sardunyam tarafından postalanan herşey
-
Radio onair 1-2-2-1
hani be radyo madyo yok ortalıkta böyle bir site bulunmamaktadır diyo :hih:
-
İçindeki nakaratı yaz...
gurbet içimde bir ok herşey bana yabancı hayat öyle bir han ki acı içinde hancı
-
İyi Sahurlaaaar..
hayırlı ramazanlar herkese ve sana efendi herkesin bir açılım alayışı var elbet, demek ki neymiş tahammül, anlayış ve tevazu göstermek gerekiyormuş fakat bu açılımını Türkiye'de hele hele uluorta bir yerde yapmaya kalkma sakın, açılım maçılım dinlemez karakaçan sudan gelene kadar döverler...
-
DÜNYANIN MERKEZİ; MEKKE
Hoca Nasrettin'e sormuşlar dünyanın merkezi neresidir diye, oda tam üzerinde durduğum yerdir demiş... O hesap elips şeklinde bir küre olan gezegenimiz diğer bütün küreler gibi yüzeysel değil, dipsel bir merkeze sahiptir... (çekirdek bakımından) Son yüzyıllarda müslümanların bilime katkıları genellikle Çin malı elektronik cihazlara ezan vakitlerinde 5 vakit ezan okuyabilen radyolu saatler, digital veya uydu yoluyla dünyanın heryerinden Kabe'yi naklen gösterebilen televizyonlar geliştirmeleri için Çin'lilere akıl vermeleri yönünde ve paralelinde gelişmektedir... Bu gibi şeylere kafayı fazla yoran Arablar bu kadar eforu bir bilim dalına harcasalardı sanırım uzaya üs kuran ilk ülke Rusya, Amerika ya da Çin olmazdı! Mekke dünyanın merkezi oluyorsa bulunduğu meridyen ve paralellere denk gelen diğer yarısında başka bir merkez mi bulunuyor?
-
YENİ OSMANLI
Bilimden uzak akıl algıda seçici davranır! Malum bilim akılla idrak olunur ve yegane mürşittir, aşı ile haşrolunan ancak ve ancak bağışıklık sistemine müdahale edilerek kaderci ve tepkisiz hale getirilir... Eğer hastalık bulaşıcıysa aşı karetmeyebilir!
-
YENİ OSMANLI
Osmanlıyı yıkan bir nedende dine dayalı yönetimi benimsemesidir, buna bağlı olarak zamanın şartlarına ayak uyduramamıştır, bilimden ve sanattan kopmuştur... Devlet ahalisi her işi ulemaya danışır olmuştur... Görülen rüyalara yorum yapan müneccimlerin tavsiyeleri ile kararlar alınmıştır ve nihayet akıldan uzaklaşan her kurum ve birey gibi kendi kendini bitirmiş ve tarih sahnesinde çekilmiştir... Cumhuriyeti yıkılma aşamasına getirende akıldan ve bilimden uzaklaşarak her koşulu dine dayalı yorumlayan, dini suistimal ettiği aşikar olduğu halde topluca itibar gören zihniyet halka kaderciliği tekrar aşılamıştır... Her doğal afet sonrası "bu Allah'ın gazabıdır dinden imandan yoksunlaştığımız için başımıza bu felaketler geliyor" diyenler yine çoğalmıştır...
-
İstanbul'un Orta Yeri Sel !
Öncelikle hepimize büyük geçmiş olsun diliyorum... Ölenlere rahmet, ailelerine de sabır diliyorum... Ve nihayet İBB bakanı Topbaş suçluları buldu, suçlu bir: Küresel Isınma (ki kendisi ayrıca küresel ısınma için ne gibi bir çalışma yapmıştır bilinmez) suçlu ik İstanbullular (dere yataklarını iskana açan dere ve göl havzalarına kaçak konut yapanları seçim öncelerinde cesaretlendiren onlar değildir sanki) Evet, bugün gördük ki iki günlük yağmurla kriz yönetemeyen İstanbul Belediyesi, valilik ve başbakanlık olası bir deprem karşısında ne yapabileceğini de göstermiştir...! Fakat ihtimaldir ki depremin sorumlularıda yukarıda adı geçen iki grup olacaktır şimdiden biline!
-
Bilim KADER'i kanıtladı!
"Kader, evrenin değişmez yasalarına denir" İşin dini boyuttaki realitesi budur, aksini söylemek bizzat Allah kavramının "adalet, yargı ve irade" özelliklerine aykırı olur... Ayrıca bilim kader'i sizin söylediğiniz anlamda ispatlayamaz, bu mümkün değil... Eğer kader (bilinen anlamıyla yazgı) kişilerin iradeleri dışında başlarına gelen ve dolayısıyla istem dışı yaptıkları herhangi bir şeyden ötürü bir sorumluluk taşımamaları gerekir... Mantıken birine oynaması için bir rol veren yönetmen, oynadığı rol gereği suç işleyen oyuncuyu mahkum edemez...! Mesela Allah hem kendisine iman edilmesini istiyor hemde ateist kullar yaratıyor olabilir mi?
-
tüm müslüman arkadaşlarım cevaplasın
Bence çok soru var ve bu soruları yanıtlayacak pek kimse yok, fakat şunu sormak istiyorum "dinler Allah tarafından indirildiği gibi kaldı mı, dinler neden kurumsallaştı, inanç bireysel midir, toplumsal mı, dini siyasallaştırmak Allah'ı da siyasallaştırmaz mı?" Allah'ın daha önce gönderdiği kabul edilen kutsal kitapların daha sonra insanlar tarafından tahrib edildiği söyleniyor, eğer bir şey ilahi bir varlık tarafından korunuyorsa nasıl değiştiriliyor, peki bu Kuran içinde geçerli olamaz mı?Ya Kuran'da değiştirilen ayetler varsa ne olacak? Her insanın düşüncesi ve inancı tıpkı parmak izi, göz retinası, kulak yapısı, dna sı gibi birbirinden farklı ve benzersiz... Müslümanlar ve diğer ilahi dinlere inananlar bedensel benzersizlikleri Allah'ın mucizesi olarak nitelendiriyorlar, peki düşüncenin ve inancın benzersizliğine neden müdahale etme gereği duyuyorlar, bunlarda Allah'ın mucizesi olamaz mı?
-
Laikliğe sapkın, Atatürk ve İnönü'ye militan diyor
Kızlarını başları örtülü olarak okula gönderen koca koca adamlar, o kızları başka hiç bir yere göndermiyor! Aslında eğer kızlar başları örtülü olarak okuyabilseydi bence çok az baş örtülü okula giderdi, aslında amaçları eğitim almak veya aldırmak değil laik ünivetsitelere saldırmak için zemin hazırlamak! İşte bunu yapıyorlar! Düşünsene, Profesör olmuş bir adam RTÜK'ün başına getiriliyor üstelik... Ve bu adam laikliğe sapkın ideoloji diyebiliyor, İslam profesörü olsa böyle söyleyemezdi, İslama karşı oluşturulan şey laiklik değil aksine İslama karşı başka bir İslam oluşturuldu! Müslümanların düşmanı laikliği benimseyenler değil kendilerine İslamcı diyenler ve onlarla işbirliği halinde bulunan Hristiyan misyonerler! Tıpkı İran ve Afganistan'da olduğu gibi (ve şimdi Irak'ın bazı bölgelerinde) Siyasal İslam ve sponsorluğunu yapanlar insanların özgürlüklerini ve yaşamlarını dini tekellerine alarak kısıtlıyorlar... Bunun adı Allah'ın yolundan gitmek oluyor, aksini söyleyende Allah'a karşı gelmiş oluyor! Laiklik Allah ile aranıza başka birini koymamaktır... Atatürk militansa eğer bunu söyleyen profesör ne oluyor acaba?
-
"Öcalan'ı göz ardı edemeyiz"
Zeitgeist Addendum ve Banu Avar'ın Yeni Dünya Düzeni belgesellerini izlemezi tavsiye ediyorum... Terörizm'den kimler nasıl yararlanıyor, bir yerde bir terör örgütü yaratmak için nasıl şartlar ve ne gibi ayrıntılar gerekiyor bunları düşündüğümüzde ortaya tek bir cevap çıkıyor: Terörden, egemen ve emperyal güçler yararlanıyor, toplumları ve toprakları bölmek için din, dil ve ırk gibi materyaller kullanılıyor, amaç belli, ortam uygun bu ülkede tıpkı terörün varolduğu diğer ülkeler gibi bilincsiz, fakir, asabi, ırkçı ve kinci insanlardan oluşuyor... Amerika Birleşik Devletlerini kuran Avrupalılar, Amerikalı olmayı nasıl başardılar? Orada neden terör olmuyor, Avrupa'da çeşitli dil, din ve ırk farklılıkları bir arada nasıl barış içinde yaşıyor, binlerce Cezayir'li, Fransa'da, binlerce zenci, Arab, Türk, Çinli v.s. Amerika'da neden terör yapmıyor? Terör neden 100 yıldır sadece Ortadoğu'da ve Müslüman halklar arasında kan akıtıyor? Ve neden Müslüman halklar din bağnazlığından kurtulamıyor, teröre meylediyor? Ve hala emperyal devletler tarafından yönetiliyorlar? Terörü finanse eden ve teröristi eğiten AB/ABD iken nasıl oluyorda hala onların direktifleri ve kanunları bu topraklarda geçerliliğini sürdürüyor? Din, dil ve ırk ile yapılan her türlü faşizm sadece kan döküyor, ne ölen ne öldüren sadece silah tüccarları ve sömürgeciler kazanıyor, sonra Apo gibi maşalar birilerince lider kabul edliyor? Bütün bunlar sadece senaryo ve her senaryonun oyuncuları ve yönetmenleri vardır ayrıca finanse edenleri olmadan bir film çekilemez!
-
Tarak Gazetesine Belge Sızdırmaca
Benin Linkim
-
Kenan Evren Yoğun Bakımda
Bu ülkede Darbe yapan adamlar yargılanmaz, ressam olurlar! Fakat Darbe yapacağından şüphelenilenler yargılanır, ölüme terkedilir! Darbeyi yapıp gerçekleştiren kişiye karşı saygıda kusur edilemez, fakat bir kısım savcının üstün başarıları ile darbe yapacak kişileri gözlerinden tanıyıp, sende darbeci gözü var dedikleri yıllarca yargılanır! Ve nedense bu darbe yapacağından şüphelenilen kişiler yapacakları herşeyi günlüklerine not ederler, suikast planlıyolarsa bilgisayarlarına planı not ederler... Yapmış oldukları herşeyi isimlerle birlikte not tutarlar, "biz on gün sonra darbe yapacağız, ben Mustafa ve İlhan böyle karar verdik, yanımıza a,b,c,x,y, kişileride alarak hükümeti 3 adet el bombası, 5 adet lavsilahı, 28 adet mermi ile indireceğiz, bu silahları orda burda şurda gömdük, bir kısmını denize attık, bazısını bulutlara sakladık, gökten 3 elma düşeceği gün biz Sarıkız'a binip her birimiz emekli ve 70 yaşında olarak çok feci şekilde akepe hükümetinin ayağını kaydıracağız" diye her türlü abukluğu bir deftere not ederler... Dursun Çiçek örneğindeki gibi darbeye niyetlenen kumandan bir adet antetli kağıda yapmayı planladığı darbeyi üstelik kopyalarınıda alarak dilekçe şeklinde yazdırır... Postaya verir Taraf gazetesine gönderir... Çünkü darbe böyle yapılır!!! Kenan Evren mi, o masum çünkü bu ülkede suç işlemek değil, düşünmek cezalandırılır!!!
-
"Öcalan'ı göz ardı edemeyiz"
Bir yerlerde, birileri bazılarınca taraf yapılmaya çalışılacaksa önce iki taraf yaratılır sonra o taraflara üçüncü bir kişi gelip şöyle der: "sen ondan farklısın, daha uzunsun, daha kaslısın veya senin gözünün üstünde kaşın var, karşı taraf böyle dedi, üstelik senin kullanamasanda boğazında birde küçük dilin var, işte karşı taraf senin küçük dilini kullanmanı engelliyor" gibi... Böylelikle, kutuplar ayrılır, herkes farklılıklarını farketmeye başlar, başkasının farklılığı diğerine batar, sonrasında tavuğuma kıştt dedin diyerekten çatışma çıkar... Bazen bu çatışma yıllarca sürer çoğu kişi neden çatıştığını unutur ve nihayet kışkırtılmada gaza gelen taraf bu işten bir sonuç elde ettiğini sanır...! Aslında bütün olan biten gölgesiyle kavga eden adamın yaptığı kadar şaşkıncadır... Fakat, koca koca adamlar bunlara inanır... Sonra bunlara birde lider bulunur, fazla akıllı olması gerekmeyen, kaba-kültürsüz, çirkin ve hatta şizofren bile olabilir... Tek yapması gereken, eline verilecek metni ezberlemesi ve farklılıkları fark ettirmesidir... El kaide İslam adına müslümanları, pkk özgürlük ve eşitlik adına Kürtleri bu yüzden ortadan kaldırır... Abdullah Öcalan ve Usama Bin Laden arasında fark yoktur... Her ikiside aranan elemanlardı, bulundular...!
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
limona birazda elma suyu eklesem nasıl olur
-
MINEU Hayranları röportaj yayında!
Gece Yağmuru Nasıl, oldu mu? Deniz Kızı aaaaman tanrım yazabiliyorum...
-
Politika ve Röportajı
68.Bir bayanda-bayda aradıgın özellikLer neLer? C:Bir bayanda aradigim özelliklerin basinda,acik sözlü olmasi,askta tabu tanimamasi,kadin olmasinin suc olmadiginin bilincinde olmasidir. Fikri uyum içerisinde olduğum bir dostumsun, büyük çoğunlukla benzer düşünceleri ve benzer duyguları paylaşıyoruz, fakat bu yukarıda alıntıladığım yorumun içi seni kutlamak istiyorum, hani hepimizin değiştirmek istediği bazı durumlar vardır işte senin bu bahsetmiş olduğun şeyin yani kadın olmanın suç olmadığı ve olmayacağı fikrini onun zıddıyla değiştirmek isterdim, seni kutlarım... Benim ülkemde kadın olmakta, insan olmakta suç sayılır... Ropörtajınla seni daha iyi tanımış olduk, iyiki varsın sevgili politika...
-
Sardunyam ve Röportajı
Ropörtajı yapan, zahmet edip okuyan nezaket gösterip yorum yapan herkese teşekkür ederim... Hemşocum, sen onları birde annemden dinlemelisin... Aslında ben o kadarda saldırgan biri değilim yavuuu masum bir kedicik kadar mırmırım aslında bakınız mııııırrrr
-
Piknik: Haziran 14 - Yer: BüyükAda : VARMI PİKNİĞE GELEN
Selamlar Öncelikle forumun değişen yüzü herkese hayırlı olsun diliyorum bu nezaket davranışımdan sonra değişen bu formatı henüz çözemediğimi ve epey cebelleştiğimi belirtmek isterim, örneğin 15 dakika yanıt yazmak için nereye tıklayacağımı aradım ve nihayet buldum galiba, galiba diyorum zira henüz yazdıklarımı postalayamadım... Erbay uşağumu sevgi ile kucaklıyorum, sözünün eri kardeşimi yeniden derinden saygı ile selamlıyorum Fotoğraflar çok güzel, bendekileri hiç eklemiyorum... Piknik günü akşam dönüşte biz soluğu yazlıkta aldık o yüzden foruma girip bakamadım... Erbayum the godmather adını uygun gördüğün için seni kutlarım Evet pikniğimiz katılımcı sayısınca az oldu biz ilk etapta bunun sıkıntısı ile biraz mutsuz olur gibi olduk ancak unutulmaz bir gündü, Unutulmaz detayları vardı ve onları sizlerle paylaşmaya hiç niyetimiz yok... Martılar çok romantikti, denizin kokusu ve hava çok güzeldi, ada harikaydı aslında gelmeyenler çok şey kaçırdılar, adada yürüyüş yapmak bisikletlileri izlemek, şanslı adalıların muhteşem konaklarını ağzımız açık seyretmek çok hoştu, faytonlar ve onların ayak sesleri eşliğinde adada güzel bir gezinti yaptık Erbayında dediği gibi burnumuza buram buram taze tezek kokusu geliyordu bu çok iştah açıcıydı o sebeble biz getirdiğimiz yiyeceklere balıklama daldık... Erbay'ın annesi bize nutellalı kek yapıp göndermişti inanılmazdı kırıntılarını bile silip süpürdük... Dönüşte o kadar güldük ki o kadar yorulduk ki karın kaslarımızda baklava şekillenmeler oluştu, bu sebeple önümüzdeki yıl dünya baklava göbekliler olimpiyatlarını adada organize etmeye karar verdik...
-
Piknik: Haziran 14 - Yer: BüyükAda : VARMI PİKNİĞE GELEN
Erbay Sardunyam Tan_Vakti S.e.t.h Odisseus Sedelina
-
Piknik: Haziran 14 - Yer: BüyükAda : VARMI PİKNİĞE GELEN
Sağol Birce, unutmayız... S.e.t.h yarın görüşürüz mamaları unutma sende
-
Çernobil
Sağlık Bakanlığı Bilimsel Kurul Raporu Bakanlık Raporu’na imza koyan “Sağlık Bakanlığı Tarafından Çernobil Radyasyon Kazasının Sağlık Etkilerini Değerlendirmek Üzere Oluşturulan Bilimsel Kurul”daki 32 kişiden, biri zamanın Sağlık Bakanı Dr. Yıldırım Aktuna ve Müsteşarı Prof. Dr. A. İlhan Özdemir ve beş müsteşar yardımcısı olmak üzere 12’si (% 37,5’i) Sağlık Bakanlığı bürokratı olup bunlardan müsteşar hariç yalnız birisinin (Ana ve Çocuk Sağlığı Genel Müdürü) akademik ünvanı vardır ve bakanlık raporundaki tek halk sağlığı uzmanı, sadece ana-çocuk ve üreme sağlığı konusunda bilimsel çalışmaları olan bu bürokrattır. Bakanlık Raporunda imzası olan üniversite ve diğer kuruluş temsilcilerinin sayısı toplam 20 kişi (% 62,5’i) olup; hepsi birlikte Sağlık Bakanlığı Bilimsel Kurul Üyelerinin Kurumlara ve Bilim Dallarına Göre Dağılımı Tablo: 1’dedir. Bakanlık Raporu çalışmaları için TAEK verileri (!) referans alınarak radyasyondan en çok etkilendiği varsayılan Artvin, Rize, Giresun, Trabzon, Ordu ve Edirne illerinde ile Ankara ve İstanbul’daki onkoloji merkezlerine bu illerden gelen son on yıldaki (1982-1992) lösemi ve tiroid kanseri olguları toplanmış ve 1983-1986 (Kaza öncesi dört yıl) ve 1987-1992 (Kaza sonrası dört yıl) olarak iki gruba ayrılarak karşılaştırılmıştır. Söz konusu illerden oluşan bölgede lösemi görülme sıklığının (insidans) yüzbinde 1,8’den 2,6’ya (% 44,4 artış); tiroid kanserlerinin ise yüzbinde 0.1’den 0.4’e (% 300 artış) çıktığı gözlenmiş; fakat “bu günkü tekniklerle bu artışın radyasyona mı yoksa başka bir nedene mi bağlı olduğunun gösterilmesinin mümkün olmadığı” belirtilerek radyasyondan etkilenen altı ildeki ve kontrol olarak da radyasyondan az etkilenen Adana’da başlatılan kanser ağırlıklı sağlık taramalarının sonuçlarının beklenmesi gerektiği açıklanmıştır. Bildiğimiz kadarıyla bugüne kadar böyle bir sonuç açıklanmamış ve fakat farklı ve bilimsel yönden gayet şaibeli (12, 13) bir yöntemle, kazadan 18 yıl sonra yapıldığı ve iki yıl sürdüğü söylenen bir başka Sağlık Bakanlığı Araştırmasının “Karadeniz Bölgesi Kanser ve Kanser Risk Faktörleri Araştırması” (14) sonuçları 2006 yılının nisanında kazadan 20 yıl sonra kamuoyuna açıklanarak Çernobil Nükleer Kazasına bağlı kanser artışı olmadığı bildirilmiştir. Bakanlık Bilimsel Kurulu’ndaki hiçbir uzman koruyucu hekimlik (halk sağlığı), epidemiyoloji ve veya çevre epidemiyolojisi uzmanı olmadığından etkileri hâlâ süren ve 2006 Karadeniz Araştırması’nda da kendini gösteren araştırma yöntemi yanlışları (örneklem, soru ve veri kaynağı ve değerlendirme hataları vb) yapılmıştır. Çünkü konu her ne kadar kanser uzmanlarını konusu gibi gözükse de nedensellik bakımından tamamen epidemiyoloji ve çevre sağlığı epidemiyolojisinde çalışmaları bulunan bir halk sağlığı uzmanın eşgüdümü ya da eşliderliğinde ve önerileriyle kurulacak bir bilimsel kurul ve araştırma tasarlaması gerektirir(di); tabii ülkemizin böyle bir uzmanı varsa! Yoksa bile helikopter kazası için bile yabancı uzman getirtmeyi akleden düşünce neden Dünya Sağlık Örgütü’nden bir çevre ve kanser epidemiyoloğu getirtmemiştir? Üniversite Görüşleri Adı zaten ‘görüş’ olarak konan bu raporların hiçbirinde inceleme ve rapor yazımı açısından yöntem ve standart birliği ve de multidisiplinerlik, editör (kurumu), çoğunda da kaynakça yoktur. Bütün üniversite görüşleri TAEK’in adı geçen altı üniversiteye 5-8 Ocak 1993 tarihlerinde yolladığı ve aslında Nisan 1988 tarihli TAEK’in “Türkiye’de Çernobil Sonrası Radyasyon ve Radyoaktivite Ölçümleri” konulu raporuna verilen görüş biçimindedir ve Çernobil Nükleer Kazası’nın üzerinden yedi yıl geçmesine rağmen üniversite görüşlerinin çoğu ‘hazırsızlığın göstergesi’ anlamında özensiz ve niteliksizdir. Örneğin Hacettepe Üniversitesi’nin görüşü içinde yer alan nükleer mühendislik anabilim dalı görüşü, bilim dalı başkanının bir panel konuşmasıdır (5). Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nın Türkiye’nin en eski ve kurucu dallarından birisi olduğu Hacettepe Üniversitesi’nin görüşü üç gün içinde oluşturulmuştur ve görüşü hazırlayanların çoğunluğu çocuk hastalıkları uzmanı olan 7 adet tıp fakültesi üyesinin hiçbiri halk sağlığı uzmanı ya da epidemiyolog değildir. Trakya Üniversitesi görüşü sadece iki sayfalık bir basın açıklaması şeklindedir ve rapor (görüş-basın açıklaması) imzasız olup tıp fakültesi kaynaklı olduğu anlaşılmakla birlikte hangi bilim dallarının görüşlerinden derlenmiş olduğu anlaşılmamaktadır. Gazi Üniversitesi görüşü 6 adet tıp anabilim dalı üyesince hazırlanmış ve iki sayfadan ibarettir. Ege Üniversitesi görüşü sadece üç daktilo sayfasıdır ve sadece üç nükleer tıp uzmanı öğretim üyesi tarafından hazırlanmıştır. İstanbul Üniversitesinin 204 günde oluşturabildiği anlaşılan görüşü, ikisi tıp olmak üzere dört fakültenin görüşü olmakla birlikte İstanbul Tıp Fakültesi Radyasyon onkolojisi ve hematoloji anabilim dallarının görüşü, bir paragraf uzunluğundaki iki resmi yazıdan oluşmaktadır. İstanbul Üniversitesinin görüşü içerisinde yer aldığı izlenimi veren ve fakat Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi üyesi olduğu yazılı bir akademisyenin yazdığı “Radyasyon Raporu”, üniversite görüşleri içerisindeki en nitelikli rapordur. Rusya ve ülkemiz için önemli eleştiriler, öneri ve öğütler ve kaza ile ilgili önemli bilgilendirmeler yapılmakla birlikte raporun dili “bilimsel rapor”dan daha çok “kanaat ya da bilirkişi raporu” biçimindedir. Türkiye’de yazışma süreleri, bir yazının (kurum en üst amirinin) imzadan çıkması ve gitmesi gereken gittikten sonra izlediği bürokratik yollardaki zaman kaybı düşünülürse özellikle ilk üç üniversitenin (erken ve İstanbul Üniversitesinin çok geç yanıtı) 70 sayfalık raporu değerlendirip, inceleyip kendi görüşlerini yazıp TAEK’e yanıt verme süreleri bakımından anlamlıdır raporlar
-
Çernobil
TAEK’İN “20. YILINDA ÇERNOBİL SERİSİ” RAPORLARI İÇİNDEKİ ‘SAĞLIK BAKANLIĞI BİLİMSEL KURUL RAPORU VE ÜNİVERSİTE GÖRÜŞLERİ’ HAKKINDA ELEŞTİRİ “Reaktörün kanayan ağzından kimyasal elementler tablosunda daha önce hiç sözü edilmeyen ve kazanın kendisi kadar küresel, çok tehlikeli bir izotop saçıldı: ‘Yalan-86’.” TAEK’İN “20. YILINDA ÇERNOBİL SERİSİ” RAPORLARI İÇİNDEKİ ‘SAĞLIK BAKANLIĞI BİLİMSEL KURUL RAPORU VE ÜNİVERSİTE GÖRÜŞLERİ’ HAKKINDA ELEŞTİRİ “Reaktörün kanayan ağzından kimyasal elementler tablosunda daha önce hiç sözü edilmeyen ve kazanın kendisi kadar küresel, çok tehlikeli bir izotop saçıldı: ‘Yalan-86’.” Alla Yaroshinskaya (1) GİRİŞ 26 Nisan 2009, Dünyanın tanık olduğu ve etkileri başta Belarusya’nın tamamı olmak üzere Ukrayna, Rusya Federasyonu gibi birkaç ülkenin bazı bölgeleri için ‘felaket’, ‘facia’ ve ‘ekolojik afet’ sözcükleri ile tanımlanan en büyük nükleer santral kazasının 23. yıldönümüdür. Ülkemiz açısından Çernobil’in ile ilgili asıl yıldönümü ise, aslında hemen hemen bütün illerimiz ve bölgelerimiz üzerinden beş gün boyunca kesintisiz geçmelerine rağmen resmi belgelerde sadece Doğu Karadeniz Bölgesi’ni ve Edirne İlini ilgilendirdiği varsayılıp birinci bulut ve ikinci bulut diye adlandırılan “Çernobil’den gelen radyasyon yüklü bulutlar”ın ülkemiz üzerinden geçtiği 3-7 Mayıs 1986 tarihleridir (2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), Çernobil Nükleer Santralı Kazası’ndan tam 20 yıl sonra, Nisan 2006’da, “20. Yılında Çernobil Serisi” raporlarını ve “Çernobil Arşivi Veri Tabanı”nı ancak yayımladı (3). “Yiğidi öldür hakkını yeme” özdeyişindeki gibi yine de bu girişiminden dolayı TAEK’na Türk halkı adına teşekkür etmeliyiz. Yayınlamasa, kim ne diyebilirdi? Bu bilgi paylaşımı çevre sağlığı ve halk sağlığı hizmetlerinin ve Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda kabul edilen Gündem 21’in “Demokratiklik” ve “Haklarda eşitlik-adalet” ilkeleri açısından geç de olsa ülkemiz için önemli bir çabadır. TAEK başkanı Oktay Çakıroğlu imzalı önsözündeki “Bu raporda, Uluslararası Radyasyondan Korunma Komisyonu (International Commission on Radioligal Protection-ICRP) tarafından belirlenen risk kriterlerinden hareket edilerek yapılan hesaplamalar sonucunda bu bölgelerde (raporlarda kazadan en çok etkilendiği ileri sürülen Trakya ve Doğu Karadeniz Bölgesinden söz ediyor-Y.N.) yaşayan toplam nüfustan radyasyon nedeniyle kanser olma olasılığının 1/100 000 (bir bölü yüzbin) olduğu; üreme çağındaki nüfus için ise hiç özürlü doğum beklenmediği ortaya konmuştur” cümleleri ile başlayan; TAEK’nun tamamı 606 (altıyüzaltı) daktilo (A4) sayfası tutan 20. Yılında Çernobil Serisi Raporları şu raporlardan oluşmaktadır: 1- Türkiye’de Çernobil Sonrası Radyasyon ve Radyoaktivite Ölçümleri (Nisan 1988 yılı raporu) (70 sayfa) (4), 2- Sağlık Bakanlığı Bilimsel Kurul Raporu ve Üniversite Görüşleri (Şubat 1993 tarihli) (136 sayfa) (5), 3- TBMM Araştırma Komisyonu Raporu (15.02.1994 tarihli) (108 sayfa) (6), 4- Çernobil Nükleer Santralinin Özellikleri ve Kazanın Oluşumu (34 sayfa) (7), 5- Çernobil Kazasının Diğer Ülkeler Üzerindeki Etkileri (70 sayfa) (8), 6- Türkiye’de Çernobil Sonrası Radyasyon ve Radyoaktivite Ölçümleri (2006 tarihli rapor) (120 sayfa) (9), ve 7- Türkiye İçin Doz Değerlendirmeleri (68 sayfa) (10). Yazımız, bu raporlardan 2’incisi olan ve Çernobil Nükleer Kazasından 7; günümüzden 16 yıl önce oluşturulan, Şubat 1993 tarihli “Sağlık Bakanlığı Bilimsel Kurul Raporu ve Üniversite Görüşleri” başlıklı rapor temel alınarak yazılmıştır (5). Yazının bundan sonraki bölümlerinde Sağlık Bakanlığı Bilimsel Kurul Raporu için ‘Bakanlık Raporu’, Üniversite Görüşleri için ise ‘Üniversite Görüşleri’ sözcükleri kullanılacaktır. Bakanlık Raporu ve Üniversite Görüşleri, bize ülkemizin 23 yıl önceki ve yazıldıkları yıllarda çevre sağlığı hizmetleri ve biliminin temel konularından olan “Zararlı Işınlar ve Radyasyon” konusunda gerek normal gerekse olağanüstü durumlardaki ‘risk analizi’ ve ‘afet yönetimi’ alt yapılarından çok önemli ikisinin yani ‘sağlık hizmetleri’ ve ‘bilimsel’ alt yapısının ve bunlara bağlı bütün alt yapıların ne durumda olduğunun kanıtıdır. Yazımız ve söz konusu 2. Rapor, bize bu iki önemli ulusal alt yapının günümüzdeki durumu hakkında karşılaştırma ve çıkarsamalar yapmamızı da sağlayacaktır. Bir kere, Sağlık Bakanlığı’nca kazadan 7 yıl sonra oluşturulan bilimsel kurulun ve hazırlaması istenen raporun ve istenen üniversite görüşleri’nin amacı “Kamuoyundaki kanserli hasta sayısı artışlarının doğru olup olmadığının incelenmesi”dir. Yani amaç, 7 yıl sonra oluşan bir kamuoyu baskısına yanıt vermektir; yoksa önceden tasarlanıp kendiliğinden devreye girerek ülkemizdeki Çernobil Nükleer Felaketi’nin en azından olası sağlık etkilerini değerlendirip; varsa riski yönetip ileterek algılatacak bir afet tasarımı ve afet hizmeti tasarlaması sonucu ve çıktısı değildir. 1986 yılında var olan 26 üniversitemizin sadece altısından (Hacettepe, Karadeniz Teknik, Trakya, Gazi, Ege ve İstanbul Üniversiteleri) görüş sorulmuştur (11). Bu konu en büyüğünden en küçüğüne Türkiye’de ‘bilirkişilik kurumu’nun’ ya da ‘bilimsel danışmanlık kurumu’nun sorgulanmasını gerektirir: Bilirkişi olacak kurumu ve kişiyi kim, nasıl (hangi ölçütlere göre, kimler arasından) seçmektedir?
-
Çevreci Eylemler
TÜRKİYE’DE TRANSGENİK BİTKİLERİN ALAN DENEMELERİ İLE İLGİLİ UYGULAMALAR Türkiye’de Transgenik (genetiği değiştirilmiş) bitkilerin alan denemelerinin yapıldığı artık bir sır değildir. Ekoloji Kolektifi tarafından TAGEM’e yöneltilen Türkiye'de Transgenik (genetiği değiştirilmiş) bitkilerin alan denemeleri ile ilgili sorulara TAGEM tarafından verilen yanıtlar, ülkede alan denemeleri usulü ve deneme sonuçları, ekim ve gdo'lu materyalin doğaya serbest salım tehlikesi ile ilgili birçok kuşkunun gerçekliğini gözler önüne seriyor. TÜRKİYE’DE TRANSGENİK BİTKİLERİN ALAN DENEMELERİ İLE İLGİLİ UYGULAMALAR SORU- CEVAPLAR Hazırlayan: EKOLOJI KOLEKTIFI MAYIS 2009 Genetik yapısı değiştirilmiş canlıların ve metabolik ürünlerinin kısa ve uzun vadede ekosistem süreçleri ve işlevleri üzerinde nasıl bir etki yapacağı henüz bilinmemektedir. İnsan sağlığı üzerindeki riskler göz önünde bulundurularak ve özellikle sınır ötesi hareketler üzerinde odaklanarak, biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı üzerinde olumsuz etkilere sahip olabilecek ve modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilmiş olan genetiği değiştirilmiş canlı organizmaların güvenli nakli, muamelesi ve kullanımı alanında yeterli bir koruma düzeyinin sağlanıp sağlanmadığı bir yurttaş ve tüketici olarak tarafımızca merak edilmektedir. Ülkemizde transgenik ürün analizi yapabilecek laboratuarların bulunmaması ve dış alımın tamamen satan ülkenin bildirimine göre yapılması merakımıza kuşku ve kaygıyı da eklemiştir. Bu nedenle Ekoloji Kolektifi tarafından Tarımsal Araştırma Genel Müdürlüğü (TAGEM)'ne, bilgi edinme yolu ile başvurulmuş ve aşağıda ayrıntıları ile aktaracağımız sorular sorulmuştur. TAGEM’in bilgi edinme başvurumuza verdiği cevaplarda aşağıda sunulmaktadır: 1.TAGEM bünyesinde oluşturulan ve alan denemeleri için başvuruları değerlendiren “Değerlendirme Komisyonu” nun ülkemizde kabul ettiği çeşitler nelerdir? Cevap 1: Bu kapsamda ülkemizde DK 626 Bt, RX 770 Bt, P31 B13 Bt, P 33 A14 Bt, P 33 V08 Bt, 33P67 mısır çeşitleri ve 5690 RR, DP 20 B/RR, DP 410 B pamuk çeşitleri denemeye alınmış olup, kabul edilen ve izin verilen herhangi bir çeşit bulunmamaktadır. 2.Şu ana kadar TAGEM tarafından Alan Denelemelerini Yürütmekle görevlendirilen Araştırma Kuruluşları hangi firmalardır ve bu firmaların hazırladığı “deneme planlarının” içerikleri nedir? Cevap 2: Bu firmalar; Pioneer, Deltapine ve Monsanto'dur. Denemeler Ek -l'de verilen ve Araştırma Enstitüleri tarafından hazırlanan deneme planlarına göre yürütülmektedir. 3.Her bir deneme alanı faaliyetlerinin ne zaman başlamıştır? Cevap 3: Her bir firma için deneme alanın faaliyetleri Çukurova Tarımsal Araştırma ve Nazilli Pamuk Araştırma Enstitüleri tarafından belirlenen bölgelerde 1998 yılından itibaren başlamıştır. 4.Deneme alanlarının boyutları nelerdir? Cevap 4: Alan denemeleri esas alınarak hazırlanan projelere göre çalışmalar en az 308 m2 ile en fazla 3600 m2 lik deneme alanlarında yürütülmüştür. 5.Söz konusu alan denemelerinin gerçekleştirildiği; a- Bölgelerin ili, ilçesi, köyü, mevkii, yeri neresidir, tek tek GPS koordinatları nelerdir? b- Bölgelerde izolasyon mesafesi içinde kalan diğer bitki türleri nelerdir c- Bu bölgelerin daha önce transgenik bir çeşidin denenmesinde kullanılmakta mıdır? d- Bölgelerde izolasyon mesafesi içinde yetiştirilen diğer bitkiler de dahil, ölçekli bir kroki mevcut mudur? Cevap 5:. a) Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü-Karataş-Adana ve Nazilli Pamuk Araştırma Enstitüsünün Nazilli merkezdeki arazilerinde. İzolasyon mesafesi içinde denemeden başka herhangi bir bitki ekimi yapılmamıştır. c)Bu bölgeler daha önce transgenik bir çeşidin denenmesinde kullanılmamıştır. d) Deneme alam ve izolasyon mesafesinin nasıl düzenleneceği Ek-1 'de verilen deneme planlarında ayrıntılı olarak belirlenmektedir. İzolasyon mesafesi içinde herhangi bir diğer tür yetiştirilmemektedir. Buna göre de deneme planına göre gerekli krokiler hazırlanmakta ve ekilecek çeşitlerin ismi işlenmektedir. Bu işlemler Ek-l'de verildiği şekilde uygulanmıştır 6.Deneme alanlarının yönetilen bir ekosisteme mi veya doğal bir ekosisteme mi dahildir ve eğer yönetilen bir ekosistem söz konusu ise, en yakın ekosisteme uzaklığının ne kadardır? Cevap 6:. Deneme alanları tamamen tarım arazisidir. İzolasyan mesafesi bitkinin türüne göre Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimatta belirtilmektedir. Bu mesafeler aşağıda verilmiştir. 7.Deneme alanlarının, korunan alanlar, milli parklar ve kuş sığınma alanları gibi özel ekolojik öneme sahip alanlara uzaklığının ne kadardır ? Cevap 7:. Deneme alanları korunan alanlar, milli parklar ve kuş sığınma alanları gibi özel ekolojik öneme sahip alanlara oldukça uzak mesafededir. 8.Eğer deneme alanı, belirli bir kültür bitkisinin minimum izalasyon mesafesi içinde ise, bu kültür bitkisinin gıda maddesi veya tohumluk üretimi amacıyla mı yetiştirilmektedir? Cevap 8:. Deneme alanı herhangi bir kültür bitkisinin minimum izolasyon mesafesinden çok dahauzaktadır. Deneme kurulan alanlarda yukarda verilen izolasyon mesafelerine uyulmuştur. 9.Deneme alanında ya da yakınında nesli tehlikede olan türler bulunmakta mıdır? Cevap 9: Deneme alanları yakınında nesli tehlikede olan türler bulunmamaktadır. 10.Yerel faunanın deneme materyallerini yiyerek zarar görme olasılığı var mıdır ve eğer bir olasılık varsa bunu önlemek herhangi bir tedbir alınmakta mıdır, alındı ise bu tedbirin nedir? Cevap 10: Denemeler süresince yerel fauna yakından takip edilmiştir. Deneme süresince yeri faunaya herhangi bir olumsuz etki olmadığı alman gözlemlerle tespit edilmiştir. 11.Deneme alanlarına ekilecek materyallere, ilaçlamaya ve hasata ilişkin aşağıdaki soruların cevaplarının ne olduğu, Materyallerin ekilmesine ilişkin; -Ne kadar tohumluk kullanılmıştır? -Tohumluk materyali nasıl paketlenmiştir? -Çoğaltım materyalleri elle mi yoksa makine ile mi ekilmiştir? -Ekimden artakalan tohum var mıdır, varsa ne kadardır ve ne yapılmıştır? İlaçlamaya ilişkin; -Denemelerde pestisit kullanılmış mıdır ve kullanılmakta mıdır? -Eğer kullanılmışsa ve kullanılıyorsa bu pestisitler tecsilli midir? -Eğer tescilli ise o ürünlerde kullanım izni var mıdır? Hasata ilişkin; -Bitkilerin tohum bağlanmasına izin verilmekte midir? -Eğer izin verilecekse tohumlar ve hasat edilecek diğer bitki kısımları el veya makine ile mi hasat edilmektedir? -Hasat makine ile yapılacaksa, tohumluğun deneme alanının dışına yayılmasını önlemek için hangi tedbirler alınmaktır? -Hasat artıkları nasıl yok edilmektedir? -Hasat edilmiş materyal ne kadardır ve bununla ne yapılmaktadır? Eğer materyaller elde tutulmaya devam edilmekte ise nasıl muhafaza edilmektedir? -Elde hiç tohum kalmış mıdır? Eğer kalmışsa nasıl muhafaza edilmektedir? Cevap 11: A- Materyalin ekilmesine ilişkin; a."Tohumluk İthalat Uygulama Genelgesi" kapsamında yalnızca araştırma ve deneme amaçlı olmak üzere, Bakanlığımızca uygun görülmesi halinde tohumlukların ithaline izin verilmekte olup, bugüne kadar deneme amaçlı 187 kg transgenik tohumluk ithal edilmiştir. b.Tarım ve Köyişleri Bakanlığının uygulamakta olduğu tohumlukların ambalajlanması ve taşınması mevzuatına ek olarak naylonlara sarılı ve kapalı kutularda taşınmış, taşıma süresince diğer tür ve çeşitlerden ayrı tutulmuştur. c.Çoğaltım materyallerinin tamamı makine ile ekilmektedir. Makineler ekimden önce ve ekimden soma temizlenmektedir. Ekim sonrası temizliği, ekimin yapıldığı alanda yapılmaktadır. d. Ekim amacıyla getirilen ve ekim sonunda elde fazla kalan tohumluk bir tutanakla yakılarak imha edilmektedir. B- ilaçlamaya ilişkin; a.Kullanılmaktadır. b.Tescillidir. c.Vardır. C- Hasata ilişkin; a.Evet verilmektedir. b.Elle hasat edilmektedir, c.- - d.Herbisit uygulaması ve toprak işleme ile yok edilmektedir e.Ürün ve çeşide göre değişmektedir. Bir kısmı laboratuar çalışmaları için ayrılmakta kalanı yakılarak imha edilmektedir. f.Laboratuar çalışmaları için ayrılanlardan yarısı şahit numune olarak, laboratuar çalışmaları bitinceye kadar, ağzı kapalı torbalarda kutuların içinde ve diğer tohumlardan ayrı olarak kapalı ortamda saklanmaktadır. 12.Hasat sonrası döneme ilişkin aşağıdaki soruların cevaplarının ne olduğu, Hasat sonrası dönemde; -Deneme alanı kimin yönetimi ve denetimi altında olmaktadır? -İzolasyon mesafesi içindeki alan kimin yönetimi ve denetimi altında olmaktadır? -Denemenin kurulduğu bu alan hangi amaçla kullanılacaktır? Cevap 12: Hasat sonrası dönemde; a) Araştırma Enstitüsü yönetimi ve denetimi altındadır b)Araştırma Enstitüsü uzmanlarının yönetimi ve denetimi altındadır, c) Denemeden sonra iki yıl süre ile hiçbir şekilde kullanılmamaktadır. 13.Alan denemelerinin başladığı andan itibaren günümüze kadar, tohum veya çoğaltım materyalinin kaza ile etrafa yayılmasının söz konusu olmuş mudur ve bu tür kazaları önlemeye yönelik alınan ciddi önlemler alınmakta mıdır ve olası bir kaza halinde ne gibi acil durum planları vardır? Cevap 13: Bugüne kadar herhangi bir kaza meydana gelmemiştir. Talimatta belirtildiği ve aşağıda verildiği şekilde işlem yapılmaktadır. "Denemeden sonra arta kalan bitki materyali alanın herbisitle muamelesi veya toprak işlemeyle ortadan kaldırılmalı ve deneme protokolünde bu işlemin yapılış şekli açıklanmalıdır. Alman tedbirlere rağmen, özellikle hasadın yeterince erken yapılamadığı durumlarda, müteakip büyüme döneminde kendi gelen bitkiler şeklinde transgenik bitkilerin ortaya çıkması mümkündür. Kendi gelen bitkilerin yok edilmesini garanti etmek üzere, deneme tamamlandıktan sonra, bir izleme prosedürünün uygulanması şarttır. Denemeyi yürüten kuruluş deneme alanında, orijinal tohumluk üretiminin gerektirdiği rotasyon süresi kadar bir zamanda aynı veya akraba bir türü yetiştirmemeyi kabul etmelidir. Bu süre içerisinde, deneme alanı kendi gelenler ve tozlaşabildiği yabancı türler bakımından izlenecektir." 14.Alan denemelerinin izlenmesinde; - deneme sürecinde hangi izleme prosedürünün uygulanmaktadır? -deneme sonrası dönem için hangi izleme prosedürünün uygulanmaktadır? -deneme süreci ve sonrası dönem için izlemelerin ne sıklıktadır? -izleme sonuç ve faaliyetlerinin kayıt edildiği bir belge mevcut mudur? Cevap 14: Alan denemelerinin izlenmesinde; a)Deneme sürecinde hangi izleme prosedürünün uygulandığı; Deneme sürecinde aşağıda belirtilen gözlemler yapılarak veri toplanmaktadır. 1-Parseldeki Bitki Sayısı(adet): Seyreltmeden sonraki dönemde parsellerdeki bitki sayısı 2-Hasattaki Bitki Sayısı(adet): Hasat öncesi parseldeki bitki sayısı 3-Tepe Püskülü Çıkış Süresi (gün): Ekim tarihinden tepe püsküllerinin salkımının 1/3 kısmında anter dökme tarihine kadar geçen gün sayısı. 4-Bitki Boyu (cm): Süt olum döneminden sonra toprak yüzeyinden tepe püskülü ucuna kadar ölçülen kısım. 5-Koçan Yüksekliği (cm): Süt olum döneminden soma, toprak yüzeyinden üst koçanın çıktığı boğuma kadar olan mesafe. 6-Koçan Ucu Kapalılığı (1-5): Koçan ucunun koçan kavuzu tarafından örtülme durumuna göre 1-5 skalasma göre değerlendirilir. 1-Kapalı, 5-Açık 7-Bitki Görünümü (1-5 ): Çeşide ait bitki formu homojen bir şekilde zayıf yada kuvvetli görünüm oluşturmasına göre 1-5 skalasma göre değerlendirilir. 1-Çok iyi, 5-Kötü 8-Koçan Görünümü (l-5):Koçan yapısına bakılarak, kuvvetli, düzgün, homojen bir yapı oluşturma durumuna göre 1-5 skalasma göre değerlendirilir. 1-Çok iyi, 5-Kötü 9-Koçan Ağırlığı (kg): Parseldeki koçanların hasat ağırlığı 10-Daneleme Oranı (%): Hasat sonrası tane-koçan oranı 11-Hasat Nemi (%): Hasattan sonraki tartım anında tanedeki nem oranı 12-Tane Verimi(kg/da): Her parselden ortadaki dört sıradan elde edilen tane ürünü tartılıp, nem ölçme aleti ile nem oranı belirlendikten sonra % 15 nem düzeyine göre düzeltme yapılıp kg/da olarak hesaplanmıştır. Her yıl elde edilen veriler, varyans analizi ile değerlendirilir. b)Deneme sonrası dönem için hangi izleme prosedürünün uygulandığı; Deneme alanları 2 yıl boyunca herhangi bir bitki ekimine izin verilmeyerek boş bırakılmaktadır. İzolasyon mesafesi içinde kalan ve deneme alanı 2 yıl boyunca kontrol altında tutulmuş ve tarlalar her yıl en az iki defa sürülmüştür. c)Deneme süreci ve sonrası dönem için izlemelerin ne sıklıkta olduğu; Deneme süresince izleme Ek-l'de verilen metoda göre yapılmıştır. Deneme sonrası izleme ise her hafta gözlemlerle yürütülmüştür. Deneme sonrası izlemede kültürel tedbirler anlamında herhangi bir olumsuzluk olduğunda kayıt tutulması gerektiğinden, herhangi bir olumsuzluk gözlenmediğinden kayıt tutulmamıştır. Deneme alanındaki flora ve faunaya etkilerin izlenmesinde, bitkilerin ekili olduğu dönemdeki etkiler yerinde gözlenmiştir. Flora ve faunada olumsuz bir değişim meydana gelmemiş ve bu nedenle deneme sonrası dönemde bu anlamda izlemeye gerek duyulmamıştır. d) İzleme sonuç ve faaliyetlerinin kayıt edildiği bir belgenin olup olmadığı; Faaliyetler gelişme raporları şeklinde kayıt altına alınmaktadır. Olumsuz sonuç olmadığı sürece kayıt tutulmamaktadır. 15.Alan denemelerine ilişkin olarak TAGEM tarafından ya da araştırmacı firmalar tarafından çevre halkına bir bilgilendirme yapılmakta mıdır şayet yapılmışsa bilgilendirmenin içeriği nedir? Cevap 15: Alan denemelerine ilişkin olarak; araştırma enstitüsünde görevli personele bilgilendirme yapılmaktadır. Deneme alanı halka açık olmadığından halkın bilgilendirilmesine gerek duyulmamıştır. Talimatta belirtilen halkın bilgilendirilmesi konusu, araştırma enstitüsü arazisi dışında ve araştırma enstitüsü haricindeki kurum ve kuruluşlar tarafından yapılacak denemelere uygulanmaktadır. EKOLOJI KOLEKTIFI PK 374 Yenişehir/ ANKARA İnkılap Sok. 26/4 Kızılay/ ANKARA Tel: +90.312.425 77 63 Faks: +90.312.425 77 64 [email protected] mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır http://www.ekolojistler.org
-
greenpeace
Greenpeace Bonn'da iklim için sirenleri çaldırdı Tüm Greenpeace dünyası Bonn'da yapılan BM İklim Toplantısı'na kitlenmiş durumda. Dün Greenpeace eylemcileri Aralık ayında Kopenhag’da sonuçlandırılacak güçlü bir iklim anlaşması üzerinde anlaşmak yerine, uyurgezer bir şekilde iklim felaketine doğru yol alan ülkeleri uyandırmak için bir kamyonun arkasına bağlı olan sireni çalıştırdı. http://www.greenpeace.org/turkey/news/birl...etler-uyuyor-ik Greenpeace Kopenhag görüşmelerine kadar hiç durmayacak ve iklim için ciddi önlemler alınana kadar kampanya yapmaya devam edecek. Türkiye'de de iklim kampanyamız tüm hızıyla devam ediyor. Kömür santrallerine karşı başlattığımız internet eylemine henüz katılmadıysanız daha fazla ertelemeyin. İşte eylem linki: http://www.greenpeace.org/komur Herkese yeşil ve barış dolu bir dünya diliyorum : ) Erhan Birleşmiş Milletler uyuyor, iklim için tehlike çanları çalıyor! | Greenpeace Akdeniz Kaynak: www.greenpeace.org