sardunyam tarafından postalanan herşey
-
Nasıl bir televizyon programı istiyoruz?
RTÜK boş dursun aman Şaka bir yana Rtük denetimi gerçekten halk yararına yapmış olsaydı şuan bunları tartışıyor olmazdık...
-
Düşünelim...
zıtlık gelişimin bir parçasıdır, insanlığı yozlaştıran tekdüzeliktir.
-
Amerika Irak'tan Çekilecek mi?
Amerika bozulan imajını Obama ile kazanma arayışında fakat bunun kesinlikle dümen politikası olduğunu düşünüyorum, Akp'de, Dtp'ye rağmen demokrasi ve Kürtçülük propagandası yapıyor şuan, sanki Türkiyelilik, alt ve üst kimlik kavramının akıllara onlar sokmamışlar gibi... İsraile sözde kafa tutan başbakan, Irak'ta katliyam yapmasına gözyumduğu Amerika'ya neden tepki veremez? Çünkü yeni planda başbakan ortadoğuda aranan kahraman yapılacaktır, bu çekilme politasıda bir sonraki aşamaya ön hazırlıktır...
-
Nasıl bir televizyon programı istiyoruz?
Öyle ise zekamızı kullanarak halkın ilgisini çekecek türde konuları (fakat onların tekeline bırakmadan) basit felsefi yorumlarla harmanlarsak, araya bir fıkra yerleştirip, nostalji tadında türküleri canlı söyleyen amatör sanatçılara yer verirsek, bir yandan eskiden radyolarda olan arkası yarınlara benzer piyesleri drama şeklinde oynatsak nasıl olur? Televizyonlarda son zamanlarda tiyatrolara yer verilmesi benim için çok sevindirici, gerçi kalitesi tartışılır fakat en azından sanata atıfta bulunuluyor, bunu gelişirmelerinide diliyorum, reyting kanallar için önemli çünkü onlar ticari kaygı güden tüccarlar aslında, oysa devlet kanallarının reyting kaygısı yok, fakat onlarda kötü yönetiliyor...
-
hayatı en iyi ne anlatır?
YAŞAM KAVANOZUNUZU TAM DOLDURMANIZ DİLEĞİMLE ... Zamanın iyi ve üretken olarak kullanımı konusunda zaman zaman kurslar düzenleniyor. İşte bu kurslardan birinde zaman kullanma uzmanı öğretmen, çoğu hızlı mesleklerde çalışan öğrencilerine, "Haydi, küçük bir deney yapalım" demiş. Masanın üzerine kocaman bir kavanoz koymuş. Sonrabir torbadan irice kaya parçaları çıkarmış, dikkatle üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirmiş. Kavanozda taş parçası için yer kalmayınca sormuş; "Kavanoz doldu mu?" Sınıftaki herkes, "Evet, doldu" yanıtını vermiş. "Demek doldu ha" demiş hoca. Hemen eğilip bir kova küçük çakıl taşı çıkartmış, kavanozun tepesine dökmüş. Kavanozu eline alıp sallamış, küçük parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşmişler. Yeniden sormuş öğrencilerine; "Kavanoz doldu mu?" İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan öğrenciler; "Hayır, tam da dolmuş sayılmaz" demişler. "Aferin" demiş zaman kullanım hocası. Masanın altından bu kez de bir kova dolusu kum çıkartmış. Kumu kaya parçaları ve küçük taşların arasındaki bölgeler tümüyle doluncaya kadar dökmüş. Ve sormuş yeniden; "Kavanoz doldu mu?" "Hayır dolmadı" diye bağırmış öğrenciler. Yine "Aferin" demiş hoca. Bir sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlamış. Sormuş sonra; "Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız?" Atılgan bir öğrenci hemen fırlamış; "Şu dersi çıkarttık. Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz." "O da doğru ama" demiş zaman kullanma hocası; "Çıkartılması gereken asıl ders şu: eğer büyük taş parçalarını baştan kavanoza koymazsanız daha sonra asla koyamazsınız." Ve ardından herkesin kendi kendisine sorması gereken soruyu sormuş; "Hayatınızdaki büyük taş parçaları hangileri, onları ilk iş olarak kavanoza koyuyor musunuz? Yoksa kavanozu kumlarla ve suyla doldurup büyük parçaları dışarıda mı bırakıyorsunuz.
-
Nasıl bir televizyon programı istiyoruz?
Sayın Domuzbağı, Benzer programlar izliyoruz, ortak bir zevke sahibiz televizyon programı konusunda... Canlı yayınlanan ve günlük bir program düşünelim, öyle bir program olmalı ki siz bile ekran karşısında onu izlemelisiniz... Ama nasıl? Felsefe konularının tartışıldığı ve son derece özgür, sınırları korku olmayan bir program izlemek ve katılımcı olmak güzel olmazmıydı mesela?
-
Amerika Irak'tan Çekilecek mi?
BABACAN , ABD'NİN TÜRK TOPRAKLARINI KULLANMASI İÇİN "HAZIRIZ"DEDI Perşembe, 26 Şubat 2009 Amerika'nın Irak'tan çekilirken Türk topraklarını kullanması için AKP hazır. Dışişleri Bakanı Ali Babacan, "Toprak ve liman kullanımı için Amerika'dan talep geldi mi?" sorusuna "Henüz talep gelmedi, ama biz hazırız" cevabını verdi. Babacan'ın bu sözü, "AKP, Amerika'ya yeşil ışık yaktı" biçiminde yorumlandı. AKP, Amerika'nın Irak'tan çekilirken Türk limanları ile topraklarını kullanmasına sıcak bakıyor. Kulislerde, AKP yönetiminin parti içinde 1 Mart benzeri bir bölünmeden korktuğu ve tezkeresiz formül aradığı konuşuluyor
-
Nasıl bir televizyon programı istiyoruz?
Sevgili Yakışıklı, Ben halkın büyük çoğunluğunun istekleri ölçüsünde program yapıldığına inanmıyorum, fakat programları öyle ayarlıyorlar ki, izleyici eline kumandayı aldığında onun esiri oluyor, bir nevi hipnoz yani... Bunu yapmak zor değil, insan psikolojisi ve toplum psikolojisi konularında çalışmalar yapıyor sonrada yayınlanacak programları hazırlıyorlar... Özellikle çocuklar için hazırlanan programlara bakınız, bir nevi sihir varmış gibi çocukları ekrana kilitliyorlar, bildiğim kadarıyla bu tür programlarda belli bir frekansın altında sinyaller gönderiliyor ve izleyici esir alınıyor. Bu bir teknik aslında... Sayın Domuzbağı, bir belgesel kanalı olsaydı ya da belli bir biçimde yayın yapan tek tip bir kanal olsaydı bunu belirtirdim, bildiğiniz yapıda, genel yayın yapan, ulusal bir kanaldan bahsediyorum, içeriğini halk belirlesin istiyorlar... Yani reyting kaygısı değil halkın nabzını ölçmek istiyorlar fakat anladığım kadarıyla sizlerin bu konuda net bir fikri yok, daha ne izlemek istediğimizi bilmiyoruz galiba...
-
Meclis' te Kürtçe konuştu
Türkiye'nin bir Kürt sonunu yok(tu). Türkiye'nin bir Kürt sorunu yaratanı var! Bunlar provakatörden başka birşey değil, esasen güneydoğuda oyları Akp alsın diye uğraşıyor bu Dtp diye düşünüyorum, yani bu son zamanlarda ortaya çıkan didişme suni... Ortalığı karıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar, insanları kışkırtıyorlar, ve buna hak diyorlar... Git İngiltere'de, Almanya'da, Fransa'da onların meclisinde konuş bakalım! Bu memlekette Kürtleri gerçekten düşünen onların, açlığını, işsizliğini, töreyi, eğitimsizliği konuşur, Kürtçe propaganda karınlarını doyurmuyor, bu sadece bir yem...
-
Nasıl bir televizyon programı istiyoruz?
Sevgili arkadaşım, Bu söylediklerinde yüzdeyüz haklısın, bende daha fazlasını istiyorum... Fakat birşey sormak istiyorum, televizyonlar mı halkın istediğini veriyor, yoksa halkın ne istediği onlar için farketmiyor mu? Bu tür seviye düşürücü programları yayınlamadaki maksat nedir, sadece reyting kaygısı mı?
-
Nasıl bir televizyon programı istiyoruz?
Televizyon Türk toplumunun tek ve en önemli haber alma kaynağı... Okur yazar kitlesi düşük, gazete, dergi, makale okuyan kişi sayısı belli... Sinema, tiyatro, opera izleme oranı belli... Türk toplumu vaktinin büyük çoğunluğunu televizyon karşısında geçiriyor ve her şeyi izliyor... Bir seçiciliğe sahip mi, yoksa fark etmiyor mu? Sizin fikriniz nedir? Ve benim için asıl önemlisi, siz televizyonda ne görmek istiyorsunuz? Mevcut programlar arasında neleri izliyorsunuz? Neleri izlemiyorsunuz? Televizyonların en önemli eksikliği nedir? Türk toplumunun şuanki sosyal yapısında televizyon kanallarının etkisi büyük diye düşünüyorum, farkında ya da değil ama izlediğinden etkileniyor ve zamanla izlediklerine benziyor... Bunu bir kanalda yeni yayınlanacak bir programda kullanılacak ana fikirleri belirlemede kullanacağız, o yüzden sizlerin fikirlerini almak istiyorum... Siz ne izlemek istiyorsunuz?
-
düş perisi
doğduğunu bilen ölmekten korkmaz o hesap korkmam ölmekten, aslında ne gökgürültüsünden ne karanlıktan hatta ne kavgadan ne de yalnızlıktan korkmadım hurafelere hiç inanmadım korktuğum incitilmekti, incitmemişken kırmadan, kırılmaktı, onlarıda kabullendim yeniden... fakat hala bir korkum var özgürce çırpamamak kanatlarımı üstelik hava bahar havası olduğu halde ve bulutlar bembeyaz gök masmaviyken... hayalerimden bir uçurtma yaptım kuyruğuna seni bağladım benimse zaten kanatlarım var! sardunyam
-
edebiyat
''Derin Okyanusların sessizliği büyüler beni. İçimi bir heybet hissi kaplar. Kalbim fırtınalarla dolar...'' İnsanların ve toplumların karakteri ya düşerlerken ya da yükselirlerken belli olur… Bilgelerin, şairlerin, yazarların tüm öğretileri benliğimizi bulmamıza yardımcı olan öğretilerdir. Su, kendine sırdaş arıyordu. Önce buluta verdi sırrını. Ağır geldi sır buluta. Sağnak sağnak döktü suyun tüm sırlarını… Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini. Bu arada bulut suyun sırrını yağmur yapıp,dolu yapıp,kar yapıp savurduğu için,zaman zaman taşıyordu göl ve suyun sırrı iyice açığa çıkıyordu. Sonra nehre verdi su sırrını… Nehir aldı suyun sırrını çekti gitti. Dereye verdi, dere biraz daha yavaş olsa da nehirden,o da götürdü suyun sırrını bir başka bilinmeze… Çağlayanlar, şelaler, akarsular… Hepsi kayboluyordu bir anda. Sonra bir gün su takip etti dereyi… Dereye okyanusa ulaşınca fark etti su, bütün sırlarının akarsularla, Çağlayanlarla,ırmaklarla…okyanusa taşındığını… Karar verdi su,sırrını okyanusa verecekti. Öyle de yaptı zaten. Tüm sırlarını okyanusa verdi… Artık suyun sırrını okyanustan başkası bilmiyordu. Ne taştı okyanus,ne bir başkasına taşıdı suyun sırrını,nede kurudu… Geçen karşılaştım suyla,bir bardaktaydı. Suskundu. Çok uğraştım konuşturamadım. Ben tam giderken ”Dur!” dedi su. Durdum! ”Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma! Taşıyamazlar, kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar…” dedi” Akvaryum yüreklilerin dostluk muhabbetinden dem vuramayacağını bildiğimden geçip gitmek daha evla geldi bana… Tatlı su sazanları yorumlarına devam etsinler… Değil mi ki,”Okyanus yağmuru hissetmez...'' Dalgalı okyanuslar, durgun Okyanuslar kadar heybetli gelmez bana... Gök gürlemeleri, mavi Okyanusların heybetini silemez diye düşünüyorum... Durgun Okyanus her zaman dana manalı, daha derindir. alıntı
-
SAMANYOLU TV'DE HAYAT DERSİ GERÇEKMİ?
Samanyolu tv, Kanal7, ve buna benzer kanallar, bu tür programlarla besleniyorlar, insanlar bunlara inanmayı seviyor, çocuklar izliyorsa müthiş etkili oluyor, rüyalarına falan giriyor, oysa insanların böyle bir inanca ihtiyaçları yok, bu tür inançlar ancak hayale sürükler, gerçeklerden soyutlar, sonra aklının inandığını gerçek sanmaya başlarlar... Evrenin ve içerisindeki canlıların bir yaratıcısı var, sistem diye bişey var, kim ne derse desin, o yaratıcı son derece realist, son derece bilinçli, zeki, kurucu ve düzenleyici, fakat efsanevi ve mitolojik bir tanrı değil... Bu tür şeylerle inançları tazelenenler var mıdır bilemiyorum ama bana komik geliyor, izleyip ürperenlerde tanıyorum
-
kozmik aşk
gözleri bir kara delik, baktıkça içinde kaybolduğun! neresinde duracağını bilmediğin! savrulup durduğun, tuhaf bir haz alarak, mahvolduğun... gözleri bir kara delik, simsiyah... siyahtan daha siyah... kör edercesine, içine çekercesine, kendini teslim edercesine, tutulduğun... kozmik bir aşk içinde her şey var, acı, ihtiras, kaçış, kavga savaş, barış, vefa, ve mezar... mabeti bile var, ibadet edercesine tapındığın! tanıyacak zaman yoktur üstelik... gözleri bir kara delik bir kere kapılmaya gör gözleri ve sen evren ve sen seni çıkar aradan gözlerindesin, sen! sardunyam
-
DİNCİLİK VE IRKÇILIK DÜŞMAN MI?
İkisinin temelde farkı yok, eğer işi ideolojik olarak varlık meseleniz haline getirdiyseniz saldırgan bir tutum izleyeceğiniz kesin... Dinci bir insanın yaşam felsefesi dinden ibarettir, öteki dünyası bu dünyası buna göre ayarlanmıştır esasen bunun manen olduğundan daha çok fikren olduğunu sanıyorum, o yüzden şekilselleşiyor ve kalıplara sokuluyor, kriterleri belirleniyor ve insanlar bu kriterlerle yaşamaya alışıyor... Bunun karşılığını alacağına inanıyor, akıllıcamı, doğrumu tartışmıyor, hangi inanç türü olursa olsun farketmiyor, ırkçılıkta aynı kökten geliyor bence, üstün taraf olma kaygısı, güçlü olma çabası, bütünün bir parçası değil, parçanın bütünü olduğu sanısı... Her iki unsurda insanlar arasında can ve kan almaya sebep olmuştur, bundan sonrada olacaktır...
-
Namaz Kılmayan Eşi Boşa
Boşasın tabi, namaz kılmayan eşi napacak?
-
mavi gök, berrak lisan
İnsanlardaki ruhi ve ahlâki kirlenmeye bağlı olarak, insanlığın her kıymeti gittikçe infisaha uğruyor, her nimet kirlenip kokuşup bozuluyor. Her değer tefessüh ediyor. Hava, su, toprak, gıda; çevre, zaman, mekan; cemiyet, müzik ve lisan... Ufkumuzu bir dud-i muannid sarmış sanki... Kara, uğursuz inatçı bir sis... Göklerimizin mavi ve dinlendirici berraklığını örten, dağılmaya hiç niyeti yokmuş gibi gözüken bir inatçı duman altında yaşıyoruz. Atmosferdeki bin bir çeşit atık gazlar, şehirlerin üstüne bir kâbus gibi çullanmış. Derinliklerinde incilerin gülümsediği okyanuslar bile kirlendi. Bulutlar artık yağmur değil, asit yüklü... Altında yaşama savaşı verdiğimiz gök kubbemizde baki kalacak hoş sedamız, şiir musikimiz bile bulanıp gitti. O da hasta ruhların imal ettiği edebiyatımız gibi, makinelerden çıkan metalik seslerin istilasına uğradı. Artık bu çağda müzik ve şiir bir kakafoni, bir tenafur-i huruf mahşeri!... Seslerin kakışıp çatıştığı bir arena! Her metalik çalgıdan tiz bir avaz yükseliyor. Kliplerdeki rakslar, sara illetine tutulmuş hasta çırpınışları! Tam bir pornografi... Ekranlar bütün renkliliklerine rağmen kirli, bulanık, muziç ve müstekreh!... Artık içine düştüğümüz bu kirli ve vahim manzaradan rahatsızlık duymak bir yana, bu berbat hâle ünsiyet bile peyda ettik. Artık çok bayağı şeylerden haz duyar olduk. İnsanlığın güçlü haykırışları olarak bilinen şairler bile suskun, şaşkın, biçâre endişeli. Eli kalem tutan irfan ehlinin bile sesi kısık. İnsanlık âlemini bu kabil tehlikeler karşısında uyarmaya çalışanlar, şamatada vaaz edenleri andırıyorlar. Kimin için yazıp, kime sesleneceksin? Şairlerimiz de, yazarlarımız da kendileri içi yazıp, kendileri için okuyorlar. Eserini hayran hayran seyreden yine ressamın kendisi... 'Yakalarsam çap çup' varken 'suzi dilara'yı, hüzzam'ı kim dinler? ''Neye yarar dillerde dolaşır Arif Nihad adı / Okur Arif Nihad, Arif Nihad'ı...'' diyor Arif Nihat Asya. Kısaca, o eski mükemmel şairlere, o deha çapındaki mütefekkir yazarlara kulak asan kalmadı. Bu yüzden de içindeki hâlin kötülüğüne aldırış eden, o halden rahatsızlık duyan yok. Fakat yine de, bizim gibi, eli kalem tutan, hassas bir iki zat arada bir zuhur edip duygularını yazabiliyor. Şair Zarifoğlu, çevre kirliliğinin artmasıyla mavi göğü kaybetmekten korkuyor. Esrarengiz bir şiirinde Mavi Gök Orada mı? Diyor... O da bu bulanıklık altında mavi göğü yokluyor arada bir... Onu kaybetmekten korkuyor. Bense yazarken ve anlatırken sis bombası patlatan kalemlerin metinlerinde mavi, sonsuz, derin ve berrak lisanımızı, mavi lisanımızı arıyorum. Onu yokluyorum arada bir. Çünkü global dedikleri şu çok yönlü kirlenmelerden en büyük zararı dilimiz gördü. Nehirlerden daha çok lisanımız ve dolayısıyla da zihnimiz bulandı. Türkçe'deki tasfiyecilik harekatının arkasından boş kalan zihnimizi, çoğu uydurma, birazı hortlak, epey bir miktarı da hangi diyardan ve hangi derdimize derman olmak için geldiği meçhul bir yığın ecnebi kelime istila etti. Zarif ve ince kâtibimin yerine man, azman, dızman gibi kocaman şeyleri çağrıştıran yazmanı getirmeye çalıştık. Fakat kâtibime yakıştığı kadar, yazmanımıza kolalı gömlek yakışmadı. Aritmetiksel, geometrik bir dil icat ettik. Üstelik, bir de gibi tatlı ifadeler yerine artı; menfi taraflarımıza eksi, mükemmel insanlarımıza 4x4, yani dört dörtlük diyoruz. Sanki bir motor gücünü ifade etmeye çalışıyoruz. Vurgulamıyor, dikkat çekmiyor, altını çiziyoruz. İzah etmek gibi bir kelimemizin varlığını unutunca da deşelesek mi, eşelesek mi? Diyoruz. Kısaca mütalaa etmeyi unuttuk. Tartışıyoruz, yani tattaraveli oynuyoruz. Dâussıla bizim için artık nostalji... Bu çok eski bir kelime diye, onu ne kadar dil darağacımızdan kovmaya çalışşsak da, Süleyman Nazif'in Dâussıla'sı bize bu kelimeyi hatırlatır sanırım.Sıla hasreti demek... Fakat nostalji bu kelimeyi ne kadar karşılıyor? Bu kelimenin mazimiz ve edebiyatımızla alakası ne kadar güçlü? Dâussıla yerine nostalji demektense hiç olmazsa tahassür, daha güzeli, sıla hasreti, diyemez miyiz? Ama ben Dâussıla derken kelimedeki dâ sesinin içimi yaktığını hissederim. Çünkü Dâ dağlanmayı, yürek dağlamayı tedai eder. Zaten hasret, sıla, gurbet gibi kelimeler bize hep vatandan, anneden, yardan ve arkadaştan ayrılığı hatırlatmaz mı? Bir gönül sızısını çağrıştırmaz mı? Evet... Bu kelimeler, aslen nereli olurlarsa olsunlar, yalnız bize mahsusturlar. Çünkü Hiçbir millet, Yemen çöllerini, Sarıkamış'ı yaşayışımızı; Semerkand'ı, Buhara'yı, Türkistan'ın o tasavvufi, o uhrevi muhitini yüzyıllardır özleyişimizi düşünürsek, bizim kadar gurbet acısını, sıla hasretini gönlünde duya duya yaşamamıştır. Bu dünyada hasretin, sılanın, gurbetin ne demek olduğunu yalnız biz biliriz, biz anlarız. Evet şair ikide bir neyi soruyor, neyi yoklayıp duruyordu? Mavi göğü... O, şimdi kurşuni bulutlarla örtülü mavi göğü kaybetmekten korkuyor. Bense öz yurdumda, dükkan levhalarında Body Reform Shop, Haute Coiffıre İsmail, Blue Butique, fast food, sandwich waffle ve daha bilmem color gibi kelimelerin atıldığı lisan çöplüğüne feda edilmiş annemin köpüklü çağlayan suları kadar temiz, pınar suları kadar berrak ve ak, insana hayat ve hayal güzü veren mavi lisanını arıyorum. Onun, ''Evde ışıklar söner ninni / Gökte yıldızlar yanar ninni... Yum gözlerini... Gökte yıldızlar çiçek, rüyanı süsleyecek ninni...'' diye şakıyan saf ve temiz mısralarındaki ak lisanı arıyorum. Ana vatanımda anamın dilini arıyorum. Ben annemin bu saf, bu arı, bu duru ve berrak Türkçe kelimelerle yavrusuna sessiz, kirden ve pastan uzak, masum bir dünya sunduğu dili arıyorum. Ne yapalım? Çevre kirlendi. Ona bağlı olarak da her şey... Zarifoğlu, ''mavi gök orada mı?'' diyor. Onun mavi göğü şimdi kirlenmiş kurşuni bulutlarla örtülü... Bir rüzgar dağıtınca bulutları, o, mavi göğüne kavuşabilir. Bense mavi ve berrak lisanıma Yunus'un: ''Elif okuduk ötürü / Pazar eyledik götürü / Yaratılanı hoş gördük / Yaratandan ötürü''; Karacaoğlan'ın: ''Bir ben değil, cümle alem perişan''; Ahmet Yesevi'nin, ''Başım tofrak, cismim tofrak, özim tofrak / Köydüm, yandım, olamadım hergiz apak'' gibi yüzyıllar ötesinden günümüze ulaşan feyiz dolu, ak ve berrak mısralarında, annemin ninnilerinde kavuşabiliyorum...
-
Davos - Erdoğan - Peres
Dünya dindarlaşıyor arkadaşlar, çünkü daha dindar toplumlar daha kolay yönlendiriliyor... Her dinin, her mezhebinin bir lideri var onlar ne derse o oluyor... Pakistan'da da artık Talian yavaş yavaş yerleşiyor, yeni yüzyıl keskinleşmiş ve bileylenmiş toplumlar varediyor... Irkçılık ve faşizm hortlamıştır...
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Sayın Fuzuli Amerika emperyalizmin lideridir dolayısıyla ortaklık ettiği ülkeler dışında her ülkeden çıkarı vardır Türkiye gibi bir ülkenin bölünmesinden dolayı çıkarı vardır... Amerika için ülkemiz neden risklidir biliyor musunuz? 1- Mustafa Kemal devrimleri halkın bilinçlenmesi, bağımsızlığı, çağdaşlaşması, bilimle gelişmesi, iyi eğitilmesi, güçlü bir birey olması için yapılmıştır. Ve böyle bir halk ortadoğuda sömürülmekte olan ülkeler için kötü örnektir. Aydınlanmış bir ülke emperyalistler için en büyük düşmandır. 2- Türkiye laik ve ulus devlettir. (emperyalizmin bölmek için kullandığı iki unsuru daha baştan bertaraf eder DİN-ETNİK Fark) O yüzden ilk önce etnik ayrımcılık sonrada din ayrımcılığı yaratılmıştır. Yani bölünmenin ilk adımları atılmıştır. Ardından gelecek olan ulus devletin parçalanması olacaktır. Sömüren devletler her hangi bir ülkenin gelişmesinin önüne her türlü engeli çıkarırlar. Bu onların var olma nedenidir. 3- Türkiye stratejik olarak önemli bir yerde ve köklü bir tarihi olan devlet. Geçmişi çok eskilere dayanıyor. Ve bir zamanlar en güçlü devleti olmuştu dünyanın... O yüzden değerli arkadaşım bizler uyanık olmak zorundayız, iyi niyet bu konularda işe yaramaz. Yani önce kendi varlığımızı koruyacağız bağımsız olacağız gücümüzü toplayacağız. Amerika bizi parçalamayı hedeflemiştir bu Amerika'nın kendi varlığı için tehlike oluşturmakta olduğumuz için gerçektir... Bizim dışımızda ortadoğuda parçalanmadık devlette bırakılmayacaktır. Fakat onlar için en zoru biziz... Çünkü ortadoğuya bir Mustafa Kemal gelmemiştir... Bu topraklarda yeşeren devrimlerin tohumları ortadoğuyuda aydınlatacaktır... Mustafa Kemal devrimleri ve onun ışığıyla, aksi taktirde ortadoğu, ortaçağ karanlığından asla kurtulamaz. Bilakis din ve etnik kavgalarla yok olur gider...
-
Cami avlusuna bebek yerine dede bırakılıyor
Zaman, artık böyle işliyor!
-
MARDUK SÖYLENCESİ
Sevgili dostum, değerli derlemelerinden keyifle yararlanacağımı söylemek istiyorum, emeklerin için teşekkür ederim...
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
TÜRKÇE ÇEVİRİSİ (Abd li subayın Obama'ya mektubu) Sayın Başkan, Bu mektubu size en içten saygı, iyi dileklerimle ve daha iyi ve adaletli bir dünyaya ulaşmak adına sahip olduğum umut ile yazıyorum. Başkan olarak atandığınız 20 Ocak gününü güzel duygularla hatırlıyorum.48 yıl önce – siz doğmadan altı ay önce – ben ve West Pointen arkadaşlarım yeni yemin etmiş JFK yi selamlamak için Pennsylvania caddesindeki resmi geçite katılmıştık. West Point'ten mezun olduktan sonra, yaşadığım bu olay hayatımdaki önemli olaylardan biri olmuştu. 20 Ocak 1961 – Bir gece önce çok fazla kar yağmıştı ve ertesi sabah antartika soğuklarıyla uyanmıştık. Mükemmeldi derinlere gömülmüş kristal bir hatıra. Ne kadar gençtik ayrıca yeni genç Başkanımızla birlikte tehlikelere karşı koyacağımız içinde bir o kadar heyecanlı. Aşırı mutluluk güzel olurken aynı zamanda da tehlikelidir. Sayın Başkan. Gerçeklerin ortaya çıkması uzun zaman almadı ve zaman öylece devam ediyor. 9 yıldır İstanbul'da Türkiye'de yaşıyorum. Bu son yıllar içerisinde sevgili ülkemiz Amerikayı ilgilendiren bir gerçek su yüzüne çıktı. Ve ben bugün size Türkiye'deki bu durum hakkında uyarmak için bu mektubu yazıyorum. Mustafa Kemal Atatürk "Dünya denemelerin yapıldığı bir alandır" diye yazmıştı. Türkiye'yi ılımlı bir islam cumhuriyeti durumuna getirmek olan ve devam eden Bush politikası ise felaketlerin alanı olmuştur. Sayın Başkan bunun düzeltilmesi açısından zaman çok kritik bir hal almıştır. Ve bunu yapmak için Türkiye hakkında daha çok bilgiye sahip olmalısınız. Buna bağlı olarak mektupla birlikte iki kitap gönderiyorum. Birincisi Andrew Mango tarafından yazılmış bir biyografi ve diğeri ise Mustafa Kemal Atatürk'ün Büyük Söylevidir. Bu 36 saatlik edebi konuşma, Atatürk tarafından yazılmış ve 6 gün içerisinde Ekim 1927 tarihinde Mecliste okunmuştur. Konuşma Kurtuluş Savaşını ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu anlatmaktadır.Söylev inanılmaz, hayret verici bir dökümandır. "Söylevimde bitmiş denilen bir ulusun nasıl bilime dayalı modern ve milli bir devlet kurduğunu anlattım. Bugün ulaştığımız bu sonuç yıllarca çekilmiş olan acılardan elde edilen öğretilerin ve vatanın her karışına döktüğümüz kanların meyvesidir. Bu kutsal hazineyi Türk Gençliğinin ellerine emanet ediyorum. Ey Türk Gençliği birinci vazifen Türk İstiklal ve Cumhuriyetini korumak ve kollamaktır. (Atatürk, Söylev 715)" Bu kitabı okuduğunuzda Mustafa Kemal Atatürk'ün büyük dehasını anlayacaksınız. Dinci aşırı islamcı güçlerin Atatürk'ün saltanatı kaldırıp, halifeliği devre dışı bıraktıktan sonra sihirli bir şekilde ortadan kaybolmadıklarını göreceksiniz. Aksine yenilikçi devrimleri başından itibaren baltalamaya çalışmışlardır. Bunu anlamanız hayati bir önem arz etmektedir. Sayın Başkan Türkiye her zaman bu geri kafalı güçlerin hedefi olmuştur. Ve şimdi bu geri kafalılar Türkiye'yi yönetmektedir. Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerini okumanın ayrıca Mustafa Kemal Atatürk gibi büyük bir dehaya sahip olan sizin kendi önemli kaynaklarınızı ve yeteneklerinizi düzenlemenize yardımcı olacağını düşünüyorum. Karalı ve doğru bilgilendirilmiş liderlik bugün Amerika Birleşik Devletleri Başkanının ihtiyacıdır. Bunlar Atatürk'ü onun büyük kişisel dürüstlüğünün yanında tamamlayan karakteristiklerdir. Hayatı boyunca dinci teröristlere karşı savaşmış olan bu adamdan çok şeyler öğrenebileceğinizi düşünüyorum. Şu anda laik, demokratik, sosyal ve hukukla yönetilen Türkiye Cumhuriyeti içeriden ve dışarıdan saldırı altındadır. Sayın Başkan, ben burada yaşıyorum, bildiklerim politikanın gereklerinden ve direk propaganda dolayısıyla arındırılmış değildir. Atatürk'ün genç bir subay iken kafasında yarattığı bu milletin ortadan kaldırılmasına uzun süreden beri devam edilmektedir. Bu gün ise bu yapılan artık apaçık ortadadır. Aşırı dinciliğin kara düşünceli gericiliği hergün daha da belirgin hale gelmektedir. Alkollü içki yasakları, politik bir sembol olan türban ile bayanların politikacılarla medyada beraber gösterilmesi, uzlaşmacı ve bastırılmış basın bunlara sadece birer örnektir. Burada "liberal" olarak bilinenler dış güçlerin isteği doğrultusunda çalışmaktadır.( Örnek sizin CIA nızla bay Başkan) İktidarda bulunan dinci partinin yolsuzlukları şaşırtıcı düzeydedir ve hırsızlıktan, rüşvete ve şeçim yolsuzluğuna kadar göklere çıkmaktadır. Şu anda Ergonokon olarak bilinen düzmece uydurmaca hukuki sel dalgası karşıt sol tarafı tasfiye etmektedir. Atatürk'ün yarattıklarını dahada kirletmek için alıkoyulanlar arasına adi suçlularda eklenmektedir. Bütün bunlar demokratik Türkiyeyi nerdeyse diz çökmenin eşiğine getirmiştir. Ve Mustafa Kemal Atatürk asla diz çökmemiştir. Çocukken bile uzun eşek oynamayı eğileceği için red etmiştir. O'nu hiç okumamış tanımamış Avrupa Birliği üyeleri neden Atatürk hakkında bu kadar karalama faaliyeti yapıldığına şaşırmaktadır. Atatürk zamanın entel geçinen İngiliz Mandasına girmeyi planlayan liberalleri gibi bugünün Türk liberalleri (Libboşlar) demokrasi adı altında laik Türkiye'yi ve Atatürk'ün prensiplerini yok etmeye çalışmaktadırlar. İktidar partisi dini programına bağlı kalarak, Mustafa Kemal Atatürk tarafından sağlanan vicdan özgürlüğünü her fırsatta ortadan kaldırmak için çalışmaktadırlar. Ve Amerika Birleşik Devletleri, bizim ülkemiz Sayın Başkan direkt olarak yardım etmekte ve bu güçleri desteklemektedir. Bu utanç vericidir. Sayın Başkan Amerikalılar şaşılacak şekilde Türkiye'ye ve daha önemlisi Mustafa Kemal Atatürk'e karşı kayıtsız kalmaktadırlar. Bu adamı tanımadan onun ülkesi hakkında bilgi sahibi olunamaz. İlave ettiğim kitapların amacı sizin sadece ayıklanmış brifing kitaplarını, kendi tarafından hazırlanmış özetleri ve özelliklede batı basının raporlarını okuyarak Türkiye hakkında bilgi edinmenizi önlemektir. Türk basınının büyük bölümü ve özellikle şu andaki Türk hükümeti tek yanlı progandanın sağlayıcılarıdır. Sayın Başkan size akacak olan ve Türkiye'nin ılımlı bir islam ülkesi olduğunu anlatan Bush saçmalığı akıl dışı, uydurulmuş ve yanlış olan bilgilerle doludur. Herhangi bir Kuran desteği olmadan yaratılan Türban sorunu olarak bilinen hastalıklı çaba – batının kullanabilmesi için dindarlığın görsel kanıtı olarak – Türkiye'de büyük, saldırgan ve sosyal bir şiizm yaratmıştır. Sayın Başkan Amerika ılımlı bir hıristiyan ülkemidir? Şunu kastediyorum, Amerikalılar görünebilir haçlar mı takmalılar? Lütfen bu anlamsız politikayı tekrar düşününüz. (Dinci yıkıcı unsurların Atatürk'ü nasıl meşgul ettiğini söylevden okuyunuz) Milletimizin ilkel bir millet olmadığını sadece önyargı ve hurafelerle doldurulduğunu kanıtlamak için bütün bu önlemlerin alınması gerektiğini herkes anlayacaktır. Modern bir milletin kendisini, el falcılarına, sihirbazlara, zar atıcılarına ve dini sembol satıcılarına teslim etmesi, şeyh ,dede,seyyit, çelebi, baba ve emirler sürüsü tarafından yönetilmesine tahammül edilebilir mi? Yüzyıllar boyu milletimizi olduğundan farklı göstermiş olan kurumların ve uzantılarının yaşatılması düşünülebilir miydi? (Atatürk, Söylev 714) Sayın Başkan yanlış bilgilendirmeden daha kötü olarak şu andaki din kökenli hükümetin Türk halkının çoğunluğunu temsil ettiğini iddaa eden saldırı ve gösterilerle karşılaşabilirsiniz. Sayın Başkan, sizin ve Amerika Birleşik Devletlerinin bu şekilde kandırılması çok tehlikelidir. Bu size tuhaf gelebilir, fakat ne yazık ki doğru Sayın Başkan. Şu an Türkiye'de büyük bir kötüye gidiş mevcuttur. Bu yüzden sizi Türkiye'deki durum ve olanlar hakkında bilgili olmaya davet ederken, özellikle Mustafa Kemal Atatürk'ü derinden tanımanız konusunda dikkatinizi çekiyorum. Türkiye konusunda size çevrenizdeki yanlış bilgiler veren,yağcı ve yalancı ordularına rağmen bu bilgilere kendiniz ulaşmalısınız. Farklı olduğunuzu düşünürken, şu konuda sizi önceden uyarmak isterim. CIA, devlet bakanlığının ve Beyaz Sarayın en akıllı beyinlerine ulaşabilmenize rağmen Türkiye'nin önemi ve Türk milletine dair doğru bilgileri, fikirleri alamayacaksınız. Kesinlikle de şu andaki Türk hükümeti üyelerindende Türk Milletinin ruhu hakkında bu bilgileri alarak öğrenemezsiniz. Modern Türk ruhunun incelikleri, özü size gönderdiğim materyallerde tek kelime ile Atatürk'te bulunmaktadır.Onun askeri, politik, sosyal, eğitime yönelik, yaratıcı başarıları, adaletli bir şekilde milletin birlikte yaşamasına yönelik faaliyetlerini göstermektedir ve bu faaliyetler dar bir anlamda düşünülmemiştir, onun dediği gibi bütün bu birlikte yaşamanın özü onun Yurtta Barış Dünyada Barış cümlesinde kendisini göstermektedir. O sizinde sahip olduğunuzu düşündüğüm, Reinhold Niebuhr'un söylediği haksızlıklara karşı ruhunda olan büyük kızgınlığı önleyen inanılmaz akılcı ve nedensel bir zeka gücüne sahipti. Mustafa Kemal Atatürk bu özelliklere sahip olarak karanlığın güçlerine karşı hep üst düzeyde savaş vermiştir. Savaşarak halkını Osmanlı İmparatorluğunun yıkıntıları arasından kurtarmıştır. Bugün onun düşünceleri ve faaliyetleri Türk Milletinin var olma temellerini tanımlamaktadır. Fakat Sayın Başkan, şu an Mustafa Kemal Atatürk dışarıdan ve içeriden saldırı altındadır. Bunlara rağmen, onun prensipleri hala kurduğu demokratikmillet içerisinde onmilyonlarca laik Türk'e ilham kaynağı olmaktadır.New York Times yazarı Sabrina Tavernise'nin yanlış ve kesinlikle yanlı olan inanılmaz güçlü generaller, yargıçlar topluluğu şeklindeki laik elitler tanımı aptalcadır. Milyonlarcamız – evet Sayın Başkan bende Türk vatandaşıyım – Erdoğan hükümetini destekleyen Amerikan politikasını protesto etmek için 2007 ilkbaharında caddelere döküldük. Ve durum o zamandan bu yana daha ciddi bir hal aldı. Sayın Başkan, büyük ihtimalle bu hükümet içerisinde neler olduğunu biliyorsunuz. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) demokrasi adı altında Türkiye'yi meydana getiren prensiplerden bir kaos ortamı oluşturmuştur. Demokrasi adına AKP genelde aşırı fakir ve eğitimsiz seçmenlerine kömür ve ufak ev aletleri şeklinde yardım adı altında rüşvet vermektedir. İktidar partisi tarafından, yüksek mahkeme çalışmalarına taarruz edilmektedir.Bu özellikle Başbakan tarafından yapılmakta ve savcılar dinci basında hedef olarak gösterilmektedir. Demokrasi, sosyal adalet ve hukuksal eşitlik adına iktidar partisine karşı oldukları bilinen yüzlerce kişi Ergenekon adı verilen büyük bir yakalama operasyonu ile devre dışı bırakılmaktadır. Kesinlikle bir cadı avı, suçları belirlenmeden 18 ay boyunca hapishanede tutulan sözde askeri darbe üyeleri, bu süre geçtikten sonra yargılanmaya başlanmıştır. Yazarlar, gazeteciler, üniversite rektörleri, işçi sendikası liderleri, avukatlar, emekli kara subayları ve solcular hepsi bu utanç verici operasyonun içinde kendilerini bulmuşlardır. ( Daha önce değindiğim gibi kirlilik yaratmak adına sıradan bazı gerçek suçlular guruba katılmıştır ) Sayın Başkan eğitimli, batılı düşünen ve şu anda tutuklu olarak Türkiye'nin ve Avrupan'nın en büyük hapishanesi Silivri de bulunan kişiler adına size yazıyorum. Ayrıca bu hapishane aynı anda yargılandıkları yerde. Yani hapihanede yargılanıyorlar! Sizde bir avukat olarak kesinlikle anında bu davanın aşırı ön yargılı olduğunu anlamışsınızdır. Toplu tutuklamalar genellikle iktidar partisinin kanuni veya adaletsizlikleri sebebiyle halk karşısında zor duruma düştüğü zamanlardan hemen sonra yapılmaktadır. Örnek olarak ilk dalga AKP'nin antilaik uygulamaların merkezi olarak suçlu bulunmasından sonra, ikincisi ise Almanyadaki bir yardım kuruluşu olan Deniz Feneri ile ilgili suçlamaların ortaya çıkmasından sonra olmuştur. Türkiye ve Almanya'daki Türkler tarafında organize olan Deniz Feneri yardım severlerden 41 milyon Euro toplamış ve bunun 17 milyon Eurosunu iktidar partisine yakınlığı ile bilinen medya kuruluşlarına aktarmıştır. Türk Radyo Televizyon Kurumu ve RTÜK başkanı AKP'li Zahid Akman'ı Alman mahkemeleri tarafından aktarılan paraların toplandığı kişi olarak tespit edilmiştir. Hala sigara içilmesini ve alkollü içki tüketilmesini gösteren yayınları engelleyerek sorumlu bir şekilde milletin ahlakını koruyarak koltuğunda oturmaya devam etmektedir. Alman savcı Deniz Feneri yardım örgütünün bağlantılarının Başbakanın ofisine kadar uzandığını tespit etmiştir. Türkiye'nin şeriata doğru hareketi devam ediyor. Ülkenin büyük kesimi alkolden arındırılmıştır. İstanbul'da mayo reklamları yasaklanmıştır. İstanbul'un merkezindeki Atatürk Kültür Merkezi detayları bildirilmeyen sebeplerden dolayı kapatılmıştır. Takip eden zamanda devlet destekli opera bale ve senfoni orkestrası toplatılmış. Tekrar biryerde faaliyete geçirilecekleri rivayet edilmektedir. Kültürel aydınlanma uğruna, yeterince tuhaf olmasına rağmen İstanbul 2010 yılı için Avrupa Kültür Başkenti seçilmiştir. Buna politik laf kalabalığı denmektedir. Bay Başkan, uzun süre Amerika Türk ruhunun ilkelerini, onları yeniden şekillendirerek Amerikan boyunduruğu altına almak için etkilemeye çalışmıştır. Bütün bu baskılar, etkili olarak Türk beynini bozmuş, onu Atatürk'ün düşüncelerinden uzaklaştırarak, onu cani gönülden herşeye eğilen, Amerika'nın isteklerine göre hareket eden bir aptal yapı haline sokmuştur. Bütün bunlar Türkiye'de iktidar partisinin ana görevidir. Oda işini oldukça iyi yaparak, bir zamanların Atatürk'ün gururlu milletini neredeyse diz çökecek seviyeye getirmiştir. Atatürk bir resmi devlet yemeğinde, bir garsonun dolu bir tepsiyi düşürmesi sebebiyle, yabancı konuklarına dönerek, ben milletime herşeyi yapmayı öğrettim, ama hizmet etmeyi değil demiştir. Atatürk'ün takipçileri için Amerika tarafından yaratılan hükümetler ne kadar kızdırıcı ve ortaya çıkan durum ne kadar acıklı değil mi? Şunu bir düşünün siyaset yapması yasaklanan Recep Tayyip Erdoğan hiçbir kanuni dayanağı olmamasına rağmen Bush tarafından Türk hükümetinin başkanı Beyaz Sarayda kabul edilmiştir. Ne kadar sinir bozucu değil mi? Bu yüzden emirlerin eksiksiz takipçisi Erdoğan Bush'u ziyaret ettiği her zaman yıldızı parlamıştır. Sakın yanılmayın bay Başkan, bu hükümet ne size, nede Türk halkına hizmet eder. Öylesine demokrasi adı altında sadece kendine hizmet eder. Emperyalizmin bu bozucu, yıkıcı çalışmaları çok uzun zamanlardan beri devam etmektedir. Siz bunu kişisel olarak bilmektesiniz. Havai deki ve Kenya daki atalarınız, Endonezya daki gençlik yıllarınız, bütün bu yüksek kişisel tecrübe olanakları size bunu aktarmışlardır. Eminimki bütün bu tecrübeleriniz şu an Türkiye'yi etkileyen olaylar hakkında kavrayışınızı üst düzeye çıkaracaktır. Emperyalizm iç teslimiyet, bozulma ve çözülmeyi beraberinde getirmektedir. Atatürk 500 yıllık Osmanlı saltanatından Türkiye'yi kurtardığında, Türk halkının hayatını yaşaması için yeni bir yol ortaya koymuştu. Bu aydınlanma ve batılılaşma yolu idi. Umuyorum ki batının nasıl kendi hastalıklı bencil amaçları için bu aydınlanma ve batılılaşma çalışmalarını sabote etmeyi cesaretlendirdiğini anlıyorsunuzdur. En önemlisi bu okuduklarınız, o farklı karşılaştırılamaz eşsiz insan hakkında daha fazla öğrenmek isteğinini ateşlemiştir. Sayın Başkan, Amerika içinde ve dışında politikalarınızı "Babamdan Rüyalar" adlı kitabınızda yazdığınız gibi düzenleyeceğinize güvenim tam. Uyguladığımız politikaların yaşadığımız gerçek hayatların felsefesini yansıtması gerekmektedir. Türk halkının çoğunluğuda aynı şeyi arzulamaktadır ve Amerika Birleşik Devletleri yollarından çekilirse buna sahip olabilirler. Saygılarımla. James (Cem) Ryan.
-
Tv Programları ve Rtük!
Efendim, denetimin kendisinin toplum olması için o toplumun bilinç seviyesinin çok yüksek olması gerek... Ve emperyalizm, bilinçli kitleler var etmez, ne Avrupa'da ne dünyada ne de Türkiye'de... O yüzden devlet nasıl eğitimden sorumlu ise halkın izledii programlarlada ilgilenmek zorundadır... Özgürlük bu değil, özgürlük diye toplumu dejenere ediyorlar, yok olan aile yapımıdır bazı konularda tavizkar olunamaz... Özellikle ailevi ve toplumsal etkileşim söz konusu ise... Devlet mekanizması bunun için var, sigara ve içki görüntülerini mozaiklemekle toplumu koruduğunu düşünen RTÜK bu tür programları yayından kaldırmalıdır... Ya da belli bir seviyeye yükseltmelidir, her kanala günlük programı içerisinde bir sanat ve birde belgesel program yayınlama zorunluluğuda getirilmelidir... Tabi bunu söyleyince komünist sayarlar mı bizi
-
Avrupa'nın ortasında vahşet
Etnik ayrımcılıkta bir ırkçılıktır değil mi dünyahepmizin Yani Ulus bilincinde olmak gerek, etnik kimlik peşinde değil...