Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

sardunyam

Φ Süper Üye
  • İçerik Sayısı

    10.566
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    3

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. nice mutlu yıllar diliyorum ;)

  2. Erbay Sardunyam Tan_Vakti S.e.t.h Odisseus Sedelina
  3. Sağol Birce, unutmayız... S.e.t.h yarın görüşürüz mamaları unutma sende
  4. Sağlık Bakanlığı Bilimsel Kurul Raporu Bakanlık Raporu’na imza koyan “Sağlık Bakanlığı Tarafından Çernobil Radyasyon Kazasının Sağlık Etkilerini Değerlendirmek Üzere Oluşturulan Bilimsel Kurul”daki 32 kişiden, biri zamanın Sağlık Bakanı Dr. Yıldırım Aktuna ve Müsteşarı Prof. Dr. A. İlhan Özdemir ve beş müsteşar yardımcısı olmak üzere 12’si (% 37,5’i) Sağlık Bakanlığı bürokratı olup bunlardan müsteşar hariç yalnız birisinin (Ana ve Çocuk Sağlığı Genel Müdürü) akademik ünvanı vardır ve bakanlık raporundaki tek halk sağlığı uzmanı, sadece ana-çocuk ve üreme sağlığı konusunda bilimsel çalışmaları olan bu bürokrattır. Bakanlık Raporunda imzası olan üniversite ve diğer kuruluş temsilcilerinin sayısı toplam 20 kişi (% 62,5’i) olup; hepsi birlikte Sağlık Bakanlığı Bilimsel Kurul Üyelerinin Kurumlara ve Bilim Dallarına Göre Dağılımı Tablo: 1’dedir. Bakanlık Raporu çalışmaları için TAEK verileri (!) referans alınarak radyasyondan en çok etkilendiği varsayılan Artvin, Rize, Giresun, Trabzon, Ordu ve Edirne illerinde ile Ankara ve İstanbul’daki onkoloji merkezlerine bu illerden gelen son on yıldaki (1982-1992) lösemi ve tiroid kanseri olguları toplanmış ve 1983-1986 (Kaza öncesi dört yıl) ve 1987-1992 (Kaza sonrası dört yıl) olarak iki gruba ayrılarak karşılaştırılmıştır. Söz konusu illerden oluşan bölgede lösemi görülme sıklığının (insidans) yüzbinde 1,8’den 2,6’ya (% 44,4 artış); tiroid kanserlerinin ise yüzbinde 0.1’den 0.4’e (% 300 artış) çıktığı gözlenmiş; fakat “bu günkü tekniklerle bu artışın radyasyona mı yoksa başka bir nedene mi bağlı olduğunun gösterilmesinin mümkün olmadığı” belirtilerek radyasyondan etkilenen altı ildeki ve kontrol olarak da radyasyondan az etkilenen Adana’da başlatılan kanser ağırlıklı sağlık taramalarının sonuçlarının beklenmesi gerektiği açıklanmıştır. Bildiğimiz kadarıyla bugüne kadar böyle bir sonuç açıklanmamış ve fakat farklı ve bilimsel yönden gayet şaibeli (12, 13) bir yöntemle, kazadan 18 yıl sonra yapıldığı ve iki yıl sürdüğü söylenen bir başka Sağlık Bakanlığı Araştırmasının “Karadeniz Bölgesi Kanser ve Kanser Risk Faktörleri Araştırması” (14) sonuçları 2006 yılının nisanında kazadan 20 yıl sonra kamuoyuna açıklanarak Çernobil Nükleer Kazasına bağlı kanser artışı olmadığı bildirilmiştir. Bakanlık Bilimsel Kurulu’ndaki hiçbir uzman koruyucu hekimlik (halk sağlığı), epidemiyoloji ve veya çevre epidemiyolojisi uzmanı olmadığından etkileri hâlâ süren ve 2006 Karadeniz Araştırması’nda da kendini gösteren araştırma yöntemi yanlışları (örneklem, soru ve veri kaynağı ve değerlendirme hataları vb) yapılmıştır. Çünkü konu her ne kadar kanser uzmanlarını konusu gibi gözükse de nedensellik bakımından tamamen epidemiyoloji ve çevre sağlığı epidemiyolojisinde çalışmaları bulunan bir halk sağlığı uzmanın eşgüdümü ya da eşliderliğinde ve önerileriyle kurulacak bir bilimsel kurul ve araştırma tasarlaması gerektirir(di); tabii ülkemizin böyle bir uzmanı varsa! Yoksa bile helikopter kazası için bile yabancı uzman getirtmeyi akleden düşünce neden Dünya Sağlık Örgütü’nden bir çevre ve kanser epidemiyoloğu getirtmemiştir? Üniversite Görüşleri Adı zaten ‘görüş’ olarak konan bu raporların hiçbirinde inceleme ve rapor yazımı açısından yöntem ve standart birliği ve de multidisiplinerlik, editör (kurumu), çoğunda da kaynakça yoktur. Bütün üniversite görüşleri TAEK’in adı geçen altı üniversiteye 5-8 Ocak 1993 tarihlerinde yolladığı ve aslında Nisan 1988 tarihli TAEK’in “Türkiye’de Çernobil Sonrası Radyasyon ve Radyoaktivite Ölçümleri” konulu raporuna verilen görüş biçimindedir ve Çernobil Nükleer Kazası’nın üzerinden yedi yıl geçmesine rağmen üniversite görüşlerinin çoğu ‘hazırsızlığın göstergesi’ anlamında özensiz ve niteliksizdir. Örneğin Hacettepe Üniversitesi’nin görüşü içinde yer alan nükleer mühendislik anabilim dalı görüşü, bilim dalı başkanının bir panel konuşmasıdır (5). Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nın Türkiye’nin en eski ve kurucu dallarından birisi olduğu Hacettepe Üniversitesi’nin görüşü üç gün içinde oluşturulmuştur ve görüşü hazırlayanların çoğunluğu çocuk hastalıkları uzmanı olan 7 adet tıp fakültesi üyesinin hiçbiri halk sağlığı uzmanı ya da epidemiyolog değildir. Trakya Üniversitesi görüşü sadece iki sayfalık bir basın açıklaması şeklindedir ve rapor (görüş-basın açıklaması) imzasız olup tıp fakültesi kaynaklı olduğu anlaşılmakla birlikte hangi bilim dallarının görüşlerinden derlenmiş olduğu anlaşılmamaktadır. Gazi Üniversitesi görüşü 6 adet tıp anabilim dalı üyesince hazırlanmış ve iki sayfadan ibarettir. Ege Üniversitesi görüşü sadece üç daktilo sayfasıdır ve sadece üç nükleer tıp uzmanı öğretim üyesi tarafından hazırlanmıştır. İstanbul Üniversitesinin 204 günde oluşturabildiği anlaşılan görüşü, ikisi tıp olmak üzere dört fakültenin görüşü olmakla birlikte İstanbul Tıp Fakültesi Radyasyon onkolojisi ve hematoloji anabilim dallarının görüşü, bir paragraf uzunluğundaki iki resmi yazıdan oluşmaktadır. İstanbul Üniversitesinin görüşü içerisinde yer aldığı izlenimi veren ve fakat Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi üyesi olduğu yazılı bir akademisyenin yazdığı “Radyasyon Raporu”, üniversite görüşleri içerisindeki en nitelikli rapordur. Rusya ve ülkemiz için önemli eleştiriler, öneri ve öğütler ve kaza ile ilgili önemli bilgilendirmeler yapılmakla birlikte raporun dili “bilimsel rapor”dan daha çok “kanaat ya da bilirkişi raporu” biçimindedir. Türkiye’de yazışma süreleri, bir yazının (kurum en üst amirinin) imzadan çıkması ve gitmesi gereken gittikten sonra izlediği bürokratik yollardaki zaman kaybı düşünülürse özellikle ilk üç üniversitenin (erken ve İstanbul Üniversitesinin çok geç yanıtı) 70 sayfalık raporu değerlendirip, inceleyip kendi görüşlerini yazıp TAEK’e yanıt verme süreleri bakımından anlamlıdır raporlar
  5. sardunyam

    Çernobil

    TAEK’İN “20. YILINDA ÇERNOBİL SERİSİ” RAPORLARI İÇİNDEKİ ‘SAĞLIK BAKANLIĞI BİLİMSEL KURUL RAPORU VE ÜNİVERSİTE GÖRÜŞLERİ’ HAKKINDA ELEŞTİRİ “Reaktörün kanayan ağzından kimyasal elementler tablosunda daha önce hiç sözü edilmeyen ve kazanın kendisi kadar küresel, çok tehlikeli bir izotop saçıldı: ‘Yalan-86’.” TAEK’İN “20. YILINDA ÇERNOBİL SERİSİ” RAPORLARI İÇİNDEKİ ‘SAĞLIK BAKANLIĞI BİLİMSEL KURUL RAPORU VE ÜNİVERSİTE GÖRÜŞLERİ’ HAKKINDA ELEŞTİRİ “Reaktörün kanayan ağzından kimyasal elementler tablosunda daha önce hiç sözü edilmeyen ve kazanın kendisi kadar küresel, çok tehlikeli bir izotop saçıldı: ‘Yalan-86’.” Alla Yaroshinskaya (1) GİRİŞ 26 Nisan 2009, Dünyanın tanık olduğu ve etkileri başta Belarusya’nın tamamı olmak üzere Ukrayna, Rusya Federasyonu gibi birkaç ülkenin bazı bölgeleri için ‘felaket’, ‘facia’ ve ‘ekolojik afet’ sözcükleri ile tanımlanan en büyük nükleer santral kazasının 23. yıldönümüdür. Ülkemiz açısından Çernobil’in ile ilgili asıl yıldönümü ise, aslında hemen hemen bütün illerimiz ve bölgelerimiz üzerinden beş gün boyunca kesintisiz geçmelerine rağmen resmi belgelerde sadece Doğu Karadeniz Bölgesi’ni ve Edirne İlini ilgilendirdiği varsayılıp birinci bulut ve ikinci bulut diye adlandırılan “Çernobil’den gelen radyasyon yüklü bulutlar”ın ülkemiz üzerinden geçtiği 3-7 Mayıs 1986 tarihleridir (2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), Çernobil Nükleer Santralı Kazası’ndan tam 20 yıl sonra, Nisan 2006’da, “20. Yılında Çernobil Serisi” raporlarını ve “Çernobil Arşivi Veri Tabanı”nı ancak yayımladı (3). “Yiğidi öldür hakkını yeme” özdeyişindeki gibi yine de bu girişiminden dolayı TAEK’na Türk halkı adına teşekkür etmeliyiz. Yayınlamasa, kim ne diyebilirdi? Bu bilgi paylaşımı çevre sağlığı ve halk sağlığı hizmetlerinin ve Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda kabul edilen Gündem 21’in “Demokratiklik” ve “Haklarda eşitlik-adalet” ilkeleri açısından geç de olsa ülkemiz için önemli bir çabadır. TAEK başkanı Oktay Çakıroğlu imzalı önsözündeki “Bu raporda, Uluslararası Radyasyondan Korunma Komisyonu (International Commission on Radioligal Protection-ICRP) tarafından belirlenen risk kriterlerinden hareket edilerek yapılan hesaplamalar sonucunda bu bölgelerde (raporlarda kazadan en çok etkilendiği ileri sürülen Trakya ve Doğu Karadeniz Bölgesinden söz ediyor-Y.N.) yaşayan toplam nüfustan radyasyon nedeniyle kanser olma olasılığının 1/100 000 (bir bölü yüzbin) olduğu; üreme çağındaki nüfus için ise hiç özürlü doğum beklenmediği ortaya konmuştur” cümleleri ile başlayan; TAEK’nun tamamı 606 (altıyüzaltı) daktilo (A4) sayfası tutan 20. Yılında Çernobil Serisi Raporları şu raporlardan oluşmaktadır: 1- Türkiye’de Çernobil Sonrası Radyasyon ve Radyoaktivite Ölçümleri (Nisan 1988 yılı raporu) (70 sayfa) (4), 2- Sağlık Bakanlığı Bilimsel Kurul Raporu ve Üniversite Görüşleri (Şubat 1993 tarihli) (136 sayfa) (5), 3- TBMM Araştırma Komisyonu Raporu (15.02.1994 tarihli) (108 sayfa) (6), 4- Çernobil Nükleer Santralinin Özellikleri ve Kazanın Oluşumu (34 sayfa) (7), 5- Çernobil Kazasının Diğer Ülkeler Üzerindeki Etkileri (70 sayfa) (8), 6- Türkiye’de Çernobil Sonrası Radyasyon ve Radyoaktivite Ölçümleri (2006 tarihli rapor) (120 sayfa) (9), ve 7- Türkiye İçin Doz Değerlendirmeleri (68 sayfa) (10). Yazımız, bu raporlardan 2’incisi olan ve Çernobil Nükleer Kazasından 7; günümüzden 16 yıl önce oluşturulan, Şubat 1993 tarihli “Sağlık Bakanlığı Bilimsel Kurul Raporu ve Üniversite Görüşleri” başlıklı rapor temel alınarak yazılmıştır (5). Yazının bundan sonraki bölümlerinde Sağlık Bakanlığı Bilimsel Kurul Raporu için ‘Bakanlık Raporu’, Üniversite Görüşleri için ise ‘Üniversite Görüşleri’ sözcükleri kullanılacaktır. Bakanlık Raporu ve Üniversite Görüşleri, bize ülkemizin 23 yıl önceki ve yazıldıkları yıllarda çevre sağlığı hizmetleri ve biliminin temel konularından olan “Zararlı Işınlar ve Radyasyon” konusunda gerek normal gerekse olağanüstü durumlardaki ‘risk analizi’ ve ‘afet yönetimi’ alt yapılarından çok önemli ikisinin yani ‘sağlık hizmetleri’ ve ‘bilimsel’ alt yapısının ve bunlara bağlı bütün alt yapıların ne durumda olduğunun kanıtıdır. Yazımız ve söz konusu 2. Rapor, bize bu iki önemli ulusal alt yapının günümüzdeki durumu hakkında karşılaştırma ve çıkarsamalar yapmamızı da sağlayacaktır. Bir kere, Sağlık Bakanlığı’nca kazadan 7 yıl sonra oluşturulan bilimsel kurulun ve hazırlaması istenen raporun ve istenen üniversite görüşleri’nin amacı “Kamuoyundaki kanserli hasta sayısı artışlarının doğru olup olmadığının incelenmesi”dir. Yani amaç, 7 yıl sonra oluşan bir kamuoyu baskısına yanıt vermektir; yoksa önceden tasarlanıp kendiliğinden devreye girerek ülkemizdeki Çernobil Nükleer Felaketi’nin en azından olası sağlık etkilerini değerlendirip; varsa riski yönetip ileterek algılatacak bir afet tasarımı ve afet hizmeti tasarlaması sonucu ve çıktısı değildir. 1986 yılında var olan 26 üniversitemizin sadece altısından (Hacettepe, Karadeniz Teknik, Trakya, Gazi, Ege ve İstanbul Üniversiteleri) görüş sorulmuştur (11). Bu konu en büyüğünden en küçüğüne Türkiye’de ‘bilirkişilik kurumu’nun’ ya da ‘bilimsel danışmanlık kurumu’nun sorgulanmasını gerektirir: Bilirkişi olacak kurumu ve kişiyi kim, nasıl (hangi ölçütlere göre, kimler arasından) seçmektedir?
  6. sardunyam

    Çevreci Eylemler

    TÜRKİYE’DE TRANSGENİK BİTKİLERİN ALAN DENEMELERİ İLE İLGİLİ UYGULAMALAR Türkiye’de Transgenik (genetiği değiştirilmiş) bitkilerin alan denemelerinin yapıldığı artık bir sır değildir. Ekoloji Kolektifi tarafından TAGEM’e yöneltilen Türkiye'de Transgenik (genetiği değiştirilmiş) bitkilerin alan denemeleri ile ilgili sorulara TAGEM tarafından verilen yanıtlar, ülkede alan denemeleri usulü ve deneme sonuçları, ekim ve gdo'lu materyalin doğaya serbest salım tehlikesi ile ilgili birçok kuşkunun gerçekliğini gözler önüne seriyor. TÜRKİYE’DE TRANSGENİK BİTKİLERİN ALAN DENEMELERİ İLE İLGİLİ UYGULAMALAR SORU- CEVAPLAR Hazırlayan: EKOLOJI KOLEKTIFI MAYIS 2009 Genetik yapısı değiştirilmiş canlıların ve metabolik ürünlerinin kısa ve uzun vadede ekosistem süreçleri ve işlevleri üzerinde nasıl bir etki yapacağı henüz bilinmemektedir. İnsan sağlığı üzerindeki riskler göz önünde bulundurularak ve özellikle sınır ötesi hareketler üzerinde odaklanarak, biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı üzerinde olumsuz etkilere sahip olabilecek ve modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilmiş olan genetiği değiştirilmiş canlı organizmaların güvenli nakli, muamelesi ve kullanımı alanında yeterli bir koruma düzeyinin sağlanıp sağlanmadığı bir yurttaş ve tüketici olarak tarafımızca merak edilmektedir. Ülkemizde transgenik ürün analizi yapabilecek laboratuarların bulunmaması ve dış alımın tamamen satan ülkenin bildirimine göre yapılması merakımıza kuşku ve kaygıyı da eklemiştir. Bu nedenle Ekoloji Kolektifi tarafından Tarımsal Araştırma Genel Müdürlüğü (TAGEM)'ne, bilgi edinme yolu ile başvurulmuş ve aşağıda ayrıntıları ile aktaracağımız sorular sorulmuştur. TAGEM’in bilgi edinme başvurumuza verdiği cevaplarda aşağıda sunulmaktadır: 1.TAGEM bünyesinde oluşturulan ve alan denemeleri için başvuruları değerlendiren “Değerlendirme Komisyonu” nun ülkemizde kabul ettiği çeşitler nelerdir? Cevap 1: Bu kapsamda ülkemizde DK 626 Bt, RX 770 Bt, P31 B13 Bt, P 33 A14 Bt, P 33 V08 Bt, 33P67 mısır çeşitleri ve 5690 RR, DP 20 B/RR, DP 410 B pamuk çeşitleri denemeye alınmış olup, kabul edilen ve izin verilen herhangi bir çeşit bulunmamaktadır. 2.Şu ana kadar TAGEM tarafından Alan Denelemelerini Yürütmekle görevlendirilen Araştırma Kuruluşları hangi firmalardır ve bu firmaların hazırladığı “deneme planlarının” içerikleri nedir? Cevap 2: Bu firmalar; Pioneer, Deltapine ve Monsanto'dur. Denemeler Ek -l'de verilen ve Araştırma Enstitüleri tarafından hazırlanan deneme planlarına göre yürütülmektedir. 3.Her bir deneme alanı faaliyetlerinin ne zaman başlamıştır? Cevap 3: Her bir firma için deneme alanın faaliyetleri Çukurova Tarımsal Araştırma ve Nazilli Pamuk Araştırma Enstitüleri tarafından belirlenen bölgelerde 1998 yılından itibaren başlamıştır. 4.Deneme alanlarının boyutları nelerdir? Cevap 4: Alan denemeleri esas alınarak hazırlanan projelere göre çalışmalar en az 308 m2 ile en fazla 3600 m2 lik deneme alanlarında yürütülmüştür. 5.Söz konusu alan denemelerinin gerçekleştirildiği; a- Bölgelerin ili, ilçesi, köyü, mevkii, yeri neresidir, tek tek GPS koordinatları nelerdir? b- Bölgelerde izolasyon mesafesi içinde kalan diğer bitki türleri nelerdir c- Bu bölgelerin daha önce transgenik bir çeşidin denenmesinde kullanılmakta mıdır? d- Bölgelerde izolasyon mesafesi içinde yetiştirilen diğer bitkiler de dahil, ölçekli bir kroki mevcut mudur? Cevap 5:. a) Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü-Karataş-Adana ve Nazilli Pamuk Araştırma Enstitüsünün Nazilli merkezdeki arazilerinde. İzolasyon mesafesi içinde denemeden başka herhangi bir bitki ekimi yapılmamıştır. c)Bu bölgeler daha önce transgenik bir çeşidin denenmesinde kullanılmamıştır. d) Deneme alam ve izolasyon mesafesinin nasıl düzenleneceği Ek-1 'de verilen deneme planlarında ayrıntılı olarak belirlenmektedir. İzolasyon mesafesi içinde herhangi bir diğer tür yetiştirilmemektedir. Buna göre de deneme planına göre gerekli krokiler hazırlanmakta ve ekilecek çeşitlerin ismi işlenmektedir. Bu işlemler Ek-l'de verildiği şekilde uygulanmıştır 6.Deneme alanlarının yönetilen bir ekosisteme mi veya doğal bir ekosisteme mi dahildir ve eğer yönetilen bir ekosistem söz konusu ise, en yakın ekosisteme uzaklığının ne kadardır? Cevap 6:. Deneme alanları tamamen tarım arazisidir. İzolasyan mesafesi bitkinin türüne göre Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimatta belirtilmektedir. Bu mesafeler aşağıda verilmiştir. 7.Deneme alanlarının, korunan alanlar, milli parklar ve kuş sığınma alanları gibi özel ekolojik öneme sahip alanlara uzaklığının ne kadardır ? Cevap 7:. Deneme alanları korunan alanlar, milli parklar ve kuş sığınma alanları gibi özel ekolojik öneme sahip alanlara oldukça uzak mesafededir. 8.Eğer deneme alanı, belirli bir kültür bitkisinin minimum izalasyon mesafesi içinde ise, bu kültür bitkisinin gıda maddesi veya tohumluk üretimi amacıyla mı yetiştirilmektedir? Cevap 8:. Deneme alanı herhangi bir kültür bitkisinin minimum izolasyon mesafesinden çok dahauzaktadır. Deneme kurulan alanlarda yukarda verilen izolasyon mesafelerine uyulmuştur. 9.Deneme alanında ya da yakınında nesli tehlikede olan türler bulunmakta mıdır? Cevap 9: Deneme alanları yakınında nesli tehlikede olan türler bulunmamaktadır. 10.Yerel faunanın deneme materyallerini yiyerek zarar görme olasılığı var mıdır ve eğer bir olasılık varsa bunu önlemek herhangi bir tedbir alınmakta mıdır, alındı ise bu tedbirin nedir? Cevap 10: Denemeler süresince yerel fauna yakından takip edilmiştir. Deneme süresince yeri faunaya herhangi bir olumsuz etki olmadığı alman gözlemlerle tespit edilmiştir. 11.Deneme alanlarına ekilecek materyallere, ilaçlamaya ve hasata ilişkin aşağıdaki soruların cevaplarının ne olduğu, Materyallerin ekilmesine ilişkin; -Ne kadar tohumluk kullanılmıştır? -Tohumluk materyali nasıl paketlenmiştir? -Çoğaltım materyalleri elle mi yoksa makine ile mi ekilmiştir? -Ekimden artakalan tohum var mıdır, varsa ne kadardır ve ne yapılmıştır? İlaçlamaya ilişkin; -Denemelerde pestisit kullanılmış mıdır ve kullanılmakta mıdır? -Eğer kullanılmışsa ve kullanılıyorsa bu pestisitler tecsilli midir? -Eğer tescilli ise o ürünlerde kullanım izni var mıdır? Hasata ilişkin; -Bitkilerin tohum bağlanmasına izin verilmekte midir? -Eğer izin verilecekse tohumlar ve hasat edilecek diğer bitki kısımları el veya makine ile mi hasat edilmektedir? -Hasat makine ile yapılacaksa, tohumluğun deneme alanının dışına yayılmasını önlemek için hangi tedbirler alınmaktır? -Hasat artıkları nasıl yok edilmektedir? -Hasat edilmiş materyal ne kadardır ve bununla ne yapılmaktadır? Eğer materyaller elde tutulmaya devam edilmekte ise nasıl muhafaza edilmektedir? -Elde hiç tohum kalmış mıdır? Eğer kalmışsa nasıl muhafaza edilmektedir? Cevap 11: A- Materyalin ekilmesine ilişkin; a."Tohumluk İthalat Uygulama Genelgesi" kapsamında yalnızca araştırma ve deneme amaçlı olmak üzere, Bakanlığımızca uygun görülmesi halinde tohumlukların ithaline izin verilmekte olup, bugüne kadar deneme amaçlı 187 kg transgenik tohumluk ithal edilmiştir. b.Tarım ve Köyişleri Bakanlığının uygulamakta olduğu tohumlukların ambalajlanması ve taşınması mevzuatına ek olarak naylonlara sarılı ve kapalı kutularda taşınmış, taşıma süresince diğer tür ve çeşitlerden ayrı tutulmuştur. c.Çoğaltım materyallerinin tamamı makine ile ekilmektedir. Makineler ekimden önce ve ekimden soma temizlenmektedir. Ekim sonrası temizliği, ekimin yapıldığı alanda yapılmaktadır. d. Ekim amacıyla getirilen ve ekim sonunda elde fazla kalan tohumluk bir tutanakla yakılarak imha edilmektedir. B- ilaçlamaya ilişkin; a.Kullanılmaktadır. b.Tescillidir. c.Vardır. C- Hasata ilişkin; a.Evet verilmektedir. b.Elle hasat edilmektedir, c.- - d.Herbisit uygulaması ve toprak işleme ile yok edilmektedir e.Ürün ve çeşide göre değişmektedir. Bir kısmı laboratuar çalışmaları için ayrılmakta kalanı yakılarak imha edilmektedir. f.Laboratuar çalışmaları için ayrılanlardan yarısı şahit numune olarak, laboratuar çalışmaları bitinceye kadar, ağzı kapalı torbalarda kutuların içinde ve diğer tohumlardan ayrı olarak kapalı ortamda saklanmaktadır. 12.Hasat sonrası döneme ilişkin aşağıdaki soruların cevaplarının ne olduğu, Hasat sonrası dönemde; -Deneme alanı kimin yönetimi ve denetimi altında olmaktadır? -İzolasyon mesafesi içindeki alan kimin yönetimi ve denetimi altında olmaktadır? -Denemenin kurulduğu bu alan hangi amaçla kullanılacaktır? Cevap 12: Hasat sonrası dönemde; a) Araştırma Enstitüsü yönetimi ve denetimi altındadır b)Araştırma Enstitüsü uzmanlarının yönetimi ve denetimi altındadır, c) Denemeden sonra iki yıl süre ile hiçbir şekilde kullanılmamaktadır. 13.Alan denemelerinin başladığı andan itibaren günümüze kadar, tohum veya çoğaltım materyalinin kaza ile etrafa yayılmasının söz konusu olmuş mudur ve bu tür kazaları önlemeye yönelik alınan ciddi önlemler alınmakta mıdır ve olası bir kaza halinde ne gibi acil durum planları vardır? Cevap 13: Bugüne kadar herhangi bir kaza meydana gelmemiştir. Talimatta belirtildiği ve aşağıda verildiği şekilde işlem yapılmaktadır. "Denemeden sonra arta kalan bitki materyali alanın herbisitle muamelesi veya toprak işlemeyle ortadan kaldırılmalı ve deneme protokolünde bu işlemin yapılış şekli açıklanmalıdır. Alman tedbirlere rağmen, özellikle hasadın yeterince erken yapılamadığı durumlarda, müteakip büyüme döneminde kendi gelen bitkiler şeklinde transgenik bitkilerin ortaya çıkması mümkündür. Kendi gelen bitkilerin yok edilmesini garanti etmek üzere, deneme tamamlandıktan sonra, bir izleme prosedürünün uygulanması şarttır. Denemeyi yürüten kuruluş deneme alanında, orijinal tohumluk üretiminin gerektirdiği rotasyon süresi kadar bir zamanda aynı veya akraba bir türü yetiştirmemeyi kabul etmelidir. Bu süre içerisinde, deneme alanı kendi gelenler ve tozlaşabildiği yabancı türler bakımından izlenecektir." 14.Alan denemelerinin izlenmesinde; - deneme sürecinde hangi izleme prosedürünün uygulanmaktadır? -deneme sonrası dönem için hangi izleme prosedürünün uygulanmaktadır? -deneme süreci ve sonrası dönem için izlemelerin ne sıklıktadır? -izleme sonuç ve faaliyetlerinin kayıt edildiği bir belge mevcut mudur? Cevap 14: Alan denemelerinin izlenmesinde; a)Deneme sürecinde hangi izleme prosedürünün uygulandığı; Deneme sürecinde aşağıda belirtilen gözlemler yapılarak veri toplanmaktadır. 1-Parseldeki Bitki Sayısı(adet): Seyreltmeden sonraki dönemde parsellerdeki bitki sayısı 2-Hasattaki Bitki Sayısı(adet): Hasat öncesi parseldeki bitki sayısı 3-Tepe Püskülü Çıkış Süresi (gün): Ekim tarihinden tepe püsküllerinin salkımının 1/3 kısmında anter dökme tarihine kadar geçen gün sayısı. 4-Bitki Boyu (cm): Süt olum döneminden sonra toprak yüzeyinden tepe püskülü ucuna kadar ölçülen kısım. 5-Koçan Yüksekliği (cm): Süt olum döneminden soma, toprak yüzeyinden üst koçanın çıktığı boğuma kadar olan mesafe. 6-Koçan Ucu Kapalılığı (1-5): Koçan ucunun koçan kavuzu tarafından örtülme durumuna göre 1-5 skalasma göre değerlendirilir. 1-Kapalı, 5-Açık 7-Bitki Görünümü (1-5 ): Çeşide ait bitki formu homojen bir şekilde zayıf yada kuvvetli görünüm oluşturmasına göre 1-5 skalasma göre değerlendirilir. 1-Çok iyi, 5-Kötü 8-Koçan Görünümü (l-5):Koçan yapısına bakılarak, kuvvetli, düzgün, homojen bir yapı oluşturma durumuna göre 1-5 skalasma göre değerlendirilir. 1-Çok iyi, 5-Kötü 9-Koçan Ağırlığı (kg): Parseldeki koçanların hasat ağırlığı 10-Daneleme Oranı (%): Hasat sonrası tane-koçan oranı 11-Hasat Nemi (%): Hasattan sonraki tartım anında tanedeki nem oranı 12-Tane Verimi(kg/da): Her parselden ortadaki dört sıradan elde edilen tane ürünü tartılıp, nem ölçme aleti ile nem oranı belirlendikten sonra % 15 nem düzeyine göre düzeltme yapılıp kg/da olarak hesaplanmıştır. Her yıl elde edilen veriler, varyans analizi ile değerlendirilir. b)Deneme sonrası dönem için hangi izleme prosedürünün uygulandığı; Deneme alanları 2 yıl boyunca herhangi bir bitki ekimine izin verilmeyerek boş bırakılmaktadır. İzolasyon mesafesi içinde kalan ve deneme alanı 2 yıl boyunca kontrol altında tutulmuş ve tarlalar her yıl en az iki defa sürülmüştür. c)Deneme süreci ve sonrası dönem için izlemelerin ne sıklıkta olduğu; Deneme süresince izleme Ek-l'de verilen metoda göre yapılmıştır. Deneme sonrası izleme ise her hafta gözlemlerle yürütülmüştür. Deneme sonrası izlemede kültürel tedbirler anlamında herhangi bir olumsuzluk olduğunda kayıt tutulması gerektiğinden, herhangi bir olumsuzluk gözlenmediğinden kayıt tutulmamıştır. Deneme alanındaki flora ve faunaya etkilerin izlenmesinde, bitkilerin ekili olduğu dönemdeki etkiler yerinde gözlenmiştir. Flora ve faunada olumsuz bir değişim meydana gelmemiş ve bu nedenle deneme sonrası dönemde bu anlamda izlemeye gerek duyulmamıştır. d) İzleme sonuç ve faaliyetlerinin kayıt edildiği bir belgenin olup olmadığı; Faaliyetler gelişme raporları şeklinde kayıt altına alınmaktadır. Olumsuz sonuç olmadığı sürece kayıt tutulmamaktadır. 15.Alan denemelerine ilişkin olarak TAGEM tarafından ya da araştırmacı firmalar tarafından çevre halkına bir bilgilendirme yapılmakta mıdır şayet yapılmışsa bilgilendirmenin içeriği nedir? Cevap 15: Alan denemelerine ilişkin olarak; araştırma enstitüsünde görevli personele bilgilendirme yapılmaktadır. Deneme alanı halka açık olmadığından halkın bilgilendirilmesine gerek duyulmamıştır. Talimatta belirtilen halkın bilgilendirilmesi konusu, araştırma enstitüsü arazisi dışında ve araştırma enstitüsü haricindeki kurum ve kuruluşlar tarafından yapılacak denemelere uygulanmaktadır. EKOLOJI KOLEKTIFI PK 374 Yenişehir/ ANKARA İnkılap Sok. 26/4 Kızılay/ ANKARA Tel: +90.312.425 77 63 Faks: +90.312.425 77 64 [email protected] mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır http://www.ekolojistler.org
  7. sardunyam

    greenpeace

    Greenpeace Bonn'da iklim için sirenleri çaldırdı Tüm Greenpeace dünyası Bonn'da yapılan BM İklim Toplantısı'na kitlenmiş durumda. Dün Greenpeace eylemcileri Aralık ayında Kopenhag’da sonuçlandırılacak güçlü bir iklim anlaşması üzerinde anlaşmak yerine, uyurgezer bir şekilde iklim felaketine doğru yol alan ülkeleri uyandırmak için bir kamyonun arkasına bağlı olan sireni çalıştırdı. http://www.greenpeace.org/turkey/news/birl...etler-uyuyor-ik Greenpeace Kopenhag görüşmelerine kadar hiç durmayacak ve iklim için ciddi önlemler alınana kadar kampanya yapmaya devam edecek. Türkiye'de de iklim kampanyamız tüm hızıyla devam ediyor. Kömür santrallerine karşı başlattığımız internet eylemine henüz katılmadıysanız daha fazla ertelemeyin. İşte eylem linki: http://www.greenpeace.org/komur Herkese yeşil ve barış dolu bir dünya diliyorum : ) Erhan Birleşmiş Milletler uyuyor, iklim için tehlike çanları çalıyor! | Greenpeace Akdeniz Kaynak: www.greenpeace.org
  8. Sayının çokluğuna göre ayarlanmadı bu piknik, bu bir organizasyondu herkese açıktı, netice ortada... Sağlık olsun, sonuç itibarıyla bizim için sayı değil nitelik önemli... Biz pazar günü piknikte olucaz... Görüşürüz Erbay kardeşim...
  9. Evet biliyorum bu belgeseli harika özetlemişler, olay tam da budur, din onun bunun oyuncağı olmuş insanları birbirine düşürmüş kimilerini kimilerine efendi kılmıştır... Efendilik taslayanlar bir yana çoğunluk köle olmaya razıdır, zaten önemli olanda ahireti kazanmaktır değil mi? Bu dünyanın ne önemi var? Aynen böyle anlatmıyor mu din efendileri, ama hoca verir talkını kendi yutar salkımı! Fakat bu verdiğiniz linke tıklanmamasını öneririm site sorunlu ve virüslü... Ben başka bir link veriyorum... -http://video.google.com/videoplay?docid=6407999517568154752-
  10. · “Yahudi devletinin sınırları, sonsuza dek kesinleşmeyecektir.” David Ben Gurion, İsrail Başbakanı · “Terörün bir savaş yöntemi olarak kullanılması engellenemez…Bizim için terör, bugünkü koşullarda siyasi bir savaşın bir parçasıdır.” İzhak Şamir, İsrail Başbakanı · “Filistinli Müslüman Araplar, iki ayaklı ********* hayvanlardır.” Menahem Begin, İsrail Başbakanı · “Zaman içinde Filistin’in tamamına yayılacağız.” Prof. Dr. Haim Weizmann, İsrail Devlet Başkanı · “Eğer ben sıradan bir İsrail vatandaşı olsaydım ve bir Filistinliyle karşılaşsaydım, yemin ederek söylüyorum ki, ben o Filistinliyi yakarak öldürür ve öldürmeden önce ona eziyet ederdim.” Ariel Şaron, İsrail Başbakanı · “Siyonizm, bir tür ırkçılık ve ırkçı ayrımcılıktır. Dünya barışına tehdit oluşturan Siyonizmi şiddetle kınıyor ve tüm ülkeleri bu ırkçı ve emperyalist ideolojiye karşı çıkmaya çağırıyoruz.” Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararı No: 3379, 10 Kasım 1975 · “Hiçbir ülkenin hiçbir biçimde kesin toprak mülkiyetini kabul etmiyoruz.” David Ben Gurion, İsrail Başbakanı · “Ben askerlerimi, Arap kızlarının ırzlarına geçmeleri yolunda cesaretlendirdim. Çünkü, Filistinli kadınlar Yahudilerin köleleridir ve biz bu kölelere istediğimizi yaparız ve kimse de bizden hesap soramaz. Asıl biz herkesten hesap sorarız.” Ariel Şaron, İsrail Başbakanı · “Siyonist teröristler, Filistinli Müslüman çocukları, kafalarına sopalarla vura vura öldürdüler.” Prof. Dr. Walid Khalidi, Yazar · “Parayla toprak almayacağız. Toprakları işgal edeceğiz.” David Ben Gurion, İsrail Başbakanı · “Yüz yıla yakındır, yalnız Filistin halkının değil, Yahudi halkının da çektiği acıların, dökülen kanların sorumlusu, Siyonistlerdir. Siyonistler, dünya çapında antisemitizm üreten en büyük fabrikadır.” Haham Yisroel David Weiss, Washington, 14 Nisan 2004 · “Günümüzün Arap dünyası, barbarların dünyasıdır.” Prof. Benny Morris, İsrailli Tarihçi, 24 Eylül 2001 · “Yahudi dininin temel ilkesi, ‘Haşmadat goyim’ yani Yahudi olmayanların imhasıdır.” Haham Rav Leor, 18 Mayıs 2002 · “Filistinliler, tıpkı çekirgeler gibi öldürülmelidir…kafaları kayalara ve duvarlara çarpılarak parçalanmalıdır.” İzhak Şamir, İsrail Başbakanı, 1 Nisan 1988 · “Bizim vereceğimiz her bir kurban karşılığı, 1000 Filistinli öldürülmelidir.” Michael Kleiner, İsrail Herut Partisi Genel Başkanı, 23.10.2002 · “ABD’li her politikacı, ister New York eyaletinin kuzeyinde küçük bir bölgede kampanya yürüten birisi olsun, isterse bir başkan adayı olsun, kendisini İsrail’in koşulsuz destekçisi ilan etmek durumundadır…” Prof. Edward Said, ABD Colombia Üniversitesi, Kasım 2000
  11. Adamlık dinine mensup olanları öğrendik sayenizde... Adamlık olmayanların dinlerinde onlardan neler yapmaları bekleniyor?
  12. Allah son zamanlarda mümin kullarını para, servet, dernek kurup yönetmek, yat, kat ve mülk almakla sınıyor herhalde... Ve mümin kullar aynı zamanda akıllıda oldukları için öteki dünyadan önce bu dünyada cennetlerini yaşıyorlar... Mümin olmayan akılsız kullarsa ortada...
  13. çok konuşuyosun birazda dinlemeyi öğren
  14. Pardon ama bunu neden yapıyorsunuz, Allah akılla bilinir demişsiniz peki kimin ne kadar akıllı olup olmadığını onun ne kadar inanıp inanmadığına bakarak mı karar vereceğiz? Allah dediğiniz varlık bir Admin'mi, bir Modaratör'mü çalıştırıp, işletiyor olsun? Bu sistemin bir açma kapama düğmesi mi var? Ve Allah denilenin insanlarca savunulmaya, anlatılmaya hatta uğrunda adam öldürmeye ihtiyacı mı var? O zaman O ihtiyaç sahibi olur değil mi? Akıl sadece müminlerde varsa, mümin olmayanların ne günahı var, akılsızlar yargılanamaz ve sorumlu tutulamazlar değil mi? Allah aklı müminlere verirken bu ayrımcılığı neden yapsın? Hem akıllı olmak için önce mümin olmak gerekiyorsa, akılsız biri nasıl mümin olabilir? Allah'tan korkmak için Allah'ı bilmek gerekir, bilmeden nasıl korkacağız, zira aklımız yok? Allah'tan sakınacaksak Allah'ın sakınılası bir varlık olması gerekir, o zaman onun bizden ne farkı var? Zira insan ancak bildiğinden sakınır... Örneğin eli silahlı bir sapık katilden sakınılır, biz uyurken evimize hırsız girmesinden korkulur v tedbir alınır... Peki Allah'tan korkmak için nedenimiz nedir? Bize zarar mı verecektir?
  15. "Yokluk" kavramından ne anlıyoruz, bu tartışılabilir... Yokluk Allah'ın sıfatlarına uyum sağlıyor, ezeli ve ebediliği, zamansız ve mekansızlığı, varlığı yaratıcılığı, şekillendiriciliği...v.s... Söylediklerine katılmıyorum arkadaşım, bunlar çok yüzeysel düşünceler... Allah bize anlamamıza izn verdiği kadarını nasip etmez, Allah bize bizim öğrenmek istediğimiz kadarını nasip eder... Bilemememiz Allah'tan değil tamamen kendimizdendir, eğer ondan kaynaklanıyor olsaydı o zaman Allah adil olamazdı, bilemediğim ve anlayamadığım hiçbirşeyden sorumlu tutulamam ben bunu kabul etmem... Allah'a inanmayanların cehenneme gitmesini düşünmek ve buna sevinmekse ne etiktir ne de evrenseldir... Eğer siz birliğe inanıyorsanız, o zaman varlığı bütün olarak ele alacaksınız ve kendinizden soyutlamayacaksınız... Cennet ve cehennem olgularınında ben doğru anlaşıldığını sanmıyorum, eğer klasik anlayışla cennet ödüllendirildiğimiz, cehennem cezalandırıldığımız yerlerse ve bunlar maddeyse o zaman biz orada madde olarak mı bulunacağız, veya Allah bunca teferruatı, sonsuzluğu ve mucize dediği kelimeleri bunun için mi yarattı? Bu kadar sıradan olamaz, bu kadar gereksiz hiç olamaz... Ayrıca Allah'a inanmaktan ne anladığımız bile farklıdır, sizin adına Allah dediğiniz ve inandığınız varlığın yaratıcı olarak kabul edileni, bir başkası bir başka isimle adlandırabilir veya hiç adlandırmaz fakat daima onu anlama peşindedir... Dolayısıyla eğer bilemediğimiz birşey varsa oda insanlarla Allah'ın özel ilişkisidir... Diğerleri için yorum yapmak haksızlık olacaktır, Allah'a inandığını söyleyip, bu sıfatla kendisine menfi çıkar elde edenler, ilahi varlığın yeryüz sözcüsü olduklarını iddia ederek insanları kullaştıranlar, Allah'ı inkar edenlerden daha tehlikelidir... İnanmayanın düşüncesi fikirseldir ve herhangi bir amacı yoktur... Saygılar
  16. Değerli paylaşımlarınız için teşekkür ederiz arkadaşlar... Fakat konu nereden nereye geldi dikkat ettiyseniz, krizi bahane edip işçinin maaşını ödemeyen patrona Putin ayarını konuşuyorduk... Rus devletinin temel politikalarını ayrı bir başlık altında tartışalım ya da dünya devletleri arasında demokrasi ve mafya gücçlerinin kıyaslaması yapalım çokta yararlı olacaktır... Burada kimse Ruslar iyidir, Rusya işgalci ve savaşçı değildir demedi kimse, sadece işçi haklarına güzel bir davranışlar hoşluk kattı adam... Bunu söylemek Rusya'nın iç ve dış politikalarında seçtiği gayrı meşru tutumları onaylamak anlamına gelmiyor, onları konuşmuyoruz zaten... Rusyalı bir arkadaşım Sovyetlerin dağılmasından sonra Türkiye'ye kaçmıştı, burada yaklaşık 15 yıl yaşadı, bir kaç sene önce ülkesine döndü onun ayrılışından sonra Rusya çok değişmiş böyle söylüyordu, ülkesinde şuanda mutlu olduğunu söylüyor, herhangi bir korku yaşamıyor... Ben de Rusya'nın kendi bünyesinde güçlü bir ülke olduğunu düşünüyorum, insancıllığını tartışmıyorum... Faili meçhuller ve baskıcı uygulamalar açısındansa kıyaslama yapmamalıyız, Türkiye ile Rusya demokrasi açısından tartışılır, bu ülkede de cemaat, mafya, tarikat, derin devlet (nato) işbirliği ile çok kan kaybettirildi, çok can alındı... Ha bugüne kadar Rusya'dan daha az zararlı geldiysek oda Cumhuriyet Türkiye'sinin Hukuksal işleyişindendi... Ancak 80 sonrası gelinen noktada ve gidilmesi muhtemel rotada pek demokratik eylemler olmadığı/olmayacağı ortada! Zaten bizim gibilerin haykırışıda bundan endişe duyduğumuz için, Türkiye halen faşizan bir yönetimle muhattabtır... Rusya'da olan biten kadarı Amerika'da da geçerli, zaten dünyayı siyonist mafya elegeçirmedi mi?
  17. :)) evet hemşom doğumgünü tarihimi girmedim, çünkü doğumgünü kutlanacak kadar bile önemli biri değilim ben
  18. akıllı olmak beklenmeyene hazır olmaktır her zaman
  19. sardunyam

    The Mesage

    Aşağıdaki mesajı kimin gönderdiği bilinmiyor, fakat önemli olan içeriğinde ne yazdığı, bence çok enteresan ve gerçek olması çok mümkün, birincisi yazının değindiği konu çok güzel, seslenişi güzel... İnsanın kendisini daha iyi tanıması için yardımcı olabilir... “DÜNYAYI SADECE SEVGİNİN ÜSTÜNLÜĞÜ DEĞİŞTİRİR!” “GÖRÜNMEMİZİN GEREKİP GEREKMEDİĞİNE KARAR VERİN!” Bu mesajı size kimin yazdığının önemi yoktur ve zihninizde anonim olarak kalmalıdır. Önemli olan bu mesaja ilişkin ne yapacağınızdır! Her biriniz kendi özgür iradenizi kullanarak mutlu olmayı istersiniz. Özgür iradeniz sizin kendi gücünüz çerçevesindeki bilginize, mutluluğunuzda alıp verdiğiniz sevgiye bağlıdır. Gelişimin bu evresinde tüm bilinçli ırklar gibi sizler de kendi gezegeninizde kendinizi izole olmuş hissediyor ve bu durumun etkisiyle kendi kaderinize mutlak gözüyle bakıyorsunuz. Ama yine de küçük bir azınlığın farkında olduğu büyük bir değişimin eşiğindesiniz. Kendi seçiminizin dışında sizin geleceğinizi değiştirmek bizim sorumluluğumuzda değildir. Bu mesajı dünya çapında bir referandum olarak alın. Ve yanıtınızı da bir oylama olarak düşünün. Biz kimiz? İnsanlığın binlerce yıldır tanık olduğu açıklanamayan göksel olaylarla ilgili ne bilim adamlarınız ne de dini liderleriniz ortak bir fikir oluşturabilmiş değiller. İnançlar ne denli saygı duyulur olsa da, doğruyu ve gerçeği bilmek için bu inanç filtrelerinin dışına çıkılması gerekir. Artan sayıdaki bilinmeyen araştırmacılarınız yeni bilginin yollarını keşfediyor ve realiteye çok yaklaşıyorlar. Bugün uygarlığınız içinde bir okyanus kadar büyük bilginin içinden özellikle sizi daha az üzecek kısmının çok küçük bir parçası ortaya dökülmüştür. Özellikle son elli yılda tarihinizde saçma veya inanılmaz görünen olaylar daha sıklıkla olasılık ve farkındalık alanınlarına girmiştir. Geleceğin daha da sürprizlerle dolu olduğunu bilin. En iyiyi olduğu kadar en kötüyü de keşfedeceksiniz. Galaksideki milyarlarcası gibi bizler de “dünya-dışılar” olarak adlandırılan ve gerçekliğimizin fark edilmesi zor bilinçli varlıklarız. Sizinle bizim aramızda önemli bir fark olmadığı gibi iki taraf da evrimleşmenin belirli aşamalarını deneyimlemekteyiz. Herhangi organize bir yapının hiyerarşisi bizim iç ilişkilerimiz için de geçerlidir. Bir çok ırkların bilgeliği üzerine kurulmuş kendi hiyerarşimizin onayıyla sizinle iletişime geçmekteyiz. Bir çoğunuz gibi biz de Yüce Varlığı arama yolundayız. Bu nedenle bizler tanrılar değiliz, ya da daha az tanrı değiliz, ancak Kozmik Kardeşlik’te sizlerle hemen hemen eşit yerlerdeyiz. Fiziksel olarak bir biçimde sizden farklı olmamıza karşın, çoğumuz insanımsı görünümlüyüz. Bizim var olduğumuz bir gerçek, ama henüz çoğunluğunuzun algılamadığı bir durum bu. Bizi anlamayı başaramadınız çünkü, bizim, çoğu zaman sizin duyularınız ve ölçümleriniz içinde görünmemiz olası değildi. İşte tarihinizdeki bu boşluğu bu anda doldurmaya niyet ediyoruz. Biz ortak bir karar almış bulunuyoruz, ama bu yeterli değil ve sizinkine de gereksinimimiz var. Bu mesajla sizler karar-alıcılar haline geleceksiniz! Biz neden görünür değiliz? Evrimin belirli aşamalarında kozmik “insanlık” bilimin yeni biçimlerini keşfederek, maddenin kolay anlaşılırlığının ötesine geçti. Yapılandırılmış demateryalizasyon ve materyalizasyon onların parçasıdır. İşte insanlığın birkaç laboratuvarda ulaştığı budur. “dünya-dışı” varlıklarla kurdukları yakın işbirliği ile tehlikeli uzlaşma, kimi temsilcileriniz tarafından sizden özellikle saklı tutulmuştur. Havaya ya da uzaya ait objeler veya olağanüstülük diye tanımladığınız durumlar sizin bilimsel topluluğunuz tarafından anlaşılmış durumdadır. Sizin UFO’lar olarak adlandırdıklarınız aslında çok boyutlu yetenekleri olan uzay gemileridir. Bir çok insan bu tür gemilerle, görerek, işiterek, dokunarak veya medyumik bağlantılar kurdular. kimileri gizil güçler etkisinde bırakılarak sizi “yönetir” duruma getirildi. Sizin bu gemileri nadiren ya da kısa sürelerde görüyor olmanızın nedeni onların demateryalize olma özelliklerindendir. Siz gözünüzle görmediğinizin var olduğuna da inanmazsınız, bunu anlayışla karşılıyoruz. Gözlemlerin çoğu bağımsız bireyler tarafından yapılmıştı, ruhlarına ulaştı ama organize sistemi değiştirmedi. İnsanlığın oligarşisinde negatif çok boyutlu varlıkların rolü oldu, kendi güçlerinin tatbikatını yaptılar, kendi varlıklarını orada tutmak ve bilinmeyeni zapt etmek için sağduyu motive ettiler. Bizim için sağduyu, insanın özgür iradesine saygılı olmak ve böylece onların kendi meselelerinde kendilerine ait teknik, ruhsal olgunluğa erişebilmelerine izin vermek demektir. İnsanlığın Galaktik uygarlıklar ailesine dahil olması çok önemlidir ve dört gözle beklenmektedir. Bizler gün ışığında geniş bir kitle halinde size görünür hale gelir ve sizin bu birliğe katılmanız için size yardım edebiliriz. Bugüne dek bunu yapmadık, çünkü içinizden çok azı bunu gerçekten istedi, cehalet vardı, kayıtsızlık veya korku vardı ve durumu haklı çıkaracak aciliyet söz konusu değildi. Sizler zaman içinde karşılıklı katkılarla zenginleştirilmiş bir çok geleneklerin döllerisiniz. Hedefiniz bu kökleri ortak bir plan altında birleştirmektir. Kültürlerinizin görünüşleri sizleri birbirinizden ayrı tutmuştur, çünkü onu varlığınızda böyle içselleştirdiniz. Artık görünüş sizin için Süptil doğanızın özünden daha önemli hale gelmiştir. Bölgedeki güçler için görünüşe verilen önemin yaygınlığı herhangi bir tehlike karşısında siperler oluşturmaktadır. Ona yine zenginliği ve güzelliğiyle saygılı olmak ama görünüşlerin üstesinden gelmek gerekmektedir. Bunu anlamak için ulaşabileceğiniz çözümler giderek artmaktadır. Yöntemlerden biri bir başka ırkla bağlantıya geçip gerçekte ne olduğunuzun size yansımasının imgelenmesidir. Nadir durumlar dışında, kendi yetenekleriniz içinde geleceğinize ait bireysel veya toplumsal kararlarınızda biz her zaman dışarda durduk, çok nadir durumlarda çok sayılı zamanlarda çok az katkımız oldu. Sizin derin psikolojik yanınızı kendi bilgimizle motive ettik. Sonuçta biz her gün adım adım özgürlüğün inşa edilmesi, varlığın kendisinin ve çevresinin farkındalığına uyanması, kısıtlamalardan ve uyuşukluktan giderek uzaklaşması kısmına ulaştık. Cesur ve istekli sayısız insan bilinçlerine karşın, uyuşukluklar, büyüyen merkezi gücün yararına yapay olarak oluşturuldu. Ama gelişmiş teknolojilerin büyümesi ve kullanılmasıyla insanlık kendi yazgısının kontrolünü giderek daha çok yitirmektedir. Dünyayı, insanları ve tüm canlıları ilgilendiren yaşam koşullarına ilişkin geri dönüşü olmayan öldürücü sonuçlar yaratılmaktadır. Hayatı yaşanabilir kılan olağanüstü yeteneklerinizi yavaş, ama kesin bir biçimde yitiriyorsunuz. Bu gibi teknolojiler sizin zihniniz kadar bedeninizi de etkilemek için vardır. Böyle planlar yoldadır. Olası efendilerinizle karanlık niyettekilerin birlikteliklerine karşın, bu durum yine de kendi yaratıcı gücünüzü içinizde tuttuğunuzda değişip dönüşebilir. İşte bizim görünmez durmamızın nedeni budur. Her ne olacaksa artık o kırılma noktasına gelmiş durumdadır. Fetihler hemen her zaman diğerlerine zarar vermek için yapılmıştır. Şimdi dünya herkesin birbirini tanıdığı ancak hala çatışmaların ve her türlü korkunun ısrarlı süre ve yoğunlukta yaşandığı bir köy haline dönmüştür. Çocuklarınızın eğitimi ve yaşam koşullarınız kadar sayısız hayvanın, bitkinin yaşam koşulları da sizin politik, finansal, askeri ve dini temsilcileriniz gibi az sayıdaki kişinin elinin altında tutulmaktadır. Oysa bağımsız bireyler olarak insanlar, yazık ki üzerinde ciddiyetle çalışamadıkları bir çok potansiyel yetenekleri de barındırırlar. Gelişmenin harikulade olanakları boyun eğdirici ve yıkıcı tehditlere yakın durmaktadır. Bu tehlikeler ve fırsatlar şimdi var. Her ne kadar siz sadece size gösterileni algılasanız da, uzun-dönemli ortak projeyi başlatmak yerine doğal kaynakların sonunun getirilmesi programlanmış durumdadır. Kaynaklarınızın kıtlığı ve onların haksız dağıtımı, kaynaklarınızdan yararlanma bedeli gün be gün yükselecektir. Kentleriniz ve kırsal kesimlerinizin tam ortasında büyük çapta kardeş kardeşi öldürür durumlar yaşanacaktır malesef. Nefret ve kin daha çok büyüyor ve aynı şekilde “Sevgi” de öyle. Sizi çözümler bulmada kendinizden emin kılan budur. Ancak kritik kütle yetersizdir ve çok usta yöntemle baltalama işi düzenlenmiş durumdadır. Geçmiş alışkanlıkların ve eğitimin şekillendirdiği insan davranışları içinde var olan bir çeşit uyuşuk bakış açısı sizi çıkmaz sokağa götürmekte. Barışın getirilmesi ve halklarınızın yeniden yapılanması kendi dışınızdaki uygarlıklarla uyum için atılacak ilk adım olmalıdır. Bugünkü kararlarınız, tarihinizin hiçbir döneminde olmadığı kadar önemlidir ve sizin yarın yaşamda kalmanızı anlamlı biçimde etkileyecektir. Bu kör koşuyu durduracak ortak ve birleştirici farkındalık nereden gelecektir? Belki de artık insanlık ailesiyle yüz yüze gelip onları tartmakta olan bu tehdit karşısında daha büyük bir etkileşim içinde olmanın zamanı gelmiştir. Yükselen büyük dalga ulaştığı yerden artık ortaya çıkmak üzeredir ve kendi içinde çok olumlu ve çok olumsuz ifadeleri barındırmaktadır. Bir başka uygarlıkla kozmik kontrat yapmanın iki yolu vardır: temsilciler kanalıyla veya ayırım gözetmeksizin doğrudan bağımsız bireylerle. Birinci yol çıkarların savaşını, ikinci yol farkındalık getirir. Birinci yol, insanlığı kölelikte tutarak motive olan bir gurup yarışçı tarafından seçilmiştir ve bu nedenle de Dünya kaynaklarının kontrolünü, gen havuzunu ve insanın duygusal enerjisini elinde tutar. İkinci yol, hizmet Ruhu nedeniyle ortaklık oluşturmuş yarış gurubu tarafından seçilmiştir. Biz, bizim tarafımızda, tarafsız nedeni onayladık ve kendimizi birkaç yıl önce insan gücünü temsil eden kişilere tanıttık, onlar bizim kendilerine uzanmış elimizi kendi stratejik görüşleriyle bağdaşmayacağı bahanesiyle reddettiler. İşte bu nedenle bugün temsilcilerin araya girmesi olmadan bireylerin kendi seçimlerini yapma zamanıdır. Negatif varlıklar, bölme yöntemiyle görünenin arkasından yönetimlerini her türlü bedeli ödemeye hazır sürdürmektedirler, çünkü saltanatları söz konusudur! Aynı zamanda sizi yönetenleri de bölüyorlar. Güçlerini, içinizde yarattıkları güvensizlik ve korku yeteneklerinden alıyorlar. Bu, sizin kozmik doğanızı hatırı sayılır biçimde zedelemektedir. Eğer bu kişilerin yönlendirmeleri ve öğretileri kendi en üst noktasına ulaşmamış ve önümüzdeki birkaç yıl içinde sapkınlıkları ve öldürücü planları hayata geçecek duruma gelmiyor olsaydı bu mesajın da önemi olmayacaktı. Onların belirledikleri sürecin sonu yakındır ve insanlık yakın dönemde büyük acılar çekecektir. Özgür iradenizin paha biçilmez değerinin farkında olun, size bir alternatif sunuyoruz. Size daha sağlıklı görünen bir evren ve yaşam, yapıcı etkileşim, dürüst ve kardeşçe ilişkiler, teknik bilgi, acının kökünü kurutmak, bağımsız güçlerin denetlenmiş çalışması, enerjinin yeni şekillerine ulaşabilmeniz ve sonuç olarak da bilinci daha iyi kavramanız gibi olanaklar sağlayabiliriz. Sizin ortak ve bireysel korkularınızı aşmanızı sağlayamaz, sizin seçmediğiniz yasaları sizin için oluşturamayız. Birey olarak ve ortak çaba göstererek kendi istediğiniz dünyayı yaratmak ve ruhun yeni göklerinin serüvenlerini yaşamak için kendiniz çalışmalısınız. Böyle bir temasa geçmeye karar verirseniz, evrenin bu bölgesinde kardeşlik dengesinin koruyucusu olmanın büyük sevincini yaşayacağız. Karşılıklı ve verimli diplomatik alışverişler yanında kendi yeteneğinizi birleştirmenizin coşkusunu, başarınızın yoğun sevincini ve mutluluğunu duyacağız. Sevinç duymak evrende kutsal olarak tanımlanır. Peki size hangi soruyu soruyoruz? “BİZİM ORTAYA ÇIKMAMIZI İSTER MİSİNİZ?” Bu soruyu nasıl yanıtlarsınız? Ruhun gerçeği, telepatik yolla okunabilir. Kendinize sadece bu soruyu açık biçimde sorup yine kendi seçiminize göre ister birey, ister gurup olarak yanıtınızı yine açık ve net olarak vermeniz gerekir. SORUYU SORMANIZIN AKABİNDE EVET veya HAYIR derken bir kentin merkezinde ya da bir çölün ortasında olmanız yanıtınızın değerini etkilemez! Sadece kendinizle konuşur gibi ama mesajı düşünerek bunu yapabilirsiniz. Sadece birkaç kelime içeren bu evrensel soru kendi bağlamına konulduğunda güçlü bir anlam ifade eder. Bunu yaparken duraksayıp tereddüt etmeyin. İşte bu nedenle de sakin bir biçimde ve tüm vicdanınızı katarak üzerinde düşünmelisiniz. Yanıtınızın soruyla mükemmel biçimde birleşip bütünleşmesi için mesajı bir kez daha okuduktan sonra yanıtı vermeniz önerilir. Bunun için acele etmeyin. Nefes alın ve tüm özgür irade gücünüzün sizi sarmasına izin verin. Kim ve ne olduğunuzun onurunu duyun! Sizi güçsüzleştiren sorunları birkaç dakika için unutun ki kendiniz olabilin. Ortaya çıkan gücü hissedin. Siz kendi denetiminizdesiniz. Tek bir düşünce, tek bir yanıt sizin yakın geleceğinizi öyle ya da böyle muazzam biçimde değiştirebilir. Kendi iç sesinize sorarak bizim sizin maddi alanınızda görünmemize ilişkin aldığınız bireysel ve bağımsız kararınıza bağlı olarak sizin maddi planınızda açık gün ışığında görünmemiz bizim için çok değerli ve gereklidir. Yürekten ve kendi isteğinizle yaptığınız içten dileğiniz, her zaman gönderdiğiniz kişilerce algılanır. İnsanlığın doğuşunu Kardeşlikle kolaylaştırabilirsiniz. Sizin düşünürlerinizden biri bir keresinde şöyle demişti: “bana bir el verin-tutun ve ben Dünya’yı kaldırayım”. Bu mesaj yaygınlaştırıldığında el-tutmanın gücünü kazanacak, biz ışık-yılları uzunluğundaki maniveladakiler ve siz Dünya’yı kaldıracak ustalar... bizim ortaya çıkmamız önemlidir. Olumlu kararın sonuçları ne olabilir? Bizim için, olumlu ortak kararın sonucu gökyüzünüzde ve Dünya üzerinde bir çok gemimizin materyalize olmasıdır. Sizin için, böyle bir durumun emin olduğunuz şeylerden süratle vazgeçmenizi doğrudan etkileyecek olmasıdır. Basit, şüpheleri ortadan kaldıran görsel iletişim geleceğinize çok büyük ölçüde yansıyacak, daha çok bilgi, sonsuza dek değişmiş olacaktır. Toplumunuzdaki kurumlar her alanda tamamen ve köklü değişimlere uğrayacaklar ve güç bireyselleşecektir çünkü bizim de yaşamakta olduğumuzu göreceksiniz. Kendi değerlerinizi somut bir biçimde değiştireceksiniz. Bizim gösterdiğimiz “bilinmeyen” karşısında insanlık tekil aileyi oluşturacaktır ki bizim için işin en önemli kısmı budur. Tehlike yavaşça eriyip evlerinizi terk edecek, çünkü siz dolaylı olarak istenmeyenin yani bizim “üçüncü parti” diye adlandırdıklarımızın karşısında bir güç oluşturacaksınız. Şimdiki durumda aç olan gülümseyemez, korku dolu olan bize hoşgeldiniz diyemez. Biz erkeklerin, kadınların ve çocukların içlerinde taşıdıkları ışığa karşın kendi bedenlerinde ve yüreklerinde yine de bu denli yoksunluk içinde olmalarından büyük üzüntü duyuyoruz. Bu ışık sizin geleceğiniz olabilir. İlişkimiz gelişmeye açıktır. Durum her ne olursa olsun, siz kendi yüreğiniz ve ruhunuzun bilirkişisisiniz! Seçiminiz ne olursa olsun, saygıdeğerdir ve saygı görecektir. Kararınız ne olursa olsun onu ortaya koymalısınız. Siz kendi iç sesinize ve sezgilerinize sormalısınız. İşte asıl olan budur! Binlerce yıl sonra, bir gün, bu seçim kaçınılmaz olacaktı: iki bilinmeyenden birini seçmek. Bu mesajı geniş kitlelere yayın. Bu sizin geleceğinizi ve milenyumlar ölçeğinde geri dönüşü olmayan tarihsel gidişi etkileyecektir. Aksi halde bir çok yıl, hiç değilse bir nesil sonraki bir zamana yeni bir fırsat olarak ertelenecektir, eğer hayatta kalırsa tabii. Seçmemek diğer kişilerin seçimi içindedir. Diğerlerini bilgilendirmemek, haberdar etmemek birinin beklentisine zıt bir sonucun ortaya çıkması riskini getirecektir. Kayıtsız kalmak birinin özgür iradesinden vaz geçmesidir. Hepsi sizin geleceğiniz için. Evrende bireysel her bir istek önemsenir. Siz hala kendi yazgınızın mimarısınız... BİZİM ORTAYA ÇIKMAMIZI İSTER MİSİNİZ? ….
  20. sıcak bir gülüşün yapamayacağı şey yoktur muş
  21. şimdi de basit anlaşılır ve çekici giyim sana yakışır dedi
  22. Aşkın kanunu olmaz dedi
  23. sardunyam

    Anne yengec burcu ise...

    Çocuğu Koç: Anlayış iyi; fakat çocuk bağımsızlığına ve kendisini savunmaya yani hakkını aramaya düşkündür. Çocuğu Yay: Bazı anlaşmazlıklar olabilir; çocuk dış dünyaya yönelir. Diyosuuuuun
  24. hee valla
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.