GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
Sandıklardan "evet" çıktı...
Hala durduğun yerde duruyorsun sevgili dominik.... Karşınızdakinin ne anlatmak istediği yerine, sizin değerlerinize uygunluğu üzerinde değerlendirmeler yaparak yazılar yazıyorsunuz... Açılan konu "evet ve hayırlar" üzerine değişimin neler ifade ettiğini kavramamız gerektiği ve... Bizim bu aşamada hangi noktada durduğumuzu kendi kendimize sorgulamamız için, Soracağımız soruların ve objektif yanıtlarının ne kadar önemli olduğu öne sürülüyor o yazıda... Bir de bu açıdan değerlendirme yaparak sorulan final sorusuna adapte ol istersen... O zaman gereksiz yere, sadece senin bulunduğun yerden ve senin bakış açınla gerçeklerin konuşulabileceği gibi bir sanıdan kurtulmuş olur... Ve karşındakilerin de senden farklı bir yol izleyerek daha farklı üsluplarla gerçekleri dile getirebileceklerine hak verebilirsin diye düşünüyorum... Sevgilerimle
-
Sandıklardan "evet" çıktı...
Sevgili Dominik; Tartışmalarınızda sürekli öne çıkarttığınız kişilere olan ön yargılarınız, onların ne anlatmak ve söylemek istediklerinin önüne geçiyor... "Var mısınız?" sorunuzunda açığa çıkarttığı gibi... Sürekli ötekileşme ve niyet okumaya yönelik yanıtlarla polemiğe dönüşüyor... Kişisel olarak ben bu yaklaşımınızdan üzüntü duyuyor ve bana verdiğiniz yanıtlarla da zaman zaman yaralandığımı hissediyorum.... "Hükümet ile muhalefet arasinda ne fark varki?" sorunuzun yanıtını sağlıklı ve sağ duyuyla öncelikle kendiniz yanıtlamanız gerekiyor... Aradaki farkı göremiyor olmanın ve diğerlerinin bunun yanıtını veriyor olması soruyu soranı farklı bir duruma sokar... "..... Derdiniz yok ve .... değilsiniz" diye yönelimlerinizi niyet okumak olarak değerlendiriyorum... Ötesi polemik olacağı için detayları sizin değerlendirmenize bırakıyorum... Yazdıklarımdan ötekileştirmeye yönelik, niyet okumaya çalışarak çıkarımda bulunduğunuz benim kişisel tahlillerim yerine... Sormuş olduğum genele yönelik şu sorunun yanıtı vermeye çalışmanız sanırım daha tutarlı olurdu... Sevgilerimle
-
Emniyet, adalet ve siyaset içinde faaliyet gösteren "İmam"lar
Hanefi Avcı Haliç’de Yaşayan Simonlar… Dün Devlet Bugün Cemaat Ben adı geçen kitabın ilk baskısını alıp okuma şansını yakalayabildim... Şu anda Türkiye'nin en çok konuşulan kitabı ama her ne hikmetse bir türlü bulunamıyor. İlk baskısı yayımlandı, sanırım birileri tarafından toplatıldı. Bu kadar rağbet oldugu halde, nedense ikinci baskısı bir türlü çıkamıyor (Bandrol krizi diye söylüyorlar )... Birileri istedikleri kadar kendi algıladıkları demokrasi kavramında, Kitabın diğer baskılarını önlemeye ve okunmasına engel olma çabasında olsalar da, Onlar adına ne yazık ki, "Demokrasilerde çözümler tükenmiyor..." Saygılar...
-
Hayatımız nasıl da değişti birden
Can Ataklı Gazetevatan.com 19.09.2010 Madem işin matrak tarafına daldık... Ben de bir katkıda bulunayım istedim... Fıkra bu ya; Kraliçe Elizabeth, Obama ve Erdogan ölmüşler ve doğruca cehenneme gitmişler. Bir gün Kraliçe Elizabeth "Ben Britanya'yı çok özledim.Britanya ile konuşmak istiyorum.Bakayım ne yapıyor herkes " demiş. Telefonu açmış ve 5 dakika konuşmuş ve sonra da dönüp Şeytana "borcum ne ?" demiş. Şeytan; "5 milyon dolar" diye cevap vermiş... Kraliçe vakur bir edayla,derhal bir çek yazmış ve geçmiş koltuğuna oturmuş. Obama ,buna fena içerlemiş ve başlamış bağırmaya; - "Ben de, ben de özledim ABD'yi. Ben de herkes ne yapıyor, bilmek istiyorum" demiş. O da telefona sarılmış ve 2 dak.konuşmuş ve telefonu kapatmış sonra o da sormuş şeytana; -"Borcum ne kadar?" Şeytan; "10 milyon dolar" demiş... Obama çok bozulmuş ama o da bir çek yazmış ve geçmiş sandalyesine oturmuş... Erdoğan,onları çok kıskanmış, bas bas bağırmaya başlamış. -"One minute,One minute,sıra bende,sıra bende! Ben de Türkiye'ye telefon açmak istiyorum. Bakanlarımla,yardımcılarımla ,parlamentodaki herkesle konuşmak istiyorum" demiş. Türkiye'yi aramış ve yaklaşık 20 dakika konuşmuş,konuşmuş ,konuşmuş Sonra da Şeytana sormuş "Benim borcum ne şimdi?" Şeytan; "20 dolar" demiş... Erdogan şaşırmış; "Yirmi dolar mı? O kadarcık mı?" ... Şeytan cevap vermiş; -Evet. Eğer bir cehennemden diğerini ararsan, şehiriçi konuşma oluyor. Memleketi Cehenneme dönüştüren Recep bey ve avanesine... Ve onların yarattığı cehennemde mutlu olduklarını farz edenlere gitsin bu gülmece
-
REFERANDUM SONRASI... SON DURUM...
- Sandıklardan "evet" çıktı...
Sandıklardan "evet " çıktı... Tersine "hayır" da çıksaydı, şimdiden sonra oluşacak gelişmelerin ne olabileceğini nasıl kavrayacağız? Bunu yaparken en az hatayla gerçekleri kavrayabilmenin en sağlıklı yöntemi doğru soruları sorup yanıtlarını aramaktan geçiyor. Ben kendimce şu soruları sormakta yarar görüyorum.... _Şu anda iş başında olan hükümet ve yürütmenin başında olan başbakan bundan sonra ne yapacak? Bu soruya yanıt vermek çabasında olacak her aklı başında kişi, niyet okumak gibi bir yeteneği yoksa eğer, iş başında olanların geçmişte ne yaptıklarına dönüp bakarak referanslarını göz önünde tutmak zorundadır. _Şu anda iş başında olan hükümetin tek hakimi ve egemeni kim? - Bu güne kadar Meclis, " Başbakanın uygun zaman ve koşulların oluştuğuna kanaat getirdiğinde, onun bir işaretiyle çıkmasına karar verilen kanunları bir çırpıda çıkartıyor muydu?..." _Başkanlık sistemi de yine referandum sonrası başbakan tarafından öne sürüldüğü de göz önünde tutulursa, Ülkenin geleceği ile ilgili "güç ve irade" kimin elinde toplanacak? _ Anayasa Mahkemesi artık, Anayasa'ya aykırı olarak meclisten geçirilen kanunları denetleyebilecek midir? _ Anayasa Mahkemesi artık yürütmenin ve onun güdümünde olabilecek yasamanın eylem ve işlemlerini hukuka uygun mu; yoksa değil mi, diye irdeleyebilcek midir?... _ İdare mahkemeleri ve Danıştay da bundan böyle Bakanlıkların, kamu kurumların yasalara aykırı eylem ve işlemlerini iptal edebilecek midir?... _ Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Bakanlığı'nın direktifleri dışında karar verebilecek, işlem yapabilecek midir?... _Yasama ve yürütmenin tek elde toplanmasının önüne geçebilecek, bütün bunların oluşmasına mani olabilecek bir hukuk düzeni bundan sonra var olabilecek midir?.. Herkes sorsun sorularını kendine ve çevresine ama tutarlı ve gerçekçi soruları sormak ve yönlendirmek gerçeğe en yakın öngörü ve doğru sonuçlara ulaşmakta birincil püf noktası... Ve bence ister evet, ister hayır oyu vermiş olalım... Yanıtlanması gereken öncelikli ve önemli soru şudur... "Bizler. bize dayatılmaya çalışılan bu sürecin hangi noktasındayız?.." Yukarıdaki sorulara vereceğimiz "evet ve hayır" yanıtları sürecin hangi noktasında olduğumuzu gösterecektir bizlere...- Emniyet, adalet ve siyaset içinde faaliyet gösteren "İmam"lar
(Gazeteport)- 22 Eylül 2010- Referandum hakkında soru ve cevaplar
Sevgili Mescere kolaycı yolu seçmiş, Sade bir yurttaş olarak değilde AKP'li taraf bir yurttaş olarak referanduma neden "evet" diyeceğini... AKP'nin probaganda kitapçığından alıntılarla açıklamaya çalışmış... Ama bu durum elbetteki onu bağlar... "Evet" ya da "Hayır" oyu vermeden önce neden böyle yapmamız gerektiğini kavramak için, Onun gibi bir partili olarak kendimizi bağlamak yerine.. Önce gerçekleri gözlemleyerek, “Aklı başında” sorular sorup, Ardından “sağduyu” ve “mantık çerçevesinde” yanıtlarını vermek zorundayız… *** O ve yandaş olan diğerlerinden farklı olarak biz diğerlerimiz, Bu anayasa değişikliklerine AKP yandaşı olarak değilde sade birer vatandaş olarak oy atacağımıza göre; "DEMOKRATİK BİR ANAYASA" değişikliklerine mi? Gerçek anlamda bir “TOPLUM SÖZLEŞMESİ” ne mi? Oy atmamız isteniyor... Bunu anlayıp kavramak için, Önce konunun özünü kavramamızı sağlayacak “Aklı başında” sorular sorup, Ardından gerçekleri gözlemleyerek, “sağduyu” ve “mantık çerçevesinde” yanıtlarını bulmak zorundayız... *** Soru: DEMOKRASİLERDE ANAYASA NEDEN ÖNEMLİDİR? Önemlidir, çünkü toplumun, toplumdaki değişik grupların, katmanların isteklerini yansıtır. Onların ayrı ayrı haklarını korur. İŞÇİ ve MEMUR tüm çalışanların haklarına yer verir. SENDİKALARIN haklarına yer verir. Sendikasız çalıştırılanların, Emeklilerin, İşverenlerin, Küçük Esnafın, Çiftçilerin, Tarım kesiminde çalışanların, Ev kadınlarının, Çocukların, Engellilerin, Öğrencilerin, Gazilerin, Bakıma muhtaç ve yaşlı olanların, Değişik mezheplerdeki yurttaşların, Özetle; “Bu Ülke için Canını, Kanını ve Emeğini vermiş Tüm Yurttaşlarının HAKLARINI KORUR. *** Soru: ANAYASANIN İÇİNDE NELER OLMALIDIR? ANAYASANIN içinde, O güne kadar sorun yaratmış olan her şey tartışılarak, Toplumda ihtiyaç olarak ortaya çıkmış tüm talepler çözüm bulmalıdır. Tam bir Toplumsal Anlaşmayı sağlamak,Gerçek Çözümleri Üretebilmek için… ÖNCESİNE BAKARSINIZ, O GÜNE KADAR NELERİ TARTIŞMIŞSINIZ, NELER SIKINTI YARATMIŞ, NELER TOPLUMDA SORUN YARATMIŞ. İŞTE “DEMOKRATİK ANAYASA”; TÜM BU TARTIŞMALARA, SORUNLARA ÇÖZÜM BULMALIDIR. *** Soru: ANAYASA BUNU NASIL YAPAR? Şöyle yapar, ANAYASAYI YAPARKEN, tüm bu grupları ve onların temsilcileri çağırılır, görüşleri ve talepleri alınır. ANAYASA bu taleplerin tümüne yer verildiği oranda DEMOKRATİK BİR ANAYASA OLUR. Ve ANAYASA, ancak böylece bir “TOPLUM SÖZLEŞMESİ” olur. *** Soru: AKP’nin Referanduma sunduğu ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ BÖYLE Mİ YAPILDI? HAYIR. Akp bu ANAYASA değişikliklerini tek başına ve kendi işine geldiği şekilde yaptı. Hiçbir partinin görüşlerini almadı. Tüm Sivil Toplum Örgütlerine “Üç gün süre” verdi. Bugüne kadar yapılan tüm çalışmalara, diğer partiler ya da Sivil Toplum Örgütlerinin öneri ve taslaklarına dönüp bakmadı bile… *** Soru: ANAYASA BİR TEK PARTİ TARAFINDAN YAPILABİLİR Mİ? HAYIR. Çünkü o zaman “TOPLUM SÖZLEŞMESİ” olmaz. Ancak “PARTİ ANAYASASI” olur. “AKP ANAYASASI OLUR”. *** Şu öncelikli bir kaç sorunun yanıtı bile.., AKP'nin önümüze koyduğu bu ANAYASA değişikliklerine.. Neden “HAYIR” oyu vermek gerektiğini Bunun bir referandumdan öte bir dayatma olduğunu gözler önüne sermeye yetiyor...- GERCEKTE TANRI YOKTUR
Nerden biliyorsun sevgili "taurus" ..? Eğer kesin bir yargıda bulunan bu cümleyi bu şekilde kurmasaydın böyle bir soruyu sormak gereksiz olabilirdi. Örneğin "evet", yerine "benim için" deyip cümlenin devamını getirseydin... *** Ancak sen öyle inanıp kabul ettiğin için geçerli olabilcek bu kesin yargına... "İçinde hissettiğin Tanrı senin egondan öte birşey değil emin ol.." diyerek aslında kendi kendine yanıt vermişsin... *** Ayrıca; "İman etmek zordur ve emin ol atesitler iman edenlerden kolaycıdır.." ifadesini yazarken... Kolaycı bir yaklaşımla "emin ol" diye yargılamada bulunup, sadece ahkam kesmişsin... Bilirsin çiğnenmiş lokmayı yutmak kolaydır da, zor olan ısırdığın lokmayı yutmadan önce gereği kadar çiğnemeyi becerebilmektir... Özetle, gerçekte zor olan, yerleşmiş inanç ve düşünce yapısını kolayca kabullenmek yerine... Yaşamın gerçekleriyle örtüşmeyen taraflarını dile getirerek yargılamada bulunabilmektir...- YETMEZ AMA EVET...DİYORUZ!
Benim oyum ve yakın çevremin oyları kesinlikle "HAYIR"... Neden mi? Demokrasi deyip; Siyasi partiler yasasında yapılması gereken değişikliği bu pakette yer vermeyerek tutarsız davrandıkları için... Demokrasi deyip; Seçim barajında % 10 barajını aşağı çekilmesi istemlerine "Hayır" diyerek, Oyların gerçek anlamda demokratik dağılımının temsil edilmesine karşı oldukları için... Yasama ve yürütmede kürsü dokunulmazlığı hariç, dokunulmazlıkların kaldıracaklarını seçim meydanlarında dile getirip.., Bir gecede işlerine gelen bir çok kanunu geçirdikleri halde verdikleri bu sözde durmayıp yan çizdikleri için... Evet diyeceklerimin yanına hayır diyeceklerimi de katıp... Seçerek, değerlendirerek oy verme hakkıma saygı göstermedikleri için... Anayasa mahkemesinin yasamanın çıkardığı bir kanun eğer anayasaya aykırıysa iptal etmek ya da uygunsa onamak yerine.., Bakın siz bunu beceremiyorsunuz bu yasa maddesi şu şekilde hazırlanmalıdır diyerek.., Hiçte kabul edemeyeceğimiz bir yaklaşımla bazı düzenleme ve değişiklikler yaparak işte şimdi referanduma gidebilirsiniz deyip ... "Yasama, Yürütme ve Yargı" komedisi yaratarak bizlerle ve demokratik haklarımızla dalga geçildiği için ... Yaptıkları iyi yada kötü icraatlarla gerçekte başlattıkları hiç bir işi tam ve halkın yararına sonuçlara ulaştıramadan yarım yamalak işler yaptıkları... Ve bütün bu işlevleri ve icraatlarını halka sunarken, keçinin olmadığı yerde "Abdurrahman Çelebi" misali... Sürekli ahkam kestikleri için... *** Yetmez MİŞ ama evet MİŞ... Zamanında 12 Eylül anayasasına % 90 la evet deyin... Bugün de demokratik değişimler yaptıklarını söyleyenlerin aslında demokratik olmayan bir çok yasa maddesine hiç dokunmadıkları bu düzenlemeleri.., Demokratik değişimlermiş gibi size sunanların bu yutturmacalarına "yetmez ama evet" deyin... "Yetmez ama evet" diyen bu algılama mantığıyla... Birilerinin, daha öncesinde evet dediği 12 Eylül anayasasındaki, bu göstermelik değişmelere bugün yine birileri "yetmez ama evet" diyecekler.., Yarın da bu evet dediklerinizi değiştirmek için yeni bir yılan hikayesine yine birilerinin "yetmez ama evet" diyecekleri bugünden ufukta görünüyor... Zamanında 12 Eylül Anayasasına % 90 ın altında ki "Hayır" diyenler, bugün yine bu değişikliklere "Hayır" diyorlar... Dün evet dediğinizi yarım yamalak değiştirmeye kalkıp "yetmez ama evet" diyorsunuz... Gelecek kimi haklı çıkaracak dersiniz?... Geleceğinizi bir 30 yıl daha heba etmemek için... Sağ duyunuzu öne çıkarıp, oturup üzerinde uzun uzun düşünmenizde yarar var derim sizlere...- İyi Kürt-ölü Kürt teorisi
Bir önceki iletimde yazılan ya "ikisi de gerçekse" ifadesini tek başına alıntılayarak, sadece O bir satırdaki soruyu tek taraflı olarak yanıtlamaya kalkınca aşağıda yazdıklarınızı ifade etmek maalesef çok doğal... Dediğiniz gibi, "Bir tarafta vatanın bütünlüğünü korumak için görevini yapan asker"... "diğer tarafta terörist"... Önlerine hangi sıfatları takarak yorum yaparsanız yapın sonuçta o sıfatlardan arındırdığınız zaman karşımıza şu gerçek çıkıyor... Siz ister öyle görün yada görmeyin... "İNSAN"... Birbirine yabancılaştırılmış, düşman edilmiş, savaştırılıp birbirlerine öldürtülen "İNSAN" lar... Kendinizi taraf olarak kabul ederek yaptığınız bu değerlendirmelerde kendinizi son derece haklı olarak görmenizde çok doğal kabul edilebilir. Ama haklı olduğunuz söylenebilir mi? Yaşanan ve yaşanacak somut durumlar bunu doğrulayacak... Ancak; ifade o bir satırla ele alınamaz bir bütünlük içinde değerlendirme yapılması çok ama çok önemli... Ardından gelen soruların, yüreklerimizde taşımamız gereken sağduyu ve empatiyle yanıtlanması şart ve zorunlu... Yukarıya tekrar alıntıladığım yazının son iki satırında anlatmak istediklerimde yanılmayı, onları yazmaktan utanç duymayı çok isterdim... Ama siz bir başka başlıkta aşağıdaki ifadelerle lanetlenmesi gereken bir dönemin insanlık dışı eylem ve davranışların sahiplerinden birine öykünerek, içinde bulunduğumuz durumun hala insanlık dışı, sağduyudan uzak bir zihniyetle çözümleneceğine inanmış olduğunuzu deklere ediyorsunuz... Düşünceler eyleme geçmediği sürece suç olmadığına göre, üstü kapalı olarak bu yazdıklarınızı ifade etmek sizinde hakkınız... Ama haklı olduğunuz söylenebilir mi? Bana göre hayır.. "Gerçekte insan haklarını esas alan hukuka göre de asla"... *** Ülkece yaşananlara ve bir çok başlıkta bu konuda yazılanlara bakınca, İki tarafında gerçeklere aynı kara gözlüklerle bakıyor olması çözümün çok zor.., Ve ne yazık ki; çözümsüzlüğünde kanlı olacağını düşündürüyor insana ister istemez...- İyi Kürt-ölü Kürt teorisi
BDP ile neden görüşmediğini Başbakan CHP’lilere şöyle açıklıyor: Hangisi daha gerçeğe yakın Acaba?... "PKK’lıların ölü bedenleri üzerindeki darp izleri" mi? Başbakanın ifadesiyle; "PKK’lılar öldürdükten sonra bizim şehitlerimizin gözlerini oymuş, bazı organlarını kesmiş" olmaları mı? Ya ikisi de gerçekse?... O takdirde, gerçekler tek taraflı olarak ele alınıp değerlendiriliyor ve vahşet tek taraflı olarak suçlanıp... Her anlamda kişiler aslında kendini kandırıyor olabilirler mi? Kınamak gerek tüm bunları... Tek taraflı olarak değil ama... Ve bu vahşete bir son vermek gerektiğini anlamalı... Ama gerçeklere sağduyudan uzak, tek gözle bakarak algılamaya çalışan, Beynimizin bir yanını aktif kılan bir zihniyetle bunun çok zor olacağını düşünüyor insan ister istemez...- Hangi demokrasi? ... Kendine göre demokrasi...
Kendine göre demokrasi- Muhterem babam’ icabında parti kurar
‘Muhterem babam’ icabında parti kurar UFUKTA olağanüstü kongre görünüyor. Saadet Partisi’nde (SP) eski ve yeniler arasındaki anlaşmazlık, kongre sonrasında iyice derinleşiyor. Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ı dinliyorum. Fatih Bey kardeşimiz söze, “muhterem babam” diye başlıyor, SP’nin yayın organı Milli Gazete’de de dün yer alan Erbakan’ın çağrısı ile devam ediyor. SP kaynaklarına göre, Erbakan olağanüstü kongre için gerekli 626 oyu bulabilir, Genel Başkan Numan Kurtulmuş’u devirebilir. SP tabanında çelişkili iki görüş var, “Erbakan Hocamızı üzmeyiz, ama Numan Beyden de vazgeçmeyiz”. Bu saatten sonra ikisi bir arada zor. Çünkü, Erbakan’ın hedefi Numan Kurtulmuş. Olağanüstü kongreyi toplayabilirse, Numan Kurtulmuş’u devre dışı bırakacak. Erbakan’ın adayı kim? “Aziz oğlu” Fatih Bey kardeşimiz. SP sanki parti değil, babadan oğula geçen küçük bir macera. Numan Kurtulmuş’u deviremezse, inat bu ya, “muhterem babam” yaşına başına bakmadan icabında yeni bir parti bile kurabilir. Alıntı: Yalçın DOĞAN_ 17 Temmuz 2010-Hürriyet.- Hükümet de yüzde 10 barajını savunamıyor
EŞİTLİKÇİ, ÖZGÜRLÜKÇÜ VE DEMOKRATİK BİR ANAYASA! * Ülke seçim barajı kaldırılmalı, partilerin hazine yardımlarından adil biçimde yararlanmaları sağlanmalı, seçim harcamalarının sınırları belirlenerek, seçim gelir ve giderlerinin şeffaflığını denetleyecek bağımsız bir kurum oluşturulmalıdır. * Partilerin kapatılması Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu Kriterleri çerçevesinde ve istisnai bir durum olarak düzenlenmelidir. * Milletvekili dokunulmazlıkları kürsü dokunulmazlığı ile sınırlandırılarak TBMM Siyasi Etik Yasası çıkartılmalıdır. * Ordu, güvenlik ve yargı mensupları dışında kamu görevlileriyle ilgili siyaset yasağı kaldırılmalıdır. * Kadınların eşit siyasi temsiline imkân vermek amacıyla pozitif ayrımcılığı da içeren cinsiyet eşitlikçi yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmalıdır.”- Cumhurbaşkanına Açık Mektup...
Cumhurbaşkanına Açık Mektup- Hükümet de yüzde 10 barajını savunamıyor
Seçim barajı değişmeli, temsilde adalet sağlanmalıdır Türkiye’de demokratikleşme sürecinin önündeki en önemli engellerden biri olan yüzde on seçim barajının değişmesi gereği yıllardır çeşitli kesimlerce dile getirilmiş ve artık değişmesi ile ilgili geniş bir toplumsal mutabakat oluşmuştur. Bir süre önce DSP seçimlerdeki ülke barajı oranının yüzde beşe, BDP ise yüzde üçe indirilmesiyle ilgili kanun teklifi vermişti. Geçen hafta ana muhalefet partisi CHP’nin de bu oranın yüzde yediye indirilmesi teklifi vermiş olmasını önemli bir adım olarak değerlendiriyoruz. Ancak yüzde yedi de temsilde adaletin sağlanmasını engelleyen yüksek bir orandır. Avrupa’da seçim barajının olduğu ülkelerin hemen hepsinde bu oran yüzde üç ile yüzde beş arasındadır. Ülkemizde de seçim barajının makul bir orana düşürülmesi için uzlaşmaya varılarak değişikliğin biran önce yasalaşmasını, seçim mevzuatı açısından geç kalınması halinde, Anayasa değişikliği yolu ile yeni düzenlemenin önümüzdeki genel seçimlerde uygulanmasına imkân verilmesini ve böylelikle yasama organında daha temsili bir siyasi yapı oluşmasının önünün açılmasını Meclis’teki tüm partilerden talep ediyoruz.- Hükümet de yüzde 10 barajını savunamıyor
Hükümet de yüzde 10 barajını savunamıyor Türkiye’de sürmekte olan seçim barajı tartışmasıyla ilgili son dönemdeki en ilginç çıkış, anayasa değişikliklerini Avrupa Parlamentosu’na (AP) anlatmak üzere Brüksel’e giden Adalet Bakanı Sadullah Ergin’den geldi. Ergin, önceki gün AP’deki Türkiye Dostları Grubu’nun düzenlediği toplantıda seçim barajıyla ilgili sorularla karşılaşınca “Türkiye’nin yüzde 10’luk seçim barajıyla orta ve uzun vadede yürümesi çok kolay değil. Parlamento bunu ilk fırsatta değerlendirecektir” diye konuşmuş. Yanılmıyorsak, “Türkiye’nin yüzde 10 barajıyla yürüyemeyeceği” ilk kez Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin bir temsilcisi tarafından kayda geçirilmiş bulunuyor. ERGİN: “ÇOĞUNLUKÇU DEĞİL ÇOĞULCU OLALIM” Bakan, açıklamaları sırasında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) anayasa değişikliği paketinde yer alan HSYK ve AYM’ye yapılacak seçimlerde “her üyenin bir oy kullanması” düzenlemesini iptal etmesini de eleştirmiş. Bu madde, örneğin HSYK’ya Yargıtay’dan 3 aday seçilecekse, seçimde oy kullanan her Yargıtay üyesinin 3 değil yalnızca 1 aday için oy kullanabilmesi gibi bir kural getiriyordu. Ergin, bakın bu düzenlemenin gerekçesini nasıl anlatmış: “Bu düzenlemeyi Anayasa paketine koyarken şunu amaçlamıştık. Düşünün ki, bir ilden 10 milletvekili seçilecek. Beş siyasi parti yarışıyor. Birinci çıkan parti bütün milletvekilliklerini alıyor. Bu çoğunlukçu bir anlayıştır oysa. 21. yüzyılda demokrasiler çoğunlukçu anlayıştan çoğulcu anlayışa gidiyor. Hazırladığımız Anayasa paketinde biz, verdiğim il örneğinde olduğu gibi birinci partinin tüm milletvekilliklerini aldığı değil, her partinin aldığı oy oranında milletvekili çıkardığı bir yaklaşımı esas almıştık.” Bakanın bu sözleriyle herkesin parlamentoda sayısal gücü oranında temsil imkanına sahip olduğu bir tür nispi çoğunluk sistemini savunduğu izahtan varestedir.- SIVAS'I UNUTTURMA
Sevgili kaplan; Elbette seni çok iyi anlıyorum... Ve hatırlatmakta son derece haklısın... *** 1993'te 33 kişinin kurşuna dizildiği Başbağlar katliamı Sivas olaylarının ardından Alevi-Sünni, Kürt-Türk kavgası yani kardeş kavgasının bir başka fitiliydi. Kara lekelerle dolu koskoca bir yıldır 1993 yılı... Terörü bitirmek için yoğun çalışmalarının yapıldığı o yıllarda, 1993 yılı birçok karanlık olay ve faili meçhul cinayetlerin gerçekleştiği yıldır. Uğur Mumcu'nun cinayetini, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis ve Bingöl'de 33 erin şehit edilmesi, Sivas ve Başbağlar katliamı takip etmişti. Jandarma Tugay Komutanı Bahtiyar Aydın ve JİTEM'in kara kutusu Cem Ersever'in öldürülmesi "Derin yapının provokasyonu" iddialarını gündeme getirmişti o yıllarda. Eğer hatırlarsak; Madımak otelinin ateşe verilmesinin ardından Başbağlar Köyü'nde 33 köylünün kurşuna dizilerek öldürülmesine ilişkin dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit "Başbağlar katliamının perde arkasında hangi güçlerin eli varsa, Sivas katliamında da aynı güçlerin eli vardır" ifadesini kullanmıştı... -Bir bildiği ve önüne gelen istihbarat raporları vardır öyle değil mi?- Bende umuyorum ki; Katliamların tarihsel akışını ve yarattığı sonuçlarını göz ardı etmeden sağduyulu değerlendirmeler yapılarak ne anlatmak istediklerim anlaşılır... Sevgilerimle- SIVAS'I UNUTTURMA
Sen senin katliamını hatırlatırsan bende benim katliamımı hatırlatırıma döndürmeye kalkmanın alemi nedir ki... DENİLDİĞİ GİBİ, "Katliam katliamdır" değerli kardeşim insan canı bu... Bu kadar ucuz mu?.. Kim öldürülürse yada kim yaparsa yapsın... Ortak insani değerlerde bile bu kadar ayrışmanın ve karşılıklı ithamlarda bulunmanın kime ne yararı var?... *** Ama açılan başlık konusunu bir katliam olarak görülüyorsa önce kınamak ve sonra da diğerini gündeme almak gerekmez mi? Bir başka başlık konusunda iki satır geçiştirmek yerine, başka bir bir başlık açarak konuyu orada ele almak katliama uğrayanlar için daha saygın olmaz mıydı?- Kurandaki çelişkiler
Kimsenin özgür iradesi, kişiliği ve düşünceleri için imada bulunmak haddimize düşmez sevgili "tibet"... Bu anlamda yanlış anlaşılmak istemem.. Dayı zaten gerekli açılamayı yapmış... Ayrıca dediğin gibi her birimizin bir diğerinden alacağı kavrayacağı o kadar çok şey var ki... Yaşamın özünü farklı bakış açılarıyla bizlere aktardığın için teşekkürler bizden... İyi ki varsın sevgili dayı ***- REZALET
Kan dökmeden de sana ait olanı korumayı öğrenmelisin... Göstermelik bir çakıl taşı ile o çakıl taşı için yok edilen değerler arasındaki çelişkiyi çözebildiğimiz an, "Kan dökmek" gibi ilkel söylemlerin ne kadar anlamsız olduğunu kavrayabileceğiz... Bu topraklar ve gelecek nesiller için kan dökmek yerine, örneğin; ağaç dikmeyi öncelikli olarak düşünebilmelisin sayın "korkut"... Sahi bu vatan için hiç ağaç diktin mi? " Kan dökerek yok etmeyi düşünmek yerine "...- Kurandaki çelişkiler
Bence sevgili tibet; Sevgili Dayı'nın anlatmak istedikleri üzerinde iyi düşünmek gerekiyor... Gerçi o her şeyi oku "Dayıyı da oku.." diye mütavazilik etmiş ama... Onun yıllar... yıllar içinde, içselleştirdiği deneyimlerini iyi değerlendirmek için... Söylediklerini yabana atmadan, Onu iyi anlamak ve kavramak gerekiyor... Kendi adıma, eleştirdiğim söylemlerinde bile ondan öğreneceğimiz çok şeyler var...- ben ezeli ve ebediyim!
Ne denebilir; böcek, çiçek denince ve işin içine idrak girince işler biraz karıştı sevgili dayı İdrak "insanoğlunun" algısını, varsayım ve kabullerini ele alarak tanımladığımız kavram... Son cümlen de bu nedenle haklısın... İnsanoğlunun idrakına göre değerlendirirsek, Bu anlamda Böceklerin, çiçeklerin Allah'ı yok, onu idrakten yoksunlar çünkü... Allah'ın da insanlara söylemlerinde insanın dışındakilere yine bizim anladığımız anlamda "kulluk görevi" vermemiş, Çiçek, böcek ve diğerleri için "ödül ve cezai yaptırımlardan" da söz etmemiş. Bizim anladığımız anlamda ve onların bize göre idraksiz olmaları, bir anlamda şansları mıdır yoksa şansızlıkları mı? *** Soru eklerinin olduğu cümlelerim, kimseye yöneltilmiş sorular değildir, belirtmem gerekiyor... Sadece yazarak, kendimce bir anlamda da sesli düşünüyorum...- KÜRT KIZLARINI KUMA YAPALIM OLUR BİTER
Çok açık, net ve bazı gerçekleri açığa çıkaran bir örneklemede bulunmuşsun sevgili 'demirefe'; Her anlamda kültürel ve eğitim seviyemizi insani ve çağdaş değerlere oturtamadıysak eğer... "İnançlarımız, İnanışlarımız, Maddi ve Manevi çıkarlarımız için çok kolaylıkla kendimize hasımlar yaratıp onlara, dolayısıyla çevremize ve sonuçta kendimize çok büyük zararlar verip açılar çektirmeyi becerebiliyoruz ne yazık ki... Oysa insan olmanın farkındalığı ve kavramış olduğumuz sorumluluklarını yaşama geçirebilsek... Bize, kendimize ve yaşamın içinde var olan her şeye yararlı olmak için her fırsatta elimizden gelenin en iyisini yapmanın çabası içinde olabileceğiz. *** Zaman zaman forum sayfalarında tartışma ve görüş belirtme kültürümüzün yetersiz kaldığı durumlarda, "Farklı Algılama, Görüş ve Düşüncelerimizi" tartışmalarımızda karşıtlık ve karşıt olmak üzerine sürdürüp, karşımızdakilerin ne anlatmak istediklerini anlamak yerine anlamaz ve anlaşılmak yerine anlaşılmaz olmak adına elimizden gelen her şeyi yapabildiğimiz gibi... Kendimize, görüş ve düşüncelerine katılmadığımız için söylemlerine ve eleştirilerine tahammül edemediğimiz hasımlar yaratarak gereksiz yere hırçınlaşıp birbirimizi incittiğimiz gibi... Oysa; neden tartışıyoruz ki, neden görüş belirtip, bilgi ya da deneyimlerimizi paylaşma çabası içindeyiz.? Ortak doğru ve daha yaralı deneyim ve bilgilere ulaşmak için değil mi? Görüş ve düşüncelerimizi dile getirirken, tartışma kültürünün insanların edindiği en değerli meziyetlerden biri olduğunu unutup, Ben ve benim, biz ve bizim doğrularımız üzerine olumsuz olacak her şeyi yapmayı becerebiliyoruz... Oysa; tartışmalar uzlaşamazlık ve çözümsüzlük üretmek yerine, uzlaşama ve yararlı sonuçlara ulaşmak adına yapılması gerekmez mi? *** Senin yazın üzerine hepinizin hoş görüsüne inanarak, yukarıda ifade etmeye çalıştığım... "Aslında özünde hepimizin bildiği ama hayata geçirmekten hep erindiğimiz" çıkarımlarda bulunmak istedim... - Sandıklardan "evet" çıktı...
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.