Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

sardunyam

Φ Süper Üye
  • İçerik Sayısı

    10.566
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    3

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. Bu başlığın adı İSTANBUL'UN FETHİ olmuş olsaydı muhtemelen kutlamaların ardı arkası kesilmezdi... Ne kadar ilginçtir ki, İstanbul'un fethi ile övünenler, O'nun düşman çizmelerinden ve işgalinden kurtuluşuyla ilgilenmezler... İstanbul'u fethetmiş olmaktan daha önemlisi, onu kurtarmak değil midir? Bu Osmanlıcı zümrenin, Osmanlıya ithafen asıl düşmanlığı Cumhuriyetedir... Çünkü saltanat sürmek dalkavuklarla olacaktır... Sarayın dalkavuğu, sarayın soytarısı, padişahından çoktur...
  2. Herşeyi olduğu gibi Atatürk'ün manevi şahsiyetini de suistimal etmek isteyenler türemekteler... Ben bu konuda akademik laflar etmeyeceğim, diyeceğim şudur: Atatürk'ü bilen, anlayan ve yaşayan bilir ki, O'nun mizacına, düşüncesine, yapısına ters bir şeydir özerklik... Çünkü O yıkılmış, yakılmış ve ırzına geçilmiş Anadolu'dan hür, bağımsız ve egemenliğini kendi ellerinde tutacağına inandığı bir millet yaratmak istemiştir... Türk Milleti, yıkılan Anadolunun evlatlarının bütünüdür... Onlara değil özerklik, ayrı dil, ayrı ırk, ayrı bilmem ne dayatılmamalıdır... Milletleri millet yapan ortaklığın birinci şartı dildir... Ortak dil ile millet olunur anlaşılır! İşte bu sebeple Cumhuriyeti kurmuş, ulusun adına da Türk Milleti demiştir... Daha hala bundan özerklik veya etnik özellik çıkaranlar varsa onlara söyleyecek söz tarihi iyi okumalarıdır... Yoksa tarih daima .ptallar için tekerrür eder, durur.....
  3. sakin olucam
  4. sardunyam

    Asla Yapmam

    Asla "asla yapmam" demem ben de! ve asla, emin olunmaz
  5. Bu yıl 20 Ekim'de Gençliğe Hitabenin okunuşunun 82. Yıldönümü ilk kez kutlanacak. Günümüzde gelişmelerle birlikte yeniden anlam kazanan, her okunuşunda geleceğe yeniden ışık tutan bu şanlı hitabeyi söyleyen ve özümseyenleri kutluyorum. Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti ve Ne Mutlu Türk'üm Diyene! Mustafa Kemal Atatürk, 1927 yılında Dolmabahçe'de, yakın çevresinden vatanperver arkadaşları ile birlikte üzerinde tartışarak tamamladığı ve Türk'ün kurtuluş mücadelesini belgelere, tanıklıklara dayandırarak anlatan Büyük Nutuk'unu, Cumhuriyet Halk Partisi'nin, 1927 yılında 15-20 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen 2. Kurultayında tam 36 saat 33 dakikada okumuştur. ATATÜRK'ÜN TÜRK GENÇLİĞİNE SESLENİŞİ (Yeni Türkçe) TÜRK GENÇLİĞİNE BIRAKTIĞIM EMANET Saygıdeğer Beyler, günlerdir dinlediğiniz uzun ve detaylı söylevim, eninde sonunda geçmişe karışmış bir devrin öyküsüdür. Bunda halkım için ve gelecekteki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirtebilmişsem kendimi mutlu sayacağım. Beyler, bu nutkumla, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir halkın, bağımsızlığını nasıl kazandığını, bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan bu yana yaşanan ulusal felaketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum. Ey Türk Gençliği! Birinci görevin; Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuzluğa değin korumak ve savunmaktır. Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli hazinendir. Gelecekte dahi, yurt içinde ve dışında, seni bu hazineden yoksun kılmak isteyen kötücüller bulunacaktır. Bir gün, bağımsızlığını ve Cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan; göreve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanaklar ve koşullar çok elverişsiz olabilir. Bağımsızlığına ve Cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir zafer kazanmış olabilirler. Zorla ve hile ile sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün tersaneleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine düşman girmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acıklı ve korkunç olmak üzere, yurdunda, iktidara sahip bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık içinde olabilirler. Üstelik, hainlik de yapabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, kendi çıkarlarını, yurduna girmiş olan düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde harap ve bitkin düşmüş olabilir. Ey Türk geleceğinin çocuğu! İşte, bu ortam ve koşullar içinde bile görevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Bunun için gereken güç damarlarındaki asil kanda vardır! Ankara, 20 Ekim 1927
  6. O zaman açıklar mısınız bu dil kavgası niye? Türkiye Cumhuriyetini, Osmanlının eski yurttaşları kurdu... Onlarda Anadoluluydular ama dünya onları Türk olarak tanıyordu... Şimdi olduğu gibi... Ayrıca, Kürt dilinin var olması için önce Kürdistan diye bir ülkenin var olması gerekiyor... Var mı? Ya da daha önce hiç var oldu mu? Almanya 'da ki Türklerin durumundan hiç farkınız yok, orası Almanya ise burası da Türkiye... Yani Türklerin memleketi... Pardon Türkiye isminden de rahatsız olunuyordu değil mi? Bunuda ırkçı bulanlar var! Milletleşmemiş ve devletleşmemiş toplumların resmi bir dili yoktur... Lehçeleri vardır... Resmi dilleri bağlı bulundukları devletin dilidir. Dünyanın daha önce görmediği şeyleri görüyoruz maşallah. Bu dil konusunda verilen mücadele Güneydoğunun kalkınması ve toprak ağalığıyla mücadele için verilseydi bugün Güneydoğuda kimse bu zırvalıklara prim vermezdi... Birde sormak istiyorum Güneydoğunun meselesi Kürtçe ise orada yaşayan Süryaniler ve Araplar neden kendi dillerini dayatmıyorlar? Malum Güneydoğu Kürdistan değil...! Türkiye hala ve daima...
  7. İşte asıl bunları konuşalım... IMF protestoları ve işçi bayramları (1 mayıs) özellikle böyle yapılıyor diye düşünüyorum... çünkü böyle saldırmanın ve anarşizm ile sivil vatandaşların canını ve malını zarara sokmanın hangi ideolojiye faydası oluyor? Bunun altında yatan nedenin emekçiliği, işçiliği ve halkçılığı anarşizmle bir tutma isteği yatıyor diye düşünüyorum. Sonuçta gençleri çeşitli ideolojilerle anarşizme yaklaştırmak ve saldırgan biri yapmak çok kolay değil mi? Gençlere ve bir çok insana bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaları için bazı karanlık gruplarca örgütenmeler yaptırılıyor, onları kullanıyorlar ve kışkırtıyorlar! Sonuçta esnaf, öğrenci, imf karşıtları, tüm sivil yurttaşlar karşı karşıya kalıyor ve birbirini anlamaktan uzaklaşıyor...
  8. tek kelimeyle doğruya doğru, ama ağlamayı kültür haline getirince bir süre sonra herkes inanır oluyor galiba...! tek meselemiz Kürtçe evet, işsizlik, evsizlik, yoksulluk, eğitimsizlik, sağlıksızlık ve imkansızlıklar değil... Oysa yoksul-zengin ayrımından başka bir ayrımcılık yok bu ülkede... Yani Kürtler fakir, Türkler zengin değil!!!
  9. Satır aralarında daima etnik ayrımcılık yapıyorsunuz.Türk Milleti tarihini uydumuş mudur? Tengeriin ve mouchette
  10. Futbol bütün dünyada gittikçe yozlaşan kültürlerin yegane iletişim/itişim ve kakışım sporu olduğundan beri futbolla aram yok... Futbolda dönen saha gerisi oyunlardan, şikelerden, ırkçı ve faşizan taraftarlardan, saldırganlıklardan nefret ettiğim içinde futbol izlemiyorum... Hayatın bazı gerçekleri var ve insan olmanın gerektirdiği erdemler, bu gerçekleri anlamaz, erdem göstermezseniz diğerlerinden ve özellikle eleştirdiklerinizden bir farkınız kalmıyor sayın Diyarbakırlı... Bakın Gelincik arkadaşımız çok güzel ifade etmiş, bu ırkçılık kimseye bir şey kazandırmayacak! Fakat Türk Milletinin maneviyatında kutsal olan bayrak, istiklal marşı, şehit, v.b. unsurlara hakaret edenlere karşı kimseden saygı göstermelerini(!!!), sessiz kalmalarını ve bu kışkırtmaların demokratik hak olduğunu savunamazsınız! Eğer böyle yaparsanız ancak kendinizi kandırmış olursunuz, Amerika Birleşik Devletlerinde, Amerika'yı oluşturan vatandaşları tek devlet, tekbayrak ve tek resmi dil ile birliktelik kuruyor ve kimse bunlara itiraz etmiyor üstelik Amerika kurulalı 250 yıl kadar oluyor, anlatabiliyor muyum? Millet olmak sizin kendinizi nasıl hissettiğinizi ve gerçekte ne olduğunuzu değiştirmiyor esasen bunun bir anlamıda olmuyor fakat siz kendinizi ait hissedeceğiniz bir devlete ve millete sahip değilseniz kendi yurdunuza ve bayrağınıza işte böyle yabancılaşırsınız/yabancılaştırılırsınız! Türkiye bugünlerini daha çok arar, Kürt asıllı Türk vatandaşlarıda bu hak ve özgürlüklerini çok arar, bunlar daha iyi günler üzgünüm ama böyle, ilerleyen zamanlarda futbol sahalarında daha fazla faşizm gördüğünüzde ne oluyor demeyin, çünkü bizi götürdükleri yer orası! BEN SPORUN VE SPORCUNUN ZEKİ, ÇEVİK VE AHLAKLISINI SEVERİM M. KEMAL ATATÜRK
  11. (Etnik ayrımcılığa son verilsin) Bu cümleyi sıkça duyuyoruz ya, bunu bilende konuşuyor bilmeyende, mantıken etnik ayrımcılığa son demek esasında "millet olma unsuruna evet" demeyi gerektirir. Yani o kapıya çıkar. Ama milletin kafası karıştırılıyor, etnik ayrımcılığa son diyenler zaten etnik ayrım yapanların ta kendileri. Tarihi iyi araştırsın Kürt kökenliler ama doğru ve tarafsız kaynaklardan araştırsınlar. Eğer dil, din, renk üzerinden siyasete prim vericek olursak bunun sonu kan ve şiddet olur. Ayrıca medeni ülkeler insanlarına siz farklısınız demez, bugün hükümet ve Dtp biz ve siz farklısınız amaaa diyor sonra da barış içinde olun diyorlar. Önce boz sonra tırnağını kaşı...! Herkes kafasına göre dil, kafasına göre din, kafasına göre ırk diretirse bırakın bölgesel ayrışmayı köylere varana kadar farklılaşırız!
  12. Türk Kürt Kurt Ne kadar benzeş ses var değil mi?
  13. Ölünce Allah sorsun o zaman
  14. Emine Ayna'yı dinleyen gerçekleri görüyor zaten!!! teröre ve teröriste prim ve itibar verenler onları birer kahraman ilan edenler Türk Ordusunu daima şaibe altına sokmaya çalıştılar... buradaki asıl mesele şundan kaynaklanıyor, Türk Milleti binlerce yıldır onlarca belki yüzlerce devletler kurmuş bir millet dolayısıyla devletçi bir yapısı var, devletini önemsiyor, devletin işleyişini ve gerekliliği önemli buluyor... Türk Milleti Anadoluya yerleştiğinden bu yana devlet çatısı altında yaşamış yasalar geliştirmiş, ordu kurmuş, halkçılaşmıştır. Kurulan devletler etnik farklılıkları ön plana çıkarmamış aynı devlet çatısı altında ortak kültürler geliştirmişlerdir. Ancak AnadolununTürk Milleti içerisinde bir hain kontenjanı bulundurmuştur devlet ve millet karşıtlığında olanlar daha önce hiç bağımsız bir devlet kuramadığı halde ve bireyselleşmeye imkan bulamadıkları için sürü pisikolojisinde bulunmaktalar.
  15. Kürt haklarını Kürtçe üzerinden siyasileştirmek Kürt kökenlilere yapılmış en büyük ihanettir. Güneydoğunun yoksulluğu ve cehalete terk edilmişliği, feodalizmin altında ezilmişliği Kürtlere unutturulmaktadır... Olay tamamen emperyalizmin hizmetine girmiştir, ünlü Afrika atasözünde denildiği gibi birgün ellerinde sadece Kürtçe olacak geri kalan bütün maddi ve manevi değerlerini Amerikadan talep edecekler!
  16. Katledilen diğer Türk Aydınlarından bazıları: Muammer Aksoy (1917-1990) Mustafa Yücel Özbilgin (1942-2006) Ahmet Taner Kışlalı (1939-1999) Gaffar Okkan (1952-2001) Turan Dursun (1934-1990) Necip Hablemitoğlu (1954-2002) Abdi İpekçi (1929-1979) Eşref Bitlis (1933-1993) Uğur Mumcu (1942-1993)
  17. Eserleri: - İslam'dan Dönenler ve Yalancı Peygamberler - İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar - İslam Tarihinde Emeviler - Abbasiler - Ortaçağda Müslümanların Günlük Yaşayışları - Atatürk'ün İzinde Bir Arpa Boyu Atatürk'le Gelen Kadın Hakları Kadın hakları açısından tarihe baktığımız zaman, islâmiyetin bu yolda kadınlar yararına getirmiş olduğu yenilikleri dünyanın başka hiç bir yerinde ve çağındaki devrimlerle kıyaslanmayacak kadar büyük bir hamle olduğu açıkça görülecektir. Şöyle ki:İslamiyetten önceki kadın haklarıyla sonrakiler arasında saptanan büyük farklar bu gerçeği açıkça gözler önüne sermeğe yeterlidir. 6. yüzyılın Arap kadını genellikle hak süjesi değil hak objesi idi. Nitekim cahiliye çağı denilen islam öncesi çağda kadın evlenirken velisi tarafından satılmakta ve bundan dolayı da satın alanın, yani kocasının mamelekinden sayılmakta idi. Öyleki, koca öldüğü zaman karıları mirasçıları arasında bölüşülmekte ve oğulları üvey anneleri ile evlenmekte idiler. Doğaldır ki, bu durumda kadının miras hakkı da yoktu. Çünkü kendisi mirasın konularından birisi sayılmakta idi. Kocalar karılarını hiç bir şarta bağlı olmadan boşayabilmekte idiler ve dul kadınlar da bir yıl süre ile hiç bir temizlik yapmadan bir çadırda oturmak zorunda idiler. Ayrıca bazı arap kabilelerinde kız çocuklarının öldürüldüğü de herkesce bilinmektedir. 7nci yüzyılın başlarında islamiyet âyet ve hadislerle kadına kişiliğini tanıdı. Bundan böyle “ergin ve mümeyyiz kadın tam ehliyetli hak süjesi haline geldi. Artık o mirasın konusu değil bazı durumlarda erkeğin yarısını almakla birlikte, bu hakkın da sahibidir. Evlenmede kocanın vermesi gereken bedel, artık kadının velisine değil, doğrudan kendisine ödenecektir. Böylece kadın, boşanma veya dul kalma durumları için bir tür garanti elde etmiş olmaktadır. Kadının iktisadi ve ticari hayatta istediği gibi çalışabilmesi için hiçbir engel kalmamıştır. Evlenirken iradesini beyan etmesi şarttır. Üvey oğulları ile evlenme zorunluluğu kaldırılmakla kalmamış, hatta yasaklanmıştır. “ilim tahsil etmek her müslüman kadın ve erkeğe farzdır” hadisi ile de bilimsel alanda kadınla erkeğin farklı olmadığı gösterilmek istenmiştir. Ancak tarih boyunca büyük islam alemindeki kadınların büyük çoğunluğu kendilerine islâmiyetin tanımış olduğu bu haklardan tamamıyle habersiz ve bu hakların bilincine varmadan gene de erkeklerin adeta bir kölesi gibi bir çok bakımlardan eski yaşayışlarını sürdürüp gitmişlerdir. Çünkü islam ülkelerinde, en ücra köylere kadar eğitim, değil kadınları, erkekleri bile ele alıp yetiştirme yollarını aramamıştır. 1926 yılında Medeni Kanununun kabulü ile ve 5 Aralık 1934’de kadınlara siyasal haklarının tanınmasıyla, Atatürk de tarihin en büyük devrimlerinin birini gerçekleştirmiştir. Ancak büyük şehirlerimizde ve kasabalarımızda kadınların bugün bilim, bürokrasi, teknokrasi, öğretim, eğitim, ticaret ve ekonomi alanlarında yüklenmiş oldukları rollere bakarak kendimizi aldatmayalım. Bugün bile Türkiyemiz kadınlarının büyük bir bölümü Cumhuriyet'le gelen devrimlerin kendilerine tanımış olduğu haklardan habersizdirler; hatta islâmiyetin vermiş olduğu haklardan da habersizdirler. Bu cümlemi bir örnek vererek açıklayalım: İslam dini dinsel bir evlenme kuralı getirmemiştir yani Hiristiyan kişilerin kilisede rahibin önünde evlenmek istediklerini beyan etmeleri ve doğan çocuklarını vaftiz ettirip adları yazılmış olan kilise defterinin aynı sayfasına kaydettirmek gibi bir saptanma işlemi müslümanlıkta öngörülmemiştir. Kilise öteden beri hem evlenmeleri hem doğumları saptayan bir çeşit nüfus kütüğü görevini yapmaktadır. İslam hukukuna göre evlilik sadece iki erkek tanık önünde sözle ifade edilmekten öteye gidememiş olduğundan evlilik zevalinden sonra bile iki erkek tanıkla saptanabilmekte idi. Böylece dini bir nikâhın olmayışı bir çok kişileri eski geleneklerine göre evlenmekte adeta serbest bırakmıştır. Yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğunda evlenecek olanlardan “izinname” adı verilen bir resmi belgenin istenmesi de evlenmeleri saptama imkânı vermemiştir. Taraflar resmi belge olmadan da aralarında bildikleri gibi evlenmeye devam etmişlerdir ve halâ da etmektedirler. Bugün hâlâ en ücra köylerimize kadar öğretim ve eğitimin girmemiş olması, girdiği yerlerde de yetersiz bulunması en ilkel evlenme biçimlerinin günümüze değin geçerli olması sonucunu vermiştir. Bence bugün anunlarımızda kadınlarla erkeklerin eşitliğini bozan önemli hayati bir hüküm yoktur onun için Türk kadınını bundan böyle kadınlara yeniden haklar veya eşitIik hakları kazanmak için bir mücadeleye atılmak zorunluluğunda görmüyorum. Kadınların ancak kanunlarımızın kendilerine tanıdığı hakların bilincine varabilmeleri ve onları erkeklerin baskısından uzak, serbestçe kullanabilmeleri için bir eğitim ve öğretim seferberliğine inmek zorunluluğunu kabul ediyorum. Ta ki kadın yalnız oy verme hakkı olduğunu bilmekle kalmasın bu hakkını kocasının veya kendi üstünde etken olan başka erkeklerin baskısından uzak özgürce kullanabilsin. Bahriye Üçok, Atatürk'ün İzinde Bir Arpa Boyu
  18. Bahriye Üçok (1919 - 1990) 1919'da Trabzon'da doğan Üçok, İstanbul Kandilli Kız Lisesini bitirdi. Yüksek öğrenimini Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Ortaçağ Türk-İslam Tarihi Bölümü'nden alırken, aynı zamanda Devlet Konservatuarı Opera bölümüne de devam etti ve bu bölümü de bitirdi. Samsun ve Ankara'da on bir yıl süren lise öğretmenliğinden sonra, 1953 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde Öğretim Üyesi oldu. Aynı zamanda bu fakültenin ilk kadın öğretim üyesidir Bahriye Üçok. "İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlarla" adlı tezinde başarılı bulunarak doçentliğe yükseldi. Farsça ve Arapça'yı iyi bilen Üçok, Kur-an'ı Kerim'e bağlı kalarak İslâm dinini çağdaş, gerçekçi ve dinin özünde bulunan hoşgörüyle yorumladı. Bu nedenle 1960'lı yıllardan itibaren tehditler almaya başladı ve kendini güvencede hissetmediği için akademik çalışmalarına ara vermek zorunda kaldı. 1971 yılında kontenjandan senatör oldu ve bu gelişmeyle birlikte aktif siyasi yaşama da başlamış oldu. Siyasi tercihini CHP'den yana kullanan Üçok, 1977'de CHP'ye katıldı. 12 Eylül'den sonra açılan Halkçı Partinin 1983'de kurucu üyesi oldu. Daha sonra 1984 seçimlerinde de bu partiden Ordu Milletvekili olarak T.B.M.M.'ne girdi. 1986'dan itibaren SHP üyesi oldu ve 1990 Eylülünde bu partinin parti meclisi üyesi seçildi. 1989'da televizyonda yapılan bir açık oturumda, "İslâm'da Örtünmenin Zorun Olmadığını" açıklamasından sonra, "İslami Hareket" adlı örgütün yoğun tehditlerini almaya başladı. Tehditlerin ardından, 6 Ekim 1990 günü evine gönderilen kitap paketini kapısının önünde açmaya çalışırken içine yerleştirilen bombanın patlaması sonucu yaşamını yitirdi. "İslâm'dan Dönenler ve Yalancı Peygamberler", "İslâm Devletinde Kadın Hükümdarlar", "İslam Tarihi", "Emeviler - Abbasiler ve Atatürk'ün İzinde Bir Arpa Boyu" adlı yapıtları bulunan Üçok, birçok makale ve araştırma yazısı kaleme aldı. Aly Mazahéri'nin "Ortaçağda Müslümanların Günlük Yaşayışları" adlı yapıtını da Türkçe'ye kazandırdı. Kargocu kız DTP’nin kurmayı</H1>Erdem SÜREK, DHA DTP Genel Başkan Yardımcılığı’na seçilen, Türkiye’nin Bahriye Üçok suikastinde ’Kargocu kız’ olarak tanıdığı Gülay Calap, Çanakkale’de yargılanıyor. Calap, Çanakkale’de 21 Mart 2007 tarihinde, DTP Parti Meclisi üyesi olarak katıldığı Nevruz etkinliğinde yaptığı konuşmada, bölücü terör örgütü PKK’yı ve lideri Abdullah Öcalan’ı övdüğü iddiasıyla, ’suç ve suçluyu alenen övmek’ suçlamasıyla adliyeye sevk edildi. 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanan Calap, bugüne kadarki iki duruşmaya katılmadı ve talimatla ifadesi alındı. 12 YIL HAPİS YATTI Doç. Dr. Bahriye Üçok’un, Ankara’daki evine gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu yaşamını yitirdiği olayın ardından, paketi kabul eden ’kargocu kız’ olarak tanınan Gülay Calap, uzun süre ortadan kaybolmuştu. 16 Ocak 1994 tarihinde İzmir’de Türkiye Devrimci Halk Partisi İzmir sorumlusu olarak gözaltına alınan Calap örgütün, PKK’nın yan kuruluşu olduğu gerekçesiyle, çıkarıldığı mahkemece 22 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Kargocu kız, cezasının 4 yıllık bölümünü Çanakkale E Tipi Cezaevi’nde tamamlamış, 12 yıl hapis yattıktan sonra tahliye olmuş, DTP Parti Meclisi üyesi olarak nevruzda Çanakkale’ye gelmişti. Calap, bu ay yapılan parti kongresinde DTP Genel Başkan Yardımcısı olmuştu Not: İlahiyatçı bir Türk Aydın kadını olan Bahriye Üçok'u katletmek bir DTP'li ye ne kazandırır?
  19. 6 ekim istanbul'un kurtuluşu itilaf Devletleri donanmaları 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'na dayanarak 13 Kasım 1918'de Haydarpaşa önlerine demirleyip istanbul'a girdiler. Fiilen gerçekleşmiş olan işgal, 16 Mart 1920 günü resmi işgale dönüştü. Kurtuluş Savaşı'nın zaferle bitmesinden sonra Refet (Bele) Beğ komutasındaki bir Türk birliği istanbul'a girdiyse de, işgali resmi olarak kaldıramadı. 18 Eylül 1923'de Batı Anadolu tamamen düşmanlardan temizlendi. Mudanya Ateşkes Antlaşması'yla istanbul, Boğazlar Bölgesi ve Doğu Trakya kurtarıldı. imzalanan Lozan Barış Antlaşması gereğince de düşman askerleri altı hafta sonra istanbul'dan ayrılacaklardı. 4 Ekim 1923 günü düzenlenen bir törenle Türk Bayrağı'nı selamlayarak şehirden ayrıldılar. 5 Ekim 1923'te şehrin Anadolu yakasına gelen Türk Ordusu, 6 Ekim 1923 günü coşkun bir bayram havası içinde, sevinç gözyaşları arasında ve çiçek yağmuru altında istanbul'a girdi.google_protectAndRun("ads_core.google_render_ad", google_handleError, google_render_ad); Not: İstanbul'un Fethini büyük bir övünç ve şatafatla kutlayan devlet yönetimi ve halk Kurtuluş Mücadelesi esnasında düşman çizmeleri altnda çiğnenmekten kurtulmasını neden kutlamayı akıl edemez? İstanbul'u fethetmekten daha önemli olan onu korumak ve kurtarmaktır... 06 Ekim 2009 İstanbul'un düşman işgalinden kurtuluşunun 86. Yıl dönümü bütün İstanbullulara ve Türk Ulusuna kutlu olsun...
  20. Önce kendi cumhuriyetlerini kuracaklar sonra anadilleri resmi dilleri olur bu dünyada işler böyle yürür! 1- Kendi bağımsız devletini kuracaksın 2- Kendi anayasan olacak 3- Kendi resmi devletin olacak 4- Kendi resmi dilin olacak 5- Kendi resmi bayrağın olacak Kürt Milliyetçiliği yapanlar Türk Bayrağını, Türk Anayasasını, Türk Devletini ve Türk Dilini kabul ediyorlar mı? Etmiyorlar... Öyle ise önce kendi devletlerini kuracaklar sonra istedikleri dili istedikleri gibi konuşacaklar... Ama burası Türkiye Cumhuriyeti, bayrağı, dili, anayasası ve devleti tek ve bir... Değiştirebilene aşk olsun... :=)
  21. Zor Yıllar Allah göz vermiş göresin diye Kulak vermiş duyasın diye Görmeden bakma Duymadan dinleme Anla be anla! Ot değilsin, Bir saksıda yetişmedin... İçinde hissetmelisin öğütüldüğünü, bak evrenin duygusu yok, acıması yok, ihtiması yok! Ne verdiysen onu alıyorsun... Peşinde koştuğun kendin olmalısın... Çünkü insan en çok kendisine yabancıdır... Bildiğini sandığı herşey yalan ya da yanlış... İnadına itibar eder yine kendisine... Çünkü, göz aynı göz, akıl aynı akıl, ayna aynı ayna... Bakar bakar durursun... Alıştığın, bildiğin, anladığın kadar değildir evren... Eğer kendini içinde hissetmiyorsan ne kadar küçük olduğunu anlayamıyorsun! Başkasının aklıyla düşünebilir misin? Ya başka birinin gözü ile bakabilir misin? Başka birinin kalbiyle sevebilir misin? İşte bunu yapabildiğin ölçüde yalnızsın ya da değilsin...
  22. Nâzım Hikmet’in, Kore’ye asker gönderen Adnan Menderes hakkında 25.6.1959’da yazdığı şiir. Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey, iki gözünüzle bakarsınız, iki kurnaz, iki hayın, ve zeytini yağlı iki gözünüzle bakarsınız kürsüden Meclis’e kibirli kibirli ve topraklarına çiftliklerinizin ve çek defterinize. Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey, iki elinizle okşarsınız, iki tombul, iki ak, vıcık vıcık terli iki elinizle okşarsınız pomadlı saçlarınızı, dövizlerinizi, ve memelerini metreslerinizin iki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey, iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı, iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower’in, ve bütün kaygınız iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri halkın tekmesinden korumaktır. Benim gözlerimin ikisi de yok. Benim ellerimin ikisi de yok. Benim bacaklarımın ikisi de yok. Ben yokum. Beni, üniversiteli yedek subayı, Kore’de harcadınız, Adnan Bey. Elleriniz itti beni ölüme, vıcık vıcık terli, tombul elleriniz. Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan ve ben al kan içinde ölürken çığlığımı duymamanız için kaçırdı bacaklarınız sizi arabanıza bindirip. Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey, ölüler otomobilden hızlı gider, kör gözlerim, kopuk ellerim, kesik bacaklarımla peşinizdeyim. Diyetimi istiyorum Adnan Bey, göze göz, ele el, bacağa bacak, diyetimi istiyorum, alacağım da."
  23. sardunyam

    Tutsaklığım

    Bideneciğim
  24. sardunyam

    Tutsaklığım

    Aşk olsun
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.