evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
Kur'andaki çelişkiler
Neden butun olarak el alayim. O ayetlerin her biri bir mesaj veriyor. Butun olarak ele alinacaksa, bunca ayegte ve sureye ne gerek vardi? Ayrica butun olarak ele almak ne demek? Kurana sorgusuz kalb ile iman et ve dil ile ikrar et mi? Kuranin celiskiski zaten reel islamin sergiledig tabloda. Ayet ve surelere biule gerek yok. Ne zaman krani elestirebilir bir gozle okuyabilirsin, o zaman yanitlarina bakarim. Yoksa zaten tek yapacagin bu mesajindan da belli kalb ile iman dil ile ikrar. O da kendi algi ve yorumunca kendin inandirdigin ve kurani elestiremez yanasimin ile.
-
Kuran'ı Algılamadaki / Uygulamadaki Pragmatisizm (Yararcılık)
Bilidigi gibi Kuran ve icinde yazanlar ile tarihteki farkli reel islam yasam iliski duzen sistem farki, Kuran'daki cagdisilik, bilimsel yer almayanlar celiskiler ve hatalar; Kuran'i "kalb ile iman ve dil ile ikrar" temelinde ve de algi ve uygulamadakiaklin ve yorumlarin kullanilmasi temelinde ve de "Kuran'da hic bir celiski yoktur, cunku Allah'in sozudur" sabit bilincalti ve degismez iman ve inancida, bir pragmatisizm sezilmektedir. Yani her iman eden ve inanan, Kurani kendi inancini dogrulamak adina ve imanini percinlemek adina; bu dogrulama pragmatisizminde degerledirmektedir. Iste bu algidaki pragmatisizm bugun dunya capinda Kuran'in uygulanmasi olarak cok farkli uygulamalar icermektedir. Evet cunku bunlarin hepsinin reel de yansimasi Kuran'da vardir. O yuzden de zaten Kuran yerine gore yetmedigiicin hadisler v.s. ortaya atilmistir, farkli dallar ve ayni dalda farkli mezhrepler ortaya cikmistir. Zaten tum tartisma da, uygulama da herkesin kendi dogru algi ve iman pragmatisizmi temelinde vuku bulmaktadir. Burada bu iman ve inanc temelli dogrulamadaki pragmatisizmin algilanamamasi ve dogrulayana gore reel islamdaki dogrulanmayan uygulamalar, ancak "islam bu degil, islam baris dini" bahanesi ile gecistirilmekte ve her pragmatist acisindan da kendi dogruladiugi uygulama "gercek islam" olarak algilanmaktair. Buradakidiger bir sorun ise, kurana iman ve inancin; iman ve inanctan cikip; politik cikar ve somuru ve de dini temelli bir sistem duzen ve yasam ve iliski bicimine donmesi ve "kula kulluk" uygulamasidir. Yani Allahlarina olan kulluk, politik cikar ve somuru temelinde din sistem ve duzenini yasam ve iliskisini kendi dogru pragmatizmine gore yonlendirenlere kulluga donusmektedir. Cunku bu kullukyerine gelmezse cezasi olmek ya da katledilmek ya da uzvu kesilmek kisaca korku ve suru psikolojisinin kurbani ve kuluolmak ve buna biat ve itaat etmektir. Bu da zaten birey bilincinionleyen sosyal algiyi onleyen herkesi tek bir temelde yoneten veyonlendiren ve yonetenin ve yonlendirenin cikarina ve somurusune yoneliktir. Bugun islamin en buyuk sorunu bu pragmatisizmin politik cikarve somuru temelindeki guc otorite ve iktidar amacinin her turlu insanlikdisi ve vicdandisi uygulamayi kendikuran pragmatizmleriadina mesru ve mubah kilmaktir. Iste ISID ve benzeri gucler buna en guzel ornektir. Bu da zaten emperyalist zihniyetin her turlu cikari ile ortusmekte ve o yuzden de bu ayirici, bolucu katledici kuran pragmatisizmini beslemek, yetistirmek, yardim ve yataklik etmek ile sonuclanmaktadir. Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
-
Kur'andaki çelişkiler
Rica ederim yeterki degerlendirmeler iman sabitligi ve sorgulamamasi ile bilincalti kabulunden degerlendirmeye ciksin. Burada birz felsefeye giriyoruz galiba. Inac tek turludur ve kisinin kendine dogru olarak ve dogrulugunu kontrol etmeden otomsatik kabul etmesi inanctir. Yani inanilanin ve neden inanildiginin yanitinin olmamasi. Burada da algi temelinde konusuyoruz. Insanogluun iki turlu algisi vardir, bes duyu ile olan algisi ve duyumu/sezgisi ile olan algisi. Ilk algi gozlemel algidir, ikinci algi akilsal algidir. Akilsal algi insanc ideoloji izm ve etik temelli algi olarak soyutun yani gorunmezin yani numenal algidir. Burada onemli olan o gorunmeyen dediginin ne ile ozdeslestigidir. Mesela sevgi, yerine gore doga ile yerine gore kisi ile, cicek ile kitap ile ya da vatan ile v.s. ozdeslesir. Ayrica insanoglu beyninin zihinsel yetileri olarak soyutlamasi, soyut degerlendirmesi, soyut degerlemesi vardir. Yani senin gorunmez dedigin kavramlar soyut kavramlardir. Ustelik insanoglu bu yarattigi soyut kavramlar ile kendini yonlendirir (dogru, iyi, guzel, durust, esitlik, hak, ozgurluk, demokrasi, kurallar, kanunlar, formul;ler, yasaklar, tum psikolojik kavramlsar, etik kavramlar ideolojiler, inanclar, teoriler, tezler v.s. soyuttur.) Birinci sik dedigin eger bes duyu ile algi ise, bu zaten insanc degiuldir. Cunku tartismasiz herkesin algiladigidir. Bilimsel olarak ta olgudur ve gecerlidir. Ancakgozlem ile yanlislanabilir. Varlik ise metafizigin konusudur varliksal sifatta insanoglunun ortaya attigi cesiytli ideolojiler vardir. Bunlardan daimi biri biri ile cekisen materyalizm ve idealizmdir. Bunun yaninda pozitivizm de vardir. Ayrica varlik da cesitlidir. Bu tartismada bir toxz denilen mustakil varlik vardir, bir de gercek varlik vardir. Bilimsel olan ise fenomendir ve insanoglu bilimsel olarak fenomeni degil; onun fonksiyonunun ve davranisinin bilgisini ortaya koyar. Yani varliksal bir tartisma bilimde yoiktur. Burada da konu yin felsefedir. Tanrinin varligi tatrtismasi felsefenin metafiziginin teolojisinin konusudur. Burada inancsizlar sadece ateist degildir, ayrica konunun bir de din yonu vardir. Teoloji de tanri'nin varligi ni degerlendirme ile ilgili bir suru ideoloji vardir. Ateizm bile kendi bunyesinde farklilasir. Ayrica ben serbest dusunurum. Bu konular ile ilgili detayli basliklar sitede mevcut. Genelleme yapman yerine, bu basliklara bir goz atmani oneririm. Burada da hata var ne tanri olarak Allah tektir, ne de din olarak islam. Insanoglu tarihi boyu bir suru yarativciyi ortaya atmistir. Allah sadece bunlardan biridir Ayrica insanoglu din olarak ta bir suru dini iuygulamakta ve inanmaktadir. O yuzden ikinci siktakilere teolojik olarak teist denir. Yani bir din temelli yaraticiya kulluk etmek. Mesela deist te yaraticiya inanir ama, dinsizdir. Ucuncu sik olarak saydigin, kesin bir ideoloji ya da inanc tasimayanlar ya da kendilerine gore bir ideoloji inanc uygulayanlardir. Bir kisi ateist ise dindar olamaz. Kapitalizm ile inanc arasinda nasilbag kutrdun. Biri duzen/sistem digeri kisinin yasam seklidir. Tanrisi para olmak da zannedersem politik cikar olarak dinin somuru temelinde dinciler tarafindan kullanilmasi ve de emperyalist cikarin her turluekonomik guc ve otoriteyi eline gecirmesi icin baska ulke ve toplumlara saldirmasi ya da yarattigi teror gucu ilesaldirtmasi. Eger laiklikten bahsediyorsan, burada laiklik bir duzendir ve bu duzeni savunan dindarlar vardir. Turkiye'de oldugu gibi. Yani seriat duzenini din devletini kisaca dinin ve inancin politik olarak cikar amacli kullanilmasini istemeyenler ve dini sadece inanc olarak korumak istiyenler. Birincidsi sizden lakabim adina konusmamanizi rica eecegim. Cunku ben ne demek istedigini anlatabilecekbilincte bir bireyim. Kurana ciddi olarak guncel yaklasmamin ana sebebi, ulkenin dini olarak araplasmasi ve dinin inanctan politik cikar somurusune tasinmasi ve genelde icinde ne yazdigi bilinmeyen ve herkesce cikar olarak kullanilan kuran'in da gercekte icinde ne yazdigini ortaya koymak. Sonucta ben bir serbestdusunen birey olarak zaten hic bir inanci icermem. Tamamen bilimsel biulgisel ve bilissel olatrak insansal ve evrensel temelde her turlu konu ve kavramin ifadesi yerine ne oldugunun ve nasil bir sorun icerdiginin aciklamasini yaparim. Mesela Allah konusunda bile, bu kavramin toplum bunyesindeki sosyo-psikolojik yerini aciklarim. Yoksa Allah var/yok tartismasini gereksiz bulurum. Benim dedem muftu, babam arapcayi su gibi bilen ve kurani hatim eden ve ezbere okuyan 1970 oncesinin dort dortluk muslumanlarindandi. Ben genelde kuran'i kaynak olarak kullanirim. Sizin "arapcasi bu degil" demeniz sadece bahanedir. Sonucta onca mealcinin ortak tercumesi vardir. Evet kurani elestiririm. Cunku insanoglu yazimidir, aksi zaten bilimsel degildir. Ayrica 1400 yil oncesinin o da sadece belirli bir cografya vetoplumuna yoneliktir. Bugun 21. yuzyildayiz. Bugugunun bilimsel olarak ortaya koydugu bilgi zaten kuranda yoktuir. O yuzden kuranin ne evrenselligi ne de cagdasligiu mumkun degildir. Bu 1400 yilda toplumlar degerler yasam ve iliskiler duzen ve sistemler teknik kurum ve kuruluslarve bilim ve de insanoglu beyninin dusunen ve dusunce ureten ufku cok gelismistir. Zaten sirf bu nedenler kuran'in elestirisi icin yeterlidir. Bence bunlar bahane. Bazi celiskiler o kadar berrak ki, cocuk bile algilar. En basta sayisal hatalar, bilgisel hatalar ve gunumuxzlecelisen sizin dilinizle ilimsel hatalar. Ayrica kuran bir teori ise onun yansisi da reel islamdir. Bakin dunya cografyalarina toplumlarina islamin nasil farkli karmasik ve hatta biri birini kafir, munafik, murted, mursid ilan eder ve katleder seklindeki yasam ve iliskisine. Islamdaki, en basta cikar yuzunden islenen kerbela katliamina ve islamin ilk mezhep bolunmesine. Burdan giderek Kuran'in yetmeyip hadislerin yazilmasina, ya da kuraniu yorumlayanlarin getirdigi yeni mezhepfarkliliklarina ve biri birlerie dusman kesilmelerine. Demekki kuran birlestirici butunleyici bir icerik yerine, aksine bolucu ayirici ve savastirici katledici bir icerik tasiyor. Bunu bize reel islam tarihi ve ysasam ve iliskisi duzen ve sistemi soyluyor. Karanlik cagin zihniyretinden kurtulamamisligin aydinlanmaaktan bahsetmesi de farkli bir ironi. Madem oyle o zaman "kalb ile iman dil ile ikrar" nasil olacak. Eger yorum olacaksa, o zaman ayetlerin oneminerde kalacak, kisaca sen "Kuran acik bir dille yazilmamistir, her okuyan onu kendi algisi ile yorumlar ve kendi yorumuna gore de uygular" diyorsun. Evet reel de de olan o zaten. Yalniz buradaki sorun, sirf imanin sarsilmazinancini her turlu reele karsi gelerek ortaya koymak ve yalan yanlisa sapmak mi?, yoksa en azindan okurken bir tutarlilik aramak ve buliunmadiginda da sorgulamak mi? Yukaridaki "hasa" bile senin boyle bir seyin olma olasiliginin bulumadiginin bilincalti sartlanmisligini iceriyor. Dolayisi ile bundan sonra yazdiklarini okumanin bir anlami da yok. Cunkuayni "hasa" bilincalti sartlanmisligi ile degerlendirecegin acik. Kisaca sadece kendini inandiracagin sekilde celiskilerin olmadigini kendine dogrulama cabasi. Sonucta hem edemez hem de edebilir mi diyorsun? Yani nasil isine gelirse! Kurandaki pragmatisizmi boylece ortaya koymyus oldun. Yanicikar nerede ise onu kabul edeceksin. Yani hasan oyle guclu ki kirk yillik soylemi bile degistirdin. Iyi de nerdenb gelir, kisiden gelirse; kisiye onu veren Allah'indir. Kisinin kaderini de yazan odur. Dolayisi ile iyilik ve kotulugun kisi tarafindan hsangisinin uygulanacagini Allah'in bilir ve kisinin bir kul olarak burada bir rolu yoktur. Burada da kuranda reform dan bahsediyoruz galiba. Yani ayetleri zaman olarak gecersiz kilmaktan. Bence burada ayete karsi bir sirk kosma soz konusu. Neyse anlasildi hasa temelli kendi bilincalti kabulunu kendini inandirarak ustelik pragmatisixzm dogrulamasicikari ile degerlendirmek. Zaten baskasi da beklenemezdi.
-
Kur'an Kimin Sözü?
11. Hud Suresi, 2. ayet: "Bu Kitap Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için indirildi. Kuşkusuz, ben size O'ndan gelen bir uyarıcı ve müjdeciyim." Açık şekilde görülmektedir ki bu ayette konuşan Muhammeddir. Bir gaf yaparak ayeti kendi dilinden yazdırtmıştır. Bu gafı farkeden ama örtmeye çalışan kimi mealciler (Kuran'ı Türkçeye çeviren yazarlar), ayetin orijinalinde bulunmayan "de ki" sözcüğünü meale parantez içinde monte etmektedirler. Bir Kuran mealinde (İslami bir siteden alınmıştır) meal şu şekilde geçmektedir: (De ki: Bu Kitap) "Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim. Kuran meali kitaplarında parantez içinde yazılan kelimeler, "Bu sözcükler Kuranın orijinalinde yok ama biz siz daha iyi anlayasınız diye bunu yazdık" anlamına gelmektedir. Yukarıdaki mealde de ayetteki çarpıklık örtülmek istenerek orijinalde bulunmayan "de ki" sözcüğü parantez içinde eklenmiştir. Toplam yedi ayetten ibaret olan Fatiha Suresi' de aynı mahiyettedir: 1. Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla. 2. Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. 3. O, rahmândır ve rahîmdir. 4. Ceza gününün mâlikidir. 5. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. 6. Bize doğru yolu göster. 7. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil! Gene pek açık görülmektedir ki ayetler Allahın dilinden yazılmamıştır. Allah, siz bana böyle dua edin de dememiştir. Fatiha Suresi'nde konuşan kişi belli ki bir insandır. O halde hitapda gaf yapılarak açık verilmiştir. Benzeri durum Zariyat Suresi' nin 50. ve 51. ayetlerinde de söz konusudur: 50-"O halde hemen Allah'a kaçın; haberiniz olsun ki, ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım. 51-Allah'la beraber başka bir tanrı uydurmayın; haberiniz olsun ki ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım. Pek açıktır ki bu Kuran ayetlerinde konuşan Allah değil Muhammedin kendisidir. Peki o dönemlerde bunları farkedenler yok muydu? Neden Muhammed'e inandılar? Birincisi o dönemde okuma-yazma oranı o kadar düşüktü ki bu ayetleri inceleyeyebilecek insan sayısı çok azdı. İkincisi, bu ve benzeri çarpıklıkları farkedip dile getirilenler kafirlikle, münafıklıkla, zındıklıkla suçlanıp aşağılanıyordu. Hatta Muhammedi sadece eleştirmekle kalan şair Ka'b Bin Eşref gibiler bile bunu canları ile ödemiştir. Dolayısıyla gerçeği söylemek çok tehlikeliydi. Üçüncüsü, toplumsal statüsü iyi olan muhalifler "kalpleri İslama ısındırılmak" adına rüşvet verilerek susturuluyordu.
-
Ku'ran da Muhammed'e özel Ayetler
Ku'ran daki ayetlerin hepsi iman edenlere ya da sadece muminlere yonelik degildir. Muhammed'e ozel yazilmis ayetler vardir. Bu ayetler Muhammed'in yasamindaki iliskileri ve hayati ile paraleldir. Tüm müslümanlara değil de Hz.Muhammed'e mahsus inen ayetler.. TAHRİM SURESİ 4. (Ey peygamber?in eşleri!) Eğer siz ikiniz Allah?a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Peygamber?e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih mü?minler de. Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar. 5. Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha hayırlı, müslüman, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir. Ahzâb(*) Sûresi 37 - Hani sen Allah?ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, ?Eşini nikahında tut (onu boşama) ve Allah?tan sakın? diyordun. İçinde, Allah?ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha layıktı. Zeyd eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü?minlere bir zorluk olmasın. Allah?ın emri mutlaka yerine getirilmiştir. Ahzâb(*) Sûresi 50 - Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah?ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü?minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber?e bağışlayan, Peygamber?in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü?min kadını da (sana helal kıldık.) Mü?minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Ahzâb(*) Sûresi 51 - Ey Muhammed! Bunlardan (hanımlarından) dilediğini geri bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Uzak durduklarından dilediklerini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğine razı olmaları için daha uygundur. Allah kalplerinizdekini bilir. Allah hakkıyla bilendir, halimdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.) Ahzâb(*) Sûresi 52 - Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile, başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helal değildir. Ancak sahip olduğun cariyeler başka. Şüphesiz Allah her şeyi gözetleyendir. Ahzâb(*) Sûresi 53 - Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber?in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber?i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz ,hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah?ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikahlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu Allah katında büyük bir günahtır.
-
Ku'randaki Miras Hesabı Hatası
Kuran'daki matematik hatasının bu kadar açık seçik olmasına rağmen, inananlar bunu bile kabul etmemeyi başarabiliyorlar! Hele İslam Hukukçuları bu sorunu dillendirenleri sürekli feraiz ilmini (İslam Miras Hukukunu) bilmemekle, anlamamakla suçlarlar. Oysa ortada anlaşılması çok zor, çok derin bir mesele yok. Mesele yukarda anlatılandan ibaret: Kuran'daki hükümlere göre bazı durumlarda hesap tutmuyor! Bu engeli aşmak için uygulamada yukarda sayılan yöntemler bulunmuş, hatadan kaynaklı imkânsızlık pratikte aşılmış. Ama pratikte bunun aşılmış olması ve 1.400 yıldır fıkıh kitaplarında ve şerî uygulamalarda, yukarda tanıtılan yöntemlerin oturmuş müesseseler hâline gelmiş olması, hatanın hiç olmadığı anlamına gelmez. Ehli Sünnetin "avliye" metodu da, Şia'nın öncelik sırası metodu da, aslında Kuran'daki hatayı düzeltmek'ten başka birşey değil! Bu "düzeltme" yöntemleriyle bariz bir şekilde, Kuran'daki açık hükümden sapılıyor. Hükümden sapılıyor, çünkü hükmün kendisini uygulamak matematiksel olarak imkânsız. Bir ilk okul öğrencisi sınavda "2 + 2 = 3" yazarsa, öğretmen 3'ün üstünü çizer, 4 yazar ve öğrenciye düşük not verir. Biz bu durumda, "öğretmen talebenin hatasını düzeltti" deriz, "avliye usûlü ile 2+2=3'deki gizli hakikati buldu" demeyiz! Mesele bu kadar basit! Ayetteki oranların üstü çiziliyor ve yerine uygulanabilir oranlar konuluyor.
-
Ku'randaki Miras Hesabı Hatası
Avliyeyi daha iyi anlamak adina; lk olarak Halife Ömer'in uyguladığı ve hanefi, şafii, maliki ve hanbeli mezbelerince (yani Ehl-i Sünnet'in dört mezhebince de) kabul gören bu yöntemi yukardaki örneklere uygulayalım. Örnek 1: Durum şöyleydi: üç kız çocuğuna (toplam): 2/3 = 16/24 anneye: 1/6 = 4/24 babaya: 1/6 = 4/24 karısına: 1/8 = 3/24 toplam: 27/24 Ehl-i Sünnet'in yöntemine göre bu durumda eksik kalan payda, çoğaltılarak pay'a eşitleniliyor (Bu yüzden bu işleme "avliye" denmiş. "avl", yükseltme, çoğaltma anlamına geliyor.) Yani 24 sayısı, 27'ye dönüştürülüyor ve taksim 27 payda'sı üzerinden yapılıyor: üç kız çocuğuna (toplam): 2/3 = 16/24 => 16/27 anneye: 1/6 = 4/24 => 4/27 babaya: 1/6 = 4/24 => 4/27 karısına: 1/8 = 3/24 => 3/27 toplam: 27/24 => 27/27 Böylece ayetteki açık hükme göre verilmesi gereken oranlar bütün mirasçılar için düşürülmüş oluyor. Yani yukardaki durumda meselâ anne 1/6 = 4/24 alması gerekirken, sadece 4/27 alıyor. Örnek 2: anneye: 1/3=2/6 => 2/8 kocaya: 1/2=3/6 => 3/8 öz kız kardeşe: 1/2=3/6 => 3/8 toplam: 8/6 => 8/8 Burda da aynen birinci örnekte olduğu gibi eksik kalan payda 6 yükseltilerek pay'a tamamlanmış ve bütün mirasçıların oranı düşürülmüş oldu. Örneğin anneye ayette üçte bir yazmasına rağmen, sekizde iki, yani dörtte bir kaldı.
-
Ku'randaki Miras Hesabı Hatası
Bir kişi öldüğünde mirasçılara dağıtılacak payların toplamının % 100 yani 1 olması gerekir. Ancak yukardaki ayetlere göre paylaşım yapılmaya çalışıldığında bu toplam bazen 1’den büyük bazen de 1’den küçük çıkmaktadır. Basit bir örnek verelim. Durum 1: 60 milyarlık serveti olan bir kadın öldü. Geride kocası ve üç erkek kardeşi kaldı. Kadının annesinin ve babasının ölmüş olduğunu ve çocuklarının da olmadığını düşünelim. 60 milyar nasıl paylaştırılacaktır? “Kadınlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir” hükmü gereği mirasın ½’si kocanındır. “Eğer bir erkek veya kadına kelale yollu (çocuğu ve babası olmadığı halde) varis olunuyor ve bunların ana-bir erkek veya bir kız kardeşi bulunuyorsa, her birine edilen vasiyetten veya borçtan arta kalanın altıda biri düşer” hükmü gereği de mirasın 1/6'şardan toplam 1/3’ü kardeşlere düşer. Başka mirasçı olmadığına göre oranları topladığımızda ½ + 1/3 = 5/6 = 0.83 Toplam 1’e ulaşamadı. 60 milyarlık mirasın 5/6’sı yani 50 milyar dağıtılacak ama 10 milyar elde kalacak. Bu para kime verilecek? Durum 2: Varsayalim ki, bir adam öldü, geride 162 milyarlık bir miras ve üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini birakti. Bu sefer de yukarıdaki ayetlere göre miras paylaşımı şöyle olacaktır: Üç kız evlata mirasın 2/3'ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktr. Bu durumda oranları toplayalım (2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8 )= 27/24 = 1,125 Bu sefer de oran 1’den büyük çıktı. Eğer payları oranında, yani kızlara (162 * 2/3) 108 milyar, ana ve babaya toplam 54 milyar, karısına da 20.25 milyar verirsek toplamı 182.25 milyar ediyor. Halbuki elimizde 162 milyar var. 20.25 milyarlık eksiğimiz oldu. (Karısına verilen 1/8 fazlalık gibi duruyor) Bu parayı nerden bulup vereceğiz? Kuran’daki bu matematik hatasını düzeltmek için Ömer “avl”, “avliye” olarak adlandırılan basit bir yöntem geliştirmiş. Bu yöntem Kuranda verilen oranlardan yola çıkıp ufak bir değişiklik yaparak oranların tümünü yeniden değiştiriyor ve toplamı % 100 olacak şekilde yeniden düzenliyor. Günümüzde de islam hukuku miras konusunda bu yöntemi esas alıyor.. Bu yöntem şöyle: Eğer mirasçıların toplam payı mirastan fazla çıkarsa herkesin payı birbirlerine orantılı olacak şekilde azaltılıyor. Buna avliye deniliyor. Yok eğer, mirasçıların toplam payı mirastan az çıkarsa bu sefer de herkesin payı yine birbirlerine orantılı olarak artırılıyor. Buna da reddiye deniliyor. Bunu yukardaki iki örnek üzerinden görelim. Durum 1 (reddiye yöntemi ile çözüm): Kuran hükümlerine göre koca ve kardeşlerin alması gereken paylar nasıldı? Miras: 60 milyar Koca: ½ yani 30 milyar Kardeşler: 1/3 yani 20 milyar Payları topladığımızda 6/6 etmesi gerekirken 5/6 gibi bir sonuç çıkıyor. Bu durumda payları bir miktar artırmak gerekiyor. Kalan 1/6’yı ikiye bölüp koca ile kardeşlere versek itirazlar gelebilir. Muhtemelen gelmiş ki, avliyeciler oranları rastgele değil de mirasın tamamını 6/6 yerine 5/6 varsayarak yeniden dağıtmışlar. Bunun için de herkesin payını 6/5 ile çarparak yeni oranlar çıkarmışlar. Eğer payları 6/5 ile çarparsak: (6/5 * ½) + (6/5 * 1/3) = (6/10) + (12/15) = 18/30 + 12/30 böylelikle Koca: 15/30 yerine 18/30 yani 36 milyar Kardeşler: 10/30 yerine 12/30 yani 24 milyar alıyor. Şimdi koca diyebilir ki Allah'ın kitabında bana yarısı yani 15/30 deniyordu. Siz bana 18/30 veriyorsunuz. Ben bunu kabul edemem. Allah'ın bana layık gördüğünden fazlasını alamam. Artık bu durumda ne olur bilemeyiz. Buna Allah adaleti değil kul adaleti denir herhalde. Bir de reddiyeciler reddiye durumuna özel bazı yorumlar da getirmişler. Buna göre reddiye sadece kan bağı olanlar uygulanır, dolayısıyla karı veya kocaya uygulanmaz şeklinde. Eğer reddiyeyi bu şekilde uygulayacak olursak kocaya düşen 1/2 artırılmaz. Sadece kardeşlerin payı artırılır. Bizim durumumuzda kalan 1/2 kardeşlere pay edilir. Koca: 1/2 yani 30 milyar Kardeşler: 1/3 yerine toplam 1/2 yani 30 milyar. Durum 2(avliye yöntemi ile çözüm): Kuran hükümlerine göre ölen adamın kızlarının, ana ve babasının ve karısının alacağı paylar nasıldı? Miras: 162 milyar Kızları: 2/3 yani 108 milyar Ana ve babası toplam: 1/3 yani 54 milyar Karısı: 1/8 yani 20.25 milyar Bu durumda da toplam oran 27/24 ettiği için elimizdeki para Kuranın istediği paylaşıma yetmiyor, 20.25 milyarlık bir fazla paraya ihtiyacımız oluyor.Bu parayı da devlet hazinesinden veremeyeceğimize göre bu sefer de herkesin payını bir miktar azaltıyoruz. Toplam oran 27/24 olduğu için bu sefer de herkesin payını 24/27 ile çarparak paylarını düşürüyoruz ki toplam mirasa denk gelsin. (24/27 * 2/3) + (24/27 * 1/3) + (24/27 * 1/8) = (48/81) + (24/81) + (9/81) Bu durumda Kızları: 2/3 yani 108 milyar değil bunun yerine 48/81 yani 96 milyar Ana ve babası toplam 1/3 yani 54 milyar değil bunu yerine 24/81 yani 48 milyar Karısı: 1/8 yani yani 20.25 milyar değil bunun yerine 9/81 yani 18 milyar alıyorlar. Görüldüğü gibi bu örnekte de herkesin payını bir miktar düşürmek zorunda kaldık. Bu durumda da kadın çıkıp diyebilir ki Allah bize emretti, benim almam gereken 20.25 milyarken siz 18 milyar verdiniz. Bu paranın gerisi nerde? Yapacak birşey yok, çünkü Kuranda matematik hatası var. Sürekli bir eşi daha yazılamaz, hatasız denilen Kuran’da hata olduğu daha Ömer döneminde bile ortaya çıkmış ve bunu da avliye yöntemi ile düzeltmişler. Ama buna karşın Kuran’ın eşi benzeri görülmemiş olduğu, tek bir hata olmadığı yinelenip duruyor. Diyecek birşey bulamıyorum artık.
-
Ku'randaki Miras Hesabı Hatası
Fakat bazı durumlar da var ki, ayetlerdeki oranları dağıtmaya çalıştığımızda, mal yetmiyor, pay paydadan büyük çıkıyor. Ayetlerin hazırlanmasında belli ki bu durumlar düşünülememiş ve böylece çok bariz bir hata yapılmış. Meselâ birisi bize "Şu pastanın yarısını Fatma'ya, yarısını Ayşe'ye, üçte birini de Hatice'ye ver" dese, muhtemelen bu kişinin ya şaka yaptığını sanarız, ya da zekâsından şüpheleniriz. İşte ayetleri uygulamaya çalıştığımızda tam olarak bu absürt sonucun çıktığı birden çok durum (varis tablosu) var. Bu durumlar, fıkıh kitaplarının "feraiz" (miras hukuku) bölümünde işlenmekte. Burada sadece iki tanesini örnek olarak ele almakla yetinebiliriz. Örnek 1: Kardeşleri olmayan bir adam (borç ve vasiyet bırakmadan) ölür. Geriye üç kız çocuğu, annesi, babası ve karısı kalır. Bu durum için geçerli olan cümleleri okuyalım: Nisa/11'den: "(Çocuklar) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır." Nisa/11'den: "Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır." Nisa/12'den: (Karı için) "Eğer çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır." üç kız çocuğuna (toplam): 2/3 = 16/24 anneye: 1/6 = 4/24 babaya: 1/6 = 4/24 karısına: 1/8 = 3/24 toplam: 27/24 ! Böyle bir paylaşımı yapmak ise matematiksel olarak imkânsız. Çünkü pay, payda'dan büyük çıkıyor. Yani mal yetmiyor. Ne yaparsak yapalım, malı bu şekilde bölüştüremiyoruz. Ya ayette geçen oranları kendimizce azaltacağız, ya da ayette hak sahibi olan bazı varislere hiçbir şey vermeyeceğiz. Ama her halükârda, ayette yazan oranları bütün hak sahiplerine vermek mümkün değil! Bu örnek durumda ayetlerin kasıtlı veya kasıtsız yanlış uygulanması söz konusu değil. Ayetlerin lafzından da açıkça bu sonuç çıkıyor.
-
Ku'randaki Miras Hesabı Hatası
Yukardaki örnek durumda ayette belirtilen oranlar tam yetiyor, ne eksik kalıyor ne de fazla. Fakat elbette ki, birçok durumda ayetteki oranları dağıttığımızda mal fazla gelecek, yani artakalacaktır. Örneğin çocuğu, kardeşi, anne-babası olmayan bir kadın (borç ve vasiyet bırakmadan) ölür ve gerisinde bir tek kocasını bırakırsa Nisa/12'deki "Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir." cümlesi gereği kocaya malın yarısı verilir. Diğer yarısı artar. Veya çocuğu, babası ve kardeşi olmayan, fakat kocası ve annesi olan bir kadın öldüğünde: Nisa/11'deki: "Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer." Nisa/12deki: (Koca için) "Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir." cümleleri uyarınca mal şu şekilde paylaştırılır: anneye: 1/3 = 2/6 kocaya: 1/2 = 3/6 toplam: 5/6 Ve geriye malın 1/6'sı artakalmış, yani fazla gelmiş olur. Ama bu gibi durumlarda herhangi bir sorun yok, çünkü ayetlerde yazan hisseler sahiplerine verilebilmiştir. Sorun sadece, fazla gelen malın kime ve nasıl verileceği. Bu soruya (İslam Miras Hukukundan bağımsız olarak) kendimizce alternatif çözümler üretmeye çalışsak, meselâ aklımıza şu seçenekler gelebilir: (1) Kimseye verilmeyip devlet hazinesine geçmesi, (2) Ayetlerde geçmeyen yakınlara dağıtılması (dede, nine, hala, teyze, amca, dayı vs.), (3) Ayetlerde geçen, hissesini almış varislere oranları nispetince (bir nevi bonus olarak) bölüştürülmesi vs. İslam Miras Hukukunda (feraiz'de), duruma göre bütün bu seçenekler işleyebilmektedir. Miras konusuyla ilgili söylenmiş çok sayıda peygamber hadisine ve sahabe içtihatlarına dayanarak zaman içerisinde oldukça teferruatlı bir sistem geliştirilmiş. Örneğin belli şartlar yerine gelmişse, yukardaki 2. seçenek işliyor, yani artan mal (oranları hadis ve içtihatlarla belirlenen) diğer yakınlara dağıtılıyor. Diğer bazı durumlarda 3. seçenek işliyor, yani artan mal, ayetlerdeki hisselerini alanlar arasında (oranları nisbetince) tekrar bölüştürülüyor. Bu üçüncü seçeneğe feraiz terminolojisinde reddiye ismi verilmiş. Artan mal, hisselerini alan varisler arasında tekrar bölüştürüldüğünden, varisler ayette yazan oranlardan daha fazla almış oluyor. Ama burda ilkesel bir sorun yok, çünkü neticede Kuran'da belirlenmiş olan oranlar sahiplerine verilebilmiş. Gerçi sahabenin büyüklerinden Zeyd bin Sabit reddiye yöntemine karşı çıkmış ve bu durumlarda kalan malın devlet hazinesine (beytü'l male'e) bırakılması gerektiğini savunmuş. Ama bu tartışmanın, hemen aşağıda işlenilecek olan matematik hatasıyla bir ilgisi yok. Çünkü malın fazla geldiği durumlarda, artakalan kısmı reddiye yöntemiyle hisselerini alan varislere (bonus olarak) bölüştürsek de, ayette geçmeyen yakınlar arasında paylaştırsak da, devlet hazinesine geçirsek de, fakir fukaraya dağıtsak da, her halükârda ayette yazan oranlar sahiplerine verilebilmiştir.
-
Ku'randaki Miras Hesabı Hatası
Yukarda okuyabildiğimiz Nisa Suresi'nin 11. ve 12. ayetleri daha sonra gelen 176. ayetle birlikte miras paylaşımını düzenler. Metni kısa tutmak için 176. ayeti yukarda alıntılamadım. Çünkü açıklamaları sadece Nisa 11 ve 12'yi ilgilendiren örneklerle kısıtlı tutacağım ve aşağıda sadece bir yerde 176. ayetin de kapsamına giren bir ek örnek vereceğim. Her üç ayet de birden çok cümle içerir ve her bir cümle "eğer şöyle ise, şu varise (mirasçıya) şu kadar verilir" şeklinde düzenlemeler getirir. Meselâ bir ayetin bir cümlesinde "ölenin eğer çocuğu yoksa annesine şu kadar" diye geçer, diğer ayetin başka bir cümlesinde "ölenin eğer çocuğu yoksa kocasına şu kadar" diye geçer. Pratikte eğer ölen bir kadının çocuğu yok, fakat annesi ve kocası var ise, bu somut durum için her iki cümle de aynı derecede ve doğrudan geçerli olur. Yani "eğer çocuk yoksa anneye şu kadar" cümlesi bir tek ölenin sadece annesinin olduğu, başka kimsesinin (örneğin eşinin) olmadığı durumu düzenlemekle kalmıyor. Zaten bu mantıksız olurdu, cümle sadece ve sadece bu durumu (ölenin varis olarak yalnızca annesinin kaldığı durumu) düzenlemiş olsaydı, neden anneye sadece üçte bir versin? "Eğer çocuk yoksa anneye şu kadar" cümlesi, ölenin çocuğunun olmadığı, fakat annesinin olduğu her durum için doğrudan geçerli (ölenin eşi olsa da, olmasa da). Başka bir deyişle, pratikte çıkabilecek olan durumlar (varis tabloları) tek tek bir bütün olarak tek bir ayet veya tek bir cümle bütünlüğü içerisinde ele alınmamış. Dolayısıyla ayetleri herhangi bir somut durum (varis tablosu) üzerinde uygulamak istediğimizde, üç ayeti de cümle cümle okuyacağız ve işlemekte olduğumuz somut durum (varis tablosu) için geçerli olan cümleleri tespit edeceğiz. Örnek: İlkin örnek olarak sorunsuz bir olaya bakalım. Çocukları ve babası olmayan bir kadın (borç ve vasiyet bırakmadan) ölür. Geriye sadece annesi, kocası ve üç (aynı anadan, farklı babalardan) erkek kardeşi kalır. Ölen kadının malı, varisler (mirasçılar) arasında nasıl bölüştürülecek? Yukardaki ayetleri okuyoruz ve bu somut durum için geçerli olan cümleleri tespit ediyoruz. Nisa/11'den: "Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir." Nisa/12'den: (Koca için) "Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir." Nista/12'den: "Eğer (kardeşler) birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar." Demek ki: anneye: 1/6 kocaya: 1/2 = 3/6 3 kardeşe (toplam): 1/3 = 2/6 Görüldüğü gibi bu somut durumda toplam 6/6 = 1 çıkıyor. Yani pay ile payda eşit. Ve miras aynen ayette yazılı olan oranlarıyla paylaştırılabiliyor. (Not: Tefsirlerin çoğunluğuna göre, Nisa/12'de adı geçen "kardeşler" sadece anne tarafından olan kardeşleri kapsamakta, aynı anne ve aynı babadan olan kardeşlerin durumu ise 176. ayette düzenlenmekte. örn. bkz. ve bkz. Ayetin lafzında böyle bir anlam yok. Ama müfessirler böyle bir ayrıma gitmiş. Burada ele alınan mesele için bir önemi de yok. Yukarda sadece sorunsuz bir duruma örnek getiriliyor. Eğer tefsirlerin bu yorumunu benimsiyorsanız, yukardaki örnek durumda kardeşler aynı anneden, farklı babalardan olsun. Eğer bu yorumu kabul etmiyorsanız tam öz kardeşler olsun.)
-
Ku'randaki Miras Hesabı Hatası
Aslında bu ayetlerde göze çarpması gereken ilk tuhaflık birazdan uzunca ele alınacak olan Kuran'daki matematik hatasından neredeyse daha da ilginç: Allah neden kıyamete kadar bütün zaman ve mekânlar için detaylı bir şekilde mirasın tam olarak nasıl bölüştürüleceğini emretsin? Kuran çok daha önemli konularda, örneğin devlet başkanının nasıl tayin edileceği, "şûra"da yer alacak kişilerin nasıl, kim tarafından belirleneceği, ibadetlerin tam olarak nasıl icra edilmesi gerektiği gibi konularda hemen hemen hiçbir somut düzenleme bulundurmaz. Hukuk sistemi için mirastan çok daha mühim denilebilecek alanlarda bu kadar detaylı ayetler yok. Hatta birçok alim bu durumu "İslam Hukukunun esnekliği ve evrensel olmasının bir gereği" olarak yorumlar ve Allah'ın kullarına değişen şartlara göre (İslam'ın özüne sadık kalarak) somut kuralları değiştirmelerine izin vermekle ne kadar da rahmetli davrandığını söyler. Hâl böyle iken, neden miras gibi nisbeten daha önemsiz, üstelik çok daha değişken olması gereken bir konuda bu kadar detaylı hükümler gelmiş? Neden müslüman toplumlara kıyamete kadar, ekonomik, sosyal, kültürel, demografik şartlar ne olursa olsun, miras paylaşımını tam olarak bu şekilde yapmak emredilmiş? Ve neden bu paylaşım her zaman ve her yerde en âdil, hatta tek âdil seçenek olsun?
-
Ku'randaki Miras Hesabı Hatası
Nisa/11 Allah, size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Nisa/12 Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa, ona altıda bir düşer. Eğer (kardeşler) birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar. (Bu paylaştırma varislere) zarar vermeksizin yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır. (Bütün bunlar) Allah’ın emridir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
-
Kur'andaki çelişkiler
Burada ilginc olan tek sey onca celiski iletilmis mesajda sadece kendi imanini percinleyecekleri kendince secmen ve yine ancak kendini inandiracak sekilde de yanitlaman. Bu da senin zaten "kuran'da tabiki celiski var, ama su benim verdigim orneklerde benim inancima gore yok" demis olmandir. Ya da bir iki tane kendini inandirdigin ve celiski olmadigina iman ettigini genele tasiyarak "bak buralarda celiski yok, dolayisiile digerlerinde de celiski yoktur" mantigidir. Sonucta bir ayet "kuran Allah'in sozu onda celiski olmaz" diyor, diye, buna korukorune iman etmek ve ustelik carsaf carsaf celiskiler one suruldugu halde hala bunlari gormemekiunadi gostermenin adinin ne olduguna da tip karar verir. Neyse her sey ortadadir. Isteyenler celiski bulamanmak adina kendilerini istedigi gibi inandirabilirler. Zaten dunya bize bu celiskilerin varligini her bir farkli islam cografi ve toplumunda islamin farkli uygulanmmasindan da gostermektedir.
-
Kur'andaki çelişkiler
HÜKÜMSÜZ AYETLER Bir iktidar düşünelim; Bir dediği diğerini tutmayan, dün söylediğini bugün değiştiren, yarın ne diyeceği belirsiz olan, uygulamaya aldığı birçok projeyi yarıda bırakıp farklı uygulamalara geçen… Böyle bir iktidara güven duyulabilir mi? Tutarlı, istikrarlı olduğu söylenebilir mi? Aldığı kararların, çıkardığı kanunların her çağda geçerli olabileceği düşünülebilir mi? Savaş ve ekonomik kriz gibi olağanüstü durumlar haricinde elbette bu tutarsızlıkları normal karşılanamaz. Peki ya Allah’ın gönderdiği öne sürülen ayetlerdeki hüküm değişiklikleri? İktidarlar, neticede insanlardan oluşuyor ve hata yapabilirler ama tanrıya hata yakıştırmak mümkün müdür? Önceki kitaplarda yazılanlarla çelişen ayetlere itiraz edilmesi üzerine, şu ayetle itirazcılara yanıt verilir: Bakara/ 106. Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin? Kur’an, ayetlerin değiştirilebileceğini söylüyor. Peki değiştirilmiş midir? Hem de bol miktarda. Aşağıdaki ayet bunu doğruluyor zaten; Nahl/ 101. Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman Allah ne indirdiğini pek iyi bilmiş iken kâfirler Peygambere: “Sen, ancak bir iftiracısın” dediler. Hayır öyle değil; onların çoğu bilmezler. Ayetler değiştirilmiş ki Muhammed hazretlerine itiraz ediyor ve “Bunları sen uyduruyorsun” diyorlar. Kur’an gökten zembille inmiş değil. Bir seferde yazılmış bir kitap da değil. Muhammed hazretlerinin peygamberliğini ilan etmesinden ölümüne kadar olan 23 yıl boyunca gelişen olaylara göre yazılmış ve duruma göre kimi ayetleri daha sonra değiştirilmiş bir kitap. Şimdi hükümleri kaldırılan ayetlere birkaç örnek verelim: 1- Bir Müslüman kaç kafire bedeldir? Enfal-65. Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Sizden yirmi sabırlı kişi olsa, iki yüz kişiye üstün gelir. Sizden yüz kişi de kâfirlerden bin kişiye üstün gelir; çünkü onlar anlayıştan yoksun bir güruhtur. Bu ayeti okuduğunuzda geçerli olduğunu düşünmeyin. Çünkü değişmiştir. Bu ayeti hükümsüz kılan ayet: Enfal-66. Şimdi ise Allah sizde bir zaaf bulunduğunu bildiği için, yükünüzü hafifletti. Bu durumda, sizden sabreden yüz kişi olursa, iki yüz kişiye üstün gelir. Sizden bin kişi de Allah’ın izniyle iki bin kişiyi mağlûp eder. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. 2- Soru sormanın bedeli sadaka takdimi olursa: Mücadele-12. Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman özel görüşme sadakası takdim ediniz. Bu sizin için daha hayırlı ve temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, artık Allah bağışlayan ve merhamet edendir. Ayetteki sadaka şartından dolayı kimse soru sormaya gitmeyince, aşağıdaki ayetle bu şart kaldırılmıştır: Mücadele-13. Özel konuşmadan önce sadaka vermekten korktunuz da mı bunu yapmadınız? Yine de Allah sizi bağışladı. Siz de namazı dosdoğru kılmaya bakın, zekâtı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. Zira Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. 3- İslam’ın amentüsü doğru mu? Nisa-78. Kendilerine bir iyilik dokunsa “Bu Allah’tan” derler; başlarına bir kötülük gelince de “Bu senden” derler. “Hepsi Allah’tandır” de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar! Ayette iyiliğin de kötülüğün de Allah’tan olduğu söyleniyorsa da yanılmayın, çünkü değiştirilmiştir: Nisa/ 79. Sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. 4- Peki Müslüman olmayıp, tek tanrıya ve ölümden sonra yaşama inananların durumu ne olacak dersiniz? Bakara-62. Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabîler, bunlardan her kim Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel işlerse elbette Rableri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak değillerdir. Bu ayete bakarak başka dinden olsa bile iyi insanların cennete gideceğini düşündüyseniz yanılıyorsunuz: Ali İmran-85. Kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki; (o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır. 5- Kur’an’a göre miras paylaşımında vasiyetin geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz? Bakara-180. Sizden birisine ölüm yaklaştığında, eğer ardında mal bırakacaksa, vasiyet etmek farz kılındı. Bu vasiyetin anne ve baba ile akrabaya uygun şekilde yapılması gerekir. Bu, takvâ sahipleri üzerine bir borçtur. Bu ayete göre vasiyetin farz olduğunu ve bir Müslüman öldüğünde bıraktığı vasiyetin geçerli olduğunu düşünüyorsanız aldanırsınız. Ne vasiyet ederseniz edin hükmü yoktur. Miras paylaşımı aşağıdaki ayetlere göre yapılır: Nisa/ 11-12. Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor: Çocuklarınızda, erkeğe iki kadın payı kadar, eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden de fazla iseler, bunlara mirasın üçte ikisi ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona malın yarısı vardır…. (diye devam ediyor) Bazı hadislere göre ise mirasın 1/3’ü vasiyet kapsamına alınabilir. Yani, hadisler de ayetleri neshetmektedir. 6- Sizce ilk Müslüman kimdir? Enam-163. O’nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.” Yukarıdaki ayet, Muhammed hazretlerinin ilk müslüman olduğunu belirtir ama hükümsüzdür. Araf-143. “Sen sübhansın”, “tevbe ettim, sana döndüm ve ben müminlerin ilkiyim,” dedi. Yukarıdaki ayet de Musa‘nın ilk müslüman olduğunu belirten ayettir ve o da hükümsüzdür. Her iki ayeti de hükümsüz kılan ayet: Ali İmran- 67. İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı. Fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de değildi. İbrahim, Muhammed’den de, Musa’dan da önce yaşadığına göre müslümanlığı onlardan öncedir. Adem, İdris, Nuh gibi İbrahim’den önce yaşamış olan peygamberlerin Müslümanlık sırasının ise hesaba katılmadığını görüyoruz. 7- Ganimetler kimin? Enfal-1. Sana, ganimetlere dair soru sorarlar, de ki: Ganimetler Allah’ın ve Peygamberindir. İnanıyorsanız Allah’tan sakının, aranızdaki münasebetleri düzeltin, Allah’a ve Peygamberine itaat edin. Ama Araplar savaş ganimetinin tadını almışlardır bir kere. Özellikle Bedeviler ganimet olmadan savaşmaya yanaşmazlar. İslam peygamberini bu konuda sıkıştırırlar ve sonuca da ulaşırlar: Enfal-41. Eğer Allah’a ve hakkı batıldan ayıran o günde, iki topluluğun karşılaştığı günde kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, bilin ki, ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah’ın, Peygamber’in ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır. Allah her şeye Kadir’dir. 8- Cennetin genişliği ne kadar? Ali İmran-133. Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun! Cennetin genişliğini “göklerle yer kadar” şeklinde ifade eden bu ve benzeri ayetleri düzelten ayet: Hadid-21. Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberine inananlar için hazırlanmış olup, genişliği gökle yer kadar olan cennete koşuşun. Demek ki cennetin genişliği göklerden yere kadar değil, gökten yere kadarmış. “Gökle yer arası”nın ne demek olduğu ise ayrı bir makale konusu. 9- Dünya mı önce yaratıldı yoksa evren mi? Bakara-29. O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı . Sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi bilir. Ama “Nasıl olur da evrenden önce dünya yaratılmış olabilir?” demeyin. Bu ayetin artık hükmü kalmamış, düzeltilmiştir. Yerine geçen ayet: Naziat/ 27-30. Sizi yaratmak mı daha zor, göğü mü? Allah onu bina etti. Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu. Gecesini kararttı, gündüzünü çıkardı. Bundan sonra da yeryüzünü döşedi. 10- Allah’tan başka şefaatçi olacak mı? Kur’an’ın birçok ayetinde “Allah’tan başka şefaatçi olmadığı” ifadesine rastlayabilirsiniz. Örneğin; Enam-51. Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar. Ama bu ayetler sizi yanıltmasın. Allah’tan başka şefaatçi vardır. Doğrusu aşağıdaki ayettir: Meryem-87. Rahman olan Allah’ın nezdinde söz ve izin alanlardan başkası şefaat edemez. SONUÇ: Kur’an, incelendiğinde görülecektir ki bu verdiğimiz örneklere benzer nitelikte çok sayıda ayet vardır. Bilhassa Mekke dönemi ayetleri ile Medine dönemi ayetlerinde bu fark bariz olarak görülür. Bu çelişki ve tutarsızlıkların nedenini Tanrı’ya-Allah’a bağlamak mümkün değildir. Kur’an’daki çelişkilerin nedenlerini Tanrı’da değil, Kur’an’ı hazırlayanlarda, Muhammed hazretlerinin düşünce ve davranışlarında, mantığında ve değişen yaşam koşullarında aramak gerekir. 23 yıl boyunca devam eden Kur’an yazımında, her insanın 15-20 sene önceki farklı ortam ve olayda ne yazdığını hatırlaması mümkün değildir. Daha önce yazdıklarını kontrol etmesi de mümkün olmayabilir. Ya da daha önce böyle yazmış olsa bile gelişmeler, olaylar o yazdığını değiştirmek zorunda bırakabilir. Ayetleri incelerken, yazılma sebepleri ve yaşanan olaylar ile birlikte incelenirse görülecektir ki; bir kısım çelişkiler onun günlük siyasetinin gereksinimlerini kendi içinde bulunduğu koşullara uydurmaya çalışmasından, bir kısım çelişkiler güçsüz durumdan güçlü duruma geçmiş olmasından, bir kısım çelişkiler unutkanlığından, bir kısım çelişkiler uğradığı başarısızlıkların sorumluluğundan kurtulma çabasından, bir kısım çelişkiler bilgi eksikliği veya yanlışlığından, bir kısım çelişkiler de başka kaynaklardan duyup öğrendiklerini birbirine karıştırmasından ya da kendince değiştirerek aktarmış olmasından doğmuştur. Kur’an’daki bu tutarsızlıklar mezheplere de yansımış, ayetleri kendilerine göre yorumlamış, hükümlerde değişiklik yapmaya kadar ileri gitmişlerdir. Örneğin; Kur’an’da zinanın cezası 100 sopa iken, Şiiler zinanın cezasının recm olduğunu, Kur’an kitap haline getirilmeden önce, recm ile ilgili ayeti bir keçinin yediğini öne sürerler. Bu yüzden Nur-2 zina ayetini uygulamak yerine, recm hadisleriyle hükmeder ve zina yapanı taşlayarak öldürürler. Bir başka konuda ise tersi bir tutum içindedirler. Sünniler, Kur’an’da Mut’a nikahını ifade eden ayetin hadisle hükümsüz kılındığını ileri sürerler. Şiiler ise ayetin geçerli olduğuna inanarak mut’a nikahını caiz görürler. Nisa-24. (Savaşta tutsak olarak) ellerinize geçen câriyeler dışında, evli kadınlarla evlenmeniz de harâmdır. Bunlar size Allâh’ın yazdığı yasaklardır. Bunlardan ötesini, iffetli yaşamak, zinâ etmemek şartıyle mallarınızla istemeniz, size helâl kılındı. O halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak onlara verin. Hakkın kesiminden sonra karşılıklı anlaşmanızda üzerinize bir günâh yoktur. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. Bu ayette anlatılan geçici evlilik türü, hadislerde Mut’a nikahı olarak geçer. 1 saatlik de olabilir, 1 günlük ya da daha fazlası da. Bir avuç hurma karşılığında birkaç gün bir kadınla beraber olunduğuna dair hadisler vardır. Bu ayeti hükümsüz kılan bir başka ayet yoktur. Ama ayetin hadisle hükmünün kaldırıldığı öne sürülür. Öyle ki “Mut’a nikahı leş, kan ve domuz eti yemek kadar haramdır.” denilerek Kur’an ayetine atıfta bulunulur. Yani, Allah’ın gönderdiğine inanılan ayet, kul sözüyle hükümsüz bırakılır. Bazı ayetler aradan yıllar geçtikten sonra değiştirilmişken, bazı ayetlerin aynı yıl içinde, ya da bir olayın hemen ardından birkaç gün zarfında değiştirildiği görülür. Örneğin Enfal-65 ayeti, Uhud Savaşından önce yazılmış olup, savaşta bozguna uğranılması üzerine, yerine Enfal-66 ayeti gönderilmiştir. Değiştirilme nedeni olarak da müslümanların zaafı gösterilmiştir. Çünkü Uhud Savaşında müslüman okçular Kureyşli kadınların hilesine kanmış, savaşmayı bırakarak eteklerini kaldırıp tepeye doğru kaçışan kadınları ganimet olarak kapma hevesine kapılmışlardı. Bu hile ile Kureyşliler savaşı kendi lehlerine çevirmiş ve kazanmışlardı. Bu ayetlerde Allah, geleceği bilmeyen, insanlardaki zaafı göremeyen bir tanrı konumuna düşürülmüştür. Ama öyle ayet de vardır ki hükmü kaldırılmasa da, yazıldıktan hemen sonra değişikliğe uğramıştır. Abese suresinde peygamberin yüzünü ekşittiği gözleri görmeyen âmâ ile ilgili bir ayet daha var. Nisa-95 ayetinin “mazereti olanlar müstesna” kısmı bu âmâ sebebiyle ilave olunmuştur. Bakın nasıl: Peygamber evinde birkaç kişi ile otururken vahiy gelir. Nisa-95′ dir gelen ayet ve savaşa gitmeyen, savaştan kaçanlar hakkındadır. ”Mü’minlerden,oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir.” diye başlayan ayeti vahiy katibine yazdırır. O sırada âmâ Abdullah Ümmü Mektüm gelir ve ayeti duyunca; ” Benim de gözlerim görseydi ben de savaşa katılırdım ya resulallah, benim gibi mazereti olanların durumu ne olacak?” diye sorar. Bunun üzerine Muhammed hazretleri vahiy katibine “Ayete bunu da ilave et” der: “Mazereti olanlar müstesna” (Buhârî, Cihâd: 27; Müslim, İmara: 17)
-
Kur'an Kimin Sözü?
KUR’AN ALLAH KELAMI MI? Bildiğiniz gibi İslam’a göre Kur’an, İncil, Tevrat ve Zebur Allah tarafından gönderilmiştir. Bunlardan Kur’an dışındaki kitapların yazımı, geçmiş zaman anlatımı şeklindedir. Kur’an ise Allah’ın hitabı biçiminde yazılmıştır. Allah’ın sözlerinin, emir ve öğütlerinin Cebrail adlı melek vasıtasıyla ve vahiy yoluyla peygambere iletildiğine inanılır. O yüzden “Kur’an Allah kelamıdır” denir. Allah’a ait olmayan sözler ise “kul” veya “kâle” yani “de ki” veya “dedi ki” sözcükleriyle belirtilmiştir. Bundan dolayı birçok ayet “de ki” anlamına gelen “kul” kelimesiyle başlar. Örneğin: “De ki; ‘Ben içinizden hiçbir erkeğin babası değilim” cümlesinden anlarız ki “de ki” diyen Allah, “Ben içinizden hiçbir erkeğin babası değilim” dedirtilen peygamberdir. Ne var ki bunun gibi bazı ayetlerin Allah’a ait olmadığı açıkça belli iken “de ki” sözcüğünün kullanılmadığını görürüz. Bu tür ayetlerin bazı meallerinde “de ki”sözcüğü parantez içinde verilmiştir. Bazı mealciler ise sanki Arapçasında gerçekten yazılıymış gibi paranteze dahi gerek duymadan “de ki” sözcüğünü eklemişlerdir. Bu müdahaleler, ayetlerdeki eksikliği kamufle etme amaçlıdır. Şimdi bu hataları görelim: Fatiha suresi Allah’a yapılan bir duadır. Dolayısıyla “deyin ki” kelimesiyle başlamalıydı. Kur’an’ın son iki suresi olan Nas ve Felak sureleri de duadır ve “de ki” ile başlar. Fatiha suresinin başında olmasa bile 5. ayetinde “kûlû” yani “Deyin ki” sözcüğü muhakkak kullanılmalıydı. Fatiha/ 5-7. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. Görüldüğü gibi ayette Allah’a sesleniş, Allah’a yakarış vardır. Dolayısıyla ayette seslenen Allah değil, insandır. Ama “Deyin ki” sözcüğü olmadığından Allah kendisine dua etmiş gibidir. Hadi diyelim ki Fatiha Kur’an’ın açılış suresidir, bir önsöz gibidir, o nedenle “deyin ki” denmesine gerek duyulmamıştır. Peki ya diğer ayetlerdeki eksikler? Şimdi de aşağıdaki ayetlerde hitap edenin kim olduğunu görelim: Hud-2. Allah’dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O’nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim. Zariyat-51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım. Bu ayetlerde anlaşılacağa üzere konuşan Muhammed hazretleridir. İnsanlara kendisinin peygamber olduğunu iddia etmektedir. Şura-10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. (De ki) İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum. En’am-104. Rabbinizden size muhakkak ki deliller gelmiştir. Artık kim gözünü açar görürse kendi lehine, kim de hakkı görmeyip batılı seçerse kendi aleyhinedir. (De ki) “Ben sizin üzerinizde bekçi değilim.” Bu iki ayette de konuşan Muhammed hazretleridir. Görüldüğü gibi “de ki” sözcükleri kullanılmadığından mealciler parantez içerisinde göstermek zorunda kalmışlardır. Tevbe-30. Yahudiler, “Uzeyir Allah’ın oğlu” dediler, Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğlu”, dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar! Bu ayette geçen “kâtelehumullâh” ın asıl anlamı “Allah onları öldürsün, katletsin” dir. Bunu Allah’tan isteyenin Allah olamayacağı açıktır. Bir başka örnek: Nahl-63. Allah’a yemin olsun ki, biz senden önce bir çok ümmetlere peygamberler gönderdik. Ne var ki şeytan, onlara amellerini bezeyip süslü gösterdi. Bugün de o şeytan, kâfirlerin dostudur. Onlar için acı bir azab vardır. Bu örneklerden şu sonuçlar çıkarılabilir: 1- Kur’an, Tanrı sözü değildir. Hz. Muhammed kurgulayıp yazmış, fakat birkaç ayette gaf yapmış ‘de ki’ ekini kullanmayı unutmuştur. 2- Kur’an, derlenip toplanırken hata yapılmış, bazı ayetler eksik yazılmıştır. 3- Kur’an’a Hz. Muhammed’den sonra Halife Osman ve Emeviler döneminde müdahale edilmiş, ayetler tahrif edilmiştir. Tabi bunlara “Allah, anlaşılacağını düşünerek ‘de ki’ demeye gerek duymamış olabilir” veya “Allah bu tür eksiklerle insanları sınamış olabilir” türünden yanıtlar da verilebilir. Bu tür yanıtlar, eksikliği, hatayı tanrıya havale etmek olur ki buna katılmak mümkün değildir. 2 ve 3 şıkları ise Hicr-9 ayetinde belirtilen “Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.” ayetine ters düşer. Bu durumda 1 şıkkının doğru olduğu, Kur’an’ın Allah sözü değil, Hz. Muhammed’in kurgusu olduğu ortaya çıkar. Şimdi de Kur’an’ın Allah hitabı olmadığına dair farklı bir örnek verelim: Bu örnekle göreceğiz ki Muhammed hazretleri, kimi zaman Allah’ı, kimi zaman melekler adına Cebrail’i, kimi zaman da peygamberleri konuşturan bir kurguyla Kur’an’ı yazmıştır. Onları konuştururken Kur’an’da 300’e yakın “de ki” öneki kullanmıştır ki kendisinin yazdığı anlaşılmasın, Allah sözü olduğuna inanılsın. Ama bazı ayetlerin kurgusunda hata yapmış, “de ki” kullanmayı unutmuş ya da hatalı kullanmıştır veya kullanmayı becerememiştir. En’am-114. Allah’tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir? Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma. Meryem-64. Biz, ancak Rabbının emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bu ikisi arasındaki her şey, O’nundur. Ve Rabbın unutkan değildir. Enam-114 ve Meryem-64. ayetten önceki ve sonraki ayetlere bakıldığında bu cümlelerin kime ait olduğuna dair bir belirteç yoktur. Enam-114’te ”Size Allah’tan başka bir hakem mi arayayım” sözünden sonra “Senin Rabbin tarafından indirilmiş” sözü ile konuşturulanın melek Cebrail olduğu ve Muhammed hazretlerine hitap ettiği açıkça bellidir. Meryem-64’te ise “Biz ancak rabbinin emriyle ineriz” sözü melekler ya da melekler adına konuşan Cebrail’e söyletiliyormuş gibi yazılmıştır. Ama Allah’ın kelamı dediği kitapta Muhammed hazretleri bunu belirtmeyi becerememiş ya da hata dikkatinden kaçmıştır. Zümer-10. De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.’ (de ki fazla) Bakara-97. De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.” (de ki fazla) Zümer-10 ve Bakara-97 ayetlerinde dikkat edilirse “de ki” sözcüğüne gerek yoktur ama kullanılmıştır. Zümer-10’da “de ki” sözcüğü olduğunda Muhammed hazretlerinin Müslümanlara “kullarım” diye seslendiği anlaşılmaktadır. Halbuki “de ki” olmasaydı hitap eden Allah olacak ve bir anormallik görünmeyecekti. Bu gaflara karşı, verilen yanıtlardan biri “Kur’an’da kimi ayetlerin Cebrail’in sözü olduğu” hatta “Kur’an’ın Allah’ın, Cebrail’in ve peygamberin ortak ürünü” olduğudur. Bakara-97 ayeti bu iddiaları çürütür. Ayetten Cebrail’in, Kur’an’ı peygamberin kalbine indirdiğini, dolayısıyla 23 sene boyunca zırt pırt 50.000 yıllık yolu katetmediğini, olaylara-durumlara göre sırası geldiğinde peygamberin ayetleri kalbinden (beyninden) ortaya döktüğünü anlıyoruz. Bakara-97 ayetinde “de ki” öneki kullanıldığında ayet şöyle olmalıydı: De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak benim kalbime indirmiştir. Ama Kur’an’da “senin kalbine indirmiştir” yazılarak hata yapılmıştır. Muhammed hazretleri, Tevrat ve İncil’in 3. şahıs ağzıyla yazılmasına nispeten çok daha inandırıcı bir kurgu ile Kur’an’ı yazmış ama yaptığı bu gaflarla açık vermiştir. Örneğin Zuhruf-11‘te; “O, suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz” ayetini ele alalım: Burada “O” Allah ise, “Biz” kimdir? ”Biz”, melekler adına konuşan Cebrail’den başkası olamaz. Ama görüldüğü gibi meleğin konuştuğuna dair bir belirteç yoktur. Muhammed hazretleri, Kur’an’ı “Allah kelamıdır” diye yazmıştır. Allah’ı konuşturma sanatı ile düzenlemeye çalışmıştır. Fakat özellikle “Biz” diyen ayetlerde ya “Allah ve ekibi” olarak konuşulmaktadır ya da melekler olarak. Süleyman Ateş’in bu konuda görüşü “Kur’an Allah vahyi, melek sözüdür” şeklindedir. Ama görüyoruz ki Allah da konuşuyor, Cebrail de, Muhammed de.. Kur’an’da sıkça kullanılan “kale” sözcüğü “dedi ki” anlamındadır. Şimdi “dedi ki” sözcüğünün kullanıldığı bir ayetteki hatayı görelim. Enbiya-112. Kâle rabbıhkum bil hakk ve rabbuner rahmânul musteânu alâ mâ tasıfûn. Dedi ki; “Rabbim hak ile hükmet. Sizin nitelendirmelerinize karşı sığınılacak olan rabbimiz rahmandır. Cümle kurumunun yanlış olduğu açıkça görülmektedir. Edip Yüksel, bu ayetin yanlış yazıldığını, “kale” değil, “kul” olması gerektiğini söyler ve o şekilde çevirir. Muhammed Esed ise hem “kale” değil “kul” muş gibi çevirir, hem de 2. cümlede tekrar parantez içinde “de ki” kullanır. Sebebi, ayette Hz. Muhammed’in hem Allah’a hem de inanmayanlara seslenmiş olmasıdır. Böyle bir cümle yapısında “kale” yerine “kul” da kullanılsa cümle bozuk kalır. Bu ayette de cümle kurumunun çok zor olması nedeniyle becerilemediğini görüyoruz. Sonuç: Birisi çıkıp “Allah’tan bana mektup geldi” demiş olsa önce ona deli gözüyle bakmak ve kesinlikle inanmamak en doğru davranıştır. Fakat ısrarlı davranıyorsa ve insanların bir kısmı ona inanıyorsa “Acaba” diyerek doğru söyleyip söylemediği incelenebilir. Bilhassa tanrıya inanan insanlarda böyle bir eğilim doğaldır. Doğal olmayan, içinde yazılanların bir kısmı doğru diye inanılmasıdır. Ya da mektubu irdeleyip sorgulamadan mektup sahibinin kişiliğine güvenerek veya çevresinde duyduklarından etkilenerek inanmaktır. Mektup incelendiğinde içeriğindeki tek bir ‘insana mahsus’ hata dahi, mektubun tanrıdan gelmediğinin kanıtıdır. Çünkü madem ki inanılan tanrı mükemmel ve her şeyi bilen bir varlıktır, öyleyse tanrı hata yapmaz. Hele çok sayıda cümle hatası, gramer hatası varsa mektubun tanrıdan olduğunu iddia etmek normal karşılanamaz. Bu tavır zayıflıktır. Zaaflarına, çevresine, çıkarlarına mahkum kalmaktır. Kutsal olduğu, tanrıdan geldiği iddia edilen kitaplar için de bu geçerlidir. Farklı dinlerin, farklı kitapların, farklı kutsalların dünya halklarına olumsuz etkisi ortadadır. Kutsal savaşlar, dünya barışını engellemekte, insanlığı yaralamaktadır. Bu büyük, aşılmaz engelin temelinde ise mektup örneğindeki o küçük zaaf vardır. Barışın tesisi ise tüm bireylerde bu küçük zaafların tedavisiyle mümkündür. Kadim dinlerin haricinde zamanımızda da çeşitli ülkelerde ortaya çıkan meczuplar, bu tür zaafları olan kişileri aldatabilmekte, peşlerinden sürükleyebilmektedir.
-
Kur'andaki çelişkiler
D- KUR’AN İLE İNCİL ARASINDAKİ ÇELİŞKİLER 1- İsa bebekken, İncil’e göre mucize göstermemiş, Kur’an’a göre göstermiştir. Konuşmuş ve peygamber olduğunu söylemiştir. 2- İsa, İncil’e göre çarmıha gerilmiştir. Kur’an’a göre çarmıha gerilen İsa değil, İsa’ya benzeyen başka biridir. 3- Kur’an’a göre İncil’de Ahmet’den bahseder, İncil’de Ahmet ismi geçmez. 4- Şeytan, İncil’e göre melek, Kur’an’a göre cindir. 5- Şeytan, İncil’e göre Tanrı ile aynı mertebeye ulaşmak istediği için, Kur’an’a göre ise Adem’e secde etmediği için lanetlenmiştir. 6- İncil’e göre iyilikler Tanrıdan kötülük şeytandan, Kur’an’a göre hayır da şer de Allah’tandır. 7- İncil’de bir aziz olarak geçen Yahya’nın babası Zekeriya, Kur’an’da peygamber olarak geçer. Buna karşın Tevrat’taki Zekeriya peygamberden hiç bahsedilmez. Yani Kur’an’da Meryem’ler karıştırıldığı gibi, Zekeriya’lar da karıştırılmıştır.
-
Kur'andaki çelişkiler
C- KUR’AN İLE TEVRAT ARASINDAKİ ÇELİŞKİLER 1- İbrahim’in babasının adı; Tevrat’a göre Tarah, Kur’an’a göre Azer. 2- İbrahim’in kurban etmek istediği oğlu; Tevrat’a göre İshak, Kur’an’a göre İsmail. 3- İsmail Tevrat’a göre peygamber değil, Kur’an’a gore peygamber. 4- Süleyman; Tevrat’a göre kral, Kur’ana göre peygamber. 5- Davud; Tevrat’a göre kral, Kur’ana göre peygamber. 6- Cennette Havva’yı aldatan Tevrat’ta yılan, Kur’an’da şeytan. 7- Tufan Tevrat’a göre tüm dünyaya, Kur’ana göre sadece Nuh’un kavmine. 8- Nuh’un gemisi; Tevrat’a göre Ararat dağına, Kur’an’a göre Cudi dağına. 9- Haman; Tevrat’ta Pers kralının yardımcısı, Kur’ana göre firavunun taş ustası. 10- Tanrının adı; Tevrat’ta YHWH, Kur’an’da Allah. 11- Tevrat’a göre insan, tanrının suretinde yaratılmıştır. Yani tanrı, insanın en mükemmel halidir. Ama Kur’an’a göre Allah’ın eşi-benzeri yoktur. 12- Putlara tapmadığı için ateşe atılan; Tevrat’ta 3 Yahudi, Kur’an’da İbrahim. 13- İmran; Tevrat’a göre Musa’nın babası, Kur’an’a göre İsa’nın dedesi. 14- Savaşa giderken, dizlerinin üzerine çökerek su içen askerlerin komutanı Tevrat’a göre Gideon, Kur’an’a göre Talut. 15- Deve eti Tevrat’ta haram, Kur’an’da helal. Yahudiler Muhammed’e gelip; ” Sen İbrahim’in tevhid dinini getirdiğini söylüyorsun ama o senin gibi deve eti yemezdi, çünkü haramdı.” derler. Bunun üzerine gelen ayette şöyle der: Ali İmran-93. Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.” Tevrat’ı okuduğumuzda devenin yasak edilmiş olduğunu görmekteyiz: Levililer/ 11:4-24. Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır. Bu durumda deve daha sonra temiz ve eti yenebilir hale evrimleştirilip mi helal kılınmıştır? Yoksa zaten temiz ve helaldi de Tevrat mı tahrif edilmiştir? Sebebi Kur’an’da belirtilir: Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz. Dünya halklarından sadece Yahudilere konan bir yasakmış!!
-
Kur'andaki çelişkiler
B- KUR’AN’DAKİ BİLİMSEL ÇELİŞKİLER 1- Tarık Suresi 7. ayet: (Bu su- meni) Bel kemiği ile kaburgalar arasından çıkar. Tıp, testislerden diyor. 2- Cennetin genişliği göklerle yer kadar mı? Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. (Âli İmran Suresi-133) Yer’den kastedilen dünya gezegeni olduğuna göre, dünya da uzayda diğer gök cisimlerinden bir olduğuna göre “gök ile yer kadar” demek anlamsız bir ifadedir. Hatta bu ifadeden yerin altta, uzayın ise üstte algılandığı anlaşılmaktadır. 3- Dünyanın 4 günde, göklerin ise 2 günde yaratılmış olması: (Füssilet/11-12) 9. De ki: “Siz gerçekten yeri iki günde yaratanı inkar edip duracak mısınız? Birde O’na eşler mi koşuyorsunuz? O, bütün alemlerin Rabbidir. 10. Hem ona üstünden ağır baskılar (dağlar) yaptı, onda bereketler meydana getirdi ve onda azıklarını dört gün içinde araştıranlar için bir düzeyde takdir buyurdu. 11. Sonra göğe doğruldu da o bir duman iken ona ve yere: “İkiniz de ister istemez gelin!” dedi. İkisi de: “isteye isteye geldik.” dediler. 12. Böylece onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu ve her gökte (bulunan meleklere) işlerine ait emrini vahyetti. Dünya gökyüzünü kandillerle donattık ve koruduk, işte bu, hep o çok güçlü ve herşeyi bilenin takdiridir. 4- Yerin göklerden önce yaratılmış-düzenlenmiş olması: Füssilet/10-12 5- Miras dağıtımındaki avl yöntemi gerektiren matematik hatası. (Nisa/10-12) 6- Güneşin kara çamurlu bir suya batması. Sonunda güneşin battığı (mağrib) yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta (Garabe) buldu, yanında bir kavim gördü. (Kehf Suresi-86) Ayetten; dünyayı göğün altında uçsuz bucaksız bir yer olarak gören ve göz yanılmasından dolayı güneşin dünyanın batısında bir çamur gözesine battığını sanan bir yanlış bilgiye sahip olunduğu anlaşılmaktadır. 7- Ortadoğuda yetişen Hurma, üzüm gibi meyvalardan bahsedilip batıda yetişenlerden hiç bahsedilmemesi. Kur’an’da genelde tüm konular Ortadoğu’ya, Arabistan’a özgüdür. Örneğin yağmurdan, rüzgardan bahsedilir ama kardan, doludan, buzdan bahsedilmez. Hayvanlardan ve bitkilerden bahislerde de böyledir. Batıya özgü meyvalar hiç geçmez. 8- Kalbin beyin fonksiyonlarına sahip gösterilmesi. Duygular, düşünceler, inançlar kalbin mi beynin mi fonksiyonları? Bakara/97-260-283, Kehf-28, Şuara-195 9- Ay’ın yarılması: Kamer-1. Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. 10- Gök gürültüsü, şimşek ve yıldırımın Allah’ın insanları korkutma ve cezalandırma aracı olduğu: Rad/12-13. O, korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları meydana getirendir. Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O, yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Hâlbuki O, azabı çok şiddetli olandır. 11- Her canlının çift yaratıldığı: Zariyat-49. Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık. Her canlı çift değildir. Bakteriler, virüsler bölünerek çoğalırlar. 12- Rahman-14. Allah insanı, pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı: Halbuki benzer bir hayvanın dna’sı üzerinde yapacağı değişiklikle insanı yaratması daha bilimsel olmaz mıydı? 13- Kısasa Kısas: Bakara-178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Kısas’ın çağdaş hukukta geçerliliği olabilir mi? Bu ayetle Kur’an’ın evrenselliğinden bahsedilebilir mi? 14- Denizin yarılması, ölünün diriltilmesi gibi bilim dışı sözde mucizeler. 15- Hayvanların 8 çift olması: Zümer-6. Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini varetmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir; sizi annelerinizin karınlarında üç türlü karanlık içinde, yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmıştır; işte bu Rabbiniz olan Allah’tır. Hükümranlık O’nundur, O’ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl olur da O’nu bırakıp başkasına yönelirsiniz? Sekiz çift hayvan az değil mi? Hangileri acaba? At, eşek, deve, koyun, keçi, öküz-inek, tavuk-horoz, hindi, ördek, tavşan, kuş, balık, kedi, köpek, balarısı… Aşağıdaki ayetlerde açıklanıyor hangileri olduğu: Enam-143. Sekiz çift yarattı: Bir çift koyun, bir çift keçi. (…) Enam-144. Deveden bir çift sığırdan da. (…) 16- Yıldızların şeytanlar için atış tanesi olduğu: Mülk-5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. Kandille kastedilen yıldız. Ama sanki yıldızın ne olduğu bilinmiyor. Boyutları küçük sanılıyor. Hatta göktaşı ile karıştırılıyor. Güneş ile yıldızlar farklı düşünülüyor. Koca yıldız, belki de dünyanın yüzlerce misli büyüklüğünde, ama ayette şeytanlara atış tanesi olarak yapıldığını söylüyor. Sadece tek başına “yıldızların düşmesi” ifadesi bile yıldız’ın ne olduğunu bilenler için dinlerin uydurma olduğunu kanıtlamaya yeterlidir. Çünkü Tevrat, incil ve Kur’an’da aynı büyük yanlışa düşülmüştür. 17- Savaşçı Melekler: Al’i İmran/124-125. İnananlara: “Rabbinizin size gönderilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmeyecek mi?” diyordun. Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar de hemen üzerinize gelirlerse Rabbiniz size, nişanlı beş bin melekle yardım edecektir. Savaşta müslümanlara melek ordusuyla destek veriliyormuş. Bugünlerde çok ihtiyaç var bu melek ordusuna ama Allah’tan tık yok, umursamıyor sanki.. Melek ordusu bilimdışı değil mi? Allah onun yerine müslümanları güçlü kılmış olsa daha doğru olmaz mı? 165. (Bedir de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud’da) kendi başınıza geldiği için mi “Bu nasıl oluyor!” dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah’ın her şeye gücü yeter. Galip gelinen savaşta melekler var, mağlup olunanda neden yardımcı olmamışlar acaba? Galibiyet meleklerden, mağlubiyet insanların hatasından mı? 18- Ay’ın nur olduğu: Yunus-5. O’dur ki Güneş’i bir ışık yaptı. Ay’ı da bir nûr kılıp, ona birtakım konaklar tayin etti ki yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz. Ay’ın bir nur olmadığı sadece geceleri güneşten aldığı ışığı yansıttığı biliniyor. 19- Bir gecenin bir ömre bedel olması: Kadir-3. Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır! Sadece bir gece, bin aydan yani yaklaşık bir ömürden nasıl daha hayırlı olabilir? 20- Tatlı suda inci ve mercan yetiştiği: Rahman suresi 19-22 ayetleri ile Furkan suresi 53. ayetinde geçen iki denizin birbirine salındığı-karıştırıldığı ama aralarında bir engel olduğunu yazan ayetlerde denizlerden birinin suyunun içilebilen tatlı su olduğu, diğerinin acı ve tuzlu su olduğu yazılıdır. Rahman-22’de her ikisinde de inci ve mercan yetiştirildiğini yazar. Halbuki tatlı suda inci ve mercan yetişmez. Suni olarak inci yetiştirilse bile mercan hiç yetişmez. 21- Göğün, yıldızların yere düşmesi: Bilindiği gibi, dünya evrende bir toz tanesi kadar küçük bir gök cismi ve güneşin bir uydusu. Ama Kur’an’a sanki dünya altta, bütün yıldızlar üstteymiş ve Allah tutmasa yere düşermiş şeklinde yansıtılmış. Bu da Kur’an yazarının bilimsiz şartlarda yetişen bir insan olduğunu gösteriyor. Hac 65. Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir. 22- Dünyanın düz olduğu: Kur’an’ın yer ve gök ayetlerindeki ifadelerinden yeri uçsuz bucaksız düz bir alan, göğü ise yerin üzerinde bir kubbe olarak düşündüğü net olarak anlaşılır. Örneğin “Cennetin genişliği göklerle yer kadardır” ifadesi, yerin bir gök cismi olmadığının sanıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Sanki bir uçta yer diğer uçta 7. gök varmış gibi düşünülmektedir. Ayrıca Fussilet suresinde yerin ayrı göğün ayrı yaratıldığı ifadeleri de bunu göstermektedir. Bundan çok daha net olarak Şems suresi 6. ayetinde düzlenmiş olan yere yemin edilir. Ancak bu ayet mealciler tarafından tahrif edilerek yayılıp döşenmiş olarak çevrilmiştir. Şems 6. Vel ardı ve mâ tahâhâ. — Ve yere ve onu düzleyene. taha düzlemek demektir, tahiv kökünden düzgün sözcüğünden gelir. Elmalılı tefsirinde belirtilmiştir. Haznevi tefsirinde de 6- Yer´e ve onu düzeltene, şeklinde çevrilmiştir.
-
Kur'andaki çelişkiler
Kur’an’da bildirilen peygamberlerin neredeyse tamamının Yahudi olması, her kavme peygamber gönderildiği belirtilmesine rağmen başka milletlerden tek örneğin olmaması nasıl açıklanabilir? “ Neden peygamberler hep aynı soydan? 124.000 peygamber” bir hadis uydurması olsa bile, peygamberlerin İbrahim’in soyundan olduğu iddiası büyük bir çelişkidir. Demek ki İbrahim’in soyundan olmayanlara peygamberlik verilmemiştir. İngilizler, Fransızlar, Japonlar, Türkler, Ruslar, Kızılderililer, zenciler İbrahim soyundan olmadığına göre her millete peygamberlik verildiği iddiası doğru olamaz. Olsaydı, bir tanesinin bile izi olmaz mıydı? Halbuki tümü Ortadoğu’dan ve Sami kökenli. Demek ki hepsi Sami uydurması.. 38- Musevilere “Yahudi” denmesi: Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Kur’an’da Musevilerden Yahudi diye bahsediliyor. Halbuki o dönemde Yahudi olduğu halde Hristiyan olanlar çok. Madem ki “Hristiyan” yani “İsacı” diyor, “Musevi” yani “Musacı” da denebilirdi. Bu genelleme yanlıştır. Günümüzde de Yahudi olanlar içinde ateisti, dinsizi, Hristiyanı, müslümanı, Budisti vardır. Ayrıca bir millete bir gıdanın yasaklanıp, diğer milletlere serbest bırakılmasının mantığı olabilir mi? Örneğin “Türklere balık yemeyi yasakladık” dense bu kabul edilebilir mi? 39. İnananlar Muhammed’in kulu mu? Zümer-10. Kul ya ıbadillezıne amenütteku rabbeküm lillezıne ahsenu fı hazihid dünya haseneh ve erdullahi vasiah innema yüveffes sabirune ecrahüm bi ğayri hısab Ayet, “De ki ey inanan kullarım” ile başlıyor. De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.’ Muhammed, inananlara “kullarım” diye sesleniyor. Bazı meal tahrifatçıları bu hatayı kamufle edebilmek için mealin başın “Bizim adımıza de ki” ya da “tarafımdan söyle” gibi ilaveler yapmışlar. Halbuki Arapçasında bunlar yok. Bazıları da “Kullarım” değil, “kullar” olarak çevirmiş. Eğer Kur’an’ı Allah gönderseydi ayette Allah’ın “de ki” demeyip direk kendisinin söylemesi gerekirdi. Ya da “İnanan kullarıma de ki” şeklinde olmalıydı. Aynı ifadeyi Zümer-53’de de görmekteyiz: Zümer-53. De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” 40- “Günah Çıkarma” Kur’an’da da var! Tevbe-102. Onlardan (Münafıklardan) bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 103. Onların mallarından, onları günahlarından arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlara huzur verecektir. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. 41- Meleklerden peygamber olur mu? Muhammed’e inanmayanlar ” Elçi olarak bize bir melek gelmelsi gerekmez miydi” derler. Buna şu yanıt verilir: İsra-95. De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine), yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.” Mantıklı. Dünyada insanlar yaşadığına göre melekten peygamber olmaz. Gelgelelim meğer öyle değilmiş. İsra-95’de melekten peygamber olamayacağı söylenirken; Bakın aşağıdaki ayette ne diyor: Hac-75. Allah, meleklerden ve insanlardan peygamberler seçmiştir; şüphe yok ki Allah, duyar, görür. 42- Cehennemde sadece ne yenir? Zakkum mu? Darı dikeni mi? Yoksa kanlı irin mi? Duhan/ 42-43-44. Doğrusu (cehennemde) günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir. Gasiye suresi 6. ayeti öyle demez. Leyse lehüm ta’amün illa min dariy’ın. Onlar için darı dikeninden başka bir yiyecek yoktur. Hakka-36. Ve lâ taâmun illâ min gıslîn “Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur.” Zakkum ağacı ile darı dikeni çok farklı bitkiler olduğuna ve kanlı irinle de eş anlamlı olmadıklarına göre ayetler arasında çelişki mevcuttur. 43. Dünya oyun ve eğlence yeri mi? Duhan 38. Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık. Enbiya 16. Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. Enam 32. Dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız? Muhammed 36. Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden bütün mallarınızı harcamanızı da istemez. Duhan ve Enbiya suresinde dünyayı oyun ve eğlence olsun diye yaratmadığını söyleyen Allah, diğer iki surede tersine dünyanın oyun ve eğlence yeri olduğunu söylüyor. Bu, açıklanabilir bir çelişki değildir. Belli ki Muhammed’in zaman içinde fikri değişmiş ama daha önce ne yazdığını unutmuştur. Allah olsaydı, unutmaz ve böyle bir çelişkiye sebep olmazdı. 44. Bebeğin sütten kesilme süresi kaça ay? Lokman 14. Gerçi biz insana, anasına ve babasına itaati de tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir. (Biz insana): «Bana, anana ve babana şükret» diye de tavsiye ettik. Dönüş, ancak banadır. Ahkaf 15. Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.” Parantez içinde belirtilenlerle hamilelik döneminin katıldığını kabul ettiğimizde toplamda 30 değil, 33 ay yapar. Hamilelik 9 ay + Emzirme 24 ay = 33 ay. —- Allah 3 ay eksik mi söylemiştir, yoksa Allah2ın sözlüğünde “yaklaşık” sözcüğü mü yoktur acaba?! 45. Önce Yer mi düzenlendi yoksa Gök mü? Fussilet ve Bakara suresindeki ayetlere göre önce yer sonra gök. Fussilet (9-10). De ki: “Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.” O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti. Fussilet (11-12). Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler. Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk.İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir. Bakara 29. O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir. Gelgelelim Naziat suresinde durum tam tersidir: Naziat (27-29). Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti, onu yükseltip düzene koydu. Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı. Naziat (30-33). Ondan sonra da yerküreyi döşedi. Kendiniz ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak üzere, yerden suyunu ve otlağını çıkardı ve dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi. Bundan daha büyük bir çelişki olur mu? Allah, göğü mü önce düzenlediğini, yoksa yeri mi önce düzenlediğini birbirine karıştırır, bir ayette yer, başka ayette gök der mi? Böyle bir karışıklığı bir tanrı değil, bir insan yapar ancak.. 46. Allah insanların inanmasını mı ister inanmamasını mı? İsra 45-46. Kur’an okuduğunda, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz. Kur’an’ı anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız. Kur’an’da sadece Rabbinin birliğini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar. Meryem 83. Görmedin mi, biz gerçekten şeytanları, kafirlerin üzerine gönderdik, onları tahrik edip kışkırtıyorlar. Bir insanın başlangıçta bir fikre, bir ideolojiye, bir dine inanmaması, ölene kadar inanmayacağı anlamına gelmez. Örneğin Muhammed’e de Mekke döneminde 300-400 kişi inanmış, diğerleri inanmamıştı. Ama 10 yıl sonra zorla ya da kendi isteğiyle onbinlerce insan inanmış oldu. Ömer bile ilk sıralar inanmamış hatta Muhammed’i öldürmeyi kafasına koymuştu. Halid Bin Velid Kureyşlilerin komutanıydı, Bedir ve Uhud Savaşlarında az müslüman öldürmemişti. Yani, en büyük düşmanlardan, Kur’an tabiriyle en büyük kafirlerden biriydi. Ama hudeybiye anlaşmasından sonra müslüman olmuştu. Ebu Süfyan, karısı ve hamza’nın ciğerini yiyen Hind, oğlu Muaviye, Hamza’yı öldüren ve ciğerini söken Vahşi ve daha bir yığın kafir, sonradan müslüman olmuşlardı. Ama ayetlere göre Allah, inanmayanların üzerine şeytanları gönderip kışkırtıyor ve onları daha fazla günaha, daha fazla kötülüğe zorluyor. Kur’an’ı anlamamaları için engeller koyuyor. Mantıklı olduğu söylenebilir mi?
-
Kur'andaki çelişkiler
A- Kur’an’ın Kendi İçindeki Dinî Çelişkiler: 1- Hesap gününde Allah’tan başkası şefaat edebilir mi? Edemez / Bakara-48: Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun. Edebilir/ Meryem-87: Rahman’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır. Edebilir diyen diğer Ayetler: Zuhruf-86, Edemez diyen diğer ayetler: Enam-51, Bakara-123, Secde-4, İnfitar-19 2- Kötülük Allah’tan mı gelir? Nisa -78. Nerede olursaniz olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: “Bu Allah’tandır” derler, bir kötülüğe uğrarlarsa “Bu, senin tarafındandır” derler. De ki: “Hepsi Allah’tandır”. Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar? Nisa-79. Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Seni insanlara peygamber gönderdik, şahid olarak Allah yeter. 3- Müslüman olmayanlar cennete gidebilir mi? Gidebilir/ Bakara-62. Şüphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku ve üzüntü yoktur. (Ayrıca Maide-69 ) Gidemez/ Ali İmran-85. Kim İslam’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır. (Ayrıca tevbe-30) 4- Cennetin genişliği ne kadardır? Göklerle yer kadar/ Ali İmran -133. Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun. Gökle yer kadar/ Hadid-21. Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah’a ve Resulüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir. 5- İlk müslüman kimdir? Enam-163’e göre Muhammed. Araf-143’e göre Musa. Ali İmran-67’ye göre İbrahim. 6- Kur’an’daki Gaflar: (Allah’a ait olmadığı açık olan Ayetler) Hud-2. Allah’dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O’nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim. Şura-10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum. Tevbe-30. Yahudiler, “Uzeyir Allah’ın oğlu” dediler, Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğlu”, dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar! Zariyat-51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım. En’am-104. Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller geldi. Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, kim de (hakkın karşısında) körlük ederse kendi zararınadır. Ben başınızda bekçi değilim. En’am-114. Allah’tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir. Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma. Bu ayetlerden Kur’an’ı yazanın Muhammed olduğu açıkça belli oluyor. Hitap eden Allah değil, Muhammed. Belli ki gaf yapmış, “De ki” ekini unutmuş. 7- İblis melek midir, cin midir? Bakara-34’e göre melek, Kehf-50’ye göre ise cindir. Bakara-34. Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. Kehf-50. Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir! 8- İslam’da Vasiyet geçerli midir? Bakara-180’de ölümü yaklaşanlar için vasiyet etmek şart koşulmuşken, Nisa/ 11-12 ayetleriyle vasiyetin bir hükmü kalmamış, miras taksimi zorunlu kılınmıştır. Bakara-180. Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı. Ayete ilaveten, Muhammed’in Veda Hutbesinde şöyle dediği yazılıdır: “Mirasçı için ayrıca vasiyet etmeye gerek yoktur.” 9- Allah’ın katına olan mesafe-zaman çelişkisi: Secde 5. Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O’nun nezdine çıkar. Mearic 4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar. Bu çelişkiye bir de Allah katındaki zaman çelişkisini ekleyelim: Hac-47. Senden çabucak azabı getirmeni istiyorlar. Allah, asla vaadinden caymaz. Doğrusu Rabbının katında bir gün; saydıklarınızdan bin yıl gibidir. 10- Allah herşeyi bilir mi? Gaybı bilen yalnızca Allah’tır” ayetlerine rağmen Enfal/ 65-66 da Allah’ın bir müslümanın kaç düşmana bedel olduğunu ancak savaştan sonra bilebildiği anlaşılıyor. Enfal-65. Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kafirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler. Enfal-66. Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah’ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir. 11- Evlilikte Peygambere tanınan ayrıcalık: Ahzap-50. Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helal kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikah etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. 12- Allah ve melekleri, Muhammed’e salat eder mi? Ahzap-56. “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salat ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin, selam edin.” ayetinde Allah’ın peygambere salat ettiği ifadesi büyük çelişkidir. Salat = Namaz, dua Bu ayetteki salat’ın namaz anlamına gelmediğini, destek anlamı taşıdığını öne sürenler de vardır. Bu da apaçık olduğu söylenen ayetler üzerinde bırakın sıradan insanları, İslam alimlerinin dahi anlaşamadığını gösterir. 13- Allah gönderdiği kanunları, hükümleri değiştirir mi? Bakara-106. “Herhangi bir Ayet’in hukmunu yururlukten kaldirir veya unutturursak, onun yerine daha hayirlisini veya benzerini getiririz. Allah’in herseye gucunun yettigini bilmezmisin? ” Hac-52. Senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah, şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah, âyetlerini sağlamlaştırır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Nahl-101. Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler. Rad-39. Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun yanındadır. Aşağıdaki ayetlerde ise farklı söylenir; Fatır-43. “… Hayır! sen Allah’ın kanununda değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın kanununda asla bir döneklik bulamazsın. ” Feth-23. “… Allah kanununda hicbir degişiklik bulamazsınız. ” 14- Tanrı’nın kitabı düzensiz, karmaşık olabilir mi? Kur’an’ın genelinde konu karmaşası ve uyumsuzluk vardır. Bir konudan bir başka konuya atlanır. Örneğin Bakara suresinde boşanma konusu işlenirken aniden namaz kılma ve usülleri anlatılmaya başlanır. Ardından tekrar hukuk konularına dönülür. (Bakara/ 237-238-239) Birçok surede aynı anlatımlar tekrarlanır. Bu durum Kur’an ayetlerinin karışık ve düzensiz toplandığını gösterir ki Allah’ın koruması altında olan bir kitabın böyle düzensiz olması bir çelişkidir. 15- Edison, Einstein, Ebu Talip vb. ebedi cehennemlik mi? Ali İmran-115. Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir. Bakara-217. Sizden kim dininden döner de kafir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır. Tevbe-17. Allah’a ortak koşanların, inkarlarına bizzat kendileri şahitlik edip dururken, Allah’ın mescitlerini imar etmeleri düşünülemez. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir. Onlar ateşte ebedi kalacaklardır. Müslümanların yaptığı zerre kadar işler karşılıksız kalmayacakken, inanmayanların bütün amelleri boşa gidecek ve sonsuza kadar cehennemde işkence görecekmiş. Tanrı böyle haksızlık yapar mı? 16- Şüphesi, çelişkisi olanın soru sorması yasak! Maide-101. Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Halbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.) Maide-102. Sizden önceki bir millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden kafir oldu. Allah’ın soru sorma yasağı koyması kadar saçma bir hareket olabilir mi? Böyle bir saçmalığı, sorular karşısında kendine güvenemeyen insan yapar. 17- Kur’an apaçık anlaşılır bir kitap mı? Şuara-195’te Muhammed, “uyarıcılardan olabilsin diye” Kur’an’ın “apaçık bir dille” indirildiği; Zuhruf/ 2-3 ‘te daha açık olarak, ” Apaçık Kitaba yemin olsun ki şüphesiz biz O’nun düşünüp anlayasınız diye ” indirildiği; Fussilet-44’te Kur’an ayetlerinin uzun açıklamalı olmadığı; Yusuf-12’de Kur’an’ın, herkesçe “okunup anlaşılması için” indirildiği; Duhan-58 ‘de, herkese öğüt alsınlar diye kolaylaştırıldığı söylenir. Ancak Kur’an anlaşılmaz bir yığın ayetle ve kavramla doludur. Anlaşılabilmesi için eski Kureyş Arapçasının, hadislerin, peygamberin ayrıntılı hayatının, dönem tarihinin iyi bilinmesi gerekir. Orucun kaç gün olduğu, namazın kaç vakit olduğu bile açıkça belirtilmemiştir. 18- Kıble, İslam’ın ilk yıllarında neden Kudüs’tü? Müslümanlar kıble olarak önce Kudüs’ü sonra Kabeyi seçmişlerdir. Bu durum Bakara/ 142-145 ayetlerinde açıklanır. Bakara-142. İnsanlardan bazı beyinsizler; «Onları daha önce yöneldikleri kıbleden çeviren sebep nedir?» diyecekler. De ki; «Doğu da Batı da Allah’ındır. O dilediğini doğru yola iletir.» Kıble değişikliği bir çelişkidir ve Yahudilerle yaşanan çekişme neticesinde çıkmıştır. Halbuki madem önceki toplumların ve peygamberlerin de namaz kıldığı iddia edilir, öyleyse onların kıblesi neyse yine o olmalı ve hiçbir şartta değişmemeliydi. 19- Ganimetlerin tamamı mı yoksa 1/5’i mi? Enfal-1.’de “ganimetler Allah’ın ve peygamberindir” denirken, Enfal-41’de “ganimetlerin beşte biri Allah’ın ve peygamberindir” denir. Enfal-1. (Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.” Enfal-41. Şunu da biliniz ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyden beşte biri mutlaka Allah içindir. (…) 20- Peygamberler eşit mi yoksa üstün olanı var mı? Bakara-285 ‘te Peygamberler arasında fark olmadığı söylenirken, aynı surenin 253. ayetinde; “İşte bu peygamberlerin bir kısmını diğerlerine üstün kıldık..” denir. Bakara-285. Peygamber de, iman edenler de O’na indirilene inandı. Hepsi de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti. “O’nun peygamberlerinden hiçbirinin arasında fark görmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Affını dileriz ey Rabbimiz, Dönüş sana’dır” dediler. Bakara-253. İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. (…) 21- Kur’an Mekke ve çevresine mi yoksa tüm insanlara mı? Enam-92. Bu da kendisinden öncekileri doğrulayan mübarek bir kitaptır ki, beldelerin anası (Mekke) ile onun çevresindekileri uyarman için indirdik. Âhirete inananlar, ona da inanırlar; onlar, namazlarına da dikkatle devam ederler. Kalem-52. Oysa Kuran, alemler için bir öğütten başka bir şey değildir. 22- Cehennemde kapışma?! Alak/ 15-18. And olsun ki onu perçeminden, yalancı ve günahkar perçeminden cehenneme sürükleriz. O zaman taraftarlarını çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız. Ayet, Ebu Cehil için söylenmiş. Güçsüz bir insanın “Allah benden yana” demesine benziyor. Yani insan sözü. 23- Hitap çelişkisi: ( Ben, Biz, O, Allah) Kur’an’da ayetlerin çoğunda Allah 3. şahıs, bazılarında 1.şahıstır. Kimi ayetlerde çoğul “biz” ifadesi, kimilerinde ise tekil ifade mevcuttur. Örneğin Hac/ 34-35 de şahıs zamirinde tam 6 kez değişiklik yapılır. Allah’tan hitap bir kitapta hep aynı zamir kullanılmalıydı. 24- Bu ayette melekler mi konuşuyor? Zuhruf-11’de de ilginç bir kurgu vardır: “O suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz”. Suyu indiren Allahsa, ölü memleketi dirilten kim? Kur’an’ı Allah gönderdiyse bu “biz” diyen kimler? 25- Allah mı şair? Muhammed mi? 79 ayetlik Rahman suresinin 31 ayeti aynıdır. ” Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz” ayeti sürekli tekrarlanmıştır. Benzer tekrarlara başka surelerde de rastlanır. Bu acaba Muhammed’in mi yoksa Allah’ın mı edebi özelliği, keyfiyetidir? 26- Kıyametin saatini Allah bilmiyor mu? Füssilet-47. Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi ona (Allah’a) havale edilir. Anlaşılan melekler Allah’tan daha iyi biliyor herşeyi. 27- Allah kimin neye taptığını bilmiyor mu? Sebe-40. O gün Allah, onların hepsini toplayacak; sonra meleklere: Size tapanlar bunlar mıydı? diyecek. 41. (Melekler) derler ki: “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Onlar değil, sen bizim dostumuzsun. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu cinlere inanıyordu.” 28- Allah insan gibi yemin eder mi? Naziat suresi de şöyle başlar: “(1) Canları boğarcasına şiddetle çekip alanlara and olsun, (2) Canları kolaylıkla alanlara and olsun, (3) Yüzüp yüzüp gidenlere and olsun, (4-5) Yarıştıkça yarışan ve işleri yöneten meleklere and olsun “. Ayrıca Kur’an Allah’ın yeminleri ile doludur. Arapların çok yemin ettiği özelliği bilinir de Allah’ın bu kadar çok yemin etmesi anlaşılmaz. Yoksa bu yeminler Muhammed’in yeminleri midir? 29- Allah küfreder mi? Enam-108’de “Allah’tan başkasına tapanlara sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.” denmesine rağmen; Bakara-171, Araf-179, Furkan-44, Tevbe-28, Bakara-65, Maide-60, Cuma-5, Araf-176 da farklı inançlardakilere hayvan, eşek, köpek, domuz, pislik, maymun diye sövülmüştür. 30- Büyüyünce hayırsız evlat olacağı sanılan çocuğun öldürülmesi: Kehf-80. ” Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkara sürüklemesinden korktuk.” Hiçbir suçu olmayan bir çocuğu, ilerde anne-babasına karşı kötü davranma ihtimali nedeniyle öldürmek ne derece haklı bir gerekçedir? Sanki bütün hayırlı anne-babaların hayırsız çocukları öldürülüyormuş gibi aktarılan bu maval doğru mudur? 31- Muhammed’in onca eşine ilaveten evlatlığının eşiyle evlenmesi: Ahzap-37′ de hoşlandığı evlatlığının karısı Zeynep’le evlenebilmesi için, ahlaki bir adet olan evlatlığın öz evlat gibi görülmesi kuralının kaldırılması etik açıdan yanlış değil midir? 32- Allah’ın velisi var mı yok mu? İsra-111. Ve de ki: “Övgü, allah’adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı ve zillettten ötürü de bir veliside yoktur.” O’nu alabildiğine Yücelt. Yunus-62. Uyan! Allah velilerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar! 33- Yaratan mı? Yaratanlar mı? İhlas-1. De ki; O Allah bir tektir. Saffat-125. Yaratanların en iyisini bırakıp da Ba’l’e mi taparsınız? Yaratanların en iyisi Allah’sa diğer yaratanlar kim? 34- Allah yardıma muhtaç mıdır? İhlas-2. Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir ) Muhammed-7. Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz. 35- Yer ve gök kaç günde yaratılmıştır? 6 günde : (Araf-54) (Yunus-3) (Hud-7) (Furkan-59) 8 günde : (Füssilet/ 9-12) 36- Kölelik evrensel mi? Nahl-75. Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler. Kur’an’daki ayetler evrensel ise; İnsanlar arasında ayrım, köleliğin kaldırılmamış olması yanlış değil midir? Bu durumda kölelik kıyamete kadar meşrulaştırılmış olmuyor mu? 37- Kur’an’da neden sadece İsrail’e gönderilen peygamberler var? Devami var.....
-
Kur'andaki çelişkiler
Nisa-82. “Hala Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.” Bazı islamcılar, 1-2 çelişkinin olabileceğini öne sürüyorlar. Çünkü Nisa-82’de “birçok çelişki” yazıyormuş. “Bir çelişki” ya da “birkaç çelişki” demiyormuş. “Allah kelamı” olduğuna inanılan bir kitapta tek bir çelişki dahi olmaması gerekir. Ama bir ya da birkaç değil, yüzlerce çelişki mevcut Kur’an’da. Bunlar izahı; yapılamayan, izahı; müteşabih-mecazi diye yapılan, izahı; çarpıtılan ve ikna edici olmayan, izahı; Arapça’nın iyi bilinmemesine ve meallerin yanlışlığına bağlanan, izahı; Kur’an’a önyargı ile yaklaşılması olarak yapılabilen ve izahı; bilimsel olmayan, evrensel olmayan, insani olmayan çelişkilerdir. Bu çelişkiler, 1-2 mealciye değil, adı İslamcılar tarafından öne çıkartılmış 15-20 mealcinin mealleri ve Arapçası dikkate alınarak ortaya konmuştur. Madem ki bu kitap tüm insanlık için gelmiştir, öyleyse çevirilerinin kolayca yapılabileceği ve dünyanın her toplumundan insanların kolayca anlayabileceği bir şekilde yazılmış olması gerekmez miydi? Izah edilemeyen yanlarını Arapça’nın zorluğuna ve Kureyş Arapçasının bugün yeterince iyi bilinmemesine, içindeki Aramca ve Süryanice sözcüklerin başka anlamlar taşıyabileceğine bağlamak bile bir çelişki değil midir? Bu çelişkilerin birçoğu, inançlı müslümanların Kur’an’ı okumasıyla bulunmuştur. Ki bunların çoğu zamanında din adamıydı ve “Kral çıplak!” diyebildiler. Gayrimüslimlerin de rastladığı çelişkiler vardır elbette. Ki bunun tarihi Muhammed dönemine, ayetlerin ilk okunduğu döneme kadar gider. Hatta Kur’an’a bile yansımıştır bu çelişki itirazları. Ama büyük çoğunluğunu ortaya çıkaranlar müslümanlardır. Bu çelişkiler nedeniyle vahyin, dinin, peygamberliğin bir uydurma olduğunu görmüştür o müslümanlar. Yani sonuçta, bir ön yargıyla yaklaşımdan söz edilemez. Müteşabihliğe gelince; Allah’ın insanlara açıklamak istemediği, gizli bir konuda müteşabihlikten bahsedilebilir. Örneğin, ruh konusunu detaylı açıklamayabilir. Ya da “dabbet-ül arz” ile ilgili fazla bilgi vermeyebilir. İnsanların aklının ermeyeceği, bilgilerinin çok yetersiz kalacağı bir konuda bilimsel detaylara inmeyerek mecazi örnekler verilebilir. Hatta Mekke döneminde gelen ayetlerde, putperest baskısı nedeniyle açık açık putperest inancına aykırı söylemlerde bulunulamayacak olması da müteşabihliği gerektirebilir. Ama çelişkilerin birçoğuna “müteşabih” demek nerdeyse, çelişkilerden sıyrılmanın bir yöntemi olmuştur.
-
Kur'an Kimin Sözü?
Evet gercekleri kabullenmek acidir maalesef iman ayni ayette dedigi gibi "kulaklari sagir etmis, gozleri kor etmis" Kuranda sayfalar dolusu her konuda celiski vardir. Bunlardan biride zaten bu basliktadir.
-
Kur'andaki çelişkiler
Kimin sartlanmis iman ile okudugunu bile inkar ettigi ortada; En basit aritmetik hatasi; Kaf: 38, Hadid: 4, Â'raf: 54, Yunus: 3, Hûd: 7, Furkan: 59 ve Secde: 4'e göre kâinat altı günde yaratıldı. Fakat Fussilet: 9/1011/12'ye göre sekiz günde... Kuran'a gore kainat kac gunde yaratildi? Alti gunde mi/sekiz giunde mi? Hangi ayete gore hangis dogru ve neden? Bu kadar acik bir celiski ortada iken, hala; Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı. (Nisâ: 82) Yukaridaki ayeti ortaya koyup, goz gore gore celiskiyi kabul etmemek ancak, onceden sartlanilmis imanli teslimiyetten gerceklere gozunu yummaktan baska bir sey degildir.
-
Kur'an Kimin Sözü?
Yuksaridaki cumle direk kurandan yazilmis cumledir. Orada " (Allah'in getirdigi)" diye bir kisim yoktur. Herzamanki yapilan yapiliyor. Sadece kurana sirf imanin disina cikmamak adina, yorum getiriliyor. Bu da getirilen olumsuzluklari olumlu gosterme cabalarinin inandiriciligina yeterli olmuyor.