sardunyam tarafından postalanan herşey
-
Taliban Rejimi
Bütün dünyanın dikkatini bu yöne çekebilmek lazım, insanlar anlamalı ki, terör bir savunma ya da direniş yöntemi değil aksine halkları korkutmanın, sindirmenin veya gereksiz yere sempatilerini kazanmanın yöntemi oluyor... Taliban'ın kimleri hedef aldığı bütün islam aleminde dile getirilmeli, bu gibi örgütlere hiç bir yerde prim vermemeli, ne yazık ki, bu örgüte katılmış 150'de Türk vatandaşı varmış ve kendilerini canlı bomba olarak kullanmalarına Şehadete ermek inancı ile izin veriyorlar, öyle inandırılıyorlar ki, gözlerini kırpmadan kendilerini bu uğurda feda ediyorlar, oysa feda oldukları İslam bile değil, kendi dindaşlarının emperyalizmin kucağında işkence görmesine, tıpkı vahşi canlılar gibi yaşamalarına, kadınların uzay çağına yakışmayacak kadar itilmesine sebep oluyorlar... Terörle ne kimse özgürlüğüne kavuşuyor ne de İslam'a hizmet ediliyor, sadece ve sadece kendilerini ve halkları kandırıyorlar... Milyonlarca müslüman bu anlayış yüzünden dünyaya ayak uyduramıyor, yaşanılan çağın kazanımlarını paylaşamıyor, çoğu kuru ekmek ve kirli sularla beslenmek zorunda kalıyor... Afrikada yaşayan yoksul Müslüman halklarda mülteci olup medeniyete kaçmak istiyorlarken her yıl onlarcası yollarda yaşamını yitiriyor, aileleri bir daha onlardan asla haber alamıyorlar, evlerini ve sevdiklerini bırakıp hiç bilmedikleri ülkelerde yaşamak umuduyla insan tacirlerinin kurbanı oluyorlar... Bütün bunlar çok acı ve insanlık adına çok büyük bir ayıp, Batı'nın bencilliği dünyanın yarısını açlığa, teröre ve ölüme terkediyor! İşte bu meseleler geri kalan insanlığın utancıdır yediğimiz her fazla lokmanın üzerinde bir açın hakkı var bunu düşünmek zorundayız!
-
Erdoğan: Partime 'AKP' diyen ******
Sayın başbakanın vatanseverliğini sorgulayamazsınız
-
Ege Şivesi
Bayılırım Ege şivesine keşke konuşabilseydim
-
........Tengeriin boşig.......
al sana rep hemşocum banada cevap vermedi şahsen bende endişelendim
-
Taliban Rejimi
Yaygın inanışın aksine Taliban, Bin Ladin ve diğer benzeri silahlı gruplar, birer yerel hareket olmayıp batının kirli siyasetinin ürünleridir. Afganistan’ı, Ortadoğu’yu ve Afrika’yı iliklerine kadar sömürenler, yaptıkları şeytani planlarla hem bir taşla beş kuş vurmakta, hem de kuklalarına taktırdıkları “Radikal Müslüman” maskeleriyle ülke insanlarının kendi aralarındaki inanç farklılıklarını körükleyerek birbirlerine kırdırmaktadırlar. Sonuçta; bir tarafta ülke kaynakları sömürülürken, diğer tarafta çatışmalar için silah satılmaktadır. Burada gizlenen bir başka cinlik daha vardır; Talibanın (sözde) İslam adına yaptıkları uygulamalarla, Müslüman olmaya niyetlenen Hıristiyanların kafaları karıştırılmaktadır. İşte Afganistan'da şeytani bir zekâyla uygulanan oyunlar ve sonuçları : - Oyunu doğrudan kurgulayanlar : ABD, Vatikan ve İngiltere. - Silah ve malzeme sağlayanlar : Rusya, ABD, Pakistan ve Afganistan derin devleti (!). - Oyuncu temin edenler : Pakistan, Afganistan ve Suudi Arabistan. - Finans kaynakları : ABD ve Suudiler. Bu oyundan kimler ne beklemektedirler ? - Vatikan : Avrupa’da ve ABD’de yükselen İslam’ın önünü kesmek, kilisenin gelirlerinin düşmesini önlemek. - ABD : Afganistan’da, Ortadoğu’da, Kafkaslar’da ve Afrika’da petrol ve yer altı zenginliklerini Rusya’ya, Çin’e ve benzer ülkelere kaptırmamak. - GB (İngiltere) : Başta Ortadoğu’da (Körfez) olmak üzere, petroldeki avantajlı konumunu kaybederek iyice kötüye gitmekte olan ekonomisine büyük bir darbe daha almamak ve büyük devlet görüntüsünü korumak için (ABD’nin yanında) oyuna dâhil olmak. Peki, Batı, kirli siyasetini hangi anlayış ve sistem üzerine kurmaktadır? Her zaman başarılı olan ve uzun döneme yayılan planları üç aşama üzerine kuruludur : Bölmek, Parçalamak ve Yutmak Bugün dünyada güç sahibi olan devletler, kendi aralarında kurdukları dengelerle sadece kendi menfaatlerine hizmet eden kuklalarla varlıklarını sürdürebilmektedirler. Bu doğrultuda, güçlerini korumaları için sömürü düzenlerini devam ettirmelidirler. 1) Bölmek : Bir ülkenin kültürünü oluşturan değişik inançlar, düşünceler, kimlikler, ırklar gibi en küçük farklılıklar çok iyi analiz edilerek “uyuşmazlık” adı altında önce abartılır ve zaman içerisinde yara haline getirilerek kanatılır ve sonuçta bu farklılıklar kavga ve bölünme sebebi haline getirilir. 2) Parçalamak: Ülkedeki bir kesim, lüks ve şehvet içerisinde yaşıyormuş gibi gösterilir, diğer yanda yokluklar içerisinde bunalmış sade vatandaşlara, bu kesim abartılarak sunulur. Toplum adeta iki farklı tabakaya bölünür ve vatandaşlar arasında nefret tohumlarını yeşertilir. 3) Yutmak : Vatandaşlar arasındaki düşünce farklılıkları, uyuşmazlıklar körüklenerek kışkırtılmış, zengin ve fakir kesimler arasındaki dengesizlikler öne çıkartılmış sevgi ve hoşgörü ortamı yok edilmiştir. Ülkeye artık düşmanca duygular hakimdir. Değişmeyen tek temel kural vardır; halk arasında arasında güvensizlik ve korku ortamı oluşturmak. Aşağıda değerlendirilmesi amacıyla, çeşitli zamanlara ve kaynaklara ait bilgiler verilmektedir; -"ABD Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA’nın Güney Asya’daki en büyük merkezi Taliban’ın ilk ortaya çıktığı Kandahar’a oldukça yakın bir kent olan Quetta’dadır. Bu hareketin ilk çıktığı günlerde Pakistan gazeteleri, Quetta’daki bazı önemli toplantılardan haber vermekteydi. Aralarında ABD’li, Pakistanlı ve eski Afgan subayların bulunduğu üst düzey toplantılarda nelerin konuşulduğu üstü kapalı olarak bu gazetelerde yer aldı. Bu toplantılardan çok kısa bir süre sonra Taliban hareketinin ortaya çıkması da elbette birçok uzmanın Taliban’a temkinli yaklaşmasına neden olmuştur..." Kaynak; ( afganistan.ihh.org.tr) * * * -“Usame Bin Ladin, köktendinci El Kaide'nin kurucusu ve lideri olarak bilinmektedir. Çok zengin Suudi Arabistanlı bir ailenin 54 çocuğundan biridir. Usame bin Ladin'in kökü Güney Yemen'de Hadramut'tur. Babası Muhammed 1930'da geldiği Suudi Arabistan'da hızla yükseldi ve zamanla Ortadoğu'nun en büyük müteahhitlerinden biri oldu. 1968'de kaza sonucu öldüğünde mirası 11 milyar dolardı. Oğulları hep Suud prensleriyle birlikte büyümüş ve okumuştu. Genç yaşta Müslüman Kardeşler teşkilatının fikirlerinden etkilenen Usame bin Laden, 1979 Aralık ayında, arkadaşı, Suudi Gizli Servisi Şefi Prens Turki bin Faysal tarafından Pakistan Peşaver'e yollandı. Buradaki kamplarda, başta Arap ülkeleri olmak üzere dünyanın dört bir tarafındaki İslamcı gençler birer profesyonel savaşçıya çevriliyordu. Beş ülkenin birlikte üstlendiği bu projenin sorumluluğu Pakistan Gizli Servisi ISI'deydi, yürütücüsüyse Filistin asıllı Abdullah Azzam'dı… Haziran 1990'da Saddam Kuveyt'e girince Usame bin Ladin, Suudi sınırlarının korunması görevinin kendisi ve tabanına verilmesini istedi. Kral Fahd Amerikan askerlerini çağırınca çok öfkelendi; önce Pakistan'a, ardından Afganistan ve nihayet Sudan'a gitti. Artık Pakistan'da istenmeyen ve kendilerine yer arayan binlerce 'cihadcı'yı Sudan ve Yemen'e yerleştirdi, onlara birçok ülkede iş buldu ABD'ye karşı ilk cepheyi Somali'de açan ve 1994'te Suud vatandaşlığından çıkarılan Usame bin Ladin, uzun bir süredir, iktidarı almalarına epey yardımcı olduğu Taliban'ın himayesinde Afganistan'da yaşıyor.” (Kaynak;Vikipedi) * * * -“Taliban; çoğunluğu Afganistan'ın en kalabalık etnik grubu Peştunlardan oluşan radikal İslami gruplardan biridir. Taliban, Sovyet-Afgan Savaşı'nın ardından Rusların 1989'da geri çekilmesinden sonra Afganistan'daki merkezi hükümetlerin zayıflıklarından yararlanarak iktidara gelmiş ve ülkenin büyük bölümünü kontrolü altında tutmuştur. Temellerini Pakistan'daki Medreselerde eğitim görmüş, savaştan kaçan Peştun mülteciler oluşturur. Kelime anlamı İslam öğrencileri olan Taliban, şeriat okullarından ve mülteci kampından toplanan askerlerden oluşur. 1994 yılında ilk kez kendisini göstermiş, 1996'da Afganistan'ın hükümet merkezi Kabil'in kontrolünü eline geçirmiştir. O tarihten sonra ülkenin kuzeyinde konuşlanmış olan Kuzey İttifakıyla iç savaşa girişmiştir. İktidarı sırasında Pakistan, Suudi Arabistan ve BAE hükümetlerinden yardım almış, Afganistan'ın yaklaşık % 70'ini denetimi altında tutmuştur. 11 Eylül 2001 Saldırıları'ndan sonra ABD'nin saldırılardan sorumlu tuttuğu Usame bin Ladin'i koruduğu gerekçesiyle başlatılan operasyon sonucunda 2001 Kasım'ında iktidardan uzaklaştırıldı.” (Kaynak; Vikipedi) * * * -“New York Times: Karzai`nin kardeşi eroin ticaretinin elebaşı ABD destekli Afganistan Devlet Başkanı Hamit Karzai`nin kardeşi Ahmet Veli Karzai`nin ülkedeki eroin ticaretinin elebaşlarından biri olduğunu öne sürdü. Afganistan`ın halen dünya eroin ticaretinin yüzde 95`inin üretildiği ülke olduğu biliniyor. Gazetenin haberinde, 2004 yılında Kandahar yakınlarında bir kamyonda eroin bulunması üzerine yerel komutanın eroine el koyduğu ve üstlerini aradığını, ancak Veli Karzai`nin komutanı arayarak kamyonun serbest bırakılmasını istediği iddia ediliyor. Gazete, iki yıl sonra bu kez de Amerikan güçlerinin Kabil yakınlarında eroin yakaladığını, bu eroinin de Veli Karzai ile bağlantılı olduğunun ortaya çıktığını yazıyor. Gazeteye göre Afganistan çapında herkesin dilinde olan Veli Karzai`nin eroin ticareti bağlantılarının ne Amerikan ne de Afgan yetkililer tarafından hiçbir şekilde araştırılmadığını da öne sürüyor. Ancak hem Devlet Başkanı Karzai ve hem de Kandahar Eyalet Konseyi Başkanı olan kardeşi Veli Karzai iddiaları yalanlayarak bu tür iddiaların iktidarı yıpratma amacı taşıdığını öne sürüyor. Gazeteye göre hem Beyaz Saray ve hem de Amerikalı yetkililer Karzai`nin kardeşinin eroin ticareti içinde olduğuna kesinlikle inanıyor. Amerikalı yetkililere göre, Taliban gibi Karzai hükümeti içinde de pek çok kişi uyuşturucudan büyük paralar kazanıyor. Gazeteye açıklamalarda bulunan yetkililere göre Amerikan yönetimi, hem yerel savaş ağalarını ve hem de haşhaş eken çiftçileri kızdırmamak için bu işin üzerine fazla gidemiyor. Gazetenin haberinde 2004`teki uyuşturucu bağlantısını ortaya çıkaran Muhammed Can isimli yerel komutanın daha sonra Karzai`nin muhalifi olarak parlamentoya girdiğini ancak şaibeli bir şekilde geçen yıl öldürüldüğünü de yazıyor. Haberde Taliban`ın Can`ın ölümünden sorumlu tutulmasının da ilginç olduğu vurgulanıyor. Haberde başka bir muhbirin ise hükümet güçlerince, eski Kandahar Valisi`ni öldürmekten suçlu bulunarak tutuklandığı yazılıyor. 2001 yılında Amerikan güçlerinin `Teröre Karşı Savaş` sloganıyla başlattığı Afgan savaşıyla devrilen Taliban yönetimi, sık sık Karzai yönetiminin uyuşturucu ticareti yaptığını ve buna Amerikan yönetiminin de yardımcı olduğunu öne sürüyor. Devlet Başkanı Karzai, eski gücünü toplayarak yeniden Afganistan`ın pek çok yerinde kontrolü ele geçiren Taliban yönetimini görüşme masasına çekmek için hafta içinde Suudi Arabistan`dan arabulucu olması çağrısında bulunmuştu. Taliban ise bu tür bir çağrıyı reddetmişti. (Kaynak; Cumali Önal, Kahire, 05.10.2008. -http://www.zaman.com.tr-) * * * Rusya en büyük eroin tüketicisi ülke haline geldi; -“Rusya Federasyonu Federal Uyuşturucu Mücadele Teşkilatı Müdürü Viktor İvanov’un yapmış olduğu açıklamaya göre, Rusya dünyada en çok eroin tüketen ülke haline geldi. Yapılan açıklamaya göre, eroinin büyük bir kısmı Rusya’ya Afganistan üzerinden geliyor. Ayrıca, Afganistan Savaşı sonrası Afganistan’dan Rusya’ya gelen ve Rusya’dan da Orta Asya ülkelerine aktarılan eroinin belirgin bir şekilde arttığının üzerinde duruldu. Afganistan’da son 7 yılda eroin yapımında kullanılan ürünlerin üretimi 44 kat arttı… Federal Uyuşturucu ile Mücadele Teşkilatı verilerine göre, Rusya’da 2 – 2, 5 milyon uyuşturucu bağımlısı bulunuyor. Resmi olarak, 500 bin kişi uyuşturucu bağımlısı olarak kayıtlara geçmiş durumda ve her yıl uyuşturucu kullanımından dolayı Rusya’da 30 bin kişi yaşamını yitiriyor. (Kaynak; -http://cecenistan.azeriblog.com/2009/03/08/-)
-
Erdoğan: Partime 'AKP' diyen ******
Sevgili Demirefe, Başbakan her konuda yeteneksiz olabilir ama bir konuda çok yetenekli, hakkını yememek lazım, konu saçmalamak olduğunda ondan daha iyisi yok... AKP'ye Akepe denir ya daha ne olcak? Hem bence başbakan yine köşeye sıkıştı dikkat dağıtıyor, başka yöne çekiyor! İşte bu konuda da uzman, yani konuyu dağıtıp demagoji yapmakta...
-
Bilim ve Teknik dergisi mi
Bilim, ortaçağda dünya yuvarlaktır diyen adamını ölümle tehdit edip kellesini vurmaya kalkan din baronlarından sonra şimdide anadoluda bu baronlarla muhatab oluyor, bilime uyamayanlar, bilimi kendilerine uydurmaya çalışıyor aksini ispat edeninde sonu engisizyon!
-
Ben Böyle Lideri Alkışlarım Kardeşim
Sosyalizm terbiyesi şart! bravo ve vay be dedim haberi izlerken tek kelime ile bende lider diye Putin'e derim... bizede lazım aynısından! Fakat bizdeki mevcut başbakan ancak ananıda al git diyebilirdi. Aynı zihniyeti paylaşan halk kitleside şunu söylüyor laf diye "millet devlete dayamış sırtını yan gelip yatıyor" millet dediği devlet memurları, kamuda çalışan personel, bir millet sırtını devlete dayayamayacaksa nereye dayayacak acaba? Daha devletin ne olduğunu bile anlayamamış zümreye bu başbakandan daha uygunu yok! Aynı dili konuşuyorlar, aynı duyguyla besleniyorlar... Nihat Genç'in Aydınlık dergisindeki son yazısında reformdan söz ederken bir cümlesi çok hoşuma gitti, diyor ki kim yapacak? Sultanları tahtlarından indirenler yapabilir ama şeyhlerin dizinin dibinde oturup icazet bekleyenler yapamaz!
-
........Tengeriin boşig.......
Hemşocum o seni sevdiğinden öyle demiştir Repledim seni
-
doğal erozyon ve yokolan tabiat
Dünyanın yeşil örtüsü her geçen gün yangınlarla, kesimlerle, ormanlık alanların talan edilip yerine siteler inşa edilmesiyle ve bunlar gibi nedenlerle sürekli azalıyor... dünya ısınıyor, bitkilerin çeşitliliği azalıyor, canlıların çeşitliliği ve varlığı tehlikede üstelik nesilleri tükenmek üzere olan onlarca tür var...! Bütün bunları görüyoruz, görmeyenlere anlatmak zorundayız, herkes kendi bölgesindeki Çevre Koruma ve Güzelleştirme Derneklerin üye olmalı, yakınlarınıda üye yapmalı... Böylelikle çevre konusunda sivil toplum olarak söz sahibi olunabilir... Evlerimizde bitkiler yetiştirebiliriz onları çoğaltabiliriz dostlarımıza armağan edebiliriz, yediğimiz meyvelerin çekirdeklerini kurutup saklayarak bir yıl sonrasında onları gittiğimiz her yerde toprağa ekebiliriz... Hatta boş arazilere, boş kırsallara çekirdekler ekebiliriz... Çevremizde bulunan büyük küçük bütün alanlara ağaç dikebiliriz... Ve her sene özellikle Tema'nın kampanyalarına katılıp mutlaka ağaç dikimi etkinliklerine destek verebiliriz... Bütün bunlar herkesin rahatlıkla yapabileceği şeyler ve Çevre konusunda duyarlı olan herkesi duyarsızları uyarmaya davet ediyoruz, Çevre Koruma derneklerine destek olun ve çevre konusunda daha çok ilgili ve bilgili olmak zorundayız... Yakınlarımızıda teşvik etmeliyiz... Saygılar
-
Taliban Rejimi
Taliban terörü, Afganistan'dan sonra Pakistan'a sıçradı, Usame Bin Ladin ve yandaşları (ordusuda denebilir) Amerika'ya kafa tutar görüyor olsada aslında hiç Batı Emperyalizmine gerçek bir saldırıda bulunmuyor... Zaman zaman tehdit internete videoları ekleyen ya da mesaj ileten Ladin sadece şantaj yapıyor! Amerika'nın kirli ve karanlık politikaları bir labirent gibi, içine girdiği yolunu kaybediyor... Asayişine talip olacağı topraklarda kendi elleriyle yarattıkları örgütleri destekliyor ve eğitiyorlar... Fakat işi bildiklerinden görünürden adalet ve demokrasi naraları atıyorlar... Sonrası kurtarıcı olarak gelip işgal etmek işte bu kadar! Pakistan'da ki Butto suikastininde işaret ettiği gibi Pakistan yönetimi, Amerikan emperyalizmine karşı direniyor, direnmeye çalışıyor ancak yoksulluk ve eğitimsizliğin yoğun olduğu bölgede halk kolay kandırılıyor/kışkırtılıyor...! Dünyaya ve özellikle Uzakdoğu ve ortadoğuya baktığımızda olayları iyi okuduğumuzda görüyoruz ki, Taliban kendi halklarını katlediyor... Taliban'a karşı direnen özgürlükçüler öldürülüyor... Ancak nedense o sürekli tehdit ettikleri Amerika ve Avrupa'da ne Taliban var, ne de başka bir İslami terör var... Bu nasıl oluyor? Çok iyi korundukları için mi? hiç sanmıyorum! Türkiye'de de Hizbullah terör örgütü ülkemizdeki laik müslümanları öldürüyordu, o karşıt göründükleri hristiyanlar ya da yahudiler müslümanlardan daha rahatlar ve daha güvendeler! O zaman sormak istiyorum, adını İslami başkaldırı koydukları bu terör örgütlerinin asıl amacı Antiemperyalist, laik ve bağımsızlıkçı müslümanları ortadan kaldırmak mı? Nedense aklıma başka seçenekte gelmiyor, üstelik fazla söze gerek yok, Filistin'i işgal eden İsrail'e karşı hiç bir tepki (somut) gösteremeyen sözde İslamcı direnişçiler (terörist) Filistin bayrakları ellerinde Afgan, Pakistanlı gibi kendilerinden olmayan müslümanları öldürüyorlar... Bu şeytani planı görmek çok mu zor?
-
Taliban Rejimi
Amerika’nın dünyanın jandarması olma rolü, şimdi Amerika’yı doğrudan etkiliyor. Genç kızların hâlâ okula gidebildiği, kadınların çalışabildiği 1979 yılında, Afganistan’daki karşı-devrimci harekete kaynak akıtan Amerika’ydı. Amerikan emperyalizmi Afganistan’daki Taliban gericiliğinin doğrudan sorumlusudur. Usame bin Ladin ve Mücahitleri, Kâbil’deki Moskova yanlısı yönetimi yıkmak için CIA ve Pakistan İstihbarat Teşkilatı (ISI) ile işbirliği içinde olan İngiltere’nin MI6’sı tarafından silahlandırılıp eğitildiler. Son 21 yılda, Afganistan’daki erkeklerin, kadınların ve çocukların kitlesel olarak vahşice katledilmelerine şahit olduk. Şimdi ise, aç, savaştan tahrip olmuş, kıtlık ve kuraklığın pençesindeki Afganistan, hakikaten dehşet verici bir durumla yüz yüze kalmıştır. Amerika’nın uyguladığı yaptırımlar, ıstırap ve sefaleti son derece arttırmış ve kötüye giden koşullar bu duruma trajik bir boyut eklemiştir. Afganistan’ın petrol boru hatları için muhtemel bir güzergâh olarak stratejik bir pozisyonda bulunduğu Orta Asya’yı ve onun muazzam petrol zenginliğini kontrol etmek için yabancı güçlerin birbirleriyle yarıştığı bu barbarca taşeron savaşın devam etmesiyle, yaygın açlık ve yetersiz beslenme daha da artmıştır. Sonuç olarak, Afganistan çöle çevrilmiştir. Taliban Kâbil’i tümüyle aldığında, düşmanlarından korkunç bir öç aldı; eski cumhurbaşkanı Necibullah Kâbil’de bir sokak lambası direğinde cinsel organları ağzına tıkılmış vaziyette asılı bırakıldı. Bu tip yöntemlerle, “uygar Batı” ve onun paralı ajanları, bu mutsuz ülkede esas amaçlarına ulaştılar. Birçok insan, Afganistan’da gözler önüne serilen trajedinin medyaya yansıyan görüntüleri karşısında şoke oldu. Taliban rejimi, Bamiyan’da ve Mezar-ı Şerif’te uyguladığı etnik temizlikle, ezilen uluslara ve diğer dinlere mensup olanlara karşı uyguladığı sert baskılarla, Buda heykellerinin parçalanmasıyla, Kandahar’da kadınların halkın önünde kamçılanmasıyla vb. bir terör saltanatı sürmüştür. Afganistanlı ezilen kadınların iniltileri bütün Asya’da yankılanmaktadır. Sorulacak soru şudur: bu kanlı iç savaşın, bütün bu ölümlerin, açlığın, etnik temizliğin ve katıksız barbarlığın sorumlusu kimdir? Cevap çok basittir. Afganistan’ı Karanlık Çağlar seviyesine düşüren, oradaki uygarlığı bütünüyle imha eden Amerikan emperyalizmidir. Amerikan Emperyalizminin Afganistan’daki Rolü 1978 yılında solcu subaylarca kurulan Stalinist rejim, Afganistan’ı 20. yüzyıla taşıma çabası içinde, toprak reformu ve kadınlara ve eğitime ilişkin ilerici önlemler de dahil olmak üzere bir dizi reform gerçekleştirdi. Bu yalnızca Afgan toprak sahiplerinin, tefecilerin ve mollaların çıkarlarına yönelik değil, gerici Suudi Arabistan monarşisi ve diğer komşu devletlere yönelik de ölümcül bir tehditti. Bu nedenle ve Moskova’ya (gerçekte 1978 devriminde hiçbir rol oynamamıştır) yakınlığından dolayı, ABD emperyalizmi, çarpık bir biçimde de olsa devrim yanlısı olan Kâbil’deki yeni rejime amansızca karşı çıkmıştı. ABD emperyalizminin, Afganistan devrimine karşı, gericiliğin en barbar koalisyonunu kasten silahlandırmasının, finanse etmesinin ve teşvik etmesinin nedeni budur. CIA ve müttefikleri, Afganistan karşı-devrimine arka çıkmak için çok miktarda para ve silah seferber ettiler. Ortadoğu’da, Müslüman Kardeşler, Suudi destekli Dünya Müslüman Birliği ve Suudi İstihbarat Şefi Prens Turki el Faysal, cihat için büyük miktarlarda fon toplamak üzere birleştiler. Bunlar, Müslüman dünyanın dört bir yanından asker toplanmasında ve eğitilmesinde merkezi unsur haline geldiler. ISI ve Pakistan’daki Cemaat-ı İslami, cihat için gönüllü olan umutsuz orta sınıf gençlik katmanlarını karşılamak için kabul komiteleri oluşturdular. ISI, yüzlerce askeri kamp ve eğitim merkezi kurdu. General Hamid Gül (eski ISI şefi) bir gazeteciye şöyle diyordu: “Bir Cihat veriyoruz ve bu modern çağdaki ilk Uluslararası İslami Tugaydır. Komünistlerin Enternasyonali (!) var, Batı’nın NATO’su var, neden Müslümanlar birleşmesinler ve ortak bir cephe oluşturmasınlar?” ISI -efendisi CIA’in rehberliği altında- Suudi kraliyet ailesinin İslama ve cihada olan bağlılığının karşı-devrimcilere (“mücahitler”) gösterilmesi maksadıyla, “ateist komünist” Kâbil rejimine karşı, operasyonun Suudi bölümünü Suudi İstihbaratının başındaki Prens Turki el Faysal’ın yönetmesini uzun zamandır istiyordu. Sadece 1980-1992 yılları arasında, 43 İslam ülkesinden 35.000’den fazla İslamcı köktendinci, Afgan mücahitlere katıldı. Pakistan dış ülkelerdeki elçiliklerine, Afganistan’da gelip savaşmak isteyen herkese hiçbir soru sormaksızın süresiz vize verilmesi talimatını çoktan vermişti. Binlerce yabancı askerden biri de Usame bin Ladin’di. Usame bin Ladin 1986’da Pakistan sınırına yakın dağların altına, mücahitler için eğitim ve diğer askeri hizmetlerin verildiği ve masraflarını CIA’in karşıladığı çok büyük bir silah deposu olan Host tünel kompleksini inşa etti. Bin Ladin bir keresinde bunu itiraf etmişti: “Suudi rejimi Afganistan’daki devrime karşı çıkmak için, Pakistan ve Afganistan’daki temsilcisi olarak beni seçti. Birçok Arap ve Müslüman ülkesinden çağrıya cevap vermek için gelen gönüllüleri kabul ettim. Pakistanlı, Amerikalı ve İngiliz subayların bu gönüllüleri eğittiği kamplar kurdum. Amerika silahları sağladı, para da Suudilerden geldi.” 14 yıllık bu kanlı iç savaştan sonra, mücahitlerin sonunda Kâbil’i aldıkları doğrudur. Fakat askeri bir zafer kazanmadıkları da doğrudur. Kâbil hükümeti çöktü, çünkü Pakistan ve Suudi Arabistan mücahitlere askeri yardımı sürdürürken, Moskova, ABD emperyalizmiyle uzlaşmanın parçası olarak askeri yardımını geri çekti. Rus bürokrasisinin ihaneti olmaksızın, mücahitler asla, 14 yıllık mücadele boyunca ele geçirmeyi başaramadıkları Kâbil’i ya da herhangi bir büyük kenti alamazdı. Kâbil’in düşüşü İslamcı köktendincilik için bir zaferi temsil ediyordu. Amerikan emperyalizmi milyarlarca dolar harcadı ve Kâbil rejimini devirmek için mücahitlere askeri yardım sağladı. Bununla birlikte, Moskova birliklerini geri çektikten sonra bile, Necibullah’ın güçleri, mücahitlerin tüm saldırılarını bozguna uğrattı. Fakat yardımın geri çekilmesi, rejimi çok zor bir duruma soktu. Necibullah’ın CIA ve ISI tarafından planlanan bir darbeyle saf dışı bırakılması, Kâbil’in mücahit köktendincilerce ele geçirilmesinin yolunu hazırladı. Yeni rejim, önceki hükümetin pek çok ilerici reformunu tasfiye etti. Fakat yeni hükümet başından itibaren oldukça istikrarsızdı. Gülbeddin Hikmetyar’ın önderliğindeki Hizbi İslami ile Ahmet Şah Mesud önderliğindeki Cemaat-ı İslami kuvvetleri arasında derhal savaş patlak verdi. Bu karşı-devrimci rakip gruplar birbirleriyle merhametsizce savaştılar, ve sonuçta henüz hiçbir tarafın diğeri üzerinde belirleyici bir zafer kazanmayı başaramamış olduğu 1994’te, meydan, Taliban şeklini alan daha aşırı bir yeni köktendinci gericilik dalgasına açılmıştı.
-
Piknik: Haziran 14 - Yer: BüyükAda : VARMI PİKNİĞE GELEN
Kaldı mı sana iki gün Taylanım iki gözüm bak iyi düşün taşın zararın neresinden dönsen kardır Gerçi kızçeyede ayrı bi yazık Evet evet düğünü atlatın hayırlısı ve sağlıcakla canımız sağoldukça nice toplantılar yaparız inşallah... Cloud:tan halen haber alınamadı Evet arkadaşlar 14 Haziran Büyükada Piknik... Vapuru kaçırmayın
-
ÇYDD Kardelenler mezuniyet töreni için
CYDD'den burs alarak okuyan KARDELENLER’den mezun olanlarin Mezuniyet Balolari var ve kizlarin giyecek kiyafetlere ihtiyaclari var. Eger sizin de dolabinizda giymediginiz iyi, temiz ve kullanılabilir durumda: * Gece Kiyafeti *Yazlik Elbise *Ayakkabi *Canta *Aksesuar Varsa ve gondermek isterseniz, ilgili kisinin adres ve telefon bilgileri asagida, ilgilenen arkadaslara duyurulur. Aysen Toprak Konutkent-2, A-7 Blok, No.65 Cayyolu-Ankara Tel: (312) 241 67 46
-
Erdoğan: Partime 'AKP' diyen ******
Akepe diyorum işte ne olcak Ya birde ne desin; ülkede siyaset gittikçe seviyesizleşmiş, hiç bu kadar ucuzlamamış siyaset! Neden ve kimden kaynaklanıyor acaba? Türk siyasi tarihinin görüp göreceği yegane tek örneği bu başbakan, kendiyle kavga eden, seviyesizliğinde seviyesizliğine inen birde üstelik bundan şikayet eden, kültür bakımından zayıf, kompleksli, asabi, alaycı, yürüyüşü dahi kabadayı, nezaket kurallarını bilmeyen, medeniyeti Berlusconi'nin doğumgünü partisine katılmak sanan, kendisine muhalefet eden herkesi yargılamaya kalkmanın, eleştirel tiyatro ve mizah yapanlara tazminat davası açmanın Adalet sınırı ve kamuya ait herşeyi satmanın, kiralamanın Kalkınma olduğunu sanan başbakanı... Adaletimizi ve herşeyimizi kalkındırdı hamdolsun...
-
TÜRKİYE'DE RADİKALİZM ve AŞIRICILIK... Araştırmada çarpıcı sonuç... İstenmeyen Komşu, Kadın-Erkek eşitliği, ABD-AB, Din vb...
Bu coğrafyada dengeler çoktan bozuldu, şimdi herkes eteğindeki taşlardan kurtulmak zorunda yoksa bu gidişat kayalıklara!
-
Nazım Hikmet Ran
Fethullah Gülen ve Humeyni, ve onlar gibileri baş tacı yapar, önlerinde ya da arkalarında saygı duruşunda bulunanlar, kendi kimlik ve kişiliklerini bunlar gibi şahsiyetlere teslim edenler, abdest aldıkları suyu bile kutsal bilenler, kesilen tırnaklarını bereket için saklayanlar, insan ruhuna ve vicdanına en başta olmak üzere bütün yaşantısına ipotek koyanlar var ve çok seviliyorlar...! Bunlar yaralı parmağa merhem olmazlar, iş ki onların hizmetinde bulunmayın! Birde Nazım Hikmet gibi "bağımsızlık ve özgürlük" peşinde koşanlar var, dünyanın bütün insanlarına özgürlük, bütün açlarına ekmek, bütün işsizlerine iş, bütün onursuzlarına onur diyenler var...! Deniz Gezmiş gibiler var, ne öteki dünyada cennet amacıyla ne de bu dünyada saltanat sürmek niyetiyle değil üstelik, sadece İNSANA verdikleri değer ve o insanın onurunu herşeyden üstün tuttukları için sürüldüler ya da idam edildiler... Kral çıplak dediler, kralcılar ayaklandı, emperyalistler işgalden vazgeçmeli dediler "vatansever" geçinenler onlara saldırdılar...! İşte böyle bu dünyanın hali, hoca verir talkını, kendi yutar salkımı hesabı herşey! "Nazım Hikmet Ran" dünyanın en özel şairlerinden biri, ilk sıralarda hemde... Şu dizelere bakarmısınız; Kuvayi Milliye Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, destânımızda yalnız onların mâceraları vardır. Onlar ki uyup hainin iğvâsına .......... .......... Nazım Hikmet Ran ya bu ; Açların Gözbebekleri Değil birkaç değil beş on otuz milyon aç bizim! Onlar bizim! Biz onların! Dalgalar denizin! Deniz dalgaların! Değil birkaç değil be on 30.000.000 30.000.000! Açlar dizilmiş açlar! Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız sıska cılız eğri büğrü dallarıyla eğri büğrü ağaçlar! .......... .......... Nazım Hikmet Ran buda Nazım için yazılan bir şiir; Nazım Hikmet Memleket Sen gönderildiğinde sürgüne, Kalmıştın sevdiğin memleketine hasret, Çarpıklıkları anlattığın için hasret bıraktılar güne, Ah şimdi bir görsen üstat ne halde memleket. Sen gittiğinde karanlıktı her yer, Nereye baksan pislik, Nereye gitsen haramiler, Hep susturuluyordu Gerçekleri bilenler, Gelsin sürgünler, Gelsin faili meçhuller... Aradan 46 yıl geçti, Yok memleketimde Değişen havadisler... Vatansever vatan haini yine, Vatan hainleri vatansever memleketimde, Özelleştirildi kalmadı bir şey, Tek anamız kaldı üstat Onu da özelleştirecekler... Daha çok şey var anlatacak Halk eğitimsiz anlamıyor anlatılanları, Üretim yok, tüketim çok, yine işsiz, yine aç kızları, delikanlıları, İşte böyle üstadım ülkemden insan manzaraları... (Ülkem bazılarına göre çok ama çok gelişti, Oysa davul aynı davul be üstat, yalnız çalan değişti...) Kazım DOĞAN 03.06.2009
-
Şİİ YORUMLARI İLE ZİNAYA KILIF
Asıl şaşırtıcı olan insanların bunlara inanıyor olması, itibar ediyor olması... Gittikçe birbirinden soyutlanan iki kavram var gezegen üzerinde sanki, akılcılar ve ilkeller... Evrim'e inanmam ama var farzederek soruyorum, ilk insan konuşmayı, alet yapmayı, anlamayı nasıl başardı? Çok zaman aldı mı? Sonra felsefeler geliştirdi, bilimi geliştirdi, zihnini geliştirdi... v.s. Fakat bazıları hala gelişmemiş! Hala mağara adamlarının zihin yapısında düşünüp, hayaletlere inanıp, mistik yaşayıp, yaptığı her şeyi yaratıcı tarafından onaylattığını sanıp, gelişmemiş kabilelerin yaptığı gibi "tapınak/tanrı/kurban/itaat" anlayışı ile yaşayanlar var... İlk insandan bu yana en ilkel insandan, en üstün bilince sahip olan insan arasındaki süreç bütün insanlar için geçerli değil... Bu da bir zamanın izafiyet sorunumudur, zaman her akılda da başka mı işler? En mükemmel insan hangi insandır, insan onurlu yaşamak diye bir felsefe geliştirebildiyse çoğul kitleler neden hala kişileri kutsuyor, kişilerin sözüyle yaşıyor, Humeyni'yi İranlılar ve sevenleri için özel yapan nedir, insanlara ne vermiştir, onurlu yaşamak yerine esaret altında Humeyni rejimiyle din faşizmine maruz bırakılmışlardır... Kendisi gibi düşünmeyenleri hayvanlar olarak nitelendiren birinin en ilkel insan ile en mükemmel insan arasındaki tabloda yeri neresi olabilir? Böyle bir dinin yaşama geçirilmesi bir yana konuşulması bile abestir... Ama İran toplumunda kabul görmüştür, bizim ülkemizde de bazı kesimlerde benimsenmektedir, sempati bile duyulmaktadır, sırf İranlı olduğu için saygı gören insanlar vardır bunların arasında, Fethullah Gülen gibi Humeyni'de kendisine ruhbaniyet yakıştırmış, sanki Allah ile aralarında gizli bir sözleşme varmış gibi davranılmış... Eğer akıl doğru kullanılmazsa insana herşeyi yaptırır ve yaptığını doğru gösterir... Türkiye'de bu sistem tutar mı, bence eğer Kemalist düşünceyi tanımasaydı bu millet mümkündü, ama Mustafa Kemal'in sayesinde "özgürlüğü, hür düşünceyi, hür inancı, hür onuru ve akılcılığı" öğrendik... Ülkemizde gittikçe yaygınlaşan Siyasal İslam'ın İrandan destek gördüğü doğru, hatta buradaki İslamcıların çoğunluğuda bir cemaate girmekte, cemaate hizmetle Allah'a hizmeti eşdeğer görmekteler... Tarihi iyi okumadıkları için inanç tuzağına daima düşüyorlar, oysa tarih dincilerin insanlığa çektirdiği ızdıraplarla, sömürülerle dolu... İran halkıda bu yanlışa düşmenin bedelini ödüyor...
-
MAYINLI ALANLAR ÜRETİCİYE VERİLSİN... Bu durumda; 20 Milyon dolarlık tarımsal gelir ve 15.000 kişiye istihdam sağlanılabilir...
Mayın bahane... (İsraile su, Barzani'ye liman (boru hattı) lazım) 600 bin adet mayın temizlenmesi karşılığında 44 yıllığına birinci sınıf tarım arazisi, üstelik suyu da mevcut� Stratejik derinlik uzmanı Dışişleri Bakanı Davutoğlu, geçen hafta açıkladı; "Suriye ve Irak"ı susuz bırakmayız." Suriye ve Irak ile Türkiye arasında İsrail yer alırsa, suyun ne zaman ve nasıl kullanılacağına acaba biz mi karar veririz, yoksa mayınları temizleyen İsrail mi? Günlerdir kamuoyunu meşgul eden mayınlı arazilerin temizlenmesi karşılığında, temizlenen toprakların İsrail"e kiralanması konusunu, maalesef, yine, her zamanki gibi yüzeysel bir şeklide tartışıyoruz. Saçma sapan sorular gündemi işgal ediyor. İşin özünü ya anlamak istemiyoruz ya da anlamakta güçlük çekiyoruz. Soru 1: Mayınları neden biz temizlemiyoruz? Ordu neden, kendi döşediği mayınları, gerekli teçhizatı satın alıp, kendisi temizleyemiyor. Gazetelerdeki 'TSK, burada 2 yıl önce mayın temizlemesi yaptı" haberleri yalan mı? Genelkurmay neden susuyor? Soru 2: Bu toprakları neden İsrail"e bu kadar uzun süre kiralıyoruz? 3 yıl yetmez mi? Soru 3: Bu konu yoksa "van minut"un faturası mı? Soru 4: Obama neden gelmişti? Soru 5: Stratejik derinlik! sahibi Türkiye, tam da merkez ülke olacakken, acaba birileri merkezin gücünü mü kıskanıyor? Soru 6: Suriye"nin kuzeyini kuşatacak 510 km. uzunluğundaki bu arazi, kontrolü İsrail"in elinde bir bölge olarak, Türkiye ile Suriye arasında daha az mı "mayınlı" bir bölge olacak? Soru 7: Meclis"deki bu yasa tasarısından stratejik derinlik uzmanı Dışişleri Bakanı Davutoğlu"nun haberi var mı ?
-
su
SU HAYATIMIZDIR Su cansızdır olabilir ama can susuz olamaz. Canlı olan herşeyin kaderi su üzerine yazılmıştır. Nerede can varsa orada bir su arayışı vardır. Madde sanki suyun dudağından emer gibidir hayatı. Hayat ateşi, önce suyun duru ayinesine düşer, öylece görünür olur. Onun içindir ki, bir canlıya baktığımızda yarıdan fazla suyu görürüz aslında. Her canlı bedeni su üzerine yazılmış yazı gibidir. Öyle ki yüreğimizin yüreğinde her an bir su şelalesinin ritmik akışını duyarız, beynimizin çeperlerinde suya yazan bir kalemin vuruşlarını ağırlarız. Şah damarımızdadır su. Şah damarımızdır su. Su kanımızdır. Su, yüreğimizde ‘can suyu’muzdur. Su hayatımızdır. “Ab-ı hayatımız”dır. Su, Muhyi’den ihya dokunuşu, Hayy’den diriliş nefhasıdır. SU YAKINIMIZDIR Tohumlar bir damla suyun dokunuşu ile uyanır. İnsan günışığına suyun dokunuşu ile uzanır. Su bizi bize yakınlaştırır, eşyayı birbirine yakın eyler. Su varoluşumuzun ele avuca gelmez ilmeği gibidir. Suyun aktığı yerde, suyun coştuğu yerde, suyun uğradığı yere yakın durur hayat; suya tutunur ve yeşeriverir, canlanır ve neşelenir. Suyun yokluğu eşyayı birbirine uzak eyler, canlıları tarif edilmez bir ayrılığa düşürür, bitimsiz bir boşluğa iter. Su yakınlıktır. Tüm dağılmışlıklar suyun billur dokunuşunda kristalleşir, tüm uzaklıklar suyun serin yüzünde son bulur. Su varlığın tanıdık sahili, buluşmaların şeffaf gülüdür. Su sahilimiz, gülümüzdür...Yakınlığı “aramızdan su sızmıyor” diye tarife kalkanlar, aramızda su olmasaydı bütün yakınlıkların, birleşmelerin ve buluşmaların eriyeceğini hatırlamalı.. Su, Mahbub’dan yakınlık müjdesi, Vedud’dan dostluk habercidir . SU RENGİMİZDİR Renksizdir su ancak tüm renklerin boyalarını ödünç aldığı da sudur. Suyun olmadığı bir dünyada rengin elbette sözü edilemez. Gülün alı, yaprağın yeşili, göğün mavisi.. hepsi suyun yüzünde gerçekleşir. Suların çekildiği yerde renkler ölür. Su varoluşun rengi ve ahengidir. Tüm renkler su üzerine yazılmış gibidir. Rengahengimizdir su... Su, Mülevvin’den gözümüze gökkuşağı, Musavvir’den gönlümüze ahenk boyasıdır. SU SURETİMİZDİR Su biçimsizdir ancak biçimlerin biçimlendiği kalıptır. Suyun olmadığı yerde bozulma, çürüme, pörsüme, erime başlar. Su hiç biçime girmese de, eşyanın biçimlenmesinde ve suretlerin güzelleşmesinde vazgeçilmezdir. Su, girdiği her kabın biçimini alırken, kalıbımızı giyinmeye hazırlanır, kalbimizi okşamaya koşar. Yüzümüzün güzelliği suyun gezinişiyledir, gözümüzün nuru suyun yoklayışıyladır, kalbimizin kalbi suyun akışıyladır, kalıbımızın kalıbı suyun suretiyledir. Su, Cemil’den güzellik dokunuşu, Latif’ten estetik okşayışıdır. SU LEZZETİMİZDİR Tadı tuzu yoktur, ancak hayatın tadı tuzu suyla gelir. Tuz suda kıvama erişir, şeker suda tadını bulur. Hayatın tüm lezzetleri suyla gerçekleşir, suyla hissedilir hale gelir. Hiç bir lezzet suya uğramadan gelmez damağımıza.. Dudağımıza kurulmuş sofra, dilimize sunulmuş çeşni gibidir su. Her nimet bu sofraya uğrar, her lezzet bu çeşniye katılır. Eşsiz baharatımız, vazgeçilmez katığımızdır su. Su, Rezzak’tan dilimize çeşni lütfu, Rahman’dan cismimize tat sunağıdır. SU ŞİİRİMİZDİR Su sadedir, ancak karmaşanın buluştuğu yerdir. Su çoktur, ancak eşsizdir. Kolay elde edilebilir gibidir ancak tek bir damlası bile taklit edilmez bir cevherdir. Bir şiir gibi, sade ama bi’tanedir, “sehl-i mümteni” söyleyişi gibi basitlik içinde kainatın en karmaşık ilişkilerini anlatır gibidir. Sadelik ve güzellik suda buluşmuşlar ve orada öylece beraber kalmış gibidirler. Şiir söze su verip onu çelikleştirmek ise, su da sözün kılıç gibi keskin ve elle tutulur halidir. Su şiiri anlatmaya yeter belki, ama henüz hiçbir şiir suyu anlatabilmiş değildir. Oysa, su kâinattaki her olayın kafiyesi, varlığın gözümüz önünde akıp duran şiirinin doyumsuz nakaratıdır. Su kainatın konuşmasının ahengi, varoluşumuzun şiirli üslubudur. Su Mütekellim-i Ezelî’den dudağımıza dökülmüş cismanî bir şiir, Rahman-ı Rahim’den yüreğimize indirilmiş müşfik bir sözdür. SU HERŞEYİMİZDİR Su hiçbirşeye benzemez ama herşeye de benzer. Herkese yakındır, herkesledir. Herşeyin yanındadır ve herşeyin özüne girer, herşeyin yüreğine sokulur, herşeyin cisminde bekler.. Bununla birlikte herşeyden ayrı kalır, ayrık durur. Hiçbir şey suyu bulandırmaz; hiçbirşeyin kiri onun duruluğuna dokunmaz. Yine su olarak kalır, bozunmaz, dağılmaz, özünü bulandırmaz. Herşeyin yanında durur, ancak herşeyden duru kalır su. İnsan yüreğini her an yokladığı gibi, gökleri dolaşıp el değmedik coğrafyalara uğrar. İşte böylesine herşeydir su. Herkesle ortaklık kurmaya hazırdır . Herbirimizin yanında ancak herbirimiz için özeldir. Su, Ehad’den boynumuza dolanmış eşsiz incidir, Samed’den gözümüze takılmış paha biçilmez pırlantadır.su.... Dr.Senai DEMİRCİ
-
Günün Sözü
"Parayı işığa tuttuğumuzda içinde bir filigram varsa, bu para gerçektir, yoksa sahtedir... Bir insanı ışığa tuttuğumuzda içinde ATATÜRK varsa bu insan gerçektir, yoksa sahtedir..." ali poyrazoğlu
-
Şİİ YORUMLARI İLE ZİNAYA KILIF
Aha Humeyni, "El-Kur'an - Bab Marifetullah"adı ile yazdıgı kitapta, Kur'an-ı Kerim'de diğer İlahi Kitaplar gibi tahrif edildiğini iddia eder! " bu da bütün İlahi Kitaplar, Kur'an-i Şerif ve bütün Serif Ayetleri de dahil olmak üzere, tahrif edildiklerinin bir göstergesidir, daha sonra zaman içersinde bir çok tahrif eylemlerinden geçerek insanların eline sunulmuştur, " -http://mumsema.com/digerleri-mezhepler/74515-sianin-sapikliklari.html-
-
Şİİ YORUMLARI İLE ZİNAYA KILIF
Muktada Sadr'ın fetvasının tercümesi: Biz mehdi ordusunu destekleyen bir grup kadınız Siz İslam ve Müslümanların hüceti Muktada Sadr’a bir soru sormak istiyoruz Mehdi ordusun bir grup bize Grup sigası (Muta nikahı olarak) yapmayı teklif ettiler Onlar bize diyorlar ki grup halindeki nikah yapılan nikah 70 defa daha faziletlidir Biz bunu hacda şeyh yakuptan sorduk ve bidat olduğunu söyledi Biz grup nikahı edebilirmiyiz? Bu nikah bir geceden az bir müddet içindir Maksadımız mehdi ordusunun askerlerinin ihtiyaçlarını ortadan kaldırmaktır Çünkü ;onlar nasiblerle (sunilerle) savaşırken kafaları karışmasın Malumdurki muta nikahı bizim mezhebimizde helaldir Suniler bu konuda kafamızı karıştırıp bizim çoğalmamızı engellemek istiyorlar Grup mutasına bizim alimlerimiz icazet vermektedirler fakat Müslüman olmayanların veya avam tabakadaki insanların grup sex mutasında olmasını istmezler Çünkü onlar bu şekilde müminlerin bedenini görebilirler Şeyh yakub da bu sebep ile bunu istememiş olabilir Mehdi ordusunun askerleri ile muta nikahı yapmak başkaları ile muta nikahı yapmaktan daha güzeldir Zeynebbiyede olan bacılarımızdan talep ediyoruzki Allah’ın onlara verdikleri bedenlerive malları istifadeye vermekte sakınca görmesinler Grup mutası yaparkende başkalarına haber vermesinler ve kimseye görünmesinler Bu aynı zamanda Ayetullah el-Hairi’nin de görüşüdür
-
MAYINLI ALANLAR ÜRETİCİYE VERİLSİN... Bu durumda; 20 Milyon dolarlık tarımsal gelir ve 15.000 kişiye istihdam sağlanılabilir...
Ben sizi anladım sayın yakışıklı, demek istediğim elbette mülk öncelikle vatandaşlık bağı ile bağlı olup üstelik resmi tapusu olana aittir... Ama bütüne baktığımızda aslında Türkiye'nin her karışı hepimize aittir... Halka bedava yok ama yandaşlara bedava çok, güzel iş valla... Bunlar satmayı, para kazanmayı meslek edinmiş anladıkta, bazı şeyleri satmaya onların gücü yetmez, her şeyin bir sınırı var, Türkiye'nin de var, Türkiye'ye ihanetinde bir sınırı var! Abdullah Gül, o tuhaf gülümsemesi yüzünde Irak'tan geliyor, sanki yeni bir keşif yapmış, acele etmezsek tren kaçacakmış, büyük ve tarihi bir fırsat yakalanmış dedi, altından çıka çıka pkk talepleri çıktı, fakat zaten bu söylediklerini Collin Powel'a 9 maddelik gizli anlaşma ile sözünü vermişti, işte o anlaşmanın gereğini yerine getirmenin adı "TARİHİ FIRSAT" Filistin üzerinden dünyanın parasını toplayıp, İsrail'i kınayamayan, Davos'ta kahraman kesilip İsrail'le yeni anlaşmalar yapan, yetmiyormuş gibi sınırını pazarlayan başkaban da açıklama yapıyor "TÜRKİYE BÜYÜK BİR KÜLFETTEN KURTULACAK VE KAZANÇLI ÇIKACAK" fakat asıl yapılmakta olan BOP'un Mezopotamya ayağını anlaşma adı altında tamamlamak! Türkiye'nin politikaları günlüktür ama yaptığı anlaşmalar yıllara dayanır... Türkiye'nin yarına dair bir planı, projesi hatta tedbiri yoktur... Türkiye'yi bu anlayışa sahip politikacılar yönetmemektedir... Batı sermayesine hizmeti şiar edinen hükümetler yine batının desteği ile güçlenmektedir...
-
Ermeni sorunu
Eğer bir karikatür yeteneğim olsaydı şöyle bir şey çizerdim... Ortada bir ceylan (Türkiye) yaralanmış ve yatıyor henüz canlı fakat bilinci kapalı, etrafında bir sürü kurt, hepsi pazarlık ediyor, neresinden tutup koparsak diyenler, orasını burasını paylaşanlar, (Amerika, Ermenistan, İsrail, Avrupa) aynı zamanda yaralı ve baygın ceylanı yargılayıp mahkum edenler, yıllar önce kendisine saldırıp o zamanda yaralamış olan eski saldırganları haklı görenler, bütün bunlar yetmezmiş gibi, iç organları ayaklanmaya çalışıp, düşmana kendileri teslim olmaktadırlar... Türkiye'nin hali bu, bağımsızlığını yitirmiş, eli kolu bağlanmış, uyutulmuş ve paylaşılmaya başlanmış bir yaralı ceylan gibi...