Zıplanacak içerik

sardunyam

Φ Süper Üye
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. Efendim bir özgürlük lafıdır gidiyor, bir demokrasi sözcüğüdür (ki sadece sözcüktür) gidiyor! Beğenmemekten bahsetmemekteyiz arkadaşım, beğenmemek bir zevk meselesidir, burada yapılan ise kasıtlı bir uygulamadır, ulusal yayın yapan kanallar denetlenmelidir, toplum düzeni neden ve nasıl korunursa gereğince korunmalıdır, toplumun değerleri ve değer yargıları korunmalıdır, bunların bağnazlıkla alakası yok, milyon yıldır insanlar sosyalleşmeyi öğrendiler, toplumu bir arada tutan yegane kurumun sağlıklı aile bireyleri ve gelişmiş bilinçlerle mümkün olduğu kanısına vardılar... Fakat, özgürlük derken sadece reyting (kısacası para kazanma hırsı) uğruna halk bunu istiyor diyerek ahlak dışı anlayışların programlarını meşru gösteremezsiniz! Nedir ahlak dışı olan, herşeyin değerinin düşürülmesi, ayağa indirgenmesidir, evlilik ciddi bir yapıdır, toplum sağlıklı bireylerini, sağlıklı evliliklerle geliştirir, ve bunun yolu televizyon kanalları değildir, yöntemi bu uygulananlar değil, yabancı gelinin mantığı nedir, birinin yabancı ile evlenmesine karşı değiliz, ancak bunun maksatı belli şeylerle son derece ilkel ve kaba tarzlarla halkımızın zihnine sokulmasına karşıyız! Yemek programı adı altında masa başında oynaşmalar, diğe odadan röntgenlemeler ve birde buna aşk demelere karşıyız! Ve birileri bu söylediklerimizi antiözgürlükçü, antidemokratik buluyor diye vazgeçmeyiz... Biliyormusunuz, her varlık kendi varlığının bütünsel değeri ile ayakta durur, bunun için mücadele eder, bu bir tek canlı içinde böyledir, bir toplum içinde... Sistemi çürüten medyadır medyanın kontolü kimde ise odur, devlet sorunudur, dolayısıyla halk sorunudur... sevgili mavi olmayan gökyüzü, halk bunu istemiyor, rtük'ün elind yasa var ve o yasada halkın etik değerlerini toplumun aile yapısını çocukları korumak birinci koşuldur, yasa keyfiyete göre uygulanmaz, eğer öyle yapılırsa sonuç işte u olur... rtük sorumludur, biz özgürlüğü, demokrasiyi, hoşgörüyü ve çağdaşlığı anlamamıştık galiba şimdide yanlış anlıyoruz... Bu daha tehlikeli... Eğer halkın bir bölümü bunları izliyor diye göz yumuluyorsa, o ülkede yönetim ayaktan başa yapılıyor demektir, devlet devlet gibi yönetmeyecekse, ne işe yarar? Çocuklarımızı neden okula gönderiyoruz, spora gönderiyoruz, sanata yönlendiriyoruz? Televizyonlarda olanlar ile sizin yaşam tarzınız uyuşuyor mu bilmiyorum ama benimki uyuşmuyor! Ve çocuklarımın böyle yetişmesini istemiyorum, böyle yetişen çocuklarla büyümelerini hiç istemiyorum... Ve bunun için elimden geleni yapacağım, RTÜK dahil devletin bütün kurumlarına şikayetlerimi iletiyorum... Umarım benim gibi düşünenlerde bunu yaparlar...
  2. seni yirim ben amanda kime darılmış bu fıstıkiçi
  3. ah eşek ben daha yeni geldim gene ayağım unutmuş buraları özür hoşbuldum hemşom, senide sayfamda görmek güzel...
  4. sardunyam şurada bir blog başlığı gönderdi: sardunyam's Blog
    Zahirde yöneldiğin dört duvardır Batında olan sonsuz tecelliler vardır Gel sen, nefsini aradan kaldır O zaman görürsün, duvarın ardında kim vardır
  5. sardunyam şurada bir blog başlığı gönderdi: sardunyam's Blog
    Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi? Hiç vaktiniz yok... "Fast live", "fast food", "fast music", "fast love"... Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar... Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi... Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar... Size sesleniyorum! Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten, ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini ? Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?... İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza? Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız? Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?... Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman. Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını... Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında ?... Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda ?.. Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor? Hayat ıskalamayı affetmez !!! Keşkelerle, tühlerle baş başa kalmadan önce........... (Ne acı ve ne yaman bir çelişkidir ki böyle bir yorumu, yine bilgisayar yoluyla iletiyorum...)
  6. sardunyam şurada bir blog başlığı gönderdi: sardunyam's Blog
    BAMBU AĞACI… Çinliler bambu ağacını şöyle yetiştirir: Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır. Akla gelen ilk soru şudur : Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı Yoksa beş yılda mı ulaşmıştır? Bu sorunun cevabı Tabii ki beş yıldır. Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik?... Bir başarının şartları her zaman çok basittir. Bir süre için çalışın, Bir süre tahammül edin. Her zaman inanın ve hiçbir zaman geri dönmeyin... ALINTIDIR
  7. sardunyam şurada yorum gönderdi sardunyam'nın blog başlığı içinde sardunyam's Blog
    aynen bidenem kısır bir döngüye koymuşlar bizi, bir halt anlamışız gibi birbirimizi yiyoruz insanlık olarak! halbuki gölge oyunundaki karagöz ve hacivat kadar parma oyuncusuyuz hepimiz! işi yoksa inançlar arası mücadeleye tutuş, emin olduğun birşey varmış gibi...
  8. sardunyam şurada yorum gönderdi sardunyam'nın blog başlığı içinde sardunyam's Blog
    denizimin kızı doğum günün kutlu olsun öyle ise efendi türkler, birbirimizin varlığı ile zenginiz biz yoksa tek başına neyiz? en sevdiğim sloganı söylemek istiyorum sana; kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz!
  9. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Nasıl görmek istiyorsanız öyle bakarsınız... Fakat gerçek hep farklıdır! Her zaman farklıdır! Davos'ta sergilenen bir onurlu duruş değil bir roldür... Eğer samimi ise, somut adımlar atsında görelim... buna göre: HAZIRLIK SORULARI: · Bilderberg Groupe tarafından şekillendirilen Dünya Ekonomik Forumu'nda ERDOĞAN'ın ne işi vardı? · ERDOĞAN'ın DAVOS'a gitmesini ve GAZZE konusunda ısrarla oturum istemesini; o İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nda pek çok özel(!) projeler yaptığı İsaac ALATON mu o Cinayeti sanıklarından Fehriye ERDAL'ın adalarında gizlendiği açıklamaları sonrasında Aydın DOĞAN-Deutsche Bank ilişkisini ERDOĞAN'a sızdıran Fener Rum Baş Papazlığı'nın güçlü hamisi Mustafa Rahmi KOÇ mu tavsiye etti? · Ekibindeki hangi akıl dane GAZZE oturumu yapılması konusunda ERDOĞAN'ı ikna etti? · ERDOĞAN'ın, OLMERT ile yaptığı son görüşmeden hemen sonra İSRAİL'in GAZZE'ye saldırması ERDOĞAN'ı neden delirtti? o GAZZE'ye karşı harekât düzenlemeleri mi? o GAZZE'ye yapacakları harekâtı öne almaları mı? · David IGNATIUS gibi bir tescillinin sonradan oturum yöneticiliğine (moderatörlüğüne) getirilmesine ERDOĞAN ekibinden neden sadece göstermelik itirazlar geldi? · ERDOĞAN oturumu terk ederken, arkasından neredeyse katıla katıla gülen David IGNATIUS'un tavrının anlamı neydi? · IGNATIUS salonu terk ederken Devlet Başkanı PERES David IGNATIUS'a gülerek neler anlatıyordu? · Oturumu hışımla terk eden ERDOĞAN'ı hararetle kutlayan, kucaklayan Arap Birliği Genel Sekreteri Amr MUSA'ya BM Genel Sekreteri Ban Ki MUN'un yerine oturmasını işaret etmesinin anlamı nedir? · PERES, ERDOĞAN DAVOS'u terk etmeden önce arayarak "Özür Diledi" mesajı hangi kaynaklar tarafından servis edildi? PERES, ERDOĞAN konuşması bir "ÖZÜR" konuşması mıydı yoksa "YEMİN TÖRENİ" kutlaması mıydı?
  10. bilenler bilmeyenlere anlatsın
  11. sardunyam şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    İzdivaç, Yemekteyiz, Tadında Aşk Var, Yemeğe Bizdeyiz, Yabancı Gelin... v.s.... Bu ve bunlar gibi tv programları ile millete ne veriyorlar? Bir yandan yemek yedirip öteki yandan çiftleştiriyorlar! Yani ne demek istiyorlar, siz yemek yapın ve gidip çiftleşin mi? Bunlar bizim örfümüze, aile yapımıza, kültürümüze uygun şeyler mi? Rtük denilen kurum, sigara sahnelerini mozaikler, içki sahnelerini mozaikler, reklamları mozaikler, peki bunları görmez mi? Aile yapımız, bazı değerlerimiz, saygınlığımız, görgü kurallarımız ve ahlaki yapımız korunmalıdır... Aksi taktirde biz biz olmaktan uzaklaşırız... Çocuklarımız bunlarla mı büyüyecek, kimse bunlara dur demeyecek mi? Bu başıbozukluk, bu bağnazlık nereye kadar? Ve bu millet neden bu kadar duyarsız ve bihaber? Geleceğin çalınıyor ey Türk milleti, haberin yok mu? Aile değerlerin alt üst ediliyor, yozlaştırılıyorsun haberin yok mu? Topluma önderlik edecek insanlara tv'ler yasak, güzel ve gelişime dair bilgilendirme yasak, kolay yoldan para kazanma, kavga ederek reyting kapma, kapalı odalardan naklen yayınlanan ahlak dışı görüntüler serbest... Bir kadında saklandığı yerden aşk yorumları yapıyor... Ben pes diyorum arkadaşlar, ve gerçekten artık inanamıyorum... Bize neler oluyor? Bu seviyesizlikten kimse rahatsız olmuyor mu? Biz bu muyuz, kavgacı, kültürsüz, beceriksiz, utanmaz, arlanmaz, kanal kanal gezip vücudunu sergileyen, nerdeyse fuhuşu meşrulaştıran bir toplummuyuz? Nerede değerlerimiz yoksa hepsi çağdışı mı sayılır oldular? Böylece biz medeni mi oluyoruz? Rtük ne iş yapar ayrıca, şeş beş kanallar açmakla toplum yararına bir iş yapmış olmuyorsun sayın başbakan, toplumun çürüyor sen umursamıyorsun, Filistin için para toplamaya devam... Hatta sizi tutmayalım yola devam!
  12. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Ortadoğunun Obaması, Erdoğan! Ortadoğuda halka istediği kahramanı iki cümlede yarattılar, şimdi bu sadece sözde kalan babayiğit tavırla Ortadoğu'nun dengeleri üzerinde rahatlıkla oynanacak! Davos bir senaryoydu, Erdoğan'da Peres ile ikili oyuncusudur... Lafa gelince kahraman, icraata gelince suspus... Ve bir şey daha var, bizim askerimizin başına çuval geçirildiğinde bu babayiğitliği neden gösteremedi, ve neden bizim şehitlerimiz ve onların aileleri için bu sözler sarfedilmedi...? Emine Erdoğan ve R.T. Erdoğan Filistin için bağış topluyor! Deniz Feneri... Oysa bizim şehit ailelerimizin çocuklarını ayağında ayakkabısı yok fakat pardon "askerlik yan gelip yatma yeri değildi"
  13. sardunyam şurada cevap verdi: kaan_bebeto başlık Fan Club
    tek birşey söyleyebilirim onu çok özledim
  14. sardunyam şurada bir blog başlığı gönderdi: sardunyam's Blog
    "Kaç yıl geçti aradan ayrı ayrı Bitsin artık bu hasret kavuşalım gayrı" Diye geçer mısralar, bu şarkıyı aklıma getiren yıllar... Yirmi koca yıl geçmiş bir ömür dile kolay! Bir ömür ve bir anda anlatılmayacak kadar çok yaşananlar... Beni almaya geldiğin yere doğru yürürken ne anılar geçti gözümün önünden, kırk yıl geçmiş olsa bile üzerinden herşeyi unutsam, bir şeyi unutmayacakmışım... Onuda dün anladım... Beyazlar içerisinde bir kuğu gibi, kırmızılı bir sülün gibi, havaya karışmış eski bir anı gibi karşımdasın... Artık reşit olmuş bu çocuk, defteri yaşamak sayfaları ile kabarmış, yüreği hala ilk heyecanla atıyor olsada... Bir bilsen ne çok şey var bilmediğin... Bilemesemde bendn uzak neler yaşadığını! Seni ilk gördüğüm anda yolun karşı tarafındaydın sanki biran koşmak istedin, duraksadın... Neydi durduran, korkuların mı? Yoldan geçenler mi, ne derler acaba dediklerin mi? Neyse boşver! Ya o eski günler geçti mi film gibi gözlerinin önünden? Geçmişe dair pişmanlıklarımız mıydı bizi bu denli hırçınlaştıran? Ne çok soru vardı cevaplanmayı bekleyen, cevaplanamayan... Saçlarımız tel tel beyazlamış, birbirimizden ayrı ne günler yaşamışız! Saatlerce konuşmadan yüzündeki her çizgiyi ezberlemek istedim, fakat konuşacak o kadar çok şey vardı ki, biz saçmalayıp durduk, sanki aradan geçen yirmi yıl bir anda geri gelmiş gibi, kaldığımız yerden devam edermiş gibi... İlk aşk gibi, ilk tutku gibi, kimsenin yaşamadığı gibi... Bir tek sen anlarsın beni, bir tek sen... İçimde herşeye rağmen yeşeren yavru bir keklik gibidir sevda... Bir şen, bir hüzünlü, kırmızı güldür yüreklerimiz... Konuşurken utanmayı unutmamışız... Gözlerimizin etrafına hareler siniyor, hareler dediğime bakma maksatlı söylüyorum... Kozmetikçi tuzağı ile bakmıyorum yüzüne, ben bilirim her çizgi hayata attığı imzadır yaşayanın... Ölüler ihtiyarlamaz bilirsin! Yaşam ve hüzün dolu gözlerini görmek güzeldi... O içerisinde her rengi barındıran, siyah, kahve, ela, yeşil gözlerin... Dünyanın bütün renkleri içerisinde ve Datça mavisi bakıyor dünyaya onun gözleri... Gizem doluydu kahkahalar, fakat eminim biz şarkılar söylemeliydik... Kah gülüp kah ağlayarak... Kaç aşk sığdı gönlüne ve kaç ayrılık sürgün ettiler, ay büküldü gecenin katran karası hayallerinde... Şimdi ellerine dokunmak yeniden ne güzel ve gülerken bile bana milyon aşk hikayesi anlatan gözlerin aklımda hala... Diyor ki, ahh bilemediler, ah anlayamadılar, ah denemediler bile... Aşk ile yanmak adamların ve kadınların işidir dedim... Kaç adam ve kaç kadın kaldı bizden geriye? Ağlasanda, gülsende içimde hala eskisi gibisin... Anılarımın en taze kokusu hoşgeldin, seni ne çok özlemişim... Beni bana getirirken birbirimizi yormadık dilerim... Şimdi uyu, ve gönlüne bir yıldız tut göğün en yüksek tepesinden bilki birgün gelecek aşk penceremizden... sardunyam
  15. Arapça sunulan TGB Bildirgesi: أيها الأصدقاء الأعزاء! أيها الأصدقاء المجاهدين الأعزاء! نوجه لكم سلام الشباب التركي. الشباب التركي مستنفر و يستنكر كل ما تتعرض اليه غزة من عدوان ويُعبر عن استنكارنا لهذا العدوان الهمجي بالمظاهرات في كل ارجاء بلادنا. أصداقئنا الأعزاء؛ شعرنا ان خطابنا باللغة العربية لكم سيكون له معاني اكثر. نريد ان نعبر عن شعورنا وافكارنا ضد الامبريالية الصهيونية والأمريكية في الوقت الذي نتعرض به للعدوان بلغة واحدة. لهذا السبب اذا اخطئت في قرائتي لهذا النص فاعذروني. الامبريالييية تريد ان تثأئر لاكلها صفعة اوجعتها في بداية هذا القرن. الامبريالية التي رجعت الى الوراء بعد فشلها في منع الجهاد في سبيل الثورة والاستقلال و رجعت الآن تنشر سمها لانها لم تأكل الضربة النهائية. هذه الامبريالية التي قامت بالعدوان على يوغوسلافيا، افغانستان، العراق، لبنان وفلسطين تعمل بهذه الطريقة على محاولة السيطرة على حكم العالم من جديد. ايضاً، تعمل على وقد الفتن بين الشعوب في كل بلد من العالم. الامبريالية ليست الا بعامل تقسيم. الامبريالية هي الدكتاتورية الكبرى لرأسمالية بلا حدود تنزوي تحت ما اسمته "السوق الحرة". الدول الامبريالية تعمل على كب ازماتها الاقتصادية على رؤوس الدول المغلوب على امرها في العالم. اسرائيل التي تحظى بدعم الولايات المتحدة الأمريكية والاتحاد الأوروبي لم تهاجم غزة لاحتلالها واشغالها فقط. هذه الهجمة هي خطوة من الخطوات التي تهدف الى تنفيذ مشروع الشرق الأوسط الكبير ولمراقبة الدول المعارضة لهذا المشروع في المنطقة وعلى رأسها تركيا وايران. مشروع الشرق الأوسط اوقع كل من امريكا واسرائيل بالارتباك والقلق. يقوم اخواننا الفلسطين بحفر مقبرة هذا المشروع . الدول الظالمة التي تملك كل انواع السلاح تغلبت على الدول المظلومة التي تملك القليل من السلاح في كل انحاء العالم. الامبريالية فازت في فيتنام، في كوبا، كمبوديا، كوريا الشمالية، العراق، لبنان وسوف تفوز في فلسطين. اصدقائنا الأعزاء، إن طريق التقدم لن يأتي بالإتحاد أو اللحاق بنظام فاسد بل سيأتي بالإنتزاع جذريا من النظام. لا يُعتبر تقدم القرن الـ 18 الغربي تقدما بل على العكس هو مركز التخلف. بناءً عليه، يجب على مضاديين الإمبرالية العمل على ضرب الإمبرالية ضربة نهائية وعلى رأسها الولايات المتحدة الأمريكية وإسرائيل بالإضافة العمل تأسيس مركز جديد للحضارة. أعزائي الأصدقاء، قامت المِللة التركية في بداية القرن الحالي بحرب الإستقلال ضد الدول الإمبريالية التي قامت بإحتلال البلاد وغلبتهم وتم تأسيس تركيا المُستقلة تماما. وقام رائد الثورة مصطفى كمال آتاتورك قهر أعداء الثورة الداخليين والإمبريليين الخارجيين. لكن خدمة الإمبرياليين إنتصبوا على كراسي الرئاسة من جديد. إن الإمبرياليين قاموا بتأسيس حكومة دمية يتحكمون بها في شمال العراق وهم يحضرون لتأسيس قاعدة لضرب شعب الشرق الأوسط. يقوم الإمبرياليين بالتحضير لإخراج الجيش التركي من قبرص. ويعملون على كسر مقاومة بلدنا بكذبة الإبادة الجماعية للأرمنيين. أعلن رئيس الوزراء التركي رجب طيب آردوغان عدة مرات وبدون خجل على أنه الرئيس المعادل لمشروع خريطة الطريق. وتم العلم بأن رئيس الوزراء الإسرائيلي أولمرت قام بإعلام رجب طيب آردوغان بالجهوم على غزة. إن الشعب التركية ضد الولايات المتحدة الأمريكية وإسرائيل لكن الحكومة التركية متعاونه مع الولايات المتحدة الأمريكية. إن الحكومة مُمثلة للصلبيين. تم تنظيم مضاهرات مليونية لشذب الولايات المتحدة الأمريكية وإسرائيل في بدلنا. قام إتحاد الشباب التركي بتنظيم العديد من المُظاهرات ضد الولايات المتحدة الأمريكية وإسرائيل بإشتراك عشرات آلاف الشباب من الجامعات التركية الكبيرة. إن أعلام الإستقلال و الثورة في العالم تُرفع وتُرفف من قبل الشباب. الشباب حاسمون الرأي. الشباب مُتقيدون و الأكثر أهمية موحودن. توحد مللتنا المُتفرقة تحت العديد من الإتجاهات السياسية ضد الإمبرايلية. يجب أن نجعل تفكير الشباب ضد الإمبريالية. يجب أن يكون الشباب رائد للجدال ضد الإمبريالية ويُأثر وله المقدرة على القيام بجميع مهامه، ليس ذاتي وأناني ولا يُقلد الأفكار الغربية. إن الشباب الفلسطيني يقوم بجميع المهام التي عليه. وإن الجدال ضد الإمبريالية أصبح أهم موضوع في فلسطين. يقوم الإمبرياليين بالتخطيط ضد بعض الدول بعد رؤية قوة الشباب فيها. يقوم بعض الأغنياء مثل جورج سورو بعمل تشيكيلات للقيام بأعمال لصالح الولايات المتحدة الأمريكية. وبعد فترة من الزمن يصبح الذين يتقاضوا النقود من المؤسسات الإمبريالية تحت أمرهم. يجب على الشباب المُضاد للإمبرياليين أن يتخذ الحيطة من المؤسسات الإمبريالية التي توزع النقود للمشاريع. أصدقائي الأعزائي؛ أريد أن أعرض عليكم مقترحات لنجاح المؤتمر نقطة نقطة: 1) يجب علينا أن نكون مُنظمين أكثر تجاه العدوان الإمبريالي. يجب علينا أن نتحد في العمل وليس في القول. 2) يجب نشر نداء في نتيجة المؤتمر لجميع جمعيات وإتحادات الشباب المُناهضة للإمبريالية للحركة معا. 3) يجب تشكيل سقف مُشترك للإتصال الدائم ضد الولايات المتحدة الأمريكية وإسرائيل في العالم والقيام بمظاهرات معا في نفس الوقت. 4) يجب علينا القيام بالعمل على مُخطط عمل ضد إسرائيل بما يوافق طلبات إخواننا الفلسطينيين. 5) يجب علينا إجبار حكوماتنا للعمل على سياسة مركزية خارجية 6) يجب تكوين شبكة إتصلات قوية لتوفير الترتيب بين المؤسسات. يجب تحديد الوظائف والمهام بعد المؤتمر وتأسيس سقف المنظمة والبنية التحتية لها. ويجب تكوين هيئة للقيام بهذه التحضيرات. 7) نحن إتحاد الشباب التركي نطلب بتنظيم المؤتمر التالي في إسطنبول. ونحن على إستعداد لتحمل المسؤولية على عاتقنا. أصدقائي الإعزاء؛ ننحنى أمام شهدائنا الفلسطينيين! سوف نسحق الإمبريالية المُغطاه بالورق بضربة أيادينا الحديدية! فلتُقهر إمبريالية الولايات المتحدة الأمريكية وإسرائيل -- BAĞIMSIZ VE BAŞI DİK BİR TÜRKİYE İÇİN...
  16. TGB Heyeti Beyrut'tan Döndü! 5 Kıtadan, 50'yi aşkın ülkeden, 400 antiemperyalist kurumun bir araya geldiği Beyrut Forumu sonuçlandı! TGB Heyeti bütün katılımcı kurumlara hazırladıkları dosyaları sundu. Önemli tartışmaların yapıldığı forumda, TGB bildirgesini Arapça sundu. Ayrıca hazırlanan Arapça ve İngilizce konuşma metni katılımcı kurumlara dağıtıldı. Katılım düzeyinin oldukça yüksek olduğu forumda ABD eski Adalet Bakanı Ramsey Klark, Hizbullah ve Hamas'ın üst düzey yöneticileri, çok sayıda ülkenin milletvekilleri de hazır bulundu. Avrupa'dan gelen kurumlar AB ve ABD karşısında, ezilen ulusları savunan çok net bir duruş sergiledi. Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım, Venezüela lideri Chavezi överek, bütün sağ ve sol örgütlerin ırk, din, dil, mezhep farkı gözetmeksizin İsrail ve ABD'ye karşı birleşmesi gereğini belirtti. Hamas Lübnan temsilcisi Osmana Hamdan İsrail'in politikasının direniş örgütleriyle Filistin halkının arasını açmak olduğunu, o yüzden günlük yaşamı felç etmeye çalıştığını belirtti. Büyük Ortadoğu Projesi'nin de başarısız olacağı katılımcı ülkeler tarafından sıklıkla dile getirildi. Ebu Garip'de kafasına geçirilen siyah örtü ve yanlara açılan kollarıyla hafızamıza kazınan Iraklı direnişçi de toplantıda Irak'ı temsil etti. Filistinli katılımcıların coşkusu oldukça üst seviyedeydi. Sudan heyeti önümüzdeki aylarda toplayacakları uluslararası gençlik konferansına TGB heyetinide davet etti. Sonuç bildirgesi düzenleyici kurumlar tarafından resmi olarak açıklandığında sitemizden ilan edilecektir. Beyrut 2009 Kurultayında TGB Heyetinin sunduğu bildirinin Türkçe ve Arapça metinlerini okuyabilirsiniz: Değerli Dostlar! Değerli Mücadele arkadaşlarımız! Sizlere Türk gençliğinin selamını iletiyoruz. Türk gençliği ayaktadır. Gazze'ye yapılan saldırılar büyük mitinglerle ülkemizin her yerinde protesto edilmektedir. Değerli dostlar; sizlere Arapça seslenmeyi daha doğru bulduk. Saldırılara uğradığımız şu anda, İsrail ve ABD emperyalizmine karşı, sizinle aynı duyguları paylaştığımızı aynı dille ifade etmek istiyoruz. O yüzden Arapça metni okurken bir hata yaparsam lütfen mazur görünüz. Emperyalizm yüzyılın başında yediği tokatların hıncını almak istiyor. Emperyalizm 20. yüzyılın başında milletlerin devrim ve bağımsızlık mücadelesini engelleyememiş ve bir geri çekilme dönemi yaşamıştı. Ama nihai darbeyi yemediği için yeniden hortladı. Yugoslavya, Afganistan, Irak ve Filistin'e saldırıları ile birlikte yeniden dünya siyasetinde hâkim olmaya çalışmaktadırlar. Dünyanın her yerinde milletleri birbirlerine düşürmeye çalışmaktadırlar. Emperyalizm bölücüdür. Emperyalizm "serbest piyasa" adı altında büyük sermayenin sınırsız diktasıdır. Emperyalizm ezilen dünya devletlerinin ekonomik temellerinin ortadan kaldırılmasıdır. Emperyalist devletler kendi ekonomik krizlerinin yıkıcı etkilerini ezilen dünya ülkelerinin üstüne atma derdindedir. ABD ve AB destekli İsrail orduları sadece Gazze'yi işgal etmek için saldırıya geçmemiştir. Saldırı, Büyük Ortadoğu Projesi'ni uygulayabilmek ve Türkiye ve İran başta olmak üzere BOP'a direnecek ülkelere gözdağı vermek için yapılmaktadır. Büyük Ortadoğu Projesi ABD ve İsrail'in eline yüzüne bulaşmıştır. Büyük Ortadoğu Projesi'nin mezarını şimdi Filistinli kardeşlerimiz kazıyor. Dünyanın her yerinde silahı az olan mazlum milletler silahı çok olan zalim devletleri yenmiştir. Emperyalizm Vietnam'da yenilmiştir, Küba'da yenilmiştir, Kamboçya'da yenilmiştir, Kuzey Kore'de yenilmiştir, Irak'ta yenilmiştir, Lübnan'da yenilmiştir. Filistin'de de yenilecektir. Değerli arkadaşlar; İlerlemenin yolu çürüyen bir sistemle bütünleşmek veya ona yetişmeye çalışmak değil o sistemden köklü bir kopuştur. Batı 18. Yüzyıldaki gibi ilerlemenin değil, bugün artık geriliğin merkezidir. O yüzden antiemperyalistler ABD ve İsrail'i en baş hedefe koymanın yanında bir bütün olarak emperyalizme nihai darbeyi vurup yeni bir uygarlık merkezi yaratma perspektifi ile hareket etmelidir. Değerli arkadaşlar; Türk milleti de yüzyılın başında Kurtuluş Savaşı ile birlikte topraklarını işgal eden emperyalist devletleri yenmiştir ve Tam Bağımsız Türkiye kurulmuştur. Devrimin önderi Mustafa Kemal içte devrim düşmanlarını dışta da emperyalistleri etkisiz hale getirmiştir. Fakat ülkemizde emperyalizmin uşakları yeniden iktidar koltuklarına oturmuştur. Emperyalist devletler Kuzey Irak'ta Kukla bir devlet kurarak Ortadoğu halklarına karşı yeni bir saldırı üssü hazırlamaktadır. Kıbrıs'tan da emperyalistler Türk ordusunu çıkarmak için tertipler yapmaktadır. Ermeni soykırımı yalanıyla ülkemizin direncini kırmaya çalışmaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatını taşıyan kişi yani Tayyip Erdoğan Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı olduğunu utanmadan defalarca açıklamıştır. Gazze saldırısından önce İsrail Başbakanı Olmert'in Tayip Erdoğan'ı bilgilendirdiği de ortaya çıkmıştır. Türk milleti ABD ve İsrail'e karşı mücadele etmektedir ama Hükümet ABD ve İsrail işbirlikçisidir. Hükümet bugün Haçlıları temsil etmektedir. Ülkemizde milyonlarca kişinin katılımıyla ABD ve İsrail'in protesto edildiği büyük mitingler düzenlenmektedir. Türkiye Gençlik Birliği bütün büyük üniversitelerde on binlerce gencin katılımıyla ABD ve İsrail'e karşı büyük yürüyüşler düzenlemektedir. Bağımsızlık ve devrim bayrakları dünyanın her yerinde ilk önce gençliğin elinde dalgalanmaktadır. Gençlik kararlıdır. Gençlik disiplinlidir ve en önemlisi gençlik birleştiricidir. Bizler çeşitli siyasi kamplara bölünmüş milletlerimizi mücadelemizle birlikte antiemperyalizm temelinde birleştirebiliriz. Antiemperyalist bilinci gençliğin içerisinde hâkim kılmalıyız. Bireyci, çıkarcı, batı özentisi bir gençlik değil devrimci ve halkçı bir gençlik antiemperyalist mücadeleye önderlik edebilir. Filistin gençliği üzerine düşen sorumluluğu büyük bir özveriyle yerine getirmektedir. Filistin, antiemperyalist mücadelenin en ön mevzisi haline gelmiştir. Gençliğin gücünü gören emperyalist devletler de bazı planlar yapmaktadır. George Soros gibi para babaları tarafından gençlik teşkilatları kurdurulup ABD lehinde faaliyet yürütülmektedir. Emperyalist devletlerin kurumlarından para alanlar bir süre sonra emir de alırlar. Antiemperyalist gençlik örgütleri emperyalist devletlerin para dağıtan proje kurumlarına karşı uyanık olmalıdır. Değerli arkadaşlar; Forumun başarısı için önerilerimizi madde madde dikkatinize sunmak istiyorum; 1) Emperyalizmin saldırılarına karşı daha örgütlü olmalıyız. Söylem bazında değil eylem bazında birlikte olmalıyız. 2) Forumumuzun ardından antiemperyalist gençlik derneklerini, birlikte hareket etmeye çağıran bir sonuç bildirgesi yayımlanmalıdır. 3) Sürekli iletişim içerisinde olan güçlü bir çatı yapı oluşturmalı ve ABD ve İsrail'e karşı dünyanın her yerinde aynı anda kampanyalar örgütlemeliyiz. 4) Filistinli kardeşlerimizin talepleri doğrultusunda son İsrail saldırılarına karşı bir eylem planı çıkarmalıyız. 5) Hükümetlerimizi bölge merkezli dış politika izlemeye zorlamalıyız. 6) Kurumlar arası koordinasyonu sağlayacak güçlü bir iletişim ağı oluşturulmalıdır. Bir sonraki foruma kadar görevler tespit edilmeli ve çatı örgütün kurumsal alt yapısı hazırlanmalıdır. Bu hazırlıkları yürütecek bir kurul oluşturulmalıdır. 7) Biz Türkiye Gençlik Birliği olarak bir sonraki forumun İstanbul'da düzenlenmesini talep ediyoruz. Böyle bir sorumluluğu üzerimize almaya hazırız. Değerli arkadaşlar; Filistin şehitlerimiz önünde saygıyla eğiliyoruz! Kâğıttan kaplan emperyalizmi demir yumruklarımızla ezeceğiz! Kahrolsun ABD ve İsrail emperyalizmi!
  17. sardunyam şurada bir blog başlığı gönderdi: sardunyam's Blog
    Paulo Coelho'nun, Seytan ve Genc Kadin adli romanindan bir bolum… ..."Yollari oldukca uzunmus, yokus yukari gidiyorlarmis, gunes yakiciymis, ter icinde kalmislar, susamislar. Bir donemecin ardinda harika bir mermer kapi gormusler; kapi, ortasinda bir cesme bulunan altin doseli bir meydana aciliyormus, cesmeden berrak bir su akiyormus. Yolcu kapidaki bekciye donmus. 'Iyi gunler.' 'Iyi gunler,' diye yanit vermis bekci. 'Burasi harika bir yer, adi ne?' 'Burasi cennet.' 'Ne iyi, cennete gelmisiz, cunku cok susadik.' 'Iceri girip dilediginiz kadar su icebilirsiniz', demis bekci ve eliyle cesmeyi gostermis. 'Atimla kopegim de susadilar.' 'Kusura bakmayin,' demis bekci. 'Buraya hayvanlar giremez.' Yolcu cok uzulmus, cok susamismis, ama suyu tek basina icmek istemiyormus. Bekciye tesekkur edip yoluna devam etmis. Epeyce bir sure yamac yukari gittikten sonra eski gorunumlu, kucuk bir kapiya varmislar, kapi iki yani agaclikli toprak bir yola aciliyormus. Agaclardan birinin altinda, sapkasini alnina indirmis, uyur gibi yatan bir adam varmis. 'Iyi gunler,' demis yolcu. Adam basini sallamis. 'Atim, kopegim ve ben cok susadik.' 'Surada taslarin arasinda bir pinar var,' diyen adam eliyle orayi isaret etmis. 'Istediginiz kadar su icebilirsiniz.' Yolcu, ati ve kopegi pinara gidip susuzluklarini gidermisler. Yolcu bekciye tesekkur etmis. 'Istediginiz zaman yine gelebilirsiniz,' demis bekci. 'Buranin adi ne?' 'Cennet.' 'Cennet mi? Ama mermer kapidaki bekci bana orasinin cennet oldugunu soyledi.' 'Orasi cennet degil cehennemdi.' Yolcunun akli karismis 'Sizin adinizi kullanmalarina niye izin veriyorsunuz? Yanlis bilgi vermeleri buyuk karisikliga neden olur!' 'Hic de degil. Aslinda onlar bize buyuk bir iyilikte bulunuyorlar. En iyi dostlarina sirt cevirenlerin hepsi orada kaliyor cunku."
  18. sardunyam şurada yorum gönderdi sardunyam'nın blog başlığı içinde sardunyam's Blog
    bidenem ben ecünnüyüm biliyon ya, ecünnülerimi gördüm tırsssmaaaa
  19. sardunyam şurada bir blog başlığı gönderdi: sardunyam's Blog
    Bu ‘Egemen’i ‘Bağışla’ma Ali Sirmen AKP’nin İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’ın AB Başmüzakereciliğine getirilip, Devlet Bakanı da olması, doğrusu pek fazla kişinin dikkatini çekmedi. Bu ilgisizlikte, Ergenekon Soruşturması ve de Filistin olaylarının etkisi olmuştur kuşkusuz. Ama kim ne derse desin, ayrıca Türk kamuoyunun AKP’nin AB oyununun, AB’nin de AKP oyununun farkına varmış olması ilgisizliğin en önemli etkeni. Aslında, Başbakan’ın Brüksel’dan Türkiye’ye dönmesinde havai fişeklerle kutlanan “Avrupa’ya giriş sürecinin başlangıcı!” kabul edilen Aralık 2004’te de AB bize bugünkü kadar uzaktı. 17 Aralık 2004 belgesinde imzası bulunan tarafların ikisi de, AB ve Türkiye, metnin bu işin olmazlığını açık bir biçimde ilan ettiğini gayet iyi bilmekteydiler. Yine de sonuçtan her iki taraf da, son derecede memnundu. Tayyip Bey memnundu çünkü istediğini elde etmişti.. istediği tam üyelik değil, müzakere süreciydi. Onu da almıştı. AB son derece memnundu; çünkü istediği, Türkiye’ye tam üyelik vermeden onu kendi çıkarlarına bağlamak, ona Kıbrıs’ta ve diğer konularda istediğini yaptırmaktı, sonu tam üyeliğe varmayan müzakere süreci bir amaca varmanın en elverişli yoluydu. *** Gel zaman git zaman, Tayyip Bey’in ve de AKP’sinin gerçek yüzü gittikçe ortaya çıkmaya, bunların Türkiye ile ilgili gerçek niyetleri belli olmaya başlayıp, gündemin ön sıralardaki maddeler değişmeye koyulunca, AB konusu da gerçek yerini aldı. Bu durum Türkiye’deki Avsalaklar (yani Avro salaklar) ve Türkiye’ye dayatmalarının hepsini henüz yaşama geçirememiş olan AB tarafından Türkiye’nin “reform sürecini” gevşetmesi olarak algılandı. Burada reform süreci üzerinde durmak istiyorum biraz. Reform sürecinin ne olduğunu merak edenlere tavsiyem, bu dört yıl içinde AKP’nin Türkiye’de laiklik karşıtlığının odağı olduğu yolundaki Anayasa Mahkemesi kararını okumalarıdır. Gerçekler ortaya çıkmaya başlayıp,Tayyip Bey de, dikkatleri içerdeki sivil darbeden bir kez daha başka yere çekmeye niyetlenince, ikinci “sıkı müzakere” dönemi başladı.Yeni “avunma dönemi” için başka bir müzakereci bulundu: Egemen Bağış. *** Yeni Başmüzakereci bu koltuğa oturur oturmaz, münasebetsizlik şaheseri bir açıklama yaparak “AB bizim için bir diyetisyen gibi; hepimiz sağlıklı olmak, zayıflamak isteriz ve bunun gerekliliğini biliriz, ama bunu bazen kendi irademizle yapmak zor olur” buyurdu. Fevkalade hünerli bir Başmüzakereci biçemiyle, Egemen Bağış demek istiyor ki, “Ey ahali, ey Türk halkı, sağlıklı yaşamamız için bazı kurallara uymak zorundayız. Ama bizim gibiler bunu her zaman kendi iradeleriyle yapamazlar, onun için bir uzmandan yardım alırlar, o bize sağlıklı yaşam koşullarını öğretir ve uymamızı sağlar.” Bu tümcenin kısaca özeti şudur: “Biz adam olmayız, AB bizi adam edecek.” Bu açıklamayı görünce ne kadar isabetli bir Başmüzakereci seçtiğimizi de anlamış olduk herhalde... Sevgili Okurlar, “Biz kendi başımıza adam olmayız, AB bizi adam edecek” diyebilen bir zihniyetin Türkiye tarafından Başmüzakereci olmasının anlamını herhalde hepimiz gayet iyi kavrıyoruz. Şimdi “Zaten müzakereler, uyulacak kriterlerin sıralanmasından başka bir şey değil.. aslında gerçek müzakereler yok” zihniyetinden hareket edersek bir sonuca varamayız. Türkiye ile AB arasında diğer üyelik sürecindeki ülkelerle olmayan müzakere konuları da var. Ve bunlarda Başmüzakereci de, “Biz kendimiz adam olmayız.. AB eder” diyen Egemen Bağış. Ört ki, ölem! Size bu gözle bakan bu “egemen”i sakın “bağışla”mayın e mi! 27.01.2009 Cumhuriyet
  20. sardunyam şurada yorum gönderdi sardunyam'nın blog başlığı içinde sardunyam's Blog
    çok güzel bir şiir çağrıştırmış ne hoş
  21. sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Güncel Konular
    Truman'a göre, savaş sonrası dönemde ülkesinin üç temel görevi vardı: Avrupa'nın askeri, ekonomik ve siyasal istikrarını sağlamak, bu kıtayı Amerika'nın koruyucu nükleer şemsiyesi altına almak, Amerika'nın önderliğinde Avrupa'nın gücünü dünya ölçüsünde bir savunma için örgütlemek. Bu amaçlara ulaşmak için ise, daha sonra Marshall Planı olarak adlandırılacak olan programın hazırlık çalışmalarını başlatmıştır. Türkiye, kurulduğundan hatta Osmanlı'nın son dönemlerinden beri Batıcılık, Modernleşme ideali taşımış; II. Dünya Savaşı'ndan sonra ise, hızla kutuplaşan dünyada, iç ve dış bir çok etmenin sebep olmuşluğu yüzünden, baştan beri yüzünü döndüğü Batı kutbunu seçmiştir. Türkiye'nin II. Dünya Savaşı'na girmek istememiş olduğu bir gerçektir. Ülke, büyük bir yıkımdan bu sayede kurtulmuştur. Ancak, savaşa girilmemesinin faturası ağır olmuştur. Bu, savaşı kazananların isteklerinin yapılmamasından dolayı onların tepkilerini çekmekti ve ülkenin yalnızlaşmasıydı. Bu yalnızlık, Türkiye'nin geleceğini etkileyecek olan bir devlete, Amerika'ya yaslanılarak giderilmeye çalışılacağı için oldukça önemli sayılmalıdır. Bir nevi bu fatura, II. Dünya Savaşı dışında kalma başarısının, savaşın bitiminde Türkiye'yi içinden çıkılması zor koşullarla karşı karşıya bırakmasıydı. Bulunan çözüm ise, özellikle de çözümün uygulanış biçimi, bugün, Türkiye'nin içinde bulunduğu olumsuzlukların temellerini atmıştır. Bu yüzden, II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanılanlar Türkiye'de bu gün olup bitenin sebepleridir aynı zamanda. Savaş sonunda, Türkiye'nin ekonomik, iç-dış siyasal ve toplumsal durumu tam bir iç içe girmişlik özelliği göstermekteydi. Bu sonucu, başlangıcı daha da gerilere dayanan bir takım iç ve dış gelişmeler hazırlamıştır. Bu anlamda, dünya için olduğu kadar, Türkiye bakımından da 1945, her alanda bir dönüm yılı sayılabilir. 1940'lı yılların sonlarına yaklaşıldığında, ekonomi ve siyasal sistem üzerine yapılan tartışmaların odağında, biraz da zorunluluktan, (Sovyet istekleri, ekonomik durum) tercihini Amerika'dan yana kullanan Türkiye, Soğuk Savaş'ı algılayabilmek için de incelenmesi gereken bir örnektir. Kutuplaşan ve sürekli hızını artıran bu yeni savaş, dünya gündemini Sovyet kutbunun dağılmasına kadar belirlemiştir. Türkiye, bu savaşta tercihini Batıdan/kapitalizmden yana kullandığı için de bu kutbun örgütlenmelerinde (Truman Doktrini, Marshall Yardımı, IMF, Dünya Bankası v.b.) yer almış, geleneksel olarak Doğu'ya ait nitelikleri yüzünden ise, ne oraya ne de buraya uyum sağlayabilmiştir. Kuruluşundan itibaren uluslararası alanda izlediği Batılılaşma çizgisini, bağımsızlık orijini üzerine kuran Türkiye, II. Dünya Savaşı sonrasında iç-dış siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel bir çok değişim geçirmiş, başlangıçtaki bu özelliğini kaybetmiştir. O günün Türkiyesi, Soğuk Savaş'ta Batı kutbunun üyesi olmasıyla, bu dönemde aldığı tüm kararlarıyla bugünü şekillendirmiştir. Soğuk Savaş, doktrinler, planlar, şartlanmalar yaratmıştır. Dünya liderliği özelliği, Amerika'ya, savaş sonrası yıkılan Avrupa'nın imarını, talep edebilme vasfı kazandırma görevi yüklemiştir. Bu görevi için de, aslen kendisi için faydalı olması düşünülen önce askeri yardımlar içeren Truman Doktrini'ni, sonra bu doktrinin tamamlayıcı/ekonomik planını, Marshall Yardımları'nı, uygulamaya koymuştur. Batı'nın bu Soğuk Savaş araçlarına Sovyetler de kendi örgütlerini ve planlarını çıkarmışlardır. Devletlerin tek tek kutuplara yaklaştığı, seçeneksiz davrananın yalnızlaştığı bu ortam, en çok da merkez-çevre ilişkisinde asıl kaybedenler (ikincil ülkeler) yaratmıştır. Her alanda bağımlılık yaratan ilişkiler ağı, çevre ülkelerin zarar görmesine yol açmıştır. Sanayileşmiş ülkelere hammadde taşıyan çevre ülkeler, bu savaşın asıl kaybedenleri olmuştur. Bu savaşta çevre ülke niteliği açık olan Türkiye için de kazançlı bir durumu olmamıştır. Batı kutbu üyeliğinin gereğini, koşulsuz yerine getiren Türkiye, önce Truman Doktrini, daha sonra Marshall Yardımı ile ödüllendirilmiş, askeri örgüt NATO'ya üye olması ile de bu misyonunu devam ettirmiştir. Özellikle Marshall Yardımları ile ekonomisini, planlarını Amerikalı uzmanların raporları üzerine kuran Türkiye, sonuçları bugüne taşınan kararlar almak zorunda kalmıştır. Olabildiğince serbestleşen, tüm korumacı politikaları sorgusuz terk eden, tarıma ağırlık verip, Avrupa'nın manavı olarak adlandırılmaya değer bulunan, ağır sanayiye dayanan kalkınmayı bırakıp, dış yardım alma/borçlanma yoluna giderek bağımlılaşan, eğitimden, ulaştırma politikasına kadar Amerikan etkisine giren Türkiye, kurucu unsuru olan bağımsızlığından ödünler vermiştir. 1950'li yılların ortalarına kadar devam eden, bunlar gibi daha bir çok uygulamanın neden olduğu, neredeyse her alanda Amerikan nüfuzu altına girildiği süreç; bu tarihlerden itibaren kutuplaşmanın yumuşaması, yeni güç odaklarının doğması, Amerika'nın eski görevlerini sürdürmesinin zorlaşması ve artık liberal dünyanın kızıl tehlike yaşamayacağına olan inancı ile değişim göstermiştir. Türkiye'nin özellikle OP ile flörtü, değer saydığı dış politik konularda, örneğin Kıbrıs'ta kendi inisiyatifini koyması; kutuplaşmanın yumuşamasının daha doğrusu Amerikan etkisinin biraz da olsa hafiflemesinin işaretleridir. Bu yüzden Batı zihniyetinden değil, ağırlıklı Amerikan etkisinden sıyrılabilen Türkiye, içinde bulunduğu durumdan dolayı yeni bir yön çizmiştir, bu dahi en azından birkaç gelişme de inisiyatif kullanabilmesi sonucunu yaratmıştır. Ağırlıklı olarak Batı kutbunun politikalarını destekleyen, bölgesinde yalnızlaşan, bağımlılık yaratıcı her türlü ekonomik, iç-dış siyasal, askeri v.b. ilişkilere giren incelediğimiz dönem Türkiyesi, bağımsızlık savaşı vererek kurulan Türkiye değildir artık. Yüksek Lisans Tezi Öğrencinin Adı Ulaş ALTUN Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. A. Emin YAMAN Ankara-2007
  22. sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Güncel Konular
    SONUÇ Tarihe baktığımızda, büyük güçlerce kurulan dünya düzeninin sürekli olarak aynı kalmadığını; statükoyu kendi lehine değiştirmek isteyen başka güçlerin egemen güçlere karşı gelerek, çatışmalara sebep olduklarını görürüz. Dünya, büyük güçlere karşı birleşenlerin sebep olduğu çatışmaların en kitlesel ve sanayileşmiş olanlarına 20. yüzyılda tanıklık etmiştir. Sebep olunan çatışmaların kitleselliği ve etkilerinin gücü, Sanayi Devrimi ile birlikte büyümüş, öyle ki bu çatışmalara etkileri yüzünden Dünya Savaşları denilmiştir. Sanayi Devrimi önemli bir kesittir, çünkü bundan önceki gelişmeler ne kadar güçlü olursa olsunlar, o güne kadar Amerika ve Avrupa dışındaki dünyada büyük bir etki yaratmamışlardı. İlk Dünya Savaşı'nın yarattığı sonuçlara bakılıp, bir daha savaş çıkmaması için yapılan girişimler başarılı olamamış, II. Dünya Savaşı'nın çıkması engellenememiştir. II. Dünya Savaşı'nın büyük güçleri olarak doğanların istekleri/çabaları, kendilerine hizmet edecek yeni bir uluslararası düzen kurmaları içindir. Her iki dünya savaşından da güçlenerek çıkan Amerika ile dünyaya yeni bir alternatif/düzen sunan Sovyetler arasında kutuplaşan dünya, aynı zamanda etkileri uzun yıllar sürecek bir savaşa yol açmıştır. Bu savaş, çatışılmayan ama zihinleri düşmanlaştıran Soğuk Savaş'tır. II. Dünya Savaşı'nın sonlanmasından sonra, dünya o güne kadar örneği yaşanmamış yeni bir tip savaş türüne, Soğuk Savaş'a başlamış ve uzun süre de sahne olmuştur. Bu savaş, sıcak çatışmalar içermemesi yüzünden soğuk olarak adlandırılmıştır. İdeolojik kökenli olmasından dolayı ve insan zihnine işleyen niteliğiyle etkileri büyük olmuştur. Soğuk Savaş, II. Dünya Savaşı'nın sonuçlanmasıyla oluşan iki kutuplu dünyayı ve kamplaşmayı ifade eder. Bu kampların aktörleri, bir tarafta liberalizm ideolojisine sahip kutbun lideri Amerika, diğer yanda sosyalizm ideolojisine sahip kutbun lideri Sovyetler'dir. Ara renk, görüş kabul etmeyen bu savaş, insanlar-toplumlar arasında düşmanlaşmalar yaratmıştır. Daha genel kabul gören tanımıyla Soğuk Savaş, II. Dünya Savaşı'ndan sonra, savaştan galip çıkmış iki büyük devlet ve bu devletlerin çevresinde kümelenmiş küçük devletler arasındaki anlaşmazlık ve çatışmanın, doğrudan birbirlerine karşı silah kullanmadan sürdürüldüğü belirli bir tarihsel döneme verilen addır. Ya da, iki blok arasındaki ilişkilerde, blokların ve üyelerin davranışlarını denetlemeye yönelik, taraflarca benimsenmiş kuralların bulunmadığı ve ilişkilerde tamamıyla güce dayanan davranışların başat olduğu, diplomasinin bloklar arasında hemen hemen ortadan kalktığı bir dönemdir. Bugün ortadan kalktığını söylememize rağmen, etkilerini hala sürdürmekte olan Soğuk Savaş, devam ettiği sürece karşılıklı korkuya sebep olan unsurları içermiştir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler'in yayılmacı politikalar izlemesi, Amerika tarafından kaygıyla karşılanmış, özellikle Truman'ın Başkan olmasıyla da sert tepkiler içerecek politika değişikliğine gidilmiştir. Truman'ın çevreleme politikası ve doktrinler zinciri, Soğuk Savaş'ın hızlandırılmasının, aynı zamanda da Amerika'nın çıkarlarının gerçekleştirilmesinin araçlarını yaratmıştır. İlki Truman Doktrini olan bu zincire, ekonomik amaçların (ancak etkileri her alanda görülecek olan) yerine getirilmesi için Marshall Yardımları halkasının eklenmesine sebep olmuş, arkasından da diğer ideolojik kurumların oluşturulması yoluna gidilmiştir. Amerika, II. Dünya Savaşı'ndan harap bir şekilde çıkan Avrupa'nın tekrar eski ekonomik ve siyasal gücüne kavuşmasını hedeflemekteydi.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.