GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
34'üncü er: Bu saldırı 33 er olayının aynısı
Karşıtlıklar üzerinden gelişen olayları yorumlamak, algılamalarımızı dayatmak ... Ve bunun üzerinden tartışarak haklı çıkmak, ortak bir noktada buluşamadıktan sonra kime ne yararı var ki.... Bu son olayda da görüldüğü gibi hiç bir şey göründüğü gibi değil... Ve bizi yönlendirmeye çalışan bazı odakların zihinlerimizi karıştırmaya yönelik, saptama ve çarpıtmaları sağduyuyla değerlendirmek gerekli... Onların bize göstermek istediklerinin ve dayattıklarının ardında bambaşka gerçekler yatıyor.. Şimdi şunları yapılabilmemiz gerekiyor hiç gocunmadan... Haklı yada haksız çıkmak gibi göreceli sonuçları bir kenara bırakabilmeliyiz... Her birimizi çok yakından ilgilendiren ortak çıkarlarımızı öne alarak, Asgari müşterekte buluşacağımız algılamaları bulup çıkarmalı, Kıssadan hisse dersler çıkararak ortak bilincimizi arttırmalıyız... Bence karşıtlıklarımızda çatışarak değil, farklılıklarımızda "anlamak, kavramak ve hak vermek adına" tartışarak, tartışmalarımızı evet farklı algılamalarımız şunlar, asgari müştereklerimiz de bunlar diye sonlandırmayı becerebilmeliyiz... Bunun da ötesinde birbirini anlamadıktan sonra... Ve aynı yanlışlar tekrar edecekse eğer "haklı yada haksız" olmanın ne anlamı var ki...
-
Ateistler Ne Zaman Doğruyu Bulur
Sevgili 'buketcim34' karşınızdakileri anlamak istiyorsanız öncelikle onlar gibi düşünmeyi öğrenmeniz gerekiyor... Böyle bir yöntemi kavrayıp geliştirdiğinizde, çevrenize onlar adına bakıp kafanızda oluşturduğunuz soru işaretlerinizin yanıtlarını bulabilirsiniz... Unutmayın ki, anlamakta zorluk çektiğiniz ateistlerde sizin gibi aynı toplumsal gerçeklerin içine doğdular... Yani, aynı koşullarda sizden farklı olarak kendi içsel sorgulamalarını yaparak kendi inançsal değerlerini buldular... Nasıl ki, sizi içinde yaşattığınız inançsal değerlerinizden ötürü yok saymak mümkün değilse, aynı şey karşı taraf içinde geçerlidir. Yazınızın içeriğinde açığa çıkan bu tür meydan okumalar, sizi zor durumlarda bırakabilir bence çok dikkatli olmalısınız... Çünkü, kulaktan dolma kolaycı yaklaşımları buraya soru olarak taşımak, size yanıt olarak gelecek sağlam ifadeler karşısında sizi ya polemiğe ya da karşıtlığa yönelik anlamsız tartışmalara yönlendirir... Unutmayın ki; anlamakta zorluk çektiğiniz ateistler, sizin inancınızı atadan babadan miras olarak alıp, kendi iç sorgulamalarını, içinde yaşadığı şartları ve inanç değerlerini bilinçili olarak sorgulayıp bu güne ulaşmış, büyük çoğunluğu kültürel alt yapısı geniş, bilgi birikimi gelişmiş eğitimli ve her eğitimliden farklı olarak sorgulayan ve gerçekleri korkulardan uzak insani değerler üzerinden ulaşma becerisini kazanmış kişlerdir... *** Anlamsız bir polemik konusu olacağından sorunuza yanıt vermek amacıyla değil ama hatırlatmak için şunu ifade etmek istiyorum... Klonlama ve koyun "Doly" hakkında duyumlarınız var öyle değil mi? *** Bu arada hoşgeldiniz forumumuza, Umarım hem kendinizin hemde bizlerin gelişimine katkıda bulunacak yararlı paylaşımlarda buluşuruz... Çevrenizi anlamak ve kavrayabilmeniz için... Öncelikle kendinizi anlamanız ve kavramanız dileklerimle...
-
BEN NEDEN ÖLDÜM ANNE?
İnsanların birbirlerini anlamaları için her zaman aynı düşünceleri paylaşması ön şart değil... Farklı bakış açılarını öne sürdüğümüzde, yada birbirimizi anlamaya çalışırken, birlikte tutarlı ve duyarlı olmak için haklı çıkmaktan çok, hak verebilmeyi, karşılıklı ifade edilenleri sağ duyuyla değerlendirmenin daha yararlı ve birlikte iyiye ve doğruya ulaşmanın ön koşulu olduğunu düşünüyorum... Ben, yanıt verdiğin o iletimi postalamadan önce yazdıklarını da okudum ve kendi adıma seninle ilgili kabul edilebilir olumlu mesajları da edindim... Anlamak ve anlaşılmaya yönelik diyaloglarımız ve yaklaşımın için teşekkür ediyorum... sevgilerimle...
-
BEN NEDEN ÖLDÜM ANNE?
Önemli bir noktayı gözler önüne sermişsin... Popilist yaklaşımları ve sözünü ettiğimiz timsah göz yaşlarını yaşayıp tekrar algılayacağız ...
-
BEN NEDEN ÖLDÜM ANNE?
Sevgili JAN; Bir diğerini ön yargılı olduğunu söylerken, bir tarftan da kendi söylemlerini göz ardı etmemeli tutarlı ve objektif bir insan... Bir önceki yazında "kime hizmet ettiğini ele verdiğini" söylüyorsun ama... Ele verdim dediğin satırları bir kez daha belirtesen de ben dahil herkes anlasa diye düşünüyorum... Aaa.. evet "JAN" şu gerçekleri dile getiriyor na kadar da haklı diyebilmek için... Gelişmelerin kime hizmet ettiğini gerçek anlamda "Bilimselci" vurgulamış, Onun vurguladıklarıyla senin iletindeki ifade bütünlüğü farklı şeyler... Nasıl farklı şeyler Yazını dikkatle irdeleyelim istersen; Sen kınamaktan başka elden bir şey gelmediğini ifade edip, umuyorsun; Serapın son kurban olmasını... Alta diğer yazdıklarını okumazsak eğer "ne yazık ki.." diyerek, yapılabilecek bir şey olmadığını dile getiren, bunun son olmasını dileyen bir ifade olarak algılayabiliriz... Ancak ardından dile getirdiğin satır yaşanan olayın başlangıç nedenini "elden bir şey gelmeyeceği ve umarak geçiştirdiğin" gerçeğini gözler önüne seriyor... Sana "ihmal edenler, ortaya çıkarılmalı ve yargılanmalı ama sorun bu değil..." diye yanıt veren kişiye; Onun bu anlatmak istediğini alıntılamadan es geçip onun "sorunun sadece bu olmadığını" ifade eden satırlarına "Atomu parçalamak size bir şey anlatamaktan daha kolay sanırım.." diye anlamsız ve gereksiz bir ithamda bulunuyorsun... Bence bu yaklaşım bırak atomu, bir dal parçasını şöyle tutup kırıvermekten daha zor bir durum... O zaman şu soruyu sormak da bu son iletini okuyanların hakkı... Satırlarında çok haklı olarak dile getirdiğin; "Çünkü ortada bir can söz konusu.. Ve ölümü hiç bir kesime hizmet etmemeli, hiç bir milliyetçi kesim tarafından kullanılmamalıdır.." ifadesinin sen neresinde duruyorsun?.. Kime hizmet ettiğini ele verdim diyerek, "ortaya serdim", "Açıkladım" demek istediğin satırlar burası olsa gerek... Ama anlayan, algılayan ve duyarlı bir okurun soracağı "JAN" bu gelişmelerin neresinde duruyor? Yaptığı elinden bir şey gelmeyen bir kişinin timsah göz yaşları mı? İkincil gelişmeleri öne çıkararak gerçekleri geçiştiren bir kişilikle mi karşı karşıya olduğunun yanıtını onlara bırakmadan kendi öz eleştirini yaparak onları aydınlatmalısın... Sen "Bunu da anladım" diyorsun ya, Gerçekten ortada "Canlar söz konusu"... İnsan canı bu dünyayı elinde tutup sömüren "elit zihniyetin" değer vermediği bir şey... Elbetteki bunu da bliyor ve anlıyorsundur... Evet yazını ve diğer arkadaşa verdiğin yanıtı okuyunca yaklaşımlarında öne çıkan bu farklılıklar, seni bu anlamda eleştirip dikkatini çekmeye yönlendirdi beni... Ancak herşeye rağmen; Herkes gibi senin de taraf olduğun yaşam algılamanın "senin siyasi amacın başka" boşver demiyecek kadar duyarlı ve tutarlı bir algılama olduğuna inanmak ve anlamak istiyorum.. Tek kaygım bu ve onun için tüm bunları yazdım... Bu yazılanlara yanıt vermek gibi gereksinim duyarsan eğer; Lütfen sen de ne anlatmak istediğimi anlayarak, gereksiz polemik ve alınganlıklardan uzak kalarak kendini ifade etmenin gelişmiş ve duyarlı bir kişilik yaklaşımı, bir gereklilik olduğunu göz ardı etmeden aydınlat bizleri... Ki sana hak verelim... Sevgilerimle... not: Ben bunları yazasıya yeni bir çok ileti gelmiş... Daha okuyamadım... Eğer öncesinde sorularıma yanıt verildiyse nedininin kalavyesi hızlı arkadaşların önceliğinde saklı olduğunu belirtmek istiyorum... Yanıtlar verilmiş ve konu aydınlandıysa...O takdirde yazımı geri çekiyorum...
-
BEN NEDEN ÖLDÜM ANNE?
Peki ben neden öldüm anne? İclal AYDIN - ÖZEL HABER İstanbul Valisi Muammer Güler huzurumuzu bozan terörü kınıyor. Hastane bahçesinde Vali açıklama yaparken kendini tutamayıp haykıran genç bir kadın da kınıyor. “Yazık değil mi bu çocuklara” diyor. Yazık değil mi bu çocuklara? Şu anda, şu dakikada terörü kınayamayan kişi PKK’lıların molotof kokteylli saldırısıyla yaralanan ve 29 gündür verdiği yaşam mücadelesini dün kaybeden Serap Eser’in annesi. Uyutuluyor çünkü. Kızının tedavisi için vücudundan deri parçaları alınan anne kızıyla aynı hastanede yatıyordu. Basın ölüm haberini aileden önce öğrenmişti. Karşılaştığı felaketin şaşkınlığı yüzünün her tarafına yerleşmiş olan ağabeye “Biraz konuşabilir miyiz” dediğimde aynı şaşkınlıkla ve kederle gözlerime bakıyor “Neyi konuşacağız ki artık” diyor... Oysa Türkiye tam da konuşmaya başlamıştı. Vali Muammer Güler “Bunlar provakosyondur, bunlar bizi yıkmak için, milli birliğimizi dağıtmak için yapılan eylemlerdir” diyor sesini yükselterek. Hastanenin önündeki kalabalıktan bir kadın bağırıyor: Bizi bu hale getirdiniz ve hala açıklama yapıyorsunuz, yazık değil mi bu çocuklara? Polis susturuyor genç kadını, kimliğini alıyor. Kadın son derece sakin, gözleri dolu dolu bir banka oturup beklemeye başlıyor. Hastane bahçesinde müthiş bir karmaşa var. Canlı yayın araçları, gazeteciler, polisler, korumalar, yetkililer, neler olup bittiğini anlamaya çalışanlar... “Ne olmuş burada diyor bir kadın. ” O otobüsten inerken molotof atmışlardı da bir kız yanmıştı ya, o ölmüş “ diyor bir başkası. ” Ay yazık “ diyor soruyu soran ” Bak şimdi çok üzüldüm. “ Birkaç kadın ve yaşlı bir adam kalabalığı yararak hastaneye girmeye çalışıyor. Kucaklarındaki bebek hasta, içeri girmeye çalışıyorlar. Etten bir duvar var hastane kapısının önünde, yaramıyorlar bir türlü. Öfke giderek yükseliyor. Herkes bir ağızdan bir şeyler söylemeye başlıyor. Basın valiye sorular soruyor. Artık hiçbir şeyi değiştiremeyiz. 17 yaşında üniversite hazırlık öğrencisi Serap Eser terörün masum kurbanlarından biri olarak geçmişimizdeki yerini alıyor. *** Kalabalık dağıldıktan sonra hastanenin ana kapısının arkasında Serap Eser’in ağabeyi beliriyor. Sonra yavaş yavaş kuzenleri, dayısı ve diğer akrabaları çıkıyorlar... Ne yapacaklarını konuşuyorlar kendi aralarında. Cenaze hangi camiden kalkacak, şimdi ne olacak, kalabalıktan ve sorulardan uzak sakince karar vermek için birbirlerine tutunup evlerine doğru yol alıyorlar. Çok da üzmek istemiyorum onları ama sormak istediklerim var. Sorularımın kimisi havada kalıyor. Serap ne olmak istiyordu mesela? Aşağı yukarı aynı yaşta olduklarını düşündüğüm kuzenleriyle paylaştığı sırları var mıydı? Birini seviyor muydu? Son günlerini yüksek ateş içinde halüsinasyonlar görerek geçiren genç kız neler soruyordu? Hastaneye kaldırıldığı gün ” üniversite hayatımı bitirdiler “ diye ağlarken başına ne geldiğini anlamış mıydı gerçekten? Şimdi bu çocuk sormuyor mudur sahi hepimize ”Ben neden öldüm anne?“ diye... *** Her şeyin yolunda olduğunu düşündüğü o sabah kapıdan çıkarken annesine son kez baktığını bilseydi... Dershane dönüşü başına bir iş gelmesin diye, karanlık ve tenha durakta onu babası beklerken, dershaneden aç dönerken, yolda başını cama dayayıp uyuklarken kim bilir nasıl rüyalar görüyordu. O uykudan uyanıp, o kapıya yanaştığında durakta bekleyen altı kişinin o molotof kokteyliyle neden saldırdıklarını, onu neden yaktıklarını anlayabilmiş midir? Siz anlayabiliyor musunuz? Serap ölmeseydi, yaşasaydı ve üniversiteyi kazansaydı öğretmen, gazeteci ya da avukat olsaydı anlatabilir miydi insanlara, onu neden yaktılar? Yanarak indiği otobüsün merdivenlerinden yere düştüğünde alevler içinde bir kız çocuğunun yardımına koşan babası peki... Yüzünü görüne dek o kızın kendi evladı olduğunu bilmeyen baba kucakladığı, yanan ellerine aldırmadan söndürmeye çalıştığı o genç bedenin neden öldüğünü anlamış mıdır? *** Serap hayatını kaybetti. Ama ağabeyinin yaptığı açıklamalar çok önemli. Günler süren umutlu bekleyişin sonuna gelinmişti. Sadece ağabeyde değil, ailenin diğer fertlerinde de aynı durgunluk ve serinkanlılık gözleniyordu. (Olan oldu- Serap Geri Gelmeyecek) Başbakan’ın kardeşi ile ilgili yaptığı açıklama sorulan Ümit Eser, ”Siyasi konular şu an bizi ilgilendirmiyor. Failler yakalandı. Cezaları da belli. Çok az bir cezaları var. Artık giden gitti. Geri gelmeyecek. Bunu yapanlar ’30-40 yıl alsın desem’de Serap gelmeyecek. Bir başkasına olmaması için önlemler alınmalı “ diye cevap verdi. Ve Muammer Güler ne dedi? -”Meslek hayatımın çok sıkıntılı bir anını yaşadım biraz önce içeride. ailesi bu kadar büyük bir acıyı yaşarken, bir büyük vakar, bir büyük sabır içinde devlet ve millete ve bu ülkenin birliğine olan inançlarını ifade ettiler *** Final: Bir ailenin bir kızı Serap Eser. Bir anne babanın sevgiyle dünyaya getirdiği, üzerine titreyerek büyüttüğü bir genç kız... Bu hayat mücadelesini sadece Serap değil anne babası da kaybetti... Hiç tanımadığı insanlar yaktı Serap’ı ve hiç tanımadığı insanlar söndürmeye çalıştı... Babasına yardım etmeye koştular, arabalarından yangın söndürücü çıkardılar, ambulans çağırdılar... Bütün bunlar olurken o molotof kokteylini yapan ve atanlar olay yerinden ayrılmamış ve olup biteni izlemişlerdi... Serap sormuyor mudur bize, yıllardır birbiri ardına giden o gençler gibi: ”Peki neden böyle anne? Ben neden öldüm şimdi?“ Kim kazandı? Serap niye öldü peki? Haberin Orijinal Linki: -http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=275017&tarih=08.12.2009&Categoryid=1-
-
Göz yanılması :
Hah şimdi yandınız işte arkadaşlar... Burada nasıl bir göz yanılsaması olduğunu sizlerin açıklamanız gerekiyor... Ufak bir ip uçu benden."İki yüzeyin renkleri de aynı"... Bir de hareket edin arada... Neler oluyor algılamalarınızı burada paylaşalım... Hem başlık hareketlensin biraz... Yaşamımızda karşımıza çıkan şeyler görünenden çok daha farklı ve algılamalarımızla ne kadar çok değişebiliyor öyle değil mi? Hepinize yaşamınızda olumlu ve yararlı şeyleri algılayarak mutlu ve huzur içinizde olmanızı diliyorum... Sevgilerimle...
-
Göz yanılması :
Fıstıkları hareket ettirebidiniz mi? Ha gayret... Yok mu bir şey?... Üzerinde göz gezdirirken yukarı aşağı çapraz baktıkça hareket ediyorlar öyle değil mi?
-
Göz yanılması :
Ne görüyorsunuz? Kareleri mi? Yoksa dönen daireleri mi? Bu yanılsamalar İnsana kafayı yedirebilir aslında...
-
Göz yanılması :
Bu kezde ortadaki siyah noktaya odaklandığınızda çevresindeki renkli noktaların kaybolmaya başladığını farkedeceksiniz...
-
Göz yanılması :
Bakın bakalım bir mekanizması yoksa eğer yada göz yanılmalarınız hiç bir resimin içindeki öğeler hareket edebilir mi? Hayır mı dediniz? Yanıldınız, resmin ortasındaki siyah noktaya odaklanın ve resme yaklaşın ve sonra uzaklaşın ne görüyorsunuz? İlginç değil mi? İç içe girmiş iki halka, resime yakınlaşşıp uzaklaştıkça ters yönlerde dönüyormuş gibi görünüyor...
-
Göz yanılması :
Yukarıda Zarlardan oluşan üçgenin her köşesine ayrı ayrı odaklanırsanız köşe açılarının 90 derece olduğunu görürsünüz.. O halde bu üçgenin içi açıları toplamı 270 derecedir. Gerçekte üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir. Peki göz yanılsamalarımız dışında iç açıları toplamı 270 derece olan bir üçgen olabilir mi sizce?
-
Göz yanılması :
Resimin merkezine odakladığınızda gördüğünüz beyaz noktalara bakarken başka bir yerde sanki beyaz üzerinde siyah nokta varmış gibi görünüyor. Bize siyah nokta olduğunu algılatan gözümüz bizi yanıltıyor, siyah noktalara baktığımızda bir türlü siyah noktayı yakalayamıyoruz.
-
Göz yanılması :
Ne görüyorsunuz resme baktığınızda... Topla onayan bir yunus öyle değil mi? Şimdi kalkın yerinizden ve bir kaç metre uzaklaşıp tekrar bakın resme... Ya şimdi ne görüyorsunuz?
-
Göz yanılması :
Biyolojik olarak mükemmelilk nedir? Bunu evrimle birleştirip nietzsche'nin öngördügününde ötesine götürürsek eğer, insanoglunun varoluş sürecinin son safhasında "düşüncelerinde varsaydığı tanrısının yerini alarak", birçeşit tanrı olabilecegini düşünebilir miyiz? *** Evrimi bir tür "ilerleme" olarak görmek temelde yanlıştır. Evrim ilerleme değil bir uyum, hayatta kalma işlemidir diyebiliriz. Biz ilerleme derken hep daha 'iyi'ye ve 'karmaşık olan' a doğru bir gidiş algılarız. Ancak evrimsel ilerleme bazı yönlerden "gelişme" iken bazı özelliklerin de "yitirilmesi" anlamını taşır. Örnek olarak: Sudan karaya çıkan bir canlı suda yaşama kabilyetinden "yoksun" hale gelir, ve yeni "çevresine uygun" bir "gelişme" gösterir. Öte yandan; karmaşık olanın daha "gelişmiş" olması mantıken doğru gibi gözükse de bir canlı için temel problem hayatta kalabilmektir. Bu bakımdan da bir "tardigrad" mikroskobik boyutu ve basit yapısına rağmen bizden çok daha "ileride" kabul edilmelidir. (Uzay boşluğunda, ağır kimyasalların içinde ve -272'den +151 dereceye kadarki aralıkta hayatta kalmayı başarabilen bir canlıdan daha karmaşık olabiliriz ama onun biyolojik üstünlüğü ortadadır.) İnsan oğlu için şu anda sahip olduğumuz biyolojik yapımız tamamen bu atmosfer şartları için optimaldir. Gözümüz de, tüm diğer organlarımız gibi, dünyanın bu şartları, bu atmosfer içinde şekillenmiştir. Örneğin; bizim beyaz olarak algıladığımız ışık demeti aslında bu atmosferdeki görme işlemimize bir referans noktasıdır. Uzay yürüyüşü yapan astronotlara ayın rengi sorulduğunda net bir cevap alınamamıştır, çünkü ay gibi atosferi olmayan bir yerde bizim görme algımız tek kelime ile dumura uğrar. Dünyada gözümüze gelenden çok farklı bir ışığa maruz kalırız çünkü atmosfer dışında, referans noktamızı yitiririz. Görme ve göz örneğinden devam edersek; Başka bir gezengene taşınma imkanımız olduğunu farz edelim, temel değerler yaşamamıza elverişli olsa bile farklı bir ışık kaynağı ve az da olsa farklı bir atmosferde olacağız. Gözümüz böyle bir durumda bugün beyaz olarak algıladığımızdan daha farklı frekansta, dalga boyundaki bir ışık demetini referans noktası, yani beyaz, olarak algılayacaktır, atmosfer ve ışık şartlarının farklılığı nedeniyle. (Akciğerlerimiz ve diğer tüm organlarımız da elbet aynı şekilde uyum sağlamak zorunda kalacaktır.) (Özellikle yüzbinlerce yıldır değişim göstermeyen, köpek balıkları ve timsahlar gibi, ortamlarına mükkemmele yakın bir uyum sağlayabilmiş canlılar varken). Evrimdeki tarihsel "ilerleme"ye bakılarak bir tepe noktası olduğunu varsaymak hatalı bir bakış açısıdır. Çevresel faktörler değiştikçe insan (ve diğer bütün canlılar) da değişmeye devam edecektir. Sonuç olarak; Biyolojik mükkemmelik; çevresel faktörlere gösterilen mükemmel uyumdan başka bir şey değildir. İnsan oğlu biyolojik gelişimini mükemmele doğru geliştirirken çevresel faktörlerin nasıl bir gelişme gösterbileceğini ön göremeyiz... Zeka, akıl bugünün çevre şartlarında hayatta kalmamız için yeterlidir, ama büyük ve ani bir salgın hastalık olduğunu farz edelim; böyle bir durumda hayatta kalabilecekler, o salgına neden olan bakteri veya virüse karşı bağışıklık sistemi "gelişen" insanlar olacaktır. Zeki, akıllı, ahlakalı, kültürlü vs insanlar değil... Böyle bir salgınla dünyanın pek çok büyük beyinden yoksun kalabileceğini ve oluşabilecek kargaşa ortamında da yeniden ilkel yaşam koşullarının oluşarak (insanlığın binlerce yıl geriye gidebileceğini) göz ardı etmemek gerekir. Örneğin; Gezegenimizin atmosferinin, ikliminin değişikliğe uğradığını ön görelim, sonuç aynı olacaktır. Sosyal olarak istedimiz kadar evrilelim, gelişelim, ilerleyelim... Zeki ve akıllı olanlar değil değişen çevre şartlarına uyum sağlayabilenler hayatta kalacaktır... *** Birazda yanılsamalarla ilgili birkaç teste göz atalım sevgili birce... İlgin ve önemsediğin için teşekkürler...
-
Hoşçakalın
Sevgili 'ali0_1'; Seni gerek formumuzda gerekse diğer bazı forumlarda yakından izleyen ve gözlemleyen biri olarak, Kişisel gelişimini ve değişimini olumluya taşıyacak kendi insani özünü arayışta yolun açık olsun dileklerimi iletmek istiyorum... Gün gelip bu taraflara tekrar göç etmeyi düşündüğünde sıcak ve sevgi dolu hoş geldin selamlarımızla seni burada bekliyor olacağız... Kendine iyi bak değerli kardeşim... Yaşam sana hep iyi davransın, Gerçeklerin ışığı her zaman yaşam sevincin olsun... Sevgilerimle... *tna
-
Göz yanılması :
Göz yanılması : İnsan gözü için mükemmel derler. Gerçekte birçok kişinin bildiği gibi göz mükemmel değildir. Bütün gözlerde bir kör nokta vardır; Baktığımız yeri görmeyiz. Normal olarak bakarken her yeri görüyormuşuz gibi algılarız. Aslında her gözümüz için iki noktayı görmeyiz. Fakat beyin o görünmeyen noktayı çevresinde gördüğü görüntülerle tamamlar. Bir de bu iki kör nokta gözün tam karşısında olmadığı için iki gözümüz diğerinin eksiğini bir dereceye kadar kapatır. Bu noktayı bulmak için şöyle bir deney yapabilirsiniz: Bir gözünüzü kapayın. Kolunuzu ileri doğru uzatın. Başparmağınızı yukarıya doğru açıkgözünüzün önünde tutun. Gözünüz ve kolonuz aynı yanda olmalı, yani sağ veya sol yanda. Bilgisayar ekranında herhangi bir nokta seçin. Sürekli o noktaya bakarken kolunuzu yavaş yavaş dışarıya doğru açın. Kolunuz yaklaşık 3-4 derece açıldığı zaman başparmağınız kaybolacaktır. Kolunuzu o noktadan sağa, sola veya yukarı aşağı oynatırsanız veya başka bir yere bakarsanız parmağınız yeniden görünür. Parmağınızın kaybolduğu nokta kör noktadır. Orayı görmüyorsunuz ama beyniniz sizi aldatıyor. Gördüğünüzü sanıyorsunuz. O nokta göz sinirlerinin gözden çıktığı noktadır ve orada görme hücreleri yoktur. Bu bütün insanlarda böyledir. Göz mükemmel değildir ama hayatta kalmamız için yeterlidir. Bir örnek daha; Hücreler 3 ana bölümden oluşur. Zar, plazma, çekirdek; Plazma içinde mitokondri vardır. Görme hücreleri özelleşmiştir. Bunlara ek olarak ışığa duyarlı bölüm ve görüntüyü nakleden sinir bağı vardır. Dışarıdan ışık gelir. Işığa duyarlı bölüm görüntüyü alır ve sinirlere aktarır. Sinirler de görüntüyü beyne taşır. Hücre bir çubuk şeklini almıştır. Ancak bir terslik vardır. Işığa duyarlı bölüm çubuk biçimindeki hücrenin en arkasındadır. Işığın geldiği yönde mitokondri, hücre çekirdeği, sinir telleri vardır. Bunlar da görüntüyü bir dereceye kadar bozar. Sıralama tam tersi olsaydı daha iyi olmaz mıydı? Nitekim ahtapotlarda böyledir. O nedenle ahtapotlar insanlardan daha iyi görürler. Ama bu terslik ölümcül değildir. Öyle olsa yaşayamazdık. Gördüklerimiz yaşamamıza yetiyor. Işığı dalgalar halinde algılarız; Dalga birimi Angström’dür ve milimetrenin milyonda birine eşittir. Biz ancak belli dalga boyunda ışıkları görebiliriz. Görebildiğimiz ışığın alt sınır dalga boyu 4000 (mor), üst sınır dalga boyu 7000 (kızıl) angströmdür. Bu dalga boyları arasında bildiğimiz renkler, 7 temel renk dağılır. Bir prizmayı ışığa tutarsak ışık prizmadan geçerken farklı dalga boylarına göre kırılır ve güneşten gelen ışığın renlerini görürüz. Buna güneşin 7 rengi de denir. Güneşten gelen ışığı beyaza yakın görürüz. Beyaz rengin dalga boyu yoktur. Gözümüz beyazı insanın hayata başladığı binlerce yıl öncesinden referans olarak almıştır. Diğer renkleri beyaza göre değerlendirerek bir renk kararına varır. Bazen bir rengi bir gözümüz diğerinden farklı renkte görür. Bunlar bize ortalama bir değer verir. Yani renkleri mükemmel olarak algılamayız ama algıladığımız şeyler yaşamamıza yeter. Bundan başka algıladığımız dalga boyu sınırlarının dışında kalan dalga boylarını göremeyiz, algılayamayız. Ama bazı hayvanlar, ahtapot örneğinde olduğu gibi, algılar. Bu da gözümüzün mükemmel olmadığını gösterir. Güneş bizden yukarıda olduğu için, yine binlerce yıldan gelen alışkanlıkla ışığı aşağıdan da gelse hep yukarıdan geliyormuş gibi algılarız. O zaman ışık aşağıdan geliyorsa tümsekleri çukur, çukurları tümsek sanarız. Örnek olarak Ay yüzeyi görüntülerinde kraterler bazen tepecik gibi görünür. Hâlbuki onlar çukurdur. Böyle görmemizin nedeni orada resmin çekildiği anda güneş ışığının resmi çekene göre alttan geliyor olmasıdır. Resmi ters çevirince doğru algılanır. Aynı şey gece vakti araba sürerken far ışıkları nedeniyle olur. Işık bize göre aşağıdan geldiği için az engebeli yerlerde tepeleri çukur, çukurları tepe sanabiliriz. Aynı şeyi Google Earth kullanıcıları da fark etmiş olabilir. Güneş dünyaya güneyden vurur. Dünya kuzey yukarıda olacak şekilde durunca güneyden yani aşağıdan gelen ışık gözümüze aynı oyunu yapabilir. İnsanlar yaşadıkları ilk yıllarda uzaya çıkamadıkları için bu eksiklik yaşantısında tehlike yaratacak bir durum olmamıştır. Şimdi ise bunu bilincimizle aşmaya çalışıyoruz. Bir ağaç veya bina gözümüze çukur olarak görünüyorsa öyle gördüğümüz halde onların çukur olmadığını düşünebiliyoruz. Gözümüz bizi aldatıyor ama kanmıyoruz. Kalbimiz mükemmel değildir. Gözümüz mükemmel değildir. Yaratılışçıların dediği gibi vücudumuz mükemmel olarak yaratılmamıştır. Sonradan oluşan veya doğuştan gelen göz bozukluklarından söz etmedik bile... Vücudumuzda daha birçok organ mükemmel değildir ama yaşamamız için yeterlidir. Doğrusu kendimizi bu hatalarımızla kabul etmektir. Yoksa çok yanlış ve olmadık noktalara çıkar ve sonunda hayal kırıklıklarına uğrayabiliriz.
-
Günün Sözü
Bilim ve sanat, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olur. ''Tavuk toplum” önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz. Charles Darwin.
-
HUKUK Fikrinin KAYNAĞI Nedir ? C=AHLAK fikrinin KAYNAĞI Nedir
Şu sıralar seni duyması ve iletine yanıt vermesi mümkün olamıyabilir sevgili dayı; Yoğun şu sırlar işi de biraz zor hak vermek lazım yani... AED'nin öne sürdüklerini spekülatif yaklaşımlarla çürütme derdinde... Anlaşılır olsun notu: Spekülatif: Kurgusal.
-
İzmir Nedir ve İzmir'den Ne İsterler?
Yapma böyle değerli dostum; Bir insan ve yurttaşım olarak seni önemsediğimi bilmeni isterim... Seni dışladığımı ve öteki olarak gördüğümü ve taraf olduğu düşünmen beni üzdü... 'alkanaga'nın anlatmak istediği, "ülkenin her anlamda var olan zor koşulları altında herkesin ortak derdinin öncelikle geçim sıkıntısı olduğunu" vurgulamasına karşın, yukarıda da dile getirdiğin gibi içsel sıkıntılarının algılamanı farklılaştırdığını anlatmak istedim... Bak sevgili dostum insanları farklılıklarıyla ayrıştırarak ortak değerlerini göz ardı etmelerini sağlamak her zaman elitlere, bir sömürene ve onların fırsatçı yandaşlarına yaramıştır insanlık tarihi boyunca... İçinde yaşadığımız süreçte yapılmak istenen de bu... Bence öncelikle " Ezen-ezilen, yoksayan-sayılan, öteki olduğumuza" dair söylemlerle bizleri ajite eden yanı başımızdaki insanların bilinçli yada bilinçsiz ne yapmaya çalıştıklarını analamaya çalışmakla başlamalıyız işe... Birde kendi gerçekçi değerlendirmelerimizi yapabilmek için... Bizlere "Bak bunlar ötekiler, seni ezenler, yok sayanlar" diyenlerin, bizler adına düşünmelerine ve sonuçlarını da kendileri değerlendirip bizler adına kararlar vermelerine izin vermememiz gerekiyor. Onların öteki diye gösterdikleri insanların büyük çoğunluğuna bakmalıyız gerçekten de bu yaklaşım ve davranışlar içindeler mi diye... Sanma ki sana yaşam hakkını tanımayanlar bana yaşam hakkımı tanıyorlar. Bizleri iliklerimize kadar sömüren aynı güç "Bana seni hain öteki, sana da beni haksızlıkları savunan öteki " olarak kabul ettirmeye çalışıyor... Bu karmaşanın içinde göremediğimiz ve farkedemediğimiz gerçek ise, aynı insani değerlere muhtaç “Sen ve Ben” elele insan onuruna yakışan doğal haklarımız için birlikte mücadele edip haklarımızı kazanabileceken, "Ayrışıp, Çatışıp" bizi bu sinsi oyunla oynatanların ekmeklerine yağ sürüyoruz ... “Sen bensin be sevgili kardeşim ben de sen” nasıl olur da bir insan kendine, öz benliğine, yaşamına ve geleceğine zarar verir.. Veriyor ama öyle değil mi? Ayrışırsak, aynaya bakıp gördüklerimizi kavrayamazsak bu oyun böyle oynanmaya devam edecek... Ama gerçekleri kavrayıp ne yapmamız gerektiğini anlamak için öncelikle "Senin ben, benim de sen olduğumuzu", İnsani değerlerimizin vazgeçilemez önceliğimiz olduğunu kavramamız gerekiyor.. O nedenle insan olmamız ve dünya yurttaşı olmamız şu yada bu ana babadan doğmanın çok daha önünde... İstediğin gibi dürüstçe ve ayrıca tüm içtenliğimle bu yazdıklarıma karşın hala yanlış tarafta olduğumu düşünüyor musun? Eğer öyleyse dediğin gibi sonumuz gerçekten de "Hayrola"... Sevgilerimle... *tna
-
İzmir Nedir ve İzmir'den Ne İsterler?
Tamam da bu Izmirlilerin Kurtlere tas ve sopalarla saldirmalarina neden midir? Bunu burada savunanlari, dogru gorenleri neden elestirmiyorsunuz bir Izmirli olarak? Neden Izmirlileri yaptiklari bu cirkinlikten dolayi kinamiyorsunuz bir Izmirli olarak? Sana hiçbirşey söylemek istemiyorum dostum; 'alkanaga' ın yazdıklarında ne anlatmak istediğini kavrayıp bu çıkarımda mı bulundun? Kutluyorum seni 'Diyarbakirli' kardeşim... Algılamaların ve çıkarımların buysa eğer senden iletimin altındaki imzayı okumanı ve lütfen alınmamanı rica ediyorum... Neden rica ediyorum? Çünkü; anlaşıldığı kadarıyla "senin derdin üzüm yemek değil bağcıyı dövmek"... Bunun tartışma dilindeki tercümesi "senin niyetin görüş belirtmek değil provoke etmek" Egeden sevgiler yolluyorum sana...
-
"GÜLER ZERE ÖLÜRSE TÜRKİYE EKSİK KALIR"
Sayın 'dominik'; İletiniz de iyiniyetli olup olmadığıma dair kuşkularınızı dile getirerek alınmakta son derece haklısınız, Oysa, size önerim sadece "Bence umudunuzu yitirmemek için elinizden geleni yapmaya çalışın... " önerisiydi... Elbette ki, iyi niyetli olup olmadığımızı, tutum, davranış ve dile getireceğimiz görüşler ortaya koyacaktır... Ancak, ne kastedildiğini anlamaya yönelik değerlendirmeler karşı tarafın objektif değerlendirmelerine bağlıdır.. Hak verirsin ki, ötesi sadece varsaymak ya da kişisel kabuller, geçersiz değerlendirmeler olacaktır... Buradan devamla neden size yönelikte ifadeler kullandığıma gelirsek eğer; Sizi izlediğim kadarıyla kabul ettiğim düşüncelerinizin yanında görüş farklılıklarının ortaya çıktığı durumlarda karşı görüşün öneri ve savunmalarını toptancı bir yaklaşımla "Bilinçsizlik" olarak gören değerlendirmelere kişiselleştirmeden yapılan eleştirilerdi... Yanlışlıklarını10 defa mı açıklayacağız diyorsun, elbette gerekirse 100 defa açıklayacağız... Sonuçta önemli olan kişilerin "bilinçsiz" olduklarını haykırmak, tescillemek değil, Karşılıklı olarak ortak ve yararlı bilinci ortaya çıkarabilmektir... Örneğin kaplan arkadaşımıza şunu sorabiliriz... G.Zere ye kanlı katil ifadesini onu bir terörist olarak algıladığı için mi? Yoksa adli kayıtlara dayandırarak mı bu ifadeyi kullanmaktadır... Neredeyse "Atatürk" ile özdeşleştirilen "Che" yi neden Küba teröristi" olarak kabul etmekte, ya da Latin halklarının özgürlüğü için yaşamını hiçe sayan ve halk kahramanı olarak anılan kişiyi, Devletin kirli ilerini yaptığı ortada olan bir kişiyle kıyaslanmaya eş değer tutmaktadır... Söz ettiğin gibi karşılıklı iyi niyetli olarak bu soruları yönelttiğimizde, Çatışmadan, birbirini yok saymadan ortak bilince ve gerçeklere ulaşabiliriz... *** Açıklık getirmem gereken bir nokta daha var. Sevgili 'AED' nin yazısına verdiğin yanıtı kabul etmemek değildi yaklaşımım. Anlatmak istediklerini o içeriği önemseyenlerce istemeden de olsa yitirileceği kaygısıydı... Neyi kastettiğimin anlaşılması için o bölümü tekrar alıntılamak istiyorum.. Bir kezde bu açıdan bakarak değerlendirmeni rica ediyorum senden...... Yararlı paylaşımlarda buluşmak dileği ve... Sevgilerimle...
-
"GÜLER ZERE ÖLÜRSE TÜRKİYE EKSİK KALIR"
sevgili 'dominik; Bence umudunuzu yitirmemek için elinizden geleni yapmaya çalışın... Örneğin sevgili 'AED' gibi gerekli açıklamaları yaparak kendi açınızdan anlaşılır ve tutarlı davranışlarınızla karşı tarafında aydınlanmasını sağlayacak gerçekleri ifade edebilir, haklılığınızı somut gerçeklerle bu sayfalarda dile getirebilirsiniz.. Anlaşılamadığınızı ve umutsuzluğunuzu dile getirmekten daha anlaşılabilir bir durumdur bu... Hem böyle yaptıkça kendinizin de karıştırdığı "sapla samanı" fark etme şansını yakalayabilirsiniz... Yani özetle sadece karşınızdakilerin anlamamazlıktan geldiği, işin özünü tartışmak yerine saptırdıkları noktaları değil, Sizin de bilinçli yada bilinçsiz tartışmada atladığınız noktaları ele alarak konuya katkıda bulunmaya çalışırsanız, diğerlerinde karşı çıktığınız körü körüne taraf olma mantığının, sizde oluşturduğu umutsuzlukları yok edebilirsiniz... *** Sevgili 'AED'; İletinde dile getirdiğin gerçekler, ön yargıları ve kalıplaşmış bakış açılarıyla insani değerleri ve onun haklarını kendine hak, ama kendinden farklı olan ve düşünenlere ise tanınması gerektiği gibi iç güdüsel yaklaşımlar üretenlere ne yaptıklarının farkına varmaları için geçiştirilmeyecek kadar gerekli ve önemli bir yazı, bir paylaşım... O nedenle sevgili 'dominik' e yazdıklarının önemini geriye atacak, Daha baştan karşı görüşü anlayamaz, duygudaşlıktan uzak bir yapıda olduklarını ima eden, Umutsuzluk pompalayan yaklaşımına yukarıdakileri yazdım... Düşüncem o ki, Siz gerçekleri dile getirin, ortaya dökün, anlamamazlıktan gelenler elbette çıkacaktır. Bu yaklaşım onların kaybıdır. Bu kayıp onların inandırıcılıklarını ve tutarlılıklarını yitirmelerine neden olur... Unutmayalım ki yazılanları sadece tartışma yapanlar değil, forumu hergün takip eden üye ya da misafir, yüzlerce kişi tarafından izlenmekte, okunmakta ve değerlendirilmektedir... *** Paylaşımının son bölümünde dile getirdiklerine ben de imzamı atıyorum izninle... Paylaşımlarının devamı dileklerimle...
-
ÇATIŞMA ÇÖZME YÖNTEMLERİ
Bu başlıkta gerçekten önemli ve ciddi bir konu paylaşılırken senin neden böyle bir yaklaşım gösterdiğini... Ve seni anlamak, kavramak amacıyla bütün iletilerini tek tek okudum... Anladım ki sen çok şeker ve esprili bir kişiliğe sahip olmak için elinden geleni yapmaya çalışıyorsun... Ama sevgili "fıttırık" yaşam her zaman ve sürekli 'tiye' alınacak kadar yumuşak bir yapıda değil... Bazen ciddiye alınmayı da hak ediyor... Ve yaşamı senden farklı algılayıp ciddiye alanlara karşı saygılı olmayı da... sevgilerimle...
-
Vaaaayyyy Ahmet Türk..neymişsin sen be abi..
Bizim endişemiz ülkenin yapılacak çok fazla işi, alınacak çok fazla yolu varken, dayatmalarla boğuşurken enerji ve tartışmalarla zaman kaybediyor olması. Hiç bir şeyi sadece AKP ile açıklamaya çalışmıyoruz... "AKP" sürecin önemsiz bir piyonu...