evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
Ben (Ego) ve Kendi (Self) Farkinin, Insanoglu/Insan Temeli
Istersen once "ego" nun ne oldugunu once kendince tanimla, anlamlandir ve iceriklendir. Sonra bu anlam ve iceriklendirdigin egonun "yenmek" fiilinin ne oldugunu kendince acikla. Sonra, neden bu egonu yenmek istedigini dile getir. En sonunda da, yerine neyi ve neden koymak istedigini dile getir. Butun bunlari kendi align ve bilincin ile yapabilirsen, ben de ne istedigini algilar ve ona gore de sana yardimci olmaya calisirim.
-
Deyin mi Diyin mi
Burada da kok onemlidir. "de" kokunun, mastari "demek" olarak; "deyin" 2. cogul sahis emir kipidir. Buradaki karmasik algi cekimdeki diger sahislardan da kaynaklanabilir. Diyeyim Diyesin Desin-diye Diyelim Deyin-diyesiniz Desinler.-diyeler
-
Mahvetmek mi, Mahfetmek mi?
Burada da turkce dili ses uyumu soz konusudur. Koken "mahf" oldugu halde, "f" yumusayarak "v" ye donusur. K-g- yaprak/yapragi P-b-kitap/kitabi T-D- kanat/kanadi v.s. donusumu gibi.
-
Yavru Kopek Yarali Arkadasinin basinda boyle bekledi.
Dayan dostum! Van'ın Özalp İlçesi girişinde yolun ortasındaki yavru köpeğe otomobil çarptı. http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2014/12/22/169113_resource/54327_71419_22122014090623_1.jpg Dayan dostum! Çarpmanın etkisiyle yaralanan ve ağzından kan akan köpek, hareketsiz kaldı. Bu sırada yaralı köpeğin yanına başka bir yavru köpek gelerek ayaklarını yaralı köpeğin başına koyup beklemeye başladı. http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2014/12/22/169113_resource/54327_71419_22122014090623_2.jpg Dayan dostum! Araç trafiğine rağmen yaralı köpeğin yanından ayrılmayan yaru köpek, kazayı gören Van İnsan Hakları üyesi Zümeyran Şimşek'in yaralı köpeği alıp götermesi sonrası kaza yerinden ayrıldı. http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2014/12/22/169113_resource/54327_71419_22122014090623_3.jpg Dayan dostum! Özalp Belediyesi Veteriner Hekimliği'nde tedavisi yapılan köpeğin sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi. http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2014/12/22/169113_resource/54327_71419_22122014090623_4.jpg http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2014/12/22/169113_resource/54327_71419_22122014090623_5.jpg Dayan dostum!
-
Çarşı; Kim, Neden Sana Karşı?
Insanlik algisi ve bilinci tarafliliktan ziyade bilissel ve farkindalik olarak insanlik mucadelesini getirir. Sonucta taraflilik bir ideolojik inancsal cikardir. Oyle bir cikardir ki,kattliamlari bile sirf kendi cikari icin kullanir, somurur ya da gormemezlikten gelir.
-
TUGCE'NIN ÖLÜMÜ
Insanlik sadece inancsal ideolojik etik v.s. temelli kavramada degil; insan olmakta ve insan hak ve ozgurlugu icin savasim vermekte yatar. Bunu algilayanlar, Tugce'yi zaten algilar. Yalniz olaya ideolojik inancsal bakanlar ise; ya Tugce'yi kendi cikarlari icin anlamis gozukurler; ya da ideolojik inancsal olarak Tugce gibi yasamini katledilerek yitirenleri yine cikarlari icin algilamazlar.
-
Çarşı; Kim, Neden Sana Karşı?
Bu konu ile ilgili sence varsa bir siyaset, aciklar misin? Cunku benim dile getirisimde siyaset degil; etik temelli hukuk hak ve ozgurlukler, adalet, cagdaslik, sosyallik, kisaca insanoglunun yasam ve iliski sorunu var.
-
Uyarılmışlık / Uyarılış
Uzun zamandir "hani su herkesin ve herseyin ilk nedeni" konusu var ya, ya da "herseyin teorisi" denilen konu; bu temelde sorgulama, inceleme ve arastirma yapiyordum. Aslinda bu arastirma cercevesinde bir seyin farkina vardim. Aslinda bu farkina varilan sey, yine herseydfe oldugu gibi, normal disi idi. Sonucta bizim en buyuk hatamiz ve sorunumuz, hep etkenden edenden yapandan, varliktan v.s. yola cikmak. Halbuki farkina varilmasi gereken bir edilgen; yani hareketsizi, hareketli kilan, pasifi aktif kilan, sessizi sesli kilan, dilsizi dilli kilan v.s. factor. Basliga bakildiginda, basliktaki kelimenin etkenini ve de etken temelli turetilmislerini bulmak mumkun. Uyari, uyarmak, uyarmis, uyaran v.s. Iste insanoglunun sorunu da tam burda. Yani kendinden degil de, baska bir etkenden yola cikma. Dolayisi ile insanoglunu edilgen yapanda zaten bu. Diyelim bir uyari, uyaran, uyaris, uyarmak fiilini yerine getiren var. Iste buradaki "var" kilit nokta, yani bu vari dile getiren; uyaran degil, uyarilan, uyari degil, uyariyi almis olan, uyaris degil, uyarilis, uyarmis degil, uyarilmis olan, kisaca uyarmislik degil, uyarilmislik. Neden mi? Yani var algisi uyariyi verenin degil, alanine algisi. Uyaranin degil, uyarilanin algisi v.s. Aslinda hem yabanci dilde hem de turkce de, "uyarilis, uyarilmislik" v.s. temelli bir kelime ve kavram mevcut degil. Zaten bu da bize; alisilagelmis alginin pozitivitesinin edilgenden degil, etkenden yola cikmasi. Burdan aslinda yaratilis edilgeninin en buyuk rakibi de ortaya cikmis oluyor, uyarilis. Iste bu temelde aslinda hersey cok daha net ve algilanir olarak ortaya cikiyor. mesela soralim- yansiyan nedir?- uyarilanin yanitidir. Uyaran nedir?- uyarilanin yanitidir. Uyari nedir?- Uyarilanin yanitidir. v.s. Boylece dilin onemi kavramlarin anlam ve icerigi bilginin ortaya cikisi ve de insanoglunun yani bizlerin kendi uyarilmisligimiz ile neyi ve nasil yapilandirdigimiz da ortaya cikiyor. Boylece insanoglu faktorunun bir uyarilan olarak uyarilmislik temelinde herhangibir seyi ortaya koymasi ve yansiyani kendi uyarilmisligi temelinde algilayarak yansitmasi da daha bir algilanir hale geliyor. Boylece yaraticiligin, tasarlayiciligin, planlayiciligin v.s. nin de uyarilan insanoglunun bu uyarilisi temelinde oldugu ortaya cikiyor. Kisaca uyarilmislik, uyarilisin ve uyarilan insanoglunun aldigi bu uyariyi dile getirmesidir. Yani uyarilan olmaz ise, uyari da uyaran da, uyaris da algilanamaz. Uyarilanin algisi; uyariyi da, uyarani da, uyarisi da; uyarilan olarak kendi ortaya koyar. Uyarani ortaya koyan; uyarilandir. Uyarilma da insanoglunun akli ve gozlemi ile aldigi uyaridir. Bu cok onemli bir farkindaliktir. Hem insanoglunun algilanmasinda, hem bu konuda dile gelenlerin algilanmasinda hem de yaratilis yerine, uyarilisin oldugunun algilanmasinda cok onemli rol oynayacaktir. Bu farkindalik tum insanogluna ve dile ekleme Adina bir isik olsun! Bu mesaj aslinda ara ara yeniden zihin olarak dogan, evrensel-insan zihniyetinin; yeni bir dogumu dolayisi ile bireyinin de yeni bir bilisselligidir.
-
Çarşı; Kim, Neden Sana Karşı?
Çarşı'dan açıklama var La biz size n'ettik? Gezi eylemleri nedeniyle darbeyle suçlanan Çarşı grubu açıklama yaptı. 'Aklımız vicdanımızda kaldı' başlıklı açıklamada, "Ulu Kartal, kimseleri darbecilere, terör örgütlerine methiyeler düzmek, yardım ve yataklık yapmak zorunda bırakmasın." ifadeleri kullanıldı. İşte o açıklama ÖNSÖZ: Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Leylâ ile Mecnûn neyse bizim için BEŞİKTAŞ ile Çarşı da odur… SONSÖZ: BEŞİKTAŞ Bize: “Size ne?” diyorlar. Yıllar önce Fok balıklarının katliamına isyan ettiğimizde güldüler bize. “Size ne?” dediler. Yerdiler bizi, ama bugün sıfatsızın biri çıktı ve size “Fok You !” dedi. O gün yanımızda olsaydın bugün “*********** You !” diyor olacaktın, bunu unutma! Düzen zaten istiyor ki, bir araya geldiğimiz sadece doksan dakikalık bir hayatımız olsun; bu süre zarfında sadece atılan gole sevinip yenilen gole üzülelim. Hayatımız doksan dakika içinde genleşip daralsın, orda başlayıp orda bitsin. Sahanın içinde olanlar dışında ‘görme, duyma, konuşma’ demek istiyorlar. O doksan dakikanın başlama vuruşuna kadar geçen zaman sanki hiç yaşanmamış gibi yok sayılsın. “Hadi şimdi dağılabilirsiniz! Unutun gitsin.” Öyle mi? Oysa bizim bir hayatımız varsa, bu hayat başkalarının hayatıyla mümkündür. Başkalarının hayatına sırt çevirenler, gözlerini kendinden olana çevirir; kendi oğullarını bir hanedan gibi görmenin dışına adım atamazlar. Futbolun insanlara yaydığı kolektif ruh, kolektif hâfıza kendimize dışarıdan bakma şansı verir bize. Bu bakış, insanî değerleri diri tutar. İnsanlığa yapılan yanlışları, kurulan kumpasları görünür kılar. Bizi, birbirimizden haberdar kılar. Haber niteliği olan durum ve olguları korkmadan, cesaretle halkın önüne taşıma sorumluluğu verir. Bir araya geldiğimiz statlarda, salonlarda aleyhimize çalınan haksız penaltılara isyan edelim, çıkan haksız kırmızı kartlara isyan edelim, ama bu “milletin .mına koyacaz’ diyenlere yol veren düzene isyan etmeyelim! Öyle mi? Yoksul halk çocuklarının bayrağa sarılı tabutlarını unutalım? 12 yaşında vücudundan 13 kurşun çıkarılan çocukları unutalım? Kaşları Kartal kanadı olan Berkin’imizi, güzel yüzlü Ali İsmail’imizi unutalım? Öyle mi? İnsan, biraz da unutmadığı için, daha güzel bir dünyanın mümkün olduğunu hatırladığı için insan değil mi? İnsan, hayatın kanayan yerine baktığı için, sırtını dönmediği için çocuklarının yüzüne utanmadan bakabilir. Rakibin haksız yere oyundan atılmasına olan isyanımız takdire şayan görülür, ama Trabzon’da doğa katliamı rönesansı HES’lere karşı isyanımız tu-kaka öyle mi? Sporda Şike ve Teşvik söylentileri ayyuka ulaştığında “İtalya’dan futbolcu değil, savcı istiyoruz” dedik. Fena mi ettik? Kötü mü söyledik? İnsan neye ihtiyacı varsa onu istemez mi? Plüton’a yapılan haksızlığa bile “oha” demişken hâlâ bize “Siz böyle şeylere kafa yormayın” diyorlar, ama bilmezler ki Plüton’u evlatlıktan atanlar bile bugün bin pişman. İstiyoruz ki, içinde ülkemizin de yer aldığı dünya aynı akıbete uğramasın. Turizm Bakanlığı bütün dünyaya ülkemizin tam bir cennet olduğunu duyurmak isteyen tanıtımlar yapacak, ama biz “Kaz Dağı’nın üstü altından daha değerlidir” dediğimiz zaman hâkim kırmızı kartını bize gösterecek! Öyle mi? “Yağmurdan korksak sokağa çıkmazdık.” O yüzden dile geldik; “Siyanür Öldürür!”, “Ferhat da Dağları Deldi Ama Şirin İçin” dedik. Bizleri doksan dakikanın içine hapsetmek isteyen o düzene Ali Sami Yen’den seslendik; Yıl 2011, “çArşı betona karşı”; “Ali Sami Yen Park Olsun, Şişli Hayat Bulsun”, “Rant Yapma Park Yap” Gidemediğimiz maçta kulağımız radyoda, gözümüz televizyonda, aklımız Hasankeyf’te kaldı... Hadi de bakalım şimdi ey zâlim; “Şirin bilseydi Munzur Çayı'nın gizemini Ferhat'ın hali nic’olurdu ?” Ama yok, istiyorlar ki doksan dakikanın sonunda doksan gün ofsayt tartışalım, başka da hiç bir şeyi dert edinmeyelim.Statlar bir beşik gibi uykuya doğru sallayıp dursun bizi istiyorlar. Oysa maçlara ara verildiğinde hayat devam ediyordu ve yazın 45 derece sıcakta parke taşı döşeyen işçinin alın terinde kaldı aklımız… “Taşeronlaşmaya, Sendikasızlığa, Kuralsız Çalışmaya Hayır" dedik. Sen demedin mi? “ Mayıs: 1 Sermaye: 0 “ “çArşı Nükleer Santrallere Karşı” “Sizin Nükleeriniz Varsa Bizim Metan Gazımız Var” “Nükleersiz Türkiye” “Karadeniz Kanserden ölmesin Ulan!” Sanırsın ki atomu parçaladık da tanrı parçacığının peşine düştük... Oysa değil. "Ses verin yakarışıma, bu işin sonu fukuşima" dedik o kadar... “Terörün her türlüsüne hayır” dedik aklımız körpe kuzularda kaldı… Çocuklarda kaldı aklımız; “Alayınıza Sobe Ulan” “çArşı çocuk pornosuna karşı” “çArşı Aile İçi Şiddete de Karşı” Kışın evsizlerde kaldı aklımız “Donduk ulan!” dedik. Üst katta oturanları, alt kattakinden haberdar kılmaya çalıştık. “Padişah değilim çeksem otursam Saraylar kursam da asker yetirsem Hediyem yoktur ki dosta götürsem İki damla yaştan gayrı nem kaldı” Aklımız vicdanımızda kaldı; Kimsesizlerin kimsesi olmaya gayret ettik. Huzur evlerinde kaldı aklımız; evlat olduk, torun olduk, çiçek olduk, kucak bulduk. Aklımız Çocuk Esirgeme Kurumları’nda kaldı… Oyuncak olduk, palto olduk, bot olduk, kalem olduk, kederi silen silgi olduk, mutluluğa açacak olduk...Kıyıda, tenhada bırakılmış olanları hayatımızın ortasına davet ettik. Aklımız sokak hayvanlarında kaldı… “çArşı sokak hayvanlarına koşuyor”; 5 ton kuru/yaş mama, 5 bölgeye mamalık ve su depoları, yaklaşık 500 kulübe ve tıbbi müdahale için birçok ilaç ... Ukrayna’daki köpek katliamına karşı da üç maymunu oynamadık. Ah o çocuklar, yine o çocuklar... LÖSEV’e koştuk, kucaklaştık, umut götürdük onlara, “Bir tuğla da sen koyar mısın? ” dedik ve aklımız lösemili kardeşlerimizde kaldı… Şimdi bizi yerin dibine gömmek istiyorlar. Yahu, madenlere indik ki biz! Yeryüzü doksan dakika yukarıda değil ki bizim için. Yeryüzü her yerde: “540 metrede röveşata! Bu da mı penaltı değil ?” N’oldu ? Aklımız fikrimiz madenlerde kaldı… "Ölümün taşeronları hiç mi doymayacak bu siyah kâra" “Siyah Bile Kaybetmiş Asaletini Yokluğumuzun Karanlığında” “Soma’nın en orta yerinde büyük bir yangın var alevler içinde” Bizim de ayakkabımızın altı delikti, “Hrant” olduk. Acının üzerine hep birlikte kapaklandık. Irkçılığa karşı olduk,”Hepimiz Zenciyiz” dedik. Bize kapak takmak istediler, cevabımız “Kapakları Toplayalım Engelleri Aşalım” oldu. Sıradanlaşmış, kurumsallaşmış kutlama haftalarının dışında ihtiyacı olan yurttaşlarımıza 60'ı manüel, 4'ü akülü olmak üzere toplam 64 arabayı semtte sergiledik teslim ettik. “Bu da Çarşı'nın Koreografisi” dedik. Aklımız ihtiyaç sahiplerinde kaldı. Aklımız 8 Konteynır ve 1 tır malzeme ile “Sokağın TaVanı Kadar” Akıl Van’da kaldı…Karada, karakışta kaldı. Şirince’de ”Kıyamet Seninle Kopmaya Geldik” La biz size n’ettik? Bütün Türkiye’de Kızılay’a oluk olduk kan olduk aktık, ama bizim aklımız acil kan aranıyor çığlıklarında kaldı… Aklımız hâlâ Filistinli Hanzala’da… “Çocuklar Okusun” diye 10 günde 25 okula 25 kütüphane projesine destek verdik… Aklımız Kütüphanelerde kaldı…Kâğıtlara hürmet etmekten bir an geri durmadık. “çArşı Köy Okullarına Koşuyor” İki yılda isim isim 550 okul 20 binin üzerinde çocuğumuza bot, mont, atkı, bere, çanta, kıyafet, oyuncak, kırtasiye olduk olmasına da aklımız hâlâ köy okullarında… Biz siporu seviyoruz sevmesine de, daha dün ses olduğumuz tiyatro yıkımlarına karşı bugün eski güreş hakeminin, zabıta müdürünün şehir tiyatrolarına sufle vereceğini tahmin etmemiştik. Bunca yağdanlığın, dalkavuğun gölgesinde ata sporuna işmar çakmayı nasıl unuturduk: “çArşı, yağsız güreşe de karşı” dedik. Ulu Kartal, kimseleri darbecilere, terör örgütlerine methiyeler düzmek, yardım ve yataklık yapmak zorunda bırakmasın. Vicdanınızla kalın!
-
Çarşı; Kim, Neden Sana Karşı?
Bilindigi gibi Gezi Bilinci eylemlerinde en on safta yer alan ve gezi bilinci eylemlerinin bir sembolu haline gelen, BJK taraftar grubu Carsi, en basta gezi bilincine bir "leke surmek" ve de bu bilinci her turlu carpitarak kitle gozunde "kucuk dusurmek" Adina hukuksuz diktatorun elindeki devlet eliyle, "hukumete darbe girisimi"n den her turlu duzmece ve tutarsiz iddianamalerle 35 Carsi Adina taninan mensubunu "agirlastirilmis muebbed hapis" cezasi ile cezalandirmak Adina, bugun yargiliyor. Aslinda her sey o kadar traji komik ki, bu davanin neresinden neyi anlatmak bile anlamsiz hale geliyor. Basta tutulan salon o kadar kucuktu ki, birak durusmaya gelenleri, avukatlari ve saniklari bile almadi. Ilk talep salon degisikligi olarak geldi. Hakim " durusmayi deplasmana goturmeyelim" dedi. Bunu neden ve neye dayanarak dedigi ise muamma. Yani bir spor teriminin bir guya adli yargida kullanilmasinin anlami ne olabilir? Neyse, salon guya degisti ama; yine her turlu yetersizdi. Iddianama 15 Haziran da acildi. Ilginc olan adi gecen tapelerin daha oncesine dayanmasi. Kendi tapelerine "montaj/dublaj" diyenlerin ve delil olamayacagini one surenlerin, tapeleri bu mahkemede delil diye sunmasi ise, ayri bir ironi. Su an durusma devam ediyor. Isteyenler canli olarak diken gazetesinin web sitesinden durusmayi takip edebilirler. Diktator her zamanki adaletsizliklerinde hukuksuzluklarinda oldugu gibi bu konuda da bir ilke imza atti. Ilk defa bir futbol taraftar grubu mahkemede yargilaniyor. Bes yasina kadar, Besiktas Carsi'da oturmus bir Besiktasli olarak Turkiye acisindan bir cok konuda donum noktasi olacak bu yargilamada Carsi'nin dolayisi ile gezi bilincinin dolayisi ile doganin, hak ve ozgurluklerin evrensel hukukun insan haklarinin adaletin vicdanin cagdasligin ve en onemlisi ulke ve toplumun her turlu geleceginin yaninda olmak, en basta benim insanlik gorevim. Aslinda bu onemli davaya "golge dusurmek/katilimi azaltmak" Adina, yapilan 14 Aralik operasyonunun da zamanlamasi gayet manidar.
-
14 Aralık Operasyonu
İşte 14 Aralık Cemaat operasyonu gözaltı listesi! Kimler gözaltına alındı? Aralık 14, 2014 | Gözaltı listesi Twitter'a sızdı! 14 Aralık cemaat operasyonu için gözaltı kararı alınan isimler belli oldu. 14 Aralık paralel yapı operasyonu kapsamında çok sayıda kişi gözaltına alındı. Gözaltı listesi de Twitter’a sızdı. Listede sürpriz isimler de var. Örneğin sabah saatlerinden itibaren medyaya ismi yansımayan Hüseyin Gülerce. Yapılan açıklamada gözaltıların nedeni olarak, “sahte delil üreterek sözde tahşiye adlı suç örgütü hakkında soruşturma yapmak” olduğu belirtiliyor. PARALEL YAPI OPERASYONU GÖZALTI LİSTESİ Hidayet Karaca- Ekrem Dumanlı-Fahri Sarrafoğlu- Hüseyin Gülerce- Ahmet Şahin- Nuh Günültaş-Naci Çelik Berksoy- Ali Samim Noyan- Ali Kara- Elif Yılmaz- Radiye (Ebru) Şenvardar- Hikmet Tombulca- Salih Asan- Makbule Çam (Elamdağ)-Engin Koç Tufan Ergüder- Mutlu Ekizoğlu- Ertan Erçıktı-Mustafa Kılıçarslan- Ferdi Taşkaya- Ayhan Akça- Mehmet Ali Doğan- Ali Cihan- Mustafa Uyanık- Halit Akbulut- Çetin Öztürk- Rıfat Aslan- Erdem Kısa- Mustafa Altunbulak- Yakup Ergün- Recep Güleç
-
14 Aralık Operasyonu
Bilindigi gibi Diktator, daha once her turlu birlikte yurudugu "cemaat" olarak bilinen grubu kullanarak Balyoz, Ergenekon v.s. gibi duzmeceler eliyle hukuksuz ve adaletsiz tutuklamalara imza atmis ve daha sonar da basta dersaneleri kapatma yolu ile, beraber yurudugu cemaate bir cesit "savas acmistir." Yine bilindigi gibi, bu cemaatin bir cesit misillemesi olarak algilanan "17-25 Aralik operasyonlarina" maruz kalan dictator, kendi hipokritik uslubu ile bunlari bir "darbe" olarak algilatmak istemis; operasyonun asil amaci olan yolsuzluk, kara para aklama, hirsizlik v.s. nin ustunu kapatmaya calismis ve o gunden bu yana da bunu yargiyi her turlu AKPlilestirerek basarmistir. Bugun yine dictator bir yerde "kendini temize cikarma Adina" tutuklanan Balyoz, ergenekon duzmecelerini cemaatin ustune atmis ve guya cemaatin bu haksizligini balyoz ve ergenekondan tutuklu olanlari disariya birakarak basta ulusalcilarin "gonlunu almak" yoluna gitmistir. Ilginctir ki, buradan cikan basta D.Perincek olmak uzere, ya diktatore cemaat ile olan politik ayrisma ve saldirisinda destek vermis, ya da tamamen sahneden cekilmislerdir. Diktator bugune kadar olan cemaate actigi guc gosterme savasinda tutuyklamalara imza atmis ve bu tutuklamalarin en yogunu da bu Sabah yasanmistir. Buradan bir kac gorus cikabilir. Ilki "birakin yesinler bir birlerini" gorusudur. Ikincisi "eden bulur" temelli bir balyoz, ergenekon "intikami" gorusudur. Ucuncusu "AKP icinden cemaati temizliyor, iyi de yapiyor" gorusudur. Bu ucu bir yerde ister istemez, politik olarak bu gozaltilarina yonelik olumlu bakacaklar ve memnun olacaklardir. D.Perincek'te bunlardan biridir. Diger bir bakis ise, bunun sadece politik bir guc gosterisi oldugunu hic bir hukuki yonunun olmadigini diktatorun tamamen cemaat ile yollarini ayirdigini" dusunenler olacaktir. Bir bakis aciusi da "bunlarin tamamen bir politik oyun oldugunu, tamamen basta 17-25 Aralik yolsuzluklarinin yildonumunde gundem degistirmek ve yolsuzluklari unuttutmak oldugunu" soyleyeceklerdir. Kim ne dusunurse dusunsun, ortada olan gercekler ve diktatorun politikasi aslinda degismemistir. Evrensel hukuk insan haklarina her yonden aykiri bir gozalti uygulamasi ve her turlu hak ve ozgurluklerin ihlali olarak yine dictator imzasi tasimaktadir. Burada karsi cikilacak olan da budur. Dun Balyoz, Ergenekon'a karsi cikanlar; eger politik ve tarafli olarak bunu yapmamislarsa, bugun de ayni sekilde bu gozaltilara karsi cikmalidir. Kisaca olaylara politik cikar ve taraftar olarak bakmak, sadece diktatore yarayacaktir. Cunku olaylarin politik guc gosterisi oldugu zaten, her turlu etigin ihlali olarak ortadadir. Turkiye halki aslinda bir cesit farkli imtihan geciriyor. Her olaya tarafli politik ve izm cikarli bakanlar da her zaman kaybediyor. Ayni gezi ile kobani eylemlerine farkli bakis gibi. Birini destekleyip digerinde diktatorun politik cukuruna dusmek gibi. Bugunde ayni sey soz konusudur. Balyoz, Ergenekon ile cemaat duzmecelerine farkli bakis. Yani birini destekleyip, digerinde diktatorun politik cukuruna dusmek. Burada onemli olan "politik cukara dusmemektir." Cunku bu tam da diktatorun istedigidir. Burada onemli olan diktatorun her turlu guc ve otorite ve iktidar ile herkesin zamani ve yeri geldigince her turlu hak ve ozgurlugunun elinden alinmasi ve hukukun, adaletin, yarginin v.s. sadece dictator cikarina islemesidir. Onumuzdeki hafta 17 Aralik 25 Aralik haftasi olarak yolsuzluklarin v.s. yildonumudur. Unutmayalim, unutturmayalim.
-
Algı, Bilinç ve Bilişsellik Farkı / İlişkisi
Insanoglunun ilk ve duyusal algisi evrimsel ve hayvani (anima/animus) temelli bir algidir. Yani algida, sadece uyari temelinde bir "uygula/uygulama/ertele" v.s. temelli bir algi vardir. Diyelim karnin acikmasi bir uyaridir ve karninin aciktigi uyarisi alindiginda, ya doyurmak eylemine gecilir ya da o an icin ertelenir. Bu bir secim hakkidir ve tamamen mustakil var olan varligin bilincli bilincsiz ortama zamana duruma v.s. gore bir secimidir. Akilsal algilarda devreye beyinde o zamana kadar alinmis veriler, tabular ve degerler girer. Insanoglu algisi ilk olarak belirgin bir sekilde ve evrimsel olarak digger hayvanlardan burda farklilasir., Cunku bu algilar soyut deger algilaridir. Burada da uyari olarak devreye kendi beyninde yer etmis soyut degerlerin dogrulamasi, guzellemesi, iyilemesi, ve bu temeldeki olumlu etik/psikolojik/estetik degerler devreye girer. Uyari su sekildedir. "bu soylenenin ya da yapilanin benim dogrulamamin v.s. dogrusu ile ortusuyor mu/ortusmuyor mu?" Iste bu otomatik uyari, kisiye iki secenek sunar. Ortusur ya da ortusmez. Ortusurse kabullenir ortusmezse de itiraz eder. Cunku alginin her turlu negativitesi ve olumsuzlugu kabulu degil, karsi cikisi getirir. Iste bu secimde de zaman durum ve sartlar onemli rol oynar. Buraya kadar algi sadece bir uyari ve uyarinin secim olarak yerine getirilmesidir. Yani ortada farkindalik, bilinc ve bilissellik henuz yoktur. Burada farkindalik odaklanma ile ve de ihtiyac temelinde belirir. Farkindalik ta iki turlu yansir. Ilki farkina varilanin olumlu uyarisi. Farkina varilanin olumsuz uyarisi. Yine buraya kadar, kisinin kendisi devrede degildir. Sadece alisilagelmis, otomatiklesmis ve yerlesmis sekilde hareket eder. Bu harekette de amac, "huzuru, rahatligi, mutlulugu v.s." bulmak ve buna inanmaktir ve de tatmin olmaktir. Iste kisinin en basta kendisinin egosalbilinci yani ben bilinci, bananeci ve bireyci olarak devreye girer. Burada akil tamamen bencil ve ben yanli olarak hareket eder. Bu bilincin digger getirdigi ise, farkindaligin verdigi "secim/karar" mekanizmasinda kisinin kendi beyni ile kurdugu muhakeme sorgulama degerlendirme yetileridir. Kisi secimini sadece kendine sunulan sekilde almak yerine; kendine daha bi karar Alani acar. Burada bilmek cok onemlidir. Yani beyinde ogrenilmis olanin, kisinin sorgulamasi, muhakemesi degerlendirmesi temelinde kisice algilanmasi. Iste bu algi kisiye en azindan bildigini bilgi ile savunabilmeyi saglar. Iste bu temelde ogrenilenin bilinmediginin farkindaligi bilince acilir. Yine burada bir negativite ve olumsuzluk soz konusudur. Yani kisinin rahatsizligi v.s. Sonucta bu negativite duyumu yok ise, kisi bilmeye yonelmez. Buradaki bilinc her bir ogrenilenin farkindaliginin verdigi rahatsizlik ile paraleldir. Iste bu farkindaligin en ust duzeyi, kisinin kendi varliginin farkindaligi ve ben bilincidir. Ben bilinci sadece farkindalik ile degil ego ile de baglantilidir. Cunku kisi ne yapiyorsa kendi mustakilligi icin yapiyordur. Yani burada artik toplumsal kisilik birey kisiligine donusmustur. Toplumsal kisilikte kisi once toplumu one cikarirken (buradfa kisinin en yakinlari basta olmak uzere yandaslik ve taraflilik temelli ideolojiler inancsallar izmler v.s. soz konusudur) Yani kisi bilincsiz olarak bir sosyal grubun temsilcisidir. Ben kisiliginde ise kisinin kendisi ondedir cunku ego devr almistir. Kisi herseyi kendi beni ekseninde degerlendirir ve cikar sosyal degil, bireyseldir. Kisi bilinclendikce algisinin uyarisi da ogretisini de bilgisi de degisir. Kisi artik o eski algilamasinda degildir. Cunku hedef teleolojisi degismistir. Tabi burada tabani da degisime ugrar. Kisaca daha once hic bilmedigi ...e goresinin bilgisi ve hatta bilinci farkindaliga cikmaya baslar. Kisi artik sosyal ya da toplumsaldan ziyade bireyci sorumluluk ve yukumluluk uslenir. Kendini tanimaya degerlendirmeye ve bilissellik asamasinda da sorgulamaya baslar. Iste bu algidaki farklilik, kisinin algilanmasinda ve algilamasinda farkliliklar yaratir. Kisaca farkindalik ve bilinc algiya tamamen yeni bir uyari ve degerlendirme getirir. Tabi butun bunlar zamana duruma ortamagore degiskenlik gosterir. Bilissellik ise, bilincin en ust asamasi ve tamamen kisinin kendi beynini kendisinin yonlendirdigi ve yonettigi asamasidir. Yani kisi neyin neden ve nasil bilindiginin daha detayli farkindaligina yonelir ve bilincinde oldugunu da algilama, kavrama idrak etme duzeyine erismistir. Iste bu temelde bilissellik kisiye birey olarak yeni bir sey kazandirir. O da her turlu sorgulama muhakeme ve degerlendirmedeki bencilliginin farkindaligi ve bilinci ve de butun bu zihinsel eylemlerin illa bir olumsuzluk sonucu gelmemesi. Yani kisinin kendi bilincli karari olarak ta uygulanmasi. Iste kisi bu asamada artik, cognitivizm ile noncognitivizm farkinin bilincinde olarak; istedigini bilissellige tasiyabilir, istedigini de bilissel olarak gale almayabilir. Bu tamamen devrimci bir secimdir. Tamamen kisinin kontrolunde ve bilisselligindedir. Aslinda bir duzey bilinc rahatsizlik temelinde ve farkindalik temelinde sorgulanir. Eger bu farkindalik ve rahatsizlik yok ise, kisi oldugunun bilincinde degildir. Ornek verelim. Teistler teizmin bilincinde degildir. Cunku teizm olarak bir olumsuzluk ve rahatsizlik hissetmezler. Teizmin bilinci rahatsizlik ve sorgulama temelinde teizmden kurtulmayi getirir. Yani bir deist eger bilincli deist ise, dinin bilincinde, bir ateist eger bilincli ateist ise hem dinin hem de tanrinin bilincinde bir teolojik noncognitivist ise din ve tanrinin bilisselligindedir. Bilinc genelde sorgulamayi karsi cikis olarak getirirken, bilissellik sorgulamayi olandan kurtulus olanin disina cikis icin getirir. Iste butun bu temelde ionsanglunun kendi zihinsel temelli deger very ve tabu devrimi tamamen bilisselligin bir urunudur. Bilisselligin elde edildigi bir konu ve kavramda zihin, sorgulama degerlendirme muhakeme v.s. olarak degisime ugrar. Her duzey bilissellikte, farkli bir uyari algi bilgi bilinc ve farkindalik ufku acar. Iste dusuncenin serbestligi (ozgurlugu degil) bu sekilde saglanir ve serbestlik Alani genisletilir. Kisiyi (mustakil varligi), evrimsel ve hayvani algi ve uyarisi akilsal farkindalik ve bilinc ile , bilissellik ile insana tasir. Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
-
İlim Bakanından Tarihsel Savuru
Ben de senin adina kapatayim, o zaman.
-
numen ve fenomen nedir?
Fenomen/Numen Bagi/Iliskisi E. Kant'tan sonra felsefe hem bilimsel, hem inancsal; hem gozlem, hem akilcilik temelinde bir zihinsel devrim yasamistir. E.Kant'in dusuncesinin farklilastigi ana nokta; Ya, sunum objeyi mumkun kilar; Ya da obje sunumu mumkun kilar. Farklilasmasiydi. Burada hem idealist, hem de materyalist bir fark vardi. Yalniz, bu fark disindaki baska bir fark, gozlem veya akil farkiydi. Once akil farkina bakalim; Eger obje sunumu mumkun kilarsa (materyalizm), burada objeye bir akil yuklenmis olur. Eger sunum objeyi mumkun kilarsa, burada da sunuma bir akil yuklenmis olur. Demekki, yukarda fark gibi gorunen, materyalizm ve idealizm akilcilikta birlesmektedir. Iste bu birliktelik, yuzyillardir, suregelen madde/dusunce tartismasini akilcilik temelinde sona erdirmistir. Ozaman geriye, dusuncenin; bilimsel mi, inancsal mi farkini ortaya konmasi kalir. Bu temelde de Kant, bir cesit ontolojik tabani gozlem temeline indirgeyerek, bilim ve bilimselligin alanini farkli kilmistir. Iste bundan sonra, bilimin alani gozlem olarak saptanmistir. Yani gozlemlenenin ne oldugu konusu, bilim ve bilimsellik adina onemi yitirmis, bilim, bilimsellikte yeni bir cag acilmistir. Gerci, fenomenin ne oldugunu kesin olarak ortaya koyma tartismasi, felsefenin metafiziginin ontolojisinde devam edegelmistir. Iste epistemoloji de, ontolojiden tam burda farklilasir ve felsefe bilimsel ve inancsal olarak iki farkli dala ayrilir. Ontolojik tabanda, obje ve sunum bir cesit, diyalektik materyalizm ile birlestirilmis; sunum ise idealizme kalmistir ve bilindigi gibi idealizme gore objeyi sunan tanridir, yaraticidir. Iste Kant, bu temelde numeni gelistirememis ve numeni yaraticiya bahsetmistir. Halbuki daha sonra bilhassa bilimin gozlem gelismesi ve konusu, numeni zihin felsefesine tasimis ve dusunce ve kavram zihin felsefesinin urunu halini almistir. Peki, bu temelde bilime verilen fenomen tabani ile, yaraticiya verilen numen tabani nasil bir iliski icinde degerlendirilecektir. Metafizigin, ontolojisini ve teolojisini bir tarafa birakip, sorumuza epistemolojik bir cevap ararsak; fenomen numen bagini da cok acik olarak algilamis oluruz. Gozlem bilimin temelidir ve gozlemlenen fenomendir, peki bu gozlemin ortaya cikardigi, soyutlama, yani teori, tez v.s. nedir? Halbuki taban ister ontolojik, ister teolojik, ister epistemolojik alinsin; eger insanoglu olarak alinirsa, hem yaratici varligini kaybeder, hem fenomen gozlemleyen ve gozlemlenen olarak farklilasir, hem de numenin bir insanoglu zihin urunu oldugu ortaya cikar. Yani fenomen gozlem verendir ve neomen gozlemi olmayandir, yani tum zihin felsefesinin kapsamina giren ogelerdir. Bunlarin basinda, dusunce, algi, bilinc, farkindalik ve buna paralel olarak kavramsal ogeler (dil, felsefe, bilimin tum soyutlari, etik kurgular, inanclar, hayal gucu, idealler v.s.) ortaya cikar. Iste eger her turlu taban insanoglu olarak algilanirsa, hem fenomen (insanin kendisi ve algiladigi hersey), hem gozlem, hem de numen temelli bilimin her turlu soyutu (teori v.s.) ortaya cikar. Zaten sonucta, felsefeyi de, metafizigi de, onun dallari ontoloji, teolojiyi de, etigi de, epistemolojiyi de, felsefenin diger dallarini da, bilimi ve dallarini da, inancsallari da, bilimselleri de, dili de ve akla gelen her seyi de ortaya koyan insanogludur. Insanoglu da, diger hersey gibi fenomen olarak gozlem verir. Buradaki fark; insanoglunun sadece gozlem veren fenomen degil; ayni zamanda soyutlamayi veren numen de olmasidir. Iste o yuzden farklardan olusan insanoglu soyutlamasi(numen) ile hem kendini fenomen olarak gozleme tabi tutar,hem de algiladigi diger her turlu fenomeni. Iste akilciligin birlestirdigi ontoloji, epistemolojinin gozleminde tam da insandisina cikar. Cunku akil, gozlemi dusunceye tasimak yerine, aklin inandigi dogrusunu dusunceye tasir ve bunu da sistem ve duzen haline getirmeye ve somutlamaya yonelir. Bu da hem metafizik, hem de etik olarak insanoglu turunun kendi bunyesindeki ayrismasi, tartismasi ve bir biriyle dogruluk mucadelesi demektir. Iste bilimsellik, aklin bu ayrimciligini; gozlemi test edilebilir ve yine gozlem ile yanlislanabilirlige tasiyarak, hem aklin tartismasini onler, hem surekli suregelen gozlem sureci temelinde bilimselligin ufkunu ve onunu, aklin yaptigi gibi, kapatmaz, sabitlemez. Iste bu temelde, fenomenin ne oldugunun da bir onemi kalmamaktadir. Onemli olan numenin, soyutlamanin bilimsel mi, inancsal mi; akilci mi, gozlemci mi oldugu farkidir. Eger bu fark yeteri kadar algilanmazsa, epistemolojinin bilim ve bilimselligi inancla bezenmis olur. Eger bilim, bilimsellik ve bilimsel metoddan yana isek; o zaman epistemolojik olarak neyin bilimsel, neyin inancsal oldugunu iyi algilamak ve bu konuda bilinclenmek ve farkina varmak gerekir. Yoksa, epistemoloji de yuzyillardir metafizigin ve etigin inancsalligina mahkumiyeti gibi, bilimsellige degil de; inancsalliga mahkum olur. Cunku akil genelde bencildir ve her zaman merakli ve tatmin olmak pesindedir. Bu da ister istemez inancsalligin ve aklin bir dogruya kendini inandirmasinin bir kapisidir. Oyuzden aklimizi, dusuncemizi, tum soyutlamamizi, numenal olarak insanlastirmak ve evrensellestirmek istiyorsak; bilim, bilimsellik ve bilimsel metodun disinda bir soyutlama yapmayalim. Yapilirsa bile, bunun askida olacagini ya gozlem ile olgulasacagini, ya da yanlislanabilecegini ve olgulasmadan da, bilimsel olamiyacagini bilincli olarak algilayalim. Yoksa inancsallik her an kapimizi calar. Boyle bir inancsalligin tuzagina dussek bile, bunu bir an evvel bilimin gozlemine tasiyalim ve dogruluguna inandigimiz hipotezin, teori olarak test edimini gerceklestirelim. Yine bilelim ki bu teori yanlislanabilir. Aksi, bilimin sabitlenmesidir ve inanca mahkumiyetidir.
-
numen ve fenomen nedir?
Fenomen/Numen Bagi, Iliski mi/Celiski midir? Konuya aciklik getirmeden once, kullanilan kavramlarin konu ile ilgili aciklamasini yapmak gerekir. Fenomen, goruntu veren bir yapiya sahiptir. Numen, goruntu vermeyen (zihinsel) bir yapiya sahiptir. Insanoglu disinda kalan ve insanogluna goruntu veren baska hic bir numenal yapiya sahip olan bir fenomenal yapi yoktur. Ali ile masayi ele alalim. Masa Aliye, fenomenal bir goruntu verir ve Ali, masayi fenomenonumenal yapisi ile algilar. Ali masaya bir goruntu vermez, cunku masanin yapisi sadece fenomenal bir yapidir ve masanin numenal bir yapisi yoktur. Simdi, masa yerine Veli'yi ele alalim. Ali, veli'ye fenomenal bir goruntu verir, veli'yi numenal olarak algilar. Ayni sey, veli icin de gecerlidir. Simdi Ali ile veli arasindaki fenomenal ve numenal iliskiyi (celiski yi?) ortaya koyalim. Ali, kendi numenal yapisi ile, velinin fenomenal yapisini gozlemler. Veli de, kendi numenal yapisi ile Ali'nin fenomenal yapisini gozlemler. Ylniz buradaonemli bir ayrinti mevcuttur. Bu ayrinti da, Ali ile Veli'nin numenal yapilarinin AYNI DEGIL; FARKLI OLUSUDUR. Ali aslinda, kendi gozlem vermeyen, numenal yapisi ile, Veli'nin fenomenal yapisini gozlemlerken, Veli'nin fenomenal yapisini mi, yoksa numenal yapisini mi degerlendirmektedir? Eger numenal yapisini degerlendiriyorsa, goruntu vermeyen bu yapiyi degerlendirmesi nasil mumkun olabilir? Eger fenomenal yapisini degerlendiriyorsa, bu degerlendirme Veli'nin numenal yapisi (dile getirdikleri, davranislari) degil midir? Peki aslinda ortada nasil bir iliski (celiski?) vardir. Burada gozden kacan durum sudur. Ali, kendi gozlem vermeyen numenal yapisi ile, Veli'yi degerlendirirken, bu degerlendirmeyi veli'nin numenal yapisi uzerine yapmakta, ama; veli'nin fenomenal yapisina iletmektedir. Yani Ali, hem kendisinin, hem de veli'nin goruntu vermeyen numenal yapilardan hareket etmekte, ama; bunu goruntu veren fenomene yoneltmektedir. Yani Ali, goruntu vermeyen numenal yapisini, goruntu veren fenomenal yapisi ile birlikte, Veli'den aldigi goruntu vermeyen numenal yapiyi, velinin goruntu veren fenomenal yapisina yonlendirmektedir. Iste aslinda, goruntu vermeyen, numenal yapilar iletisim icindeyken, goruntu veren fenomenal yapilar iliskiyi almaktadir. Ustelik bu fenomenal iliski gibi gorunen, numenal iliski de, ne Ali kendi gozlem vermeyen numenal yapisini, ne de Veli'den aldigi numenal yapinin fenomele yonelik goruntusu ortada yoktur. Ayni sorun ve isleyis, Veli icin de gecerlidir. Yani her ikisi de, aslinda goruntu vermeyen numenal yapilarin iliskide oldugunu ALGILAYAMAMAKTA, sadece goruntu veren fenomenal yapilari algilayabilmektedirler. Cunku, her ikiside fenomenonumenal yapiyi, gozlem verirken, fenomenal yapiya ve gozlem alirken de fenomenal yapiya INDIRGEDIKLERININ FARKINDA DEGILDIRLER. Cunku goruntu vermeyen numenal yapi, goruntu veren fenomenal yapi ile ozdeslestirilmis ve tek kilinmistir. Bu hem Ali'nin, hem Veli'nin kendileri acisindan, hem de birbirileri ile olan iliski acisindan boyledir, ama farkinda olunmamaktadir. Iste o yuzden Ali'nin fenomenonumenal ve numenal goruntu vermeyen numeni yerine goruntu veren fenomenal muhatabi, Veli'nin goruntu vermeyen numenalligina yonelmis olsa bile, onun fenomenal goruntu veren kismidir. Iste, fenomen ile numen arasindaki bu kendinden icicelik iliskisi algilanmazsa ve de goruntu vermeyen numenal yapi muhatap oldugu halde, gale alinmazsa; ortada sadece fenomenal bir goruntu kalir. Iste goruntu vermeyen ve fenomenal yapi ile ic ice ayrilmaz bir butun olan numenal yapi, gale alinmadigi gibi, ayri bir katagoriymis gibi, fenomenal yapinin karsisina konur. Kisaca goruntu veren, fenomenal yapi olsa bile, alinan goruntu numenaldir. Numenal goruntu vermedigi icin de, alinan goruntu fenomenal olarak indirgenmistir. Soyle ozetlersek; insanoglu turu birlerinin birbirleri ile olan iletisimlerinde, fenomenal yapi, numenal bir algi, fenomenal bir goruntu verir. Oyuzden, GORUNTU FENOMENAL, ALGI NUMENALDIR. Goruntu ve algi, birbirinden ayrilmaz bir butun oldugundan da, ortada yalnizca, ne fenomenal bir goruntu, ne de numenal bir algi vardir. Ortada olan FENOMENONUMENAL BIRLIKTELIKTIR. Yani oz ve gorunus, icicedir. gorunusu veren goruntu, gorunusu alan ozdur. Diger bir deyimle, gorunusu veren, fenomen; gorunusu alan numendir. Ustelik burada, numen de fenomende insanoglu birlerinin iletisimi acisindan ikilidir. Yani insanoglu turu birinin ikiligi (fenomenonumenal yapi ve isleyisi)dir. Iste bu ikili birlik, birer birler olarak, iletisimdedir.
-
numen ve fenomen nedir?
Numen Nedir? Tarihte felsefe olarak; Emanuel Kant (1724-1804), bir donum noktasidir. Kant'in iki buyuk argumeni; bugunku, bilimin ve felsefenin her dalinin temelini teskil etmistir. Hegel'in idealizminden, Marx'in ideolojisi dogmus ve madde temelinde penomene bir aciklik getirmistir. Ayrica, kritik felsefi akimin da oncusu Jacobi ve Maimion dur. Maimon ekolu; Karl Poper' e acilmis; Jacobi fazla ragbet gormemesine ragmen; schopenhauer ve Nietzsche'yi dogurmustur. Bu arada varolusculuk geliserek; fenomen'nin felsefesini ortaya atmistir. Tarihler, 1800-1900 civarlaridir. Bu arada, kisaca pozitivizm ve logicism'e de deginelim. Anglo-Amerikan felsefi gelisimi de; Pragmatizmi, yararcilik, kullanimcilik dogurmus; sonralari da; Bradley eliyle; logicism ile birlestirilmis ve dilin kural ve kaidelerini olusturan, linquistics'in analizine kadar devam etmistir. Bu analize acilis ta, yine 1900' lerdir. Gorundugu gibi; Kant'in neomen teorisi; idealistlerin, tanrisal yanasimi disinda; pek ragbet gormemistir. Halbuki butun bu filozoflarin ve ondan oncekilerin; ortaya attigi bu akimlar, teoriler ve ideolojiler; onlarin ZIHNININ BIR URUNUDUR. Iste noumen'de algi ile mumkun olmayan bir zihin urunudur. Burada ilk akla gelen kavram tanri veya tanrisal yanasim olur. Halbuki noumen iyi incelendiginde, noumenin objesinin, ya da nesnesinin, ya da somutunun INSANOGLU oldugu ALGILANMAZ, ve gozardi edilir. Bu algi bile tek basina; tanrisal yanasima bir darbedir. Peki; zihinsel obje, nesne, somut, kisaca 5 duyuya hitabeden ortada ise, yani insanoglu ise; zihnin, soyutu, oznesi, subjesi, yani algilanmayan, zihnin objesi insanoglunun; gene algilanmayan soyutu nedir? Yani insanoglu, zihinsel olarak; seyleri nasil ve hangi evrensel koken ve temelle ortaya atmaktadir? Yani, tum bilimi, ve felsefeyi tek bir kokene ve temele indirgeyen ve zihnin islevini, fonksiyonunu veren koken ve temel nedir? Iste butun sorun da buradadir. Insanoglunu; zihinsel bir obje olarak algilayamayan, insanoglunun; bu soruya yonelmesi de pek beklenemez. Yoneldiginin somut gercegide; zaten insandisi kavrami olan tanrisal yanasimdir. O zaman, bu zihinsel soyutu ortaya koyabilmek, tamamen insanoglunun zihinsel obje ve somut oldugunu algilayabilmekten gecer. Yukarida saydigimiz filozoflardan hic biri bu algiya erisememistir. Sadece Nietzsche'nin bu konudan, bireye ve ordanda bireyi yukumsuz kilan; ve guce, otoriteye ve erke yonlendiren; bireysel akilciligina varabiliriz. Bu da zaten; dunyanin icinde bulundugu durumu ve nedenlerini ortaya koyan kendi basina bir aciklamadir. Demekki; insanoglunu, en azindan icine dustugu bu insanlikdisi durumdan kurtaracak, bir zihindsel soyuta ve bu soyutun ne oldugunun aciklanmasina ve evrensel temelde ortaya konmasina ihtiyac vardir. Kisaca; noumenin; zihin objesi olan insanoglunun algilanabilmesi; bizi, noumenin zihin subjesine, soyutuna goturur. (Gunumuzde cognitive science, bilissel bilim olarak algilanan ve beynin fonksiyonu dusuncenin, bilinc ve farkindaligi konusunu isleyen bilim dali) Iste benim, evrensel-insan olarak 1994' ten beri uzerinde calistigim ve bir fenomen olarak; goruntuye indirgedigim, noumen'in zihinsel soyutu, yani evrensel kullanimbilim sembolleri XY birlikteligi, yani okunusu zi olan birlikteliktir. Bilindigi gibi, ben bu XY birlikteligini ve bu birliktelikteki X ve Y nin ayri ayri izah ve acilimini cesitli konularda ve cesitli icerikte aciklamaya calistim ve yeri geldigince de aciklayacagim. Ozetlersek; noumen, Kant'a gore; algilanamayan ve "thing-in-itself", yani "kendi icindeki, bunyesindeki sey" olarak ortaya konan ve yanasim olarakta; tanrisalliga varan olgunun; aslinda; zihinsel objesi insanoglu olmasinin yaninda; zihinsel subjesi de; evrensel kullanimbilim sembolleri olan XY birlikteligi, yani okunusi zi olan ve zihnin islev ve fonksiyonunun koken ve temelini olusturan ctetolojik yapilanmadir. Bu numenal yapinin ve isleyisinin constructive epistemoloji, yani yapilandirilmis bilgi temelli aciklamasi ve bu yapilandirilmisligin insanoglunu zihinsel insanlastirmayan sorunu ve resmi, evrensel-insan zihniyetinin curutme, cikarsama, yanlislama metodlariyla ortaya konmaktadir. Aslinda fenomenden degil de, numenden yola cikis, insanogluna alternatifsiz olarak numenin objesinin, fenomeninin insanoglu oldugunu bilissel olarak gostermekte ve boylece insanoglu ustu bir gucun gereksizligini de ortaya koymaktadir. Numenal yanasim, tanri (ya da her turlu, her bir insanoglu ustu bir fenomenal ve/veya numenal guc) idealizmine ve materyalizmin kendi kendini ortaya koyan madde temeline vurulmus bir darbedir. Insanoglunun insanlasmadaki zihinsel devriminin ve Kim sorusunun ve de kavram temelinin kaynaginin algilanmasindaki en ust insanoglu farkindaligi ve bilincidir. Oyuzden numeni, fenomelden farkliligini ve fenomen ile olan bag ve iliskisini ve de anlam ve icerigini cok iyi algilamak gerekir. Cunku, Numeni, Kimi ortaya koyamayan hic bir metafizik, ontolojik ve teolojik felsefe, insanoglu ustu guce inanmaktan ve insanoglu ustu bir guc aramaktan ve yaratmaktan kendini alamaz. Bilhassa materyalizm, ontolojideki kesin ve determinist, indirgemeci yaklasimiyla, numeni ve kimi aciklamaya muktedir degildir. Cunku bunu sadece anlam ve icerik verdigi tanri ile ozdeslestirir ve pozitivizmin yok algisi temelinde, madde tabanina oturtamadigi tanriyi yoklar. Bu yoklama, sadece anlam ve icerik temelli tanri kavraminin bag ve iliskisindeki olumsuzluk, itiraz ve kabul etmeme temelidir. Ama, materyalizm; ne numeni ne de kimi ve de kavrami ne fenomenal bir farkindalik ve bilincle, ne de numenal bir algi ve bilinc ile ortaya koyamaz. Dolayisiyle, materyalizmin kavrami algilamasi da beklenemez. Ayni hatalar, epistemolojinin, objektivizm, deneycilik, gerceklik ve naturalizm bakis acilarinda da mevcuttur. Hepsi ve butun fenomenal temelli ideolojiler, numeni algilayamazlar ve sadece madde ve nesne olarak kesinlestirdikleri bir tabanin ki bu taban insanoglu disinda kalan, madde, doga, evren v.s. dir, bir oznel ve ozelligi olarak algilarlar. Kisaca madde temelli fenomene, insanoglu yetisi olan numenal eklentinin ve belirtinin bilinc ve farkinda degillerdir.
-
numen ve fenomen nedir?
Numen, "nous" yasni mind, yani zihinden gelir. Fenomen ise, goruntu verendir. Birincisi E.Kant bu iki kavrami da felsefi olarak ortaya atmistir. Dolayisiyle, fenomenin oldugu felsefi dal fenomenoloji olarak bir cesit idealizmdir. Bilim ise bilimsel olarak fenomenin fonksiyonunu davranisini v.s. ortaya koyar. Bilimde numen konusu yoktur. Ben numeni kelime kokeni olan noustan alarak degerlendiriyorum. Yani "menthal process" Kant'taki "thing in itself" zaten numeni gorunmez kilar ve fenomenden farki da budur. Kant, numeni tanrisina baglar. Ben ise nous temeli olarak insanoglunun zihinsel islevi olarak ele aliyorum. Burada numenin hem fenomenal bir temeli insanoglu ve beyni hem de zihinsel bir temeli soyut ve soyutlamasi soz konusudur. Yani bu bir yerde fenomene verilen herhangibir soyut ozellik ya da soyutlama olarak ta algilanabilir. Fenomenin ne oldugu, bilimin degil; metafizigin ontolojisinin konusudur. Bilim ise fenomeni insanoglu algisina gozlem veren taban olarak alir ve fenomenin varliksal/ontolojik ne oldugu tartismasina da girmez. Yani bilim fenomen demez, gozlemini aldigi tabani fenomen olarak niteler. Cunku bilim gozleme dayanir ve olgusu tartismasiz gecerlidir. Diger bir deyisle- fenomen somut, numen soyuttur. Yani numen, Kant'in tanriya verdiginden farkli olarak, nous temelindeki zihinsel islemdir. Ayrica Kant, numeni de ortaya koyamaz ve o yuzden tanrisina verir. Yani ona gore "thing in itself" sadece tanri tarafindan bilinir. Halbuki algidaki nous, insanoglunun zihinsel yeti ve islevidir. Yani beynin numenal yetileri ve islevi.
-
İlim Bakanından Tarihsel Savuru
Kusura bakma da kimse kimseden ogrenemez. Herkes kendisi kuran'i okur ve kendi beyin duzeyi ile yorumlar. Sonucta herkesin algisi kendi duzeyincedir. Sirk kosmak Allah'i inkar etmek degil, Kuran'da yazan ile ilgili kendi yorumunu dile getirmektir. "Kalb ile iman dil ile ikrar" seni sadece aktarici yapar, yorumcu yapmaz. Eger yorum yapiyorsan, bu senin kisisel degerlendirmen olur.
-
numen ve fenomen nedir?
Kisaca bu kavramlarin ortaya aticisi E.Kant'tir. Hem bilim de hem de felsefede kullanilmaktadir. Bilim, fenomeni; bilimsel olarak bes duyusal algisi ile fonksiyonunu ve davranisini bilir ve bildirir. Kelime anlami "gorungu" demektir. Numen ise E.Kant'ta ona tanrisini buldurtan "thing in itself" yani "kendi icindeki sey" olarak ortaya konmustur. E.Kant'in bu kelimeleri ortaya koyusu, felsefidir. Numen kelimesi "nous" yani "mind/zihin" den gelir. Bu temelde bilimsel olarak "zihnin islevi, ya da zihinsel fonksiyonlar" denebilir. Bu fonksiyonlar- sorgulama, muhakeme, degerlendirme, deger verme, soyutlama, secme, karar alma, problem belirleme, problem cozme v.s. olarak aciklanabilir. Bu fonksiyonlari yapan zihinsel ogeler- bilinc, farkindalik, hafiza, algi, bilissellik, akil, dusunce, zeka, zihniyet, Soyut degerler- teori, tez, antitez, varsayim, formuller, sayilar, denklemler, grafikler, esitlikler, yani matematiksel/mantiksal degerler, her turlu etik deger, ideolojik deger, inancsal deger, izmsel deger, estetik deger kurallar, yasalar, kanunlar, nizamlar, dogrular, yanlislar, kavramlar, bilgiler, ilkler, tekler, mutlaklar, degismezler, disiplinler, amaclar, gayeler,sevgi, saygi, guzellik, hak, ozgurluk, demokrasi, tum psikolojik degerler v.s. Kisaca fiziksel bir tabani olmayan ve duyum/sezgi his ile algilanan soyut kavramlar. Kisaca bir seyin degeri ve degerlendirmesi soyuttur. Bu soyutlarin soyutlayanin degeri olarak ya bir direct ya da dolayli bir somutu vardir.
-
İlim Bakanından Tarihsel Savuru
Elips kelime ve kavramini merak ettim, nerde yaziyor ve bu kelimenin o devrin arapcasindaki karsiligi nedir? Dinamik evren modelini, kuran mi cizmis? Bir de evrenin genisledigi? Kusura bakmayin ama cok guzel uyarliyor, pardon uyduruyorsunuz. Aslinda normaldir, rehberiniz yaptiginiz bir seyde mutlaka aradiginizi bulmaniz gerekir, bulamazsaniz zaten rehberiniz de yapamazsiniz, degil mi? O yuzden istediginiz cumleye kendi aklibnizin inandigi olcude istediginiz anlami yuklersiniz. Dikkat edin de Allah'iniza sirk kosmayin. Cunku kuran "kalb ile iman dil ile ikrar" I ancak Kabul eder. Sizin ya da baskasinin kendine dogrulayarak inandigini degil.
-
PREPOSITIONS (Edatlar) : IN, ON, AT
Pardon senin mesajini gormedim. She is in Africa- O Afrika' dadir.
-
PREPOSITIONS (Edatlar) : IN, ON, AT
Hadi ilkini es gectim de, ikinciyi gorunce dayanamadim. Europe- Afrika degil, Avrupa'dir. Dolayisi ile "o Avrupada'dir" olacak.
-
İlim Bakanından Tarihsel Savuru
Madem kurani yazan, biliyordu; dunyanin yuvarlak oldugunu. Herkesin anlayacagi bir dil ile o devrin arapcasi ile yazamazmiydi "dunya yuvarlaktir" diye? Bak bilimsel yanit burda: Dünya'nın ekseni etrafında dönüşünün sonuçları 1. Dünya, Güneş çevresinde elips yörünge üzerinde batıdan doğuya doğru döner. Bu hareketini 365 gün 6 saatte tamamlar. Böylece bir yıl oluşur. Ekvator düzlemi, Güneş etrafında döndüğü elipsin düzlemine oturmaz. Aralarında (23° 27') lık bir açı vardır. Bu yüzden Dünya'nın çeşitli yerleri, çeşitli zamanlarda güneş ışınlarını değişik açılarla alırlar. Böylece ortaya çıkan farklı ısınma nedeniyle mevsimler > oluşur. İşte bir yıl içinde mevsimlerin birbirini izlemesi, kutuplar ekseninin yörünge düzlemine eğik olmasından ileri gelmektedir. Eğer bu eğiklik olmasaydı Dünya Güneş ışınlarını hep aynı şekilde alacak, yani Ekvator'a daima dik, kutuplara ise daima çok eğik gelecekti. Bu yüzden de mevsimler olmayacaktı. 21 Haziranda Güneş ekvatorun 23°27' kuzeyindeki Yengeç Dönencesine tam dik gelir. Bu tarihte Kuzey Yarımkürede yaz, Güney Yarımkürede kış hüküm sürmektedir. 23 Eylülde Güneş ışınları bu kez Ekvatora dik gelir. Bu tarihte Güney Yarımkürede ilkbahar, Kuzey Yarımkürede sonbahar başlamıştır. 21 aralıkta Güneş ışınları ekvatorun 23°27' güneyindeki Oğlak Dönencesine tam dik gelir. Bu sırada Güney Yarımkürede yaz, Kuzey Yarımkürede kış hüküm sürer. Güneş ışınları bundan sonra tekrar kuzeye doğru çıkmaya başlar ve 21 Martta yine Ekvatora tam dik gelir. Bu tarihte Güney Yarımkürede sonbahar, Kuzey Yarımkürede ilkbahar başlar. Dünya bu hareketi sırasında 2 Ocakta Güneş'e en yakın, 2 Temmuzda ise en uzaktır. 2. Dünya'nın kendi ekseni etrafındaki batıdan doğuya doğru bir tam dönüşü 24 saatte tamamlanır. Buna bir Gün denir. Bu dönüş sırasında Dünya'nın bir kısmı güneş ışınlarını alır, bir kısmı alamaz. Alan yerlerde gündüz, alamayan yerlerde gece hüküm sürer. Gece ve gündüz süreleri her zaman birbirine eşit değildir. Yaz aylarında gündüzler uzun, kış aylarında ise geceler uzundur. 21 Mart ve 23 Eylül günlerinde gece ile gündüz zamanları eşittir. Iste bu dunyanin nasil dondugunun bilimsel yanitidir.
-
İlim Bakanından Tarihsel Savuru
Kelimeler onemli degildir, nerede ve neye yonelik kullanildiklari onemlidir. Siz tam ayetleri verin, ben bakar yanitlarim.