Zıplanacak içerik

sardunyam

Φ Süper Üye
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. Benim ensemide tırmalamasın adamın biri
  2. Ünlü şairimiz Ümit Yaşar Oğuzcan'dan bir Vezir-ül-azam, yani Sadr-ı-azam yani Sadrazam, yani Başvezir, yani Başvekil, yani Başbakan hamamda şiiri. Şimdi ne alaka demeyin, kimseye bir şey dediğimiz yok, ima falanda yok. Şiir işte, yazılı edebiyatın nazım olan türü, Ümit Yaşar'da (1926 - 1984) serbest vezin yazan bir şairimiz. Artık şiirin yazarı ne demek istediyse o onu bağlar, şiirden sen ne anlarsan o da seni bağlar. Elçiye ise zeval yoook. BASBAKAN (SADRAZAM) HAMAMDA Günlerden bir gün Hamama gideceği tuttu, Başbakan hazretlerinin. Bir yanında birinci veziri Bir yanında ikinci veziri Bir yanında üçüncü veziri. Sonra efendime söyleyeyim Peşkircibaşı, Nalıncıbaşı Sabuncubaşı. Velhasıl tam dört yüz kişilik kafile Peştamal takıp girdiler hamama Geçtiler kurnaların başına Üçer beşer. Başbakan deseniz Kuruldu göbek taşına Yan gelip yattı. Memleketin en ünlü tellakları Sardılar dört yanını Kimi elini kaptı, kimi bacağını Bir keseleme sürtme faslı başladı. Tam on iki saat On iki ünlü tellak İncitmeden keselediler Hazretin mübarek vücudunu. Öylesine kir çıktı ki sormayın Her biri nah parmağım gibi. Aman efendim bu ne kiri Demeye kalmadı Keselerin altında eriyip gitti Koskoca başbakan! Bütün maiyet erkânı yerinden fırladı: - Nettünuz devletliyü? dediler tellaklara. Tellaklar cevap verdi: - Biz yıkadık, keseledik. Devletlinin kirden ibaret olduğunu bilemedik. Suç bizde değil. Neyleyelim, Kir bitti, Başbakan elden gitti !!! *Ümit Yaşar Oğuzcan (1926 - 1984)
  3. 13 yaşında bir çocuğun ensesinde tırnak izi çıkanda bu adam değil miydi?
  4. Bülent Arınç bu ülkenin TSK karşıtlarının basın sözcüsüdür... Ne zaman seçim ya da benzeri bir durum olsa, o zaman Bülent Arınç meydana çıkar, yenilir yutulur olmayan sözler sarfeder... TSK'yı bir rakip parti gibi eleştirir, hakaret eder, şaibe uyandırır... TSK ile mücadele eder malum onun dedeside Kubilay'ın karşıtlarındandır... Bu asker karşıtlığı onun DNA sında var... Bir kısım insanda bunu alkışlar, ama bilmezler ki neyin arkasındadırlar...
  5. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Başbakan geçtiğimiz günlerde bir konuşmasında, "TC bizim dönemimizde meşruiyet kazandı" dedi... Bazıları bu sözcüğün yasallık olarak günümüze uyarladılar, ne yani daha önceki hükümetler yasal değil miydi dediler... Fakat yanıldılar... Meşruiyet, yasallık anlamında değildir... Meşruiyet, şeriatın izin verdiği, şeriata uygun, demektir... ÖZETLE, BAŞBAKAN TÜM ULUSUN DUYACAĞI BİÇİMDE "TC'Yİ, DÖNEMİMİZDE ŞERİATE UYGUN HÂLE GETİRDİK..." DEDİ... HAKSIZ MI ? Yani başbakan doğru söylemedi mi?
  6. CHP 1923'te kurulmuş bir partidir, yani o dönem ki ismi SHP olan parti daha önceki CHP değil aksine, CHP'ye alternatif yaratmak isteyen Kürt Solcuları tarafından kurulmuştur... CHP'nin Kürt Solcuları tarafından sevilmemesinin nedeni ulus devletten yana oluşudur, ve altı okun temsil ettiği ilkelerden rahatsız olanlar bugün demagojü youyla CHP'ye topyekun saldırmaktadırlar... Cumhuriyeti korumak bu ülkenin bütün kurumlarının ve bütün vatandaşlarının asli görevidir, CHP bu konuda tek sorumlu gösterilemez, TSK bu konuda tek sorumlu gösterilemez, siz vatandaş olarak devletin kurumları ile etnik bir kavga içerisine giriyorsanız, siz Cumhuriyeti korumaktan zaten söz edemezsiniz... CHP ve onun temsil ettiği Kemalist anlayış bu ülkeninbütün insanlarına özgür, eşit, adil, laik bir anlayışla sahip çıkmasıdır. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz fakat gerçek şudur ki, insanların Turgut Özal'ın bu ülkeye kazandırdığı mantıkla düşünmesi sonucu bu ülkede sosyal demokrasi zayıflatılmıştır oda şudur: "benim memurum işini bilir", "anayasayı bir kere delmekle birşey olmaz", "yiyor ama çalışıyor"... bu yoz ve yobaz kültür bencillik ve kolay yoldan para kazanmacılık kültürünü halkımıza yerleştirmiştir... Sosyal sorumluluk budur ki, halk için halktan yana tavır almalıdır, önce ben ve önce benim haklarım diyenler haklı olamaz...
  7. Ağlamadım kiiiiiiiii Reca ederim bidenem, bilirsin şekilsellikten nefret ederim, Bişey değil canem, senin varlığın bile bu gezegen için zenginliktir... Yaşa, varol
  8. Canem, Ne garip sana bu yanıtı yazarken önümde şöyle bir reklam duruyor : "İslami Evlilik" Yüzyılın evlilik hareketi... Dini evlilik ve dini yaşam tarzı, fakat herşey ne kadar şekilsel... Bana kalırsa bu yaşam tarzını yaşıyormuş gibi yapanların büyük çoğunluğu buradan besleniyor, bütün bunları tek bir cümlede özetleyebiliriz, "İslami Ticaret"...
  9. Mevcut iktidarın kökeni siyasal islam diye, ne kadar liberal gazeteci ve ne kadar şarkıcı/türkücü varsa hepsi dindar kesildi, televizyonda ve sokakta yeni bir lugat, teşekkür etmenin yerini "Allah razı olsun", şükürler olsunun yerini "hamdolsun", "elhamdulillah", gibi arabça sözcükler aldı, böyle olunca ne oluyor anlamıyorum, kime ne kanıtlamış oluyorlar, böylesi Allah'ın mı hoşuna gidiyor, yoksa bu sadece reklamasyon mu? Bir mekana girince merhaba demek yerine, "selamunaleyküm" demek neden? Arabça konuşunca daha mı müslüman oluyorlar? Allah Arabça konuşmayınca bizi anlamıyor mu? Bu Arablaşma merakı neden? Kuran'ı kendi dilinde okumamış, dinini hadis kitaplarından öğrenen, şeyhleri önder edinmiş, dergah adı altında örgütlenmeler kurmuş, inancını ideoloji haline getirmiş, tek tip insan ve hatta tek tip müslüman yaratma derdiyle yanan bu insanlar nereden geldiler? Eski yazlık sinemaların, tiyatroların yerini Kuran Kursları ve camiler aldı, insanların tek sosyalleştikleri yerler bu mekanlar haline getirildi, sanattan uzaklaştırılıyor ve uzaklaştığının farkna varmıyorlar bile... Tek bir kültür yaratılıyor oda sadece Sunni Müslüman kültürü... Başka türlü kalabilmek ve yaşayabilmek imkansız hale geliyor... İstanbul'un, en eski ve adına özgürlük şiirleri yazılmış parklarından biri olan Gülhane'ye yolunuz düşerse eğer banklarda neler oluyor bir bakın... Türban savaşı verip "özgürlük isteriz" diyenlerin insanların gözlerinin içine baka baka küçücük çocukların yanında bile utanmadan nasıl seviştiklerini gözleyin... Sonrasında bu riyakarlık üzerinde biraz düşünün... Daha örtülü br topluma dönüşürken bir yandan genelleşen bir ahlaksızlığın nasıl yaygınlaştığını anlamaya çalışın... Şimdi parklarda ya bir grup erkek gidip orada birlikte olacakları kızlar arıyorlar ya bulanlar uluorta çiftleşiyorlar, Piyerloti'de, Eyüp Sultan'da, mezarlık üstünde neler oluyor görün... Nereye doğru sürükleniyoruz? Selamunaleyküm diyerek dolaşan ve arkadaşının anasına sövmekte bir sakınca duymayan insanlar yarattılar... Saldırgan, saygısız ve son derece korkutucular... Artık İstanbul sokakları güvensiz, geç saatlerde asla tek başınıza dolaşamıyorsunuz... Ve kimse bunun için tedbir almıyor... Halk böyle bir talepte bile bulunmuyor, duyarsız, umarsız, umutsuz bir insan yığını ile dolu metrapollerden kaçıp kurtarmak lazım kendimizi... Özellikle çocuklarımızı... Keskinleşmiş ideolojik dinlerden, saplantılı insanlardan, riyakarlıktan uzak tutmak için... Başını örtüp geri kalanı serbest bırakan iki yüzlü kadınlardan, selamunaleykümü dilinden düşürmeyen eli tesbihli, yürüyüşü tehditkar adamlardan, korumak için... Ahlaksızlığı ahlak, kuralsızlığı kural, insanlığı kaba kuvvet olarak kullananlardan, sokağa tükürürken keyif alan hanzolardan, cepçilerden, yankesicilerden, akıl çelicilerden kaçmak için... Buralardan gitmek lazım, ama nereye?
  10. Ve şimdi asıl olmam gereken yerde, hayata başladığım yerde, kalbindeyim...
  11. sardunyam şurada bir blog başlığı gönderdi: sardunyam's Blog
    Ayetlerde Kişisel Gelişim mesajları Binlerce yıllık insanlık birikiminin, tüm kişisel gelişim kitaplarının toplamının zerresi bile olamayacağı muhteşem kitap, Kur'an-ı Kerim'den, kişisel gelişime yönelik (bazı) notlar: İsra 37: Kibirli olma, alçak gönüllü davran. Müddesir 1-5: Kendini fazla abartma. Tekvir 25-27: Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma. Bakara 156: Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma. Beled 5-6: Her şeye hakim olmak için uğraşıp hayatı yaşanmaz hale çevirme. Hucurat 10: Büyüklük kompleksine kapılıp, insanları ezerek arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma. Muhammed 7: İyiliği karşılık beklemeden yap. Rum 21: Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster. Vakıa 83-87: Ölümden korkmak yerine, ölüm gerçeğiyle yüzleş. Bakara 263: Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme. Furkan 63: Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek yerine. Öfkenin dinmesini bekle. İnşirah 1-3: Seni huzursuz edecek işlerden uzak dur. İhtirasını törpüle. Maun 4-5: Eleştirinin keskin bir bıçak olduğunu unutma. Söyleyeceklerini iyi tart. Mücadele 7: Hiçbir sırrın sonsuza kadar gizli kalamayacağını unutma. Rahman 7-9: Çıkarcı olma. Adil davran. Tekasür 1-2: Kibrine yenilip hep daha fazlasını isteyerek hayatını zehir etme. Tevbe 40: En zor zamanda bile kesinlikle ümitsizliğe kapılma. Fatır 19-22: Senden iyi durumda olanlara bakıp üzüleceğine, senden zor durumda olanları görüp rahatla. Fecr 27-28: En sevdiğin şeyleri, başkalarıyla paylaşmanın keyfine var. Hakka 33-35: Hayatının vazgeçilmezleri olsun. Onları küçük çıkarlar için asla feda etme. Haşr 10: Muhatabına güvenmek istiyorsan, önce sen güvenilir ol. Kalem 1-2: Yazdıklarının ve yaptıklarının peşini bırakmayacağını unutma. Gücünü insanların yararına kullan. Münafıkun 4: Bencil olma, tebrik etmeyi bil. Saff 2: Yalandan uzak dur. Yusuf 32-33: Modern hayatın çarpıklaştırdığı kadın-erkek ilişkilerinin, hayatını esir almasına izin verme. Ankebut 41: İyi bir dostun, paha biçilmez olduğunu aklından çıkarma. Al-i İmran 92: İyilik yapma arzunu, şarta bağlama. Vermek almaktan daha büyük bir ihtiyaçtır, asla unutma. En'am 50: Ön yargılarla hayatı kendine zehir etme. En'am 60: Bildiklerinle açıklayamadığın şeyler, hayatının kâbusu olmasın. Felak 1-5: Korkuların tutsağı olarak yaşamaktan vazgeç. Hacc 46: Kendini, hep daha iyiye ulaşmak zorunda olduğuna koşullama. İbrahim 42: Merhametli olmaktan asla vazgeçme. İsra 23: Anne ve babana 'off' bile deme. Nisa 149: Kendini sürekli övmekten uzak dur. Yunus 12: Vazgeçilmez olmadığını kabul et. Enfal 56: Sözünüzde durmamanın utanç verici olduğunu aklından çıkarma. Furkan 43: Heveslerini kendine ilah edinme. Necm 3: İnanma duygunu diri tut. Nisa 58: Karar verirken, vicdanının sesini duymazlıktan gelme.
  12. Yıl, 1915. Çanakkale'de kan gövdeyi götürüyor. "Geçerim" diye saldıran emperyalistlerin insan kaybı, 200 bini aşmış... "Geç de görelim" diyen dedelerimizin kaybı ise, 250 binin üstünde.... Mermiler havada çarpışıyor. Cesetler toplanamayacak kadar çok... Bu inanılmaz kıyıma rağmen, İngiliz Hükümeti durumdan memnun. Çünkü gerçeği bilmiyor. Çanakkale'deki İngiliz cephe komutanı, "Vaziyet gayet iyi... Bugün yarın geçeriz" raporları gönderiyor devamlı... O sırada genç bir gazeteci var orada. Avustralyalı. Melbourne Age Gazetesi'nin muhabiri. Görüyor ki, durum kel... Hadise, hiç de İngiliz komutanın anlattığı gibi değil. Türkler kafaya koymuş... Kuru ekmek yiyor, bulursa üzüm hoşafı içiyor, şakır şakır ölüyor.... Ama geçirmiyor. Avustralyalı olduğu için özellikle dikkatini çeken bir konu daha var. İngiliz komutanlar, karargâhta klasik müzik eşliğinde viski yudumlarken, Anzaklar patır patır gidiyor. En son iki tabur Anzak gönderiyorlar bir bölgeye... Türklerin, iki taburu yok etmesi iki saat bile sürmüyor. Üstelik, müthiş bir sansür var. Yazdığı haberler, İngiliz yetkililer tarafından engelleniyor. Bakıyor ki, olacak gibi değil... Sarılıyor kaleme, tüm gerçekleri tek tek anlattığı, 8 bin kelimeden oluşan, "Gelibolu Mektubu"nu yazıyor. Özeti şu: "Çanakkale geçilemez... Hemen çekilin." Ve bu mektubu, sansürden kurtulmak için Avustralya Başbakanı'na "elden" ulaştırıyor. Avustralya Başbakanı mektubu okuyor, gözlerine inanamıyor ve acilen, yine "elden", İngiltere Başbakanı'na ulaştırıyor.. İngiltere Başbakanı mektubu okuyor, Savaş Kabinesi'ni topluyor, orada daha yüksek bir sesle okuyor... Gizlice araştırılıyor. Mektup doğru. Hatta az bile yazılmış. Cephedeki İngiliz komutanın, kendi poposunu kurtarmak için palavra attığı anlaşılıyor. Ve karar veriliyor. Komutan görevden alınıyor. Emperyalistler, Çanakkale'den çekiliyor. Yazdığı mektupla savaşın sona ermesini sağlayan genç gazeteci, Avustralya'da "kahraman" gibi karşılanıyor. "Sir" ünvanı veriliyor. E tabii kapılar açılıyor... Savaşa "muhabir" olarak giden gazeteci, savaştan sonra "gazete sahibi" oluyor. Yıl, 1952. Çanakkale'de savaşın kaderini değiştiren "sir gazeteci" vefat ediyor. Bir tane oğlu var... O zamanlar, 21 yaşında. Babasının gazetesinin başına geçiyor. Çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor. Avustralya'ya sığmıyor... ABD'ye, Avrupa'ya el atıyor. Bugün, 75 yaşında. Dünya medya imparatoru. 75 televizyon kanalı... 175 gazetesi var. TV kanallarıyla 600 milyon izleyiciye, gazeteleriyle 11 milyon okuyucuya hitap ediyor. Yıl, 2006... Çanakkale'nin "dövüşerek" geçilemeyeceğini ilk anlayan "sir gazeteci" nin oğlu, Çanakkale'nin nasıl geçileceğini gösterdi... EFT'yle. Bastı parayı, TGRT'yi aldı. İsmi, Rupert Murdoch.
  13. Benim de oyum CHP'ye... Ülkemi kaybetmek istemiyorum, Cumhuriyetimi kaybetmek istemiyorum, din maskesi altında ülkemi soyanlardan hesap sorulsun istiyorum... CHP inadına...
  14. Doğum günün Kutlu Olsun Bidenem Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin, Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin. Bir ısıtır,bir üşütür,bir ağlatır,bir güldürür; Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin. Özdemir Asaf Cadım, sen biliyorsun bende ki yerini buradan bişey söylememe gerek yok sonra nazar neyin değer didim Seni kocamaaaaaaan seviyorum Uzun, sağlıklı sevdiklerinle ve bizim için en önemlisi özgür bir ülkede Mustafa Kemal'in gölgesi altında yaşa... Bu karanlık günlerin sonunda aydınlıkta da yine birlikte olmak dileğiyle, iyik doğdun canım dostum...
  15. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    FARKINDA MISINIZ ? Böl-Parçala-Yönet kimin oyunudur ? Bu oyuna gelmemek kimin sorumluluğudur ? Oyun, dini ve etnik farklılıklar üzerinden bölünmekle bitmeyecektir. Duyurulur !(*) Oyun, planlandığı gibi, toplumun çok çeşitli yönde görüş, duygu ve davranış böl(ün)mesiyle Ta ki.. Türkiye Cumhuriyet’inin siyasi intiharının gerçekleştirilmesine yani Yeni Osmanlıcılık(**) düzenine dönüştürülmesine kadar devam edecektir. O gün geldiğinde, kurtuluş savaşını ve kuruluşunu ortak vatan-eşit yurttaş-ulus kimlik paydasında yapmış olan Türkiye Cumhuriyeti fiilen yok olmuş olacaktır. At suyun başına getirilmiştir Sırada atın suyu içmesini sağlamak vardır. Bunun için istetmek gerekir Atın suyu, içmesini istetmek ! Yöntemi reklam yapmak değildir ! Tank tüfek hiç değil ! Yöntemi promosyon yapmaktır ! “hak hukuk adalet, daha çok demokrasi ve daha çok insan hakları” promosyonuyla istetmek ! “azamet, ihtişam, görkem, değişim, yeni bir fırsat, büyük düşün, çözüm ” kelimeleriyle inşa etmek Öyle ki… Mümtazer Türköne’ler, Fehmi Koru’lar, Cengiz Candar’lar, Haber Türk’ler,Taraf’lar, İlter Türkmen’ler, M.Ali Birand’lar, Ruşen Çakır’lar Nazlı Ilıcak’lar ve bunlar gibiler… Sorozlar, sivil toplumlar, odalar, siadlar, vakıflar, cemaatler, televizyonlar, diziler, filmler, belgeseller, radyolar, gazeteler, internetler… Yazılar, haberler, yorumlar, raporlar, off the record’lar, VİP görüşmeler, ille de uluslararası çok önemli gözlemler, olmazsa olmaz pek mühim Amerikalı, Avrupalı gözlemciler… Davos’lar, AB-D ile danışıklı İsraille döğüşler, Gül’le Tahran’a gitmeler,”Yeni bir düzen(fırsat) kuruluyor hazırlıklı olun “demeler, Clinton’la haydi gel bizimle olmalar, Obama’lar ile Türkiye’ye gelip gitmeler, (2009 sonunda TRT 7-Ermenice’ler şimdiden hayırlı olsun) ve daha neler neler… eliyle Yeni Osmanlıcılığın piyasasını imal etmek zamanıdır ! Dikkat edin ! 29 Mart seçimlerinden sonra anayasa değişikliği, yerel yönetimlere özerklik, Kürt kimliğinin tanınması, korucu teşkilatının kaldırılması, Kürtçe eğitim, aflar gibi sırasıyla devam edilen-edilecek olan yola girmeyi isteyeceksiniz. Şiddetin ve dökülen kanın ne şekilde olursa olsun durması için- terörün başarılı olduğunu anlayacak-terörün siyasal dayatma aşamalarının neden kabul edilmesi gerektiğini eşe dosta anlatıyor olacaksınız. Dikkat edin ! 29 Mart seçimlerinden sonra AB-D’ den nefret etmiyor aksine AB-D diye diye Ortadoğu’ya varmayı, İslam dünyasına önderlik etmeyi, İslam ülkelerinin rol modeli, yol göstericisi olmayı istiyor olacaksınız. Ha bir de… dikkat edin, 29 Mart Seçimlerinden sonra Ortadoğu’da yanlışlıkla(!)çıkarılacak ya da danışıklı döğüş olacak büyük-küçük herhangi bir savaşta kanı dökülenler olmayı da isteyeceksiniz. Elbette, senin için öldük AB-D diye diye ! At suyun başına getirilmiştir ! Zaman Fatihlerin Kanunilerin Yavuzların ihtişamıyla kandırılmanız, görkemi ile ruhunuzun özdeşleştirilme zamanıdır. Su başlarını tutmuş toplum mühendisleri Sultan Vahdettin döneminde yaşayacağınızı bile bile Osmanlı olmayı istetmenin tekstilini dokumaktadır. AB-D istetecek Medya (AKP, Fethullah ve her türden işbirlikçisiyle) Yeni Osmanlı Piyasasını imal edecektir !!! İmal ederken de önündeki engelleri, kafaları karıştırarak, yıldırarak, bıktırarak, korkutarak, sindirerek, susturarak yok edecektir ! Ergenekon bunun için vardır. Cumhuriyet ve Cumhuriyetçiler yok edilene kadar da olacaktır.(***) Sahi ! 29 Mart seçimlerinde neyi oylayacağız biz, farkında mısınız? İzmir CUMOK
  16. sardunyam şurada yorum gönderdi sardunyam'nın blog başlığı içinde sardunyam's Blog
    kırmadan geçebilmek!
  17. Herkes kendi zihninin gelişimini gözlemleyebilir mi? Bence evet gözlemleyebilir fakat bunun için bağımsız düşünebilmesi gerekir. İnsanlar her türlü inancı tabulaştırır, inanmak ile bilmek gece ile gündüz gibi farklıdır, biri ertesi gün havanın güzel olacağına inanır, diğeri havanın bozacağını bilimle bilir, inanç açıklanamaz, bilgi açıklanabilir... Evrende açıklanamaz birşeyse yoktur, sadece süreç gerekir... İnsan zihni daima gelişmelidir, örneğin gelişmiş insan zihninde izlediği bir bale gösterisinde sanatçıların vücutlarına içgüdeleri ile bakmaz, dolayısıyla giysideki detayı görmeyebilir fakat içgüdüleri ile bakan insan için sanat yoktur vücutlarını oynatan insanlar vardır... Bunu yapan zihindir... zihnin gelişmesinin önündeki en büyük engel eğitimsizliktir, eğitimsizliğe sebep olan etkenler ortadan kaldırılmadıkça insan zihni gelişemeyecektir... dinsel bilgiler son derece yaygın bir şekilde hayata yön verir hale gelmiştir, bundan 20 yıl önce dünyada gericilik bu derece yoğun değildi, bu artışın sebebi sorgusuz sualsiz koşulsuz inandırma eğilimidir, birileri toplumların gelişiminden rahatsız olduğu için dini terörizme destek vermekteler, böylece yönetmek kolaşlaşmaktadır... Bütün bunları sorgulayamayan zihin elbette gelişmemiştir ve gelişemeyecektir...
  18. sardunyam şurada bir blog başlığı gönderdi: sardunyam's Blog
    yolunu bulamamış ruh, tenine uyamamış can, yüzüne bakamamış göz, göğsüne yatamamış baş, düşünü çalamamış peri, parmaklarına dokunamamış el, rengini bulamamış gölge, doğamamış güneş, dolunamamış ay, kayamamış yıldız, tutulamamış dilek... ayna tutuyorum boyuma etimi budumu arşınlıyorum kaç okka gelir günahlarım, sevaplarımdan bir kafes yapılabilir mi? timsahlardan korusun! öc alma peşinde miydim? nefretten zırh kuşansam, intikam almakla uğraşamam... söve söve, saya saya, dizimi döve döve, unuturum...
  19. Teşekkürler, yerinde tespitler ve oldukça farkında olduğunuzu gösteren gözlemler... Bireysel gelişimin en önemli faktörlerinden biriside, sosyalleşebilmektir, ancak sosyalleşirken kalabalıklara karışıp çılgınlarca eğlenmek ya da kavga etmek değil, kendine ve karşındaki insana güven duyacak kadar diyalog kurabilmek demektir... Türk toplumunun gittikçe paranoyaklaştığı tespitine kesinlikle katılıyorum, Türk insanı zihinsel gelişimini tamamlayamamıştır, üstelik bu aşamada son derece gerilerdedir, bunun en önemli sebebi millet olarak bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamız ve din faktörünü bir engelleyici olarak hayatımızın merkezine koymamızdır... Din tıpkı İran'da ya da Pakistan'da yani geri kalmış toplumlarda olduğu gibi belirleyici unsur olarak hayata şekil vermektedir. Din yorumcularının pek çoğu düşünme ve sorgulamanın iman zarar vereceği kanaatindedirler. Yani Allah'tan gelen koşulsuz olarak kabullenilir, neden ve nasılı sorgulanmaz, dolayısıyla düşünsel gelişim bu esnada mümkün değildir, bunun kanıtlarını, profesör olabilmiş, doktor olabilmiş, öğretmen olabilmiş insanların dini kurallarda son derece tutucu olmalarıdır. Yani bana göre zihinsel gelişimin önündeki en büyük engel inançlardır. Zihinsel olarak geri kalmış, dolayısıyla teknolojik ve sosyal ilişkilerin iyileşmesi bazındada geri kalmış olan ülkeler ve milletler, inançlarını merkeze yerleştirmiş olanlardır.
  20. Belki gerçekten azınlığız biz ama bizimde televizyon karşısında keyifle vakit geçirme şansımız yok mu? Var mısın, yok musun, Çarkıfelek, Amhet Çakar'a kim çakar tarzında yarışmalardan başka içerikli yarışmalar izlemek hakkımız değil mi? Ya çocuklarımız için onların gelişimlerine katkı sağlayacak programlar isteme hakkımız yok mu? Yoksa biz evimiden televizyonları komple söküp atalım mı?
  21. Bence mesaj güzeldi, fakat seyirciye oynamış yönetmen, esasen seyirci sinemadan çıktığında ohh be gene yırttık demek yerine uleyn yoksa ebemizle vedalaşsakmı deseydi daha etkili olurdu Kara tahtada formül hesapları yaparlarken bilim adamının söylediği sözde güzeldi, "biz insanlar uçurumun kenarına gelmeden değişmeyiz, ve şimdi kenardayız, bize değişmemiz için gelen şansı alma" gibi bişey diyordu, hoştu... devası, biyonik robotun saldırılmadan hiç birşey yapmaması düşündürücüydü, ve Amerikan ordusunun düştüğü komik ve ironik durum beni çok güldürdü... Bizim uzaylı taşlayan köylüden bile daha komikti, uzaylı bombalayan Amerikalı askerler...
  22. geçmiş olsun yakışıklı kardeşime, ohh bitirmüş gelmişte birdeşişnin dibini bulmuş, öp öp koklada, burnunda tütmüştür bilmezmiyim hatta koy şurdan iki duble tellendirelim kardeşimle (buda ayyaş abla)
  23. Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi / Brad Pitt - Cate Blanchett (güzel ve ilginç bir hikayeydi, en azından farklıydı) Dünyanın Durduğu Gün / The Day The Earth Stood Still / Keanu Reevis (bayıldım, şahaneydi özellikle şu replik: "Sizi değil, dünyayı sizden kurtarmaya geldik" kesinlikle izlenmeli, ama yönetmenin yerinde ben olsam finali çok farklı yapardım...
  24. Kitap ve gazete okuma oranımınızın düşük olmasının en büyük nedeni televizyon izleyicisi olmamız... Ancak bunun sosyo-ekonomik yönleride öncelikli... Düşünün hastanelerinde, okullarında, sosyalleşmede hala belli bir standardı tutturamamışız... Bunların neden böyle olduğunu sorgulayacak yetiye sahip değiliz, öyle ise sorgulama değil kanıksatma öğretilmeli diyorlar, bunun diğer adı "halk bunu istiyor"... Amerikalılar ya da Avrupalılar halk olarak farklımı dersek, değiller... Onların sosyo-ekonomik şartları daha iyi sadece... Fakat sorgulamayı bilmiyorlar...
  25. Bireysel gelişimi ne etkiler, akademik bilgi zihinsel gelişimi etkiler mi, yoksa sadece teknik bilgi midir? Düşünmek: Herkes düşünür mü? Eğer herkes düşünüyorsa bunun yüksek kalitelisine ulaşmak mümkün müdür? Toplumsal gelişimin neresindeyiz? (Türk Toplumu olarak) Türk Toplumunun kişilik yapısı nasıldır? Tespitleriniz...?

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.