evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
AntiKapitalist/Devrimci Müslümanlık
Alinti sekulerizmin ne oldugu ile ilgilidir. Ben sana sekulerizmin bilincinden soz ettim. Yani "toplumda ahiretten ve diğer dinî, ruhanî meselelerden[3]ziyade" kisminin bilinc ile bertarafindan.
-
VİCDAN NEDİR ?
Notr bakmak, yuksuz, yorumsuz, v.s. bakmaktir. Cunku sempatik bakmak leyhte, antipatik bakmak aleyhte bir yuk tasir ve subjektiftir. Bir bakisancak notr olursa icsellestirebilir, yuklu bakis acisi subjektiftir. O yuzden bu tanim dogru degildir. Cunku empatinin zit anlami yoktur. Antipati sempatinin zit anlamidir. Empati ise bu karsitli yukten arinmis ve notr bir bakistir. Bir cesit qua felsefesi. Rahatsizlik duymak empati ile ilgili degildir, yuk ile ilgilidir. Yuk yuklediginin yani subjektivizmin farkindaligidir. Vicdan da ise subjektifligin getirdigi rahatsizlik soz konusudur. Birincisi empati karsi taraf ile ilgilidir. Ikincisi vicdan duyana aittir ve duyulan ile bagintilidir. Bak bir kac vicdan tanimi; Vicdan hakkında yapılan farklı tanımlar Vicdan insanın görgü ve bilgileriyle kendini yargılama yetisidir. (Felsefi tanım) Vicdan kişiye eylemleri hakkında yargılayarak, onaylayarak, hesap sorarak, suçlayarak hükümler veren öznel bir bilinçtir. Vicdan insana hata ve doğruyu bildiren bir iç sestir. Vicdan insana iyi ve kötüyü gösteren en iyi yol gösterici, en iyi pusuladır. Vicdan neyin doğru neyin yanlış olduğunu bildiren gerçek ve tek ahlak hocasıdır. Vicdan hata ve doğrunun sınırını belirleyen, uyumak bilmeyen, kişiyi her an, her yerde izleyen, kişinin niyetlerine göre yargılarda bulunan bir hakimdir. Vicdan insanın bütün duygu ve düşüncelerini, bu duygu ve düşüncelerdeki maksat ve niyetleri adım adım izleyen, hiçbirisini kaçırmayan, hatır, gönül, hoşgörü, merhamet, dostluk, iltimas vb. tanımadan yargılayıp sorumluluğu takdir eden her zaman uyanık bir hakimdir. Vicdan, ruhun İlahi irade yasaları’nın yüce bir ses tarzında yansıdığı, İlahi İrade Yasaları’nın gereklerini bildiren bir yeteneğidir. (Neo-spiritüalist tanım) Oyuzden vicdani ayna noronlari ya da empati ile ozdeslestirmek, ucune de yapilan yanlis yaklasimdir.
-
Bilim insanları AKP’yi kınadı
20 Temmuz 2013 Gezi direnişine yönelik polis saldırılı, Nobel ödüllü bilim insanları tarafından kınandı. Dünyanın çeşitli üniversitelerinden 25 bilim insanı AKP’nin polis şiddetine son vermesini istedi Cumhuriyet’in haberine göre Nobel ödüllü Robert F. Curl (Kimya, 1996), Paul Greengard (Fizyoloji veya Tıp, 2000), Roald Hoffmann (Kimya, 1981) ve Richard R. Schrock’un (Kimya, 2005) da arasında bulunduğu, dünyanın farklı üniversitelerinden 25 bilim insanı New York’taki New School Üniversitesi’nde bir araya gelerek basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında açıklanan bildiri, Science dergisinin dünkü sayısında yayımlandı. Bildiride, Gezi Parkı Direnişi’yle başlayan olaylarda polisin uyguladığı şiddete ilişkin rakamları açıklayan Türk Tabipleri Birliği’nin değerlendirmelerine yer verildi. 4 binden fazla akademisyenden imza Polisin uyguladığı şiddet nedeniyle 8 bin 121 kişinin hastanelere başvurduğu, 5 kişinin yaşamını yitirdiği, 11 kişinin gözünü kaybettiğinin belirtildiği bildiride şunlar kaydedildi:
-
Uludağ’da 3-5 kuruş için 3500 ağaç kesiliyor!
Ağaç kesimini engelleyen Burdurlular saldırıya uğradı 25 Temmuz 2013 Burdur’da kaldırım çalışması gerekçesiyle ağaç kesimi yapılmasına tepki gösteren halk AKP’li bir grubun saldırısına uğradı Burdur Merkez Gazi Caddesi üzerinde kaldırım çalışması gerekçesiyle ağaçların kesilmesi halkta tepki yarattı. İçinde CHP’lilerin de bulunduğu 100′den fazla kişi, mahkeme kararı gösterilmesini talep ederek ağaçların etrafında etten duvar oluşturdu. Bunun üzerine 150 kişilik AKP’li bir grup ağaçları koruyanlara saldırdı. Saldırıda CHP Belediye Başkan adayı Mehmet Göker de darp edildi. Gerginlik ve arbede sürüyor.
-
Uludağ’da 3-5 kuruş için 3500 ağaç kesiliyor!
25 Temmuz 2013 Uludağ Milli Parkı’nda başlatılan turizm odaklı yapılanmalar kentin en büyük doğa yapısını tehdit ediyor. 3500 ağacın kesilmesi planan projeye karşı doğaseverler 27 Temmuz Cumartesi günü Sarıalan’a çıkıyor Uludağ’ın başı son günlerde yaşanan ağaç kıyımlarıyla dertte. Uludağ Milli Parkı’nda başlatılan turizm odaklı yapılanmalar parkın doğallığını çoktan bozmuş durumda. Gezi Direnişi ile gündemden düşmeyen AKP’nin doğa katliamlarına böylelikle Uludağ’da eklenmiş oldu. Türkiye’de 1956 ile kabul edilen yasa ile milli park kavramı ortaya çıktı. Milli Parklar “Bilimsel ve estetik bakımdan, millî ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçalarıdır.” Bu yasa sonucunda Uludağ 1961 yılında milli park kapsamına alınarak koruma altına alındı. 1963 yılında açılan teleferik hattı ile şehri Uludağ’a bağlayarak yatırımların arttırılması da hızlandırılmış olundu. Bir Recep Tayyip Erdoğan klasiği: “Uludağ’ı Davos yapın!” Bursa ve Türkiye açısından önemli bir gelir kaynağı sağlamasıyla yatırımcıların sürekli devam eden ağaç kesimleri yıllardır bölgede devam etmekte. Geçtiğimiz yıllarda da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Uludağ’ı Davos yapın talimatı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Bursa Büyükşehir Belediyesi’de harekete geçti. 2006 yılında hazırlanan proje ile Uludağ Oteller Bölgesi’ni yeniden yapılandırarak sermayenin bölgedeki talanını arttırmaktı. Ancak Doğader’in açmış olduğu davalarla otellerin bölge için bir ihtiyaç belirtmediği vurgulanmış ve proje iptal edilmişti. Davalardan dolayı yatırım yapacak iki firma ihaleden çekilmek zorunda kalmıştı. Geçtiğimiz günlerde yapılan açıklamalarla projenin tekrardan gündeme geldiği ortaya çıktı. Şehir merkezinden günlük 18 bin kişinin Uludağ’a teleferikle taşınması projesi için belediye bir firma ile çalışmalara başladı. Oteller bölgesi dışında kalarak 2. Bölge olarak adlandırılan ve dokunulmazlığı bulunan alanda yeni otellerin yapılması için çıkarılan yasalarla Uludağ rant merkezi haline getirilmeye çalışılıyor. 2. Bölgeye yapılacak kongre merkezi ve bin 500 araçlık otoparkla bölgenin dokunulmazlığı ve bütün özelliği yok ediliyor. Aslında teleferik projesi ile toplu ulaşımı arttırmaktan bahseden belediye, yapacağı otopark ile projenin çelişkisini gözler önüne de seriyor. Doğaseverler dağa ulaşım açısından en iyisinin teleferik olduğunu savunmasına rağmen projenin bu kadar yüksek sayıda insanı taşıyacak şekilde yapılmasının altındaki asıl nedenlerin açıklanmasını talep ediyor. Doğader Derneği’nin üç defadır yaptığı bilgi edinme başvuruları da cevapsız kalmış durumda. Bu sefer 3-5 değil, 3500 ağaç! Yapılacak proje için ağaç kesimlerine başlandı. Eski teleferik hattı şehirden başlayarak Uludağ Oteller bölgesinden bir önceki durak olan Sarıalan’a kadar uzanmaktaydı. Şimdi Sarıalan’dan 2. Bölgeye kadar uzayacak olan teleferik için çalışmalar geçen hafta başladı. Ve bu sefer 4,5 kilometrelik hat için Uludağ’ın 3 bin 500 ağacı kesiliyor. Ağaçların şu an üçte biri kesildi. Teleferik projesinin en zararsız ulaşım olduğu konusunda bir uzlaşım olması dışında belediye rüzgara dayanıklı olacağının üzerinde sık sık durarak hiçbir ağacın kesilmeyeceğini belirtmişti. Ancak şimdi rüzgarı bahane ederek, teleferiğin daha alçaktan gitmesi gerektiğini belirtip, ağaçların kesilmesi için çalışmalarını hızlandırdı. Bursa Barosu Çevre Hukuku Komisyonu ve Doğader, projenin durdurulması için geçtiğimiz hafta Salı günü yürütmeyi durdurma kararı başvurularında bulundu. Hala cevabın gelmemesi nedeniyle ağaç kesimleri aralıksız devam ediyor. Doğaseverler Uludağ’daki ağaç kesimlerini durdurabilmek ve yaşanan bu duruma dikkat çekebilmek için 27 Temmuz Cumartesi günü Sarıalan’a çıkıyor. Sabah saat 9.00’da Kent Meydanı’ndan otobüslerle alana ulaşım sağlayacak olanlar bu yaşananlara dur demek için, Uludağ’ı rantçılara teslim etmemek için orada bekleyişlerine başlayacaklar.
-
'Hitler seçimle işbaşına gelmedi'
Hangi cogunluk? %49 mu yioksa %51 mi cok? Ya %10 barajinin getirdigi avantaj. Kisaca AKP secmen sayisi olarak tum secmenin sadece %35'ini alarak iktidar olmustur. Bu da mecliste bir cogunluk degil; olmasi gereken azinliktir.
-
AntiKapitalist/Devrimci Müslümanlık
Iste sekulerizmin bilincine varmis bir kisi, zaten istese de dunya otesine yonelik bir inanc tasiyamaz. Bu sekuler bilinci ile celisir.
-
Ateist aile müslüman olmaya karar verdi
Bana gore ABD pragmatisttir. Yani kendi isine geldigince dusunur ve davranir. Neden, sonucta devletin bireysel bilinc algisi bireyin insiyatifindedir. Yani hak ve ozgurlugunu birey talep etmelidir. Cunku talep yoksa, o zaman devletin mudahelesi gerekir ki; bu da bir zorlamadir. Tabi ki talep mesela cocuk ise bir yetiskinden gelebilir. Boyler durumlarda devlet cocugu aileden alabilir. Evet. Cunku B.B. ic savastan beri dusunce ve ifade ozgurlugunu ulkesinde tanimis ve devlet bireyi icin var olmustur. Aileler de cocuklarini bireysel yetistirirler ve egitim de birey ustune yogunlukludur. Yani buyume ve buyutme serbesttir ve buyuyenin dusunce ve davranisina onem ve deger verilir. Basta devletin bireysel bilincli olmasi gerekir. Sosyal devlet bireysel bilinci ve bireyler arasi sosyo-etik farklari algilamis ve kucaklamis devlettir. Bilmem, istersen bunu devleti icin var olan vatandas algisindaki iktidarin oyuncagi T.C.Devletine sor. T.C. tarihinde ne bir birey yetismistir ne de bir bireysel bilinc algisi. O yuzden de toplumsal kisilik ustelik bilincsiz olarak yesermistir. "Ey turk gencligi birinci vazifen, Turk Cumhuriyetini ilelebet mudafa ve muhafaza" ise birey yoktur. Cunku bireyi devlet yetistirir ve onun egitimini isini konutunu ve yasamini saglar. Yani bireyin devlete karsi onu koruma gibi bir gorevi yoktur. Bu gorev profesyonel olarak devletin guvenlik guclerine aittir ve birey isterse bu profesyonel meslegi secer. Tabi ki verdi. Su anda emperyalizmin basini ceken uc ana ulkeden biridir. Kendi ulkesi icin olmak zorundadir. Cunku olmaz ise ulkesinde huzuru barisi saglayamayacaginin bilincinde ve farkindadir. Iste ayni bilinc buna sahip olmayan ulkeleri karistirir ve kendisine emperyalist cikar saglar. Bunun bireysel bilinc ile bagini kuramadim.
-
VİCDAN NEDİR ?
Empati farkli bir algidir. Kisaca bir dusunce ve davranisa, sempatik ya da antipatik temelli karsitlik icinde degilde, notr bir algi ile bakmaktir. Bir de empati bilhassa turkce algida "kendini baskasinin yerine koymak" olarak algilanabilir. Ben hala bu vermis oldugun aciklamalardaki verilmek istenenin vicdan ile bir bagini goremiyorum. Mesela "acimak" duygusu. Bunu nasil acikliyorsun? Vicdanin temeli sadece ve sadece YAPILAN BIR DUYGUSAL VE ZIHINSEL HAREKETTEN YAPANIN RAHATSIZLIK DUYMASI temelindedir. Cesitli bilincalti core faith imani temelinde ortada bir rahatsizlik duygusu yok ise, vicdan da yoktur. Bunun da bir "anti sosyal kisilik bozuklugu" ya da bir "ozurluluk/hastalik" temelinde algilamak dogru degildir. Mesela bir baba evladina tokast attiginda rahatsizlik duyuyor ise, iste o vicdan sonucudur. Burada babanin vicdanini rahatlatmasi ile(mesela ozur dilemek) gereken ile, babaligin verdigi sosyo-psikolojik engeller arasinda (mesela gurur) kalmasi ve vicdanini rahatlatmak yerine, bunu kendini kandirarak gecistirmesi; aslinda babaya ikinci bir sosyo-psikolojik etki verebilir. Iste bu temelde vicdan hissedilen rahatsizlik zarar ve sorun temelinde "kendine ve baskasina zarar vermemektir" Cunku vicdan "rahatsizligi/azabi/rahatligi" tamamen kisinin uyguladigi dusunce ve davranis temelindeki kendince kendini ikna etme ve inandirma temelindedir. Buradaki ana sorun da, tek tarafliliktir. Vicdan algisi aslinda cift taraflidir. Yalniz kisi genelde sevgi, saygi v.s. temelli duyumlari sadece kendi tarafindan degerlendirir. O yuzden her turlu vicdan duygusu hissi algisi v.s. kisinin bilinclenmesi ve insanlasmasi ile paraleldir. Bu da basta bireysel bilincin kisinin kendi disina ne genislikte ciktigi ile paraleldir. Yani vicdan siniri kisinin neresindedir? Aile, sulale, cevre, mahalle, is yeri, okul, sehir, ulke v.s. iste bu genislik evrensellige ulastiginda kisinin birey bilinci tursel bilinc ile butunlesir.
-
Tencere-Tava
Neye gore kiyaslama yanlis? Sonucta "sesi kisiye kulaga hos gelmeyen" bir seslilik soz konusu. Bu sesliligin rahatsizlik verme acisindan iceriginin ne oldugu onemli degildir. Bu icerik sadece beyindedir. Sen tencere-tava sesinden ziyade, onun ne icin calindigini kabul edemiyorsun. Ama baskasina senin sesliliginin kabullendigin ezani zorla dinletiyorsun. Dolayisi ile bir sesliligin gurultu ya da kulaga hos gelmesi tamamen zihinsel bir dogrulama degerlendirme algisidir. Sonucta ezan da tencere tava sesi de bir ses ahengi ve muziktir.
-
Ankara'nın 'Gezi'si mi başlıyor?
Yenimahalle'ye polis saldırısı Yunus Emre Parkı'ndaki ağaçlar için direniş sürüyor. Dün saldırıya uğrayan Yenimahalle halkı ise bu akşam tekrar toplandı ve forum yaptı. Saat 00.05 Yenimahalle'de polis halka tazyikli su ve gaz bombaları ile saldırdı. Saat 23.30 İş makinaları Yunus Emre Parkı içinde çalışmaya başladı. Yenimahalle halkı "Bu daha başlangıç mücadeleye devam", "Susma sustukça sıra sana gelecek" sloganları atıyor. Saat: 22.52 Yenimahalle'de gerçekleştirilen forumun ardından halkın dağılması için polis birkaç kez anons yaptı. Halk cevabı ise sloganlarla verdi. Bekleyiş sürüyor... Saat 22.17 Ankara Yenimahalle'de Yunus Emre Parkı'na girmek isteyen iş makinalarının karşısında halkın bekleyişi sürüyor. Az önce çalışmaya başlayan iş makinaları halkın yoğun tepkisiyle yeniden susturuldu. Saat 21.30 Yenimahalle'de Yunus Emre Parkı karşısındaki alanda toplanan halk forum yapıyor. Forumda yapılmak istenen Yenimahalle-Şentepe teleferik projesi tartışılıyor. Peyzaj Mimarları Odası ve Mimarlar Odası yöneticileri konu hakkında bilgi verdikten sonra katılımcılar fikirlerini aktarıyor. Polisin cadde karşısında bekleyişi de sürüyor. Saat 20.57 Ankara Yenimahalle'de Yenimahalle-Şentepe teleferik çalışması nedeniyle ağaçların sökülmesini protesto eden halk Yunus Emre Parkı etrafında toplanmaya başladı. Polis de TOMA ve Akreplerle cadde tarafında bekliyor.
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Peki felsefenin metafizik olarak varliksal ve fizik otesi kavramsal bilgisini Felsefe olarak nasil acikliyorsun. Yani mitolojiler, mistisizm, tasavvuf, varolusculuk, efsaneler, yaratilan hayalikahramanlar, her turlu inanc, masal bilim kurgu v.s.; bunlarin felsefesi yok mudur? Bunlardan metafizik dali varliksal ve fizik otesi olarak en basta gelen felsefesidir. Iste bir yerde dinleri bu temelde degerlendirmek gerekir. Yani felsefenin "iyisi/kotusu, dogrusu/yanlisi, guzeli/cirkini" v.s. olmaz. Felsefe kisa anlami ile herhangibir seye ve de herseye bir bakis acisinin dile getirilmesidir. Ayrica sorularimi yanitlamamissin. Bak, burda; Ayrica bizim tarihimizde 1979 oncesine kadar Osmanli, Anadolu selcuklu, Selcuklu dahil; islamin hangi donemde ve nasil bir siyasi iceriginin oldugunu acikla. Bir de 1960 oncesi laik muslumanlik ile bugunku antikapitalist muslumanlarin algisinin neresinde politika oldugunu acikla. Ayrica "uydurulmus" derken, neyi kast ediyorsun? Ya da bana "uydurulmamis" bildigin bir din felsefesinden ornek ver.
-
Bilinç Kavramı üzerine
Bilinc, turkce literaturde genelde suur ile ayni anlamda algilanan bir kavramdir. Halbuki suur bir yasam yetisi iken, bilinc bir numenal yetidir. Bilinc: insanoglu numenal yetisinin algilama, kavrama, idrak etme ve bilme ve de insanoglunun dusunce ve davranisini hem ozgur irsadesi hem de bilerek ve algilayarak yerine getirmesidir. Bilincli olmak: Kisinin dusunce ve davranisinin algisinda, bilgisinde ve farkinda olmasi. Yani neyi neden yaptigini, ne dusundugunu,ne den oyle davrandigini kendine ve baskasiuna izah edebilme, aciklayabilme durumudur. Bu durum hem ozgur iradeli hem de bilincaltisartlanmisliginin alisilagelmis bir hareketi olabilir. Bilincalti: Kisinin beynine dogumdan itibaren yerlesmis her turlu veri, deger ve tabunun; otomatik, yerlesmis ve alisilagelmis olarak uygulanmasi ve yerine getirilmesidir. Sorgulanmaz, degerlendirilmez ve dusunmesi yoktur. Sadece olan dusunce yerine gelir ya da getirilir. Bilinckapaliligi: Kisinin bir dusunce , davranis ya da bilgiye; direk karsi cikmasi, duymak/gormek istememesi ve onu kendinden uzak tutma girisimi ve onu beynine almaya algisinin kapali olmasidir. Bu her konu kavram ve deger de veride olabilir. Bir cesit sabitfikirlilik, tutuculuk, gericilik, cagdisilik ve muhafazakarlik denebilir. Bilincacikligi: Kisinin beyninin duyum ve duyularinin bir dusunce, davranis ya da bilgiyi algilayabilme, degerlendirebilme ve ustunde dusunme uretebilme durumudur. Bilinc acikligi bilincaltinin tam tersidir. Cunku bilincin aldigi bilincalti ile mucadele eder ve kisi cikmaza ve bosluga dusebilir, korku ve endiseye kapilabilir ve kendi beyninde bilincli ya da bilincsiz bu yenilik ile kabuillenme karsi koyma mucadelesi verir. Bilissellik: Bir dusunce bilgi davranis konu ve kavrami algilayabilme, idrak edebilme kavrayabilmedir. Bilincin acikligini gerektirir. Ayrica bilissellik bilincli olmak ve ozgur irade farkindaligi da gerektirir.-cognitivizm Bilisselsizlik: Bir dusunce, bilgi davranis konu ve kavrami algilayabilememe, kavrayabilememe, idrak edebilememe durumudur. Bilincin kapaliligi yaninda o dusunce, bilgi v.s. duzeyinde bir ogrenim ve bilgilenim almamis olma durumudur.-noncognitivizm Bunun iki yoku vardir, Bilissel olan ve bilissel olmayan. Bilissel olan konu kavram v.s. yi kavradigi, idrak ettigi, algiladigi halde; gereksiz, luzumsuz, anlamsiz v.s. olarak degerlendirmektir. Bilissel olmayan ise konu kavrami kavramaya, idrak etmeye ve algilamaya beynin cesitli nedenlerden kapaliligidir.
-
Tencere-Tava
O bir amaci dile getirmek icin yapilan bir uygulama. Ezan nedir, peki; inancsiz ya da gayri muslim icin "kuru gurultu" degil mi?
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Peki bana herhangibir bildigin din felsefesini soyle. Bu soyleyecegin din felsefesi ile islami mukayese ederek, islamin neden bir din felsefesi olmadigini acikla. Ayrica bizim tarihimizde 1979 oncesine kadar Osmanli, Anadolu selcuklu, Selcuklu dahil; islamin hangi donemde ve nasil bir siyasi iceriginin oldugunu acikla. Bir de 1960 oncesi laik muslumanlik ile bugunku antikapitalist muslumanlarin algisinin neresinde politika oldugunu acikla. Ayrica "uydurulmus" derken, neyi kast ediyorsun? Ya da bana "uydurulmamis" bildigin bir din felsefesinden ornek ver.
-
Minik "çapulcular"
İzmir’de minik çapulcular sokağa çıktı 21 Temmuz 2013 “Savaş yazar mısın dedim, kalemimin ucu kırıldı. Açlık yazar mısın dedim, kağıdım bana darıldı Türk, Kürt, Arap ya da Laz fark etmez, tüm insanlar hep kardeş olsun” Halkevleri’nin, ‘Okumuş insan halkın yanındadır’ diyen Öğrenci Kolektifleri ve gönüllü eğitmenler ile birlikte yürüttüğü yaz okulları dün (20 Temmuz) Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde yapılan şenlikle son buldu. Üç hafta boyunca hem eğlenip hem öğrenen çocuklar yaz okulu boyunca öğrendiklerini ve üretimlerini Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde yapılan büyük şenlikte sergilediler. Yaz okuluna devam eden çocukların ailelerinin yanı sıra çevredeki insanların da eşlik ettiği şenlikte çocuklar, Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde yürüyüş yaptı. Yürüyüş boyunca barışın, kardeşliğin ve özgürlüğün şarkılarını haykırdılar. Gültepe, Buca ve Çiğli olmak üzere 3 mahalleden bir araya gelen çocuklar, el ele seslendirdikleri ‘kalem kağıt’ şarkısıyla barışın ve kardeşliğin sesi oldular. “Savaş yazar mısın dedim, kalemimin ucu kırıldı. Açlık yazar mısın dedim, kağıdım bana darıldı Türk, Kürt, Arap ya da Laz fark etmez, tüm insanlar hep kardeş olsun. Dünyadaki tüm yoksul çocuklar el ele versin, dünya gülsün dedim. Bakın gördünüz mü kalem kağıda sarıldı” diyerek birbirlerine sarıldılar. Hayalini kurdukları dünyayı kaldırımlara resmeden çocuklar, gri kaldırım taşlarına hayat verdiler. Daha sonra şenlik alanında felsefe dersinde öğrendiklerini sergileyen çocuklar, Felsefe Treni canlandırması yaptılar. Gösterimi izleyen çocuklar, ‘adalet isteriz’ sloganı attılar. Daha sonra şiirler okuyan çocuklar, halk oyunlarından harmandalı ve büyüklerin de katıldığı Penguen Halayında hem eğlendiler hem dayanışmanın ve bir arada olmanın mutluluğunu yaşadılar. Gültepe, Buca ve Çiğli Halkevi’nde yaz okuluna devam eden çocukların yan yana gelerek oluşturdukları Çocuk Korosu ‘bomba yapan bay bilgin’, ‘düş’, ‘neden nasıl’, ‘göz yumma’ ve ‘kalem kağıt’ şarkılarını seslendirdi. İzmir Yaz Okulu şenliği, çevredekilerin de katıldığı Penguen Halayı’yla son buldu. Sendika.Org / İzmir
-
Minik "çapulcular"
Minik çapulcular, Hopa Kemalpaşa Halk Festivali’ne hazırlanıyor 24 Temmuz 2013 Hopa’da KTÜ’lü üniversitelilerin ve Kemalpaşa Halkevi’nin birlikte yürüttüğü yaz okulu kampanyası ikinci haftasında. Yaz okulunda yürütülen faaliyetler 16-17-18 Ağustos’ta yapılacak olan Kemalpaşa Halk Festivali’nde sergilenecek Kemalpaşa Halkevi ve KTÜ Öğrenci Kolektifi’nin ortak yürüttüğü yaz okulu kampanyası ikinci haftasına girdi. Tiyatro, koro, yaratıcı işler, resim, karikatür, halkoyunu, sinema, okul dersleri, bilimsel deneyler, heykel gibi çocukların yaratıcı yönlerinin ortaya çıkarıldığı yaz okulu ikinci haftasında mahallelere taşınıyor, mahalle aralarında çocuklarla buluşuyor. Minik çapulcular, yaz okulundaki atölyelerde öğrendiklerini 16-17-18 Ağustos’ta yapılacak olan Halkevleri Kemalpaşa Halk Festivali’nde sergileyecek.
-
Minik "çapulcular"
Minik çapulcular 25 Temmuz’da Güvenpark’taki şenlikte buluşacak 24 Temmuz 2013 Ankara’nın 15 mahallesinde bir aydan bu yana süren Halkevleri Yaz Okulları 25 Temmuz’da 17.30′da Güvenpark’ta düzenlenecek şenlikle son bulacak. Yaz Okulları’ndaki yüzlerce çocuk, kurulacak 19 atölyede üretecek ve üretimlerini Ankaralılarla paylaşacak Halkevleri’nin yarını bugünden kurmak ve umudu büyütmek için bu yıl altıncısını düzenlediği Yaz Okulları’nın Ankara ayağı bir aylık çalışmanın ardından sona eriyor. Ankara’da Mamak, Tuzluçayır, Şirintepe, Saimekadın, Mutlu, Dostlar, Tepecik, Dikmen, İlker, Dikmen Vadisi, Batıkent, Mesa, Keçiören, Seyranbağları, 100. Yıl ve Çiğdem’de Halkevi şubelerinde, halk kütüphanelerinde, barınma hakkı bürolarında ve yerel derneklerde yüzlerce çocukla buluşan Halkevleri Yaz Okulları, gönüllü eğitmenleri ve “Okumuş İnsan Halkın Yanındadır” diyen Öğrenci Kolektifleri üyesi üniversitelileri ile çalışmalarını bir şenlikle süsleyecek. Yaz okullarında birbirinden eğlenceli ve renkli atölyelerde yaratıcılıklarını, yeteneklerini ve sorgulama yöntemlerini geliştiren çocuklar, üretimlerini coşkulu bir şenliğe taşıyacak. Halkevleri Yaz Okulları Çocuk Şenliği, 25 Temmuz Perşembe saat 17.30′da Ankara’nın merkezinde, Güvenpark’ta gerçekleşecek. Güvenpark’a kurulacak sahnede eğlenceli müzikler çalınacak, oyunlar sergilenecek, danslar edilecek. Parktaki havuzun etrafına kurulacak çadırlarda ise müzik, ritim, pantomim, dans, eğlenceli oyunlar, eğlenceli mimarlık, illüzyon, jonglör, heykel, kukla, maske, cam boyama, taş boyama, yüz boyama, resim, keçe, origami, palyaço ve kreş atölyeleri kurulacak, çocuklar üretimlerini tüm Ankaralılarla paylaşacak. Ayrıntılı bilgi ve destek için: 0312 419 2717 ve Halkevleri.org.tr
-
Türkiye, 8 Mart’taki polis şiddetinden mahkum
24 Temmuz 2013 2005 yılında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü eyleminde polisin coplu ve tekmeli saldırısına maruz kalan Nergiz İzci’nin AİHM’e yaptığı başvuru sonuçlandı: Mahkeme, Türkiye’yi ”insanlık dışı muamelenin yasaklanması ve etkili soruşturma eksikliği” ve “toplanma özgürlüğü” maddelerinden suçlu buldu 2005 yılında İstanbul Beyazıt Meydanı’ndaki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü eylemine katılan Nergiz İzci, eyleme saldıran polislerin coplu ve tekmeli saldırısına maruz kalmış, yaralanan İzci 5 gün iş göremez raporu almıştı. Savcılık aynı yıl konuyla ilgili ”polislerin görevlerini yaptığı” gerekçesiyle verdiği takipsizlik kararı verdi, yapılan itiraz üzerine 54 polise ‘yaralama’dan dava açtı. Davanın zaman aşımından düşmesini talep eden sanık avukatlarının isteğini reddeden mahkeme, 6 polise ‘kötü muamele’den ceza verdi. AİHM kararı Yargıtay’dan önce verdi O gün şiddete uğrayan ve iş göremez raporu alan Nergiz İzci, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı. Yargıtay kararından önce kararını açıklayan AİHM, Türkiye’yi ”insanlık dışı muamelenin yasaklanması ve etkili soruşturma eksikliği” ve “toplanma özgürlüğü” maddelerinden suçlu buldu. Yine mahkeme, İzci’nin maddi hasarına karşılık olarak da Türkiye Cumhuriyeti’nin İzci’ye 20 bin Euro ödemesine karar verdi. Sendika.Org
-
Gazetecilere Özgürlük Kongresi: ‘Acil basın özgürlüğü’
24 Temmuz 2013 Sansürün kaldırılışının 105. yıldönümünde basın emekçilerinin ve tutuklu gazetecilerin yakınlarının katılımıyla gerçekleşen 2. Gazetecilere Özgürlük Kongresi, halkın haber alma hakkına basın ve ifade özgürlüğüne dikkat çekti Bu yıl ikincisi düzenlenen Gazetecilere Özgürlük Kongresi, Taksim’deki The Marmara Otel’de yapıldı. Sansürün ilk kez kaldırılışının 105. yıldönümünde bir araya gelen ulusal ve uluslararası meslek örgütlerinin temsilcileri, hapisteki gazetecilerin aileleri, hapisten çıkan ve yargılanan gazeteciler ve sosyal medya emekçileri düzenlenen kongrede basın ve ifade özgürlüğü ihlallerinin sıklıkla yaşandığını kaydetti. Basın emekçileri üzerindeki baskının arttığını, sansür ve otosansürün yaygınlaştığının altının çizildiği kongrede, halkın doğru bilgiye ulaşmasının engellendiği vurgulandı. Kongrede, 2011 yılında toplanan ilk kongreden bu yana geçen zaman içerisinde, özellikle Gezi Parkı’nda başlayan ve tüm ülkeye yayılan eylemlerde, Türkiye’deki demokratikleşme, özgürlük, eşitlik ve adalet mücadelesinin sadece basın özgürlüğüyle sınırlandırılamayacağı; bütün halkın ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, toplantı, gösteri ve yürüyüş yapma özgürlüğü ile temel hak ve özgürlükler mücadelesiyle bütünleştirilmesi gerektiği belirtildi. Kongreden AKP hükümetine çağrı İkinci Gazetecilere Özgürlük Kongresi hükümete şu çağrıları yapmayı kararlaştırdı: Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti olabilmesi için yargının tam bağımsızlığı sağlanmalıdır. Türkiye’de basın özgürlüğünün önündeki tüm yasal engeller derhal kaldırılmalıdır. Türk Ceza Yasası, Terörle Mücadele Yasası ve Basın Yasası uluslararası basın ve ifade özgürlüğü kriterleri temelinde yeniden ve derhal düzenlenmelidir. Gazetecileri mesleki faaliyetlerini yapamaz hale getiren her türlü cezai önlem AİHM kararlarına göre basın özgürlüğü ihlalidir. Bu nedenle mesleki faaliyetleri nedeniyle hapiste bulunan gazeteciler derhal serbest bırakılmalıdır. Gazetecilerin, iktidarı haberleri, yazıları ve konuşmalarıyla rahatsız ettikleri için terörist olmakla suçlanmalarına derhal son verilmelidir. Hükümet, gazetecilerin sendikal örgütlenme özgürlüğünü güvence altına almak için gerekli tüm adımları en kısa sürede atmalıdır. Gezi Parkı gösterileri sırasında bir kez daha görüldüğü gibi polis gazetecilerin görev yapmasını engelledi ve gazetecileri hedef aldı. Bu kesinlikle kabul edilemez bir durum ve halkın haber alma hakkına doğrudan saldırıdır. Hükümete, toplumsal olayları izleyen gazetecilerin güvenliğini sağlamak ve onlara uygun çalışma ortamını temin etmekle mükellef olduğunu hatırlatırız. Gezi Parkı gösterileri, hükümetin, bazı medya patronlarıyla yaptığı işbirliği ve diğer bazı medya patronları üzerindeki baskısının yayın organlarını habercilik yapamaz hale getirdiğini bir kez daha göstermiştir. Kongre, bu durumun Türkiye’de gazeteciliği kemiren otosansürün en önemli nedeni haline geldiğine dikkati çekti ve hükümeti ve patronları editoryal bağımsızlığın güvence altına alınması için gerekli adımları atmaya çağırdı. Sosyal medyanın özgürlüğü Türkiye’de iletişim özgürlüğünün en temel göstergelerinden biridir. İnsanların sosyal medyada dile getirdikleri görüşleri nedeniyle kovuşturmaya uğramaları kabul edilemez. Sendika.Org
-
Ünlülerden Erdoğan'a: Gezi'dekiler terörist değil, laik cumhuriyet istiyor!
Sean Penn ve David Lynch gibi sanat dünyasının önemli isimleri, Başbakan Erdoğan'a Gezi Parkı eylemleri için açık bir mektup yazdı T24 Susan Sarandon, David Lynch, Sean Penn ve Ben Kingsley gibi sanat dünyasının önde gelen isimleri , bugün İngiltere'de yayımlanan The Times gazetesine tam sayfa ilan vererek, Gezi Parkı'ndaki aşırı polis şiddeti nedeniyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirdi. Metinde Erdoğan'a seslenilerek "Göstericileri çapulcu, yağmacı, holigan olarak nitelendirdiniz, hatta bu göstericilerin yabancıların yönlendirdiği teröristler olduğunu söylediniz. Oysa gerçekte, bu göstericiler sadece Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk’ün öngördüğü şekilde laik bir cumhuriyet olarak kalmasını isteyen gençlerdi" denildi. Zeynep Gürcanlı'nın Hürriyet Planet'ta yayımlanan haberine göre, Başbakan Erdoğan'a Türkiye'nin Avrupa Konseyi üyesi olduğu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin bir tarafı olduğu hatırlatılan mektupta, "Sonuç olarak, beş masum gencin ölümüne neden olan emirleriniz, Strasbourg'da bir davaya dayanak teşkil edebilir" denildi. Türkiye’den Fazıl Say’ın da yer aldığı, “Başbakan Erdoğan’a açık mektup”un imzacıları şöyle: ANDREW MANGO, Atatürk'ün biyografisinin yazarı HUGO PAGE, Avukat RONALD THWAITES, Avukat DAVID LYNCH, Yönetmen, “Mulholland Drive” filmiyle Altın Palmiye ödülü sahibi SEAN PENN, Aktör/Yönetmen, “Milk” ve “Mystic River” filmleriyle Oscar sahibi VANESSA REDGRAVE, Aktris, “Julia” filmiyle Oscar ödülü sahibi SUSAN SARANDON Aktris, “Dead Man Walking” filmiyle Oscar ödülü sahibi SIR BEN KINGSLEY, Aktör, “Gandhi” filmiyle Oscar ödülü sahibi JAMES FOX, Aktör FREDERIC RAPHAEL, Yazar, “Darling” ile Oscar ödülü sahibi SIR TOM STOPPARD, Senaryo yazarı, "Shakespeare in Love" filmiyle Oscar ödülü sahibi CHRISTOPHER HAMPTON, Senaryo yazarı, "Dangerous Liaisons" filmiyle Oscar ödülü sahibi LORD JULIAN FELLOWES, Senaryo yazarı "Gosford Park" ile Oscar ödülü sahibi VILMOS ZSIGMOND, Sinematograf, "Close Encounters of the Third Kind" ile Oscar sahibi BRANKO LUSTIG, Yapımcı, "Schindler's List" ve"Gladiator" ile Oscar ödülü sahibi RACHEL JOHNSON, Yazar EDNA O'BRIEN, Yazar CHRISTOPHER SHINN, Senaryo yazarı DAVID STARKEY, Anayasa tarihçisi FAZIL SAY, Besteci-piyanist LADY CHOLMONDELY, Chopin Society Başkanı LORD MONSON, Yazar LORD STRACHCARRON, Belgesel yapımcısı DOWNSHIRE MARKİSİ, Toprak sahibi JEREMY CORBYN MP, İşçi Partisi Milletvekili-Uzun Zamandir Yakin arkadasim. EDMUND KINGSLEY, Aktör IGOR USTINOV, Heykeltraş MAURICE FARHI MBE, Yazar JACK FOX, Aktör CLAIRE BERLINSKI, Yazar OONA CHAPLIN, Aktrist FUAD KAVUR, Film yapımcısı Hürriyet Planet'ın yayımladığı orjinal metnin tam çevirisi şöyle: Bay Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Başbakanı Ankara, Türkiye. Temmuz 2013 Sayın Bay Erdoğan, Aşağıda imzası olanlar, bu mektubu sizin polis güçlerinizin İstanbul’da Taksim Meydanı ve Gezi Parkı ile Türkiye’nin diğer büyük şehirlerindeki barışçı gösterileri, Türk Tabipler Birliği’nin verilerine göre beş kişinin ölmesi 11 kişinin ayrım göstermeksizin biber gazı kullanımı nedeniyle gözünü kaybetmesi ve 8 binden fazla kişinin yaralanmasına neden olacak biçimde, zalimce bastırmasını en güçlü şekilde kınamak amacıyla yazıyoruz. Ancak, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nın benzersiz bir şiddet kullanımıyla boşaltılmasından sadece günler sonra, tek suçları sizin diktatoryal yönetimine çıkmak olan bu beş ölüye aldırmadan, İstanbul’da Nuremberg Toplanması'nı hatırlatan bir miting düzenlediniz. Sizin hapishanelerinizde Çin ve İran hapishanelerindeki sayının toplamından daha fazla gazeteci var. Buna ek olarak, göstericileri çapulcu, yağmacı, holigan olarak nitelendirdiniz, hatta bu göstericilerin yabancıların yönlendirdiği teröristler olduğunu söylediniz. Oysa gerçekte, bu göstericiler sadece Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk’ün öngördüğü şekilde laik bir cumhuriyet olarak kalmasını isteyen gençlerdi. Sonuç olarak, bir yandan ülkenizi AB üyesi yapmaya çalışırken, bir yandan Türkiye’nin bir Egemen Devlet olduğunu söyleyerek, AB liderleri tarafından size yönelik tüm eleştirileri reddediyorsunuz. Size 9 Ağustos 1949’da imzalanmış Konvansiyon uyarınca Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin bir üyesi olduğunu, 18 Mayıs 1954’te Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonunu imzaladığını ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yetkisini tanıdığını saygıyla hatırlatıyoruz. Bunların sonucunda, beş masum gencin ölümüne neden olan emirleriniz, Strasbourg'da bir davaya dayanak teşkil edebilir. Saygılarımızla...
-
İslam neden iddiasını kaybetti?
Birincisi "sen soyle dedin" diye ben yanit yazmadim. Sadece konu ve kavramlara aciklik getirdim. Islamin ne oldugu herkesce bir algidir. Siyasi bir dusunce yapan O.Dogu islamidir, bizim topraklarimizda da her zaman bir inanc olarak kalmistir. Bir seyin bir felsefe olmassi ve felsefesi olmasi da farkli bakis acilarina gore degisir. O zaman soyle diyelim. Islam kendi yasam iliski duzen sistem ve kurumlasma adina kendi icinde bir felsefi temeli olan bir inanis ve uygulamadir. Zaten butun yonlendirim ve yaptirimlarin temeli;yasami sana birakmak ya da yasamani saglamak degil; yonlendirilen yasami sana yasatmaktir. Bunun zorla mi gonullu mu oldugu da kisiye ve beyin duzeyine v.s. gore degisir.
-
VİCDAN NEDİR ?
Ayna noronlari ile vicdan arasindaki ozdeslestirme hangi bilimsel temele dayanmaktadir. Yoksa konu kuran=tanri ozdeslestirmesi gibi sadece inancsal bir dogru icerir.
-
ilk görüş
Benim icin en onemlisi dusunce ve davranisidir.
-
GuNuN SoZu (SeNCe)
Insanlasamamis evrensellesememis bilinclenememis bilimsellememis insanoglu beyninin kurdugu her turlu yasam ve iliski duzen ve sistem ve de kurumlar insanoglunu her turlu doyumda acliga mahkum ediyor, zaten. Bunu anlamak icin de fiziksel aclik degil; bu olanin zihinsel bilinci gerekir.