sunun Başka bir canlıyı yok etmenin yanlışlığını yok edemezsiniz... Başka bir canlının canı ve kanı üzerine Sevap kazanma...ibadet etme mantığı... Geçmişte Çocuklarını kurban edenlerin o akıldışı mantığının...zihniyetin "Hicretin ikinci yılından" beri bu güne kadar taşınmış versiyonudur... "sevgi ve kardeşlik duygularını güçlendirir.." "toplumun huzur ve mutluluğunu arttırır..." lafları ... Bu zihniyetin acımasızlığını göz ardı etmek amaçlı kullanılan...Kılıflardan başka bir şey değildir... Bırakın fakirler sevindirilir...Kasapta da et yok mu? Demagojisini... Size asla ve asla katılamıyorum... Kan dökerek ibadet ediyor olmanızı ... "Onun sırtına binip sıratı geçeceğiz" düşüncesini Kabullenemiyorum... Siz onun sırtına niye biniyorsunuz ki...Alın siz onu sırtlayıp karşıya geçirin... Bana kafir yada , ne kadar "anlamaz biri" bizim gibi düşünemiyor diyebilirsiniz... Evet haklısınız sizin gibi düşünmüyorum... *tna
-
Canugur´a (Canuguru kaybettik)
SEVGİLİ CAN UĞUR; Aramızda olmanı... Sana yeni yılda İyi dileklerde bulunmayı çok isterdim... Kendi sonsuzluğunda rahat uyu... Yüzüne ifade edememiştim...Sana değer verdiğimi,sevdiğimi... Bir türlü denk gelmemişti... Bunları ifade edebilmek yokluğuna denk geldi... Bir kez daha anladım ki insanlar yaşarken birbirlerine ifade edebilmeli... Sevgilerini...İyi niyetlerini...İyi dileklerini... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
Hadi bulalım o çocuğu çıkarıp yeniden.. Dünyaya onun gözleriyle yine yeniden bakmayı deneyelim... Yaşama sıkı sıkı bağlıyız ama... Daha sıkı mı bağlanırız... Daha da çok değerini mi anlarız... Kimbilir?... *tna
-
İNTERNETTE AŞKA İNANIRMISINIZ? İNTERNET AŞKI?
" internette aşk olur tabi ki " derken...Bence yanılıyorsunuz... Ben yazdıklarınız da ... İnternette tanışan ...iyi niyetli...Ciddi...İki insanın tanışmasının ardından "şimdi gerçek anlamda çok mutlu" olduklarını ifade ettikleri evlilik görüyorum... Ve de gerçekten şanslı olduklarını... Yanlış anlaşılmak istemem ... Sizden ve eşinizden...Her ikinizinde içinizde yaşattığınız ciddi olduğunuz kararlarınızdan değil... Nette, hiç birbirini görmeyen, sesini duymayan... Kelimelerde söz edilen sevgilerden başka duyguları hissetme olanağı olmayan...aşk'tan bahsediyorum... Kimseyi yargılamak istemem belki İnternette aşık olmak,aşkı sanalda yaşamayı tercih edenler çıkabilir... Nede olsa adı üstünde sanal... Gerçek hayattaki sorumluluklardan, (normal de bile sırtlarını dönebilen kişilikler...) sanaldaki aşklarda her an rahatlıkla kaçılabilir... Ve de çok doğru ifade ettiğiniz gibi sizin gibi şanslı olmayabilirler... Bunu aşk sanıp...Yaşamdaki sıkıntılarına "sanaldaki bilinmezliği aşk sanan bir kafayla", sorunlarına çözümler üreteceklerini inanarak eşlerini ve çocuklarını terk edenleri de tanıyorum ben... Sonrada yaşadıkları hayal kırıklıkları ve her anlamda hüsranı... Bence sanalın bulutlu havasında aşk olmaz...Kişilerden birinin içi muhakkak kararır... Aşkın yaşanabilmesi için karşılıklı olması gerekir...Ve de gözlerin ta içine bakabilmemiz... Bu duruma başka bir tanımlama getirmek gerekir... İlişkilerimizde kıvamı iyi tutturamadığımız da... İnsanı zafiyete sürükleyen, aşkın figüranı meşk olarak tanımlamamız mümkün müdür? dersiniz... *tna
-
Allahın bilgisi sınırsız mı ?
Siz öcü başı mısınız?.. Emin olun katakuta korkmadıysa bile ben çok korktum... Uykularımızın haram olmasından ve sonumuzun vahim olmasından... ve de % 55'in ne zaman katli vacip olacağını düşünmeye başladım artık... Efendi ne olur...Bize sopa atmayın... Bizi allaha şikayet edip Tokat yememize vesile olmayın... Birde "Sen seni bil sen seni yoksa bildirirler sana." derken... Kimlerin neyi bildireceğini açıklar mısınız?... "Galiba peygemberin ümmetleri" demişsiniz yanlışmıyım... Burada islamda şiddet yoktur diye savunan diğer arkadaşların bütün dediklerini çöpe attınız... Belkide şiddet yoktur...Önce tehdit ... şiddet ardından mı? gelir acaba... Başımıza bir iş gelmeden düşünmemek..susmak gerekiyor galiba... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
Kaynaklar 1- Abadan-Unat N. Toplumsal Değişme ve Türk Kadını. Türk Toplumunda Kadın, Araştırma, Eğitim, Ekin Yayınları Ticaret A.Ş. 1982, s: 1-32 2- Buscaglia, L. Birbirimizi Sevebilmek. (Çev. Ebcioğlu N.) İnkilap Kitabevi, 1982. 3- Cüceloğlu, D. İnsan İnsana. Altın Kitaplar 1979. 4- Faber A: Mazlish Elaine. How To Talk so Kids Will Listen and Listen So Kids Will Talk. Avon Books, 1982. 5- Faber A: Mazlish, E. Liberated Parents Liberated Children. Avon Books, 1975. 6- Geçtan, E. İnsan Olmak, Adam Yayıncılık, 1984. 7- Fişek G.O.: Sükan Z. Çocuğunu ve Siz. Türkiye’de Okulöncesi Çocuk Gelişimi ve Eğitim Projesi, M.E.B. 1983. 8- Gordon, T. Parent Effectiveness Training. Peter M. Wyden İnc. NewYork, 1970. 10- Gordon, T. P.E.T. in Action, Wyden Books, 1976. 11- Lewis, M.: Rosenblum, L.A. The Development of Affect, Plenum Press, New York, 1978. 12- Kağıtçıbaşı, Ç. Çocuğun Değeri. Boğaziçi Üniversitesi, İdari Bilimler Fakültesi 1981. 13- Kağıtçıbaşı Ç. Sex Roles, Family and Community in Turkey.İndiana University Turkish Studies 3, 1982. 14- Kandiyoti, D. Kadınlarda Psiko-Sosyal Değişim Kuşaklar Arasında Bir Karşılaştırma. Türk Toplumunda Kadın, Araştırma, Eğitim, Ekin Yayınları Ticaret A.Ş., 1982 s: 311-339. 15- Kıray, M. Küçük Kasaba Kadınları. Türk Toplumunda Kadın, Araştırma, Eğitim, Ekin Yayınları Ticaret A.Ş., 1982, s: 341-356. 16- Le Compie, G. Türkiye’de Aile-İçi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Sistemi, Türkiye’de Okulöncesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Araştırma ve Uygulama Enstitüsü M.E.B. 1982. 17- Maccoby, E.E. Social Development, Harcourt Brace Javonovich İnc. 1980. 18- Okman, G; Maktav, S. Çocuk Gelişiminin Temel İlkeleri. Türkiye’de Okulöncesi Çocuk Gelişimi ve Eğitim Projesi, Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Araştırma ve Uygulama Enstitüsü M.E.B. Yayınları 1982. 19- Özbay, F. Türkiye’de Kırsal-Kentsel Kesimde Eğitimin Kadınlar Üzerine Etkisi. Türk Toplumunda Kadın, Araştırma, Eğitim, Ekin Yayınları A.Ş., 1982, s: 171-197. 20- Satir, V. Peoplemaking. Science and Behavior Books, 1972. 21- Scott Peck, M. The Road Less Traveled. A Touchstone Book, 1978. 22- Sükan, Z. Okulöncesi Etkinlikleri. Türkiye’de Okulöncesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Projesi, M.E.B. 1983. 23- Sükan, Z. ve diğerleri. Okulöncesi Eğitimi El Kitabı, İstanbul Redhouse Yayınevi, 1978. 24- Yörükoğlu, A. Çocuk Ruh Sağlığı. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 1986. 25- Yörükoğlu, A. Gençlik Çağı. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1986. *** lütfen bu başlıktaki bilgileri Küçük çocukları olan dostlarınızla paylaşın... Formun adresini ve Başlığın linkini verin... Anne, Babaları olmasakta... Ablaları, Abileri olmasakta... Bütün Dünyanın Çocukları Bizim Çocuklarımız... Onlar Hepimizin ve Diğer Kardeşlerinin... ve Bu Dünyanın Geleceği...Mirascısı ... Gerçek Sahipleri... Ve lütfen çocukları sevin...onları önemseyin... Ve Öğrenip gelişmeleri için her türlü katkıyı sağlayın... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
YAPRAK TABLOSU Değişik ve çeşitli yapraklar, karton, yapışkan. Yapraklar eski gazete veya kitap sahifeleri arasına yerleştirilerek birkaç gün kurutulur. Sonra karton üzerine istenilen şekiller verilerek yapıştırılır. MAKARNADAN KOLYELER Ortası delik kalın makarnalar sulu boya ile boyanarak kurutulur. Çocuğa verilen bir sicime istediği gibi geçirmesi söylenir. Sonuçta kolye, pencereye asılacak süsler, bilezikler v.b. elde edilir. PATATES, YAPRAK BASKISI Patates ortasından düzgün bir şekilde kesilir, her iki kesik tarafa bıçakla şekil çizilerek, şekil yüksekte kalacak biçimde etrafı yontulur. Kesilen şekil suluboya ile boyanarak beyaz bir kağıda bastırılarak istenen şekilde resimler yapılabilir. Aynı yöntem kuru yaprakları boyayıp kağıda bastırarak da elde edilebilir. KOMİK MAKARALAR Boş makara, karton, kalem, boya, yapışkan. Makaranın iki başına yapıştırılmak üzere karton üzerine hayvan şekilleri çizilir. Hayvanın ön kısmı makaranın bir ucuna arka kısmı da diğer ucuna yapıştırılır. Yün artıkları veya iplikle kuyruk, bıyık, yele gibi ekler bu hayvancıkları daha sevimli ve eğlenceli yapacaktır. KUKLA TİYATROSU Eski çorap veya eldivenlerin üzerine göz yerine düğme, saç veya yele yerine yün, ağız burun yerine küçük kumaş parçaları dikilerek, çocukların içine ellerini sokarak oynayabilecekleri kuklalar yapılır. OYUN HAMURU 2 bardak tuz, 2-3 bardak su ile karıştırılır ve kaynama noktasına gelinceye kadar ateşte ısıtılır. Ayrı bir kapta 1 bardak mısır nişastası 1 bardak soğuk soda karıştırılır ve bu karışım hızlı hızlı çarparak sıcak karışıma eklenir. Hamuru esnekleştirmek için gerektiği kadar su damlatılarak iyice yoğurulur. Elde edilen hamurla çocuklar diledikleri şey ve şekilleri yaparlar. Yapılan şekiller iki gün içinde oda ısısında sertleşir, sonra istenirse boyanabilir. Bu seramikten kalıcı süsler, boncuklar yapılabilir. Daha kolay bir yöntem: 1 bardak un, 1 bardak tuz, 1 çorba kaşığı sıvı yağ, yeterince su karıştırılır ve 2-3 dakika yoğrulur. Tekrar kullanılabilmesi için bir naylon torbada saklanabilir. *tna 1719