Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

sardunyam

Φ Süper Üye
  • İçerik Sayısı

    10.566
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    3

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. Yıl, 1915. Çanakkale'de kan gövdeyi götürüyor. "Geçerim" diye saldıran emperyalistlerin insan kaybı, 200 bini aşmış... "Geç de görelim" diyen dedelerimizin kaybı ise, 250 binin üstünde.... Mermiler havada çarpışıyor. Cesetler toplanamayacak kadar çok... Bu inanılmaz kıyıma rağmen, İngiliz Hükümeti durumdan memnun. Çünkü gerçeği bilmiyor. Çanakkale'deki İngiliz cephe komutanı, "Vaziyet gayet iyi... Bugün yarın geçeriz" raporları gönderiyor devamlı... O sırada genç bir gazeteci var orada. Avustralyalı. Melbourne Age Gazetesi'nin muhabiri. Görüyor ki, durum kel... Hadise, hiç de İngiliz komutanın anlattığı gibi değil. Türkler kafaya koymuş... Kuru ekmek yiyor, bulursa üzüm hoşafı içiyor, şakır şakır ölüyor.... Ama geçirmiyor. Avustralyalı olduğu için özellikle dikkatini çeken bir konu daha var. İngiliz komutanlar, karargâhta klasik müzik eşliğinde viski yudumlarken, Anzaklar patır patır gidiyor. En son iki tabur Anzak gönderiyorlar bir bölgeye... Türklerin, iki taburu yok etmesi iki saat bile sürmüyor. Üstelik, müthiş bir sansür var. Yazdığı haberler, İngiliz yetkililer tarafından engelleniyor. Bakıyor ki, olacak gibi değil... Sarılıyor kaleme, tüm gerçekleri tek tek anlattığı, 8 bin kelimeden oluşan, "Gelibolu Mektubu"nu yazıyor. Özeti şu: "Çanakkale geçilemez... Hemen çekilin." Ve bu mektubu, sansürden kurtulmak için Avustralya Başbakanı'na "elden" ulaştırıyor. Avustralya Başbakanı mektubu okuyor, gözlerine inanamıyor ve acilen, yine "elden", İngiltere Başbakanı'na ulaştırıyor.. İngiltere Başbakanı mektubu okuyor, Savaş Kabinesi'ni topluyor, orada daha yüksek bir sesle okuyor... Gizlice araştırılıyor. Mektup doğru. Hatta az bile yazılmış. Cephedeki İngiliz komutanın, kendi poposunu kurtarmak için palavra attığı anlaşılıyor. Ve karar veriliyor. Komutan görevden alınıyor. Emperyalistler, Çanakkale'den çekiliyor. Yazdığı mektupla savaşın sona ermesini sağlayan genç gazeteci, Avustralya'da "kahraman" gibi karşılanıyor. "Sir" ünvanı veriliyor. E tabii kapılar açılıyor... Savaşa "muhabir" olarak giden gazeteci, savaştan sonra "gazete sahibi" oluyor. Yıl, 1952. Çanakkale'de savaşın kaderini değiştiren "sir gazeteci" vefat ediyor. Bir tane oğlu var... O zamanlar, 21 yaşında. Babasının gazetesinin başına geçiyor. Çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor. Avustralya'ya sığmıyor... ABD'ye, Avrupa'ya el atıyor. Bugün, 75 yaşında. Dünya medya imparatoru. 75 televizyon kanalı... 175 gazetesi var. TV kanallarıyla 600 milyon izleyiciye, gazeteleriyle 11 milyon okuyucuya hitap ediyor. Yıl, 2006... Çanakkale'nin "dövüşerek" geçilemeyeceğini ilk anlayan "sir gazeteci" nin oğlu, Çanakkale'nin nasıl geçileceğini gösterdi... EFT'yle. Bastı parayı, TGRT'yi aldı. İsmi, Rupert Murdoch.
  2. Benim de oyum CHP'ye... Ülkemi kaybetmek istemiyorum, Cumhuriyetimi kaybetmek istemiyorum, din maskesi altında ülkemi soyanlardan hesap sorulsun istiyorum... CHP inadına...
  3. Doğum günün Kutlu Olsun Bidenem Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin, Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin. Bir ısıtır,bir üşütür,bir ağlatır,bir güldürür; Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin. Özdemir Asaf Cadım, sen biliyorsun bende ki yerini buradan bişey söylememe gerek yok sonra nazar neyin değer didim Seni kocamaaaaaaan seviyorum Uzun, sağlıklı sevdiklerinle ve bizim için en önemlisi özgür bir ülkede Mustafa Kemal'in gölgesi altında yaşa... Bu karanlık günlerin sonunda aydınlıkta da yine birlikte olmak dileğiyle, iyik doğdun canım dostum...
  4. sardunyam

    ORTA ÇAĞ KARANLIĞI İKTİDARDA

    FARKINDA MISINIZ ? Böl-Parçala-Yönet kimin oyunudur ? Bu oyuna gelmemek kimin sorumluluğudur ? Oyun, dini ve etnik farklılıklar üzerinden bölünmekle bitmeyecektir. Duyurulur !(*) Oyun, planlandığı gibi, toplumun çok çeşitli yönde görüş, duygu ve davranış böl(ün)mesiyle Ta ki.. Türkiye Cumhuriyet’inin siyasi intiharının gerçekleştirilmesine yani Yeni Osmanlıcılık(**) düzenine dönüştürülmesine kadar devam edecektir. O gün geldiğinde, kurtuluş savaşını ve kuruluşunu ortak vatan-eşit yurttaş-ulus kimlik paydasında yapmış olan Türkiye Cumhuriyeti fiilen yok olmuş olacaktır. At suyun başına getirilmiştir Sırada atın suyu içmesini sağlamak vardır. Bunun için istetmek gerekir Atın suyu, içmesini istetmek ! Yöntemi reklam yapmak değildir ! Tank tüfek hiç değil ! Yöntemi promosyon yapmaktır ! “hak hukuk adalet, daha çok demokrasi ve daha çok insan hakları” promosyonuyla istetmek ! “azamet, ihtişam, görkem, değişim, yeni bir fırsat, büyük düşün, çözüm ” kelimeleriyle inşa etmek Öyle ki… Mümtazer Türköne’ler, Fehmi Koru’lar, Cengiz Candar’lar, Haber Türk’ler,Taraf’lar, İlter Türkmen’ler, M.Ali Birand’lar, Ruşen Çakır’lar Nazlı Ilıcak’lar ve bunlar gibiler… Sorozlar, sivil toplumlar, odalar, siadlar, vakıflar, cemaatler, televizyonlar, diziler, filmler, belgeseller, radyolar, gazeteler, internetler… Yazılar, haberler, yorumlar, raporlar, off the record’lar, VİP görüşmeler, ille de uluslararası çok önemli gözlemler, olmazsa olmaz pek mühim Amerikalı, Avrupalı gözlemciler… Davos’lar, AB-D ile danışıklı İsraille döğüşler, Gül’le Tahran’a gitmeler,”Yeni bir düzen(fırsat) kuruluyor hazırlıklı olun “demeler, Clinton’la haydi gel bizimle olmalar, Obama’lar ile Türkiye’ye gelip gitmeler, (2009 sonunda TRT 7-Ermenice’ler şimdiden hayırlı olsun) ve daha neler neler… eliyle Yeni Osmanlıcılığın piyasasını imal etmek zamanıdır ! Dikkat edin ! 29 Mart seçimlerinden sonra anayasa değişikliği, yerel yönetimlere özerklik, Kürt kimliğinin tanınması, korucu teşkilatının kaldırılması, Kürtçe eğitim, aflar gibi sırasıyla devam edilen-edilecek olan yola girmeyi isteyeceksiniz. Şiddetin ve dökülen kanın ne şekilde olursa olsun durması için- terörün başarılı olduğunu anlayacak-terörün siyasal dayatma aşamalarının neden kabul edilmesi gerektiğini eşe dosta anlatıyor olacaksınız. Dikkat edin ! 29 Mart seçimlerinden sonra AB-D’ den nefret etmiyor aksine AB-D diye diye Ortadoğu’ya varmayı, İslam dünyasına önderlik etmeyi, İslam ülkelerinin rol modeli, yol göstericisi olmayı istiyor olacaksınız. Ha bir de… dikkat edin, 29 Mart Seçimlerinden sonra Ortadoğu’da yanlışlıkla(!)çıkarılacak ya da danışıklı döğüş olacak büyük-küçük herhangi bir savaşta kanı dökülenler olmayı da isteyeceksiniz. Elbette, senin için öldük AB-D diye diye ! At suyun başına getirilmiştir ! Zaman Fatihlerin Kanunilerin Yavuzların ihtişamıyla kandırılmanız, görkemi ile ruhunuzun özdeşleştirilme zamanıdır. Su başlarını tutmuş toplum mühendisleri Sultan Vahdettin döneminde yaşayacağınızı bile bile Osmanlı olmayı istetmenin tekstilini dokumaktadır. AB-D istetecek Medya (AKP, Fethullah ve her türden işbirlikçisiyle) Yeni Osmanlı Piyasasını imal edecektir !!! İmal ederken de önündeki engelleri, kafaları karıştırarak, yıldırarak, bıktırarak, korkutarak, sindirerek, susturarak yok edecektir ! Ergenekon bunun için vardır. Cumhuriyet ve Cumhuriyetçiler yok edilene kadar da olacaktır.(***) Sahi ! 29 Mart seçimlerinde neyi oylayacağız biz, farkında mısınız? İzmir CUMOK
  5. sardunyam

    Aynadan Geçtim

    kırmadan geçebilmek!
  6. Herkes kendi zihninin gelişimini gözlemleyebilir mi? Bence evet gözlemleyebilir fakat bunun için bağımsız düşünebilmesi gerekir. İnsanlar her türlü inancı tabulaştırır, inanmak ile bilmek gece ile gündüz gibi farklıdır, biri ertesi gün havanın güzel olacağına inanır, diğeri havanın bozacağını bilimle bilir, inanç açıklanamaz, bilgi açıklanabilir... Evrende açıklanamaz birşeyse yoktur, sadece süreç gerekir... İnsan zihni daima gelişmelidir, örneğin gelişmiş insan zihninde izlediği bir bale gösterisinde sanatçıların vücutlarına içgüdeleri ile bakmaz, dolayısıyla giysideki detayı görmeyebilir fakat içgüdüleri ile bakan insan için sanat yoktur vücutlarını oynatan insanlar vardır... Bunu yapan zihindir... zihnin gelişmesinin önündeki en büyük engel eğitimsizliktir, eğitimsizliğe sebep olan etkenler ortadan kaldırılmadıkça insan zihni gelişemeyecektir... dinsel bilgiler son derece yaygın bir şekilde hayata yön verir hale gelmiştir, bundan 20 yıl önce dünyada gericilik bu derece yoğun değildi, bu artışın sebebi sorgusuz sualsiz koşulsuz inandırma eğilimidir, birileri toplumların gelişiminden rahatsız olduğu için dini terörizme destek vermekteler, böylece yönetmek kolaşlaşmaktadır... Bütün bunları sorgulayamayan zihin elbette gelişmemiştir ve gelişemeyecektir...
  7. sardunyam

    Aynadan Geçtim

    yolunu bulamamış ruh, tenine uyamamış can, yüzüne bakamamış göz, göğsüne yatamamış baş, düşünü çalamamış peri, parmaklarına dokunamamış el, rengini bulamamış gölge, doğamamış güneş, dolunamamış ay, kayamamış yıldız, tutulamamış dilek... ayna tutuyorum boyuma etimi budumu arşınlıyorum kaç okka gelir günahlarım, sevaplarımdan bir kafes yapılabilir mi? timsahlardan korusun! öc alma peşinde miydim? nefretten zırh kuşansam, intikam almakla uğraşamam... söve söve, saya saya, dizimi döve döve, unuturum...
  8. Teşekkürler, yerinde tespitler ve oldukça farkında olduğunuzu gösteren gözlemler... Bireysel gelişimin en önemli faktörlerinden biriside, sosyalleşebilmektir, ancak sosyalleşirken kalabalıklara karışıp çılgınlarca eğlenmek ya da kavga etmek değil, kendine ve karşındaki insana güven duyacak kadar diyalog kurabilmek demektir... Türk toplumunun gittikçe paranoyaklaştığı tespitine kesinlikle katılıyorum, Türk insanı zihinsel gelişimini tamamlayamamıştır, üstelik bu aşamada son derece gerilerdedir, bunun en önemli sebebi millet olarak bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamız ve din faktörünü bir engelleyici olarak hayatımızın merkezine koymamızdır... Din tıpkı İran'da ya da Pakistan'da yani geri kalmış toplumlarda olduğu gibi belirleyici unsur olarak hayata şekil vermektedir. Din yorumcularının pek çoğu düşünme ve sorgulamanın iman zarar vereceği kanaatindedirler. Yani Allah'tan gelen koşulsuz olarak kabullenilir, neden ve nasılı sorgulanmaz, dolayısıyla düşünsel gelişim bu esnada mümkün değildir, bunun kanıtlarını, profesör olabilmiş, doktor olabilmiş, öğretmen olabilmiş insanların dini kurallarda son derece tutucu olmalarıdır. Yani bana göre zihinsel gelişimin önündeki en büyük engel inançlardır. Zihinsel olarak geri kalmış, dolayısıyla teknolojik ve sosyal ilişkilerin iyileşmesi bazındada geri kalmış olan ülkeler ve milletler, inançlarını merkeze yerleştirmiş olanlardır.
  9. Belki gerçekten azınlığız biz ama bizimde televizyon karşısında keyifle vakit geçirme şansımız yok mu? Var mısın, yok musun, Çarkıfelek, Amhet Çakar'a kim çakar tarzında yarışmalardan başka içerikli yarışmalar izlemek hakkımız değil mi? Ya çocuklarımız için onların gelişimlerine katkı sağlayacak programlar isteme hakkımız yok mu? Yoksa biz evimiden televizyonları komple söküp atalım mı?
  10. Bence mesaj güzeldi, fakat seyirciye oynamış yönetmen, esasen seyirci sinemadan çıktığında ohh be gene yırttık demek yerine uleyn yoksa ebemizle vedalaşsakmı deseydi daha etkili olurdu Kara tahtada formül hesapları yaparlarken bilim adamının söylediği sözde güzeldi, "biz insanlar uçurumun kenarına gelmeden değişmeyiz, ve şimdi kenardayız, bize değişmemiz için gelen şansı alma" gibi bişey diyordu, hoştu... devası, biyonik robotun saldırılmadan hiç birşey yapmaması düşündürücüydü, ve Amerikan ordusunun düştüğü komik ve ironik durum beni çok güldürdü... Bizim uzaylı taşlayan köylüden bile daha komikti, uzaylı bombalayan Amerikalı askerler...
  11. geçmiş olsun yakışıklı kardeşime, ohh bitirmüş gelmişte birdeşişnin dibini bulmuş, öp öp koklada, burnunda tütmüştür bilmezmiyim hatta koy şurdan iki duble tellendirelim kardeşimle (buda ayyaş abla)
  12. Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi / Brad Pitt - Cate Blanchett (güzel ve ilginç bir hikayeydi, en azından farklıydı) Dünyanın Durduğu Gün / The Day The Earth Stood Still / Keanu Reevis (bayıldım, şahaneydi özellikle şu replik: "Sizi değil, dünyayı sizden kurtarmaya geldik" kesinlikle izlenmeli, ama yönetmenin yerinde ben olsam finali çok farklı yapardım...
  13. Kitap ve gazete okuma oranımınızın düşük olmasının en büyük nedeni televizyon izleyicisi olmamız... Ancak bunun sosyo-ekonomik yönleride öncelikli... Düşünün hastanelerinde, okullarında, sosyalleşmede hala belli bir standardı tutturamamışız... Bunların neden böyle olduğunu sorgulayacak yetiye sahip değiliz, öyle ise sorgulama değil kanıksatma öğretilmeli diyorlar, bunun diğer adı "halk bunu istiyor"... Amerikalılar ya da Avrupalılar halk olarak farklımı dersek, değiller... Onların sosyo-ekonomik şartları daha iyi sadece... Fakat sorgulamayı bilmiyorlar...
  14. Bireysel gelişimi ne etkiler, akademik bilgi zihinsel gelişimi etkiler mi, yoksa sadece teknik bilgi midir? Düşünmek: Herkes düşünür mü? Eğer herkes düşünüyorsa bunun yüksek kalitelisine ulaşmak mümkün müdür? Toplumsal gelişimin neresindeyiz? (Türk Toplumu olarak) Türk Toplumunun kişilik yapısı nasıldır? Tespitleriniz...?
  15. RTÜK boş dursun aman Şaka bir yana Rtük denetimi gerçekten halk yararına yapmış olsaydı şuan bunları tartışıyor olmazdık...
  16. sardunyam

    Düşünelim...

    zıtlık gelişimin bir parçasıdır, insanlığı yozlaştıran tekdüzeliktir.
  17. Amerika bozulan imajını Obama ile kazanma arayışında fakat bunun kesinlikle dümen politikası olduğunu düşünüyorum, Akp'de, Dtp'ye rağmen demokrasi ve Kürtçülük propagandası yapıyor şuan, sanki Türkiyelilik, alt ve üst kimlik kavramının akıllara onlar sokmamışlar gibi... İsraile sözde kafa tutan başbakan, Irak'ta katliyam yapmasına gözyumduğu Amerika'ya neden tepki veremez? Çünkü yeni planda başbakan ortadoğuda aranan kahraman yapılacaktır, bu çekilme politasıda bir sonraki aşamaya ön hazırlıktır...
  18. Öyle ise zekamızı kullanarak halkın ilgisini çekecek türde konuları (fakat onların tekeline bırakmadan) basit felsefi yorumlarla harmanlarsak, araya bir fıkra yerleştirip, nostalji tadında türküleri canlı söyleyen amatör sanatçılara yer verirsek, bir yandan eskiden radyolarda olan arkası yarınlara benzer piyesleri drama şeklinde oynatsak nasıl olur? Televizyonlarda son zamanlarda tiyatrolara yer verilmesi benim için çok sevindirici, gerçi kalitesi tartışılır fakat en azından sanata atıfta bulunuluyor, bunu gelişirmelerinide diliyorum, reyting kanallar için önemli çünkü onlar ticari kaygı güden tüccarlar aslında, oysa devlet kanallarının reyting kaygısı yok, fakat onlarda kötü yönetiliyor...
  19. YAŞAM KAVANOZUNUZU TAM DOLDURMANIZ DİLEĞİMLE ... Zamanın iyi ve üretken olarak kullanımı konusunda zaman zaman kurslar düzenleniyor. İşte bu kurslardan birinde zaman kullanma uzmanı öğretmen, çoğu hızlı mesleklerde çalışan öğrencilerine, "Haydi, küçük bir deney yapalım" demiş. Masanın üzerine kocaman bir kavanoz koymuş. Sonrabir torbadan irice kaya parçaları çıkarmış, dikkatle üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirmiş. Kavanozda taş parçası için yer kalmayınca sormuş; "Kavanoz doldu mu?" Sınıftaki herkes, "Evet, doldu" yanıtını vermiş. "Demek doldu ha" demiş hoca. Hemen eğilip bir kova küçük çakıl taşı çıkartmış, kavanozun tepesine dökmüş. Kavanozu eline alıp sallamış, küçük parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşmişler. Yeniden sormuş öğrencilerine; "Kavanoz doldu mu?" İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan öğrenciler; "Hayır, tam da dolmuş sayılmaz" demişler. "Aferin" demiş zaman kullanım hocası. Masanın altından bu kez de bir kova dolusu kum çıkartmış. Kumu kaya parçaları ve küçük taşların arasındaki bölgeler tümüyle doluncaya kadar dökmüş. Ve sormuş yeniden; "Kavanoz doldu mu?" "Hayır dolmadı" diye bağırmış öğrenciler. Yine "Aferin" demiş hoca. Bir sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlamış. Sormuş sonra; "Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız?" Atılgan bir öğrenci hemen fırlamış; "Şu dersi çıkarttık. Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz." "O da doğru ama" demiş zaman kullanma hocası; "Çıkartılması gereken asıl ders şu: eğer büyük taş parçalarını baştan kavanoza koymazsanız daha sonra asla koyamazsınız." Ve ardından herkesin kendi kendisine sorması gereken soruyu sormuş; "Hayatınızdaki büyük taş parçaları hangileri, onları ilk iş olarak kavanoza koyuyor musunuz? Yoksa kavanozu kumlarla ve suyla doldurup büyük parçaları dışarıda mı bırakıyorsunuz.
  20. Sayın Domuzbağı, Benzer programlar izliyoruz, ortak bir zevke sahibiz televizyon programı konusunda... Canlı yayınlanan ve günlük bir program düşünelim, öyle bir program olmalı ki siz bile ekran karşısında onu izlemelisiniz... Ama nasıl? Felsefe konularının tartışıldığı ve son derece özgür, sınırları korku olmayan bir program izlemek ve katılımcı olmak güzel olmazmıydı mesela?
  21. BABACAN , ABD'NİN TÜRK TOPRAKLARINI KULLANMASI İÇİN "HAZIRIZ"DEDI Perşembe, 26 Şubat 2009 Amerika'nın Irak'tan çekilirken Türk topraklarını kullanması için AKP hazır. Dışişleri Bakanı Ali Babacan, "Toprak ve liman kullanımı için Amerika'dan talep geldi mi?" sorusuna "Henüz talep gelmedi, ama biz hazırız" cevabını verdi. Babacan'ın bu sözü, "AKP, Amerika'ya yeşil ışık yaktı" biçiminde yorumlandı. AKP, Amerika'nın Irak'tan çekilirken Türk limanları ile topraklarını kullanmasına sıcak bakıyor. Kulislerde, AKP yönetiminin parti içinde 1 Mart benzeri bir bölünmeden korktuğu ve tezkeresiz formül aradığı konuşuluyor
  22. Sevgili Yakışıklı, Ben halkın büyük çoğunluğunun istekleri ölçüsünde program yapıldığına inanmıyorum, fakat programları öyle ayarlıyorlar ki, izleyici eline kumandayı aldığında onun esiri oluyor, bir nevi hipnoz yani... Bunu yapmak zor değil, insan psikolojisi ve toplum psikolojisi konularında çalışmalar yapıyor sonrada yayınlanacak programları hazırlıyorlar... Özellikle çocuklar için hazırlanan programlara bakınız, bir nevi sihir varmış gibi çocukları ekrana kilitliyorlar, bildiğim kadarıyla bu tür programlarda belli bir frekansın altında sinyaller gönderiliyor ve izleyici esir alınıyor. Bu bir teknik aslında... Sayın Domuzbağı, bir belgesel kanalı olsaydı ya da belli bir biçimde yayın yapan tek tip bir kanal olsaydı bunu belirtirdim, bildiğiniz yapıda, genel yayın yapan, ulusal bir kanaldan bahsediyorum, içeriğini halk belirlesin istiyorlar... Yani reyting kaygısı değil halkın nabzını ölçmek istiyorlar fakat anladığım kadarıyla sizlerin bu konuda net bir fikri yok, daha ne izlemek istediğimizi bilmiyoruz galiba...
  23. Türkiye'nin bir Kürt sonunu yok(tu). Türkiye'nin bir Kürt sorunu yaratanı var! Bunlar provakatörden başka birşey değil, esasen güneydoğuda oyları Akp alsın diye uğraşıyor bu Dtp diye düşünüyorum, yani bu son zamanlarda ortaya çıkan didişme suni... Ortalığı karıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar, insanları kışkırtıyorlar, ve buna hak diyorlar... Git İngiltere'de, Almanya'da, Fransa'da onların meclisinde konuş bakalım! Bu memlekette Kürtleri gerçekten düşünen onların, açlığını, işsizliğini, töreyi, eğitimsizliği konuşur, Kürtçe propaganda karınlarını doyurmuyor, bu sadece bir yem...
  24. Sevgili arkadaşım, Bu söylediklerinde yüzdeyüz haklısın, bende daha fazlasını istiyorum... Fakat birşey sormak istiyorum, televizyonlar mı halkın istediğini veriyor, yoksa halkın ne istediği onlar için farketmiyor mu? Bu tür seviye düşürücü programları yayınlamadaki maksat nedir, sadece reyting kaygısı mı?
  25. Televizyon Türk toplumunun tek ve en önemli haber alma kaynağı... Okur yazar kitlesi düşük, gazete, dergi, makale okuyan kişi sayısı belli... Sinema, tiyatro, opera izleme oranı belli... Türk toplumu vaktinin büyük çoğunluğunu televizyon karşısında geçiriyor ve her şeyi izliyor... Bir seçiciliğe sahip mi, yoksa fark etmiyor mu? Sizin fikriniz nedir? Ve benim için asıl önemlisi, siz televizyonda ne görmek istiyorsunuz? Mevcut programlar arasında neleri izliyorsunuz? Neleri izlemiyorsunuz? Televizyonların en önemli eksikliği nedir? Türk toplumunun şuanki sosyal yapısında televizyon kanallarının etkisi büyük diye düşünüyorum, farkında ya da değil ama izlediğinden etkileniyor ve zamanla izlediklerine benziyor... Bunu bir kanalda yeni yayınlanacak bir programda kullanılacak ana fikirleri belirlemede kullanacağız, o yüzden sizlerin fikirlerini almak istiyorum... Siz ne izlemek istiyorsunuz?
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.