Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. Başbakan Erdoğan bu sene Davos Zirvesi’ne katılmayacağını belirterek, “Söz ağızdan bir kere çıkar” dedi. Geçtiğimiz sene Davos Zirvesi sırasında “şov” yaparak İsrail Başbakanı Şimon Peres’e “one minute” diyen, toplantıdan çıkar çıkmaz da Peres’ten özür dileyerek “Tepkim size değildi” diye konuşan Erdoğan, bu sene zirveye katılmayacağını açıkladı. Erdoğan, Davos toplantılarını kendisi için bittiğini belirti ve "Bizim ağzımızdan söz bir kere çıkar. Biz dedik ki, tabii bunu ben şahsım için söyledim. 'Ben bir daha gelmeyeceğim' dedim. Bitmiştir o iş" diye konuştu. Lübnan Başbakanı Saad Hariri’yle yaptığı görüşmenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, IMF’yle görüşmelere dair gelen soru üzerine "IMF ile olan görüşmeler büyük ölçüde, şu anda aşılmış noktada. Bu konuyla ilgili olarak, artık 'Herhalde gün, hafta. Bu iş burada çözülecektir' diye düşünüyorum ve arkadaşlardan da haberleri bekliyorum" yanıtı verdi. Kaynak: haber.sol.org_11.01.2010
  2. Birilerini H.Y ci olarak suçlamadan önce, onun yazılarına şöyle bir göz atmakta yarar olduğunu bilmenizi isterim... İlk iletiniz olması ve forumda yazanların hangi görüş ve düşüncede olduğunu bilmiyor olmanız size böyle bir yaklaşım hatası yapmanıza neden oldu sanırım... Her şeye rağmen yazışmalarımızda kullandığımız dil ve nezaket kuralları insanlar arasındaki iyi niyetli ve olgun iletişimin başlangıç noktasıdır. Forumumuza hoş geldiniz sayın 'Darwin2010'... Yararlı ve nitelikli paylaşımlarda buluşmak dileklerimle.. Saygı ve sevgiler
  3. Şempanzelere özgü bir cenaze töreni Kamerun'da 40 yaşlarında Dorothy adlı bir şempanze ölünce diğer şempanzeler insanlar gibi birbirine sarılıp birbirlerini teselli etmeye çalıştı. - ntvmsnbc: KAMERUN - Bir düzine şempanze sessiz bir şekilde tellerin arkasından arkadaşını son yolculuğuna uğurluyor. Eşine nadir rastlanan bu görüntü Batı Afrika'da Kamerun'da bulunan Sanaga-Yong Şempanze Kurtarma Merkezi'nde gerçekleşti. Dorothy adlı 40 yaşlarındaki şempanze kalp yetmezliğinden ölünce diğer şempanyeler yasa boğuldu. Şempanzeler birbirlerine sarıldı ve birbirlerini insan gibi teselli etti. Bu sırada Dorothy'nin bakıcısı da onu el arabasına bindirip son yolculuğuna hazırladı. Bölgedeki yerel halk, çoğunun ailesi avlanan bu şemqanzelerin bakımına yardım ediyor. Bazen avcılar daha bebek olan şempanzeleri bile annelerinden ayırıp satıyor.
  4. Haberi nette tekrar araştırırken Tarafın aslında söylenenlerin bir bölümünü ele aldığını anladım... Başlığı açmanın getirdiği sorumlulukla söylenen diğer ifadeleride bir başka haber kaynağından buraya aktarıyorum... *** İmralı’da hükümlü terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan, barışçıl süreç geliştirilmezse “katı-milliyetçi Ergenekoncu çizginin” Kürt-Türk çatışmasını yaratacağını ileri sürdü. İmralı’da hükümlü terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan, barışçıl süreç geliştirilmezse “katı-milliyetçi Ergenekoncu çizginin” Kürt-Türk çatışmasını yaratacağını ileri sürdü. Öcalan, “İşte Şubat ayı yaklaşıyor. PKK engellemek istese bile halkın tepkisinin önüne geçemez. Ben burada görüşlerimi iletiyorum. Ben konuşmazsam çatışmalar olur, kan gövdeyi götürür” şeklinde konuştu. Öcalan, söylediklerinin Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü için olduğunu savundu ve BDP’yi de Türkiye partisi olması konusunda uyardı. ÖCALAN, KÖŞK'E SESLENDİ Öcalan avukatları aracılığıyla yaptığı değerlendirmede, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir tv programında “demokratik açılım açısından önemli bir çözüm fırsatının heba edildiğini; ancak henüz geç olmadığını” belirttiğini anımsattı. Öcalan, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e seslenmek istediğini belirterek, şunları söyledi: “Bizim geliştirmek istediğimiz çözüm, demokratik barışçıl çözümdür. Bunu engellemeye çalışanlar var. İşte Şubat ayı yaklaşıyor. PKK engellemek istese bile halkın tepkisinin önüne geçemez. Bu süreyi iyi değerlendirmek gerekir. Çok sert ve şiddetli, kanlı durumlar yaşanmasın. Halklar arasındaki gerginlikler artırılıyor. Romanların yerlerinden zorla sürülmesi buna bir örnektir. Eğer devlete bırakılırsa bunu çok sert bir şekilde geliştirir. Eğer bu süreçte çözüm geliştirilmezse, barışçıl çözüm dışındaki yollar güçlenir. Ben burada KCK’yi de uyarıyorum, devleti de uyarıyorum; demokratik çözüm ve barışçıl süreç geliştirilmezse katı-milliyetçi Ergenekoncu çizgi Kürt-Türk çatışmasını yaratır, bunlar acımasızdır, halkları birbirine boğazlatırlar. Geçenlerde halkı taradılar, halkın üzerine ateş açtılar. Ben burada görüşlerimi iletiyorum. Ben konuşmazsam çatışmalar olur, kan gövdeyi götürür. Ben bunların önüne geçmek için görüşlerimi dile getiriyorum. 'Bin yıllık kardeşiz' diyorlar, ben de kardeşlik için, barış için konuşuyorum. Devletin bütünlüğüne, birliğine karşı değilim, bu yönlü bir tutumum ve konuşmam yoktur. Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü içindir söylediklerim.” "ESARET KOŞULLARINDA BİR ŞEY YAPAMAM" “Sayın Cumhurbaşkanının bunları iyi görmesi gerekir” diyen Öcalan, Gül’ün, çözümde samimi, ciddi olmaları halinde, bu süreyi iyi değerlendirmesi gerektiğini ifade etti. Öcalan, “Yok biz tasfiyeyi, imhayı dayatacağız diyorsanız, PKK kendini çok iyi bir şekilde koruyabilir, yaşatabilir, bu savaşı uzun süre yürütebilir. Bunun önüne geçmek için diyalog yolunu başlatmalısınız. İşte Sönmez Köksal da söylüyor, diyalogun binbir türlü yolu var; illa benimle olmayabilir, doğrudan olmayabilir. Yeter ki ciddiyet olsun. Benim rol almam isteniyorsa bu koşulların değiştirilmesi gerekiyor. Bu esaret koşullarında ben bir şey yapamam” diye konuştu. "BDP’NİN BOŞLUĞU DOLDURMASI GEREKİR" BDP’nin siyasetteki sol boşluğu doldurması gerektiğini söyleyen Öcalan, " BDP’nin anti faşist tüm sol kesimleri, radikal demokratları kapsaması lazım. Demokrat Müslümanlar da yer alabilir. Türkiye’nin sorunlara yaklaşımda üç temel çizgi var; biri katı milliyetçi Ergenekoncu çizgi, ikincisi AKP, ABD, kısmen Avrupa ve Talabani ile Barzani’nin içinde olduğu yumuşak tasfiye çizgisi. Üçüncüsü ise radikal demokratların çizgisi” dedi. Öcalan, şunları söyledi: “BDP Türkiyelileşmeli, Türkiye’nin tüm sorunlarını ele alan bir perspektifle çalışmalarını yürütmelidir. Daha önce de söylemiştim, feminist çevreler, çevreciler demiştim. Çeşitli kesimlerden bahsetmiştim. BDP çok renkli olmalı, Türkiye’nin renkliliğini yansıtmalı. Ben bunun için üç ilkeden bahsetmiştim; demokratik cumhuriyet, demokratik vatan, bunun içinde Kürdistan’da var, inkar edilmiyor. Ve demokratik ulus. CHP ve MHP’nin katı milliyetçi ulus anlayışına karşı demokratik ulus. Bu ilkeler etrafında biraraya gelebilirler. Bunların temsil güçleri yüksek olmalıdır.” www.istanbulhaber.com
  5. Anlayışın için teşekkür ediyorum yazı formatı ile ilgili... Aranızdaki Söyleşi, Sohbetinizde kolay gelsin ... Dileğim sizi izleyenler için yararlanabilmelerini sağlıyan sonuçlara ulaşması amaçlı olsun... Saygı ve Sevgilerimle
  6. Öcalan'dan tehdit gibi açıklamalar Öcalan’dan devlete ve KCK’ya şubat uyarısı: Sayın Abdullah Gül’e seslenmek istiyorum. Çözümü engellemeye çalışanlar var. İşte şubat ayı yaklaşıyor. PKK engellemek istese bile halkın tepkisinin önüne geçemez. KCK’yi de uyarıyorum, devleti de uyarıyorum; demokratik çözüm ve barışçıl süreç geliştirilmezse katı-milliyetçi Ergenekoncu çizgi Kürt-Türk çatışmasını yaratır, bunlar acımasızdır, halkları birbirine boğazlatabilirler. PKK lideri Abdullah Öcalan, “Demokratik çözüm gelişmezse katı-milliyetçi Ergenekon çizgisi Türk-Kürt savaşı yaratacak” dedi. Öcalan, MHP ve CHP’yi de Ergenekon’un parlamentodaki uzantıları olarak değerlendirdi. Fırat Haber Ajansı’ndaki habere göre Öcalan, demokratik çözümün gelişmemesi durumunda Ergenekoncu çizginin devreye gireceğini ve Türkiye’yi iç savaşa sürükleyeceğini söyledi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e seslenen Öcalan, haftalık avukat görüşmesinde şunları söyledi: “Buradan Sayın Abdullah Gül’e seslenmek istiyorum. Bizim geliştirmek istediğimiz çözüm, demokratik barışçıl çözümdür. Bunu engellemeye çalışanlar var. İşte şubat ayı yaklaşıyor. PKK engellemek istese bile halkın tepkisinin önüne geçemez. Bu süreyi iyi değerlendirmek gerekir. Çok sert ve şiddetli, kanlı durumlar yaşanmasın. Halklar arasındaki gerginlikler artırılıyor. Eğer bu süreçte çözüm geliştirilmezse, barışçıl çözüm dışındaki yollar güçlenir. Ben burada KCK’yi de uyarıyorum, devleti de uyarıyorum; demokratik çözüm ve barışçıl süreç geliştirilmezse katı-milliyetçi Ergenekoncu çizgi Kürt-Türk çatışması yaratır, bunlar acımasızdır, halkları birbirine boğazlatırlar. Cumhurbaşkanı’nın bunları iyi görmesi gerekir. Eğer çözümde samimiyseniz, ciddiyseniz, bu süreyi iyi değerlendirmeniz gerekiyor. İşte Sönmez Köksal da söylüyor, diyalogun binbir türlü yolu var; illa benimle olmayabilir, doğrudan olmayabilir. Yeter ki ciddiyet olsun.” CHP ve MHP’ye de sert eleştiriler yönelten Öcalan, “Katı milliyetçi sert Ergenekoncu kanat, bunların bir kısmı Silivri’de, bir kısmı da parlamentodadır. MHP ve CHP bunların parlamentodaki zanlılarıdır. MHP, CHP, Eruygur bu kanattadır” dedi. Öcalan, DTP’nin yerine geçen BDP’nin Türkiyelileşme perspektifiyle yapılanması gerektiğini belirterek şu önerilerde bulundu: “BDP Türkiye’nin tüm sorunlarını ele alan bir perspektifle çalışmalarını yürütmelidir. Daha önce de söylemiştim, feminist çevreler, çevreciler demiştim. BDP çok renkli olmalı. Kaynak: Taraf gazetesi - Istanbul - 11.01.2010 Anlaşılan o ki; Öcalan, ben konuşmassam Türkiye'de kan gövdeyi götürür demiş. Öyle sözleri var ki mesajında, İmralı'dan yine "şehir zorbalarına" yani KCK'ya mesajlar vermiş...
  7. Yapmayın sayın "sarıgöl" ; "Çorba" benzetmeniz hiçte hoş durmuyor ... Sayın "Dayı" yı takip ediyorsanız eğer, herbirimizin onlarca kelime kullanarak anlatmaya çalıştığını az ve öz olarak bir kaç kelime ile ifade ettiğini onu okuyan herkes bilir... Bence yazdıklarına katılmadığımız yerleri çorba olarak algılamak yerine yiğidi öldürsekte hakkını vermeyi unutmamalıydık... *** Ben onun yazdığından alacağımı aldım... Sizde kendi payınıza en algıladıysanız artık, yanıtlarınız eleştirden, karşı görüşlerinizi öne sürmekten çok "Yakışır" ve "Çorba" sataşmalarını içerdiği için yazışmalar ister istemez farklı yönlere kayıveriyor nedense... Neyse herkes alacağını aldı, gerisi sayın dayıya kalıyor, neyi yanıtlamayı gerek görür, değer bulursa bu noktada da ona saygı duymak kalıyor bizlere.. Yani sonuçta kimse kimseye inanç ve düşüncelerini dayatmıyor birbirine öyle değil mi? Herkes kendi düşüncelerini aktarıyor buraya, Kim ne kadar inkar ederse etsin yine de karşı görüşten bir şeyler atıyor dağarcığına... Bu noktada üsteki paragrafı göz ardı etmeden tartışma adabı ve üslubunu bilerek yazışmak kalıyor bizlere... Karşıtlıklar üzerinden yazışmak, uzlaşma olmasada ben bilirim, sen yanlışsın yaklaşımlarından uzak kalmak, İllaki kendi hakklılığını kanıtlamaya kalkıp birde bunun üzerinden garip durumlara düşmek yerine haklısınız diyebilmek çok şey katar herbirimize... Saygı ve sevgilerimle Not: Yazı formatınızda renk olarak değişime gittiniz. Ancak yazılanları net olarak görmek anlamında sorunlar oluşuyor. Hele görme sorunları yaşayanlar için daha da sorun ... Karar sizin ama kendimizi en iyi şekilde ifade etmek için net okunmanın yararları olduğunu bilirsiniz ... Benimkisi bir rica...
  8. Evet sayın sarıgöl çok haklısınız kendisi diyor, ama ne dediğini iyi algılamak lazım... Diyor ki, Kitabın yazdıklarına inanmak başka, yazılı olan o bilgiyi uygulayarak yaşamak başka diyor... İki ayrı iman bicimi olarak, alıntıladığınız paragrafta aynı kitaba inanmakla uygulama arsındaki farklılıklardan bahsediyor... Yani sizin ilk yazınızda algılayıp yazdığınız gibi değil anlatmak istedikleri... Saygılarımla sayın sarıgöl, sevgilerimle...
  9. Çok güzel bir tesbit! nedir; "İmansız olmaya gelince.." "İMANLIDIR O KİŞİ",gerçekten bravo ne diyelim hayırlı olsun? İmansızın! İmanlısına. Ama bir bakıma da doğru neden denilirse; kişi imansız, İmansızın bir anlamı da "DİN" karşıtı olmak, yani dinsiz,genelliklede böyle kullanılmış, fakat imansızın,İmanlısı da olabilir,misal; materyalist yani ateist olabilir ve inandığı ideolojiye,iman ettiğinden dolayı da "İMANSIZ,İMANLI" katagorisine girer. Hayırlı olsun. Yakişır. Yine hep aynı yaklaşımı sergiliyorsunuz sayın sarıgöl.. Size göre algılıyorsunuz, yazılanların bir bölümünü göz ardı edip yorumlar yapıyorsunuz. Yaşamın sadece sizin algıladığınız gerçeklerle yaşandığını sanıyorsunuz, Sizin anladığınızın dışında oluşan her gelişmeye, başkalarının düşündüklerini düşünemiyor ve algılayamıyor olmaya tepki duyuyor Ve hemen bir kulp takmayı uygun bir davranış olduğunu sanıyorsunuz... "Sözün doğruluğundan, İşin dürüstlüğünden, Sevginin gerçekliğinden" bi haber ya da imanlı olduğunuzdan kendinize ayrıcalıklar tanıyan düşünce yapınızla, kelimeleri bir araya getirip anlam bütünlüğünden uzak algılamalarla bir dünya kurmuşsunuz kendinize... Espiri anlayışınız bizim kavrayamadığımız kadar gelişmiş olmalı ki, " Kendinden eminse kendi iç alemindeki düzeni ve huzuru temin edebilmişse kendisine amin diyebilmişse yani kendisine İNANMIŞsa (sözünün doğruluğuna işinin dürüstlüğüne sevgisinin gerçekliğine..)" İfadelerinden bizim algıladığımızdan çok farklı bir sonuca... "İMANSIZ, İMANLI" katagorisine girer. Hayırlı olsun. Yakişır." sonucuna ulaşmışsınız... Ayrıca sizce bir sakıncası mı var acaba?... İnsanlar inançlarını ve yaşamlarında davranışlarını ve değer yargılarını size göre mi belirlemek zorundalar... Hadi bu bakış açısının sakınca ve yanlışlarını ortaya serip aydınlatmaya çalışsanız bir parça anlaşılır olurdu belki, Ama siz resmen insanların düşünceleri ve öne sürdükleriyle dalga geçmeye çalışıp aklınız sıra espri yapmaya çalışıyorsunuz... Size yakışır diyemeyeceğim... Çünkü siz dahil hiç kimseye yakışacağını sanmıyorum...
  10. DÜNYA - SON DAKİKA_milliyet.com.tr_10.1.2010 Bu ay cezaevinden çıkacak olan Mehmet Ali Ağca, The Sunday Times’e bir mektup gönderdi. Ağca, el yazısı ile yazıldığı belirtilen mektupta kendisini “fiziksel ve ruhsal olarak, sağlıklı ve güçlü” olarak nitelendirirken, “Planım, dünyanın sonunu ve MÜKEMMEL İNCİL’i yazmaktır?. Vatikan’in hiçbir zaman anlamadığı mükemmel Hıristiyanlığı ilan edeceğim” ifadelerini kullandı. İngiltere’de Pazar günlerinde yayımlanan The Sunday Times gazetesi, Papa İkinci John Paul’u vuran Mehmet Ali Ağca’dan el yazısı bir mektup aldığını duyurdu. Haberde Ağca’nın bu ay cezaevinden çıktığından sonra milyon dolar tutarında kitap ve film kontratlarını imzalama planlarının infial yarattığını belirten gazete, “Ancak The Sunday Times’e gönderilen el yazısı mektubunda Türk tetikçisi Mehmet Ali Ağca, bu hafta sonunda ‘Japonya’dan Kanada’ya kadar film ve tv belgesel projeleri konusunda büyük ilgi olduğunda ısrar etti” dedi. Ağca’nın avukatı Hacı Ali Özhan’a dayanarak 52 yaşındaki Ağca’nın 18 Ocak’ta cezaevinden çıkacağını kaydeden gazete, İtalya’nın kendisini affettiği 2000 yılından beri Türkiye’de cezaevinde bulunduğunu anımsatırken de Ağca’nın, Papa’yı vurmadan iki yıl önce Abdi İpekçi’yi öldürmekten mahkum olduğunu ancak cezaevinden kaçıldığını kaydetti. Gazete şöyle devam etti: “Mektubunda kendisini ‘hem fiziksel, hem de ruhsal olarak sağlıklı ve güçlü’ olarak niteleyen Ağca, özel bir tv mülakatı için 2 milyon dolar (1.2 milyon sterlin), ve biyografisi dahil, iki kitap için 5 milyon dolar (3.1 milyon sterlin) istiyor. Aynı zamanda, Vatikan Kodu adlı bir kitap ve bunu takip edecek filme ilişkin en çok satan kitap Da Vinci Kodu yazarı Dan Brown’a yazdı. Mektubunda diyor ki, ‘Planım, dünyanın sonunu ve MÜKEMMEL İNCİL’i yazmaktır?. Vatikan’ın hiçbir zaman anlamadığı mükemmel Hıristiyanlığı ilan edeceğim” ifadelerini kullandı.” Buna karşın Papa’ya yönelik suikast ile ilgili olarak konuşup konuşmayacağını söylemediğine dikkat çeken gazete, Avrupa yayıncılarının, Ağca’nın anılarının dünya çapındaki yayın haklarının 3 milyon dolar değerinde olabileceğini söylediklerine de dikkat çekti.
  11. Ne denebilir ki siz bu kadar yazılanları anlamakta ya da kavramakta zorluk çekiyorsanız... Yani şu yazdıklarımdan bu çıkarımda bulunuyorsanız size söylenecek bir şey bulamaz hiç kimse... Tabiki kendi ümütsizliğimizi bu durumda başkalarının düştüğü bir durum olarak değerlendirmek çok doğaldır... Bakın yazılanlarda bir arada değerlendirmeniz gereken sözcükleri kalınlaştırdım... .... Anlamak .... Ve kastedileni Kavramak için Okuyun lütfen.... Okudunuz mu sayın "Sarıgöl"..? Hala mı yorumlayıp kastedileni kavrayamadınız?.. *** Siz ısrarla görmemezlikten gelmeye devam ediyorsunuz... Ancak; Ben yine de hatırlatmakta yarar görüyorum... Allah neden kulları arasında kadın erkek ayrımı yapmadan eşitliği sağlamak varken, Neden ona inananlar arasında ayrım yapmış onları paydalı, kesirli hesaplamalarla zora sokmak gibi bir yolu seçmiş ki? Hikmetinden sual olunmaz deyip geçiştirelim mi yoksa işin üstüne gidip var olan bu sorunu sorgulayalım mı? Saygı ve sevgilerimle...
  12. Hangi işletim sistemi kurulu bilgisayarınızda...Xp..... Vista ?
  13. Şuradaki iletide yazılanlara bir bak istersen sevgili Radya... http://www.turkish-m...post__p__848760 Eğer Ağ bağlantısı ayarlarında DNS sunucuları yazılı değilse yaz ... Ozaman izlersin eminim... Saygı ve Sevgilerimle
  14. Sevgili Sardunya; İzninle bir başka başlık altında yazmış olduğun aşağıdaki yazını bu başlık altında da değerlendirilmeye alınması amacıyla buraya da alıntılıyorum... Başlık yazısının ifade etmek istediklerine bir başka kalemin ve düşünsel yaklaşımın katkı sağladığını düşündüğüm için buna gerek duydum... O nedenle başlık yazısının son paragrafını da buraya tekrar yazarak senin yazını ardından ekledim... Ben ne tabiata ne bilime ne de evrene tapınmıyorum, Allah'ın yerine herhangi birşey koymaya çalışmak mı, bu mümkün değil kendimi inançsız olarak tanımlamıyorum, olaylara toplumsal öğretilerden uzak bakmaya çalışıyorum, bağımsız bir düşünce ile tamamen kişisel fikirlerim bunlar... (Gayb), Bilinmeyen meselesi; Dünün bilinmeyeni bugünün bilineni, bugünün bilinmeyeni yarının bilineni olabilir, ki öyle olagelmiştir... Evrenin bittiği yerde ne başlar sorusu benim en çok merak ettiğim sorudur çünkü evrende bir şeyin bitiş noktası başka birşeyin başlangıç noktasıdır, bugün için bunun yanıtını bilmiyoruz belki binyıl sonrasında insanlık bunuda çözümleyecek işte o zaman bilinmez olmaktan çıkacak, eğer öyle ya da böyle birgün bilinmesi mümkün olan şeyi Allah'ın biliyor olması mıdır onu üstün kılan yoksa başka birşey midir? Bilinmeyeni ancak Allah bilir denildiğinde bunun insanlık için asla bilinemez olması gerekmez mi? Asıl bilinmezinde bu olması gerekmez mi? Yarın öğrenmemin mümkün olduğu şey bilmezken sırken bildiğimde kavram olmaz mı? Bana göre siz, size göre ben şuan için bilinmezlik içeriyor olsakta bizi bilen başkaları var etrafımızda, yani aslında ortada bir bilinmezlik ve sır yok sadece size göre bana göre durumu var... İşte Allah'a inanmak durumuda böyle size göre bana göre ona göre... Peki bu durumda hangimize "göre" kesin doğru olur? *** Not: Ayrıca başlık konusuyla ilişkisinin tam olarak kurulabilmesi için karşılıklı ifadelere yönelik düzenlemeler yaptım... O nedenle alıntı olarak aktarmadım buraya... Saygı ve Sevgilerimle...
  15. Sadece şunu sormak yeterli sanırım... "Olmadığını farzedelim. " Türkçede ne anlam ifade ediyor? Cümlelerin içindeki bazı kelimelerin anlamlarını göz ardı ederseniz, yukarıdaki yazdıklarınızı algılamanız normaldir... Önce polemik yaptığınızı düşünmüştüm, anlaşılıyor ki, siz ifade edilenleri anlamlandıramamışsınız. Söylenecek söz kalmadı, kavramak anlamında hikmetinizden sual sorulamayacağını iyice anladım artık... *** Ancak yine de hatırlatmakta yarar var... Allah neden kulları arasında kadın erkek ayrımı yapmadan eşitliği sağlamak varken, Neden ona inananlar arasında ayrım yapmış onları paydalı, kesirli hesaplamalarla zora sokmak gibi bir yolu seçmiş ki? Hikmetinden sual olunmaz deyip geçiştirelim mi yoksa işin üstüne gidip var olan bu sorunu sorgulayalım mı? Saygı ve sevgilerimle...
  16. Yılsonu Hindisinin Vasiyeti ... Ecelime ramak kaldığının farkındayım. Artık itiraf edebilirim. Evet, benim gerçek ismim, “Yılbaşı Hindisi” değildir. Bilinenin tam aksine, “Yılsonu Hindisi”dir. Çünkü biz hindiler, yılbaşı nedir bilmeyiz, havai fişek patlatmalı geri sayıma sıra gelmeden yenilir, yutuluruz. Ayrıca, türümüz için anlam taşımayan bir adı, kendimize niye yakıştıralım ki? İşte bu nedenle iddia ediyorum, “Yılbaşı Hindisi” birleşik ismi, yılsonunu hiçe sayan, yaşlanma korkusunu bastırmak için kendini neşelenmeye zorlayan yılbaşı insanı tarafından türetilmiş bir safsatadır. Şimdi bana, “Sana ait olmayan bir ismi, bu güne dek neden taşıdın?” diyebilirsiniz ama işin aslı ve tüyü, hiç de zannettiğiniz gibi değildir. Yasal haklarımın hep farkındaydım, mahkeme kararıyla ismimi değiştirebilir, kemik yaşımı küçültebilirdim. Ancak cesaret edemedim. Hukuk pratiğinde iki yılbaşı arasında karara bağlanmış, kaç asliye hukuk davası vardır ki? Diyelim dava sonuçlandı, peki bunun Yargıtay sürecini kim takip edecek? Bırakın beni, zürriyetimi temsil edenlerin de ömrü yetmezdi, geciken adalet sürecine. İyi ki aramızda Dev-Solcu bir hindiyi hiç barındırmamışız. Yoksa 28 yıl süren davanın sonucunu tebliğ ve infaz edebilmek için ruh çağırma seansları gerekirdi. Çağrılan hindi ruhunun gelip gelmeyeceğini, yılbaşından önce bilmem tabii ki mümkün değil. Oraya gidince sorarım. Bu arada, hukuki başka acayiplikler de fark ettim. Alabildiğine genel bir haksızlığa karşı kazanılmış davaların, yalnızca dava açan kişiyle sınırlı sonuç yaratması gibi örneğin... Haksızlık etme eylemi toptan uygulanıyordu da, haksızlıktan kurtulmaya, neden teker teker izin veriliyordu? Hal böyle olunca, isim değişikliği davasını kazanmamın, türüme kalıcı bir yarar sağlamayacağından en ufak bir kuşkum kalmadı. Beni yetiştiren çiftlik sahibi de benzer bir sorundan dertliydi. O ve diğer mağdurlar, şişirilen telefon faturalarıyla fazladan ödetilen hiçbir tutarı geri alamamışlar. Kurumsal kazıklamalardan hesap soruşun bireyselleştirilmesi, çok kârlı bir işmiş. Adliye koridorlarında sürünmek istemeyen bir sürü insan, üste para vermeye bile razıymış. Haybeden kazanç, muhasebe kayıtlarında, “Bezdirilmiş Abone Kârı” hesabına kaydediliyormuş galiba. Aslında saçmalıyorum. Bana ne insanların sorunlarından? Yalnızca midelerini düşünmeyi bırakıp hayatlarını çekilmez kılan dertlerine eğilsinler. Yanılıp da, son arzumu sorarlarsa, dünya gözüyle bir yılbaşı kutlamasına katılmayı mı istemeliyim? Evet, bu çok iyi bir fikir... Yılbaşı geçince, hindi yemek akıllarına bile gelmez nasılsa. Son demlerimi yaşadığım şu günlerde, ismimin dışında yeni bir sıkıntı daha edindim. Palazlanmam için bana bütün olarak yutturulan iri cevizlerden mustaribim en çok. Çiğnemeden ceviz yutmaya zorlanmaktan, reflü sahibi oldum. Ayrıca boğaz mukozamda da tahriş var… İnsanlar âleminde adalet olmadığı gibi, hayvanlar âleminde de adalet yok. Kutsal hayvanlar listesine giremememize ne demeli? Üstelik burç hayvanları arasında da yokuz. Kutsal sayıldığı için kesilmeyen ineklere öyle gıpta ediyorum ki, anlatamam… Hindistan’da kutsal hindi olarak yaşamak, ne şahane olurdu… Hiç değilse, kolektif görünümlü mitolojik hayvanların bir parçası olabilseymişiz. Üst parçası ama… Mesela, altı kanguru, üstü hindi, bir mitolojik Tanrı... Meğerse haram hayvanlar bile hindilerden iyi koşullardaymış bazı coğrafyalarda. Yüzlerine bile bakılmıyormuş. Ya maymunlar? Tapınak ziyaretçilerini soyup soğana çevirmelerine karşın kılına dokunulmayan maymunlar… Yetiştirildiğim bu ülkede ’70’li yılların sonuna kadar iki farklı imajımız olduğunu yeni öğrendim. Kabaramamakla ve çirkinlikle suçlanmamız bir yana bırakılırsa, “Bir baba hindi, hey Allah” biçiminde başlayıp, indili bindili süren, “Yallah, yallah, hey Allah” diye biten bir tezahüratta, sportif gücü temsil etmişiz yıllarca. Yılbaşı kutlama alışkanlığı, baskıcı mahalle bilincine bile yerleştiği için mi itibar kaybettik? Ne bileyim? Belki de temel sorun, uçma tembelliğimizdir. İnsanlık tarihinde güneşe doğru uçan bazı kuşların ve gün batımında doruğa tırmanıp karartı biçiminde poz veren keçilerin kutsal sayıldığı aşikârsa, bir hindi olarak bundan biz de yararlanabilirdik. Yemlenerek yaşamaya alışmak, yalnızca zorda kalınca kısa mesafeleri alçaktan uçmak, bize pahalıya mal oldu sanırım. İbret alınacak bir durum… Bizim durumumuza düşmek istemeyen insanlar, geçimlerini kendileri sağlamalı, uzak mesafelere yüksekten uçmalılar öyleyse. Bazen kuyruğumu dik tutarak kaderime karşı direnmeye çalıştığım da oldu… Bu tavrı, kuyruklu canlılar arasında yer almayan insanlardan daha çok hak ediyoruz doğrusu. Denedim ama işe yaramadı. Çiftliği çevreleyen çitleri ne zaman aşsam, sadece yiyecek bulduğunda kutlama yapan insanlar gördüm karşımda. Tabii anında çiftliğe geri döndüm. İnsanlar arası ilişkilerde kuyruğu dik tutmanın acılı sonuçları da belli değil midir zaten? Çok karmaşık hisler içindeyim… Akıbetim, bu yılı tamamlamadan fırınlanmak olsa da, son günlerimde bana özen ve ihtimam gösterilmesi ruhumu okşuyor. Ölümcül bir ilginin bile canlılara hoş geldiğini fark etmek tüylerimi diken diken ediyor… Tüm hindilere ve insanlara sesleniyorum: İçten sevginin kölesi olun ancak sahte bir ilgiye asla kurban gitmeyin! Sevginin kaynağı belliyse de, aşırı ilginin kaynağı hiç belli olmaz. Bir hindi olarak doğduğum ve doğduğuma pişman edildiğim ülkenin durumuna, tabii ki kayıtsız kalamam. Hele de bilindiği gibi bu ülkenin ismi, hindinin İngiliz dilindeki ismiyle özdeşleşmişse… Ne zaman birisi bana Mısır adlı ülkeden söz etse, kendimi mısır ambarında hayal etmişimdir, ağzımı şapırdatarak. Yılbaşı yemeğine dönüştürüldükten sonra, tabii ki geriye fazla bir parçam kalmayacaktır. Ama buna rağmen bir miras listesi yaptım: İbiğimin, kursağımın ve ayaklarımın, uzak doğu yemekleri yapan bir restorana bağışlanmasını; Kuyruk tüylerimin, kuyruğunu dik tutmada başarısız bir insana nakledilmesini; Kemiklerimle, sokak köpeklerine ziyafet verilmesini; Aklımın, ortak akla ilave edilmesini vasiyet ediyorum. Ey yılbaşı insanları, kafayı “Yılbaşı Hindisi”ne takarak kendinizi kandırmayın. Çünkü siz aslında, “Yılsonu Hindisi” yiyorsunuz. Tadıma varabilmek için geride bıraktığınız yılı kutlamalısınız bence. Haberiniz olsun, “Yılsonu Hindisi” ile empati kurmadığınız taktirde, o mutlaka bir gece rüyanıza girecek ve dudağınızı uçuklatacaktır. Hâlâ hindi yemekten vazgeçmedinizse, o zaman lezzet arttırıcı bir tavsiyede bulunayım. Etime karabiber dökmek yerine, biber gazı sıkınız. Evde biber gazınız yoksa hükmedenleri kızdıracak slogan atmak suretiyle davetiye çıkardığınız çevik kuvvete biber gazı sıktırınız. Afiyet olsun… Ali Sefünç
  17. Allahın hikmetinden sual sorulamadığı gibi sizin algılamalarınızdan da aynı sonuç çıkıyor sayın "sarıgöl"... "DİYEN SENSİN" diyorsun; Ben nerede böyle bir kavram yok demişim alıntılayarak işte burada diyebilir misin? Aşağıdaki Alıntıyı siz yazdınız değili mi? Demek ki miras paylaşımında Allahın hükümleri öyle kullarının pek içinden çıkabileceği netlikte değilmiş, alimler bu yüzden düzenlemeler yapmışlar öyle değil mi? Koyulaştırılmış yerlerde ne diyor? Allahın hükümleri için "İslâm'ın kaynağı da yalnızca Kur'ân değil," diyor... Miras meselesini Nisâ(*) Sûresini ele alır düşünürsek Yüce Allah'a hata yapmış muamelesi yapan birileri diyorki, "İslâm'ın kaynağı da yalnızca Kur'ân değil," sünnet ictihattır.. Kılıflar her zaman hazır "-ona aykırı olmayan, onun maksadını ve delâletini esas alan-" ... Çevir kazı yanmasın... Allahın hikmetinden sual mi olur kardeşim, sen kalk değişmez hükümlere sünnet ve ictihadlarla ekleme yap... Alıntıdaki metni okuyunca şu da geliyor aklına insanın... Kulağınızı tersten göstermenin alemi nedir ki? Hatırlatmakta yine yarar var... Allah neden kulları arasında kadın erkek ayrımı yapmadan eşitliği sağlamak varken, neden ona inananlar arasında ayrım yapmış onları paydalı, kesirli hesaplamalarla zora sokmak gibi bir yolu seçmiş ki? Hikmetinden sual olunmaz deyip geçiştirelim mi yoksa işin üstüne gidip var olan bu sorunu sorgulayalım mı?
  18. Youtube kullanamayan arkadaşlar aşağıdaki işlemleri yapsınlar: Ağ bağlantılarınızı açın.. Hangi modemi kullanıyorsanız... "Kablosuz Ağ Bağlantısı" ya da "Yerel Ağ Bağlantısı"na sağ tıklayın Açılan pencereden "özellikleri" tıklayın Açılan pencerede "ağ protokülüne" çift tıklayın ... ya da ( Vista kullananlar_ ağ protokülü sürüm 4'e) çift tıklayın. Açılan pencerede "aşağıdaki DNS sunucu adreslerini kullan" ı işaretleyin. Tercih edilen DNS sunucu adreslerini kullan bölümüne: [ 208-67-222-222 ] Diğer DNS sunucu bölümüne : [ 208- 67- 220- 220 ] ..... yazın ... Tamam deyip pencereleri kapatın... Sorunsuz izleyin ...
  19. İslamda miras sorunu yoktur mu demek istiyorsunuz? İslamda miras paylaşım sorunu yok mu? *** Siz yine işi kesirlere çevirdiniz... Neyse yok varsaymıyalım yine de... Siz nisa sûresini okudunuz mu? Sûrenin 11. ayetini okuduğunuzda "üçte ikisi onlarındır( 2/3)" ; "her birinin altıda bir hissesi vardır (1/6)" ; "anasına üçte bir düşer (1/3)" ifadelerini farkettiniz mi? Bu ifadeler kuranda hangi yüz yılda indi?... İnsanlar üçte ikisi, altıda biri, üçte bir gibi ifade ve kavramları bilmiyordular da okuyunca bunları ne anladılar acaba. Hikmetinden sual olunmaz diye mi düşündüler. Şimdi sorduğunuz soruya gelelim. 1400 yıl önce kesirler varmıydı diye sormuşsunuz... Büyük ihtimalle bilmediğinizden değil, olmadığını anlatmaya çalışıyorsunuz. Olmadığını farzedelim. Dünyada böyle bir kavram yokken "Allah" kuranda içinde kesirleri içeren ayetleri indiriyor. Ve 13. ayette deniyor ki "İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır." Allahın hükümlerine göre mirası paylaştırmak zorunda olan müslümanlar "kesirlerin" bilinmediğini öne sürdüğünüze göre bu işin içinden nasıl çıktılar.? Çıkamadılarsa ve hala günümüze kadar süregelen sorunları çözümlemek için islam alimleri bir takım düzenlemeler ve kurallar koyarak çözüm üretmeye çabalarken, siz hala islamda bir miras sorunu yoktur mu demek istiyorsunuz? *** Mısırlıların kesirli sayıları kullandığını, paydasını 1 olarak kullanarak çözümlemelere gitiklerini, pi sayısını bulanlarında mısırlılar olduğunu hatırlatalım o zaman size, hatta yunan helenistik dönemde ve roma döneminde de kesirli sayılar kullanılmıştır. Adı geçen medeniyetler M.Ö. yani kuranın inmesinden çok önceleri var olduğunu da parantez içinde belirtmekte yarar var. Hadi diyelim ki yine siz haklı olun. O zaman şu soru akla geliyor... Kesirli sayılar bilinmiyordu ve ayetlerde kesirli sayılar olduğuna göre bu hesaplamaları bilmeyen insanlar, miras paylaşımında sorun yaşamadılar mı sizce. Hani "İslam da miras sorunu varda ve halledilmemiş gibi,soru soruldu mu " diye bir cümle kurmuşsunuz ondan soruyorum... İyi de kesirleri bilmeyen insanlar bu sorunu nasıl çözmüşler peki? *** Merak ettiğim bir şey daha var... Allah neden kulları arasında kadın erkek ayrımı yapmadan eşitliği sağlamak varken neden ona inananlar arasında ayrım yapmış onları paydalı, kesirli hesaplamalarla zora sokmak gibi bir yolu seçmiş ki? Hikmetinden sual olunmaz deyip geçiştirelim mi yoksa işin üstüne gidip var olan bu sorunu sorgulayalım mı? saygılarımla...
  20. Sayın "sarıgöl"; Size sadece şu soruları yönlendirmek istiyorum... Kuran da ifade edilenler Allah tarafından Hz.Muhammed'e indirilmiş midir.? Kuranı Kerim, İçeriğinde aykırılık, çelişki olmayan Allahın sözleri olan bir kitap mıdır.? Kuranda miras konusu; Nisâ(*) Sûresinin, aşağıda yazılı ayetlerinde bahsedilmiş midir?... "11 - "Allah size, çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır.4 Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." "12 -" Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa ona altıda bir düşer.5 Eğer (kardeşler) birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar. (Bu paylaştırma varislere) zarar vermeksizin6 yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır. (Bütün bunlar) Allah’ın emridir. Allah hakkıyla bilendir, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)" "13 -" İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır." *** Sadece soracağım şu soruyu yanıtlayın yeter... Çünkü diğer hepsine hayır deme şansınız yok.( ! ) _ Islam ulkelerinde 1400 yıldır şeriat kanunları Kuran'daki miras emirlerini uygulamaya çabalarlar. Çabalarlar diyorum çünkü yukarıdaki sûre ve ayetlere göre miras paylaşımı ne yazık ki net matematiksel bir yöntemle çözümlenemiyor. Ve size açık ve net olarak belirtiyorum " Hiç birimizi "AVL" ve "BİLEŞİK KESİR" ile ilgili açılamalar ilgilendirmiyor... Yanıtınızı işi bu tarafa çevirip vermeyin... Soru şu: Yüz yıllardır miras paylaşımı için oluşan sorunları çözümlemek için islam alimleri bir takım düzenlemeler ve kurallar yapıp uygulamışlar mıdır? saygılarımla ...
  21. Ben neden sana son derece saygı duyuyorum..? Yaşamı hep aynı algılayıp yorumladığımız için mi? Yanıtım çok net... Hayır. Çünkü çoğu kez tam ters düşündüğümüz bir çok şey var... Hep doğruları ve aklı başında şeyler yazdığın için mi..? Çoğunlukla evet... Çünkü doğru bildiklerini çok net ve dürüstce, kararlılıkla dile getiriyorsun... Peki senin bu doğruların her zaman benim doğrularım mı..? Yanıtım çok net hayır.. Çok söze gerek yok... Seni taltif etmekte değil amacım... Ama taktir ediyor muyum... Evet... Belirlediğim satırlar herşeyi anlatmaya yeter aslında... Saygı ve Sevgilerimle
  22. Anlayışlı olmak her zaman taktir görürü sayın "sarıgöl"... Her ne kadar, bu seferde katılmadığınız görüş ve yazılara "tali, polemik, ajite" diyerek tarzınızı ve kafa yapınızı sergilesenizde.(!) "Rahatsız edilmek istemiyorum" ifadenizi yazıları yeni okuyanların yanlış anlamalarının önüne geçmek için şu şeklide düzeltmek yararlı olcak... "Sizden farklı düşünenlerin ifadelerini kendinize ve düşüncelerinize saldırı olarak değerlendirmek zorunda değilsiniz..." Sizi rahatsız eden kimse yok, kimseninde böyle bir derdi yok, herkes kendi düşünce ve görüşlerini dile getirmek derdinde, algılamanız sizi bu hale sokuyor... Sizin katılmadığınız düşünce ve görüşleri rahatsızlık olarak değerlendiriyorsunuz... Sırf reddetmek adına hırslanıp, gerçekte, polemik ve ajite yaklaşımları kendiniz sergiliyorsunuz farkında değilsiniz... Sanacaklar ki diğerleri sizi rahatsız ediyor ama işin aslı "Sizden farklı düşünenlerin ifadelerini kendinize ve düşüncelerinize saldırı olarak değerlendirdiğiniz için" böyle algılıyor ve hissediyorsunuz... Şimdi de kalktık sayenizde konunun devamında konuyla ilgili bir şeyler yazmak yerine, size dünden beri bunları yazmak durumundayız... Ama gerçek şu ki, aslında istediğiniz oldu konunun tartışılması yerine bu şekilde olabildiğince konu dışına çıkmış olduk ... Bu durumu daha iyi vurgulamak için daha önce ifade ettiğim bir kaç satırı tekrarlamakta yarar var... "Konuyla ilgili yeni açılımlara katkıda bulunmak yerine konuyu sabote etmek zorunda değilsiniz... Sizden farklı düşünenlerin ifadelerini kendinize ve düşüncelerinize saldırı olarak değerlendirmek zorunda değilsiniz... Kendinizi buna zorunlu hissediyor olmanız amacınıza uygun olabilir... Ama Düşüncelerini ve görüşlerini dile getiren diğerleri için düşüncelerini dile getirmelerini engelleme, ele alınan konuları saptırma amaçlı ve kışkırtıcı bu yaklaşımlarınız hiçte etik değil ... Mantıklı da değil, hırslarınıza yenik düşüyorsunuz..." "Bundan sonra ciddi yazılara yanıt yazacağım" dediğinize göre; Sizden beklenen ve deklare ettiğiniz ciddiyeti bundan sonraki yazışmalarınızda yerine getirebilecekmisiniz merakla bekliyorum... Saygılarımla.
  23. Sayın "sarıgöl"; Açılan başlıklarda konuları bilinçli olarak mecrasından uzaklaştıran yaklaşımlarla yazılar yazıyorsunuz... Forumda yazışan kişileri, başlık açanları, kurduğunuz cümlelerin içerisine gizlenmiş bir alaycılıkla yaklaşıyor, Bu yaklaşımlarınızla karşınızdakileri bilinçli olarak yanlış yapmaya zorluyorsunuz... Elbette düşüncelerinizi belirtmekte özgürsünüz. Tıpkı Cyrano'nun aşağıda örnek verilen iletisinde yapmaya çalıştığı gibi gördüğünüz lüzum üzerine düzeltmeler yapma hakkına da sahipsiniz... Ama Amacınız onun yaptığı gibi, paylaşımlarda eksik ve hatalı olan şeyleri doğru bilgilerle düzeltmek olmalı... Tabiki bunu yapabilmek için iyi niyetli olmak ve eksiklikleri görüp tamamlayacak belli bir alt yapıya sahip olamak gerekiyor... Belirtmek gerekir ki, Emine hanım da yanlış kavram kullanmış. Bir sonraki paragrafında "darwinizm" sözcüğünün evrim karşıtlarınca üretilen bir argüman olduğunu kendisi ifade ederken, bir paragraf önce, Herbert Spencer'dan "darwinizmin öncülerinden" diye bahsediyor. Dolayısıyla yaklaşımının bütünlüğü bozuluyor. Emine hanım "Sosyal Darwinizm" kavramı yerine "Darwinizm" kavramını kullanmış. http://www.turkish-m...post__p__848246 Oysa siz, dikkat çekici bir şekilde bu iyi niyetli yaklaşımın dışında hareketler içindesiniz... Son olarakta diyorsunuz ki; "Sayın yam yam kardeşimiz H.Y. yı istemediği için buradan alıntı yaptım, eğer isterse başka alıntılarda yapıştırabilirim topig'e." Birilerini istemiyor ilan edip ona zıt davranmak amaçlı olarak bir şeyler alıntılayarak yazışma mantığıyla ... Demek istiyorsunuz ki, burayı alıntılarla boğarım istersem... Katılmadığınız, yazılmasına karşı olduğunuz şeyleri yazan ve söyleyenlere karşı bilinçili olarak kışkırtma ve zorlamalarda bulunuyorsunuz... Bunu yapmak zorunda değilsiniz, Konuyla ilgili yeni açılımlara katkıda bulunmak yerine konuyu sabote etmek zorunda değilsiniz... Sizden farklı düşünenlerin ifadelerini kendinize ve düşüncelerinize saldırı olarak değerlendirmek zorunda değilsiniz... Kendinizi zorunlu hissediyor olmanız amacınıza uygun olabilir... Ama Düşüncelerini ve görüşlerini dile getiren diğerleri için düşüncelerini dile getirmelerini engelleme, ele alınan konuları saptırma amaçlı ve kışkırtıcı bu yaklaşımlarınız hiçte etik değil ... Mantıklı da değil, hırslarınıza yenik düşüyorsunuz... Sürekli yazılanları gereksiz gösterme ve küçümseme amaçlı iki de bir "Yazmaya gerek yok" demek yerine... Sizde onlar gibi yapın bence, sizde kendi düşüncelerinizi ortaya koyan başlıklar açın.. FAZLA BİR YAZI YAZMAYA "GEREK" YOK. Ne kadar ilginç hep aynı şeyi söyleyip nedense ilk yazan hep siz oluyorsunuz... Madem yazmaya gerek yok neden gereğini yapmıyorsunuz? Saygılar...
  24. Doğru tespit sevgili Cyrano... Burada oluşan hata bana ait... Yazılanları buraya aktarırken yapılan kurgulama hatasından kaynaklanıyor... Cümle şöyle olması gerekiyor... "Evrim karşıtlarınca; Evrim teorisi ve "ateist“ düşüncenin karışımıyla ortaya attıkları, "Evrimciler “_"Darwinciler" sözcüğünün, Darwin’in bilimsel açıklamaları ve öne sürdükleriyle hiç bir ilgisi yoktur." Sanırım yönetime başvurup düzeltilmesi gerekiyor? Burada tarafımdan ifade edilmek istenen; Evrim Kuramına karştlıklarını ve "Ateistlerin onu arguman olarak kullanmalarına karşı çıkışlarını açıklarken "Evrimciler, "Darwinciler" sözcüğünü kullandıklarını ve bu sözcüğü kullanarak öne sürülen ve söylenenlerin "Darwin’in bilimsel açıklamaları ve öne sürdükleriyle hiç bir ilgisi olmadığını" vurgulamaktı... Sevgilerimle
  25. Güya deyip geçiştiremezsiniz... Kaynak linkleri alıntılarda verildi... Anlamak gibi bir derdiniz varsa araştırıp anlarsınız... Ama doğru bilgilerin Adnan Oktar _H.Y_ sitelerinde olmadığını aklınızdan çıkarmadan... *** Siz belgeli kaynak kullandığınızı öne sürüyorsunuz... Alıntınızı tarattım... Hepsi aynı kaynağa çıkıyor... Kaynaklarınız deşifre olunca da hemen inkara kalkıp mazlum olduğunuza ilişkin şöyle yazılar postalıyorsunuz... Sanki devamlı ondan alıntı var diyorsunuz, yok mu?.. Nedir sizin Belgeli kaynaklarınızın referansı... "10 yıl sonra Mehdi çıkacak, 20 yıl sonra Mesih inecek, bilmem kaç yıl sonra kıyamet kopacak“ diyerek gaybe dair kesin iddialarda bulunan, yandaşlarının sandıkları üzere yüzlerce kitap yazmış bilim adamı , ilahiyatçı veya teolog bir İslam mücahidinin Avengelist ve yaratılışcı internet siteleri... Her iletinizin sonunda alışkanlık edindiniz hep aynı cümle... "Fazla bir şey yazmaya gerek yok.." Bencede sayın kardeşim... Bencede ... Gereğini yapın o zaman...! Saygı ve sevgilerimle ...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.