Zıplanacak içerik

sardunyam

Φ Süper Üye
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. Sorospi arkadaşımız başlık açmış ama bir daha uğramamış Arkadaşlarda ciddi ciddi tartışmak istemişler oysa, yazık olmuş Neyse... Iyi yetişmiş, saygın bir ailenin oğlu evlenmeye karar verir. Ailesi helal süt emmiş temiz bir kız aramaktadır. Günün birinde bir kızla tanışır ve evlenmeye karar verir, yalnız bir şartla. Bekaret kontrolü yapılacaktır. Kız kaşar mı kaşar. durumu bir kız arkadaşına anlatır. Arkadasi ona: korkacak ne var. Git bir kasaba herhangi bir etin zarından bir parça iste, getir tanıdık bir doktor var, ona giden kızlık zarının yerine diktiririz" der. Arkadaşının dediğini aynen yapan kız kasaptan zarı alır, doktora gider işlemi yaptırır. Bir sure sonra erkegin ailesi ile birlikte doktora giderler.Doktor kızı yatağa yatırır. Baslar muayene etmeye, bir süre sonra:Allah! Allah" diyerek geri çekilir. Tekrar bakar, tekrar şaşkın bir halde geri çekilir ve başlar ansiklopedileri karıştırmaya. Erkegin annesi: "hayrola doktor bey, bir sorun mu var, yoksa kız bakire degil mi?" der. Doktor bir süre düsündükten sonra: "kiz bakire olmasina bakire de benim anlamadigim Sağlık Bakanlığı mührünün zarda ne işi var?"
  2. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Sağlık (Genel)
    Bu yılın grip trendi domuz geçen yılın kuş gribi demode oldu bilumum kuşları ve kanatlıları katlettiğimiz dönemden domuz katliyamlarına kadar ilerleyebildik... hamdolsun... ben size aldığım tiyoyu söyleyeyim önümüzdeki yılın gribi zürafa gribi olması bekleniyormuş ama bir ihtimal hipopotam gribide olabilirmiş
  3. sardunyam şurada yorum gönderdi blog başlığına bir yorum içinde minikyildiz's Blog
    vauuuv çok etkileyici sahiden ve ne kadar gerçek
  4. GERÇEK kırıklarım gerçekti hafife alışınız ondandı onaramayışım unutamayışım bundandı kırıklarım gerçekti basite alışınız ondandı konuşurken duymayışınıza paylaşırken almayışınıza bakarken görmeyişinize kırılışlarım bundandı fakat siz hafife alırdınız! ben birgün bana dedim ki! beni anla, beni duy, beni gör! bana benden daha yakını bulamayacaksın! ogünden bugüne yaralarımı kendim yalamaktayım... kırıklarım gerçekti ve ben kendimi hafife almadım!
  5. Günümüz insanı içinde en modernize olan insan, zihinsel evrim geçirip algılama ve bağımsız sorgulama yetisini kendi beyninde kazanmış olandır... Her türlü yalandan uzak durabilecek, doğruların peşinden gidecek, çoğulculuğa göre değil etik olana göre değerlendirebilecek, tarafsızlıkta haklıdan yana taraf olabilecek kadar erdem sahibi olabilenler bütün bu yaşanan dünyasal çekişmelerde kişilerin ya da kurumların değil onların temsil ettikleri ilkelerin peşinde olduğunu anlayabilen, şuana kadar en gelişmiş insan zihnine sahip olandır diye düşünüyorum... İşte o yüzden savunduğunuz ilkelerin geçerliliği (dürüstlük, ahlak, cesaret gibi) olaylara karşı gösterdiğiniz tepki ile ölçülebilir değerdedir... Ne söylenirse söylensin esas olan olayları vicdanla değerlendirmektir... Taraf olduğumuz yer neresi?
  6. sardunyam şurada cevap verdi: Odris başlık Güncel Konular
    Emeğin ve emekçinin bayramı kutlu olsun... Dedikten sonra...... Bir 1 Mayıs'ta daha yine kendimizi tekrarladık, yine devrimi slogana indirgedik,yine halk için halk derken meydanları savaş alanına çevirenleri izledik, antiemperyalist olduğunu iddia edip, öyle sanıp ya da tamamen maksatlı olarak, bankaları taşlayanların popüler kültürün onlara biçtiği marka kıyafetlerle ne kadar çelişkili göründüklerini izledik... Bu ülkede bir şeyi doğru anlayan ve olayları bütünsel alabilen kaç kişi kaldı? Gerçekten merak ediyorum!
  7. dinler arası diyaloğa soyunan Fethullah Gülen aslında neye hizmet ediyor?
  8. yok bugün bir delilik yapmıycam hergün, hergün yorucu oluyor
  9. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Forum Oyunları
    yok asla demem
  10. benim için bişey diyemezler
  11. kabak çekirdeği çitletirdim
  12. ne kadar miniminiminicikuş
  13. psikopata bağlardım Kuyu olsan ne yapardın?
  14. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Yeni Dünya Düzeni adı altında bunu dayatıyorlar... Dindarlaştığını zanneden insanların aslında kandırıldığını anlaması ise çok büyük tecrübelerden sonra olacaktır...
  15. ŞAKİRT ANLATIYOR Ben bir 'ortaokul şakirt'iyim yani en kıdemli Fethullah talebelerinden biriyim. Aşağıda anlattıklarımı bizzat yaşadım. Sizinle paylaşmak için yine kendim yazdım. 1990'lar ; Orta birinci sınıftaydım ve Cuma namazlarına düzenli olarak giderdim. Beni aynı semtte bulunan okulumdan ve gittiğim camiden takip ederek fişleyen ve bir gün okul bahçesinde top oynamak bahanesiyle yanıma gelen o kişi ilk 'ağabeyim' idi. Daha sonra bana ve okuldan seçtikleri fen, matematik ve Türkçe derslerinin toplam notu 21 (10'luk sisteme göre) olan arkadaşıma cami kütüphanesinde ders vermek bahanesiyle yakınlık gösterdiler. Yakınlık daha bir samimiyete dönüşünce evlerine davet ettiler. Dersler evde devam etti. Bu arada bizimle oyunlar oynuyor ve bol bol sohbet ediyorlardı. Baştan futbol içerikli bu sohbetler yavaş yavaş dini mevzulara geldi. Allah'ı tanımak, namaz kılmak derken 'Öğretmenin Not Defteri' gibi kitapları okumamızı istiyorlardı. Buna 'Sızıntı' okumaları ve adını henüz bilmediğimiz o hocanın banttaki ses kaydını toplu olarak dinlemelerimiz eşlik etti.Bize yeterince itimat kazandıklarında o sesin 'Hocaefendi' ye ait olduğunu ve kendisinin çok ' mübarek' bir insan olduğunu anlattılar. Artık 'işi' biliyorduk ve bize adam lazımdı. Okuldaki arkadaşlarımızı nasıl 'kafalayarak' ağabeylerin huzuruna getireceğimizi öğrenmiştik. Yıllar orta üçüncü sınıfa getirdiğinde bizi artık sınavlara hazırlanma vakti de gelmişti. Bu tarihlerde Kuleli Askeri Lisesi'ne girmenin ne kadar önemli ve saygın bir iş olduğu sürekli telkin ediliyordu bize.erken tanıdığımız birkaç arkadaşımız orayı kazandı. Biz ise devlet lisesine devam ettiğimizde okuldan arkadaş 'kafalamak' en büyük hedefimiz haline gelmişti.Okulumuzun hemen yanında bulunan 'nur evi' ne ders çalışma bahanesiyle getirdiğimiz arkadaşlarımıza yemekler veriyor onları mümkün olduğunca bu evlerde tutmaya çalışıyorduk. Bu kişilerle okulda ve başka yerlerde de 'ilgileniyor' yörüngemizden uzaklaştırmamaya çalışıyorduk. Bunların durumlarını her hafta düzenlenen 'istişare' toplantılarında ağabeylerimize anlatıyorduk.Onlar da bize ne yapmamız gerektiğini, hangi yolları adım adım takip etmemiz gerektiğini,yapmamız gereken jestlere ve takınmamız gereken mimiklere kadar anlatıyordu. Yılsonlarında gelen 'Sızıntı koçanları' nı bitirmemiz ve onlarca, hatta yüzlerce kişiyi Sızıntı'ya abone etmemiz her birimizden bekleniyordu. Biz ise kimisinin parasını kendi cebimizden vererek bu en kutsal yolda birbirimizle kıyasıya yarışıyorduk.Zaman aboneliği de yine bu şekilde cereyan ediyordu. Haftada okumamız gereken Kuran miktarı, Risale-i Nur ve Hocaefendi Kitapları(Pırlanta Serisi) miktarı belliydi. Bunlara ek olarak o zamanki adı 'Tuna Kırtasiye' olan 'NT Mağazaları'nda kaçak olarak çoğaltılan ve ağabeyimizin adını kullanarak arka bölümden aldığımız 'Hocaefendi Vaaz Kasetleri'nden de ağabeyimizin seçtikleri doğrultusunda dinlememiz isteniyordu. Bunların hepsinin ortak adı 'keyfiyet' idi. Bunu bir çetele halinde ağabeyimize her haftaki 'istişare' de sunmamız isteniyordu. Hiç müzik dinlemezdik, kola içmezdik ve hep kumaş pantolon giyerdik. Kız arkadaşımız asla olmazdı, okulda yüzlerine bile bakmazdık. Sokakta hep yere bakarak ve hızlı hızlı yürürdük. Ağabeyimizin dedikleri ana-babamızdan önemliydi. Mehmet Kafkas'ın 'Geçmişi Bilmek' ve 'Milli Mücadelede Öncüler' adlı kitaplarını okuyorduk. Atatürk masondu, deccaldı. Atatürk Kemal'di,Kemal Ağa idi. Atatürk baş eğlencemizdi. Okuldaki hocaların bazısı 'duruma uyanmıştı', biz 'tedbir dairesini' genişleterek okuldan çıkınca arka sokaktan dolaşarak nur evine gidiyorduk, içeri birer ikişer giriyorduk ve asla toplu çıkmıyorduk. Bize göre iki çeşit adam vardı; 'müspet ve solcu'. Solcunun bir adı da 'kom' du. Kom, 'komünist'in kısaltılmışıydı.Ve okuldaki bazı hocalar komdu. Özelikle de felsefeci. Üniversite hazırlık dershanesi olan FEM'e lise ikinci sınıfta da kayıt yaptırdık. Amaç hem iyi bir üniversite hem d e 'hizmet' para kazansın idi. Ortaokuldan beri ailelerimizi alıştırdığımız 'ağabeylerle ders çalışma' için onlarda kalmaya gitme faaliyetlerimize ayrı bir önem vermeye başlamıştık.Bu kalma dönemlerine biz 'kamp' diyorduk. Kamplarda ders çalışılır ve uzun vadeli projelerimizi ağabeylerimize anlatarak onların direktifleri doğrultusunda yaşamımızı planlardık. Ailelerimizle ağabeylerimizi ne zaman ve nasıl tanıştıracağımızı ve her iki tarafın ne yapması gerektiğine varıncaya kadar her şey planlanırdı. Öyle ki tüm bu insanlara bir üstündeki 'not' verirdi. Evlerin bir imamı vardı, yani evden sorumlu olan kişi. İki ya da üç ev bir semte ve semt imamına bağlıydı.Semtler bölgelere, bölgeler büyük bölgelere,büyük bölgeler ilçelere, ilçeler şehirlere, şehirler ülkeye, ülkeler kıtalara, kıtalar da en sonunda Hocaefendi'ye bağlıydı. Hatta öyle ki O Muhterem Zat'a Dünya yetmez ve evrende başkaları da varsa oraları da 'hizmet'e katmak için ne gerekiyorsa yapılmalı idi. Bu insanl arın hepsi birbirini denetler, not verir ve bir üstündekine durumu iletirdi. Yani şıkır şıkır işleyen koskoca bir sistem vardı. Lise sonda FEM'in yurdunda kalmaya başlamıştık. Çekebildiğimiz kadar arkadaşı FEM'e kayıt ettirmiştik nasıl olsa sonra 'ilgileniriz' diye.Yurtta, odadaki durumdan pek haberi olmayan diğer kişileri de namaz kılma,çay içme ve türlü türlü bahanelerle yanımıza çekmeyi başarıyorduk. Yani ağabeylerle danışıklı dövüş şeklinde 'adam kafalama' tüm hızıyla devam ediyordu. Her birimizin 'ilgilendiği' arkadaşlar da zamanla 'şakirt' olma yolunda ilerliyordu. Ağabeylerimizin düzenlediği maçlar, mangal partileri,çiğköfte partilerine artık not ortalamasına falan da bakmaksızın İslami görüşe yakın ailelerden çocukları seçerek getiriyorduk. Kola serbest oldu,kot pantolon giydik. 28 Şubat sürecinde Hocaefendi'nin video ve ses kasetlerini, kitaplarını evlerden alarak kendi evlerimizde sakladık ve evlere Atatürk ile ilgili kitaplar doldurduk. Evlerin çoğu yer değiştirdi. Bazı ağabeylerimiz 'tedbir' gereği takma isim kullanmaya başladı. Cep telefonlarının pilini istişarelerde söktük. Telefonda 'Hocaefendi, hizmet, sohbet' gibi kelimeleri kullanmayı yasakladık. Bunların yerine 'maç yapmak, çay içmek, çorba içmek' gibi önceden kodladığımız filleri kullanmaya başladık. Aslında yapılan her şey 'istişare' adı altında yukardan gelen emirlerin bize verildiği toplantılarda kararlaştırılıyordu. Yani 'istişare' yoktu, belki teferruatta vardı, ama her şey bir emir zinciri vasıtasıyla bizim önümüze konuyordu. 2000'ler ; Üniversiteye girince artık biz de 'ağabey' olmuştuk. Evlerde kalmaya ve sistemi bizzat kendimiz daha büyük sorumluluk üstlenerek yürütmeye başlamıştık. Talebelerimiz vardı, onlarla ilgileniyorduk. Aksiyon okuyorduk,artık bandrollü ve sakıncalı yerlerinden temizlenmiş Hocaefendi kasetlerini koli koli alarak herkese ama herkese dağıtıyorduk. Hocaefendi hakkında yine 'hizmet'in başka yayın evlerinden çıkmış kitapları 'mütevelli olmuş esnaf ağabeylerimizin' katkılarıyla kolilerce alıp dağıtıyorduk. Kitaplar binlerce satıyordu. Ramazanda zekât, kurban bayramlarında deri topluyorduk,kurbanlık parası topluyorduk. Amerika'dan, Hocaefendi'nin yanından gelen ağabey gelmişti bir seferinde. O anlatıyordu biz ağlıyorduk. Ardından adam başına toplayacağı büyükbaş kurbanlıkların sözünü almaya ve kayıt ettirmeye başlamıştı. Her birimizden 60-70 belki de 100-120 büyükbaş kurban parası getirmemizi istiyor ve pazarlık bu rakamlardan açılıyordu. Bazı tanıdıklarımızın yaptığı hiçbir iş yoktu. Evde de kalmazdı.Sonradan bu kişilerin görevinin 'çok özel' olduğunu öğrendik.Bunlar Türk Silahlı Kuvvetleri'ne girmek üzere olan öğrencilerle askeri okuldayken 'ilgileniyorlar' idi. Hocaefendi'nin 'en önemli on gör evden biri' saydığı bu iş için seçilmiş insanlardı.Hepimizin en nefret ettiği yer Ordu idi.Bir toplantımızda bir ağabeyimizin Ordu, Danıştay ve diğer 'solcu' kurumlar için yaptığı tanımlama ilginçti. Ağabeyimiz bu gibi kurumlar için 'artık fitne kurumlaşarak üzerimize geliyor, biz de bir an önce kurumlaşarak karşı koymalıyız' diyordu. Gazetemizi sürekli okumamız gerektiği de bir diğer telkin idi. Özkök Paşa'nın Genelkurmay Başkanı olacağı günleri ip ile çekiyorduk. Aksiyon Dergisi'nin bir sayısında 'Ergenekon' diye bir grup kapak yapılmıştı. Bu sayıdan çok sayıda fotokopi çekerek hepimizden okumamız istenmişti. Yazıda, devlet içinde gizli bir birimin oluşturulduğu ve bu birimin amacının Arjantin benzeri sosyal patlamaların önüne geçmek,devlete zarar verebilecek oluşumlara müdahale etmek olduğu yazılıydı. Ağabeylerimiz bunun bize de müdahale edeceğini söylediler. Bu benim için bir dönüm noktasıydı. Biz bu devletin bekasına, milletin dertlerine derman olmaya çalışmıyor muyduk? Bizi solcular engellemiyor muydu? Bizim mücadelemiz iman kurtarmak değil miydi? Bize ne toplumsal patlamaların önüne geçmek ve devleti korumak için kurulmuş bir gizli teşkilattan? Devlet hepimizin devleti değil miydi,neden korumasınlar ki? Hem bize ne diye düşman olsunlar ki? Uyanışım; Artık her şey saçma geliyordu bana. Biz bir emir kuluyduk ve ne denirse yapıyorduk. Çünkü toplu olarak cennete girecektik. Sorgulama yoktu, körü körüne bağlanma ve emri ne kadar çabuk yerine getirdiğine bağlı olarak sahte bir samimiyet vardı. Ama bu sahtelik genellikle bize emir verenler ve onların üstünden başlıyordu. Tabanı samimi ve bir o kadar da cahil (beyni etkisizleştirilmiş anlamında) insanlar oluşturuyordu. Bu insanlar dürüst, çalışkan ve edepli insanlardı. Ama uyuyorlardı. Üstelik biz uyutmuştuk yıllarca çocuklarını, kendilerini, karılarını, tüm yakınlarını. Sırf 'solcularla' inatlaşma uğruna yaptığımız birçok saçma iş vardı. Bunlara en iyi örnek Yeni Yüzyıl gazetesinde Hocaefendi'nin röportajının çıktığı zamandı. Bu gazeteyi sırf solcular 'Hocalarının röportajına bile sahip çıkmıyorlar' demesinler diye balya balya aldık ve Zaman gazetesinin depolarında çürümeye bıraktık, sonra da imha ettik. Bazı yerlerde Zaman gazetesinin içine koyarak dağıtıldığını duyduk. Gazete hiçbir yerde bulunmaz olmuştu. Üç günlük röportajı on beş güne yayarak ve tirajını da ona katlayarak gazete büyük kar etti sayemizde. Bir sefer de Süleyman Demirel'in Fatih Üniversitesi' nin açılışında 'burayı doldurabilir misiniz' demesi üzerine iş-güç, okul-sınav demeden koştuk ve doldurduk orayı. Hocaefendi istiyor diye daha yeni okuduğumuz kitapları bir kere daha okuduk. Hocaefendi çağırıyor diye pılımızı, pırtımızı topladık Amerika'da yaşamaya gittik bazılarımız. Buna da 'hicret' deniyordu. Bir keresinde, bir arkadaşıma giden biri hakkında ne zaman döneceğini sorunca bana güldü ve dedi ki 'hicret bu,dönmek olur mu'. Benim bildiğ im hicret sayfası dinen kapanmıştır. Hele Türkiye gibi ibadetlerinizi rahatça yapabildiğiniz bir ülkede. Merakım şu: Türkiye'de halkın %99'u Müslüman. Amerika ise kendi deyimiyle Müslümanlara karşı bir haçlı savaşı başlatmış durumda. Nasıl oluyor da burada rahat olunamıyor lakin orada istediğimizi yapmamıza izin veriliyor? ABD her yere ajanlar sokarken, iki kişi bile kendi karşısında ciddi bir şeyler yapmaya kalktığında haberi olurken bu nasıl denli büyük bir oluşuma müsaade ediyor? Üstelik bu oluşumun biricik görevi insanları Müslüman yapmak iken. ABD'nin yoksa insanları Müslüman yapmak gibi bir gizli amacı mı var? Yoksa Hocaefendi ABD'nin de mi üzerinde büyük bir güce sahip ki bizimle uğraşamıyor? Garip işler bunlar.Bizden ABD'ye hicret etmemizi Fatih Koleji'ndeki bir barkovizyon gösterisi sonrası Hocaefendi'nin yanından gelen bir ağabey istemişti. Ben de düşünmüştüm; bu resmen bir beyin göçü ve sermaye göçü... O zamanlar Hocaefendi için evden bile dışarı çıkmıyor denmişti. Ağabeylerimiz diyormuş ki 'hocam zaten çok hastasın, bari bir çık bahçede dolaş' ama Hocamız hiç çıkmıyormuş. Aynı yıllarda (BİLMEMNE)adlı internet sitesinde Hocaefendi'nin boy boy dışarıda çekilmiş resmi yayınlanıyormuş da haberimiz yokmuş. Biz Hocamız'a üzülüp dua etmekle vaktimizi geçiriyorduk. Bir de tabi gelen emirleri eksiksiz yapmakla. Hocaefendi'nin Latif Erdoğan'a yazdırdığı 'Küçük Dünyam' adlı kitabından en az bir kere yazılı sınav olmamış şakirt tanımıyorum ben. Anlamadığım bir nokta da bu işte. Yani sen ta Amerikalardan 'diğergamlık' üzerine,'hizmette önde mükâfatta geri durma' üzerine göğüslerimize salvolar savur, sonra da çıkıp kendini anlatan kitaptan bizi belki beş belki on kere imtihan et. 'İmtihan Dünyası' bu olmasa gerek. Halen 'hizmette' aktif olan ve son derece de teslimiyetçi bir arkadaşım bir seferinde şunları söylemişti,ben de yanlışı o zaman fark etmiştim: 'ne bu Hocaefendi, Hocaefendi ya... Allah var, Peygamber var ya' Hocaefendi, Hocaefendi, Hocaefendi.. . 'Hocaefendi ne diyor bu konuda,Hocaefendi'nin çok mühim tespitleri var bu konuda, Hocaefendi bugün ne diyor, Hocaefendi'nin dediklerini artık (BİLMEMNE)sitesinden günü gününe takip edebileceğiz arkadaşlar, Hocaefendi çok ciddi uyarıyor, Hocaefendi çok mübarek, Hocaefendi bizzat ilgilenmiş, Hocaefendi adını bizzat kendi koymuş,Hocaefendi derhal yapılsın istemiş, Hocaefendi, arkadaşlar dikkatli olsun demiş, Hocaefendi, arkadaşlar artık evlensin demiş, Hocaefendi, çocuk yapın demiş, Hocaefendi, İŞHAD'ı güçlendirin demiş, Hocaefendi, gazete tirajının bu haliyle karşıma çıkmayın demiş, Hocaefendi başı açık 'ablalar' la da evlenilsin istemiş, Hocaefendi, bir dua etmiş maçın ikinci yarısı Galatasaray iki gol atarak Real Madrid'i devirmiş, Hocaefendi, Allah depremde İkitelli Medyası'nı 'çiftetelli' gibi sallardı ama içlerinde mübarek gazeteler de var demiş, Hocaefendi üzülmüş, Hocaefendi çok kederlenmiş, Hocaefendi hastalanmış, Hocaefendi, Asya Finans Kredi Kartı alın demiş; Ulusal Televizyon ihalesi yapılacağı gün Asya Finans'ın kasasında o kadar para yokmuş, para lazımmış, Hocaefendi şunu demiş,Hocaefendi bunu demiş...' Bu konuşma tarzına sıradan bir 'ışık evi'nde her gün rastlayabilirsiniz. Ve size şu kadarını söyleyeyim, bu insanları asla şartlandırıldıkları haricince bir şeye inandıramazsınız.Belki size abartı gelir ama ben biliyorum ki Hocaefendi bugün atlayın ve ölün dese sayıları binlere varabilecek kadarı bu emri de hiç çekinmeden yerine getirir. Nurettin Bey bu konuda ne söylese azdır. Hiçbir şey bu gerçek kadar sıra dışı değildir, yine bu gerçeğin tasvirleri bile. Sonuç ; Aklı başında herkesin de anlayabileceği gibi bu bir karşı devrim örgütlenmesidir. Devlet içinde koskoca bir devlettir. ABD ve AB çıkarlarına koşulsuz hizmet etmektedirler. Ayrıca birçok yerde yazıldığı gibi dergileri,radyoları, televizyonları , üniversiteleri, vakıfları, ışık evleri vs.her şeyleri vardır. Öyle ki savcıları, kaymakamları, valileri, emniyet müdürleri, öğretmenleri, doktorları, istihbaratçıları (ki bu konuya doymak bilmeyen bir iştahla yanaşmaktadırlar) ,askerleri, milletvekilleri,bakanları vardır. Hemen hemen her büyük partinin de desteği ile bu noktalara gelinmiştir. Bence yegâne çözüm bu örgütün tüm malvarlığına el konmasından geçer. Ama sorun şu ki; kim koyacak? Diğer insanlardan tüm bu olan biten son derece profesyonelce saklanmaktadır. Hatta çıkan yalan haberler bile buna en güzel şekilde hizmet etmektedir.Yok, Fethullah komandoları varmış; yok, kendilerini patlatacaklarmış ,yok,hücre evleri varmış; tabancalar, tüfekler, bombalar varmış... Bu atmosfer onlara en çok yarayan ortamı oluşturuyor ve kendilerinin terörist olmadığını 'muhabbet fedai'leri olduğunu insanlara yaymalarına yarıyor. Bu kişilerin ne yapmaya çalıştıkları çok iyi bilinmeli ve o kanaldan mücadele verilmelidir. Örgüt deşifre edildiğinde, ABD yerine başkasını bulmak için faaliyete geçecektir ve bu zannımca on yıl on beş yıl kadar bir zamanı alacaktır. Bu bir bölünme süreci olarak da yansıyabilir Fethullahçılara. Çünkü kurulu mekanizma en güzel şekilde işletilmektedir. Bir daha böyle bir mekanizmayı kurmak çok çaba gerektirir. Bölüp bir kısmını yine ABD emriyle kamuoyunda kötülemek diğer kısmıyla yola devam etmek ile de bu mücadeleyi verebilirler. Her ne yapılacak ise bu darbeden hemen sonra yapılmalıdır. Yani bir daha güçlenmesine fırsat verilmeden 'meydana getirdiği boşluk' doldurulmalıdır. Ama dediğim gibi ilk iş; oyunu açığa çıkarmak ve 'Ağababası' olan ABD'nin işlerliğini yitiren bu beşinci kolunu gözden çıkarmasını beklemek olacaktır...
  16. sardunyam şurada yorum gönderdi sardunyam'nın blog başlığı içinde sardunyam's Blog
    sağolun arkadaşlar evet Türkiye'de bir yığın insan uyumuyor,
  17. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Gazete Haberleri Paylaşımı
    Sevgili Gelincik gayet net ve herkesin bildiği bir gerçeği vurgulamışsın. Sana katılmamak imkansız, benimde bir arkadaşımın kardeşi hırsızlık şüphesi üzerine polis tarafından göz altına alınıyor, gözaltındayken 6 polis tarafından ciddi şekilde dövülüyor fakat daha sonra gerçek hırsızlar yakalanıyor, polis bu arkadaştan özür dileyerek salıveriyor... Ben neden şikayetçi olmadın dedim, kimi kime şikayet edeceğim yarın başıma bir iş gelse kim savunacak dedi... Burada sorgulanması ve düşünülmesi gereken şey, polisin gözaltındaki kişiye şiddet uygulama hakkı var mı yok mu, polisin yetkileri nelerdir, ne kadardır...? Eğer polis, zanlıları ya da şüphelileri kendi ölçüleri ile cezalandıracaksa mahkemelere ne hacet kalır? Fakat bu yalnızca bizim ülkemizin sorunu değil hani büyük abimiz Amerika varya, malum onları örnek alıyoruz, bu konuda da onlardan geri kalmıyoruz! Şu Amerikan Demokrasisini çözen var mı? Türkiye'ye ithal ettikleri demokrasiyi çözer miyiz?
  18. Sevgili Birce Güzel diyorsun da kim sayar sandıkları hele ki aleyhine bir sonuç çıkacaksa... Bazı arkadaşlarımız hala kavrayamıyor ama gerçekte olan şey zaten tamamen hukuk dışıdır... Kendi geleceği konusunda bir planı ve programı olmayan Türkiye hakkında başka güçler plan ve program yapıyorlar... O planı yerinde uygulaması içinde yönetime birilerini o güçler getiriyorlar... Bir avuç azınlık dışında ülkede ne kadar çok dünyadan bihaber insan var... Orantıya vurunca toplumun gelişmişlik seviyesi belli oluyor... Bu çağda, dünya bilimde ve sanatta büyük atılımlar yaparken, insanlığın bir kısmı evrenin başını sonunu ararken din ile uyutulan geri kalanı 4444 kere selatı bişey okuyup kurtulacağına inanıyor... Bu ortamda teknolojik ya da en ilkel hali ile tahta sandıklarda olsun farketmez, her türlü dolap döner ve kimsenin umurunda da olmaz...
  19. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Türkiye'de camisiz köy yoktur ama okulsuz köy çok... Türkiye'de din adamları öğretmenlerden daha saygın kişiler haline getirilmiş.. Türkiye'de dindarlık adında bir kriter yaratılmıştır. Türkiye'de hilafet olmadığı için İslama uygun yönetilmediği iddia edildiği için devlete vergi ödemeyen bir yığın zengin dini grup liderleri vardır... Akp gibi siyasal islamcılık kültüründen gelmiş bir partide nereden kazanıldığı açıklanamayan mal varlıkları ile zengin olanlar vergi ödeme sıralamasında yokturlar... Fakat vergi mükellefi vatandaşlardan alınan vergilerle sosyal hizmet dağıtan devletin her türlü hizmetinden en çok o kişiler yararlanmaktadır... Türkiye o hale gelmiştir ki (getirilmiştir ki) Fethullah Gülen gibi kişilerin üstün çabalarıyla ultra zengin islamcılar yaratılmıştır. Din devleti olmayan (!) Türkiye'nin başbakanı bir tarikat liderinin dizinin dibinde oturarak feyz almıştır... ! Nihayet din devleti haline dönüşmektedir...
  20. Sistemin kokuşmuş olduğunu ifade ederek buna karşı bir ses bir soluk olarak kalemini ve nefesini tüketen insanlarıda terörist ilan eden aynı sistem değil mi? Peki bu kokuşmuş sistemden nasıl kurtulacağız? İşin özü madalyonun öteki yüzüne bakabilmektir. Sistem kimlerle ve nasıl besleniyor, kimleri kullanıyor, kimleri cezalandırıyor ve kimleri itham ediyor? Türkiye'de şuanda olmakta olan herşey şüphe götürür, devletin yöneticileri büyük çoğunlukla güven kaybetmiştir... Hrant Dink'in katilleri ile gurur duyan ve onlarla fotoğraf çektirmek için çabalayanlarda bu kokuşmuş sistemin parçasıdır, demek ki devletin içerisinde kamu yöneticiliği yapan alt ve üst düzeyde kişiler negatif ayrımcılık yapmaktadırlar, ve herkes bizden sizden ayrımı yapmaya zorlanmaktadır... Bütün demokratik hakların elden alındığı, en demokratik tepki yolu olan mitinglerin dahi bir terör suçu ilan edildiği ortamda hangi haklardan ve hangi sistemden söz edilebilir? Peki öyleyse insanlar rahatsızlık duydukları uygulamaları ve haksızlıkları nasıl dile getirecekler? Yargısız infazların meşrulaştırıldığı ortamlarda doğrulardan nasıl söz edicez? Beni asıl korkutan birilerinin emri ile yaratılan ve şuana kadar vuku bulmuş bir suç ile yaftalanamayan Akp muhaliflerinin fiile geçirilmiş düzmece çatışmalarla açıkça hedef gösterilmesidir... İşte bu faşizanlığın kendini meşru kılacağı bir zemindir ve orada haklı haksız kavgası yapılamaz...!
  21. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Gazete Haberleri Paylaşımı
    Türkiye'de iyi polislerin sayısı gittikçe azalmış. Esasen toplumun bir aynasıdır polis, onların genel kültür seviyesine bakınca, psikolojik durumlarını düşününce, sistemin dayatmış olduğu zorbalik kültüründen polisinde nasibini aldığını söyleyebilirim... Türkiye'nin genel anlamda bir eğitim sorunu var, bizler eğitimden ne anlıyoruz onuda tam olarak kimse bilmiyor fakat toplumun genel anlamda bir kültür sorunu yaşadığı ve nihayetinde polisinde bu toplum içerisinden çıktığı gerçeği ile birbirini tamamlıyor... Türk Polisi kendisine münhasır bir hogamonya yaratmış görevini ve yapabileceklerinin sınırını bilmiyor, ayarlayamıyor, ORANTISIZ GÜÇ kullanarak aslında görev hatası yapıyor fakat genellikle görmezden geliniyor... Ya da toplum bunu kabulleniyor, polis güç kullanabilir, sorgulama esnasında dayak atabilir, eğer dayak atarsada asla şikayetçi olunamaz önkabulüne herkesi inandırmış görünüyorlar... Üniformalı güç sivilleri genellikle korkutuyor, çoğu polis bu korkudan garip bir haz alıyor... Tır şoförlerinin küçük araçlara baktığı gibi bişey... Toplum=kültür=eğitim=polis sorunu görmezden geldiği sürece bu orantısız ve hukuk dışı uygulamalar devam edecektir...
  22. sardunyam şurada bir başlık gönderdi: Politik Videolar
    Aşağıdaki linki tıkladığınızda bir kaç bölümlük videoları farklı başlıklarda göreceksiniz. Değerlendirmesini izleyenlere bırakalım. Not: Tüm dünyada ve özellikle Ortadoğuda ekonomik ve siyasal tek güç olmakta kararlı olan emperyalist güçler bu ülkeler üzerinde egemenlik sağlama çabasıyla bağımsızlığını o ülkelerin inanç ve etnik kültürünü özellikle kullanarak böler... bunun için çalışanların amaçları gibi planlarıda büyük... Buna göre var olan Atatürkçü Düşünceye bağlı kişi ve kuruluşlar birer karalama ve yok etme politikasıyla ortadan kaldırılmakta... Kurtuluş Savaşından farkı daha fonksiyonel bir plan olması, 2009 yılı dünyasında işleri usulüne uydurmanın yeni adı Ergenekon Tertibidir... 21. yüzyılın cadı avı...! Giyotin ve yargısız infazı...
  23. Bu gün 10-Nisan. 10-Nisan'ın acı hatırasını mutlaka hatırlayanlarınız mutlaka vardır. Ama ben unutanlara özellikle hatırlatmak istiyorum. Yıl 1915... 1. Dünya (PAYLAŞIM) Savaşı tüm şiddeti ile devam etmekte... Doğu Cephesi'nde Rus ve Fransız üniforması giye Ermeni çeteciler Türk köylerini basarak insanlarımızı vahşice öldürmektedirler.Türk ordusunu her fırsatta arkadan vuran,isyanlar çıkaran Ermeni çeteciler masum ve silahsız Türklere adeta bir SOYKIRIM uygulamaktadırlar. Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti ''memleketin ve halkın selametini'' korumak adına TEHCİR kararı alır. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, kasabada yaşayan Ermenilerin çetecilerle işbirliği yaparak halka katliam uygulayacakları konusunda bir istihbarat alır. Osmanlı'nın memuru olan Kemal Bey Hükümet'in verdiği emir doğrultusunda TEHCİR kararını uygular. Kemal Bey'in tek suçu emirleri uygulamasıdır. Zamanın emperyalizminin ağababaları İngiliz ve Fransızların dayatmasıyla ve Ermeni işbirlikçilerin kopardığı yaygaranın sonunda Kemal Bey 1919 yılında Divan-ı Harb'de yargılanarak idama mahkum edilir. İdam hükmünü Nemrut lakaplı Kürt Mustafa Paşa vermiştir. 10-Nisan-1919 da Beyazıt Meydanı'nda yağlı urgan Kemal Bey'in boynuna geçirilirken, O bağırarak son söz olarak meydanda toplanan kalabalığa şunları söylemiştir.'' Ben suçsuzum. Beni ecnebi devletlerin ve Ermenilerin dayatması sonunda idam ediyorlar. Eğer adalet buysa, kahrolsun adalet. Çocuklarımı Türk Milleti'ne emanet ediyorum. Bu gün 10-Nisan-2009 Değerli Dostlar.. 1919 da Kemal Bey'in boynuna geçirilen yağlı urgan şimdi Türk Milleti'nin gırtlağını sıkıyor. AB istedi, ABD istedi ve Obama TBMM'de vekillerimize dikte etti. Ermenistan sınırı açılacak.. Ama Ermenistan'ın istediği şartlarda.. Arkasından toprak ve tazminat talebi gelecek.. Şöyle derin bir nefes alın dostlar.. Çünkü yakında o yağlı urgan gırtlağımızı iyice sıkacak ve bizi nefes alamaz hale getirecek..
  24. Doğru yorumladın sevgili politika Ergenekon'un bir numaralı ismi Atatürk, Zaman gazetesi buna işaret etti... Bu senaryoya hala inananlar olduğunu görünce şaşırıyorum, büyük ihtimalle filmleride gerçek sanıyor olabililer... 1 Mayıs olaylarına gelince o gün orada bulunan insanlar tanıyorum olayları kimlerin ve nasıl çıkardığını biliyorlar fakat kimi kime şikayet edeceksin diyorlar, şikayetçi olacak olanların başına neler geldiğinide biliyorlar... Ergenekon çıktı memlekette aydınlanmadık olay kalmadı vay be... Zaten Atatürk'te bu Cumhuriyeti ve onun ilkelerini yıkmak için kurmuştu...(!) derlerse de şaşırmayın...
  25. radyodan senin için şarkı isterdim

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.