Zıplanacak içerik

evrensel-insan

 Saygıyla Anıyoruz
  • Katılım

  • Son Ziyaret

evrensel-insan tarafından postalanan herşey

  1. Iste tamda dedigim buydu. Dedigimi dogruladigin icin, tesekkurler.
  2. Birincisi, nesne sadece oznel yonu olan ve kavramini ortaya koyan insanoglunun dile getirimidir. Yani nesnellik tek basina mumkun degildir. Fenomene gelince "burada insanoglu iradesinden bagimsizligin" anlami; insanoglu olmadan da bir yansima algilama ve yansitma vardir. Mesela her bir tur kendi yetisi temelinde algilar ve yansitir. Tamam iste, insanoglu faktoru olarak bizlerde o turdeniz. Dolayisi ile butun bu yazismalari v.s. kendi bunyemizde yapiyoruz. Yalniz bu dunya da yalniz degiliz, hem digger turler hem de baska seyler bizden bagimsiz olarak var. Buradaki "iradeden bagimsizligin" soylemi, o seyin yansimasi bizim irademizde degildir. Yani biz yokken de yansir.
  3. Burada fenomen, insanoglu algisina fonksiyonu, davranisi v.s. gozlem veren bes duyu ile algilanabilen tabandir. Bu tabana insanoglunun kendisi de dahildir. Sonucta insanoglu bir fenomen olarak kendine de gozlem verir. Buna "nesne" demek, ontolojik monizmdir. Bilim fenomeni degil, onun gozlemini ortaya koyar. Yalniz bu gozlemin dile gelmesinde, insanoglu kendi bunyesinde tartisma yasar.
  4. Tabi ki, insanoglu zihninde ter etmis hersey bir soyut degree ve soyut degerlendirmeye dayanir. Iste bu da zaten her turlu kavramin anlam ve iceriginin ve de ifadesinin farkli algi bilgi bilinc farkindalik ve de farkli soyut deger (etik, metafizik, ideoloji, izm v.s.) temelinde oldugunu gosterir. Bir de bunlara toplumsal sosyal ekonomik v.s. temelli cikarlar ve ego sahte elbisesi eklenince, her bir kavramin soylemi farkli olur. Ayni emperyalizmin "hak ve ozgurlukler, adalet, esitlik, hukuk" v.s. duygu somurusu cikar temeli olarak kullanmasi gibi. Ayni sekilde "insanlik, sevgi, saygi, dostluk, arkadaslik " v.s. de bu su-istismardan payini alir. Iste bu temeldeki her turlu soylemin ...e goresinin temeli ve hedefi cok onemlidir.
  5. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Felsefeye Giriş
    Pluralism is a term used in philosophy, meaning "doctrine of multiplicity", often used in opposition to monism ("doctrine of unity") and dualism ("doctrine of duality"). The term has different meanings in metaphysics, ontology, and epistemology. Pluralism, felsefe de kullanilan bir terim olarak; "Cesitlilik doktrini" anlamina gelir, s1kl1kca, monizme (tekligin doktrini) ve dualizme (ikiligin doktrini) karsit olarak kullanilir. Bu terimin, metafizikte, ontolojide, ve epistemolojide farkli anlamlari vardir. In metaphysics, pluralism is a doctrine that there is more than one reality, while realism holds that there is but one reality, that may have single objective ontology or plural ontology. In one form, it is a doctrine that many substances exist, in contrast with monism which holds existence to be a single substance, often either matter (materialism) or mind (idealism), and dualism believes two substances, such as matter and mind, to be necessary. Metafizikte, pluralism doktrini, birden fazla gerceklik oldugunu one surer. realism ise, sadece tek bir gerceklik oldugunu savunur. Bu savundugu gerceklik, ya tek bir objective olusum, ya da coklu olusumdur. Bir formda, monizmin, ya madde (materyalizm) ya da dusunce (idealism) ve madde ve dusunce gibi iki tozluluge inanan dualizm olarak tek/ikili tozluluge karsit bir cok tozun var oldugunu savunur. In ontology, pluralism refers to different ways, kinds, or modes of being. For example, a topic in ontological pluralism is the comparison of the modes of existence of things like 'humans' and 'cars' with things like 'numbers' and some other concepts as they are used in science.[1] Ontolojide ise, pluralism, olusumun; cok farkli yonlerinee, cesitlerine ve bicimlerine isaret eder. Ornek olarak, olusumsal pluralism de, bir baslik; insanlar ya da arabalar gibi ya da numaralar ve digger baska bilimde kullanilan kavramlar gibi varligin bicimlerini karsilastirir. In epistemology, pluralism is the position that there is not one consistent means of approaching truths about the world, but rather many. Often this is associated with pragmatism, or conceptual, contextual, or cultural relativism. Epistemoloji de, pluralism dunya hakkindaki gerceklere ulasmanin tek bir tutarli anlam icermedigi aksine coklugu icerdigi durumudur. Bu s1kl1kla pragmatism, veya kavramsal, iceriksel ve kulturel gorecilik ile iliskilidir. Methodological pluralism, the view that some phenomena observed in science and social science require multiple methods to account for their nature Yontemsel pluralism, bilimde ve sosyal bilimde gozlemlenen bazi fenomenlerin, onlarin tabiatina yonelik coklu metodlara ihtiyac duydugunun gorusudur. Scientific pluralism, the view that some phenomena observed in science require multiple explanations to account for their nature Bilimsel pluralism, bilimdeki bazi fenomenlerin, onlarin tabiatlarina yonelik coklu aciklamalara ihtiyac duydugunun gorusudur. Epistemological pluralism, methodologies for determining what we know – a set of untold truths about the world. Epistemolojik pluralism, bizim ne bildigimize determine olan metodlardir- dunya hakkinda aciklanmamis gercekler grubu. In the philosophy of science epistemological pluralism arose in opposition to reductionism to express the contrary view that at least some natural phenomena cannot be fully explained by a single theory or fully investigated using a single approach Bilimin felsefesinde, epistemolojik pluralism, en azindan bazi dogal fenomenlerin tek bir teori ile ya da tek bir yanasimin tam bir arastirma uygulamasi ile olamayacagina yonelik karsit gorusu indirgemecilige karsi dikilerek ifade etmektedir. ontological pluralism (that examines what exists in each of these realms) and epistemological pluralism (that deals with the methodology for establishing knowledge about these realms). Olusumsal pluralism (her bir gercekte ne var oldugunu arastirir) ve epistemolojical pluralism ( bu gercekler ile ilgili bilgi bilgi kanitlamanin yontemleri ile ilgilenir).
  6. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Felsefeye Giriş
    Metafizigin varliksal one surulmus kuramlari arasinda fiziki ve zihni monizmin ve de dualizmin disinda, bir de "notr monism vardir. Notr monism kisaca, baska bir unsur ya da faktorden, hem fiziki hem zihni mustakil var olan varligin ciktigini one suren kuramdir. Burada bu adi gecen mustakil varligin, hem bir bilen subjesi, hem de bilinen objesi vardir. Kendisi de notrdur. Yani ne fiziki ne de zihni mustakil var olan varlik degildir. Bu goruse gore, fiziki ve zihni temelin farkli iki temel oldugu Kabul gormez. aksine, notr monism evrenin tek bir seyden yani notr unsurdan olustugunu ve buna da zihni ya da fiziki denemeyecegini bu unsurun, sekil ve renk icerebilecegini ve bu sekillenmis renklenmis unsurun zihinde olmadigini ve de kendi basina var oldugudur. Bu gorusu ilk defa J.D.Broad 1925 yilinda ortaya atmis ve olumlerinden sonar da Baruch Spinoza, David Hume, Ernst Mach, Richard Avenarius, Kenneth Sayre and Joseph Petzoldt. gibi filozoflarin bu gorus grubuna dahil oldugu anlasilmistir. William James 1904'de "bilinc var mi?" adli yapitinda (bu yapit "radikal empirisizm" olarak 1912'de yer aldi) Bertrand Russell 1921'de William James'e yakin bir tezi "bilinc var mi?" seklinde soyle acikladi. "My thesis is," [James] says, "that if we start with the supposition that there is only one primal stuff or material in the world, a stuff of which everything is composed, and if we call that stuff 'pure experience,' then knowing can easily be explained as a particular sort of relation towards one another into which portions of pure experience may enter. The relation itself is a part of pure experience; one of its 'terms' becomes the subject or bearer of the knowledge, the knower, the other becomes the object known (p. 4)."[4] James " benim tezim budur" soyle diyor; "eger biz sadece herseyin onda toplandigi ve Adina "saf tecrube" deigimiz tek bir ana sey ya da material oldugundan yola cikarsak, o zaman; bilmek birinden digerine bir cesit iliskidir ki bu iliskiye saf tecrubenin bir parcasi girer, seklinde kolayca aciklariz. Iliski kendi bunyesinde saf tecrubedirin; bir terimi bilginin sahibi ya da oznesi olur, yani bilen; digeri de bilinen obje olur. Russell summarizes this notion as follows: James's view is that the raw material out of which the world is built up is not of two sorts, one matter and the other mind, but that it is arranged in different patterns by its inter-relations, and that some arrangements may be called mental, while others may be called physical.[5] Russell bu nosyonu soyle ozetliyor; James'in gorusu; dunyayi olusturan ham material iki cesitten olusmuyor, biri madde digeri zihin fakat bunlar farkli sekillenis olarak uyarlanmis kendi ic iliskisinde ve bu uyarlamadan bazilasrina zihni darken, digerlerine de fiziki diyebiliriz.seklindedir. Ayrica iki Amerikan gercekcisi olan Harvard'dan R.B.Perry ve Bay Edwin B. Holt bundan esinlenerek, ilgilerini daha cok mantik, matematik ve felsefenin soyutuna vererek, notr birimlerinzihin ve madde birliginden ciktigini, aciklamislardir. Burdan yola cikarak, Russell, James ile ve Amerikan gercekcilerinin bazi soylemleri ile ayni goruste oldugunu soyle acikladi. James'in bilinci farkli bir birim olarak red edisi ve Amerikan gercekcilerinin de dogruluk payi, zihin ve maddenin, notr bir seyde birlesmesi ama ayristiginda da ne zihin ne de madde olmamasi. Yukaridaki semanin aciklamasi; Dualite monizme karsi; Semanin sol tarafi-Dualiteye gore; Matter (P) Zihin (M)-Fiziki ve zihni mustakil varlik, ya esas/ana/temel olarak (duz cizgi) ya da turetilmis olarak (kesintili cizgi) vardir. Sag taraf- En ust- Fiziksellik, orta-idealizm ve en alt-notr monism Aslinda notr monizme ornek, fenomenler arasinda insanoglunu verebiliriz. Cunku insanoglu hem bilen subje hem de bilinen objedir. Kavram- Hem bilen, hem de bilinendir Beyin- Hem bilen hem de bilinendir. Kisaca insanoglunun kendisi de dahil; her bir kavrami hem bilen hem de bilinendir. Insanoglunun algisi hem algilayan hem de algilanandir. Kisaca insanoglunun bilen subjeliginin kendi dahil bir bilinen objesi vardir. Zaten bilen ve bilinen olmasa bilgi de bilimde olmaz. Ustelik insanoglu bir de bilmenin metodu olan bilisi ortaya koyar.
  7. Burada unutulmamasi gereken tek sey; insanoglu sadece kendi algisina gozlem veren fenomeni kendi yetileri ile ortaya koyar. Bu demek degildir ki, fenomen in sanogflunun bir urunudur. Boyle algilanirsa, carpitma olur. Burada fenomen, insanoglu iradesinden algisindan ve de gozleminden bagimsizdir. Insanoglu sadece algiladigi bu fenomeni kendi yetileri ile ortaya koyar. Yoksa, insanoglu soyutu kavrami yarattigi ve bilgiyi turettigi gibi, fenomeni yaratmaz. O zaman bu zaten idealism olur.
  8. Troya I-VIII yak. İ.Ö. 3000 - İ.Ö. 700 Hattiler yak. İ.Ö. 2500 - İ.Ö. 2000/1700 Akadlar yak. İ.Ö. 2400 - İ.Ö. 2150 Luvi Krallığı / Luviler yak. İ.Ö. 2300 - İ.Ö. 1400 Asurlar ticari koloniler yak. İ.Ö. 1950 - İ.Ö. 1750 Akalar Krallığı (münakaşalı) yak. İ.Ö. 1700 - İ.Ö. 1300 Kizzuvatna Krallığı yak. İ.Ö. 1650 - İ.Ö. 1450 Hititler yak. İ.Ö. 1680 - İ.Ö. 1220 Eski Krallık Orta Krallık Yeni Hitit Devleti Likya / Likyalılar yak. İ.Ö. 1450 - İ.Ö. 350 İyonya Gizli Anlaşması yak. İ.Ö. 1300 - İ.Ö. 700 Neo-Hitit Kralları yak. İ.Ö. 1200 - İ.Ö. 800 Frigya / Frigler yak. İ.Ö. 1200 - İ.Ö. 700 Karya / Karyalılar yak. İ.Ö. 1150 - İ.Ö. 547 Urartu yak. İ.Ö. 859 - İ.Ö. 595 / 585 Demir Çağı' dan Klasik Antik dönem'e Lidya / Lidyalılar yak. İ.Ö. 685 - İ.Ö. 547 Persler'in Ahameniş İmparatorluğu yak. İ.Ö. 559 - İ.Ö. 331 Büyük İskender İmparatorluğu İ.Ö. 334 - İ.Ö. 301 Selevkos İmparatorluğu İ.Ö. 305 - İ.Ö. 64 Pontus Hükümdarlığı İ.Ö. 302 - İ.Ö. 64 Pergamon Krallığı-Attalos Hanedanı İ.Ö. 283 - İ.Ö. 133 Ermeni Krallığı-Artaksiad Hanedanlığı İ.Ö. 190 - İ.S. 428 Roma Cumhuriyeti İ.Ö. 133 - İ.Ö. 27 Roma İmparatorluğu İ.Ö. 27 - İ.S. 330 Orta çağlar Bizans İmparatorluğu 330 - 1453 Anadolu Selçuklu Devleti 1077 - 1307 Klikya Ermeni Krallığı 1078 - 1375 Artuklu Beyliği 1101 - 1409 Trabzon İmparatorluğu 1204 - 1461 İznik İmparatorluğu 1204 - 1261 İlhanlılar 1256 - 1355 Osmanlı Devleti ve Türkiye Osmanlı İmparatorluğu'nun doğuşu 1299 - 1453 Osmanlı Devleti yükselme dönemi 1453 - 1683 Osmanlı Devleti duraklama dönemi 1683 - 1827 Osmanlı Devleti gerileme dönemi 1828 - 1908 Osmanlı Devleti dağılma dönemi 1908 - 1922 Türkiye 1922 - Günümüz Sümerler, MÖ 4000 - MÖ 2000 yılları arasında Güney Irak'ta (Mezopotamya) yerleşik olan, medeniyetin beşiği olarak bilinen coğrafi bölge ve medeniyet. Mezopotamya'da ortaya çıkan sayısız medeniyetin temelini Sümerler atmıştır. Ayrıca yazı ve astronomi de ilk kez Mezopotamya'da Sümerlerde ortaya çıkmıştır.[1] Genel kanı Sümerlerin çağdaşı olan halklarla yakın etkileşim ve benzerliklerinin olduğu yönündedir. Sümer Devleti, Sami olmayan bir topluluk tarafından kurulmuştur.[2] Mezopotamya'da yaşayan birçok farklı kavimden ilk öne çıkan ve daha sonraki medeni oluşumların temelini atan Sümerlerdir. Gerek yazı, dil, tıp, astronomi, matematik, gerekse din, fal, büyü ve mitoloji gibi alanlarda ilk öne çıkan ve bilinen toplum Sümerlerdir. "Yaratılış" ve "Tufan"a ilk kez Sümerlerde rastlanır. Sümer döneminde 21'i büyük olan yaklaşık 35 büyük şehir ve kasaba vardı. Bunlar arasında Kiş, Nippur, Zabalam, Umma, Lagaş, Eridu, Uruk ve Ur sayılabilir. Bilim: Sümerler bölgeye yerleştiklerinde, çanak-çömlek yapmayı ve madenleri işlemeyi biliyorlardı. Aşağı Mezopotamya'da Dicle ve Fırat nehirleri kıyısında Uruk, Lagaş, Eridu, Ur, Kiş gibi kent devletleri kurdular. Gelişmiş bir yapı tekniği kullanıyorlardı. Yerleştikleri kesimlerde muazzam bir sulama sistemi kurup, kanallar, barajlar ve bentlerle hem seli önleyip bataklıkları kuruttular hem de düzenli sulamaya dayalı bir tarım geliştirdiler. Tekerleği de icat eden bu toplum tarlaları öküzlerin çektiği sabanlarla sürüyorlardı. 60 rakamına dayanan seksajismal sayı sistemini kullanan Sümerler'in "sos" dedikleri bu 60'lık birim bütün zaman ve mekân hesaplarında kullanılmaktaydı ve onları bir uyum içerisinde birbirine bağlıyordu. Ayı 30, yılı 360 gün olarak hesapladılar. Gece ve gündüzü 12'şer saate böldüler. Bir yılı 12 ay olarak hesapladılar. Ay ve Güneş tutulmasını hesapladılar. Aritmetik ve geometrinin temellerini attılar. Çarpma ve bölme cetvellerini buldular. Daireyi 360 dereceye böldüler.
  9. Sumerler diyorsun da, mesela Anadoludaki truvalilar Sumerlerden oncedir ve Anatolia yunanca bir kelimedir. Yani Sumerlerin, levanta bolgesi olarak Anadoludaki varliklari, orda daha onceki hatti toplumunu goz ardi edemez. Yalniz hattilerin tarihi dilleri yok olmustur. Truva doneminde lidyalilarin, frigyalilarin da oldugunu unutmayalim. Ki lidyalilar parayi ortaya atmistir.
  10. Birak kitleyi daha aydinlara ontolojik takintililara ve bilime bile tam olarak sinmemistir. Yalniz burda onemli olan zihnin ufuku ve artik insanoglunun faktorel oneminin ve ortaya koyucusu oldugunun algilanmasi ve bosa giden onca disisme ve savaslarin anlamsiz ve gereksizliginin ortaya konmasidir. Tabi ki bundan her turlu cikari olan basta emperyalist zihniyet ve iktidar guc ve otorite pesinde kosanlar ve sadece kendi dogrularini dogru zannedip topluma dayatanlar, memnun degildir ve ellerinden geleni bu konuda yapmakta, bilime dini ve felsefeyi bir dogma, dogalllikkisvesi ve de zihni ya da fiziki kadercilik olarak dayatmaktadirlar.
  11. Mesela sen, Kobani savasinda verilen destek eyleminde, oldurulerek katledilen Kader Ortakaya'dan bahsettin mi?
  12. Istge o yuzden bilgiden varliga ve olgudan gercege yonelis, insanoglunun en buyuk yaptigi hatadir. Bu hata en basta insanoglunun birsel ve tursel varligini es gecmis, insanoglunu illa baska bir ture ya da maddeye kula meta mal ya da kole olarak peskes cekmistir. Sadece hakim nitelik guc ve otorite ile insanoglunu nicelik olarak algilayarak, zorla baski ile yonetmis ve yonlendirmistir. Yunancanin ilk filozoflari en azindan gozlemci idiler, yani ates, hava su v.s. tekelinde herseyi toplmalarinin altinda, en azindan bir fenomen yatiyordu. Zaten atom temelli fizik ve felsefe de boyle dogdu.
  13. Kurtarmistir. Bilissel bilim ve numenal degerlerin ve soyutlamanin insanogluna geri verilmesi ve 20. yuzyil ile birlikte gelen bilimsel felsefe ve modern bilim, artik felsefe uzerine bilim yapmaktan kendini kurtarmistir. Modern bilimde, ne o metafizik temel, ne ontolojik bakis acisi, ne sadece ispata dayanan bilim, ne gozlem vermeyen akilci degerler artik kalmamistir.
  14. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Felsefeye Giriş
    Insanoglu kendini bildi bileli gercek kavramini; gercegin ne oldugu, neyin/nasil ve neden gercek oldugu, gercekte var olanin ne ve neden o oldugu, gercek varligin ne ve neden o oldugunu tartismakta ve tartisa gelmektedir. Butun bu tartismalarin kavramsal temeli felsefidir. Felsefi olarak tartisilan bu kavramin, her bir one surumunun de ortaya attigi bir gerceklik kavrami vardir. Gerceklik kavrami da buradaki gercek kavramindan hareketle kullanilan, gercek olarak varolan seylerin tumunu ifade eden bir kavramdir. Ontoloji ve epistemoloji alaninda, bazen bu alanlari birbiriyle iliskilendiren bazen ayristiran anlam katmanlariyla kullanilan bir kavramdir gerçek. Burdan yola cikarak gercegin gerceklik olarak ortaya konusu, ancak o ortaya konana bagli olarak bir anlam ve icerik kazanir. Gerceklik, gunluk kullanimdaki anlamiyla, "var olan her şey" demektir. Bilimde, dinde ve felsefede farklı anlamları vardır. Gercek(Truth) genelde, bilimde olgu, ontolojide de gerceklik ile baglantilidir. Ontolojideki gercegin gerceklik algisi, Töz, değişen yüklemlere desteklik eden değişmez gerçeklik; kendi kendisiyle, kendi kendisinde var olan anlamındaki felsefi kavram. Öznede değil, kendinde var olan. Bağımsızca kendi içinde var olan. İngiliz düşünürü John Locke, Latince altta bulunan şey anlamına gelen töz (substantia) deyiminden ne anlaşılması gerektiğini şöyle açıklamaktadır: "Niteliklerin yalnız başkalarına var olmakta devam etmelerini kavrayamıyoruz. Zorunlu olarak bunlara destek olan başka bir şeyin var olması gerektiğini düşünüyoruz. Destek olan şeyin birçok nesnelerde bulunduğunu varsıyıyoruz, işte bu ortak desteğe töz adını veriyoruz." Fransız düşünürü Rene Descartes da şöyle demektedir: "Tözü düşündüğüm zaman var olmak için kendinden başka hiçbir şeyin varlığına muhtaç olmayan bir şeyi düşünüyorum. Açık söylemek gerekirse böyle olmayan yalnız Tanrıdır." Hollandalı düşünür Baruch Spinoza da şöyle diyor: "Töz sözcüğünden, kendiliğinden ve kendisi için var olanı anlıyorum. Bu kavramın meydana gelmesi için başka bir kavrama ihtiyaç yoktur." Bilim doğada değişmeyen bir nesne ya da gerçeklik bulunmadığını savunmaktadır. Bunun yanında bazı modern teoriler, varlıkların maddesel olarak değişiklik göstermeyen ortak maddeler olan kuarklardan meydana geldiğini öne sürmektedir. Diyalektik felsefede töz, özdek demektir. Diyalektik Materyalizm uzun bir felsefi geleneği, karşıt eğilimleri ve çatışmalarıyla birlikte mas ettiği ve onu aştığı iddiasındadır. Bir yandan Hegel'den diyalektiği, öte yandan Feuerbach'tan materyalizmi almıştır. Marx diyalektik materyalizmi soyle aciklamistir.; "Benim diyalektik yöntemim, Hegelci yöntemden yalnızca farklı değil, onun tam karşıtıdır da. Hegel için insan beyninin yaşam-süreci, yani düşünme süreci —Hegel bunu "Fikir" ("Idea") adı altında bağımsız bir özneye dönüştürür— gerçek dünyanın yaratıcısı ve mimarı olup, gerçek dünya, yalnızca "Fikir"in dışsal ve görüngüsel (Phenomenal) biçimidir. Benim için ise tersine, fikir, maddi dünyanın insan aklında yansımasından ve düşünce biçimlerine dönüşmesinden başka bir şey değildir." (Das Kapital,Almanca İkinci Baskıya Önsöz) Dinde ise gercekligin kavrami hakikat ve bu temeldeki anlam ve iceriktedir. Ontolojik ve dindeki kendi felsefi alanlarindaki tartismalarini burada birakarak, Epistemolojideki gercegin anlam ve icerigine gecelim. Epistemoloji ya bili felsefesinde gercegin ne oldugu (truth) inanc (belief) ve dogrulama (justification) birlikteliginde vucut bular. Iste bu uclu temelinde, gercegin ne oldugunu inancin dogrulamasi belirler. Benim bireysel olarak savundugum, gerceklik ise; ontolojik degil; yapilandirilmis gercekliktir. Bu temelde, insanoglu iradesinden bagimsiz bir gercek vardir, yalniz bu gercegin ne oldugunun her turlu anlami, icerigi, tanimi, tarifi ve degerlendirilmesi insanoglu yapilandirilmisligidir. Ontolojik olarak ta toz temelli gercek insanoglu gercekligidir. Bunun tozsel olarak her hangi bir tek toze indirgenmesi (nesnel, oznel ve kavramsal) mumkun degildir. Cunku bu indirgeme insanoglu tozunu insanoglu olmaktan bozar. Bu uc ontolojik toz, ancak insanoglu tozunu olusturur. Bilim alaninda ise, konu gerceklik (realite) degil, olgu (fact) tir. Bilim de degismez yani toz ozlu bir gerceklik yoktur. Olgu da tartismasiz gecerli kilinir ve gozlem ile yanlislanabilir. Gercegi her yonu ile tartisirken; Gercek(Truth) genelde, bilimde olgu, ontolojide de gerceklik ile baglantilidir. Kisaca- Epistemoloji, yani felsefenin bilgi ile ilgili dalinda; bilginin anlami "gercegin ne oldugunun (truth) inanc ile dogrulanmasidir, Ontoloji de gerceklik ise, varlik temelinde toz temelindedir. Bilimde ise, gerceklik ya da truth-gercegin ne oldugu yerine, olgu yani tartismasiz gecerli bilgidir. Yapilandirmaci epistemoloji, hem bilginin hem de bilimin felsefesidir. Bilgi olarak "gercegin ne oldugunun yapilandirilmislik oldugunu soyler. Gerceklik bu temelde "insanoglunun iradesinden bagimsiz bir gerceklik vardir, yalniz bu gercekligin anlami, icerigi tanimi tarifi v.s. insanoglu yapilandirilmisligidir" der ve gercekligin ontolojik degil, yapilandirilmis oldugunu savunur. Ancak kendi bunyesi (ontolojik/epistemolojik/bilimsel/dinsel) temelinde bir tartismada sonuc alinabilir. Eger gercek, farkli bunyelerde tartisiliyorsa, bu tartismadan bir sonuca varilamaz. Sonucta her gercegi kendi bunyesindeki one surumu ile ancak ortaya koyabilmek mumkundur. Buradaki gercek ve onun temelindeki gercekligi tartismasinda, en onemli konu; degismez bir gercegin olup olmadigi ve bunun bilimsel ortaya koyumu. Ya da bilimsel olarak gercekligin(realite) degil , olgunun(fact) ortaya koyumu ve bunun bilimsel gecerliligi ve tartisma disiligi ve de gozlem olarak yanlislanabilmesi yenilenmesi ve degisimi. Dolayisi ile ilk tartisilacak nokta, gercekligin bir toz olup olmadigi, degismez bir gercekligin olup olmadigi ve bunun bilimsel dogrulanmasi. Evet, gercek; toz olarak degismez bir ontolojik gerceklik mi tasir (oznelya da nesnel) yoksa gerceklik bilimsel bir olgu olarak yanlislanabilir ve degisebilir mi? Gerceklik ontolojik midir, yoksa yapilandirilmis midir?
  15. Philosophers generally do agree on the existence of abstract objects. These include concepts such as numbers, mathematical sets and functions, and philosohpical relations and properties. Such entities are not physical inasmuch as they exist outwith space and time. An abstract property such as redness has also has no location in space-time. Filozoflar, genelde soyut objelerin varliginda hemfikirdirler. Bunlara ornek, sayilar, matematik stler ve fonksiyonlar, felsefi iliskiler ve objenin karakteristigi. Bu varliklar, yer ve zaman cikarilmak olarak oldukca fiziksel degildirler. soyut objenin karakteristigi kirmizilik gibi, yer ve zamanda belirli bir mekani yoktur. Soyut yapı, fiziksel nesnelerden bağımsız olarak tanımlanan kurallar, özellikler ve ilişkiler kümesidir. Soyut yapılar felsefe, bilişim bilimi ve matematikte incelenir. Hatta modern matematik çok genel anlamıyla soyut yapıları inceleyen bilim olarak tanımlanmıştır. Soyut bir yapı (belirli bir yaklaşıklık derecesinde) bir ya da birden çok fiziksel nesneyle temsil edilebilir ve buna soyut yapının uygulaması denir. Bununla birlikte soyut yapının kendisi herhangi özel bir uygulamaya bağlı olmayacak şekilde tanımlıdır. Bir nesnenin herhangi bir özelliğini diğerlerinden ayırarak tek başına ele alan ansal işlem felsefede soyutlama olarak adlandırılır.Bir bilgi yöntemi olarak, soyutlamayı insan zihni yapar. Ancak diyalektik soyutlama anlayışı ile idealist soyutlama anlayışı birbirine tamamen zıtlık gösterir. Gerçekte soyutlama, bilme sürecinde zorunlu bir yöntemdir. İdealizme düşmeksizin gerçekleştirilen soyutlama, bilimsel soyutlamadır. Kavramlar, soyutlamalarla elde edilirler. Ama nesnel gerçeklerle denenir ve doğrulanırlar. Soyut kavram ve düşüncelerin hakikiliklerinin ölçütü insansal pratiktir. Soyutlamada aşırılığa varmaya ya da soyutlamaları kötüye kullanmaya soyutçuluk denir. Bilişsel bilim, zihin ve zekânın işleyişini ele alan, zeki sistemlerin dinamiklerini ve yapılarını araştıran disiplinler arası bir yaklaşımdır. Çok geniş bir alanı kapsamasından ötürü bilişsel bilim alanında çalışan araştırmacıların bilişsel psikoloji, dilbilim, sinirbilim (neuroscience), yapay zekâ, dilbilim, antropoloji ve felsefe gibi alanlarda temel bilgilere sahip olması beklenir. Kisaca varligi bir mutlak kaliba sokmak ve bunu monizm/dualizm one surumleri ile yapmak, ustelik beyin gibi bir sistemi ve henuz insanoglunun tam olarak ortaya koyamadigi bir sistemi monizme indirgemek ve soyutlama yetisini de bu monist temelde insanoglundan alip baska seye vermek, materyalizm ve idealizmin ortak akilciligidir. Insanoglunu kendi zihninin soyutlamasi ile maddelestirmek ve de kullastirmak. Ustelik bunu yapan da insanoglu. Ne yazik ki bunu yaparken ne bilincinde ne de farkinda.
  16. Bilimin bilimsel tabaninin varlik degil, bilgi olmasi. Bilgiyi ortaya atan fenomenin insanoglu olmasi ve, insanoglunun her turlu fenomenal(fiziksel, kimyasal, sinirsel v.s.) numenal (zihinsel, dusunsel, algisal v.s.) yetilerinin yaninda, bunlarin kavramsal (oznel, nesnel, ozel, genel, ozsel, gorunussel) degerler icermesi. Materyalizmin idealizmin pozitivizmin dualizmin v.s. insanoglunun bir one surumu ve kurami olmasi ve zihninin urunu olmasi. Bilginin, boylece insanoglunun yapilandirdigi oldugu da ortaya cikar. Bu temelde de, bilginin, sosyal, fiziksel ve algi, bilinc, birikim, farkindalik, duzeyine ve zihniyet ufkunun, aklin inandigi dogruluk ufkunun sinirlarini asan, ozgurlugu ve sinirsizilgi temelinde de, bu ozelliklere ozgu, alisilagelmis, yerlesmis, otomatiklesmisin disinda kalan, matematiksel/mantiksal bilgi oldugunu v insanoglunu sistem, duzen, yasam ve iliski olarak yenileten, degistiren, gelistiren v.s. bilgi oldugudur. Simdi bu temelde, bilginin nasil direk yansi olmadigini, yansiyanin kendi kendisini ortaya koyumu degil; onun yansi olarak bir algisal turevi oldugunu matematiksel/mantiksal bilgi ile ortaya koyalim. Once yanlis oncul (false premise) baslayalim. Yanlis oncul; Tum bilgi ya sezgidir, ya yansidir. Simdi de bu yanlis onculun, yanlis cikarimlarina ve sonuclarina bakalim. Buradan uc tane yanlis sonuc cikar. Birincisi; Metafizik (felsefenin varlik ile ilgilenen dali anlaminda), kaynagini yansidan alir. (Mantiksal Dogmatizm ve Spekulatif yapilandirmacilik (olusturmacilik)-Bilginin akilsal ufku) Ikincisi;Zihinsel sezgiye sahibiz. (Mistisizm ve Sezgicilik)-Aklin dogruladigi soyut Ucuncusu; Metafizige ( ontolojik taban olarak ortaya konan varlik, kesin olarak her ne ise) sahip degiliz (onun disinda baska hic bir sey, kesinlikle yok). (Empiricism, deneycilik, pozitivizm, olguculuk, objectivizm, nesnellik-Aklin dogruladigi somut. Simdi de dogru oncullere ve dogru cikarim, sonuclara bakalim. Birincisi; Metafizige sahibiz (Hayal gucumuz,zihnimiz ve dusuncemiz var) Ikincisi; Sezgimiz, algisaldir. Yani yansiyani, duyu, duyum ile algilariz. Ucuncusu; Yansisal bilgi turevlenmistir. Yani, yansi, algiya, kavrama ve yansitmaya donusturulmustur. Bu dogru oncullerin verdigi dogru cikarim ve sonuc ise; Metafizik (hayal gucu, dusunce, kavram) kaynagini, sezgisel olmayan ilk, birinci bilgiden alir. Yani, bilgi, yansinin ilk algi ile kavrama donusturulup yansitilmis olanidir. Bu da yapilan, gozlemsel analiz ve kritigin bir sonucudur. Bu sonucun verdigi ilk onemli algi; bilginin metafizigin ontolojik ve teolojik varlik tabanlarinin kesinligini bu olarak ortaya koyan ideolojilerle bir ilgisi yoktur. Bilgi, bu temelde inancsalliktan farklilasarak, bilimsel olarak gozleme, bu gozlemin teorisine, bu teorinin test edilebilmesine ve yanlislanabilirligine baglidir. Zaten bunun disindaki bilgi, bilimsel, bilissel degil; inancsal, dogrusal, kesin, akilsaldir. Iste bu temelde de, hem inancsal/ideolojik, hem de bilimsel/bilissel bilgi; insanoglunun turevidir ve yapilandirilmistir.
  17. psyche- The human mind as the central force in thought, emotion, and behavior of an individual Dusuncenin, hislerin, ve davranisin merkezi gucu olarak insanoglu zihni. The mind is generally considered to be the awareness of consciousness and the manifestations of thought, perception, emotion, determination, memory, and imagination that takes place within the brain Zihin, genel olarak beyinde yer alan bilincin farkindaligi ve de dusuncenin, alginin, hislerin, determinizmin, hafizanin ve hayal etmenin gostergesi olarak nitelendirilir. The totality of the conscious and unconscious functionality of the brain and central nervous system is called the mind Beynin, Bilinc ve bilincalti fonksiyonlarinin toplami ve merkezi sinir sistemine zihin denir. The mind is a storehouse of information. Zihin, bilginin, enfermasyonun deposudur. Our senses provide input that is analyzed, interpreted, and stored in our mind. Duyularimiz, beynimizde, analiz, tercume, edilmek ve depolanmak uzere, very/girdi saglarlar. The functionality of the brain is a complex dynamic system. Beynin fonksiyonu, karmasik dinamik sistemdir.
  18. Soyutun tanimini da verelim; abstract adjective existing in thought or as an idea but not having a physical or concrete existence. "abstract concepts such as love or beauty" synonyms: theoretical, conceptual, notional, intellectual, metaphysical, philosophical, academic;hypothetical, speculative, conjectural Considered apart from concrete existence: an abstract concept. 2. Not applied or practical; theoretical. See Synonyms at theoretical. 3. Difficult to understand; abstruse: abstract philosophical problems. 4. Thought of or stated without reference to a specific instance: abstract words like truth and justice. 5. Impersonal, as in attitude or views. 6. Having an intellectual and affective artistic content that depends solely on intrinsic form rather than on narrative content or pictorial representation Yani somut olmayan nedir? in cevabidir, soyut. En bariz bilineni, gercegin ne oldugu (truth) dur. adalet Dusunce de ya da fikirde/teoride olan,fakat fiziksel somut varligi olmayan.
  19. Materyalizme gore fenomen dislanmiyabilir. Yalniz materyalizmin maddesi metafizik/ontolojik/varliksal olarak alinan "sabit, degismez" tabandir. Fenomen ise algiya gozlem veren olarak bilimsel tabandir. Ustelik bilimsel olan, fenomenal tabanin metafizik/varliksal olarak ne oldugunun tartismasina girmemektir. Cunku bilim fenomeni, degil; gozlemini ortaya koyar. Ayrica fenomen tabani uzerine, metafizigin varlik temelli bir ideolojisi de vardir ve adi; fenomenolojidir. Fenomenoloji ya da görüngübilim, kurucusu Edmund Husserl olan bir felsefe akımı. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde görülen bilimlerdeki ve düşüncedeki genel bunalım içinde doğup gelişen bir felsefe akımıdır. Husserlci fenomenoloji, bu bağlamda, Metafiziği sona erdirerek somut yaşantıya dönmek ve böylece tıkanmış olan felsefeye yeni bir başlangıç yapmak iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Bir felsefe akımı olmaktan çok bir yöntem olarak tarif edilmesi yaygındır. Fenomenoloji, her şeyden önce, fenomeni, yani dolaysız olarak verilmiş olanı betimlemeye dayanan bir yöntemdir çünkü. Bunu nasıl yaptığı ya da yapıp yapamadığı, yani yöntemin iddiasını geçerli kılmak bakımından teorik düzlemdeki statüsü tartışılırdır. Öte yandan, fenomenoloji, bu yöntem üzerinden kavramlar ve kategoriler geliştirerek özgün bir felsefe akımı da meydana getirir. 20. yüzyıl felsefesinde ve kuramsal tartışmalarında etkili ve belirleyici bir yere sahiptir Fenomenoloji. Heidegger'den Sartre'a, Frankfurt Okulu'ndan Foucault'a ve Postmodern düşünürlere kadar pek çok düşünür ve felsefe eğilimde etkisi görülür. Fenomenoloji, genel felsefe akımlarında olduğu gibi özne-nesne ilişkisini konu edinir. Nesneyi, en genel anlamda öznenin dış dünya ile kurduğu ilişkilerinde algıladığı, deneyimlediği şey'ler olarak görmesiyle pozitivizm ve ampirizm'le aynı noktada dursa da, temelde fenomonoloji bu iki felsefe akımına karşı çıkar. Bu karşı çıkış en başta, tek tek nesnelerin ele alınması konusunda ortaya çıkar. Tek tek nesneler, Fenomenolojiye göre, belirli genel yasalara bağlı şeyler değil, varlıkları yalnız raslantı kavramıyla açıklanabilir olan şeylerdir. Ayrıca, dolaysız olarak verilmiş olanı betimlemeye dayalı bir yöntem olmasıyla ilkin doğabilimini dışta bırakır ve böylece her iki teorik eğilimi yadsır. Fenomenoloji, yaygın olarak kullanılan deyişle, öz'lerin araştırılması konusudur. Cünkü, bütün sorunlar sonunda özlerin betimlenmesi sorununa geri götürülebilir. Ancak, bu noktada ayrımı belirginleştirmek gerekir; Fenomonoloji, öz’lerin bilimi degil, öz’ü görüleyen Bilinç’in bilimidir aslında. Algının ya da bilincin özü'nün betimlenmesi sorunu, fenomenolojinin konusudur. Fenomenolojik bakışa göre, gerçekliğin kendiliği diye bir şey olamaz. Çünkü, gerçeklik, her zaman kendine yönelmiş bir Bilinç tarafından bilinen bir gerçekliktir. Yani kendisine yönelen bilinc tarafından görülen, algılanan ve bilincine varılan bir şeydir. Öyle ise, dünya deneyimlerimizin tamamı, bilinç tarafından kurulmuştur, en somut algılardan en soyut matematik formüllerine kadar. Bu nedenle fenomenoloji, Bilinç'in sistematik incelemesini hedefler. Hareket noktası olarak belli bir epistemolojiye dayanma düşüncesinden uzak durur.
  20. Maddecilik, özdekçilik veya materyalizm, her şeyin maddeden oluştuğunu ve bilinç de dahil olmak üzere bütün görüngülerin maddi etkileşimler sonucu oluştuğunu öne süren, a priori olan hiçbir metafiziksel kavram kabul etmeyen felsefi kuramıdır. Bir diğer deyişle madde, varolan tek tözdür. Maddecilik "fiziksel maddenin tek veya esas gerçeklik olduğu" yönündeki kuramdır. Maddeci kuram, monist varlıkbilim sınıfına aittir. Materyalizme gore- Her sey maddedir Idealizme gore- Hersey dusuncedir. Burada indirgemeci ve determinist monism temelinde "hersey" "bunun (madde ya da dusunce) disinda baska bir mustakil var olan varlik yoktur" demektedirler. Yalniz, materyalizmin madde temelinde; maddenin ne oldugu ortak bir algi degildir. Yani; madde; herseyin ondan meydana geldigi "tek cesit bir madde mi vardir (hyle), ya da madde cesitleri mi vardir? madde surekli/daimi mustakilligini koruyanve cogulcu formlari ifade edebilen midir? (hylomorphism), ya da sayisal ozel degismeyen icerikler midir? (atomism), kalitimsal ozellikleri var midir? (substance/mustakillik teorisi),ya da bunlardan yoksun mudur? prima material-on material) Yukaridakilerden hangisidir, bunun bir ortak algisi yoktur. Ayrica, mustakilliginin (substantial) varlik olarak ebati ortaya konamaz. Dolayisi ile, materyalizm de ne oldugu ortak olarak ortaya konamayan bir madde temeli vardir.
  21. Bilindigi gibi, felsefenin Metafizik dalinin, yani varlik ile ilgili one surulen kuramlarin insanoglu tarihi boyunca iki ana one surum olarak tartisagelmistir. Birincisi bu tartisma ve bu one surumlerin her turlu etik ve ideolojik ve de izmsel one surumlari bilimsel degildir. Ayrica bilisselligi de icermezler. Icermezler, cunku bilissellik insanoglu fenomeni beynin, yani karmasik dinamik sisteminin zihni yani, soyutlama, soyut uretme, soyut deger ve soyuk kavram yonudur. Zihnin numenal yeti olarak bilinen soyut yetileri- Zihniyet, dusunce, akil, hafiza, algi, bilinc, farkindalik v.s. olarak siralanabilir. Varliksal/ontolojik one surumlerden biri olan materyalizm, zihnin farkina ortaya koymak yerine; maddenin bir sekli olarak degerlendirir. Dolayisi ile nesnelligini madde temeli olan beyin ile ortaya koyar. Yine varliksal/ontolojik one surumlerden biri olan idealizm de, dusunce one surumu olan monizm temelinde, beyni de zihni de yetilerini de degerlerini de soyutlamasini da insanoglu disi bir guce verir. Burada materyalizmin, insanoglunu maddelestirmesinin akilciligi ile, idealizmin insanoglunu kullastirmasinin akilciligi aynidir. Bilim ise varliksal olarak bir kesinlik ve mutlaklik icermez. Sadece gozlemini ortaya koydugu tabani fenomen olarak nitelendirir ve ne oldugu monist/dualist ve mutlak tartismasina girmez. Buradaki ilk sorun, her iki birbirine zit one surumunde insanoglu varligini algilayamamasi ve farkinin farkini ortaya koyamamasidir. Buradan iki ana sonuc cikar. Insanoglunu ya bir madde nesnellige ya da bir kul kolelige teslim etmek ve hic bir sekilde zihinsel degisimini zihninin onu yonlendirdigini ve yonettigfini bilissel olarak algilayamamak. Halbuki tum one surumler zaten bir soyutlama urunu ve insanoglunun soyutlama yetisinin bir ozelligidir. Matewryalizmin soyutu, soyutlamayi, soyut deger ve kavramlari "yok" olarak algilayamamasi, idealizmin de bu temelde soyutu baska bir guce vermesidir. Cunku materyalizme gore oznellik, ozellik, ozsellik, ve de her turlu soyut; maddenin bir degisimidir. Idealizme gore de, tanrinin insanoglunu yonlendirmesi ve yonetmesidir. Kisaca daha once de ara ara ve konu ve de kavramina gore deginilen, her ikisinin de insanoglu varliginin farkinda olmamalari birinin maddeye digerinin de kula ozdes kilmalaridir.
  22. Ben bilgi felsefesi yani epistemolojik felsefeye gore dusunuyor ve bilgi paylasiyorum. Cunku varlik uzerine insanoglunun ortaya koydugu her bir kuram ve onlarin her bir tozu, ister toz temelli ister gercek temelli olsun, hem bilimsel bir icerik tasimaz; hem de insanoglu kendini bildi bileli bu konuda "kedi/kopek gibi didisir, durur." Sonucta insanogluna gore zaten insanoglu metafizigin varliksal olan uc tozunu de bunyesinde barindirir (madde, dusunce ve kavram) oyuzden ontolojik olarak ve monist/dualist toz temelinde ustelik "ilk, tek, mutlak" gibi gozlemi olmayan akilci one surumlar (materyalizm, idealism ve pozitivizm) o yuzden zaten insanoglu bu uclu teke indirgeme tartismasini ortaya atmistir. Iste o yuzden hem tarihi temelde hem de felsefe temelinde bilgi felsefesi ile degerlendirildiginde, varliksal bir tarafin degerlendirmesini icermez. Cunku buradfa sadece temel bilgi degil, ayni zamanda bilimsel temelde bilgidir. Benim sokrates'in farkini ortaya koymam da bu nedendendir. Yani sokratesin bilgi ve bilim temelinden uzaklasan ilk filozof olmasi.
  23. Saddam ya da Usame Bin Laden gibileri, her zaman emperyalizmin ve zihniyetinin usagidirlar. Tbi ki bu usaklikta da kendi adlarina cikarlari vardir. Saddam once Iran ile sav astirilmis ve sonrada Kuveyt'e saldirtilarak O.Dogu'nun ilk karistirilmasi temelinde bir rol oynamistir. Irak'a giren ABD askerleri ile savasmamis ve teslim olmustr. Emperyalizm ve zihniyeti bir mafyadir ve mafia gibi calisir. Once cikar olarak kullanir, sonar da kullanmasi bitince de harcar. Yalniz yine mafya'nin bu harcamalarinda oynadigi oyunlar da bilinmektedir. Saddam asilmadan once gosterilen resimlerinin Saddam olmadigi ve benzeri oldugu kamuoyuna yansimistir. Dolayisi ile Saddam'in oldurulmedigi ve yeni bir estetik ve kimlik ile ABD'de luks bir hayat yasadigi da soylenmistir. U.B.Laden'de birden bire olduruldugu aciklanmis ama kimse cesadini gormemistir. Dolayisi ile emperyalizm ve zihniyeti, hem terorun yaraticisi hem uygulayicisi hem de yonlendiricisidir. Kamuoyuna da bunu "demokrasi, hak ve ozgurlukler" v.s. temelinde duygu somurusu yaparak ve sanki terror ve terorizmden koruyormus gibi yaparak lanse eder. Teroru ayni zamanda "can guvenligi" adi altinda toplumu her turlu gozleyerek ve her turlu bilgisini elde ederek, kendi cikari Adina da kullanir. Cipli kimlikler her yerdeki kameralar aslinda bunun icindir, yani fislemek ve sonrada hesap sormak.
  24. Kadinlar genelde her turlu hak ve ozgurluk savasiminda canlari pahasina da olsa en on saflarda savasan insanoglunun bir parcasidir. Herseyden once kadinlari erkeklerden ayirmak ve ayirarak bir yorum yapmak, ne kadar yanlis ise; bir kadinin cani pahasina verdigi mucadeleyi mcadele icerigi olarak ta ayirmak, ve bu temelde yorum yapmak o kadar ayrimcidir. Turkiye en yakin tarihte gezi bilinci direnislerinde kadinlarin en on safta oldugunu da gordu, sonraki her turlu eylemde de, Kobani eylemlerinde olen Kader Ortakaya'nin Tugce'de hak ve ozgurluk savasi verme anlaminda da bir farki yok. O yuzden hak ve ozgurluk mucadelesinin her dalinda en on saflarda canini hice sayarak mucadele veren kadinlarimizi, politik izm temelli bakis acilari ile farklilastirmayalim. Herbirinin degerini herbirinin hak ve ozgurluk mucadelesi olarak verelim. Sonucta verilen hak ve ozgurluk mucadelesidfir onemli olan, bunun politik icerigi ya da bu mucadelenin verilme sekli ya da nedeni onemli degildir.
  25. Farkindaysan 6. yuzyil ile 8. yuzyil arasinda bir ikiyuzyil fark var. Bu da zaten conficyus'u Lao-tse cin, upasnishads ve budha hindistan, Zarathustra iran, eski ahit peygamberleri filistin, homer v.s. olarak ta farklilasir. Felsefe her seye olan bir bakis acisinin insanoglu eliyle yine insanogluna tanistirilmasidir. Genelde tarih oncesi bulgular ise, felsefi olarak degil; bilimsel olarak zamansal olcum ile degerlendirilmektedir. Mesela tarih oncesi olan toplumlarini yasamlarini bilimsel olarak ortaya koymak perk de mumkun degildir. Cunku kullandiklari diller yok olmustur ve elde edilen yazitlar bugun hala gecerli olan yazitlara gore degerlendiiklmektedir. Felsefe ilk ortaya ciktiginda hem gozleme hem de "herseyi tek bir temelde butunlemeye" yoneliyordu. Metafizigin ve gercegin ne oldugunun akilci temelde ortaya cikisi, felsefeyi hem bilim otesine hem de tanriya tasidi. Zaten karanlik cag ve ronesansa kadar olan donem de bunun kanitidir. Felsefenin dinden bagimsizligi, sokrates ile birlikte sona erdi ve ronesansa kadar ve ordan da aydinlanma cagina kadar da surdu. Cunku metafizigin kendi temelinde dallanmasi varlik olarak tanriyi teoloji olarak farklilastirdi. Din ise su an din felsefesi ya da dini felsefe temelinde isleniyor. Yalniz ilginc olan bu kavramlarin felsefenin bile ne oldugunun ortak bir tanimi algisi yok. Nedeni de akilci algi ile algilanan soyut olmalari. Dolayisi ile felsefe, etik, estetik, her yonu ile bilimsel icerik tasimaz. Cunku ortada gozlem veren bir fenomen (insanoglu sadece dusunce ve davranis fenomen tabani olarak gozlem verir) tabani yoktur. Insanoglunun somutlastirdigi tabanlar ise sadece yasam ve iliski dozen ve system kurum ve kurumlasma olarak ortaya cikar.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.