-
İçerik Sayısı
10.566 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
3
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
sardunyam tarafından postalanan herşey
-
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İÇ VE DIŞ POLİTİKALARI.
sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Güncel Konular
ATATÜRK’ÜN sağlığında, bütün yollar, Roma’ya değil de, bütün yollar Ankara’ya çıkmaktaydı. Bütün bunları niçin mi yazıyorum? Söyleyeyim: Mustafa Kemal, binbaşı iken, 1910 yılında, Fransa’ya, Pikardi Manevralarına gitmişti. Gözlerinden rahatsız olduğu için Karlspat Kaplıcalarına, tedavi için gitmişti. Bir de, 1918 yılında, Veliaht Vahdettin Efendiyle, Almanya’ya gitmiştir. 19 sene öğrencilik, 19 sene komutanlık,19 sene’de Devlet Başkanlığı yapmış olan Gazi Mustafa Kemal, 19, Mayıs 1919 tarihinde, bir daha sınırlarının dışına çıkmamak üzere, Anadolu’ya çıkmıştır. -İsmet İnönü’de aynı politikayı izlemiştir. Başbakanlığında, S.S.C.Birliği’ne, Bulgaristan’a ve İtalya’ya görevle gönderilmiştir. Dış İşleri Bakanı olarak, Lozan’ı imzalamıştır. - 1943 Yılında, Churchill ve Roosevelt Kahire’de buluşmuşlardı., Churchill ,uçağını Türkiye’ye yollayarak Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü Kahire’ye davet etmiştir. Başbakan İsmet İnönü, İtalyanlarla resmi görüşmelerde bulunmak için, Roma Garında, trenden iner. Etrafına bakınır, İtalya Başbakanı Benito Mussolini’yi ortalıkta göremez. Bunun nedenini sorduğunda: -“Ekselans, Duçe çok meşgul, sizi saray’da karşılayacak;” yanıtını almıştır. -“ Ya; öyle mi, biz’de geldiğimiz gibi gitmesini biliriz,” diyen İsmet İnönü; gerisin geri, tren’e biner. Benito Mussolini, yıldırım hızı ve binlerce özürle, Roma Garı’na yetişir. Yıl 1926, Midilli Adası’nın açığında, Fransız Bandıralı Lotus gemisi ile Türk Bandıralı Bozkurt kömür gemisi çarpışır. Türk Gemisi batar. Denizcilerimizden, ölenler ve yaralananlar olur. İstanbul’da, Sorgu Yargıcı Himmet Bey, her iki kaptan’ı da tutuklar. Fransızlar; tutuklanan Fransız kaptan, derhal serbest bırakılmadığı takdirde, limanlarımızı bombardıman edeceklerini bildirir bir kesin uyarı’da bulunmuştur. Adliye Vekili, Sorgu Yargıcı Himmet Bey’e durumu bildirir. Himmet Bey’in yanıtı net ve kesindir: ”Deliller, her iki Kaptanı’nda tutukluluk hallerinin devamını gerektirmektedir. Fransızların kesin uyarısı da beni ilgilendirmemektedir.” Mareşal Fevzi Çakmak’a danışılır. Mareşal Fevzi Çakmak: ”Fransızların bir tek mermisi, bir Türk limanına düşerse, Suriye’yi işgal edeceğimizi Fransızlara bildirin.” Der. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından, Fransızların kesin uyarısı reddedilir. Fransızlar, Lahey Adalet Divanı’na gitmeyi kabul ederler. Mahmut Esat Bey, Lahey’e gider, Fransız tezini çürütür, dava’yı kazandığı gibi, Fransızlara da özür diletir. ATATÜRK tarafından, kendisine, BOZKURT soyadı verilmiştir. -
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İÇ VE DIŞ POLİTİKALARI.
sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Güncel Konular
TEVHİDİ EFKAR, 24 Temmuz 1923. Türkiye' nin varlığını dünyaya kabul ettiren Lozan barışının imzası. Lozan’da, TAM BAĞIMSIZLIK İLKESİ, inatla savunulmuştur. Dış İşleri Bakan’ı ve Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın ısrarcı tutumu, İngiliz Baş Delegesi ve konferans yöneticisi Lort Gürzon’u çileden çıkartmıştır. Lozan Konferansı’na iştirak edenler, Türk Delegasyonu’na haber vermeden, müzakerelere ara vererek, Lozan’dan ayrılmışlardır. Türk delegeleri de yurda dönmüştür. Uzunca bir aradan sonra; müzakereler yeniden başlamıştır. Sekiz ay süren zorlu bir maratondan sonra, anlaşma sağlanarak, LOZAN ANTLAŞMASİ imzalanmıştır. Lort Gürzon’un, İsmet Paşa’ya söylediği : ”Neyi teklif etsem, reddediyordunuz. Reddettiklerinizi, cebimize koyuyoruz. Yanmış ve yıkılmış Anadolu’yu tamir için bize geldiğinizde, bunları teker, teker ve misli ile tekrar vereceğiz size.” Lort Gürzon’un bu sözü, ATATÜRK’ÜN kulağına küpe olmuştur. Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında uygulanan siyasi yöntemler, Türkiye Cumhuriyeti’nin politikasına eksen olmuştur. -Ulusal Kurtuluş savaşı sırasında, Mareşal Furunze, Sovyetler adına, Ülkemize gelmişti. - General MC. Arthur, ülkemize, ATATÜRK’Ü görmeye gelmiştir. -Afgan Kralı Emanullah Han, iki defa, ülkemize gelir: ATATÜRK’ÜN sağlığında ve Mustafa Kemal öldükten sonra. Emanullah Han, Mustafa Kemal’in “ güçlü bir ordu kursun”, nasihatini hafife aldığından; eski bir jandarma eri olan, su dağıtıcısının oğlu Beçe Saka tarafından tahtından indirilmiştir.Burka denilen, kadın kıyafeti ile kaçarak canını zor kurtarmıştı.Mustafa Kemal ölünce; gizlice, Dolmabahçe Sarayına gelerek, Mustafa Kemal’in cenazesi önünde saygı duruşunda bulunmuştu. –1935’te İsveç Veliaht Prensi ‘de ATATÜRK’Ü görmeye gelmiştir. --1934 tarihinde; Marsilya’da, bir silâhlı saldırı sonucu öldürülen Yugoslavya Kralı Aleksandır, ATATÜRK’Ü görmek için, Türkiye’ye gelmişti. ATATÜRK’E: ”Size bir sır tevdi edeceğim, Yunanlılar İzmir’e çıkmadan önce; İngilizler, İzmir’e bizim çıkmamızı teklif etmişlerdi, Reddetmiştik.” dediğinde; ATATÜRK’TEN, şu karşılığı almıştı: ”Geçmiş olsun, Ekselans.” -Arabistan’ı, Osmanlı Devleti aleyhine, isyana kaldıran Mekke Şerifi Hüseyin’in Ürdün’e Kral yapılan oğlu Abdullah’ta, ATATÜRK’Ü ziyaret edenler arasındadır. -Boşanmış bir kadın olan, Madam Simpson ile evlendiği için İngiltere Tahtı’nı bırakmak zorunda kalan, İngiltere Kralı Edward, özel olarak, ATATÜRK’Ü görmek için İstanbul’a, Dolmabahçe Sarayı’na gelmiştir. -
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İÇ VE DIŞ POLİTİKALARI.
sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Güncel Konular
Gururlu İngilizler; Kraliçe Elizabeth Adlı Sancak Gemisi dururken; anlaşmayı niçin, daha küçük bir savaş gemisi olan, AGAMEMNUN’DA İMZALATTILAR? 18’nci yüzyıla kadar; İngilizler, Londra Şehrini, Roma Şehrini kuran, ENEA isimli, Truva’lı bir kahramanın kurduğuna inanıyorlardı. Truva’yı, Akhalar’ın Kralı Agamemnun fethetmişti. ENEA, Truva Kralı’nın soyundandı. Biz Türkler fuzulî işgalci oluyorduk! Yunan Ordusu’nun çöküşünü önleyebilmek için, İngilizler telaş içerisinde, çareler aramaya başladılar.Mustafa Kemal Paşa Başkanlığında bir kurulun, İzmit’e gelmesini teklif ettiler. Bu teklif, güvenlik gerekçesi ile kabul edilmedi. Başkomutan olan Müşir Gazi Mustafa Kemal, aynı zaman’da da TBMM Başkanıydı. Devletin de başıydı. Müzakere Heyeti’ni, ancak ve ancak, o atayabilirdi. Bu İngiliz oyunu ile Müşir Gazi Mustafa Kemal, müzakerecilerin başkanı olacak; İstanbul’daki İngiliz uşakları ‘da söz sahibi olacaklardı. Daha önce’de, Harington, Mustafa Kemal Paşa ile buluşmak istemişti. Buluşma Teklifi’nin Mustafa Kemal Paşa’dan gelmiş olması şartı, buluşmayı sonuçsuz bırakmıştı. Başkomutan ve T.B.M. Meclisi Başkanı, Korgeneral Harington ve daha küçük rütbeli Fransız ve İtalyan generalleri ‘ne muhatap edilecekti. Oyun üstüne, oyun sergileyenler, oyuna geldiklerini çok sonraları fark edebildiler. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Yunanlılarla savaşmıştı. Ateşkes antlaşmasını da Yunanlılarla yapması gerekirdi. Devletler Hukukun da, usul ve teamül böyleydi. Ateşkes müzakerelerine, İngiliz, Fransız ve İtalyan Delegeleri ile TBMM Delegeleri katılmıştı. General Mazarakis Başkanlığındaki Yunan Delegeleri, gemiden karaya çıkartılmamıştı. Ateşkes antlaşması imzalandıktan sonra, usulen, GEMİDEKİLERE’ DE imzalattırılmıştı. İşte. Batılıların hazmedemedikleri durum budur. Mudanya Ateşkesi, Mondros’u ve Sevr’i yok saydırmıştı. TBMM Hükümet’i, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın galibi olarak değil, Birinci Dünya Savaşı’nın galibi olarak, Lozan’a gitmiştir. Batılı devletler, bu Yenilgileri’nin öcünü alma sevdasındadırlar. -
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İÇ VE DIŞ POLİTİKALARI.
sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Güncel Konular
Saltanat Şûrası’nca onaylanan Sevr Anlaşması, Ankara’da kurulan ulusal yönetimce reddedilmiştir. T.B.M. Meclisi’nin duvarına: ” Hâkimiyet, Bilâ Kaydı Şart, Milletindir.” yazılmıştır. Bu, Amasya Genelgesi ile dünya’ya duyurulan, İNSAN İRADESİ’NİN yasama organımıza yansıtılmasıdır. Kapitülasyonlar nedeniyle Osmanlı Devleti’nin Gayri Müslim vatandaşları, yabancı devletlerin konsolosluk mahkemelerinde yargılanıyorlardı. İstanbul’da; Fransız Büyük Elçisi, (75.000) Osmanlı vatandaşına HİMAYE KARTI dağıttığı için, bunlardan vergi bile alınamıyordu. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı; ülkemizi istilâ edenleri, ülkemizden kovmak için verilmiş bir savaş olarak görenler çokçadır. Ulusal Kurtuluş Savaşı,” Türk’ün MAKÛS TALİHİ’Nİ.” yenmek için verilmiş bir HALK SAVAŞI’DIR. SEVR’İ kabul etmeyen KUVVACILAR, Osmanlılığı da kabul etmiyorlardı. Ankara’da kurulan Meclis, Osmanlı’nın Mebus’an Meclisi değil, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’YDİ. Osmanlı, İngiliz korkusu ile hiçbir suçu olmayan, BOĞAZLAYAN KAYMAKAM’I, KEMAL BEYİ, Harbiye Nezareti’nin önünde astırmıştı. Anakara’nın uygulaması başka türlüydü. Afgan Kralı Habibullah Han’ı öldüren Mustafa Sağır adlı İngiliz Casusu, Mustafa Kemal Paşa’yı da öldürmek üzere, Ankara’ya gönderilmişti. Kısa sürede, foyası meydana çıkarılan bu ünlü Casus, Ankara’da, Türk Mahkemesi’nde yargılanarak, asılmıştır. Bu kararlılıkla, Ankara’nın İstanbul olmadığı, hiçbir zaman’da, Osmanlı olmak niyetinde olmadığı, İngilizlere ve uşaklarına anlatılmış olmaktadır. Türk Halkı, tarihi’nde ilk defa, Anadolu’da, ulusal bir devlet kurmak için savaşıyordu. Bu, ilân edilmemiş devletin politikası da ulusal ve evrenseldi. Ağızlarını açtıklarında:” Anadolu, Osmanlı’dan bize miras kalmıştır,”diyenlere de sözüm olacaktır. Anadolu, Osmanlı’nın Sevr’i kabul etmesiyle, Anadolu’nun MİRASI’NA düşmanlarımız konmuştur. Ulusal Kurtuluş Savaşımızla; kendi ülkemizi yeniden fethe çıkmışızdır. Önce, Ermenileri yeniyoruz, Ermenilerle Gümrü Antlaşması imzalıyoruz. Lenin ve ekibi, Çarlık Rusya ile savaşta iken, Moskova Antlaşması’nı imzalıyoruz. Afganistan ile anlaşma yapıyoruz. Güney’de Fransızları yeniyoruz. Fransızlarla, Ankara Antlaşmasını imzalıyoruz. Fransızlar, çok sayıda silah, cephane, teçhizat bırakıp, çekiliyorlar. Fransa’dan, (1.850) adet, Hoçkis marka otomatik tüfek satın alıyoruz. Fransızlarla, eşit koşullarda, yapılan bir antlaşmadır bu. İtalyanlar, Yunanlılara verilen ödünlerden rahatsızlık duyarak, işgal ettikleri yerleri boşaltmışlardır. İtalya, Avusturya Ordusu’ndan ele geçirdiği, piyade tüfeği ve piyade Cephanesi’ni, bedeli karşılığında, TBMM. Hükümeti’ne satmakta hiçbir sakınca görmemiştir. Ayrıca, yapılan bir anlaşmayla, (32.000) kat, asker üniforması alıyoruz. İtalyanlar, söz verdikleri (200.000) kat, asker üniformasını teslim edemediler. Afganistan Ordusu’nu eğitmek için, yapılan anlaşmaya göre; Afganistan’a gönderilecek Türk Subayları’nın bir üst rütbe ile gönderilmesi sağlanıyor. Enver Paşa, Türk Ordusu’nda görev yapacak Alman Subayları’nı bir üst rütbe ile kabul etmişti. Alman Ordusu’nda, en yüksek süvari general’inin rütbesi tüm generaldi. Emekli Süvari Tüm Generali Liman Von Sanders, Mareşal rütbesi ile Osmanlı Ordusu’nda göreve getiriliyordu. Alman askerî geleneğine göre; bir meydan savaşı kazanan Orgeneral Mareşal olabilirdi. Rahmetli Turgut Özal: ” Sevr anlaşması, Lozan’dan iyiydi,” buyurmuştu. NUTKU bile, Çankaya’da okuduğunu itiraf ettiğine göre; kendisini, bu beyanından dolayı mazur görmemiz gerekir. 30 Ekim 1918’de, imzaladığımız Mondros ateş kes anlatması ile Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıktık. -
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İÇ VE DIŞ POLİTİKALARI.
sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Güncel Konular
Ünlü din bilgini Papaz Prof. Dr. Martin Niomeller, Hitlerin temizlik hareketini şöyle anlatmıştı: * Önce komünistleri topladılar, ses çıkaran olmadı. *İkinci olarak sosyalistleri topladılar, ona da ses çıkaran olmadı. *Sonra sendikacıları topladılar, ona da ses çıkaran olmadı. *sonra, Yahudileri topladılar, buna da ses çıkaran olmadı. *Bizleri toplayıp götürürlerken, kimse sesini çıkarmadı: ÇÜNKÜ, GERİDE SES ÇIKARACAK KİMSE KALMAMIŞTI!” Türkiye’de; Üniversite Reformu’nu, ATATÜRK’ÜN ülkemize kabul ettiği, Alman Bilginleri gerçekleştirdi. Türk Ticaret Kanunu’nu, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nu prof. Dr. HİRŞ hazırlamıştır. A. Hitler, Alman neslini ıslah etmek için, insan haraları kurdurdu. İkinci Dünya Savaşında, (60.000.000) insanın ölümüne ve trilyonlarca dolarlık zarara neden olmuş ve milyonlarca Yahudi’yi GAZ FIRINLARINDA yaktırmıştır. NAZİ Devrimi, Dünyayı, kan, gözyaşı, yıkım ve acılara gömerek yıkıldı. Daha yakın olan, İran olayını anlatmayacağım. Anlatılmaya değmez de! Fidel Castro, Başçavuş Batista’yı devirerek, Küba’da, Marksist bir yönetim kurdu. A.B.D. LERİ’NİN, kumar ve fuhuş yuvası olmaktan öte bir anlam kazanamayan, Küba’yı toparladı. S.S.C.B.LİĞİ’NİN dümen Suyu’na girerek, Dünya’mızı Nükleer Savaş’ın eşiğine getirdi. Bu devrimlerin ortak özelliği-İran’ın Molla Rejimi dâhil- dışarıya Rejim İhraç etmektir. B. Mussolini’nin Faşist uygulamasını anlatmayacağım. Komünizm. Nazizm ve Faşizm, aynı ortak özelliklere sahiptirler. Bu rejimlerin tanımını, ekonomik ve sosyal içeriklerine bakarak yapmaktayız. Ben, başka türlü bir yaklaşım deneyeceğim: Demokrasilerde, seçimle iktidara gelen siyasi partiler, hükümet olma hakkına sahiptirler. Başka türlü söylemle, iktidarın sahibidirler. Sistemleri’nin kabul ettiği, anayasa ve yasalar çerçevesinde, o devletin silâhlı kuvvetlerine, polisine, gizli polisine, tüm kurum ve kuruluşlarına emir verebilirler. Danıştay'ın (8) . Dairesi, ibret verici bir karar vermiştir: ”Siyasi partiler, plan ve Programları’nı, devlet’in memurları ile uygulamak zorundadırlar. Plan ve program uygulamak amacıyla, devlet’in memurlarını değiştiremezler.” Yukarı’da, sözünü ettiğim rejimlerde, siyasi partiler, önce, devletin organlarını sonrada, devleti ele geçirmektedirler, A.K.P. yetkilileri, ne derlerse desinler, aynı oyunu oynamaktadırlar. Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü felâketi bilmeyenimiz yoktur. 1535 tarihinde verilen gemi taşımacılığı kapitülasyon’u, adalet dağıtma görevimizi de elimizden almıştı. Osmanlı vatandaşlarına, gece bekçiliği, duvar ustalığı, amelelik ve sonu gelmeyen, askerlik hizmeti kalmıştı. Türk’ün ulusal Politikası’nın esası, Amasya genelgesi ile belirlenmiştir: ” Vatan’ın ve Ulus’un kaderini, Ulusun kendisi belirleyecektir.” Asırlardan beri, Türk’ün kaderini belirleyen GÖKSEL İRADE, yerini İNSAN İRADESİ’NE bırakmıştır. Yeni devlet kurulmadan, devletin izleyeceği politika’nın esası belirlenerek, dünya’ya duyurulmuştur. Amasya’da alınan kararın uygulaması olarak; Anadolu’da ve Rumeli’nde kongreler başlamıştır. Erzurum ve Sivas kongreleri uygulanacak savaş stratejisini belirlemiştir. Milli Kuvvetler, Müdafaayı Hukuk’un kontrolüne verilmiştir. T.B.M.M. seçimle, Türk Halkı tarafından oluşturulmuştur. Osmanlı Devleti’nin 1917 tarihinde, tek taraflı kaldırdığı Kapitülasyonlar, Sevr Antlaşması ile yeniden kabul edilmiştir. -
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İÇ VE DIŞ POLİTİKALARI.
sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Güncel Konular
Stalin’in ölümünden sonra’, K.G.B. kuruldu. S.S.C.B. dağıldıktan sonra, K.G.B. lağvedilerek yeni bir gizli polis örgütü kuruldu. Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı G.R. U Örgütü varlığını sürdürmektedir. Sovyet Marksist Devrimi; Ölüm, şiddet, işkence, kan ve gözyaşı içinde boğuldu. Almanya’da, iktidarı ele geçiren Onbaşı Adolf Hitler, İmparator İkinci Wilhelm’i Hollanda’ya sürgüne gönderdi. Nazi Partisi dışındaki, siyasi partileri kapattı. İşçi örgütlerinin ve sendikaların kapısına kilit vurdurdu. Kendisine bağlı, SS adlı, silahlı bir güç kurdurdu. Yüzbaşı E. Röhm’ü Öldürerek , (400.000) mevcutlu, SA. Adlı silâhlı gücünü, SS. LERE kattı. Gestapo adlı gizli polis örgütü kurdu. Alman polisi pasifleştirdi. Alman Polisinin, üçte ikisi görevden uzaklaştırılarak, yerlerine Nasyonal Sosyalist Partili polisler yerleştirildi. Üç renkli Alman Bayrağını değiştirdi. Alman bayrağı, Avrupa’da uzunca süren savaşlarda kullanılan, Alman süvari üniforması renklerinden esinlenerek yapılmıştı. Yeni Alman Hükümetince, Birinci dünya savaşının galipleri savaşılacak bire düşman olarak seçildiler. Yahudi Malları ve birçok yazarın kitapları –Uzun Bıçaklar Gecesinde- yakıldı. Yahudi bilginleri, Almanya’dan kaçtılar. -
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İÇ VE DIŞ POLİTİKALARI.
sardunyam şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
OSMAN TÜRKOĞUZ “Atatürk, günümüzün en büyük lideridir. Her tarafı düşmanla çevrili, yıkık bir imparatorluktan, yepyeni bir cumhuriyet yarattı. En önemlisi; sınırlarında hiçbir düşman ülke bırakmadı, dost devletlerle çevrili bir Türkiye bıraktı.” Mustafa Kemal’in ölümü üzerine,J. Nehru’nun,tutuklu bulunduğu ceza evinden, Kızı İndire Gandi’ye yazdığı mektup. Yeni bir devlet kurulduğu zaman; bu devletin politikası, iki ayrı görünüm gösterir: Ya eski politikalar sürdürülür, ya da yeni politikalar üretilerek, uygulamaya konulur. Bir devlet, uluslar arası arena’ya ilk defa çıkıyorsa, kendisine uygun politikalar üretip, onları uygulamak zorundadır. Diğer devletlerin, bu yeni devlet’e karşı oluşturacakları politikalar, yeni politikalar oluşturulmasında en büyük etkendir. Bir devlet’e karşı politika oluşturulmasında; diğer devletlerin, o devlet’e ve oluşturulacak politikaya karşı, tepkileri’ de göz önünde tutulur.Benim anlatmak istediğim, bu konular değildir. Tarih’te çok örneği olan bu konu; kanımca, bir tez konusu olacak kadar geniştir. Ben, asıl anlatmak istediğim konuya yardımı olur düşüncesi ile birkaç örnek vermekle yetineceğim. Çarlık Rusya; beş sene süren bir iç savaştan sonra, yıkıldı. Komünistler, iktidarı almadan önce; Çar ve aile’sini kurşuna dizerek, öldürdüler Bütün dünya’da, siyasi tarih’in başlangıcı, (1789) olarak kabul edilmiş iken, siyasi tarih’in başlangıcını, (1917) olarak değiştirdiler. (1773) yılında kurulmuş olan, Bolşoy Tiyatrosu’nun ve Bolşoy Balesi’nin kuruluş tarihi’ne dokunmadılar. Mülkiyet hakkını kaldırarak, üretim araç ve gereçlerini devletleştirdiler. Toprak’ta, özel mülkiyetin yerini, Sovkoz ve kolhozlar aldı. Tarım reformu uygulamasında (1932)’de, .000.000) kişi açlıktan öldü. ”Victor Andrıyeviç Krevçenko,Hürriyeti Seçtim.1949 baskısı.” (1937) temizliğinde; 3 Mareşal,13 Orgeneral, 57’si Kor. Komutanı olmak üzere, 210 General, 208 Amiral ve 30.000 subay, kurşuna dizilerek öldürüldü. Egemenliklerini verme sözü ile kandırılarak, yanlarına çekilen devletler, uydu haline getirildiler.En önemlisi ‘de, Rus Dil’i, Rus Kültürü ve Kuril Alfabe’si, S. S. C. Birliği’nin temel’i kabul edilmiştir. Stalin, (1198) arkadaşından, (1132)’sini kurşuna dizdirmiştir. Önce; ÇEKA Adlı gizli polis örgütüne toplu cinayetler işlettirildi. Sonra M.V.D devreye girdi. Bu örgüt, yeterinden fazla cinayet işleyince, lağvedilerek N.K.V.D. devreye sokuldu -
İlk gittiği yer İran... Dikkate değer... Verilmek istenen mesajı gerekli isimler alıyor... Ayrıca, yaşından ötürü ev hapsi ile tatil yaptırılan hırsızlık suçlusu Erbakan bir yanda siyasete dönüyor, diğer yanda onurlu, dürüst, ülke yararına çalışan insanlar hasta yataklarında sorgulanıyor... Bu çifte standart ve adam kayırmacılıktır... Bu suçu örtmek, masumu itham etmektir... Bu insanlık ayıbıdır ve Türkiye'de Atatürkçüler yaşatılmamak istenmektedir... Eğer Siyasal İslamcı ya da Siyasal Etnikçiyseniz önünüz açık... Fakat aksiyseniz sizden daha Ergenekoncusu yok!
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Gazete Haberleri Paylaşımı
Amerikalı sosyalizme meylediyor 11/04/2009 http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aTy...rticleID=930687 Saygın araştırma kuruluşu Rasmussen Reports'un son anketi 32 milyon kişinin gıda kuponlarıyla yaşadığı Amerika'da gençlerin artık 'sosyalizm kapitalizmden daha iyidir' diye düşünmeye başladığını ortaya koydu. Soğuk Savaş'ı yaşamış eski kuşak ise serbest girişimci WASHINGTON - Küresel kriz nedeniyle ABD’de hayatları gıda kuponuna bağlı insan sayısı 32 milyonu aşarken Amerikan rüyasında kapitalizm giderek kayboluyor. Amerikan kamuoyu araştırma şirketi Rasmussen Reports’un son anketi, Amerikalılar arasında sosyalizme umut bağlayanların oranının şaşırtıcı boyutlara ulaştığını ortaya koydu. Ankete göre ‘kapitalizm sosyalizmden daha iyidir’ diyenlerin oranı yüzde 53 olarak tespit edilirken, yüzde 20’lik kesim ise tam tersini düşünüyor. Yüzde 37’ye yüzde 33 Yüzde 27’lik oran tercih yapmakta zorlanırken sosyalizme inananların oranı gençler arasında neredeyse ikiye katlanıyor. 30 yaşın altındakilerin yüzde 37’si kapitalizmi tercih ederken, yüzde 33 sosyalizmden yana. Gençlerin yüzde 30’u da kararsız. Hür teşebbüsten yana meyleden 30-40 yaş arasındakilerin yüzde 49’u ‘kapitalizm’ derken yüzde 26’sı sosyalizmin en iyisi olduğu fikrinde. Soğuk Savaşı yaşamış 40 yaşın üzerindekiler ise kapitalizme güçlü şekilde inanıyor. Bu yaş grubunda sosyalizme prim verenlerin oranı yüzde 13. Eğilimler Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında da ciddi fark gösteriyor. Cumhuriyetçilerin %91'i’i kapitalizmden yana tercih yaparken Demokratların yüzde 39’u kapitalizme, yüzde 30’u sosyalizme inanıyor. Kendini iki partiye bağlı hissetmeyenler arasında yüzde 48’lik kesim kapitalizmi, yüzde 21’lik kesim sosyalizmi istiyor. Aralıkta yapılan ankette Amerikalıların yüzde 70’i serbet piyasa ekonomisine inanırken yüzde 15’i hükümetin ekenomiye müdahalesini istiyordu. Aynı ankette Amerikalıların üçte ikisi hükümet ile büyük şirketlerin müşteri ve yatırımcılara zarar verecek şekilde birlikte çalıştığı fikrindeydi. (Dış Haberler)- 152 cevap
-
- Yazarlar
- Çeşitlemeler
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Ağzına bir parça bal çalıp tırla götürme vakasıdır işte... Bal tutanda parmağını yalar ayrıca
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Gazete Haberleri Paylaşımı
Tanrı, kefaret ve ölüm... Ben bir agnostiğim; bana göre tanrı olabilir de olmayabilir de... Kıymetlilerimi bu hayattan seçmeye özen gösteririm. Ancak bazen kaçar ağzımdan, birine “lanet” diyeceksem, sevincimi ya da belirsizliğimi ifade edeceksem... “Tanrı korusun” derim alışkanlıkla ya da “tanrı bilir”... Tanrı neleri, nereye kadar bilir? Ya da bildiklerini söylemekte neden bu kadar gecikir? İmalarda bulunacaksa, bir meselle durumu anlatacaksa, sezgilerimizin bizi kemirmesine neden izin verir? Tanrının nadir konuştuğu bir an'ın tanığıyız şimdi... O nedenle her söz çok kıymetli, her düşünce önemli... *** Annem kendisine layık olmadığımızı düşündüğü zamanlarda-ki hep çocukluğumuza tekabül eder bu arsız zamanlar- (komşu çocuğu dövmek, başkasının bahçesinden elma çalmak, söz dinlememek, eve geç gelmek, sigara içmek, yemek seçmek, elleri yıkamamak ve sürekli elbise kirletmek) derin bir ahh çekip, “sizin yerinize taş doğursaydım” der. Bir anne can yerine taş doğurmayı en çok ne zaman ister? Çocuğu zalimse, haksızsa, katilse, hırsızsa ve anne, eğer bunlara kulağını gözünü kapamayıp, mutsuzluk yaşıyorsa, utanır çocuğundan ve onun insanlığından. O zaman derin bir ahh'la koyverir içindeki gerçek düşünceyi: Seni doğuracağıma taş doğursaydım!” Muhsin Yazıcıoğlu da bir evlat, baba, eş, kardeş. Annesi yakarıyor, “allah rızası için bulun” diyor, karların arasında, dağların ortasında belki de yaşamında ilk kez bu kadar ıssız kalan oğlu için: “Bulun yavrumu!” Bir ananın kalbinin kuyusunu başka kuyulara özdeş tutmak olur mu hiç? Bir katil de olsa yavrusu, bir cellat ve başka bir şey, ama illa ki zarar vermiş, başka anaları ağlatmış, anaların gözleri önünde yavrularını dağlamış... Kötü bir şey olsun ister mi cananına, canına bir ana? Zihnimi zorlayan kareler uzun yıllardır bir şeylerle kolkola yürüyor bende. Yazıcıoğlu dendiğinde Maraş, Çorum, Sivas geliyor aklıma.. Artık bu ilerlemiş teknoloji, gerilemiş insanlık çağında biraz daha farklı olmak adına, “koyver gitsin içindeki uçurum halleri” diyemiyorum ben de. En zararlı sözcükleri kendime saklıyor, düşmana bile iyisini diliyorum. Sesli olarak dillendirsem de nefretimi, sesimdeki hırçın halleri, işte bir ana ortaya çıkıp, belirsizliğin yumağına dolanmaktan korkan haliyle “bulun yavrumu” diyor karşısındaki yılgın ahaliye... 87 yaşında bir anne. 9 ay 10 gün karnında taşıdığı, ilk konuşmasını, ilk adımlarını, ilk gülümsemelerini topladığı oğlunun akibetine gözyaşı döküyor. Yaşarsa ne mutlu ama yarın biri karşısına geçip, “ana oğlun öldü!” derse? “Ana oğlun çok adam öldürdü” ile ne kadar akraba bu haber? İkisi de bir ananın kalbinde ne kadar eşdeğer? Maraş katliamında 114 kişi öldürüldü. Çorum'da 60'ı aşkın... Sivas'ta 35... Bunlar toplu halde olanlar, bir de 12 Eylül dönemi var ki, saymaya parmak yetmez... Anlatırlardı, dinlerdik: Maraş katliamında, hamile kadınların karınları yarılarak çıkarılmıştı bebekleri .. Karnında taşıdığı bebeğini nasıl bir hayata getireceğini göremeden, cenini ile birlikte taşınmıştı sokak ortalarına kadınlar. Üstlerine basılıp geçilmiş, doğranmıştı bedenleri. Bu insanlıkdışı manzaranın müsebbibi olan adamın annesi, analık acısı çekiyor şimdi. Nasıl da yanıyordur içi, nasıl da sızlıyordur kalbi...55 yaşında dahi olsa “bebeğim” diye sevebildiği oğluna son kez sarılmak için belli ki, gözleri yolda, kulağı gelecek bir haberde nasıl da bekliyordur müjdeyi... Tanrı anayı cennetinin ecesi saymış ayetlerinde bile. Nasıl olur da bir anayı süngületirken ceniniyle, diğerini bu kadar kıymetli kılar nazar-ı kubbesinde? Hayat karşılığı olmayan tek varlıktır neticede... 87 yaşındaki Fidan Yazıcıoğlu, oğlunu bu memleketin en “baba” kahramanı olarak biliyordur elbette. 7.5 yıl hapis yatmıştır; üşümüştür kodesin beton zemininde. Olmayan pencereden görmediği gökyüzüne bakıp şiirler de yazmış, hayata olan sevdasına “aşk” demiştir bir de. Tüm seslerin kesilmesi ürkütür ya insan olanın içini... 87 yaşındaki Fidan Yazıcıoğlu, 1978 Maraş'ında, 1980'in Çorum'unda, 1993'ün Sivas'ında, akla ziyan ölümlerin, yangınların ortasında nefessiz kalanların analarının çığlığını duyabilmiş midir kadın yanıyla? “Oğlum Muhsin, niye öldü bu insanlar?” diyebilmiş midir mesela? “kim kıydı bu canlara?” ya da... “İnsanları kuyulara gömüp öldürmüşler oğlum, kim bu tanrı yolundan şaşmışlar?” Oğlu için “caiz” olan, annesi için “günah” mı sayıldı, yoksa dinen icap eden neyse o mu yaşandı? Analık zor iş... Ama işte diyoruz; “yanlış hayat doğru yaşanmaz” bir kere bile. Söndürdüğü ocak sayısı, aldığı ahların toplamı dağ başında, kar altında, tüm seslerden uzak düşürür adamı. O anda tanrısına yakarıp, “şimdi titriyorum ve kendime dönüyorum. Yaptıklarımın kefaretini bu kadar ağrılı ödüyorum. Sen kabul ediyor musun?” diyebilse bir de... Yanlış hayatı doğru yaşayamayız o nedenle daha yolun başındayken doğru hayatın nerede olduğunu bulmak zorundayız. Yoksa tüm seslerin kesildiği dağların ortasında, karların arasında kefaretimizi nasıl ödeyeceğimiz anımsatılır bize. Veremeyeceğimiz hesapların ortasında kalırız... Kalırız ve ana duası dahi yetmez bu kefaretin yükünü indirmeye... Güler Yıldız- 152 cevap
-
- Yazarlar
- Çeşitlemeler
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
29 Mart’ta, Cumhuriyet tarihinin en şaibeli seçimi yapılacaktır!
sardunyam şurada cevap verdi: Efendi Türkler başlık Güncel Konular
Anlıyorum seni, Fakat sen beni anlamıyorsun, Modern Şövalye... Bazılarımız kandırılıyoruz diyorlar ama onları bizim gibilerin kandırdığını sanıyorlar, şey gibi, adamın evini soyuyormuş hırsız, hemde adamın babasının oğluymuş soyan, komşu görüp ev sahibine haber vermiş kardeşin evini soyuyor demiş, ev sahibi komşuyu bataklamış... Çünkü kardeşi beş vakit namaz kılıyormuş, içki içmiyormuş, ramazanda oruç tutmayanlarıda dövüyormuş... İşte bunlar kritermiş... Taaa ki, birgün gözleri ile görene kadar... Fakat işte o gün artık iş işten geçmiş hırsız kardeş evi ateşe vermiş... Yanmış, kül olmuş, bitmiş... Biz kötü komşu misali, modern polyannalığımıza devam edelim beki bir aklı selimin vicdanı uyanır... Olur ya, ya tutarsa... Bu insanlık görevimizdir, ben zaten tarafsız değilim, taraf olduğum yer belli, karınca gibi yanan ormana su taşıyorum, söndüremesemde... -
Cumhuriyet Gazetesi ve Yeniçağ Gazetesi bu ikisini her gün alıyorum bazı köşe yazarlarının yazılarını kesip dosyamda biriktiriyorum, özellikle İlhan Selçuk, Hikmet Çetinkaya, Işıl Özgentürk, Arslan Bulut, Altemur Kılıç öyle öngörülerle bugüne ve geleceğe ışık tutuyorlar ki, belge niyetine saklıyorum onların yazılarını... Hürriyet Gazetesini uzun zamandır almıyorum fakat Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil, orada yazıyorlar onları internetten takip ediyorum ancak... Dolayısıyla bu yazarları okumayanların zihinlerinin aydınlanamayacığına eminim, onlar pencereleri küçücük, düşünceleri fakir, görüşleri gayrı medeni insanlar olarak kalacaklar... Evrensel düşünemeyen, insan haklarından salt kendi halklarını anlayan, kendisi gibi olmayanların gazeteleri kapatılsa, yazarları susturulsa umursamayan, tek doğru benim doğrumdur sananlardır onlar, o yüzden bu başlık ilgilerini çekmez, burada terör ve terörist yandaşları desteklenmiyor, aksine ulusalcılığın baş gazetesi Cumhuriyet konuşuluyor ilgilenmezler...
-
Bir millet bu özelliklerini yitirmişse yok olmaya mahkumdur... Ahlak ve onur, dürüstlük ve çalışkanlık terk edilmiş, yerine kolaycılık, dolandırıcılık, iş bitiricilik, göstermelik icraatlarla oyunlar oynanmaktadır. Ve sırf tuttuğu takımı destekler gibi fanatikçe bir düşünce ile bölücüler ve onların temsil ettiği partiler desteklenmektedir... Ekonomik kriz küresel kriz başbakanın ne kabahati var gibi ucuz söylemlerle ancak kendilerini kandırmaktalar... Oysa, dünyanın gelişmiş ülkeleri, kendi ülke menfaatleri adına ciddi ve uzun vadeli önlemler alıyorlar, fakat bizim bugünü kurtarmak ve bugünü yaşamaktan başka ne bir planımız, ne bir politikamız yok! Olmadığı gibi bunu yadırgamıyoruz da, ekonominin ciddiye alınması ve ciddiyetle programlar yapılması lazım, herkesin unuttuğu bi şeyde Türkiye'nin kendi kaynaklarının bu krizi çok kolay atlatmak için yeterli hatta fazla bile olduğunu bizden kaçırmalarıdır... Tek çare imf diyenler ve bunu halka kabul ettirenler ihanet içerisindeler, imf'nin hangi sistemle çalıştığını bilenler onlardan gelecek olan yardımın ve kaynağın bu ülke ekonomisini ve geleceğini kurtarmayacağı aksine yok edeceği gerçeğini yazık ki göremiyorlar, bağımsız olmayan ekonomi sizin ekonominiz değildir dolayısıyla kalıcı olmayacaktır... Gerekirse atom bombası sonrası zor günler geçiren Japonya gibi sadece pirinç yiyerek ya da soğan ekmek yiyerek fakat yarınlar için akılcı planlar yaparak kendi kaynaklarımızla ayakta kalmalıyız ki, bu ülkenin suyu bile bu ülkenin geleceği için garantidir... Munzur'un geliri bile borcumuzu ödemeye yeter... Tarımı ve üretimi olmayan devletlerin borç ile kalkınması imkansızdır, borç yiğidin kamçısı değildir, aksine tasmasıdır...
-
29 Mart’ta, Cumhuriyet tarihinin en şaibeli seçimi yapılacaktır!
sardunyam şurada cevap verdi: Efendi Türkler başlık Güncel Konular
Üzülerek ifade ediyorum ve memleketimin bu şekilde yönetilmesinden utanç duyuyorum... Ülkemizi yönetmekte olanlar ve onlarla birlikte TBMM'de muhalefetgörevi yürütenler hepsi için aynı şeyi düşünüyorum, seviye gittikçe düşüyor, insanlar gittikçe kutuplaşıyor... Ortam geriliyor! Maksatlı ya da maksatsız hiç farketmez, fakat farkeden birşey var ki gerçekler Türk Milletinden gizleniyor... Horoz döğüşü mantığı ile cambaza bak cambaza derlerken bizler seçimlerdeki hileleri, deniz feneri davasını, Abdullah Gül'ün Powell ile yaptığı gizli anlaşmanın bir bir hayata geçirildiğini göremiyoruz, bu konuda bile haktan ve adaletten yana tavır koyamayanlar, vicdanlarının sesine kulak tıkayorlar, sadece taraf olmak zorunda hisettikleri grubun methiyesini yapıyorlar ya da karşı tarafı karalama yöntemi ile vakit geçiştiriyorlar... Oysa, Türkiye bu seçimlerde büyük bir fırsatı kaçırmıştır... Oda, adalet, dürüst ve şeffaf yönetim fırsatlrı çalınmıştır, suçlunun cezalandırılması, hırsızın ya da hırsızlık şüphelisinin sorgulanmasının önü kapatılmıştır... Salt fikri benzerlikleri, inanç kardeşlikleri yüzünden suçlular yandaş medyalarca aklanmaya ve hatta adalet bakanı M.Ali Şahin gibi (güvenilirliğini yitirmiş) bakanların cici propagandaları yapılmaya çalışılmaktadır... Ben bütün arkadaşlarıma sesleniyorum, vicdanınızı ve özgür düşüncenizi duygularınızın esiri, inancınının esiri yapmayın, bu ülke hepimizin ve söz konusu olan bu ülkenin geleceğidir... Birbirimizi sevmesek bile bu ülke adına ortak müştereklerde buluşmak zorundayız, ve daha önemlisi dürüst, ahlaklı, şaibesiz insanları destekleyerek diğerlerinin önünü kapatacağız böylece bu ülkede "kim yemiyor ki, yiyor ama çalışıyor" gibi hırsızlığa kılıf uydurma alışkanlıklarını terk edeceğiz, yemeyenleri arayacağız, o da yiyecekse onada hesap soracağız x partisi, y düşüncesi farketmeden, istisnasız tek kriterimiz doğru ahlak olarak... Bence yapılması gereken budur ve bizler bu horoz döğüşünü bırakıp bizi yönetenlerin oyunlarına, kampanyalarına, gerçekleri örten tuzaklarına düşmeyeceğiz... -
sıramı bekliyorum mesela en başından beri söylediğim gibi, Türkiye kıskaç altındadır, Bush hükümeti gider, Obama hükümeti gelir ama Amerika'nın devlet politikası değişmez, Türkiye'ninse bir politikası ve sistemi bile kalmamıştır... Türkiye korku imparatorluğuna dönüştü, Ergenekon'da, TSK ve Cumhuriyetçilerin tasfiyesidir, bu değişimin somut adımlarıdır, buna bilerek destek olanlar dışında öğretilmiş ezberler ile farkında olmadan inananlar var... Ben adım gibi eminim ki, bu dem geçecek fakat Türkiye'de çok insana bedel ödetecekler, Amerika ve İsrail'in Ortadoğu'da Türkiye'nin de yapısını içine alan başka planları var, o yapıyı komünizm korkusu ile yaratılmış din eksenli devlet ile oluşturmaktalar, anti-emperyalist kim varsa ya öldürülecek (ki öldürülenleri de kullanacaklar) ya tutuklanacak (ki cinayetlerde böylelikle bunların üstüne yıkılacak... Böylelikle Türkiye'de muhalif ve Kemalist bırakmamış olmaktalar... Kürtleri ayrı, Türkleri ayrı, dini ayrı kullanmaları bundan... Bunların gerçek olduğunu görmek için çok beklenmeyecek üstelik... Bugün Amerika'ya sırt dayayıp destek alanlarda Saddam'ı iyi hatırlamalılar...
-
Burada ve başka yerde kimseyi saf yerine koymamanızı tavsiye ederim... Cinayetin her türlüsü bir insanlık ayıbıdır fakat cesetler üzerinden siyasi yada manevi rant elde etmeye çalışmakta en az o kadar insanlık ayıbıdır... Bu ülkede hergün Türk, Kürt ya da her ne ise bir sürü insan o ya da bu sebeple cinayetlere kurban gidiyor, keşke böyle şeyler hiç olmasa, keşke insan öldürmek ne kadar kötü birşey herkes farkına varsa, ölümlerden kimse medet ummasa... İnsanlığını ve vicdanını kaybetmemiş herkes cinayetleri ve bu cinayeti kınar fakat arkadaşlarımında dediği gibi siz kendi içinizde bazı şeyleri hazmedememişsiniz, önce buna dikkat edin bence, mesela neden ölen vatandaşın etniği üzerinden demagoji yapmak zorunda kaldınız?
-
Cumhuriyet, Yeniçağ gibi gazetelerin susmadığı aksine daha özgür yazdığı, daha güçlü, daha aydınlık, korku yerine huzurun, bilimin, sanatın ve dostluğun hakim olduğu bir Türkiye dileğimdir... Allah Cumhuriyet'in sustuğu günleri göztermesin bizlere, ben inanıyorum ki bu dem geçecek, bu faşizan uygulamaları basına, millete ve devlete reva görenler mutlaka bunun bedelini ödeyecekler... En çok ta kandırılan halk soracaktır hesabını, çünkü bilseler önce onlar kovalayacaklar... Fakat bilmiyorlar, susturulmuş medya, sindirilmiş halk, aç, yoksul, işsiz, korkulu insanlar, Kürt, Türk, v.s. kökeni ayrıştırılmış kutuplar yaratılırken aslında bütün bunları yapanların onları aç bırakarak kendilerine mecbur edenlerin oyunları olduğunu bilmiyorlar... Duyduklarınaysa inanamamaktalar, öğretilmiş yalanlar ve ezberlerle duyguları ve akılları esir alınmış insanlar... Fakat yalandan sarayın olsa mutlaka yıkılır birgün...
-
Biri Devlet Bahçeli'ydi... Diğeri Bülent Ecevit... Emir büyük yerdense boyunu aştı bu isimlerin... Sonra çok ip atladı kendisi ama yemedik hamdolsun...
-
Ya başbakana başka ne desin? Öyle bir başbakan var ki ülkenin başında bakanları bile anında kapıya koyabiliyor! Yani ne demek oluyor? Bu başbakan padişah modunda başbakan! Türkiye'de bir kısım medya da Osmanlı Ruhuna hayran! Ferman başbakandan, uymak tebasından! Gazetecide kimmiş? Elbette icazet alacak başbakandan!!! Buralar ondan sorulur
-
30. Mart 1972 KIZILDEREYI UNUTMADIK
sardunyam şurada cevap verdi: dünyahepimizin başlık Güncel Konular
Devrimci ruhu ve devrimciliği iyi analiz etmek lazım bugünlerde ağızlardan hiç düşmeyen "demokrasi" kandırmacası ardına saklanıp Türk askerine kurşun sıkan, kurşun sıkamadığına iftira atan, din ve etnik ayrılıkçıların uygulamalarına karşı duruş sergilemek devrime sahip çıkmaktır... Demokrasi toplumları bölmek ve onların farklılıklarını kaşı*********** birbirine düşürmek değildir... Her şeye rağmen, Deniz Gezmiş ve üç fidandan, Mahir Çayan ve 68 kurbanlarından öğrenecek çok şeyimiz var... Maraş'ta, Sivas'ta Bahçelievler'de katliyam yapanları kahraman ilan eden derin devlet bugün kendi ordusunu yok etmeye programlanmıştır... Çünkü alternatifi hazırlanmıştır... Mahir Çayan'ın dönemi, Deniz Gezmiş'in döneminde ve o dönemde Türk Solcularına saldıran sağcı maşalar bugün yaptıklarından utanıyorlarmıdır dersiniz? Amerika'dan talimat alarak Türkiye'de komünist avına çıkanlardır Türkiye'nin sonunu hazırlayanlar... Devrimci ruh çok yaşasın -
Ayrılık da aşk gibiydi
sardunyam şurada yorum gönderdi deniz_kizi'nın blog başlığı içinde deniz_kizi's Blog
ne güzel bir resim bidenem -
(CUMHURİYETTEN korktular!... EGE ÜNİVERSİTESİ) Kurtuluş Savaşından korktular... Kurtuluş Savaşını kazandıran Kuvayi Milliye ruhundan korktular... Türk Bayrağından korktular... AMA BELLİ ETMEDİLER HER ZAMAN ELLERİNDE İŞLERİ BİTENE KADAR İstiklal Marşından korktular... AMA BELLİ ETMEDİLER HER ZAMAN İŞLERİ BİTENE KADAR SÖYLEYECEKLER Bandırma vapurundan korktular... Samsundan korktular... 1919 dan korktular... 19 Mayıstan korktular... Erzurum Kongresinden korktular... Sivas Kongresinden korktular... Kadın ve Erkeğin eşit olmasından korktular... Devrim şehidi Kubilaydan korktular... Türkçe Kuran-ı Kerimden korktular... GERÇEK İslamiyetten korktular... İslam dinini öğrenmekten korktular.... Gerçek İslamı anlamaktan korktular... Türkçe ezandan korktular.... Nutuk dan korktular... Laik, çağdaş ve özgür TÜRK KADININDAN korktular... Sormaktan korktular... Sorgulamaktan korktular... Hesap sormaktan korktular... Hakkınızı aramaktan korktular... GÖRMEKTEN korktular... DUYMAKTAN korktular... KONUŞMAKTAN korktular... 23 Nisandan korktular... 30 Ağustostan korktular... 29 Ekimden korktular... Bağımsız ve şerefli TÜRK YARGISINDAN korktular... ANAYASA MAHKEMESİNDEN korktular... KORKULARINDAN ELE GEÇİRDİLER Yargıtaydan korktular... Danıştaydan korktular... Cumhuriyetçilikten korktular... Milliyetçilikten korktular.... ULUS devlet olmaktan korktular... ÜNİTER devlet yapısından korktular... Halkçılıktan korktular... Devletçilikten korktular... Laiklikten korktular... İnkılapçılıktan korktular... CUMHURİYET gazetesinden korktular... Anıtkabirden korktular... Gazilerden korktular... Şehitlerden korktular Hukuk devletinden korktular... HUKUKU ELE GEÇİRDİLER İstiklal Madalyasından korktular... NECİP HABLEMİTOĞLUN'DAN korktular... UĞUR MUMCU'DAN korktular... AHMET TANER KIŞLALI'DAN korktular... Milli Egemenlikten korktular... Tam bağımsızlıktan korktular... TAM BAĞIMSIZLIĞI ATATÜRKTEN SONRA KORUYAMADIK Kİ ETMEDİK Kİ KAYBETMEKTEN KORKSUNLAR Atatürkçü Düşünceden korktular... Atatürkçü Düşünce Derneğinden korktular... Türk Silahlı Kuvvetlerinden korktular... VE ELE GEÇİRDİLER 10 KASIMDAN korktular... Şerefli savcılardan korktular... "Şu Çılgın Türkler"den korktular... CHP den, DSP den, MHP den, KAMER Genç'ten korktular... 1 MAYISTAN korktular... Hakkını arayan İŞÇİDEN korktular... Hesap soran ÇİFTÇİDEN korktular... Yılbaşı kutlamasından korktular... 1881 den korktular... Zübeyde Hanımdan korktular... Emin Çölaşan'dan korktular... Bekir Coşkun'dan korktular... Şehit çocuğunun gözyaşından, Gazimin kopan kolundan korktular... Çağdaş ve dinamik TÜRK GENÇLERİNDEN korktular... Alevilerden korktular... Oktay EKŞİ'den,Yılmaz ÖZDİL'den,Uğur DÜNDAR'dan korktular... Hayrettin Karaca ve Muazzez İlmiye Çığdan korktular... YARSAVdan, BAROlardan korktular... Doğrulardan, gerçeklerden korktular... Monşerlerden korktular.... ÖZGÜR İRADEDEN korktular... 14 Nisandan korktular... İLHAN SELÇUK'TAN korktular... Engellilerden korktular... CUMHURİYET mitinglerinde güneş altında saatlerce dim dik duran 80 yaşındaki analardan korktular... Necati Doğru'dan korktular... Şapka ve Kıyafet Devriminden korktular... "Atatürk Öldü Biliyor musun?" diye ağlayan minik kız çocuğundan korktular... Atamın içtiği bir kadeh rakıdan korktular... 10.YIL MARŞINDAN korktular... "Ne Mutlu Türküm Diyene" demekten korktular... Köy Enstitülerinden korktular... Yılmaz Büyükerşen'den, Kemal Kılıçdaroğlun'dan, Murat Karayalçın'dan korktular.. Harf Devriminden korktular.... ULUS gazetesinden korktular... VATAN HAİNLİĞİNİ VATAN SEVER OLMAYA TERCİH ETMEKTEN KORKMADILAR... Mustafa MUTLU'dan, Ceviz Kabuğundan korktular... Ormanlardan, ağaçlardan, akarsulardan, meralardan korktular... Mimar ve Mühendis odalarından korktular... TÜSİAD'dan korktular... MÜSİAD'I KURDULAR MÜSLÜMAN İŞ ADAMLARI DEMEKTEN KORKTULAR Atatürk Kültür Merkezinden korktular... Şerefli gazetecilerden korktular... Vatanın bölünmez bütünlüğünü dile getiren Paşalardan, hakkını arayan subay ve astsubaylardan korktular... Hainleri karın tokluğuna kovalayan uzman çavuşlardan korktular... Başı açık ve namuslu Cumhuriyet kızlarından korktular... "Türkiye Laiktir Laik Kalacak" diye haykıran emeklilerden korktular... Namazını, orucunu ve yardımını GİZLİ yapan GERÇEK MÜSLÜMANLARDAN korktular.. Kul hakkına saygı gösterenlerden korktular... "ATATÜRK" diye gülümseyen 1,5 yaşındaki bebekten korktular... ÇANAKKALE Savaşından korktular... BAHRİYE ÜÇOKTAN korktular... Mustafa Balbaydan, Ümit Zileliden, Sesli Gazeteden korktular... Atatürk resimlerinden, rozetlerinden korktular.... Karga kovalayan sarışın çocuktan korktular... Birlik olup, küsmeden,yılmadan ve boşvermeden 30 dakikasını geleceğine verip SANDIĞA GİDECEK milyonlardan korktular... Sabih KANADOĞLUN'DAN,VURAL Savaş'tan,YEKTA Güngör Özden'den korktular.... Tüm ihanetlerini yaşlı ve yorgun gözlerle izleyen dedelerimizden, ninelerimizden korktular... Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER'den korktular... Tarafsız ve onurlu vatandaşlardan korktular... Oyunu yani namusunu SATMAYAN yurttaşlardan korktular... Rüşvet yemeden, adam kayırmadan evine EKMEK götüren namuslu memurlardan korktular... Gazi'den korktular... Gazi Mustafa'dan korktular... Gazi Mustafa Kemal'den korktular... Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ten korktular... KORKULARINDAN KORKTULAR!... Ama ne acı ki daha fazla OY, Daha fazla PARA, daha fazla İKTİDAR, daha fazla GÜÇ için YÜCE ALLAH'I sömürmekten, kullanmaktan ve onun adına konuşmaktan KORKMADILAR!.....
-
Ne güzeldir benim Anadolum. Benzeri timsali yoktur dünyada. Dağları kekik, ovaları alagözlü nergis, mor sümbül kokar. Kızları ıtır kokulu, gelinleri keklik sekişlidir. Analar erkek evlatlarını ellerine kınalar yakarak gönderir askere, vatanına kurban osun diye. Ak perçemli nineler, beyaz sakallı dedeler torunlarını duayla uğurlar vatan yolculuğuna... Antalya’da bu sabah oldukça güzeldi. Yüreğimde yükselen 18 Mart Çanakkale Zefari’nin yıldönümünün yarattığı heyecanla sokağa çıktım. Niyetim bir demet papatya toplayıp, papatyaları gönül bahçemdeki tüm çiçeklerle birlikte Akdeniz’in serin sularına bırakmaktı. Çiçeklerim Çanakkale Boğazı’na ulaşacaklar ve “Çanakkale Geçilmez” dedirten tüm şehitlerimizi selamlayacaklardı. Fakat, o ne? Yol kıyısında açmış kıpkırmızı bir gelincik gördüm. Taç yapraklarının üzerinde çiy taneleri, pırıl pırıl şarlıyordu. Gözyaşlarına benzettiğim bu çiy tanelerini silmek için elimi uzattım. Bir taraftarda “Ey şehidimin kanı al bayrağımın rengiyle bezenmiş güzel gelincik, gözyaşları sana hiç yakışmıyor” diye yüksek sesle mırıldandım. Birden bire derinden anza çok derinden gelen bir sesle irkildim. “Dur dokunma, o benim gözyaşımdır” Durakladım, sağıma soluma baktım hiç kimse yoktu. Tekrar gelinciğe uzandım, o derinden gelen ses, daha öfkeli, daha yüksek beni bir kez daha durdurdu. “Dur dedim sana, dokunma ona” Sen kimsin diye sordum, çekinerek...Aynı ses “Ben PKK’lı bölücülerin roketatarla vurulup, düşürdükleri helikopterdeki Yüzbaşı Barlas Gürtepe’yim” diye cevap verdi bana, sonra devam etti. “Ben Bİnbaşı RamazanArmutçuoğlu’yum, Ben yarbay Gülova, Binbaşı Özyalçın’ım. Ben Üsteğmen Çağlar’ım. Gavur İzmir’de vatana katıldığın topraklarda nöbet tutmaktayım. Ben Teğmen Muzaffer Gümüş, Üsteğmen Yavuz, Yüzbaşı Sinan Eroğlu’yum. Biz vatanın bölünmez bütünlüğü için, PKK ile savaşırken can verdik. Ben Bİnbaşı Ercüment Türkmen’im. Onlar kahpece saldırdılar, biz mertçe karşılık verdik. Yaralı askerim Ahmet’i kucağımda taşırken, sırtımdan vurdular beni. Ben Sıhhiye Astsubay Emin ,yaralı PKK’lıya yardım ederken kurşunlandım. Binbaşı Fikret Aksungur, Üstteğmen Serkan Gencer, Yarbay Mikdat Şamancı, Üstteğmen Murat Ergül benim... Ben Yüzbaşı Süleyman Can’ım. Oğlumu, Onur’umu size, Türk Milletine emanet ettim. Oğlum beni cennete uğurlarken arkamdan seslendi. “Güle güle baba. Üzülme baba, bir SÜleyman ölür, bin Süleyman gelir” Ben Antalya, Manavgat Çardak Köyünden Uzman Çavuş Mustafa Uysal’ım. Dağlarca’daki ***** pusuda göğsüme saplanan kurşunla şehit oldum. Son nefesimi verirken dudaklarımda kelime-i şehadet, avuçlarımda vatan toprağı vardı. Ben Alim Yarbay’ım. Cennette gene roketlerimin başındayım. Baş komutan Mustafa Kemal’in arkasında sıralandık, O’nun emirlerini bekleyip, aynı türküyü hep bir ağızdan söylüyoruz. “Ölürüm Türkiyem” Adını saydığım tüm şehitler, 2007-2008 yıllarında vatana katıldılar. Unutma bunu... Benim bu seslenişim “Allaha çok şükrediyorum ki Türkiye bunları zamanında savaşa falan girmemiş” diyenleredir. Türk ordusu, dün olduğu gibi bugünde cephededir. Ses kesilmişti. Korkarak sordum “Peki, niçin bu kadar öfkelisin? Ses bu sefer gürleyerek cevap verdi. “Farkındamısın be ey ******? Uğruna can verdiğimiz ülke bölünüyor. CIA, Clinton’un Türkiye’ye gelişinden önce şu üç isimle bir araya geldi. Şerafettin Elçi, Esat Canan, Orhan Miroğlu. PKK’yı silahtan arındırmak için af çıkarılacak ve sorunun aşılması içinde Öcalan bilirkişi olacakmış. PKK siyasi parti, affedilen Öcalan’da lider olacakmış. Ey işbirlikçiler, Obama’yı iyice alkışlayın. Cebinde işte bu paket var. Sizler ordumuza saldırıp, “Öcalan’a af” emrivakileri için kolu kanadı kırıldı sanıp, Türkleri reflekssiz bırakamazsınız. Gücünüz yetmez buna... Talabani’yi Çankaya’da ağırladınız. Barzani ile aynı masada oturdunuz. Nevirçan barzani isetidi diye PKK ile savaşan subaylarımızı cezalandırdınız. Ama yeter, durun burda yeter... Ses kesildi. Esen sert rüzgar gelinciğin taç yapraklarını savurdu. Taç yaprakları, kan damlacıkları misali, gene toprağa döndüler. Duyduklarım gerçek miydi, hayalmiydi bilemiyorum. Belkide vicdanımın, vicdanlarımızın sesiydi. Siz ne dersiniz? Not: Bu yazı, “gözü olup görmeyenlere, kulağı olup duymayanlara, dili olup söylemeyenlere” ithaf olunur
-
Yazıcıoğlu ve 5 kişiye hala ulaşılamadı..
sardunyam şurada cevap verdi: Efendi Türkler başlık Güncel Konular
Suheda'cım, o zaman sen neden kızıyorsun yanlış yerde arıyorlar diye? Kader yanlış yerde aratıyor olabilir... Kader 112'de ki kıza teknolojinin nelere kadir olduğunu öğretememiş olabilir, o zaman kadere kızmaya gerek yok, böyle donarak ölmeleri ve o muhabirin sesi kulaklarımızda kader oldu artık... Sende bende diğerlerimizde burada sıcak odamızda isyan ediyoruz bu olanlara diyoruz ki insan hayatı ucuz değil, insanlar kolay yetişmiyor insanca yaşamak ve insanca ölmek hakkımızdır diyoruz sen bunun nesine kızıyorsun?