evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
Nisa Suresi 43.Ayet
Baska da bulamazsin, zaten. Yalniz buradaki mumin kadin, Kur'ân'da cennetlik kadınlar "Ezvâcün mutahharatün" yani "temiz kadınlar" olarak vasfedilir. "Temiz" kadin ne demekse! Temiz erkek degil.
-
Nisa Suresi 43.Ayet
Bu kadar "salliyorsun" da su soruya ne yanit vereceksin? Diyelim adam cennette esi olan kadin cehennemde? Ne olacak? Ya da kadin cennette,esi olan adam cehennemde? Ne olacak? Ayrica gilman nedemek? Oglan degil mi? Nerde cennette erkek?
-
Kur'andaki çelişkiler
Yukrida verilen celiskileri ve daha nicelerini nasil acikliyorsun?
-
Kur'an Kimin Sözü?
Su anda guncel konu dini politik cikar somurusu ve bunun gozler onune serilmesi. Bu da araplastirma temelinde iki koldan ya[piliyor. Birincisi selefilik digeri de kurancilik. Bizlerin aydin olarak gorevi; toplumu bu din tuccarlarindan ve onlarin serrimnden korumak ve uyarmak. Ben gerektiginde her seyi her zaman dusunurum. Bunu algilaman icin sitedekibaslik ve mesajlarima bakman yeterli. Yalniz siz neden basliktan saptiniz? Baslik kuran kimin sozu ve Allah'in sozu olmadigina dair de bir kuran sure ayeti verilmis.
-
Nisa Suresi 43.Ayet
Burada dikkat edilmesi gerekenm nokta erkek egemen algida disinin iki farkli sekilde degerlendirilmesidir. Kadin ve annelik. Zaten Meryem'in kutsalligi da kadinligindan degil, anneliginden/uretiminden gelmektedir. Islamda da aynidir, disinin annelik yonu kutsaldir ve hatta Muhammen cariyelerinden birinden cocugu olunca, onu kolelikten azad eder. Kadinin ise hic bir degeri yoktiur. Kadin "erkegin bir seyidir" Kadin hakkindaki her turlu soylemi erkek soyler ve kadinlar sanki erkeklerine hizmet etmek icin yaratilmistir. Zaten Adem/Havva mitolojisinde de Havva Adem gibi ayri degil; ustelik Ademin kaburga kemiginden yaratilmistir. Ayrica kadinlar ile ilgili cennete gitme ayeti de yoktur. Ustelik erkeklere seyi tomurcuklanmis/el degmemis huriler verilecektir.
-
Kuran'da özne Sorunu
Ayrica asagidaki ayette, 3. TEKIL SAHIS KARMASASI VARDIR. De ki: O, Allah birdir. (112/1) Allah sameddir. (102/2) O, doğurmamış ve doğmamıştır. (103/3) Onun hiçbir dengi yoktur. (103/4) Birinci "de ki" de hem " o" hem "Allah" kullanilmistir. Burada ikisi de 3. TEKIL SAHISTIR. Dilbilgisi olarak sadece biri yeterlidir. Ayrica 3. tekil sahis olarak, bazen "o" bazen "Allah" kullanimi nedendir? "O=Allah" degil midir? Degil ise "o" kimdir? Ayrica kuran'da sadece 3. tekil sahis karmasasi yoktur. Ayetine gore "ben" birinci tekil sahis ve "sen" ikinci tekil sahis, "biz" birinci cogul sahis, "siz" ikinci cogul sahis ve "onlar" 3. cogul sahis olarak; tum sahis zamirleri kullanilmistir. Ustelik bu kullanimlar, ayetin ANA OZNESINI YANI YAZANINI BELIRLEME ADINA DA BIR KARMASADIR. Ayrica sadece "yazan" degil, "yazdiran" " birine yonelik yazilan" ozneleri de ayetlerde mevcuttur. Butun bunlar KURAN'IN YAZIMI ADINA BIR OZNE KARMASASI GETIRMEKTEDIR.
-
Kuran'da özne Sorunu
Kuran'da "de ki" ile baslayan ayetler oldukca coktur. l Turkce de "de ki" anlam ve icerik olarak "varsayalim ki/farzedelim ki" anlaminda kullanilir. Ornek, "de ki; Ali oraya gitmis olsun" yani "farzedelim ki/varsayalim ki Ali oraya gitmis olsun" Burada ALININ ORAYA GITTIGI DEGIL; GITTIGININ FARZEDILDIGI SOYLENMEKTEDIR. Yani ALI'NIN ORAYA GIDIP GITMEDIGI BELLI DEGILDIR, FAKAT; BIR SEYI ACIKLAMA ADINA, ALI'NIN ORAYA GITTIGI VARSAYILIR. Kuran'da ve arapca da kullanilan ve turkce'ye tercume edilen "de ki" boyle bir anlamdamidir? De ki deki diger bir sorun da ozne sorunudur. Turkce de DE KI DOLAYLI BIR ILETIMDIR, YANI DIREK BIR ILETIM DEGILDIR. Ornek; Ali, Veli'ye "Deki yarin orda olacaksin" simdi burada; ALI' VELI'DEN KENDI SOYLEDIGINI DEMESINI ISTEMISTIR. YANI ORTADA VELI'NIN SOYLEMI YOKTUR, VELI'NIN ALI'NIN SOYLEMINI ILETIMI VARDIR. Yalniz burada sorun yine bitmiyor. Eger Veli, Ali'nin mesajini iletiyorsa; bu sekilde konusmaz. VELI"ALI BENDEN BUNU SOYLEMEMI ISTEDI" der. Ustelik "deki" ile baslayan bir ifade de, de ki kime hitap etmektedir? Algi da bir 3. sahis ortaya cikiyor. ALI VELIYE ILETIYOR VELI ARACI OLARAK BASKALARINA ILETIYOR. Yani bu sozu diyecek olan kim? Bir ornek: Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır. (2/120) De ki, diyen kim? De ki diyen kimden bunu, kime demesini istiyor? De ki diye bu cumleyi yazan kim? Bu cumlede yazilani soyleyecek/uygulayacak olan kim? Kisaca KURAN'IN YAZARI OZNE OLARAK KIMDIR?
-
Kur'an Kimin Sözü?
Ayrica Kuran'da "ozne kim?" celiskisi vardir. Tam da bu konuda bir baslik acacaktim.
-
Kur'andaki çelişkiler
“Ey Muhammed! Sen, sevdiğini doğru eriştiremezsin, ama Allah dilediğini doğru yola eriştirir” (Kasas Suresi, ayet 56). “Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de doğru yola eriştirir” (İbrahim Suresi, ayet 4; ayrıca bkz. Kehf Suresi, ayet 17). Bunlar da diger ornekler. Yani aslinda "serbest irade" de bir hikaye. Zaten teslim olmus ve iman etmis bir kulda, serbestirade olmaz. Serbest irade birey bilinci almis bir kiside olur.
-
Kur'andaki çelişkiler
Aynen. Yani imtihan bir hikaye. Sadece bu dunyada insanoglunun elinde tek olan yasamini elinden almak ve yasami yasam sonrasina endeksleyerek, kula kulluk etmenin sistem ve duzenini kurmak. Aslinda iman eedenler bir yana, yani bu dunyada kula kulluk edenler ve yasam sonrasi mitolojisi ve etmeyenler de cesitleniyor. Munafik, kafir, murted, mursit v.s. Tum bunlarda "herkes musluman dogar" cumlesinden yola cikarak farklilasmis. Yani oyle ya da boyle mumin olmayan ve iman etmeyenler.
-
Kur'andaki çelişkiler
Hâlâ Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı. (Nisâ: 82) Celiskiler; Hud: 105 ve Mürselât: 36'ya göre göre mahşerde Allah'ın huzûrunda konuşmaya izin yoktur. "O gün gelince, Allah'ın izni olmaksızın hiç kimse konuşamaz: İçlerinde bedbaht olanlar da, mesut olanlar da vardır." (Hud: 105) "Kendilerine konuşma izni verilmez ki özür dilesinler." (Mürselât: 36) Fakat; Tâ-Hâ 103' göre ebedi Cehennemlik olanlar, aralarında gizli gizli konuşurlar. "Aralarında gizli gizli konuşarak: Siz, sadece o gün eğleştiniz, derler," (Tâ-Hâ. 103) * Mûsâ, Firavun'un huzûrunda elini koynuna sokup-çıkardığında, bembeyaz olur. Â'raf: 109'a göre Firavun'un çevresinde bulunan "ileri gelenler" hayret ederek, " "Muhakkak bu çok bilgili bir sihirbazdır." derler. Fakat Şuara: 34' göre konuşan Firavundur. "Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: "Bu dedi, herhalde çok bilgili bir sihirbaz!" (Şuara: 34) * Zâriyat: 47'yi allayıp-pulayarak bing-bang teorisine uydurup 'şapkadan tavşan' çıkaran ve "Kur'anda dünyanın yuvarlak olduğu yazılıdır" diyenler, Gaşiye: 20'yi hokus-pokuslamak için "yayıp-döşedi" diye çevirirler. Halbuki orada kullanılan kelime; "Ve ilel ardı keyfe sutıhat." şeklindedir. Satıh; düz zemin anlamındadır. Ve yeryüzüne, nasıl düzleştirilmiş (bakmıyorlar mı)? * Kaf: 38, Hadid: 4, Â'raf: 54, Yunus: 3, Hûd: 7, Furkan: 59 ve Secde: 4'e göre kâinat altı günde yaratıldı. Fakat Fussilet: 9/1011/12'ye göre sekiz günde... * Secde: 5'e göre, işler yeryüzünden Allah katına "bin yılda" yükselir. "Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O’na yükselir." Fakat Mearic: 5'e göre ellibin yılda. "Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir." * Bakara: 29'a göre evvelâ yeryüzü yaratılmıştır. "O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir." Fakat Nâziat Suresine göre yaratma işine önce göklerden başlanmıştır. 27-28. Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir. 29. Gecesini karanlık yapmış, gündüzünü aydınlatmıştır. 30. Ardından yeri düzenlemiştir. * Âl-i İmran: 124-125, Efal: 9, Neml: 37 ve Tevbe: 26-40'a göre; kulları zor durmda kalınca Allah gökten ordular gönderir. Fakat, Yâ-Sin: 28-29'a göre aslâ ordu göndermez. "Ondan sonra milleti uzerine gokten bir ordu indirmedik; zaten indirecek de degildik; sadece tek bir ciglik... o kadar, hemen sonup gittiler." * En'âm: 34-115, Yunus: 64, Fetih: 23, Kehf: 27 ve Kaf: 29'a göre Allah'ın sözleri değişmez. Fakat Râd: 39'a göre Allah "dilediğini siler, dilediğini bırakır" "Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfûz) O’nun yanındadır. " * Müslüman; Kur'an'ı "Allah kelâmı bilir. Fakat Kur'an Tekvir: 19/20/21 de başka konuşur. "Bu Kuran, arsin sahibi katinda degerli, guclu, sozu dinlenen ve guvenilen serefli bir elcinin (getirdigi) sozdur." Âyet'in orjinalinde "getirdiği" kelimesi yoktur. Şapkadan tavşan çıkarma burada da kendisini gösterir. * Nahl: 99'a göre Şeytan'ın "inanan ve Rablerine tevekkül edenlerin üzerinde hiç bir etkisi yoktur. "Gerçek şu ki; şeytanın, inanan ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimseler üzerinde bir hakimiyeti yoktur." Fakat; En'âm: 68'e göre İblis, Allah'ın 'âyet'lerini Peygambere unutturur. "Âyetlerimiz hakkında dedikoduya dalanları gördüğün vakit başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir, uzaklaş. Şayet şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra (kalk), o zalimler grubu ile beraber oturma." * Kâfirler, gerek kitap ehlinden olsun gerek puta tapanlardan olsun muhakkak, cehennem ateşindedirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Onlar, insanların en şerlileridir" Beyyine:6 Allah katında canlıların en kötüsü, şüphesiz inkâr edenlerdir. Onlar artık inanmazlar. (Enfâl/55) Bu 'âyet'lere göre Allah katında insanların en kötüsü kâfirlerdir. Fakat; Nisâ: 145'e göre Münafıklar. "Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın." Nisâ:145
-
Kur'an Kimin Sözü?
Tekvirsuresinin 19. ayeti aynen soyle der; "Suphesiz, Kuran, buyuk bir elcinin sozudur" Bu ayetten de anlasilacagi uzere, Kuran Allah'in degil; bir elcinin sozudur. Bu elci de, Muhammed olduguna gore, bu ayetin dedigi "Kuran'in Muhammed'in sozu" oldugudur. Yani Kuran'in yazari Muhammed'dir.
-
Çok düşünme hastalığı
Dusunmek bir hastalik degil, aksine beynin islevi ve yapasi gerekendir. Beynin dusunmesi demek, bilincaltinda yerlesmis hafizada olani kullanmak demek degildir. Aksine hafizada olan yerlesmisi kullanmadan once onun uzerine muhhakeme yapmak, onu degerlendirmek ve sorgulamak; bu bilincaltina yerlesmisi bilinc ile bilerek ve sorgulayarak degerlendirmek, bilmek ve beynin bilincalti yerlesmisi olarak degil; kisinin kendi karari ve bilgisi olarak bu yerlesmisin degerlendirilebilmesi ve kisi kontrolunda degerlendirilenin dile getirilmesidir. Burada serbest irade ve bu iradenin kisice alinmis karari cok onemlidir. Bunu ancakbirey bilinci olan yapabilir. Beynin dusuncesi ancak dusunmekeylemi ile ve bu eylemin kisice bilincli olarak yapilmasi ile harekete gecer. Aksi dusuncvedekinin hafizadan dile gelmesidirki burada bir dusunmek eylemi yoktur. Kisinin kendisi ya da bilinci de yoktur.
-
Şeriat Nedir?
Butun bu aciklamalardan sonra, umarim; inanirlar islam dini bunyesinde kendilerinin hangi tarihi temeldeki inaca sahip olduklarini gozden gecirirler ve diktatorun, selefilik ve kurancilik politik cikar ve islam dini imani ve inanci somurusunu algilayarak; en azindan etikolarak davranirlar. Mizah'a "dine hakaret" diye karsi cikarken, ayni zamanda "bakara/makara" diyene de hakaret diyebilirler. Tum koktendinci islam terorinin kuranci veselefi temelini algilayip onlarin politik oyunlarina gelmezler. Ya da diktatorun "filistin/misir 'kardesler' hareketini kollayip, Irak, kurd, Suriye katliamlarina neden sessiz kaldigini anlarlar. Camiye ayakkabi ile girildi diyenin, cami bombalayanlara sessiz kaldigini anlarlar. Kisaca islam dini imani ve inancini sadece kendi politik cikari ve iman, inanc din somurusu olarak kullananlarin farkini algilarlar ve karsi cikarlar. Yoksa "islam bu degil/islam baris dini" v.s. soylemlerle kendilerini kandirmaya devam ederler.
-
Şeriat Nedir?
Buradaki bir onemli konuda, selefilige gidisteki "kuran" temelinin neden one cikarildiginin getirdigi politik cikar ve islam somurusudur. Kur'an ayetlerinin ne şekilde anlaşılması ve yorumlanması gerektiği ile ilgili mezheplerin değişik görüşleri olmuştur. Kur'an ayetlerinin yorumlanmasına karşı çıkan ve sadece anlaşıldığı üzere ve dış şekliyle tatbik edilmesi görüşü; Selefilik ve zahirilik, Ayetlerde derin anlam ve işaretlerin bulunduğu ve asıl anlamlarının bunlar olduğu görüşü; Batıni-tasavvufi ve hurufi görüşler, Ayetlerin akıl ile yorumlanması, Akılcılar (mutezile), Ayetlerin akıl ve nakil ile birlikte yorumlanması; Hanefiler Ayetlerin nakil ile yorumlanması; Nakilciler, hadis ve sünnetçi (sünni)ler, Nakli reddeden ve sadece Kur'anı kaynak kabul eden Kur'ancılar. Burada ilginc olan "Benim her turlu rehberim, Kuran'dir" diyenlerin; aslinda soylendigi gibi Islam dininin en nicelikli toplumu olan sunniler olmadigi. Kur'ancılık (Arapça: قرآنيون Qurʾāniyūn) ya da Kur'an Müslümanlığı sadece Kur'anı İslam'ın ana kaynağı olarak kabul edip diğer İslami kaynakları (Hadis, İcma, Kıyas, vb.) reddeden düşünce sistemi. Kur'ancılar genel manada Kur'anın herhangi bir açıklamaya ihtiyaç olmaksızın anlaşılabileceğini, bunun yanında hadislerin korunmadığını, korunan kitabın ve sözün yalnız Kur'an olduğunu ve sağlam kabul edilen hadislerin dahi şüphe taşıdığını ve şüphe taşıyan hiçbir metnin dini kaynak olamayacağını iddia ederler. Kur'ancılar bu düşüncüleriyle İslam'ın iki ana mezhebi olan Sünnilik ve Şiilik'ten ayrılırlar
-
Şeriat Nedir?
Sunnilik/hanefilik/maturidiligin selefi (gunumuz koktendinci islami teroru estirenler)mezhebi ile bagi Eş'ârîlik ve Mâtûridîlik kurulana kadar Sünni Müslümanlar i'tikadî yönden Selefîyye'ye bağlı sayılıyordu. Müslümanlar arasında mezheplerin kurulmuş olduğu 8. ve 9. asırların öncesinde yaşayan sahabe ve tabiin gibi Müslümanlar "Selef-i Salihin" kabul edilir ve doğru yolda olduklarına inanılırdı. İslam tarihindeki en eski hareketlerden biri olan Selefi gelenek; Ehl-i sünnet-i hassa, Ehl-i Hadis, Ashabu'l-Hadis gibi isimlerle de anılmıştır. Selefi gelenek hadisçilerin temsil ettiği bir ekol olması, katı nakilci tavrı, aklı öncelemekten kaçınması, kıyas ve re'y gibi metodlara itîbar etmemesi ile farklılaşır. Bu noktada Kûfe'de başlayıp Irak'ta kurumsallaşan rey ekolünden farklılaşmaktadır. Hanbeliliğin de kurucusu olan imam Ahmed bin Hanbel ile ilk devresini yaşayan Selefilik, Harranlı İbn-i Teymiyye ile ikinci aşamasını geçirdi. Günümüzde de devam eden üçüncü kuşağın öncüsü, 18. yüzyılın başında doğmuş olan Muhammed bin Abdülvahhab'dır. Selefiyye terimi günümüzde çoğu kez Hanbeli ekolünden Muhammed bin Abdülvahhab'ın öğretilerini benimseyen ve İslam Coğrafyası'nda karşıtları tarafından yaygın şekilde Vahhâbîlik olarak tanımlanan inanç sistemine mensup kişileri tanımlamak için kullanılmaktadır. Ehl-i Sünnet'in dışında olan Vahhabilik mezhebi Haricîler kollarından biri sayılır. Nitekim günümüzdeki Selefi ve Vahhabi toplumların fikirleri ve davranışları Haricilerle mutabıktır. Vahabi ve Selefiler diğer itikad ve mezheb Müslümanlarını, küfür, şirk ve bidat ile itham etmektedirler. Selefîyye itîkâdî konulara aklın karıştırılması konusunda Mu'tezile mezhebinin tam tersidir. Mu'tezile mezhebi aklı birinci sıraya koymakla beraber akıl ile naklin çeliştiği durumlarda aklı kullanarak tevile gider ve genel olarak felsefeci bir tutum benimserken, Selefiyye mezhebi ise itîkâdî konularda akla yer vermez, sadece nakil (Kur'an ve Sünnet) ile hareket eder. Müteşabihler konusunda müteşabihi olduğu gibi kabul ederek, bu ayetlerde kastedilen mânâyı insanların bilemeyeceğini, konunun mânâsını Allah'a havâle ettiklerini belirtirler. Selefîyye mezhebi, akıl ve nakil (Kur'an ve Sünnet) konusunda mutlak nakle inanır ve aklı sahih nakle tâbi görür. İman esasları ile ilgili konularda Kur'an ve Sünnetteki açıklamalar ile yetinip bunları aynen kabul eder. Bu kabule müteşâbihler de dâhildir, te'vîl (görünür anlam dışında bir başka anlamda kabul etme) etmemekle beraber Mücessime'nin yaptığı gibi tecsîm (yani cisimleştirme) de yapmazlar. Genellikle Hanbelî fıkıh mezhebine bağlı olanlar i'tikatta Selefîdirler. Ancak Selefîler fıkıhta mezheb taklidini benimsemedikleri için kendilerini bir mezhebe bağlı saymazlar. Dört büyük imamı esas alırlar, hâdis'e ve hadis âlimlerine çok önem verirler, itîkâd olaraksa İbn-i Teymiye'yi Şeyhülislam olarak görürler ve dini belli bir konuda ihtilâf varsa genel görüşe yani icma'ya uyarlar. Bugün Selefilerin en yoğun olduğu bölge Suudi Arabistan'dır. Simdi daha iyi algilaniyor mu, halifelige/padisahliga soyunan diktatorun, sunni/hanefi/maturidi temelli inanci politik ve duzen olarak neden selefilige tasimak istedigi ve neden ISID dahil, islam temelli koktendinci terore destek verdigi. Butun bunlarin isiginda, acaba ulke ve toplumunu nasil bir seri duzen bekliyor?
-
Şeriat Nedir?
Ayrica sunni fikih mezheplerinden, en yogunu hanefi mezhebidir. Hanefi mezhebi, (Arapça: الحنفية veya المذهب الحنفي) İslam dininin sünni fıkıh mezheplerinden biri. Hanefilerin itikatta (inançta) mezhepleri ise Maturidilikdir. İsmini kurucusu Ebû Hanife'den (Numan bin Sabit) (699-767) alır. Türkiye, Balkanlar, Türkistan, Afganistan, Mısır, Suriye, Ürdün, Hindistan ve Pakistan'da yaygındır. Hanefi mezhebi dört Sünni mezhebin nüfus açısından en genişidir. Takipçileri tüm İslam aleminin yaklaşık %56'sını oluşturmaktadır. Hüküm çıkarma Hanefi mezhebinde bir konuda hüküm çıkarmak için önce "kitaba" (yani İslam'ın kutsal kitabı Kur'an'a) başvurulur. Kitapta bir delil bulunamazsa Hadis'lere bakılır. Hadisler'de yoksa sahabenin birinin görüşü temel alınır. Sahabi sözünde de bir cevap bulunamazsa en son kıyas'a başvurulur. Bazen maslahat icabı kıyas tercih edilir. Mâtûridîlik, (Arapça: الماتريدي) ünlü Türk din bilgini Matüridî'nin, Hanefî Mezhebi'nin kurucusu İmam-ı A'zam'ın düşüncesini tâkip eden, akla önemli bir yer veren İslam dini itikad mezhebidir. Türkiye, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Orta Asya ülkelerinde yaygındır. Matüridîye göre iman; "kalp ile tasdik dil ile ikrar"dır. Diliyle ikrar ettiği halde kalbiyle tasdik etmeyen kimse mümin değildir. "İnanç, henüz gönüllerinize yerleşmedi" (Hucurat suresi/14) ayetiyle imanın kalp ile ilgili olduğuna işaret edilir. Ayrıca, "İşte Allah imanı bunların kalplerine yazmış...(Mücadele suresi/22) ayetinde de iman kelimesi kalbe izafe edilmiştir. Bu durumda imanın gerçek rüknü "kalp ile tasdik" tir. İman, tasdik etme, onaylamadır. İman tasdik olunca, aksi de tekzip yani inkâr ve yalanlama olacaktır. Tekzib, "inkâr" niyetiyle ifade ediliyorsa bunun anlamı küfür'dür. Matüridî, Kitab üt-Tevhid adlı eserinde "İmanın kalp ile tasdik veya marifet olduğu meselesi" başlığı altında, sadece bilmenin iman için yetersizliğini anlatır. O'na göre bir şeyin mahiyetini bilmek onu tasdik etmek anlamına gelmez. Bu sebeple kalpteki iman bilmekten başka bir şeydir. Yani, kalpteki iman ile bilmenin mahiyetleri ayrıdır. Ancak bilgi, kalple tasdikin meydana gelmesinde önemli rol oynar. Zira cehalet de bazen inkârcılığın sebebi olabilmektedir. Matüridî'ye göre hürriyet, îman ve küfrün varlık şartıdır. Yani iman ve küfür tercihle olur. Şeriat, tarikat, tasavvuf Matüridiye göre din, Allah'ı bilmek ve O'na ibâdet etmektir. Bütün Peygamberler, Allah'ı bilmeye ve ibâdeti de sadece Allah'a has kılmaya davet eden tevhid dinine mensupturlar. Hiçbir Peygamber kendinden önceki peygamberlerin dinini reddetmemiştir. Âdem'den sonra bütün Peygamberler dini aynı, şeriatı değişik tebliğ etmişlerdir. Bu ifadelere delil olarak da "...Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol belirledik. Allah dileseydi hepinizi tek bir ümmet yapardı. Lâkin size verdiği şeylerde sizi sınamak istedi. Bunun için iyi işlerde yarışın"(Mâide suresi/48)" ayeti gösterilir. Matüridî, tasavvuf ve tasavvufun kurumsallaşmış teşkilatı olan tarikatlara mesafelidir. Bu, duygusal değil ilmî bir tavır alıştır. Matüridî'nin mesafeli duruşu tasavvufçuların bilgi kaynakları anlayışı yüzündendir.
-
Şeriat Nedir?
Turkiye toplumunun islam dini mezhebi ve inanci cogunluk ile sunni olarak bilinir. Asagida islam dininin iki ana mezhebi mukayese ewdilmistir. KUR'AN-I KERİM Ehli Sünnet'e Göre: Ehil Sünnet Kur'an'ın sıhhatine, ziyade ve noksan olmadığına ittifak etmiştir. Kur'an Arap dili kural ve usullerine uygun olarak anlaşılır. Ehli Sünnet Kur'an'ın Allah'ın kelamı olduğuna, hadis ve mahluk olmadığına, içinde batıl bir şeyin bulunmadığına ve müslümanların inanç ve muamelatta ilk kaynağının Kur'an olduğuna inanırlar. Şiiler'e Göre: Bazılarına göre Kur'an sıhhatli değildir Kur'an Şii inançlarından herhangi biriyle çatıştığında mezheplerine uygun garip teviller yaparlar. Bu yüzden bunlara "Müteevvile" ismi verilmiştir. Daima Kur'an toplanırken ortaya çıkan ihtilafa işaret etmeyi severler. Kendi imamlarının sözleri onlara göre güvenilen teşri kaynağıdır. HADİS Ehli Sünnet'e Göre: Şeriatta ikinci kaynak ve Kur'an'ı açıklayıcı mahiyettedir Peygamber (SAV)'den sahih olarak gelen herhangi bir hadise muhalefet etmek caiz değildir. Hadislerin sahih olduğunu anlamak İslam Ümmeti alimlerinin Hadis Usulü hususunda ittifak ettiği kurallara dayanır. Bunun yolu da senedin tahkikidir. Kadın ve erkek ayırdedilmeksizin adil şahısların şehadetiyle güvenilir olup olmadıkları incelenir. Her hadis rivayet edenin belli bir tarihi, rivayet ettiği hadislerin sahih olup olmadığı tespit edilmiştir. Yalancıdan, meçhul şahıslardan sadece akrabalık vasfıyla hadis kabul edilmez. Çünkü hadis rivayeti her türlü itibarın üzerinde büyük bir emanettir. Şiiler'e Göre: Resulullah (SAV)'ın ehli beytine nisbet edilen ve siyasi savaşlarında Hz. Ali'nin yanında bulunanların rivayet ettiği hadislerden başkasını kabul etmezler Hadislerin kabulünde sahih olup olmadığına, senedine ve ilmi metoda ehemmiyet vermezler. Çok defa meçhul şahıslardan rivayet ederler ve derler ki : Muhammed b. İsmail'den .o da ashabımızdan birinden, o da bir adamdan rivayet etti ki şöyle dedi..." Kitapları sıhhatinin ispatı mümkün olmayan on binlerce hadisle doludur. Ve bu hadisler üzerinde dinlerini bina etmişlerdir " Bu tutumlarıyla Sünnet-i Nebeviye'nin dörtte üçünden fazlasını inkar etmişlerdir. Bu nokta Şiiler'in diğer müslümanlardan ayrıldığı en mühim noktadır. SAHABE Ehli Sünnet'e Göre: Ehli Sünnet sahabeye hürmet edilmesi ve onlardan razı olduklarına ittifak etmişlerdir. Çıkan anlaşmazlıklar samimi olarak yaptıkları ictihad kabilindendir. Ve o ortam geçmiştir. Onların anlaşmazlıklarını ele alarak nesiller boyu kin beslemek caiz değildir, Zira sahabileri Allahu Teala hayırla zikretmiş çok yerde methetmiş ve bazılarını tahdit ederek beraatlarını beyan etmiştir. Bu sebepten de kimsenin onları itham etmesi helal olmaz ve bunda kimsenin de bir menfaati yoktur. Şiiler'e Göre: Resulullah'tan sonra parmak sayısını aşmayacak kadar az bir topluluğun dışında bütün sahabenin kafir olduğuna inanırlar Hz Ali'ye çok özel bir makam verirler. Bazıları vasi, bazıları peygamber bazıları da ilah mertebesinde olduğuna inanırlar Sonra da kalkar müslümanlar hakkında Hz. Ali hususunda inançlarına göre hüküm verirler. Hz. Ali'den önce halife seçilenler ya zalim veya kafirdir. Hz. Ali'ye fikrinde muhalefet eden zalim veya kafir veyahut da fasıktır. Hz. Ali'nin zurriyetinden gelenlere muhalefet etmek de böyledir. Böylece tarihte nesiller boyu devam eden bir düşmanlık ve iftira kapısı açtılar Şii'lik bu öğretilerle devam eden tarihi bir ekol haline geldi. TEVHİD (ALLAH'I BİRLEME) İNANCI Ehli Sünnet'e Göre: Allah'ın bir olduğuna, ortağı, benzeri olmadığına ,kul ile Allah arasında vasıta bulunmadığına iman ederler. Sıfat hususundaki ayetlere tevil, inkar ve teşbih yapmaksızın inanırlar. Allah dini tebliğ için peygamberler göndermiştir. Onlar da dini tebliğ etmişler hiçbir şeyi gizlememişlerdir. Gaybı sadece Allah'ın bildiğine inanırlar. Şefaatin Allah'ın izni şartına bağlı olduğuna, duanın, adağın ve kurbanın sadece Allah için olacağına, Allah'-dan başkasına caiz olmadığına inanırlar. Hayır ve şerrin Allah'ın mülkünde olduğuna, Allah'tan başkasının diri olsun ölü olsun kainatta tasarruf ve yetkisinin olmadığına, herkesin Allah'ın fadl ve rahmetine muhtaç olduğuna inanırlar. Allah'ı bilmek ise akıldan önce Şeriat ve Allah'ın ayetleriyle olacağına inanırlar. Her zaman hakkı bulması mümkün olmayan aklıyla insan imanını kuvvetlendirir. Şiiler'e Göre: Allah'ın birliğine iman ederler fakat bu inancı bazı şirke götüren tutumlarıyla bulandırırlar Allah'tan başkalarına, kullara dua eder onlardan isterler ve "Ya Ali, Ya Hüseyin, Ya Zeyneb" derler. Allah'tan başkasına kurban keserler ve adak adarlar Ölülerden ihtiyaçlarının giderilmesini isterler Kendilerince malum duaları vardır. Bu dualarla ibadet ederler imamlarının masum olduğuna ve gaybı bildiklerine inanırlar, imamlarının kainatı idare ettiklerine inanırlar. Bu batıl inançlarını bina etmek için de kendilerine göre bir tasavvuf yolu icad ederler. Evliyanın, kutupların ve Ehli beytin (Allah'ın kudretinin dışında) hususi güç ve kuvvetlerinin olduğuna inanırlar. Dinde imtiyazlı bir tabaka olduğunu yayarlar ve bu imtiyazın veraset yoluyla oğullarına geçtiğini öğretirler. Allah'ı bilmenin akıl ile olduğuna Kur'an ayetlerinin aklın te'kidi mahiyetinde olduğuna. Kur'an'ın yeni şey getirmediğine inanırlar. Onlara göre Kur'an aklın eriştiği marifeti kuvvetlendirir. RÛYETULLAH (ALLAH'I GÖRMEK) Ehli Sünnet'e Göre: Ahirette görmek mümkündür. Zira Kur'an'da : "O günde bazı yüzler parlaktır (çünkü) Rablerine bakmaktadırlar" buyurulmaktadır. (Ayrıca bu hususta sarih hadisler vardır). Şiiler'e Göre: Ne dünyada ne de ahırette görmek mümkün değildir GAYB Ehli Sünnet'e Göre: Gaybı Allah'tan başkası bilemez. Allah gaybı kendisine has kılmıştır Ancak başta Hz. Muhammed olmak üzere peygamberlerine gayba ait bazı şeyleri bildirir. "Dilediğinden başka onun ilminden hiç bir şeyi kavrayamazlar." Şiiler'e Göre: Gaybı bilmenin sadece kendi imamlarının hakkı olduğuna inanırlar (Gaybtan haber vermek Peygamberin hakkı değildir) Bu sebepden bazıları imamlarına ilahlık nisbet etmektedirler. RÂSULULLAH'IN ÂLİ (EHLİ BEYTİ. TABİLERİ) Ehli Sünnet'e Göre: (En sahih kavle göre) İslam dini üzerine kendine tabi olanlardır. Bir rivayette Ümmetin en muttaki olanlarıdır. Başka bir rivayete göre de Beni Haşim ve Beni Abdul-Muttalip'ten mü'min olan akrabalarıdır. Şiiler'e Göre: Sadece damadı Alı ve onun bazı çocuklarıdır. Sonra onların oğulları, daha sonra da torunlarıdır. ŞERİAT VE HAKİKAT Ehli Sünnet'e Göre: Şeriat, hakikattir; hakikat, şeriattır. Resulullah ümmetinden hiçbir şeyi gizlememiştir. Bütün hayırları göstermiş ve tüm serlerden sakındırmıştır. Cenabı Hak "Bugün size dininizi tamamladım." buyurmuştur. Dinin kaynakları Kur'an ve Sünnet'tir. Tamamlayıcı başka bir şeye ihtiyaç yoktur. Amel, ibadet ve Allah'a kavuşmanın yolu vasıtasız olarak açıktır. Kulların hakikatini sadece Allah bilir. Peygamberden başka her şahsın sözü alınır veya reddedilir. Çünkü Peygamber masumdur. Şiiler'e Göre: Şeriat Peygamberin getirdiği ahkamdır. Ve sadece avam tabakası ile satıhcıları ilgilendirir. Halbuki Hakikat veya ilmi Hası Ehli Beyt'in imamlarından başkası bilemez. Onlar Hakikat ilmini veraset yoluyla nesilden nesile elde ederler Ve onların nezdinde sır olarak kalır imamlar hatadan masumdurlar ve amellerinin hepsi dindir. Onların her tasarrufu caizdir. Allah'a kavuşmak vasıtasız (imamlar olmaksızın) tamam olmaz. Bu yüzden kendilerine verdikleri isim ve lakaplarda ileri giderek "Veliyyullah. Babullah. Hüccetullah. Ayetullah EI-Masum vs." gibi isimler verirler FIKIH (HUKUK) Ehli Sünnet'e Göre: Ehli Sünnet Kur'an ahkamına bütün dikkatleriyle inceden inceye bağlıdırlar. Kur'an ahkamını Peygamber'in sünneti açıklar. Resulullah'ın söz ve fiillerinden sonra sahabenin ve güvenilir (sika) tabiilerin sözleri de büyük ehemmiyet kesbeder. Çünkü bu tabaka Resulullah'a zaman bakımından insanların en yakınları ve ona en bağlılarıdır. Allah bu dini tamamladıktan sonra hiç kimsenin yeni ahkam getirmeye hakkı yoktur. Fakat tafsilatın anlaşılmasında ve yeni meselelerin çözümünde İslam alimleri Kur'an ve Sünnet'in ışığı altında gayret sarf ederler. Yoksa kendiliklerinden yeni şeyler getiremezler. Mutlaka ayet veya hadise dayanması gerekir. Şiiler'e Göre: Hukukta kendi imamlarına nispet ettikleri kendi kaynaklarına dayanırlar Kur'an ayetlerini Ümmet-i Muhammed'in galibiyetine muhalif olarak tevil ederler ve hukukta bunlara dayanırlar. Müctehid ve masum imamlarının yeni hükümler ihdas etme hakkı olduğuna inanırlar Aşağıdaki hususlarda Şii imamları yeni ahkam getirmişlerdir: - Ezan, namaz vakitleri, namazın heyet ve keyfiyeti. - Oruç vakitleri, orucu açma zamanı. - Hac ve ziyaret işleri. - Zekat meseleleri ve sarf olunacak yerler - Miras Ehli sünnete muhalefet etmeye son derece dikkat ederler ve anlaşmazlık dairesini genişletmeye özen gösterirler. VELA (BAĞLILIK) Ehli Sünnet'e Göre: Vela tam bağlılık demektir. Ehli Sünnet "Resul'e itaat eden Allah'a itaat etmiştir" ayeti gereğince Resulullah'tan başkasına vela göstermezler. Resulullah'ın dışında kalan her kese Şeriat kaidelerinin hükmüne göre bağlanırlar. Çünkü Allah'a isyanda kula itaat yoktur. Şiiler'e Göre: Velayı imanın rükünlerinden biri olarak kabul ederler Onlara göre vela : Oniki imamı tasdik etmektir. Ehli beyte bu anlayış içinde vela göstermeyen onlara göre iman vasfıyla vasıflanamaz Arkasında namaz kılınmaz. Farz zekattan kendisine verilmez Ancak kafirlere de verilen adi sadakalardan verilebilir. TAKIYYE: (İNSANIN KORKUDAN İNANDIĞININ AKSİNİ SÖYLEMESİ VEYA ÖYLE GÖRÜNMESİ) Ehli Sünnet'e Göre: Ehli sünnete göre bir müslümanın diğer Müslümanları sözüyle veya fiiliyle kandırması, aldatması caiz değildir. Çünkü Resulullah "Aldatan bizden değildir" buyurmuştur. Takıyye din düşmanı kafirlerden başkasına yapılamaz caiz değildir. Bu da sadece harp esnasında olur. Çünkü harp hiledir. Müslümanın hak hususunda cesur ve doğru sözlü olması, riyakar, yalancı ve sahtekar olmaması tam tersine iyiliği emredip kötülükten nehyetmesi gerekir. Şiiler'e Göre: Takıyye Şiiler'in bütün fırkalarında mezheplerinin gereği olarak kabul edilen bir farzdır. Takıyye usulünü gizli ve açık olarak öğreniyorlar ve onunla amel ediyorlar. Özellikle de kötü şartlarda. Bu durumlarda kendilerine göre öldürülmeyi hak etmiş kimseleri medih ve senada mübalağa ederler. Kendi mezheplerinden olmayana küfür hükmü tatbik ederler. Onlara göre gaye her türlü vasıtanın mubah olmasıdır Bu insanlar yalan, hile ve iki yüzlülüğün bütün üsluplarını mubah saymaktadırlar (Ehli sünnetin bazılarına göre imamın Kureyşten olması şart koşulur) İMAMET VE DEVLET REİSLİĞİ Ehli Sünnet'e Göre: Devleti Müslümanların arasından seçilen halife idare eder. Ve halifede denklik (İmamlarından rivayet ederler ki şöyle demişlerdir : -Takıyye benim ve babalarımın dinidir.- -Takıyyesi olmayanın dini yoktur.- Mutemet kitaplarından -İslam Kurtuluş ve Seadetin Yolu- isimli kitabın 109 uncu sayfasında şunlar vardır -Mükellefin nefsinde yahut malında bir zarara girme ihtimali varsa veya umumi düzene bir halel gelecekse onun emri bilmarufu terketmesi vaciptir. Bu hüküm Şia'nın özelliklerinden biridir ve Takıyye diye isimlendirilir.-), yani akıllı, bilgili, salih olarak bilinmesi, emin olması ve bu mesuliyeti yüklenecek güçte bulunması gerekir. Müslümanlardan onu hal ve akd ehli seçer. Adaletle hükmetmez ise veya kitap ve sünnet ahkamını çiğnerse onu azledebilirler. Bütün müslümanların ona itaati gerekir. İdare külfet ve mesuliyettir, mükafat ve ganimet değildir. Şiiler'e Göre: İdare Hz Alı ve Hz Fatıma'nın çocuklarında veraset usulüyle devam eder. işte bu idare meselesi yüzünden Şiiler hiçbir idareciye halisane bağlanmazlar Çünkü inançlarına göre Patıma evladı olmayan idareci olama? Bu düşüncelerinin tarihte gerçekleşmemesi üzerine bu inançlarına Ric'at nazariyesini eklediler. Ric'atın manası- Son imamları olun EI-Kaim ahir zaman yerden çıkarak bütün siyasi hasımları secek ve Şia'ya diğer fırkalar tarafından tarih boyunca gasbedilen haklarını geri verecek..
-
Şeriat Nedir?
Şeriat, Arapça kökenli bir sözcük olup; "yol; mezhep; metod; adet; insanı bir ırmağa, su içilecek bir kaynağa ulaştıran yol" anlamına gelir. İslam dinindeki terimsel anlamı ise "ilahi emir ve yasaklar toplamı", "İslam'ın kutsal kitabı Kur'an'ın ayetleri, İslam'ın son peygamberi olan Muhammed'in söz ve fiilleri (sünnet/hadis) ve İslam bilginlerinin görüş birliği içinde bulundukları hususlara dayanan ilahi kanun"durşeriat Şeriat 3 ana bölüme ayrılır İslam hukuku (fıkıh) alimleri, şeriatı üç ana bölümde incelemiştir: İbadetler, muameleler ve ceza hukuku. 1- İbadetler: İbadet İslam'da, genel olarak Allah'ın hoşnut ve razı olduğu her çeşit eylemi kapsamına alır. Özel anlamda ise, ayet ve hadislerde özel şekil ve şartları belirlenen ibadetlerin uygulanması kastedilir. Namaz, oruç, hac, zekat ve kurban bu ibadetlere örnek olarak verilebilir. 2- Muameleler: İnsanlar arasında medeni, ticari, ekonomik ve sosyal bütün ilişkileri, insanların devletle ve devletlerin de birbirleriyle münasebetleri bu bölümde yer alır. İslam dini doğumdan ölüme kadar evlenme, boşanma, nafaka, velayet, vekalet, vesayet, miras, alış-veriş gibi toplum hayatının gereği olan tüm medeni muamelelere ve hatta devletler hukukuna ait hükümler getirmiştir. 3- Ceza hukuku: İslam şeriatının kullanımda olduğu bir İslam ülkesinde, İslam dininin emir ve yasaklarına uymayan ve/veya toplumsal düzeni bozmaya çalışan kimselere karşı verilecek bedeni, mali veya caydırıcı bazı cezai hükümleri kapsar. İslam şeriatının kaynakları nelerdir? İslam şeriatı klasik olarak temelde dört delile dayanır.Bunlar Şer'i deliller olarak da anılan: Kitap Kur'an, Sünnet, icma ve Kıyas'tır. 1- Kitap (Kur'an, içerdiği hükümler) 2- sünnet (İslam'ın son peygamberi Muhammed'in söz ve fiilleri) 3- İcma (İslam bilginlerinin görüş birliği içinde bulundukları konular) 4- kıyas (birbirine benzeyen meselelerin hükümlerinde de benzerlik bulunması) Yargıda şeriatı uygulamayan İslam ülkeler,-Yesil Şeriatı kısmen (kişisel durumlarda) (evlilik, boşanma, miras ve velayet),uygulayan, bunun dışında uygulamayanlar-sari Şeriat kanunlarını bütünü ile uygulayan ülkeler.-mor Şeriat kanunlarını bütünü ile uygulayan ülkeler.-kavunici Ceza hukuku Şeriat hukukunun kullanımda olduğu bir İslam ülkesinde, İslam’ın emir ve yasaklarına uymayan ve/veya suç işleyen kimselere karşı verilecek bedensel, maddi (mali) veya caydırıcı bazı cezai hükümleri kapsar. Cezalar başlıca 3 kısımda incelenir; 1-Kısas: Kısas; cana can, göze göz, dişe diş, hüre hür, köleye köle, kadına kadın gibi doğrudan suçu işleyenin işlediği suçun aynısı bir karşı eylem ile cezalandırılması anlamına gelmektedir. 2-Hudud Yasası (Had cezaları); (Zina, hırsızlık, içki içmek, eşcinsellik, kazf, yol kesme ve irtidat cezaları) Zina; Kuran'a göre 100 sopadır. Zina yapan cariye ise o zaman da bu cezanın yarısı kadar ceza [10] alır. Ancak hadislere göre bekarlara 100 sopa evlilere ise recm cezası verilir. Eşcinsellik; kadınlar için ev hapsi, erkeklere ise eziyet şeklinde uygulanır. (İlgili madde;İslam'da eşcinsellik) Hırsızlık; hırsızlık eyleminde sağ elden başlayarak, ellerinden bir tanesinin kesilmesi şeklindedir. İçki içmek; Kur'anda cezası belirtilmeyen bir suç [11] olan içki içmenin cezası icma yoluyla 80 sopa olarak tayin edilmiştir. Kazf; İffetli kadına yapılan zina isnadı, 80 sopa ile cezalandırılır ve şahitliği kabul edilmez. (İlgili madde; İfk olayı) Yol kesme; Eylemlerinin çeşidine ve ağırlığına göre sağ el ve sol ayaklarının çapraz olarak kesilmesi, hapsedilme veya sürgün cezaları verilir. İrtidat; Dinden çıkma, dini terminolojide "küfre girer" şeklinde ifade edilen eylemlerin yapılmasıdır. Fıkıhta farz veya sünnet olarak tanımlanan dini emirleri reddeden, hafife alan, alay veya saygısızlık eden, veya "elfaz-ı küfür" denilen sözleri konuşan kişilere uygulanır. Cezası ölümdür.
-
Milli Kökensel Ayrımcılık ve Demokratlık
Turkiye cografi ve toplumsal olarak o kadar karmasik bir yere sahip ki; bir konu ve kavramdaki zitlik ve tezatlik birinin digerini otekilestirmesi hemen kitleye ve komuoyuna yansiyor. Daha oncekibasliklarda dini degerler konusundaki bu ikircimli tutuma "islami degerler sahip cikmak" adina deginmistik. Bu baslikta da milli/kokensel acidan ve konudaki ikircimlilige deginecegiz. Zaten turkiye toplumunun iki ana etik degeri olan millive dini ikircimlilik T.C. tarihinde her zaman sahnealmistir. Bilidigi gibi, D.Perincek'in "Ermeni soykirimi yalandir" soylemini savunabilmesi ve 28 Ocak'ta durusmada bulunabilmesi icin, yurt disi yasagi kaldirildi. Bu konunun en bas destekcileri, I.Partisi, U.Kanal, Ataturkculer, Kemalistlder olarak politik temelde siralayabiliriz. Yalniz bndan bir kac gun once ise, H.Dink'in katledilisin yildonumu idi ve ulke genelinde "hepimiz Hirantiz" ana sloganli eylemler duzenlendi. H.Dink ise D.Perincek'in tam tersine "Ermeni soykirimi" oldugunu soyleyen bir ermenikokenli gazeteci/yazar idi. Bu konuda da diyelim, sol, evrensel, hayat ve IMC destek verdi. Iste bu ikircimli etik deger ve degerlendirme konusundaki bu tarafkarlik ve birinin digerini otekilestirmesi ve yokmu gibi algilamasi demokrasi ya da demokratlik ve demokratik tutum degildir. Peki nedir demokratik tutum, boyle bir ikircimli durumda? Birincisi bu ikircimli durumun bir tarafinin tarafi olmamak ve digerini otekilestirmemektir. Evrensel hukuk ve insan haklari temelindeki hsak ve ozgurluklerde heriki tarafindan da ifade ozgurlugunu ve kendi tarafini savunusunu algilamaktir. Cunku demokrasi zaten taraflilik ya da tek seslilik degildir, aksine her bir sesin hic bir ses kesilmeden hepsinin hak veozgurlugunu tanimaktir. Demokrat olmak sadece bir taraftan yana olmak degil, heriki tarafi da dile getirmektir. Diyelim bir demokratin dusuncesi "Ermeni soykirimi vardir ya da yoktur" olabilir, eger bu kisi demokratsa, kendi "vardir" diyorsa, "yoktur" diyenin; kendi "yoktur" diyorsa da "vardir" diyenin ifade ozgurlugunu tanimaktir. Eger demokrat iseniz ve bunun bilincinde iseniz, sizin ifade ozgurlugunuz kadar, baskasinin da size ters olsa bile ifade ozgurlugu oldugunun algisinda ve farkindasinizdir. Cunku demokratlik, konuysa kavrama degere v.s. gore hak ve ozgurluk savunusu/karsi cikisi degil; hak ve ozgurluk olarak farkli seslerin her birinin ayri ayri ifade ozgurlugudur. Zannedersem, ulke ve toplumumuz henuz demokrasi farkindaligindan ve bilincinden ve de algisindan bilinc ve farkindalik olarak cok uzak. Cunku herkes kendi ideoloji inanc ve izm degerini etik degerini savunmak ve kendi ile ayni degeri savunmayana da karsi cikmak ve onu otekilestirmek algisinda. Yani herkes cok seslilik yerine "kendi tek sesinin hak ve ozgurlugunun" pesinde. Kendinden olmayan seslere de "hak ve ozgurluk tanimamak" algisinda. Iste bu da bize sadece birey bilincinin olmadigini degil, ayni zamanda sosyo-etik bilincin de olmadigini gosteriyor. Bunun yerine sadece politik olarak kendi tek sesinin cikmasi ve bu sesin guc otorite ile de diger sesleri bastirmasi algisi var. Zaten demokrasi algi ve bilicimiz toplum olarakolmus olsa, su an ulkenin gittigi yonden ulkeyi dondurmeyi sadece bu demokrasinin cok sesliliginde ortak birleserek onleyebiliriz. Ne varki tek ses olarak dini temelde ulkenin suruklendigi batakliga, herkes digerini otekileyerek kenditek sesi ile karsi koymaya calisiyor. Eeee bu da ister istemez diktator ve surekasina yariyor. Cunku onun demokrat olmadigini gosterebilmek ancak onun yapmadigini yani savunulan tek sesi one cikarmamak ile ve cok seslilige kendi tek sesin olarak destek vererek tek seslerin demokrasi altinda ortak birligini saglamak ile mumkundur. Yoksa diktatorun tek sesinin dini olmasi onemli degildir, burada onemli olan tek sesliligindemokrasi olmadiginin ve tek sesi savunanin da demokrat olmadiginin algidsidir. Iste diktatoruntek sesine karsi ancak ulke toplumunun %50'den fazlasi; kendi icindeki tek seslerini demokrasinin cok sesliligi altinda bilestirerek karsi koyabilirler. Yoksa tek ses olarak diktatoru alt etmek, gunumuz ulke ve toplum sartlarinda mumkun degildir. Zaten onlsarin hipokritikligi de burdan gelmektedir. Cikara gore hareket etmek. Buna en son ornek bakanlarin gostermelik basinin hem Fransa'daki "ifade ozgurlugu" eylemine katilmasi ve kendiulkesinde ise Cumhuriyet gazetesinin ifade ozgurlugunu ihlal etmesidir. Iste belki de onlar politik cikari becerebilmekte, digertek ses yanlilari da becerenmemektedir. Cunku hipokritlik herkesin harci degildir. Yani etik olmamak (ornek- durust, samimi, acik v.s.) ile esdegerdir.
-
Sözcü'den 'Yüce Divan' ilanı
Bu da AKP mafyasinin nasil isledigine dair, diger bir ornek; AKP'de fireler Metiner'i de çıldırttı AKP'de Yüce Divan oylamasında yaşanan fireler sonrası Mehmet Metiner "Daha önce istifa edenler daha şerefliydi" dedi. AkP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Yüce Divan oylamasında aleyhte oy kullanan AKP'li vekiller hakkında çok sert konuştu. Eski bakanlar hakkında yapılan Yüce Divan oylamasında fire verilmesi, AKP içinde tepkilere neden oldu. AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, "İçimizdeki hainler" derken, Mehmet Metiner'in açıklamaları da çok sertti. İşte kullanılan o ifadeler: A Haber'deki yayında konuşan Mehmet Metiner: İçimizdeki ihanetçilerin sayısı az değilmiş. Bunun adı tek kelimeyle ihanettir. İhaneti göremeyecek kadar akılsız olanların siyaset yapmaması gerekiyor. Ben partimizden daha önce istifa edenleri bu şekilde davrananlardan bin kat daha şerefli addediyorum. İstifa etmek daha erdemli bir davranıştır. Onların kim olduğunu 3 aşağı 5 yukarı biliyoruz. Ama daha erken. Davutoğlu'nun lider olmasını içine sindiremeyenlerdir. O arkadaşlar mert olsunlar, dürüst olsunlar. Ama açıklamazlarsa bunlar er geç çıkacak ve affedilmeyecekler. Bu şekilde namertçe, ihanet içinde olan fare siyaseti izleyen firecilerin bu tavrını kınıyorum. Yürekleri yetiyorsa, gerekçelerini açıklasınlar.
-
Sözcü'den 'Yüce Divan' ilanı
Millete olan ihanet onemli degil de; AKP ve diktatorunun politik cikar ve duygu somurusune yapilan ihanet onemliymis ve hesap sorulacakmis. Iste AKPmafyasinin nasil isledigine dair bir ornek; AKP'li Tayyar: İçimizdeki hainler Yüce Divan oylamasında Erdoğan'a operasyon yaptılar '48 saat için bu kişilerin kimler olduğu tespit edilecek' AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, Meclis'teki Zafer Çağlayan oylamasında yaşanan fire sonrası "İçimizdeki hainlerdir bunlar" dedi. TBMM'de yapılan dört eski Bakan için Yüce Divan oturumunda Zafer Çağlayanoylaması ile Ak Parti'de ortaya çıkan fire çarpıcı tepkilere neden oluyor. AK Parti'nin Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, bir televizyon kanalında hükümetin verdiği fire için ağır yorumlarda bulunarak "içimizdeki hainlerdir bunlar" dedi. Oylamada AK Parti'nin 38 fire verdiğini kaydeden Tayyar, bunun yüksek bir rakam olduğunu ve beklentileri aştığını söyledi. Oylamada red oyu vermeyen AK Parti'li vekiller için "İçimizdeki ihanet şebekesi Erdoğan'a operasyon yapmıştır." iddiasında bulunan Tayyar "Amaçlarına ulaşamadılar ama bir siyasi operasyona kalkıştılar" dedi. Tayyar, red oyu vermeyen vekillerin kim olduklarının 48 saat içinde belirleneceğini ve Parti içinde bir temizlik zamanı geldiğini söyledi. Tayyar'ın canlı yayındaki değerlendirmeleri şöyle: ‘İçimizdeki hainler Erdoğan'a operasyon yaptılar!’ "Yüce divan oylamasında 38 fire var AK Parti'de. Bu beklentinin üstünde bir rakam. 3-5 olsa tamam ama bu kabul edilemez bir rakam. İçimizdeki hainlerdir bunlar. Bu bir vicdan muhasebesi değil Recep Tayyip Erdoğan'a operasyondur. İçimizdeki ihanet şebekesi Erdoğan'a operasyon yapmıştır. Amaçlarına ulaşamadılar ama bir siyasi operasyona kalkıştılar. ‘Umarım bu akçaklığı yapanların yüzü kızarmıştır’ Bugünkü tablo bu sürecin hükümete bir darbe operasyonu olduğunu çok açık bir şekilde gösterdi. Red oyları 276 olan güven oyunun altında kaldığı için yükselen "Hükümet istifa" sloganları bu siyasi operasyonun ispatıdır. Bu alçaklığı yapanların yüzleri kızarmıştır diye umut ediyorum. 17-25 Aralık operasyonlarının bir darbe olduğu muhalefetin bu oylamadan sonra attığı sloganlar ile ispatlanmıştır. ‘Kim oldukları 48 saat içinde teyit edilecektir!’ Elbette Parti yönetimi bu tabloyu değerlendirecek ve gerekeni yapacaktır. Önümüzdeki dönemde çok ciddi bir ayıklanma ve temizlenmeye ihtiyaç olduğu görülüyor. YeniTürkiye'yi anlamayan insanlar olduğu görülüyor. 48 saat için bu kişilerin kimler olduğu teyit edilir. Bunun yolları ve yöntemleri vardır. Eğer AK Parti 2023 vizyonunu yakalayacaksa bu hainlerden arınmalı, yoksa işimiz çok zor diye düşünüyorum."
-
Sözcü'den 'Yüce Divan' ilanı
Mecliste "ciddiyet" Hadi, olum; kemik"
- Seni gidi HIRSIZ hep para para
-
Kürtaj Günah mıdır? Gerekli midir? vs. vs...
Bir kadinin bedeni ve bedeni ile ilgili her turlu karari sadece o kadina aittir. Buna onun rizasi olmadan mudahele etmek ya da zorla bir sey yaptirmak; hangi degree dayanirsa dayansin, hak ve ozgurluk ihlalidir. Zaten kurtajin olabilme zamansal siniri vardir ve bu sinir asildiginda Kadin istese de kurtaj yaptiramaz. Cunku bu biyolojik acidan tehlikelidir ve olum riski tasir. Burada onemli olan kurtaj degil, kadinlari aslinda kurtaja iten ulke ve toplumunun bilinc duzeyidir. Normalde hic bir Kadin kurtaj yapmak istemez ve anne olmak ister. Kurtaj burada kadini zorluyan ulke degerleri ve sartlari yaninda, toplumsal bilinc duzeyidir. Bu acidan bir Kadin kurtaja karar verdiginde, sucu kadinda degil; onun bu karari almasinda onu etkileyen ulke deger bilinc ve sartlarini sorgulamak gerekir.