Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

su


sardunyam

Önerilen İletiler

SUYUN DUYGULARI VAR MIDIR?

 

Suya kötü şeyler söylediğinizde üzülüyor, iltifat ettiğinizde seviniyor. Yanında dua ettiğinizde güzelleşiyor. Üstelik bunlar suyun yüzüne, fotoğraflara yansıyor!

Güzel bir söz duymak hepimizin hoşuna gider. Suyun da hoşuna gidiyor. Su, aynı bizler gibi, hatta bizden daha da hassas bir şekilde, etrafında olup biten her şeye tepki veriyor.

 

Gürül gürül çağladığı bir şelaledeyken çok mutlu; klorlanmış bir şekilde musluk içinde akarken mutsuz. Sevgi sözcüklerine olumlu tepki veriyor; nefret sözcüklerine olumsuz. Dua edilmesi suyu güzelleştiriyor, berraklaştırıyor. Dinletilen müzik türlerine tepki veriyor.

 

Bütün bunları nasıl biliyoruz? Japon araştırmacı Dr. Masaru Emoto’nun çektiği fotoğraflardan. Emoto, topladığı su numunelerini dondurup eksi beş derecede fotoğraflarını çekti. İnsan eliyle müdahale edilmemiş suların olağanüstü güzellikte kristaller oluşturduğunu gördü. Kirli su kaynaklarından veya musluk suyundan aldığı örneklerse, kristalleşemedi veya deforme olmuş kristaller oluşturdu.

 

Suya müzik dinletildiğinde veya su şişesinin üzerine bazı kelimeler yazıldığında alınan sonuç da son derece etkileyici. “Teşekkürler”, “sevgi ve şükran “melek” yazılı kağıtlarla sarılan şişelerde bulunan su kristalleri dantel gibi ince motiflerle süslü. “Beni hasta ediyorsun. Seni geberteceğim.” yazan şişedeki su ise kristal oluşturmuyor. “Şeytan” yazılı kağıtla çevirili şişedeki su, kapkaranlık bir delik görünümü veriyor. Su, kelimeler kadar, manzara resimlerine de tepki veriyor.

 

Heavy metal türü müzik dinletilen su örnekleri kristal oluşturmazken, klasik müzik veya halk ezgileri dinletilen su yumuşak şekilli, güzel kristaller haline geldi.

 

Dua etmenin de olumlu etkisi olduğunu gözlemleyen Emoto, bir gölün dua etmeden önce ve duadan sonra su örneklerini fotoğrafladı. Duadan sonra su kristali daha berrak ve net bir şekil aldı.

 

Mikrodalga fırın – şeytan benzerliği

 

Emoto, televizyon, bilgisayar, cep telefonu, mikrodalga fırın gibi elektromanyetik dalgaların suya verdiği zararı da çektiği fotoğraflarla belgeledi. Çektiği fotoğraflarda çok şaşırtıcı bir benzerlikle karşılaştı. Suyun Gizli Mesajı’nda yazdığı gibi bu benzerlik şöyle: “Mikrodalga fırında ısıtılan damıtılmış su, “şeytan” sözcüğü karşısında elde edilene benzer bir kristal oluşturdu.”

 

Su insan vücudunun da parçası

 

Emoto, “Suyun Gizli Mesajı” kitabında, su ile yaptığı çalışmanın insan dünyasına da ışık tuttuğunu şu sözlerle ifade ediyor: “İnsan bedeninin ortalama yüzde yetmişi sudan oluşur… Başka bir deyişle bizler büyük kısmı sudan oluşmuş varlıklarız….

 

İnsanın mutlu ve sağlıklı bir hayat sürmesinin yolu bedeninde bulunan yüzde yetmiş oranında suyun saflaştırılmasından geçer…. Sürgit devinim halinde olan akarsular nispeten saf kalmayı başarmıştır. Durgun su ölüdür. Hasta bir bedende suyun – ya da kanın – dolaşımı genellikle durağan hale geçmiştir.

 

Peki ama bedenimizdeki kan akışı neden durağan hale gelir? Bu durumun duygularımızın durağanlaşmasıyla doğrudan ilişkisi var. Bilimsel araştırmalar ruh halimizin ya da zihinsel durumumuzun bedenimizi doğrudan etkilediğini uzun zaman önce ortaya koydu. İçiniz yaşama sevinciyle doluyken, hayattan zevk alırken kendinizi fiziksel olarak da çok iyi hissedersiniz ama üzüntülü ya da kederli olduğunuzda bedeniniz bunu bilir.”

 

“Hastalıklar toplumun yozlaşmasıyla bağlantılı”

 

Gene kitaptaki ifadelere göre, yaşadığımız ruhsal veya bedensel hastalıklar, içinde yaşadığımız toplumla bağlantılı. Aynı, okyanus içindeki bir damla suyun, bütün okyanusu hissetmesi gibi… Emoto’nun sözleriyle: “ Bedenleri ve ruhları yaralanmış insanlarla karşılaştıkça, hastalık dediğimizin aslında kişisel bir şey değil de, bütün bur toplumun yozlaşmasıyla doğrudan bağlantılı bir durum olduğuna giderek daha fazla ikna oluyorum.

 

Bozulan dünyamız için bir şeyler yapmayıp yaralı ruhlarımızı iyileştirmediğimiz sürece fiziksel hastalıklar yüzünden acı çeken insanların sayısında hiçbir azalma olmayacaktır. …. Dünyadaki bozulma aslında ruhun bozulmasıdır ve bu darbe, etkisini bütün evrende gösterir.”

 

Su kaynağına yakın olmak önemli

 

Şehir koşullarında tertemiz bir pınar suyu bulup içmek hayal gibi. Pınarlardan gelen sular plastik kaplarda giriyor evimizden içeri. Bu sorun kitapta şöyle ifade ediliyor: “ Suyun başka maddeleri çözündürüp taşıyıcılık yapmak gibi eşsiz bir özelliği de vardır.

 

Ne kadar çok maddenin suyun içinde çözünebildiğini bir düşünün; tabii suya yeniden o ilk ve saf halini kazandırmanın da ne denli güç olduğunu da düşünün. Yarı iletken teknolojisinde ve kimyasal fabrikalarda, suyu mümkün olduğunca saf, özgün haline dönüştürebilmek için kullanılan özel su arıtıcılarının ne kadar işe yaradığı tartışmalı bir konudur.

 

Buralarda arıtılan su, her koşulda suda çözünecek katışıklı yabancı maddeleri barındıran plastik (ya da farklı maddelerden yapılmış) depolarda tutulur. … Tertemiz görünen içme sularıyla kaynak sularının pek çok katkı maddesi ve mineraller barındırdığını öğrenmek sizi şaşırtmayacaktır.”

 

Yazılanlar gerçekten düşündürücü. Saf su, ancak su kaynağından içilebiliyor. Belki toprak, tahta veya cam kaplarda taşınması da sağlıklı ama çoğu evde satın alınan plastik damacanalar ve pet şişeler su taşımak için uygun malzemeler değil. Su kaynağına yakın olmanın önemini yabancı şirketler çoktan anlamış olacaklar ki, uluslararası gıda üreticileri ülkemizde bulunan su kaynaklarını birer birer satın alıyorlar.

 

Dünya Ticaret Örgütü de yirminci yüzyılın petrol savaşlarıyla başladığını ancak yirmi birinci yüzyılın su savaşlarına sahne olacağını iddia etmişti.

 

“Kirlilik önce bilincimizde başladı”

 

Emoto, yağmur sularının dahi kirlendiği bir dünyada yaşadığımızdan bahsediyor: “Aslında kirlilik öncelikle kendi bilincimizde ortaya çıktı. Neye mal olursa olsun konforlu bir yaşam tarzı istediğimizi düşünmeye başladık. Bu bencilliğin bizi çevre kirliliğine götürdüğü aşikardı aka durmak bilmedik ve şimdi en ücra köşesi bile zehrimizden nasibini almış bir gezegende yaşıyoruz.

 

Belki de artık insanı kötücül, şeytansı bir varlık olarak görmekten vazgeçmemizin zamanı gelmiştir. Bana kalırsa içimizdeki o eşsiz yetenekleri fena halde azımsıyoruz.

 

Çevre sorunlarının nasıl bu hale geldiğini, insanların neden böylesine karmaşa içinde yaşadıklarını ve uygarlığımızın bizi nasıl bir sona sürüklediğini düşünmeye başladığımdan beri bu projeyi hayata geçirmek istiyordum. Bütün bunların müsebbibinin öncelikle bilim çevrelerindeki çürüme ve yozlaşma olduğunu düşünüyorum; ayrıca otoritelerin bilinçli olarak böyle bir toplum biçimlendirmekte olduklarını da düşünüyorum.”

 

“Suyun mesajı sevmek ve şükretmektir” diyor Emoto. “Sürgit tekrarladığım gibi, sevgi ve şükran duygularının ışığından sapmamayı öğrenmek zorundayız. Şükretmek, sevgiyle dolu bir yürek yaratır. Sevmekse, şükran duygusunu doğru hedefe yöneltmemizi sağlar. Su kristallerinin açıkça gösterdiği gibi, sevmek ve şükretmek bütün dünyaya yayılabilir.

 

Biz insanların çok önemli bir vazifesi var: suyu yeniden tertemiz hale getirip yaşamaya değer, sağlıklı bir dünya yaratmalıyız. Bunun için de ilk önce kendi ruhumuzu temizlediğimizden emin olmalıyız.”

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tüm yazılmışlar arasında sevdiğim tek şey, birilerinin kendi kanıyla yazdığıdır. Kanla yaz: fark edeceksin ki, kan ruhtur.

Kolay bir iş değildir, meçhul kanı anlamak: nefret ederim, avare okurlardan.

 

Her kim ki okuru tanır, daha fazlasını yapmaz onun için. Bir okur yüzyılı daha -ağır kokacaktır, ruhun ta kendi.

Cümle alem okumayı öğrenecek olsa, yalnız yazmak değil, düşünmek de çürürdü.

Vaktiyle ruh tanrıydı, sonra insanlaştı ve şimdi, neredeyse avamlaşmak üzere.

Kanla ve hikmetle yazan kişi, okunmayı değil, ezberlenmeyi ister.

 

Dağda en kısa yol, doruktan doruğa olandır: ancak bunu yapabilmek için uzun bacaklı olmak gerekir. Hikmetli sözler, en üst derece olmalı: ve onlar da yüce ve heybetli olmalı.

 

Hava açık ve temiz, tehlike yakın ve ruh, şen bir muziplikle dolu: birbirlerine iyi yakışmaktalar böyle.

Etrafımda koboldlar olsun isterim, yürekliyim zira. Hayaletleri dağıtan cesaret, kendisine koboldlar yaratır, -cesaret, gülmek ister.

 

Artık sizinle aynı şeyleri hissetmiyorum: altımda gördüğüm şu bulut, şu karanlık ve şu vahim, gıyabında güldüğüm, -tam da bu, sizin fırtınaya yol açan bulutunuz.

 

Yukarı bakarsınız, ne zaman yücelmek isteseniz. Ve ben bakarım aşağı, zaten yücelmiş olduğumdan.

İçinizden hanginiz hem gülebilir hem de yüce olabilir ki?

 

En yüksek dağlara tırmanan, güler tüm facia ve vahamete.

Yürekli, kaygısız, müstehzi ve zorba – böyle olmamızı ister bilgelik: bir dişidir o ve daima yalnız savaşçı erkeği sever.

 

Bana diyorsunuz ki: ''Hayatın yükünü taşımak zor.'' İyi de, neye yarar o zaman, kuşluk vakti mağrur, akşam vakti itaatkar olmak?

 

Hayatın yükünü taşımak zor: ama sizde çıt kırıldım olmayın öyle! Her birimiz, pekala hoş, hayli yük taşıyabilecek erkek ve dişileriz.

 

Üzerinde bir damla çiğ var diye tir tir titreyen gül koncasıyla müşterek neyimiz var?

Hakikat şu: biz hayatı seviyoruz, ne ki, hayata değil sevmeye alıştığımız için.

Aşkta daima biraz hezeyan vardır. Ama hezeyanda da daima biraz akıl bulunur.

Ve bana, ki hayatla aram iyidir, öyle geliyor ki, saadeti en iyi idrak edenler, kelebek ve sabun köpüğü ya da benzeri türden insanlardır.

 

Bu yufka,******, narin, hareketli ruhçukları uçuşurken görmek -budur Zerdüşt'ü ve türkülere sürükleyen.

 

Yürümeyi öğrendim: öğrendim öğreneli koşar dururum. Uçmayı öğrendim: öğrendim öğreneli ihtiyacım kalmadı, yerimden kımıldamak için itilmeye.

 

Şimdi hafifim, şimdi uçuyorum, şimdi altımda kendimi görüyorum, şimdi...

 

Böyle buyurdu Zerdüşt.

 

Frıedrıch NIETZSCHE

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

SU HAYATIMIZDIR

 

Su cansızdır olabilir ama can susuz olamaz. Canlı olan herşeyin kaderi su üzerine yazılmıştır. Nerede can varsa orada bir su arayışı vardır. Madde sanki suyun dudağından emer gibidir hayatı. Hayat ateşi, önce suyun duru ayinesine düşer, öylece görünür olur. Onun içindir ki, bir canlıya baktığımızda yarıdan fazla suyu görürüz aslında. Her canlı bedeni su üzerine yazılmış yazı gibidir. Öyle ki yüreğimizin yüreğinde her an bir su şelalesinin ritmik akışını duyarız, beynimizin çeperlerinde suya yazan bir kalemin vuruşlarını ağırlarız. Şah damarımızdadır su. Şah damarımızdır su. Su kanımızdır. Su, yüreğimizde ‘can suyu’muzdur. Su hayatımızdır. “Ab-ı hayatımız”dır. Su, Muhyi’den ihya dokunuşu, Hayy’den diriliş nefhasıdır.

 

SU YAKINIMIZDIR

 

Tohumlar bir damla suyun dokunuşu ile uyanır. İnsan günışığına suyun dokunuşu ile uzanır. Su bizi bize yakınlaştırır, eşyayı birbirine yakın eyler. Su varoluşumuzun ele avuca gelmez ilmeği gibidir. Suyun aktığı yerde, suyun coştuğu yerde, suyun uğradığı yere yakın durur hayat; suya tutunur ve yeşeriverir, canlanır ve neşelenir. Suyun yokluğu eşyayı birbirine uzak eyler, canlıları tarif edilmez bir ayrılığa düşürür, bitimsiz bir boşluğa iter. Su yakınlıktır. Tüm dağılmışlıklar suyun billur dokunuşunda kristalleşir, tüm uzaklıklar suyun serin yüzünde son bulur. Su varlığın tanıdık sahili, buluşmaların şeffaf gülüdür. Su sahilimiz, gülümüzdür...Yakınlığı “aramızdan su sızmıyor” diye tarife kalkanlar, aramızda su olmasaydı bütün yakınlıkların, birleşmelerin ve buluşmaların eriyeceğini hatırlamalı.. Su, Mahbub’dan yakınlık müjdesi, Vedud’dan dostluk habercidir .

 

SU RENGİMİZDİR

 

Renksizdir su ancak tüm renklerin boyalarını ödünç aldığı da sudur. Suyun olmadığı bir dünyada rengin elbette sözü edilemez. Gülün alı, yaprağın yeşili, göğün mavisi.. hepsi suyun yüzünde gerçekleşir. Suların çekildiği yerde renkler ölür. Su varoluşun rengi ve ahengidir. Tüm renkler su üzerine yazılmış gibidir. Rengahengimizdir su... Su, Mülevvin’den gözümüze gökkuşağı, Musavvir’den gönlümüze ahenk boyasıdır.

 

SU SURETİMİZDİR

 

Su biçimsizdir ancak biçimlerin biçimlendiği kalıptır. Suyun olmadığı yerde bozulma, çürüme, pörsüme, erime başlar. Su hiç biçime girmese de, eşyanın biçimlenmesinde ve suretlerin güzelleşmesinde vazgeçilmezdir. Su, girdiği her kabın biçimini alırken, kalıbımızı giyinmeye hazırlanır, kalbimizi okşamaya koşar. Yüzümüzün güzelliği suyun gezinişiyledir, gözümüzün nuru suyun yoklayışıyladır, kalbimizin kalbi suyun akışıyladır, kalıbımızın kalıbı suyun suretiyledir. Su, Cemil’den güzellik dokunuşu, Latif’ten estetik okşayışıdır.

 

SU LEZZETİMİZDİR

 

Tadı tuzu yoktur, ancak hayatın tadı tuzu suyla gelir. Tuz suda kıvama erişir, şeker suda tadını bulur. Hayatın tüm lezzetleri suyla gerçekleşir, suyla hissedilir hale gelir. Hiç bir lezzet suya uğramadan gelmez damağımıza.. Dudağımıza kurulmuş sofra, dilimize sunulmuş çeşni gibidir su. Her nimet bu sofraya uğrar, her lezzet bu çeşniye katılır. Eşsiz baharatımız, vazgeçilmez katığımızdır su. Su, Rezzak’tan dilimize çeşni lütfu, Rahman’dan cismimize tat sunağıdır.

 

SU ŞİİRİMİZDİR

 

Su sadedir, ancak karmaşanın buluştuğu yerdir. Su çoktur, ancak eşsizdir. Kolay elde edilebilir gibidir ancak tek bir damlası bile taklit edilmez bir cevherdir. Bir şiir gibi, sade ama bi’tanedir, “sehl-i mümteni” söyleyişi gibi basitlik içinde kainatın en karmaşık ilişkilerini anlatır gibidir. Sadelik ve güzellik suda buluşmuşlar ve orada öylece beraber kalmış gibidirler. Şiir söze su verip onu çelikleştirmek ise, su da sözün kılıç gibi keskin ve elle tutulur halidir. Su şiiri anlatmaya yeter belki, ama henüz hiçbir şiir suyu anlatabilmiş değildir. Oysa, su kâinattaki her olayın kafiyesi, varlığın gözümüz önünde akıp duran şiirinin doyumsuz nakaratıdır. Su kainatın konuşmasının ahengi, varoluşumuzun şiirli üslubudur. Su Mütekellim-i Ezelî’den dudağımıza dökülmüş cismanî bir şiir, Rahman-ı Rahim’den yüreğimize indirilmiş müşfik bir sözdür.

 

SU HERŞEYİMİZDİR

 

Su hiçbirşeye benzemez ama herşeye de benzer. Herkese yakındır, herkesledir. Herşeyin yanındadır ve herşeyin özüne girer, herşeyin yüreğine sokulur, herşeyin cisminde bekler.. Bununla birlikte herşeyden ayrı kalır, ayrık durur. Hiçbir şey suyu bulandırmaz; hiçbirşeyin kiri onun duruluğuna dokunmaz. Yine su olarak kalır, bozunmaz, dağılmaz, özünü bulandırmaz. Herşeyin yanında durur, ancak herşeyden duru kalır su. İnsan yüreğini her an yokladığı gibi, gökleri dolaşıp el değmedik coğrafyalara uğrar. İşte böylesine herşeydir su. Herkesle ortaklık kurmaya hazırdır . Herbirimizin yanında ancak herbirimiz için özeldir. Su, Ehad’den boynumuza dolanmış eşsiz incidir, Samed’den gözümüze takılmış paha biçilmez pırlantadır.su....

 

Dr.Senai DEMİRCİ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.