sardunyam tarafından postalanan herşey
-
29 Mart’ta, Cumhuriyet tarihinin en şaibeli seçimi yapılacaktır!
Üzülerek ifade ediyorum ve memleketimin bu şekilde yönetilmesinden utanç duyuyorum... Ülkemizi yönetmekte olanlar ve onlarla birlikte TBMM'de muhalefetgörevi yürütenler hepsi için aynı şeyi düşünüyorum, seviye gittikçe düşüyor, insanlar gittikçe kutuplaşıyor... Ortam geriliyor! Maksatlı ya da maksatsız hiç farketmez, fakat farkeden birşey var ki gerçekler Türk Milletinden gizleniyor... Horoz döğüşü mantığı ile cambaza bak cambaza derlerken bizler seçimlerdeki hileleri, deniz feneri davasını, Abdullah Gül'ün Powell ile yaptığı gizli anlaşmanın bir bir hayata geçirildiğini göremiyoruz, bu konuda bile haktan ve adaletten yana tavır koyamayanlar, vicdanlarının sesine kulak tıkayorlar, sadece taraf olmak zorunda hisettikleri grubun methiyesini yapıyorlar ya da karşı tarafı karalama yöntemi ile vakit geçiştiriyorlar... Oysa, Türkiye bu seçimlerde büyük bir fırsatı kaçırmıştır... Oda, adalet, dürüst ve şeffaf yönetim fırsatlrı çalınmıştır, suçlunun cezalandırılması, hırsızın ya da hırsızlık şüphelisinin sorgulanmasının önü kapatılmıştır... Salt fikri benzerlikleri, inanç kardeşlikleri yüzünden suçlular yandaş medyalarca aklanmaya ve hatta adalet bakanı M.Ali Şahin gibi (güvenilirliğini yitirmiş) bakanların cici propagandaları yapılmaya çalışılmaktadır... Ben bütün arkadaşlarıma sesleniyorum, vicdanınızı ve özgür düşüncenizi duygularınızın esiri, inancınının esiri yapmayın, bu ülke hepimizin ve söz konusu olan bu ülkenin geleceğidir... Birbirimizi sevmesek bile bu ülke adına ortak müştereklerde buluşmak zorundayız, ve daha önemlisi dürüst, ahlaklı, şaibesiz insanları destekleyerek diğerlerinin önünü kapatacağız böylece bu ülkede "kim yemiyor ki, yiyor ama çalışıyor" gibi hırsızlığa kılıf uydurma alışkanlıklarını terk edeceğiz, yemeyenleri arayacağız, o da yiyecekse onada hesap soracağız x partisi, y düşüncesi farketmeden, istisnasız tek kriterimiz doğru ahlak olarak... Bence yapılması gereken budur ve bizler bu horoz döğüşünü bırakıp bizi yönetenlerin oyunlarına, kampanyalarına, gerçekleri örten tuzaklarına düşmeyeceğiz...
-
ORTA ÇAĞ KARANLIĞI İKTİDARDA
sıramı bekliyorum mesela en başından beri söylediğim gibi, Türkiye kıskaç altındadır, Bush hükümeti gider, Obama hükümeti gelir ama Amerika'nın devlet politikası değişmez, Türkiye'ninse bir politikası ve sistemi bile kalmamıştır... Türkiye korku imparatorluğuna dönüştü, Ergenekon'da, TSK ve Cumhuriyetçilerin tasfiyesidir, bu değişimin somut adımlarıdır, buna bilerek destek olanlar dışında öğretilmiş ezberler ile farkında olmadan inananlar var... Ben adım gibi eminim ki, bu dem geçecek fakat Türkiye'de çok insana bedel ödetecekler, Amerika ve İsrail'in Ortadoğu'da Türkiye'nin de yapısını içine alan başka planları var, o yapıyı komünizm korkusu ile yaratılmış din eksenli devlet ile oluşturmaktalar, anti-emperyalist kim varsa ya öldürülecek (ki öldürülenleri de kullanacaklar) ya tutuklanacak (ki cinayetlerde böylelikle bunların üstüne yıkılacak... Böylelikle Türkiye'de muhalif ve Kemalist bırakmamış olmaktalar... Kürtleri ayrı, Türkleri ayrı, dini ayrı kullanmaları bundan... Bunların gerçek olduğunu görmek için çok beklenmeyecek üstelik... Bugün Amerika'ya sırt dayayıp destek alanlarda Saddam'ı iyi hatırlamalılar...
-
DTP'li adayi diri diri yaktilar
Burada ve başka yerde kimseyi saf yerine koymamanızı tavsiye ederim... Cinayetin her türlüsü bir insanlık ayıbıdır fakat cesetler üzerinden siyasi yada manevi rant elde etmeye çalışmakta en az o kadar insanlık ayıbıdır... Bu ülkede hergün Türk, Kürt ya da her ne ise bir sürü insan o ya da bu sebeple cinayetlere kurban gidiyor, keşke böyle şeyler hiç olmasa, keşke insan öldürmek ne kadar kötü birşey herkes farkına varsa, ölümlerden kimse medet ummasa... İnsanlığını ve vicdanını kaybetmemiş herkes cinayetleri ve bu cinayeti kınar fakat arkadaşlarımında dediği gibi siz kendi içinizde bazı şeyleri hazmedememişsiniz, önce buna dikkat edin bence, mesela neden ölen vatandaşın etniği üzerinden demagoji yapmak zorunda kaldınız?
-
Cumhuriyet Gazetesi Bembeyaz Çıktı
Cumhuriyet, Yeniçağ gibi gazetelerin susmadığı aksine daha özgür yazdığı, daha güçlü, daha aydınlık, korku yerine huzurun, bilimin, sanatın ve dostluğun hakim olduğu bir Türkiye dileğimdir... Allah Cumhuriyet'in sustuğu günleri göztermesin bizlere, ben inanıyorum ki bu dem geçecek, bu faşizan uygulamaları basına, millete ve devlete reva görenler mutlaka bunun bedelini ödeyecekler... En çok ta kandırılan halk soracaktır hesabını, çünkü bilseler önce onlar kovalayacaklar... Fakat bilmiyorlar, susturulmuş medya, sindirilmiş halk, aç, yoksul, işsiz, korkulu insanlar, Kürt, Türk, v.s. kökeni ayrıştırılmış kutuplar yaratılırken aslında bütün bunları yapanların onları aç bırakarak kendilerine mecbur edenlerin oyunları olduğunu bilmiyorlar... Duyduklarınaysa inanamamaktalar, öğretilmiş yalanlar ve ezberlerle duyguları ve akılları esir alınmış insanlar... Fakat yalandan sarayın olsa mutlaka yıkılır birgün...
-
APO'YU KİMLER İDAMDAN KURTARDI ?
Biri Devlet Bahçeli'ydi... Diğeri Bülent Ecevit... Emir büyük yerdense boyunu aştı bu isimlerin... Sonra çok ip atladı kendisi ama yemedik hamdolsun...
-
FEHMİ KORU
Ya başbakana başka ne desin? Öyle bir başbakan var ki ülkenin başında bakanları bile anında kapıya koyabiliyor! Yani ne demek oluyor? Bu başbakan padişah modunda başbakan! Türkiye'de bir kısım medya da Osmanlı Ruhuna hayran! Ferman başbakandan, uymak tebasından! Gazetecide kimmiş? Elbette icazet alacak başbakandan!!! Buralar ondan sorulur
-
30. Mart 1972 KIZILDEREYI UNUTMADIK
Devrimci ruhu ve devrimciliği iyi analiz etmek lazım bugünlerde ağızlardan hiç düşmeyen "demokrasi" kandırmacası ardına saklanıp Türk askerine kurşun sıkan, kurşun sıkamadığına iftira atan, din ve etnik ayrılıkçıların uygulamalarına karşı duruş sergilemek devrime sahip çıkmaktır... Demokrasi toplumları bölmek ve onların farklılıklarını kaşı*********** birbirine düşürmek değildir... Her şeye rağmen, Deniz Gezmiş ve üç fidandan, Mahir Çayan ve 68 kurbanlarından öğrenecek çok şeyimiz var... Maraş'ta, Sivas'ta Bahçelievler'de katliyam yapanları kahraman ilan eden derin devlet bugün kendi ordusunu yok etmeye programlanmıştır... Çünkü alternatifi hazırlanmıştır... Mahir Çayan'ın dönemi, Deniz Gezmiş'in döneminde ve o dönemde Türk Solcularına saldıran sağcı maşalar bugün yaptıklarından utanıyorlarmıdır dersiniz? Amerika'dan talimat alarak Türkiye'de komünist avına çıkanlardır Türkiye'nin sonunu hazırlayanlar... Devrimci ruh çok yaşasın
-
Ayrılık da aşk gibiydi
ne güzel bir resim bidenem
-
korku!
(CUMHURİYETTEN korktular!... EGE ÜNİVERSİTESİ) Kurtuluş Savaşından korktular... Kurtuluş Savaşını kazandıran Kuvayi Milliye ruhundan korktular... Türk Bayrağından korktular... AMA BELLİ ETMEDİLER HER ZAMAN ELLERİNDE İŞLERİ BİTENE KADAR İstiklal Marşından korktular... AMA BELLİ ETMEDİLER HER ZAMAN İŞLERİ BİTENE KADAR SÖYLEYECEKLER Bandırma vapurundan korktular... Samsundan korktular... 1919 dan korktular... 19 Mayıstan korktular... Erzurum Kongresinden korktular... Sivas Kongresinden korktular... Kadın ve Erkeğin eşit olmasından korktular... Devrim şehidi Kubilaydan korktular... Türkçe Kuran-ı Kerimden korktular... GERÇEK İslamiyetten korktular... İslam dinini öğrenmekten korktular.... Gerçek İslamı anlamaktan korktular... Türkçe ezandan korktular.... Nutuk dan korktular... Laik, çağdaş ve özgür TÜRK KADININDAN korktular... Sormaktan korktular... Sorgulamaktan korktular... Hesap sormaktan korktular... Hakkınızı aramaktan korktular... GÖRMEKTEN korktular... DUYMAKTAN korktular... KONUŞMAKTAN korktular... 23 Nisandan korktular... 30 Ağustostan korktular... 29 Ekimden korktular... Bağımsız ve şerefli TÜRK YARGISINDAN korktular... ANAYASA MAHKEMESİNDEN korktular... KORKULARINDAN ELE GEÇİRDİLER Yargıtaydan korktular... Danıştaydan korktular... Cumhuriyetçilikten korktular... Milliyetçilikten korktular.... ULUS devlet olmaktan korktular... ÜNİTER devlet yapısından korktular... Halkçılıktan korktular... Devletçilikten korktular... Laiklikten korktular... İnkılapçılıktan korktular... CUMHURİYET gazetesinden korktular... Anıtkabirden korktular... Gazilerden korktular... Şehitlerden korktular Hukuk devletinden korktular... HUKUKU ELE GEÇİRDİLER İstiklal Madalyasından korktular... NECİP HABLEMİTOĞLUN'DAN korktular... UĞUR MUMCU'DAN korktular... AHMET TANER KIŞLALI'DAN korktular... Milli Egemenlikten korktular... Tam bağımsızlıktan korktular... TAM BAĞIMSIZLIĞI ATATÜRKTEN SONRA KORUYAMADIK Kİ ETMEDİK Kİ KAYBETMEKTEN KORKSUNLAR Atatürkçü Düşünceden korktular... Atatürkçü Düşünce Derneğinden korktular... Türk Silahlı Kuvvetlerinden korktular... VE ELE GEÇİRDİLER 10 KASIMDAN korktular... Şerefli savcılardan korktular... "Şu Çılgın Türkler"den korktular... CHP den, DSP den, MHP den, KAMER Genç'ten korktular... 1 MAYISTAN korktular... Hakkını arayan İŞÇİDEN korktular... Hesap soran ÇİFTÇİDEN korktular... Yılbaşı kutlamasından korktular... 1881 den korktular... Zübeyde Hanımdan korktular... Emin Çölaşan'dan korktular... Bekir Coşkun'dan korktular... Şehit çocuğunun gözyaşından, Gazimin kopan kolundan korktular... Çağdaş ve dinamik TÜRK GENÇLERİNDEN korktular... Alevilerden korktular... Oktay EKŞİ'den,Yılmaz ÖZDİL'den,Uğur DÜNDAR'dan korktular... Hayrettin Karaca ve Muazzez İlmiye Çığdan korktular... YARSAVdan, BAROlardan korktular... Doğrulardan, gerçeklerden korktular... Monşerlerden korktular.... ÖZGÜR İRADEDEN korktular... 14 Nisandan korktular... İLHAN SELÇUK'TAN korktular... Engellilerden korktular... CUMHURİYET mitinglerinde güneş altında saatlerce dim dik duran 80 yaşındaki analardan korktular... Necati Doğru'dan korktular... Şapka ve Kıyafet Devriminden korktular... "Atatürk Öldü Biliyor musun?" diye ağlayan minik kız çocuğundan korktular... Atamın içtiği bir kadeh rakıdan korktular... 10.YIL MARŞINDAN korktular... "Ne Mutlu Türküm Diyene" demekten korktular... Köy Enstitülerinden korktular... Yılmaz Büyükerşen'den, Kemal Kılıçdaroğlun'dan, Murat Karayalçın'dan korktular.. Harf Devriminden korktular.... ULUS gazetesinden korktular... VATAN HAİNLİĞİNİ VATAN SEVER OLMAYA TERCİH ETMEKTEN KORKMADILAR... Mustafa MUTLU'dan, Ceviz Kabuğundan korktular... Ormanlardan, ağaçlardan, akarsulardan, meralardan korktular... Mimar ve Mühendis odalarından korktular... TÜSİAD'dan korktular... MÜSİAD'I KURDULAR MÜSLÜMAN İŞ ADAMLARI DEMEKTEN KORKTULAR Atatürk Kültür Merkezinden korktular... Şerefli gazetecilerden korktular... Vatanın bölünmez bütünlüğünü dile getiren Paşalardan, hakkını arayan subay ve astsubaylardan korktular... Hainleri karın tokluğuna kovalayan uzman çavuşlardan korktular... Başı açık ve namuslu Cumhuriyet kızlarından korktular... "Türkiye Laiktir Laik Kalacak" diye haykıran emeklilerden korktular... Namazını, orucunu ve yardımını GİZLİ yapan GERÇEK MÜSLÜMANLARDAN korktular.. Kul hakkına saygı gösterenlerden korktular... "ATATÜRK" diye gülümseyen 1,5 yaşındaki bebekten korktular... ÇANAKKALE Savaşından korktular... BAHRİYE ÜÇOKTAN korktular... Mustafa Balbaydan, Ümit Zileliden, Sesli Gazeteden korktular... Atatürk resimlerinden, rozetlerinden korktular.... Karga kovalayan sarışın çocuktan korktular... Birlik olup, küsmeden,yılmadan ve boşvermeden 30 dakikasını geleceğine verip SANDIĞA GİDECEK milyonlardan korktular... Sabih KANADOĞLUN'DAN,VURAL Savaş'tan,YEKTA Güngör Özden'den korktular.... Tüm ihanetlerini yaşlı ve yorgun gözlerle izleyen dedelerimizden, ninelerimizden korktular... Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER'den korktular... Tarafsız ve onurlu vatandaşlardan korktular... Oyunu yani namusunu SATMAYAN yurttaşlardan korktular... Rüşvet yemeden, adam kayırmadan evine EKMEK götüren namuslu memurlardan korktular... Gazi'den korktular... Gazi Mustafa'dan korktular... Gazi Mustafa Kemal'den korktular... Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ten korktular... KORKULARINDAN KORKTULAR!... Ama ne acı ki daha fazla OY, Daha fazla PARA, daha fazla İKTİDAR, daha fazla GÜÇ için YÜCE ALLAH'I sömürmekten, kullanmaktan ve onun adına konuşmaktan KORKMADILAR!.....
-
Ağlayan Şehit
Ne güzeldir benim Anadolum. Benzeri timsali yoktur dünyada. Dağları kekik, ovaları alagözlü nergis, mor sümbül kokar. Kızları ıtır kokulu, gelinleri keklik sekişlidir. Analar erkek evlatlarını ellerine kınalar yakarak gönderir askere, vatanına kurban osun diye. Ak perçemli nineler, beyaz sakallı dedeler torunlarını duayla uğurlar vatan yolculuğuna... Antalya’da bu sabah oldukça güzeldi. Yüreğimde yükselen 18 Mart Çanakkale Zefari’nin yıldönümünün yarattığı heyecanla sokağa çıktım. Niyetim bir demet papatya toplayıp, papatyaları gönül bahçemdeki tüm çiçeklerle birlikte Akdeniz’in serin sularına bırakmaktı. Çiçeklerim Çanakkale Boğazı’na ulaşacaklar ve “Çanakkale Geçilmez” dedirten tüm şehitlerimizi selamlayacaklardı. Fakat, o ne? Yol kıyısında açmış kıpkırmızı bir gelincik gördüm. Taç yapraklarının üzerinde çiy taneleri, pırıl pırıl şarlıyordu. Gözyaşlarına benzettiğim bu çiy tanelerini silmek için elimi uzattım. Bir taraftarda “Ey şehidimin kanı al bayrağımın rengiyle bezenmiş güzel gelincik, gözyaşları sana hiç yakışmıyor” diye yüksek sesle mırıldandım. Birden bire derinden anza çok derinden gelen bir sesle irkildim. “Dur dokunma, o benim gözyaşımdır” Durakladım, sağıma soluma baktım hiç kimse yoktu. Tekrar gelinciğe uzandım, o derinden gelen ses, daha öfkeli, daha yüksek beni bir kez daha durdurdu. “Dur dedim sana, dokunma ona” Sen kimsin diye sordum, çekinerek...Aynı ses “Ben PKK’lı bölücülerin roketatarla vurulup, düşürdükleri helikopterdeki Yüzbaşı Barlas Gürtepe’yim” diye cevap verdi bana, sonra devam etti. “Ben Bİnbaşı RamazanArmutçuoğlu’yum, Ben yarbay Gülova, Binbaşı Özyalçın’ım. Ben Üsteğmen Çağlar’ım. Gavur İzmir’de vatana katıldığın topraklarda nöbet tutmaktayım. Ben Teğmen Muzaffer Gümüş, Üsteğmen Yavuz, Yüzbaşı Sinan Eroğlu’yum. Biz vatanın bölünmez bütünlüğü için, PKK ile savaşırken can verdik. Ben Bİnbaşı Ercüment Türkmen’im. Onlar kahpece saldırdılar, biz mertçe karşılık verdik. Yaralı askerim Ahmet’i kucağımda taşırken, sırtımdan vurdular beni. Ben Sıhhiye Astsubay Emin ,yaralı PKK’lıya yardım ederken kurşunlandım. Binbaşı Fikret Aksungur, Üstteğmen Serkan Gencer, Yarbay Mikdat Şamancı, Üstteğmen Murat Ergül benim... Ben Yüzbaşı Süleyman Can’ım. Oğlumu, Onur’umu size, Türk Milletine emanet ettim. Oğlum beni cennete uğurlarken arkamdan seslendi. “Güle güle baba. Üzülme baba, bir SÜleyman ölür, bin Süleyman gelir” Ben Antalya, Manavgat Çardak Köyünden Uzman Çavuş Mustafa Uysal’ım. Dağlarca’daki ***** pusuda göğsüme saplanan kurşunla şehit oldum. Son nefesimi verirken dudaklarımda kelime-i şehadet, avuçlarımda vatan toprağı vardı. Ben Alim Yarbay’ım. Cennette gene roketlerimin başındayım. Baş komutan Mustafa Kemal’in arkasında sıralandık, O’nun emirlerini bekleyip, aynı türküyü hep bir ağızdan söylüyoruz. “Ölürüm Türkiyem” Adını saydığım tüm şehitler, 2007-2008 yıllarında vatana katıldılar. Unutma bunu... Benim bu seslenişim “Allaha çok şükrediyorum ki Türkiye bunları zamanında savaşa falan girmemiş” diyenleredir. Türk ordusu, dün olduğu gibi bugünde cephededir. Ses kesilmişti. Korkarak sordum “Peki, niçin bu kadar öfkelisin? Ses bu sefer gürleyerek cevap verdi. “Farkındamısın be ey ******? Uğruna can verdiğimiz ülke bölünüyor. CIA, Clinton’un Türkiye’ye gelişinden önce şu üç isimle bir araya geldi. Şerafettin Elçi, Esat Canan, Orhan Miroğlu. PKK’yı silahtan arındırmak için af çıkarılacak ve sorunun aşılması içinde Öcalan bilirkişi olacakmış. PKK siyasi parti, affedilen Öcalan’da lider olacakmış. Ey işbirlikçiler, Obama’yı iyice alkışlayın. Cebinde işte bu paket var. Sizler ordumuza saldırıp, “Öcalan’a af” emrivakileri için kolu kanadı kırıldı sanıp, Türkleri reflekssiz bırakamazsınız. Gücünüz yetmez buna... Talabani’yi Çankaya’da ağırladınız. Barzani ile aynı masada oturdunuz. Nevirçan barzani isetidi diye PKK ile savaşan subaylarımızı cezalandırdınız. Ama yeter, durun burda yeter... Ses kesildi. Esen sert rüzgar gelinciğin taç yapraklarını savurdu. Taç yaprakları, kan damlacıkları misali, gene toprağa döndüler. Duyduklarım gerçek miydi, hayalmiydi bilemiyorum. Belkide vicdanımın, vicdanlarımızın sesiydi. Siz ne dersiniz? Not: Bu yazı, “gözü olup görmeyenlere, kulağı olup duymayanlara, dili olup söylemeyenlere” ithaf olunur
-
Yazıcıoğlu ve 5 kişiye hala ulaşılamadı..
Suheda'cım, o zaman sen neden kızıyorsun yanlış yerde arıyorlar diye? Kader yanlış yerde aratıyor olabilir... Kader 112'de ki kıza teknolojinin nelere kadir olduğunu öğretememiş olabilir, o zaman kadere kızmaya gerek yok, böyle donarak ölmeleri ve o muhabirin sesi kulaklarımızda kader oldu artık... Sende bende diğerlerimizde burada sıcak odamızda isyan ediyoruz bu olanlara diyoruz ki insan hayatı ucuz değil, insanlar kolay yetişmiyor insanca yaşamak ve insanca ölmek hakkımızdır diyoruz sen bunun nesine kızıyorsun?
-
Ya da
kutlarım çok iyi bir şiir okudum
-
Yazıcıoğlu ve 5 kişiye hala ulaşılamadı..
Ya bu işte bir iş var, en azından haber muhabirinin yaşadığından eminiz fakat bulunamıyorlar... Öldüklerinden emin olmak için mi bu kadar oyaladılar? Bunu düşünmeden edemiyorum, üstelik seçim arefesi Türk evlatlarını ölüme mi terk ettiler? Sayın dünyahepimizin bu ülkenin TSK sorunu yok bu ülkenin altmış yıldır yönetim sorunu var, muhtar olamayacak adamlar, daracık dünya görüşleri olan, evrensel düşünemeyen ve teknoloji üretemeyen yöneticiler var, fırsattan istifade TSK'ya dil uzatmamak lazım... Ölenlere Allah'tan rahmet diliyorum, Türkiye bu ayıpla yaşamak zorundadır, görülen o ki biz daha hala ilkel çağlarda yaşamaktayız...!
-
İSLAM'IN DARWİNLERİ:
gülersin, çünkü çok komik, çünkü aldatılanların aklı o kadar az çalışıyor ki onları aldatmak için çok çaba sarfetmiyorlar, bu acayip senaryoları ancak amerikan sineması çeker...
-
ÜLKEMIZDEKI TÜRKCÜLERIN LIDERININ OGLUNA VASIYETI
Kusura bakma ma söylediklerinin gerçeklik payı sıfır ve sen bunlara inanıyor musun? Bence inanmıyorsun sadece söylüyorsun... Cumhuriyetin ilanından bu yana tekmelenen ve ötekileştiren, düşmanlaştıran kim? ya da kimler? Hadi bunu cevapla ve Cumhuriyetin ilanından beri mutsuzsunuz ondan böyle hak arıyorsunuz diyelim, peki y Osmanlı Devleti varken Kürtler nede ayaklanıyordular? Ötekileşme nedir ben sana söyleyeyim, ötekileşme kendi aslını inkar ederek ben başkayım demektir, bu durumda diğerine göre aslını inkar eden öteki olmayı kendisi seçmiştir...
-
İSLAM'IN DARWİNLERİ:
Çankaya'ya kuruldukları andan itibaren kibirle herşeyi kendilerine benzettiler, kendileri gibi olmayanların yeri ya mezarlık ya cezaevi...
-
ORTA ÇAĞ KARANLIĞI İKTİDARDA
TOHUM Bahadır Altan (Kaptan Pilot) Tohumlar, uygun koşullar oluşuncaya kadar toprakta ya da saklandığı yerde uyur. Yeterli nem ve ısı oluşunca ancak, filizlenmeye başlar. Sonra bu filizler sürgün verip toprağın üzerine doğru yol alır. Bir sabah bakarsınız ışığa kavuşmuş ektikleriniz. Taze yapraklar hızla baş kaldırırlar güneşe doğru. Havacılıkta kazalar da aynı tohum gibidir. Elverişli zemin yoksa uyur toprağın altında. Bütün koşullar birleşip, zincir tamamlanmadan kolay kolay kaza olmaz. Hep, birileri çıkar, kazayı oluşturacak bu zinciri kırar ve zehirli sarmaşıkların ışığa ulaşmasını engeller. Ya nemi yok eder, ya sıcaklığı düşürür ya da zemini serleştirir. Yani basar üzerine, birilerinin özenle kabartıp, gübrelediği toprağın. Havacılıkta birer mayın olarak algılanması gereken binlerce kaza tohumu saklı toprağın altında. Biz uçucular kazalardan dersler çıkartırız. Her yıl tekrarlanan eğitimlerde en çömezimizle en tecrübeli kaptan yan yana onları inceler, üzerlerinde tartışır, yeniden yaşarız adeta. Bunlar yeterli değil kuşkusuz ama keşke bizim dışımızdakiler de üç gün sonra unutmamak için aynı çabayı gösterse! Yani “bütün aktörler,” başta yönetim kademeleri olmak üzere bize katılsa! Zincirin tamamlanmasını hep birlikte engellemeye çalışsak. Belki o zaman toprağın üzerine çıkmayı başaran bir deli sürgün, bir şubat sabahı aniden uzanıp Arısanları, Sezerleri, Özgürleri, Eskinleri aramızdan almayı başaramaz... “Ama bu kazada bir sorumluluğu yok THY yönetiminin!..” Beni bir bankanın yönetim kuruluna atamaya kalksalar “ bankaya bir düşmanlığınız mı var?” diye sorarım önce! Çünkü ben paradan hiç anlamam, ben havacıyım, ben uçarım. Yolcumun saçının teline zarar gelmemesi için, uçağımın boyasının çizilmemesi için, meslek onurumun zedelenmemesi için, bulutları delerim, dağları aşarım. Gerekirse Tahsin gibi, Murat gibi, Olgay gibi, Ulvi Murat gibi canımı veririm. Ama tüccarlıktan, reklamdan, nazar duasından, hiç anlamam. Bu konularda THY’yi yöneten üç kişilik icra komitesi bir numaradır! Onlar, şirket hızla büyürken insanları limitlerin üzerinde gece gündüz uçurarak nasıl maliyet düşürülür, nasıl reklam yapılır, nasıl kar edilir iyi bilirler! O nedenle söz, yetki, karar, ve de iktidar onlarda! Bu konuda ellerine su dökemez kimse! Peki “havacılık” derseniz, uçuş güvenliği derseniz, meslek etiği, onuru, disiplini derseniz, sosyal diyalog, hak, emek... Özetle “insan” derseniz yanıt alabilir misiniz? Ama “bu kazada sorumluluğu yok İcra Komitesi’nin!” Bu “üçlüye” bir çift sözümüz var: Efendiler! “Uçuş Emniyeti” deyince, binlerce havacının da sizler, eline su dökemezsiniz. Bilmezsiniz ama personelinizin çoğunun okuduğu lisenin bile adı “Hava Lisesiydi.” Havacılığın her dalında, yakıt kokusuyla, uçak gürültüsüyle, kar, sıcak demeden ter döktüler. Çoğu kazandıklarını meslek hastalıkları ve kanser tedavilerinde harcıyor, emekli olur olmaz yaşamlarını yitiriyor ama her koşulda yolcularına güler yüz gösteriyorlar. Bu konuda teknisyeninden, yolcusunu kurtarmak için çabalayan kabin memuru ve kaptanına kadar hiçbirimizin yanına bile yaklaşamazsınız! Kusura bakmayın ama bu konuda gerçekten, üçünüzü toplasak bir “havacı” etmezsiniz! Ağır gelmesin bu sözlerim, mahkemelere de koşmayın hemen. İspatlı belgelidir yazdıklarım. Biz de para konusunda sizinle aşık atamayız! Siz satıştan anlarsınız; halkın vergileriyle yaratılan bu şirketi “başarıyla” nasıl “pazarladığınızı” Necati Doğru Vatan Gazetesi’nde yazıyor. Bizim pazarladığımız sadece uzmanlık alanımızdaki emeğimizdir. Taşeronlarınızla birlikte satış, sizin işinizdir! Siz reklamın da alasını bilirsiniz! Ana vatanından getirttiğiniz “starlar” hem şirketin, hem sizin “reklamınızı” yaparlar, bir taşla beş kuş vurursunuz! Ama çok önemli bir farkımız var: Bizler neyi bilmediğimizi biliriz! Bir kazadan geriye size bir “adet” cenaze töreni, uzmanlara hazırlatılmış, nerede nasıl “vurgu” yapılacağı belirlenmiş bir konuşma ve bilmem kaç milyonluk sigorta maliyeti kalır sadece. Gözyaşlarınız, suratınıza makyaj gibi taktığınız o artık çok bildik gülümseme kadar içtendir! Ama biz yıllardır hiç unutmadık yitirdiklerimizi. O yüzden yüksek çıkar çığlığımız! Siz THY’nin başına, kantardan anladığı için kasabın, kuyumcu terazisinin başına konduğu gibi atandığınız zaman, bilmeniz gereken sadece, havacılık ve uçuş güvenliği konusunda “birşey bilmediğiniz” idi. O zaman öğrenme şansınız olacaktı. Ama ne yazık ki bunu bilemediniz! Sky Life dergisinde yayınlanan “Yolcu Memnuniyeti Birinci Önceliğimizdir!” başlıklı Genel Müdür imzalı yazı bunun çok net itirafıdır. Uçuş güvenliğinden habersizliğin belgesidir. THY’yi beş yıldızlı otel, bu gerçekleri açık açık yüzünüze söyleyenleri de düşman bellediniz. Kininize tanıktır bu satırların yazarı ve hala parçalamaya ezmeye sindirmeye çalıştığınız binlerce THY işçisi... Sizleri poh pohlayıp yağlayanların, THY deyince yemek mönüsünden başka birşey aklına gelmeyen Hıncal Uluç’tan, Engin Ardıç’a; Mehmet Barlas’tan M.Ali Birand’a basınımızın “değerli” köşe yazarlarının hiç mi payı yok bu sonuçta? Umur Talu ve Necati Doğru gibi birkaç duyarlı kalem dışında herkes “sizinle gurur duyuyordu!”… Siz gübrelerken onlar hortum tuttular bu güne kadar… Hep birlikte suladınız, ısıttınız, kabarttınız toprağı… Tohumlar böyle filizlendi, yola koyuldular... Vereceğim örnekler çok somuttur sayın “İcra Komitesi”, elle tutulacak kadar somut. Öyle nazarla falan kandıramazsınız insanları. Şeytan işi de değil bunlar, sizin icraatınız! Bunları kaza oldu diye değil, daha önce de çeşitli yayınlarla, panel ve sempozyumlarda dile getirdiğimden, şimdi yazma hakkını kendimde görüyorum. İnsan hayatını ilgilendiren konularda susmanın sorumluluğunun, konuşmaktan ağır olduğuna inandığım için yazmaya da devam edeceğim... Bakınız neler yaptınız: Havacılıkta çok riskli olan bu büyüme hızına, personel yetiştirmek mümkün değildi. Uçaklara yetişmek için pilot sayısı altı yüzden birdenbire iki bine fırlayınca, bu pilotların “eğitimi”, “standardizasyonu” diye, şirketin sizi “hiç ilgilendirmeyen” bir meselesi ortaya çıktı! Üstelik bu eğitimin yapılacağı “Başkanlığa” atadığınız “Eğitim Başkanı” çok hızlı ceket ilikleyen ama o tarihlerde öğretmenlik vasfı bile olmayan biriydi. Dinlemediniz! Bu mesleğin geleneğidir, en deneyimlilerden en dinamiklerden en bilgili ve yabancı dili en iyi olanlardan bir “Baş Pilot” seçilir. Herkes ona saygı duyar, büyüktür sözü dinlenir. Siz iki yıllık bir kaptanı böyle bir makama atadınız. Bu “Baş Pilot”, en temel havacılık kurallarını önce kendisi uygulaması gerekirken hiçe sayarak, hem de bol yolluklu dış yatı uçuşlarıyla, maaşını ikiye katlayarak aylık limitleri aşınca, bir de “ödüllendirip”, “Uçuş Emniyet Başkanı” yaptınız. Yani şirketin Uçuş Güvenliğini, kuralları hiçe sayan, tam anlamıyla “kırmızı ışıkta geçen” bir “kaptana” emanet ettiniz. Neydi bu “kaptanın” özelliği? Bu konuda çok iyi eğitimler görmüş nitelikleri sınanmış birisi miydi acaba? Hayır, beş vakit namaz kılar ve Temel Bey’le birlikte sık sık Hacca giderdi sadece! Ha bir de pilotlara bol bol “savunma ve ceza” verirdi “esas duruşları bozuk” diye!.. Derdimizin kimsenin namazında haccında olmadığı açık… İtirazımız bunların mesleki yeterliliklerin ve etiğin önüne geçmesine. Ne yazık ki bunu da anlayabildiğinizden kuşkuluyum. THY’de pilot seçimini kim yapar? Eskiden örneğin Cem Kozlu mu karar verirdi dersiniz? Bu işin Hamdi Topçu’dan geçtiğini en yetkili ağızdan ben duyduğuma göre, sanırım duymayan yoktur. Sizler pilotları AKP’den “Hamil-i Kart” peşine düşürdüğünüzle övüne durun. Bunun sonuçlarının 10 yıl sonra çıkacağını da “bilmiyordunuz!”. Ya da öğretmen pilotların Boeing uçağında başarısız bulup “fail” ettikleri pilot, bizzat sizlerin talimatıyla önce uçuş okuluna öğretmen yapılır; oradan da A-320’ye atanır ve yolcuyla birlikte eğitilmeye çalışılırsa bu nasıl bir mesleki erozyona yol açar bunu da “bilemezdiniz!” Çünkü “bilmediğinizi bilmiyordunuz!” Esas sorun sizin bilmediklerinizi “bilen” ve “Kaptan” olan, yani aramızdan çıkan, Genel Müdür Yardımcılarınız, Uçuş İşletme Başkanlarınız Baş Pilotlarınız, Uçuş Emniyet Başkanlarınızın bunlara karşı ne yaptığıdır! Sayın THY İcra Komitesi, sizin gerçekten bir suçunuz yok bu kazada! Siz daha sonrakiler için toprağı gübrelemeye, sulamaya devam ediyorsunuz sadece. Bunu bilinçli yapmadığınız kesin. Eminim farkında bile değilsiniz! Zaten sorun da burada!.. Emniyetli uçuşlar... Bahadır Altan (Kaptan Pilot)
-
ÜLKEMIZDEKI TÜRKCÜLERIN LIDERININ OGLUNA VASIYETI
Kapılar zaten kapatılmıştı, ama bizim tarafımızdan değil... Bir sor bakalım kendine kim kapattı tüm kapıları? Hatta bak bakalım etrafına Türk'ün Türkten başka dostu var mı?
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
Oray Eğin: Kılıçdaroğlu'nun cami stratejisi Diyorlar ki 'Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'u alması için çok ciddi bir yolsuzluk dosyası açıklaması lazım.' Efendisi ne derse onu çizen karikatürist her gün o küçücük köşeden Kılıçdaroğlu'na yükleniyor. Geçenlerde çizdiği bir karikatürde Kılıçdaroğlu'yla özdeşleşen o çok ciddi yolsuzluk dosyalarını küçümsüyordu, onları sobaya atılacak 'yakıt' olarak gösteriyordu. Çok zavallı bir espri tabii ki. Ama düşünmeden de edemiyorum, AKP seçmeni arasında, özellikle Kadir Topbaş'a gözü kapalı oy verecek varoşlarda, bu yolsuzluklar yeteri kadar yankı bulur mu acaba? Zira, kent kültürüne sonradan kendilerini dahil eden bu gecekondu kültürü sayesinde türlü kurnazlık, mikro yolsuzluk, adam kollama, gasp ve rant işleri artık kanıksanmaya başlanmadı mı? Bu varoşlar kendilerine benzer şekilde türlü fesat işler yapan adamı kınar mı yoksa onunla özdeşleşip onu sahiplenir mi? 1994 yılında Recep Tayyip Erdoğan'ın seçilmesinde çok etkili bir televizyon yayını hatırlıyorum. Show Haber her akşam İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylarını canlı yayına alıyordu. Kamuoyunda genel intiba şuydu: Yarışın İlhan Kesici ve Zülfü Livaneli arasında geçeceği tahmin ediliyordu, Bedrettin Dalan'ın da aradan sıyrılma ihtimali olduğu konuşuluyordu. Hiç kimsenin o zamanlar adını bilmediği Refah Partisi adayı Recep Tayyip Erdoğan da doğal olarak bir akşam yayına alınmıştı. 'Her şeyi soran sert gazeteci' imajı, 'her şeyi bilen' havalarında r-özürlü gazeteci Pınar Türenç adayları sorguluyordu. Eline bir dosya geçmiş, Erdoğan'ın gecekonduda oturduğunu yakalamış, aklınca buradan vuracak ve üzerine gidecek. Recep Tayyip Erdoğan orada ilk çıkışını yaptı: 'Evet gecekonduda oturuyorum' dedi. Gazetecinin öngörüsüzü böyledir işte: İstanbul'da onu seçtirecek kitlenin çoğunluğunun gecekonduda yaşadığını tahmin etmemiş, kendi kısıtlı çevresinde birkaç Beyaz Türk arkadaşının değer yargılarına göre üzerine gitmişti Erdoğan'ın. Bana kalırsa 94'teki seçimler de o gece orada sonuçlanmıştı. Şimdi benzer bir durum Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıklayacağı muhtemel yolsuzluk dosyalarıyla ilgili yaşanabilir mi? Kılıçdaroğlu öyle bir şey bulmalı ki, bulduğu yolsuzluk sadece varoşlar arasında infial yaratmalı. Diyelim ki Topbaş yakınlarına vermiş bir ihaleyi; varoş etkilenmez ki bundan. Çünkü oralarda zaten norm bu. Böylesi küçük yolsuzluklar kabul görür, kanıksanır. Orta sınıf ahlakına göre ayıptır bu ancak; yoksa gecekondu bölgelerinde komşunun malına göz dikmeyi, başkasının arazini gasp etmeyi, akrabalarını bir yerlere yerleştirmeyi kültür haline getirmiştir. Kemal Kılıçdaroğlu'nun Topbaş'la ilgili bulacağı belgenin tek hedefi olmalı: O belgede Topbaş'ın varoşların canını yaktığı ispat edilmeli. Her ne olursa artık. Ama hedefi kentlilerin değer yargıları ve ahlak anlayışını yansıtmamalı. Bu açıdan olumlu bir ilk adım 'Cami alanlarının Topbaş tarafından başka amaçlarla kullanıldığı' iddiasıdır. Bebek, Nişantaşı, Suadiye, Cihangir'de yaşayan İstanbullular için pek bir şey ifade etmeyebilir bu. Hatta buralarda oturanlar kentteki cami fazlalığından bile yakınıyordur büyük ihtimalle. Ama varoş, o gecekondu mahallelerinde yaşayanlar için ciddi bir meseledir bu: Kadir Topbaş camilerimize göz dikti! Nasıl etkili bir slogan değil mi... Kılıçdaroğlu ilk olarak bunu gündeme taşıyrak doğru yapmıştır. Öyle görünüyor ki CHP'nin adayı nerelere nokta atışı yapacağını saptadı. Önceki seçimlerde düşülen yanılgıya düşmeyecek. Beyaz Türkler istedikleri kadar onu beğenmesin, Kılıçdaroğlu kendisini gecekondulara beğendirirse bu iş bitmiş demektir. Topbaş-Erdoğan'ın karşısında sandıklarından daha dişli bir rakip var bu sefer. Kadir Topbaş'tan neden nefret ediyorum? 1. İstiklal Caddesi'ndeki granit skandalını, caddenin kazılıp kazılıp mahvedilmesini unutmayacağım için... 2. Kentin elini attığı bütün modern bölgelerini mahvettiği, oradaki düzeni bozduğu için... 3. İstanbul altyapısının bunu kaldırıp kaldırmayacağını bile hesaplamadan, Araplar'a gökdelen yapmak için arazi sattığı, sonra bu işi de yüzüne gözüne bulaştırdığı için... 4. Sokak planlamalarında ilk ve en önemli kriterinin 'Saray Muhallebicileri şubelerinin olduğu yerlere özel muamele' yapmak olduğu için... 5. İstanbul hızla gelişmiş raylı sistem beklerken, mevcut şeritleri daraltarak kendince dahiyane ama aslında acıklı bir zavallı çözüm olan Metrobüs'ü getirdiği için... 6. Yazın metroda havalandırma çalışmadığı ve feci bir insan kokusu olduğu için... 7. Tam beş yıldır yaz kış demeden İstanbul'un her noktasını kazdırdığı, ara yolların bile kapandığı, bir yerden bir yere gitmenin artık tamamen imkansız olduğu ve de hiç düzelmeyeceği için... 8. İstanbul'un dünya şehri olduğunu kavrayamadığı, bu şehre tek bir estetik operasyon ya da bir makyaj bile yapamadığı için... 9. Vizyonu ve hizmet alanı sadece oy deposu varoşlar olduğu için... 10. Kendi muhallebicilerine alaturka tuvalet koyduran kültürünü bütün şehre yansıtmaya çalıştığı için... 11. Bir mimar olmasına rağmen herhangi bir mimari estetikten yoksun olduğu için... 12. Gündüzleri bir uçak camından, bir gökdelen katından, bir tepeden İstanbul'a baktığımız zaman gördüğümüz manzara giderek çirkinleştiği için...
-
İSLAM'IN DARWİNLERİ:
İslam'ın Darwinleri vardı İSLAMCILARIN NESİ VAR? Bilim ve Ütopya dergisi, sanki başımıza gelecekleri bilmiş, Mart sayısındaki kapak başlığı: "İslam'ın Darwinleri". Evet, bir zamanlar İslam'ın Darwinleri vardı, Câhız'lar, Birûnî'ler, İbn Tufeyl'ler, El Maksidi'ler, El Zencâni'ler, Kınalızâde Ali Efendiler ve diğerleri... 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15. yüzyıllardan söz ediyoruz. Peki bugün, bin yıl sonra İslamcıların nesi var? Sadece yobazları... Ya TÜBİTAK'ın nesi var? Artık TÜBİTAK da kendisinden yobazlarıyla söz ettiriyor. TÜBİTAK'ın Bilim ve Teknik sayısı, Mart sayısında Darwin sansürlü çıkarken, Bilim ve Ütopya dergisi İslam'ın Darwinleri'ni anlatıyor. İslam'ın Darwinleri'ni İslamcıların incelemesi, yazması, işlemesi beklenirdi değil mi? Öyle olmuyor. İslamcılar uygarlık kapısını kapamışlar; İslam tarihini yobazlık tarihine indirgemişler. Hazreti Muhammed'in önderlik ettiği o büyük uygarlık devrimine sırtlarını dönmüşler. Bin yıl önce cebirin, logaritmanın, kimyanın, tarih felsefesinin ve sosyolojinin temellerini atan İslam uygarlığının bilim adamları yok onların gündeminde. Yalnız hurafeler var; yalnız gösterişler ve merasimler var; yalnız fitne ve fesat var; yalnız yiyicilik var. Parmakları pergel tutmuyor artık; parmakları 50 milyarlık pırlanta yüzükler taşıyorlar. DEVRİMCİLERİN NESİ VAR? Bilim ve Ütopya, uzun yıllardan beri çok önemli bir iş yapıyor. İslam-Türk uygarlıklarının bilim birikimini söz yerindeyse yeniden keşfediyor ve yayımlıyor. Bakıyorum, çevremde birçok dostumun en çok ilgi duyduğu sayılar, bu konuyu işleyenler. Büyük bir merakla okuyoruz, inceliyoruz, tartışıyoruz. Hem de büyük mutluluklar yaşayarak; doyulmaz tatlar alarak. Size de önerim: Halen bayilerde bulunan "İslam'ın Darwinleri" sayısını mutlaka okuyun ve okutun. Bilim ve Ütopya'nın Şubat ayında çıkan sayısı da, Darwin'in katkılarını işliyor. Kaynak Yayınları da bu çabaya katıldı. "Bilimin Türk-İslam Kaynakları" dizisinde, birbiri ardı sıra çok aydınlatıcı kitaplar yayımladı. Haider Bammate'nin "İslam'ın İnsanlık Kültürüne Katkısı", çok özlü bir araştırma. Değerli bilim adamımız Yavuz Onat'ın "Tarih Boyunca Türklerde Gökbilim", Türklerin katkılarını özgün kaynaklarıyla anlatıyor. Sigrid Hunke'nin "Batı'yı Aydınlatan Doğu Güneşi"ni kardeşim Işık Soner çevirirken anlatıyor ve beni heyecanlandırıyordu. 486 sayfayı gözünüzde büyütmeyin; bir solukta zevkle okunuyor. En son Károly Kös namlı Macar'ın "Bizans'tan Osmanlı'ya İstanbul Mimarisinin Doğu Kökeni" adlı kitabını cezaevi arabasının sallantılarında İstanbul'a gidip gelirken okudum. Sallantıdan satırları düzgün çizemiyordum. Altı çizilecek, not düşülecek o kadar bilgi var ki. Birçok yerleşmiş yanlışımı düzeltti bu Károly Kös. Ayasofya'yı ve İstanbul camilerini ondan okudum. Yaman bir Macar aydını. Hayatı da hayranlık uyandırıyor. Gerçek aşkı olanlar, hiçbir zaman eğilip bükülmüyor. UYGARLIK İKLİMİNDE KİM VAR? Soruyorum: Kimler buluyor, yayımlıyor, okuyor, tartışıyor bu kitapları? İslamcılar mı, tarikatçılar mı, cemaatler mi? Onlara uygarlık ikliminde, bilim coğrafyalarında rastlanmıyor. Ezberlerden, hurafe ve mucizelerden beyinler sulanmış. İslam'ın uygarlık çağında bilime katkılarıyla uğraşanlar, yine devrimciler, bilimi rehber alanlar. İslam'ın uygarlık mirası, bugün kendisine İslamcıyım diyenlere ait değil. İslamcılar, tarihte ne kadar yobazlıklar var, onlara bağlanıyor; onlara yaslanıyorlar. Bilim bikrimi, her çağda devrimcilerin birikimi oluyor. Prof. Dr. Ali Demirsoy'u Bilim ve Ütopya'nın Şubat sayısında okuyunuz, evrim kuramını kim anlar, kim anlayamaz? Bugün bilim adamı, bir hücreyi alıp klonluyor, ondan koyun yapıyor; yobaz ise Darwin'e küfretmekle görevli. Darwin'e gözüdönmüş gergedan gibi tos vuranlar, yalnız İslam'ın uygarlık birikimine değil, İslam'a inanan halkların geleceğine de düşmandırlar. Yobazın tarihi, yobazlığın tarihidir. Uygarlık yaratanların tarihi, uygarlıkların tarihidir. O nedenle "İslam'ın Darwinleri" de bugün devrimcilerin mirasıdır. BATAN BATI'NIN KÖLELERİ AKP'nin dağarcığına bakınız, orada "İslam'ın Darwinleri" yok; yalnız yobazlık var; önyargı var; entrika var; hile ve desise var. Hem de hangi zamanda? Atlantik uygarlığının sonuna geldik. Batı batıyor. Uygarlığın merkezi, yeniden Asya'ya kayıyor. Ne beklenir? İslamcılar, yüzlerini Asya'ya çevirir diye umarsınız değil mi? Hayır, onlar Türkiye'nin en katı, en taşlaşmış Batıcılarıdır. Haçlı İrtica'nın mensuplarıdır onlar! Batı emperyalizmine kölece bağlanmışlardır. Onların tarikatları, cemaatleri ancak ABD emperyalizminin, AB emperyalizminin silahlı gücüyle var olabilir. Irak'taki ABD işgalcisine, Filistin'deki İsrail işgalcisine göbekten bağlanmışlardır. Son iki yüzyılın Türkiye tarihinin özeti budur. YÜKSELEN DOĞU'NUN DEVRİM GÖNÜLLÜLERİ Bilim eri, devrim eridir. Hakikat aşığı, her zaman devrim gönüllüsüdür. Her şey zamanın içindedir. Uygarlıklar da. "İbn Haldun'da Uygarlıkların Yükselişi ve Çöküşü"nü okuyunuz; Turan Dursun ve Ümit Hassan'ın kalemlerinden. İslam uygarlığının serüvenini de, tarihsellikle anlayabilirsiniz. İnsanlığın büyük tecrübe derslerini, ister İbn Haldun'dan öğrenin, ister Darwin'den, ister Marx'tan: Yobazlığın yarını yoktur. Bilim ve Ütopya dergisine ve Kaynak Yayınları'na yürekten teşekkürler; bize uygarlık tarihimizi öğretiyorlar. Bilim gönüllülerine öneri: İslamcılıkla aldatılan kardeşlerimize, İslam'ın uygarlık tarihini taşıyalım. İslam da tarihseldir; böyle bakarsanız uygarlık birikimini görürsünüz. (aydınlık dergisi)
-
2009-29 Mart Yerel Seçimleri
TARIK AKAN: Oylar Belediye’de Kılıçdaroğlu’na, İl Genel Meclisi’nde İşçi Partisi’ne İl Genel Meclisi seçimlerine Türkiye’nin her yerinde kendi adaylarıyla katılan İşçi Partisi’ne sanatçılardan destek artıyor. Tarık Akan, Tuncer Cücenoğlu, Nedim Saban, Abdülkadir Günyaz, Muharrem Pire, Ferhan Şensoy, Pelin Batu, Esin Afşar, Banu Avar, Oktay Akbal, Prof. Dr. Yalçın Küçük, Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, Demirtaş Ceyhun, Bertan Onaran, İbrahim Balaban, Ekrem Kahraman, Muzaffer Akyol, Ümit Zileli, Av. Ünsal Aktaş, Av. Kürşat Karacabey ve Av. Turhan İçli’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda aydın ve sanatçı, oyunu İl Genel Meclisi’nde İşçi Partisi’ne veriyor. İstanbul’da yaşayan aydınlar Belediye Başkanlığında Kemal Kılıçdaroğlu’nu, Ankara’dakiler de Murat Karayalçın’ı destekliyorlar
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
Buzlar kraliçesi dime kız, aklıma Frozen cadısı geliyor Bu arada şekerim sen varken çaya şeker atılır mı?
-
Bir Kürt Olarak...Güneşi Gördüm...
Yok hayır hiç ters düşmüyor... Size bu konudaki şahsi fikrimi izah edeyim, benim herhangi bir insanın Türklüğü, Çeçenliği, Almanlığı...v.s. ile hatta daha ileri gidelim bunların kendi içlerindeki etnik yapıları ile, bütün toplumlarca en çok hor görülen çingenelerin bile, kimliği ile bir meselem olamaz, olmamıştır... Fakat, ben ulus millet ve ulus devletten yanayım, aksini uygulayan bir devlet görmedim, bazılarının adı feodal olsa bile, federe olsa bile, cumhuriyet olsa bile sınırları ve kanunları belli devletlerin ve milletlerin kendi içlerinde ne zaman etnik kavgaya girseler dağıldıklarına tanık olmuşuzdur... Halkların hakları etniklik üzerinden aranmamalı, eğer böyle yapanlara emperyalist ülkeler destek oluyorlarsa, onların kötü niyetleri var demektir... Zaten Türklük bilincinden genel kasıt ulus milliyetçiliğidir, bunu bilen Kürt dostlarda böyle davranmakta ve böyle söylemekteler, işi kan boyutuna getiren faşistler olabilir, her zaman olmuştur, buna karşılık karşıt etniklikle verilirse olacak olan terörizmdir... Türk Ulusu deken ona vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi katıyorum, fakat benim için en önemli kriter kendi milletine ve kendi toprağına ihanet etmiyor olmasıdır... Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında vatandaşlık bellidir, siz ya da başkaları örneğin Abdullah Öcalan, hatta bazı devlet adamları gibi adamların yaptığı gibi alt kimlikleri ön plana çıkaranlar esasında o halklara ve o topraklara ihanet içerisinde olurlar... Bir Kürdün, en temel ihtiyacı kullandığı dili değil, zaten dünyanın hiç bir (henüz) üniversitesinde Kürt Dili ve Edebiyatı diye bir dil öğretilmemektedir... Anlıyor musunuz? Antologlar, dilleri inceliyor bir dilin tarihi, kökeni, içerisinde barındırılan yabancı kelimelerin sayısı, o dilin bir millete ait olup olmadığının kanıtıdır... Eğer işi ırkçılığa getirirsek Kürtleri illaki bir kökenle bir yerde birleştiğini göreceğiz, bu ya Arablar, ya Türkler, ya da Ermeniler olacaktır... Halkları bölmenin ve kandırmanın en kolay yolu onları önce ayrıştırmak sonra kullanmaktır... Ne yazıkki Kürtler taih boyunca bu oyuna gelmişlerdir... Dün İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yapanlara bugün Amerikalılar ve İsrailliler eklenmiştir... Değişen nedir?
-
PKK’YA AF SÖYLEMLERİNİN YOĞUNLAŞMASI, MİLLETİ ÇİLEDEN ÇIKARDI
Pkk'ya af getirmek isteyenlerce, Mustafa Balbay'lar, Mustafa Özbek'ler, Tuncay Özkan'lar, Hurşit Tolon'lar, Şener Eruygur'lar...v.s..... terörist ilan ediliyor... Bu benim kanıma dokunuyor... ****************** Ama TSK yok edilmek isteniyor... Açıkça ifade ediyorum ki, bütün bunlar TSK'yı tasfiye etme planıdır, mecvut hükümet ve onun Cumhurbaşkanı da görevlerini bu konuda layıkıyla yerine getiriyor... TSK'yı bitirmekteler... Türk Ulusunu dağıtmaktalar, fakat halk hala dostu düşmanı farkedebilmiş değil...
-
ÜLKEMIZDEKI TÜRKCÜLERIN LIDERININ OGLUNA VASIYETI
Doğruluk payı çok yüksek, gören göze herşey aşikar... Demagojiye hiç gerek yok dün yaşananlar, bugün yaşanmakta olanlar ve yarın yaşanacaklar Türklere bazı şeylerin bedelini ödemenin ne kadar ağır olduğunu göstermiştir yine gösterecektir... Örneğin kapılarını ve topraklarını açtıkları milletlerce defalarca ihanete uğramış olduğunu ve ne yazık ki hala aynı hataları yapmakta olduğumuzu... Bu demek değil ki biz vuralım öldürelim, asla, ancak gözü açık ve son derece temkinli olmak zorundayız... Milletler arasında husumet olur ama dostluk olmaz, olmamıştır... O yüzden Uluslar kendi milletlerine sahip çıkmak zorundadır... Keşke bütün dünya insanları farkına varsa ve ırkçılığın ne kadar saçma olduğunu anlasa ama herkes ırkçı ve milliyetçiyken kalkıp biz Türklerin kahramanca hümanist davranmasına gerek yok, iyilik yap, paylaş, dürüst ol, dosunu düşmanını tanı ama asla sırtını dönme...!