Zıplanacak içerik

evrensel-insan

 Saygıyla Anıyoruz
  • Katılım

  • Son Ziyaret

evrensel-insan tarafından postalanan herşey

  1. Bil kokeninin, bilgi, bilinc, bilim, bilis v.s. temelini inan, var ve ol kokeninden farkini algilamak icin; Bil kokeninin gozlem temelini teskil eden fenomenin insanoglunca nasil algilandigini algilamak gerekir. Bilimsel olarak insanoglu fenomeni gozlemler. Peki fenomeni fenomen olarak yani qua felsefesi ile kesin olarak ortaya koyabilir mi? iste bu soruya verilen "evet" yaniti; inan, var ve ol kokeninin yaniti; "hayir" da bil kokeninin yaniti olacaktir. Bu ne demektir. Insanoglu fenomeni gozlemler, adini, tanimini, tarifini, ozelliklerini varliksal tartismasini, inancsal tartismasini, evrimsel/yaratilissal tartismasini yapar. Zamansal, olcumsel, bulgusal v.s. olarak ortaya koyar. Iste bu ortaya konanlar hic bir zaman FENOMENIN KENDISI DEGIL, SADECE BILGISIDIR. Iste bilimin fenomen hakkinda surekli suregelen bir surec olarak bilgi ortaya koymasi, bu bilginin yanlislanabilecegini, degisebilecegini, yenilenebilecegini v.s. gosterir. Iste bilimsel olan da budur. Bunun aksi olan fenomenin bilgisinin degil de, kendinin ortaya kondugunu ve hele hele bunun kesinligini savunmak, sadece inan, var ve ol kokeninden ote gidemez. Hem gozlemi durdurur, hem bilgiyi durdurur, hem de dusuncenin ve numenal yetinin ufkunu sinirlar. Iste evrensel-insan zihniyeti olarak, soyle bir dusunce belirir. "Madem fenomenin bilgisini ortaya koyan insanoglu, peki neden kendi fenomenini ortaya koyamasin?" Bu soruya diger fenomenler gibi bakildiginda, fenomenin bilgisi yerine kendinin ortaya konabilecegini dusunmek, bu sefer de insanoglunu sabitlemek, kesinlestirmek kisaca dogallik kisvesi altina koymak demektir. Peki o zaman evrensel-insan zihniyeti bu acidan konuya nasil yanasir? "Insanoglu kendi fenomeni dahil; her turlu fenomenin kendini degil; bilgisini ortaya koyuyorsa, o zaman kendisini de fenomen olarak ortaya koydugunu soylemesi, inan, var ve ol kokeni olur." Iyi guzelde, o zaman evrensel-insan zihniyeti ne yapmaktadir?, sunu yapmaktadir. Insanoglu fenomenin BASKA FENOMENDE EPISTEMOLOJIK OLARAK OLMAYAN NUMENAL YETISINI VE BUNUN YARATIMI KAVRAMI ONE CIKARMAKTADIR." Peki bunu neden yapar?, Cunku bilirki insanoglu fenomenini yonlendiren, yoneten, sistem ve duzen kurduran, kurumsallastiran, her turlu bilimini, felsefesini ve dilini ortaya koyduran; onun numenal yetisidir. Iste bu acidan, insanoglu kendi fenomeni dahil hic bir fenomenin kendisini ortaya koyamazken; kendi fenomenini her turlu hareket ettiren numenal yetisini ve degerlerini insan ve insanlik adina sorgulayabilir ve gozlem olarak insanoglunun bilinc ve farkindalik olarak ermesi gereken numenal yeti duzeyine, yani insan ve insanlik yasami, iliskisi, duzeni, sistemi ve kurumlasmasina getirebilir. Iste buradan gelen dogal zihniyetin, insan temelli zihniyet ile yer degistirmesi ve bu zihniyet adina dogal zihniyetin gozlemlenmesi ve qua felsefesi ile sorunlarinin ortaya konmasi mumkun olur. Kisaca insanoglu kendi fenomeni dahil her turlu fenomenin kendisini degil; ancak bilgisini ortaya koyabilir. Insanoglu kendi fenomeninin bilgisini ortayakoyarken, bunun kendini numenal olarak insanlastirmadigini algilayabilir ve kendi fenomenini numenal olarak insanlastirabilir. Bu da insanoglu fenomeninin numenal insanlasamamasinin algi, bilgi, bilinc ve farkindaligi paralelinde ve sorun, zarar ve rahatsizlik algisi paralelinde insanoglu turunun her bir birince birey bilincini tursel bilinc duzeye cikartarak saglanabilir. Insanoglu kendi fenomenini kendisi olarak ortaya koyamaz ama; kendi fenomenini numenal yeti olarak insanlastirabilir. Iste bu algi, bilgi, bilinc ve farkindalik birey bilincinin kendi numenal yeti sorgulamasinin getirdigi numenal devrimidir ve nedeni de insanoglu fenomeninin numenal insanlassmasidir. Gozlemi de insanoglunun numenal olarak insanlasamadiginin algisi, bilgisi, bilinc ve farkindaliginin sorunsal degerlendirimi ve sorgulanmasidir.
  2. evrensel-insan şurada cevap verdi: evrensel-insan başlık Felsefe
    Mistisizm, gizemcilik, tasavvuf, tarikat v.s.; genelde ne oldugu ortaya evrensel onay olarak konulamiyan, bilim ve bilimselligin konusu olmayan ve felsefenin varlik dali ile ilgilenen metafizigin bir ideolojik inancsal dogrusudur. Mistisizm, genelde bilinemezlik, algilanamazlik ve bunun paralelinde, korku, endise, caresizlik, psikolojik bozukluk ve teslimiyet ile sonuclanan ve gercek hayatta, yasamda degilde, zihinde var olarak lanse edilen bir metafizik inancsaldir. Mesela, idealizm; materyalizmi elestirirken, maddenin zihinde yer alan, mistik bir olgu oldugunu ve gercekte olmadigini savunan bir tasavvuf gorusudur. Mistisizmin, insanoglu ile olan iliskisi, yine bir insanoglu yaratimi olarak, cok eski tarihlere dayanir ve dunya capinda da, her turlu dini, tanrisal, ilahi v.s. inanista da cok yaygindir. Mistik temelli uygulamalar, dusunce ve davranislar, mistik temelli varliklar v.s. insanoglunun tarihinden ve zihninden hic cikmamis ve cikmamaktadir. Bunlar uzerine, pitoreskler, tarihi yaratilan karakterler, filmler, kitaplar, dini ve ilahi orgutlenmeler, hatta yasamini buna adayanlar dunya cografi dagiliminda cok yaygindir. Kutsallik, ilahilik, yucelik, dokunulmazlik, belirsizlik, sirlik, gizemlilik v.s. temelini teskil eder. Yoga, meditasyon v.s. temelli ogreti ve uygulamalar da mistisizmin bir parcasidir. Basta belirttigim gibi, bu konu ne bilimin konusudur, ne de bilimseldir. Fakat insanoglu, bu konu ile her yonlu cikar, iktidar, guc ve teslimiyet, otorite saglamaktadir. Bu konudaki duygu ve dusunceler, somuru ve istismar olarak, kisilere milyarlar kazandirmaktadir. Oyuzden konu bilimsel bir gozlem olarak; insanoglu uzerindeki her turlu olumsuz etkisiyle ortaya konabilir ve insanogluna yarattigi her turlu numenal ve psikolojik sorunlar ortaya konabilir. Konu mistik olarak lanse edilen varliklarin varligi/yoklugu veya mistisizme inanmak/inanmamak degil; insanoglunun tarihler boyu suren bu insandisi ve yerine gore insanlikdisi sistem, uygulama ve davranislarini,mistisizmi yasam yonlendiricisi haline getirmelerini iyi algilamak, analiz etmek, sorgulamak ve insanoglunun her turlu insani dusunce ve davranisini onlemekle kalmayip, yasamini da elinden alan veya baska bir degere teslim eden bu olgu, bulgu ve kurgunun insanoglu turu ve birine, getirdigi her turlu ufuk darligini, tikanikligini ve psikolojik etkilerini iyi etud etmek gerekir. Mistisizm, sonucta ya bilerek, ya da bilincinde olmayarak kisiyi insandisi bir guce teslim etme ve bir cesit tanrisina ulastirma yontemi olarak taraftar bulur. Yalniz buradaki tanrisal zihniyet, kitaplasmis ve rehberi olan bir zihniyetten ziyade, kisinin kendi kendisini, kisisel olarak bagladigi bir tanrisal ulastirimdir. Ayrica mistisizmin, her turlu ve orgutlu, kitapli sekilli dini uygulama ve inanislarin, her turlu tanrilastirmanin ve bir cesit kisinin kendi algisina gore tanri ile butunlesmesinin, ya datanrisina ulasmasinin da bir yolu olarak algilanir. Anadolu'muzda da, mistisizm; tarihlerdir varligini kilik ve icerik degistirerek surdurmektedir. Monizm, haniflik, vahdet-i vucud, varolus, Budha, ve Anadolu tarihinden gelen kulturdeki gunumuzun ve gecmis mistik orgutlenme, tarihi karakter ve isimlendirmeleri de oldukca yogundur. Bunlarin basinda Mevlana, Pir Sultan Abdal gelir. Tum efsaneler, mitolojik masallar v.s. de konumuza dahildir. Cinlerin, perilerin, buyunun, melegin, seytanin, inegin ekmegin kutsalliginin v.s. olarak ta bunyesine alan mistisizm, kisaca bilinemezlik/gizem/sir genis bir konudur. Parapsikoloji, altinci his, tarot, astroloji her turlu fal, medyumluk v.s. de konumuz dahilindedir.
  3. evrensel-insan şurada cevap verdi: evrensel-insan başlık Felsefe
    Sizce?
  4. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Felsefe
    Bilirsiniz, mistisizmin temelinde bir sir, gizem, mucize v.s. yatar. Iste bu gizemi, sirri ve bilhassa gelecegi okuma adina su istismar eden ve somuren bir suru fenomen okuyuculari ortaya cikar. Medyumlar, sihirbazlar, buyuculer, hascilar, hocalar, ufurukculer v.s. ve falcilar; evet falcilar. Aslinda tum bunlari falci basliginda birlestirmek hic te uygunsuz dusmez. Basta astroloji denilen, parapsikoloji denilen, alternatif tip denilen v.s. bir suru pseudo bilim, yani sozde/sahte bilimciler, ortada cirit atar ve ekonomik yasam saglar. Tabi bunun icin basta onlara bu ekonomiyi saglayacak bir beyin duzeyindeki kitle gerekir ve bu da zaten vardir. Neyse, yildiz, kahve, iskambil, fasulye, tas fallar cografya ve toplumuna gore siralamak ile bitmez. Buradaki en onemli konu inandiricilik acisindan, her turlu falin gorselligi ve gozlem vermesidir. Yani her turlu falin fenomenal bir tabani (kahve, yildiz v.s.) ve ortami (ufurukculuk, medyumluk, sihirbazlik v.s.) gozler onundedir ve hazirlanir. Peki geriye ne kalir, geriye bir tek falcinin AKILCI/CIKARCI MARIFETI/INANDIRILICIGININ TUTARLILIGI" kalir. Iste aslinda bilimsel olmayan hersey bir falciliktir. Cunku falcilikta sadece inanan akil degil; inandiran akil da olmasi gerekir. Yani inanacak olanin kendini inandirmasi; kendine degil; ona onu inandiracak falcinin akilciligina baglidir. Iste kendilik bilisselligi, birey bilinci ve farkindaligi olmayan bir beyin; sadece ona verilen inancin degil; ona vereilen inancsal falciligin da kurbanidir. Cunku herseyini bu sir ve gizem temelinde teslim etmis ve bu gelecekte basina neler gelecegini de onceden bilmek istemistir. Ayni bilimsel olarak ortaya konabilen olgu ve bilgilerle yeterli olamayan ve illa aklini tatmin icin her turlu varliksal, inancsal, ideolojik, dogrusal, metafizik bir temel ve tabana tutunan beyinler gibi. Simdi fal akilciliginin gozlemi ile bilimsel temel ve tabanin gozlem farkini ortaya koyalim. Kahve, iskambil, ya da baska bir fenomeni alirsin eline ve baslarsin aklinin gordugunu inanca tasimaya. Diyelim kahve fincaninda iki aralikli cizgi gorursun ve "senin onunde iki yol var" dersin. Bir sekillenisi alir "senin hayatinda sana yardim edecek/kotuluk edecek, bir kisi var" v.s. dersin. Tabi bunlari da kendi birikim, deneyim ve beceri temelinde "ballandira ballandira" susler de suslersin. Iste evrene, maddeye, nesneye, dogaya, ya da herhangibir fenomene "fal bakmak" ile "bilimsel bakmak" farki budur. Fal bakan inandirir, bilimsel bakan bilgilendirir. Iste bu temelde yapilandirmaci epistemoloji disinda kalan her turlu bir fenomene yanasim sadece fal bakmaktir. Yani fenomenin falina bakarsin, onu bilimsel olarak olguya tasimaz, gozlemlemez ve ortaya koymazsin, inandirir ve teslim alirsin. O yuzden bundan sonra basta fenomene ait oldugu soylenen her turlu bilginin fal bilgisi mi, yoksa bilimsel bilgi mi oldugunu iyi algilamak gerekir. Cunku burda mantiksal olabilirlik olasiligi sizi kurtarmaz. Cunku falci zaten size olabilirlik olasiligi olmayan bir seyi soylemez, ya da soylese bile algilanmaz. Iste inancin gercek bagi ile gozlemin olgu bagi farki da budur. Olgu zaten ortadadir ve gozlem verir, yani olabilirlik olasiligi olmustur. Gercekte ise akil olabilirlik olasiligi bunyesinde fal bakar ve inanmamak icin de bir neden bulamazsiniz. Ya da olabilirligin olmuslugunu gozlemleyecegine, red eder ve mutlaka bu olgusalligin arkasinda bir falci (yaratici, akilli tasarimci v.s.) arar. Bulamazsa da falcilar onu ikna eder ve buldurur. Iste falcilik, bu olgusalligin arkasindaki akildir. Ustelik onunuzdedir ve sizi bu akilciliga inandirir. Ya falci olacaksiniz, ya falci bulacaksiniz; ya da bilimsel olacaksiniz. Maalesef baska da seciminiz yok.
  5. Iste ben bu yukaridaki mesajinizin nedenini, nasilini, niyesini, kokenini, temelini v.s. sorguluyor, irdeliyor, arastiriyor, analiz ediyorum v.s. Yalniz amac bir teklik/teklestirme degil; her turlu mozaik icinde her turlu farkin bunyesinde her turlu cesni ve cesitlilik icinde numenal insanliga ulasmak. Iste bunun icinde ...e gorenin, yani sorunun her turlu temelini insanoglu ve onun numenal degerlendirmesi ve de kavramsal bilgisinin olusturdugu, yasam iliski duzen ve sistem de kurumlarda degerlerde, verilerde ve tabularda aramak gerekiyor. Aksi ustunluk, guc otorite temelli ayrimcilik, ayrilmislik, cikar, bencillik, v.s. savasi. Insanoglunun bir insan degil de; bir nicelik, sayi, meta, mal, madde, kulkole yigin yerine konmasi. Iste burada da iki algi var. Ya bu "insanoglunun dogalligi, kasderi, alin yazisi, caresizligi, teslimiyeti" v.s. temelli bir zihniyet; ya da "insanoglunun kendi zihniyeti onu bu hale getirmistir. Demekki bilinc ve farkindalik kazanarak, kendilik bilisselligini kaszanir ve her turlu farkliliginin mozayiginde birarada yasar ve yasatir." temelli zihniyet. Güzelliğin On Par'Etmez Güzelliğin on par'etmez Bu bendeki aşk olmasa Eğlenecek yer bulaman Gönlümdeki köşk olmasa Tabirin sığmaz kaleme Derdin dermandır yareme İsmin yayılmaz aleme Aşıklarda meşk olmasa Kim okurdu kim yazardı Bu düğümü kim çözerdi Koyun kurt ile gezerdi Fikir başka başk'olmasa Güzel yüzün görülmezdi Bu aşk bende dirilmezdi Güle kıymet verilmezdi Aşık ve maşuk olmasa Senden aldım bu feryadı Bu imiş dünyanın tadı Anılmazdı VEYSEL adı O sana aşık olmasa. Aşık Veysel Şatıroğlu. Rica ederim ve ben tesekkur ederim.
  6. Insanogluna gozlem ve yansi vermesi adina ortada sonsuz, sinirsiz ve daimi bir fenomen var, buna insanoglu fenomeni de dahil; cunku insanoglu her fenomen gibi, kendi fenomenini de gozlemliyor. Insanoglu bu fenomene, gozlemi, duyusal ve duyumsal algisi, ve her turlu bilgisi (bilimsel, bilissel, kavramsal, ifadesel, dilsel, felsefi, inancsal, ideolojik, dogrusal, gecerli, kalici, mutlak, kesin, degismez, degisken v.s.) ile bu fenomene epistemolojik bir sinir ve son veriyor. Bunun bilimsel ve bilissel olani olgu. Iste bilimsellik ve bilissellik, diger bilgilerden ve sinirlama ve sonlamalardan YANLISLANABILIRLIK, YENILENEBILIRLIK VE OLUSUM (degisimsel/donusumsel/baskalasimsal) olarak farklilasiyor. Iste bu farklilasma, fenomeni sinirsiz, sonsuz ve daimi kildigi gibi; gozlemi, bilgiyi ve algiyi da sinirsiz ve sonsuz ve de daimi kiliyor. Tek fark fenomenin bu sinirsizligi, sonsuzlugu ve daimiligi KESINTISIZ, gozlemin, alginin ve bilginin sinirsizligi, sonsuzlugu ve daimiligi KESINTILI. Iste bu kesintiyi veren de bilimsel ve bilissel olarak olgu ve gecerlilik; kesintiyi kaldiran da bunun gozlem ile yanlislanabilirligi. Iste bilimsel ve bilissel fark bu KESINTININ GECERLILIGI dir. Diger her turlu bilgi de, bu KESINTI KALICIDIR. Yani mutlaktir, sonludur, kesindir, degismezdir v.s. Metafizikci ve varliksal materyalistler/nesnel gercekciler, idealistler/oznel gercekciler ve pozitivistler/isimciler; kesintinin gecerliligini algilayamazlar. Cunku kesintiyi kalici kilarlar. Iste epistemolojinin bil kokeni ile, metafizigin var, ol ve inan kokeni farki da tam budur.
  7. Bilindigi gibi tanrinin varliginin tartisildigi taban, metafizigin varliksal tabani teolojidir. Yani tanrinin varliksal var/yok/bilinemez tartismasi teolojinin bir konusudur. Bu temelde ortaya atilan her turlu tanrinin varliksal tartismasindaki olumlu ve olumsuz izmler ve bakis acilari ideolojik ve inancsaldir. Genelde tanrinin varligina "var" olarak inanilir ve tanrinin varligina "yok" olarak inanilmaz. Ya da tanrinin varligi olabilirlik olarak bilinemez. Bu temelde; tanrinin varliginin taban ve temeli nedir ve neden o dur? Varlik mi? Maddesel yada dusunsel ya da kavramsal Ideolojik/inanc mi? Nesnel, ya da oznel ya da isimsel. Evet tanrinin varligina inananlar, ya da inanmayanlar; ve de bilinemez olarak degerlendirenler; butun bu degerlendirmelerinizde tanrinin temeli/tabani nedir ve neden odur? Kisaca tanrinin varligini yada yoklugunu ya da bilinmezligini kendinize ne temel/tabanina dayanarak dogrular ya da gerceklestirirsiniz? Yani inancsal olarak inanmanizi ya da inanmamanizi kendinize nasil dogrularsiniz?
  8. Su an ulkede yasayan taraf psikolojisini ve bunun getirdigi sorunlari algilamak icin, en uygun ortam. Bunu en guzel medyadan algilayabiliyoruz. Bir ulke genelinde ne olup bittigi hakkinda, gunumuzde kitleye haber ve bilgi verecek olan basindir. Basinin bunu yapabilmesi icin de tarafsiz olmasi gerekir. Fakat, nedense ulkemizde, tarihler boyu gelen, bir gozlemi olan biteni aciklamak yerine, herkesin kendi penceresinden bakarak bir seyi degerlendirmesi, ya da hic o konuya dokunmamasi bir psikolojik hastaliktir. Bugun ulkede olan olaylarin, kimin tarafindan dile getirildigi ve kimin tarafindan dile getirilmedigi konusunda; kendi kendine olusan bir taraflilik soz konusudur. Bu konudaki gozlem, kanal ve icerik olarak, ulkede olanlari dile getiren kesimin, Ataturkcu, Ataturk milliyetcisi, Ulusalci, Asker "savunucusu", oldugunu asgari ortak fikirde toplayabiliriz. Bu su anlama gelir. Bugun ulkede yapilan her eylem, her nasil ve her nedense, iktidar karsiti algilanmakta ve iktidar yanlisi olan veya iktidar karsiti olmaktan, cesitli nedenlerden dolayi, "cekinen, korkan, urken, tedirgin olan" her turlu medya kurulusu, kitlesel eylemleri bile dile getirmemektedirler. Sebebi, yukaridaki nedenlerin disinda, mantiksal olarak aciklanacak ise, kendisini ulusalci, Ataturkcu v.s. ideolojiye uygun gormeyen medya mensuplari, soyle bir dusunce icerisindedir. "Bugun ulkede olan olaylar, eylemler ulusal iceriktedir (bir cesit 1980 oncesi), eger ben bu haberlere yer verirsem, ulusalci damgasi yerim. Boyle bir damga yememek icin, en iyisi uc maymunu oynayayim." Ulkede, basin ozgurlugu, dusunce ozgurlugu, ifade ozgurlugu olup olmamasi bir yana, TARAF OZGURLUGUnun olmadigi aciktir. Soyle bir sey dusunun. Avrupa'dan bir turistin ulkeyi ziyaret ettigini ve bu ziyareti esnasinda, ulkede olan olaylari, tum basinda goremedigini. Sizce bu kisi, ulke hakkinda nasil bir izlenime varacaktir? Simdi, kim beni su konuda ikna edebilir?, Turkiye'de soyle soyle bir tarih yasanmistir?. Bu yukaridaki OLMAYAN TARAF OZGURLUGUNU goren bir kisi, bu oldugu soylenen tarihe nasil inanir, guvenir? Akla ilk gelen soru su olacaktir. Bu HANGI TARAFIN DILE GETIRDIGI TARIH? Ya da, ulke bugunku yasananin iktidari olanin, tam tersi bir iktidari yasadigi donemde, o gun ulkede yasanan olay ve eylemlerin tam tersi bir icerikte ve bugun ile yer degistirerek bir OLMAYAN TARAF OZGURLUGU ile basina yansiyip, yansimadigini kim ortaya koyabilir? Bu nasil bir basin algisi, anlayiusidir ve kitleyi kitleyi dusunerek degil de; kendi ideolojisini dusunerek degerlendirmekte ve kitleyi olanlardan habersiz birakmaktadir? Bugun, illa bir kisi, insan ve insanligi adina; olan her eylemi destekliyorsa ve toplumdan ve farkli halklarindan yana taraf aliyor ise, illa o kisi, ulusalci, Ataturkcu v.s. olmak durumunda midir? Bu nasil bir "sakat" zihniyettir?, bu zihniyetten hareket ederek, toplumu olanlardan haberdar etmemek nasil bir basin/yayin anlayisidir? Bugun, iktidara ve onun her turlu, teokratik/oligarsik ve monarsi yonlenimli iktidarina karsi cikan herkes, sadece ve illaki ulusalci olmak zorunda midir? Ulkemizin, bilhassa toplumu aydinlatmak ve her turlu olan bitenden haberdar etmek ile kendini gorevlendirmis bir zihniyetin, her seyden once TARAF OZGURLUGU BILINCI kazanmasi gerekmektedir. Bukalemun gibi, durmadan saf ve yer degistiren bir zihniyet; nasil aydin, ilerici v.s. olabilir? Neden ulkede, kendini aydin, ilerici, devrimci v.s. gorenler; toplumun yararina birlesecekleri yerde, kendilerini bu tip ve her tip kutuplasmaya alet ederler ve biz ve oteki kutuplugu yaratirlar? Gorev, meslek v.s. baskadir, kisisel gorus, ideoloji baskadir. Turkiye'de kendini topluma haber vermek ile gorevlendirmis kisiler, bunun farkina ve bilincine ne zaman varacaklar? Bir kisi, bir kisiyi; ya kendinden ya da karsisindaki olarak gormekten ne zaman vaz gececek? Kisiler, gecinmek icin ortak bir yol aramak yerine, en ufak bir firsatta, bunu karsisindakini otekilestirmek olarak kullanmaktan, ne zaman vaz gececek? Kisiler, ideolojilerinden yana olmak yerine, haklidan, dogrudan, toplumun ve ve farkli halklarinin yararina olanlardan v.s. tavir almayi, ne zaman ogrenecek? Cok basit; bugun ulkedeki ornek olarak, haksiz, delilsiz, mahkemesiz v.s. tutuklamalari, ogrencilerin ve saglik calisanlarinin hakli istemlerini, her turlu iktidar eliyle haksizlik yasayan kesimin eylemlerini, kim nasil, neden desteklemez? Ya da bugun bunlari ideolojik takintilarindan dolayi desteklemeyenlerin, destekledigi donemdeki mantik nedir?, o zaman destekleyenler, bugun neden desteklemez? Bu nasil bir ideolojik cikmazdir ki, ayni hareket bir donem desteklensin ve bir donem desteklenmesin? Kendisini halktan yana goren bir zihniyet, nasil olurda bu eylemleri desteklemez?, kendini kandirdiginin farkinda degil midir?, ya da savundugu ideolojisini bilmediginden? Benim mantigim, bu ve bunun gibi sorulara, insan ve insanligi adina, toplum ve farkli halklari ve kesimleri adina, uygun bir cevap bulamiyor? Bugun kendini devrimci, ilerici, aydin v.s. goren bir kisi, diyelim su soru ile karsilassa "sen neden bu eylemleri desteklemiyorsun, bu nasil devrimcilik, ilericilik, aydin olmak?" dese, ne cevap verilecek. Su mu "Bu eylemlerin hepsi ulusalcilara yariyor, bende o yuzden desteklemiyorum, cunku ben ulusalci degilim" cevabini mi verecek? Onemli olan hangisidir, eylemin icerigi mi?, yoksa, kim tarafindan orgutlendigi, ya da neye karsi oldugu mu? Bir kisi bana, bu eyleme katilanlarin, demokrat, ozgurluk yanlisi, hak ve ozgurluk savunucusu v.s. olmadigini soyleyebilir mi? Peki kendine demokrat, ozgurlukcu, ilerici, aydin, devrimci v.s. deyipte bu eylemleri desteklemeyenlerin kendilerini hala devrimci, demokrat, ilerici, ozgurlukcu gormeleri nasil mumkundur? Bugun bir anket yapilsa, eylemi destekleyenler mi, yoksa desteklemeyenler mi?, demokrat, ilerici, ozgurlukce, aydin, devrimci olurlar? Eger "butun bu taraf ozgurlugu olmamasinin insanlik adina ve insan adina cevabi budur." diyebilen varsa; duymak isterim.
  9. "Modern bilim" dediginiz, sozde bilimdir. Yani pseudoscince. Bilimselligi yoktur ve tamamen inanca dayanir. Bilimsellikte ise inanc yer almaz. Cunku gozlem ve olgu ve de evrensel-onay soz konusudur. Tanrinin varligi tartismasi metafizigin, teolojisinin konusudur ve bilimsel icerigi yoktur. Buradaki bilimsellik bu tartismayi yapanlarin sosyo-psikolojik ve toplumsal, kisisel yasam ve iliski ve de duzen ve sistem temelli kurumlasmanin v.s. verdigi gozlemin olgusal ve verisel verileridir. Bunlar da degiskendir. Bu temelde sosyal bilim olarak adlanan bu dalin temelini bilissel bilim olusturur. Cunku bilissellik tamamen insdanoglu fenomenini her turlu yonlendiren numenal yeti degerleri tabulari ve verileridir. Etik basligi altinda toplani ve metafizik ideolojik temelleri vardir. Bunlarin hepsi de inanca dayanir. Genelde bilimsel bakis acisi bu temeldeki tanrinin insanogluizdusumu ve yansisi uzerindeki gozlemdir ve bu da ya teolojik ya da bilissel noncognitivizmdir. Yani tanri kavrami ya non olarak gereksiz, luzumsuz, anlamsiz ihtiyac disi v.s. olarak degerlendirilir, ya da teist olarak erisilmez, algilanamaz, degerlendirilemez, ulasilamaz v.s. olarak degerlendirilir. Buradaki felsefi temel de, non effeble, yani tanri kavrami soylenemez, aciklanamaz temelinde ya nonteizmin ya da teizmin yanasimidir. Bunun disinda kalan her turlu teolojik yanasim akilci inancsal ve ideolojik olarak determinist, indirgemeci ve mutlaktir. Buna da soyle ornek verelim. Bu ornekten once konunun tanri degil; onun eylemi olan tanrilastirma oldugunu hatirlayalim. Bu temelde nesnel tanrilastirma; hyloteizm/panteizm oznel tanrilastirma da deizm, varolusculuk, mistisizm, tasavvuf v.s. temelli nesnelligi olmayan ya da indirekt olan yanasimlardir. Iste bu temelde de diyalektik olarak ya materyalist ya da idealist monizm soz konusudur. Bunlari ic ice geciren dualizm olarak ta panenteizmi soyleyebiliriz.
  10. Fasizm algisi ve tarih sahnesine cikisi, diktatorluge gore yenidir. Diktatorluk, insanoglu dogal zihniyetinin kendi direktiflerini kabul ettirme egosudur ve bir dusunce ve davranis seklidir. Otokrasi, monasrsi, oligarsi, her turlu tek idare sekli ve her turlu demokrasi de olan bir dusunce ve davranis seklidir. Hele hele bizler bulundugumuz topraklarda hic bir zaman diktatorlukten kurtulamadik. Zaten diktatorlugun diktasini saglama adina, korku felsefesi ve suru psikolojisi gerekir, lincler, iskenceler, katliamlar ve her turlu alevere/dalevere gerekir. Cunku hic bir diktator, karsisinda bir rakip istemez ve onu bertaraf etmek icin her yola sapar. Evet sadece fasizm degil; nihilizm sonrasi dunyada uygulanmaya calisilan her bir izm diktatorluk temelindedir. Cunku kendi ideolojik inancsal dogrusunun iktidari gucu ve otoritesi icin; kendine her turlu dusunce ve davranisi kurumsallasmayi mubah ve mesru kilar. Aslinda 19. yuzyilin o bir ara olan adaletli, esitlikci, hosgorulu v.s. algisi; nihilizm ile birlikte tamamen diktatorluge donusmustur. Bunun bir devlet, sinif, zumre, asker, izm olmasi da toplum ve halklari uzerindeki her turlu baski adina pek fark etmez. O yuzden diktatorluk, ne bir izm, ne bir erk, ne bir kesim v.s. ile sinirlanamaz ve aciklanamaz. Sonucta dikta etmek zaten, dikta edilenin kayitsiz sartsiz uygulanmasi demektir. Bugun hak ve ozgurluk, demokrasi v.s. adi altinda her turlu diktatorluk uygulanmaktadir. Zaten emperyalist zihniyet dikta uzerine hiyerarsik bir kurulustur. Ya bu direk algilanir, ya da gizlidir. Hani su eski "havuc/sopa" benzetmesi. Kisaca diktatorluk aileden baslar ve toplumun her kesiminde yansir. Erksel, erkeksel ve erk eksel bir icerige sahiptir. O yuzden diktatorlugu bir izm ile degil de, sadece siyaset ile de sinirlamak; onun layikiyle algilanamamasini saglar. Ustelik diktatorluk uygulama olarak tum ozlenen terimlerin icini bosaltir ve kendi diktatorlugunun bir aleti ve somurusu haline getirir. Sevgi, insanlik, adalet, hak hukuk, ozgurluk, esitlik, hosgoru v.s. hepsi diktanin duygu ve psikolojik somurusu ve kandirisi bunyesine girerler. Oyuzden kendi inandigi ideolojik dogrusu adina her turlu bertaraf politikasi diktatorluktur. Bunu yapanin, fasist, sosyalist, liberal, ulusalci, demokrat, cumhuriyetci ya da kendine ne diyorsa o olmasi fark etmez. Cunku diktatorluk ne oldugunda degil; ne yaptiginda uygulamada ortaya cikar.
  11. Lkabim adina mi, kendi lakabiniz adina mi dile getirdikleriniz, "hic bir konuda hic bir sey dusunmeme/hissetmeme hali?" Hayir, bu forumda daha once hic bulunmadim. Sizin lakabim hakkindaki alginiza da, kendi dogrulariniz ve degerleriniz ile dile gelenleri degerlendirmek yerine; algilama adina degerlendirme olarak algiliyorum. Yani "bu kisi dogrumu/yanlis mi dusunuyor?" v.s. yerine; "bu kisi boyle dusunuyor" Aslinda bu benim yillarca sorguladigim ve sorgulatmaya calistigim, notr algidir. Yani dile gelenleri yuklu anlamak yerine, dile gelenleri yuksuz verildigi gibi algilamak. Boyle bir duzeyde bir beyin ile yazistigim icin de gayet mutlu oluyorum. Umarim ayni "mutlulugu" karsilikli baska baslik, konu ve kavramlarda da yasariz ve okuyuculara ve katki yapmak isteyenlewre de guzel bir dialog sunariz.
  12. Kimlerden bahsediyorsun? Bence birt kisi ya da konu hakkindaki onyargilar genellikle tutatli olmaz.
  13. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Bilgi Felsefesi
    Bilginin, sosyal, fiziksel ve algi, bilinc, birikim, farkindalik, duzeyine ve zihniyet ufkunun, aklin inandigi dogruluk ufkunun sinirlarini asan, ozgurlugu ve sinirsizilgi temelinde de, bu ozelliklere ozgu, alisilagelmis, yerlesmis, otomatiklesmisin disinda kalan, matematiksel/mantiksal bilgi oldugunu v insanoglunu sistem, duzen, yasam ve iliski olarak yenileten, degistiren, gelistiren v.s. bilgi oldugunu dile getirmistik. Simdi bu temelde, bilginin nasil direk yansi olmadigini, yansiyanin kendi kendisini ortaya koyumu degil; onun yansi olarak bir algisal turevi oldugunu matematiksel/mantiksal bilgi ile ortaya koyalim. Once yanlis oncul (false premise) baslayalim. Yanlis oncul; Tum bilgi ya sezgidir, ya yansidir. Simdi de bu yanlis onculun, yanlis cikarimlarina ve sonuclarina bakalim. Buradan uc tane yanlis sonuc cikar. Birincisi; Metafizik (felsefenin varlik ile ilgilenen dali anlaminda), kaynagini yansidan alir. (Mntiksal Dogmatizm ve Spekulatif yapilandirmacilik (olusturmacilik)-Bilginin akilsal ufku) Ikincisi;Zihinsel sezgiye sahibiz. (Mistisizm ve Sezgicilik)-Aklin dogruladigi soyut Ucuncusu; Metafizige ( ontolojik taban olarak ortaya konan varlik, kesin olarak her ne ise) sahip degiliz (onun disinda baska hic bir sey, kesinlikle yok). (Empiricism, deneycilik, pozitivizm, olguculuk, objectivizm, nesnellik-Aklin dogruladigi somut. Simdi de dogru oncullere ve dogru cikarim, sonuclara bakalim. Birincisi; Metafizige sahibiz (Hayal gucumuz, dusuncemiz var) Ikincisi; Sezgimiz, algisaldir. Yani yansiyani, duyu, duyum ile algilariz. Ucuncusu; Yansisal bilgi turevlenmistir. Yani, yansi, algiya, kavrama ve yansitmaya donusturulmustur. Bu dogru oncullerin verdigi dogru cikarim ve sonuc ise; Metafizik (hayal gucu, dusunce, kavram) kaynagini, sezgisel olmayan ilk, birinci bilgiden alir. Yani, bilgi, yansinin ilk algi ile kavrama donusturulup yansitilmis olanidir. Bu da yapilan, gozlemsel analizve kritigin bir sonucudur. Bu sonucun verdigi ilk onemli algi; bilginin metafizigin ontolojik ve teolojik varlik tabanlarinin kesinligini bu olarak ortaya koyan ideolojilerle bir ilgisi yoktur. Bilgi, bu temelde inancsalliktan farklilasarak, bilimsel olarak gozleme, bu gozlemin teorisine, bu teorinin test edilebilmesine ve yanlislanabilirligine baglidir. Zaten bunun disindaki bilgi, bilimsel, bilissel degil; inancsal, dogrusal, kesin, akilsaldir. Iste bu temelde de, hem inancsal, hem de bilimsel bilgi; insanoglunun turevidir ve yapilandirilmistir. Bu yapilandirilmisligin da, kendi ideolojik, inancsal dogrusu ve bilimin dallarinin kendi paradigmalari temelinde bir on kabulu mevcuttur. Ayrica, bu yapilandirilmis inancsal ve bilimsel bilginin, evrensel ayniliktaki yapi ve isleyisini de, evrensel-insan zihniyeti yapilandirilmisligin bozucusu olarak ortaya koyar.
  14. Gozlem kavrami her seyden once algi karmasasi yaratmaktadir. Bilissel olarak gozlem; Birincisi goz ile ve sadece gorme/bakma duyusu ile sinirli degildir. Ikincisi sadece insanoglu ile sinirli degildir. Ucuncusu genelde bilimsel olarak kullanilan bir kavramdir. Dorduncusu insanoglunun gozlem vermesi yaninda, insanoglu disindaki her turlu fenomenin de insanogluna gozlem vermesi vardir. Besincisi gozlem verenin gozleminin alinmasi algi ile mumkundur. Altincisi bu algi sezgisel/duyumsal ya da duyusal algidir. Yedincisi eger gozlemin algisi sezgisel/duyusal ise algi ideolojik/inancsal; eger gozlemin algisi duyusal ise algi bilimseldir. Burada bilimsel ve inancsal alginin gozlemi farkini cok iyi algilamak gerekir. Epistemolojik olarak inancsal gozlem, genelde duyumsal/sezgisel alginin algilayanca bir gercek ile dogrulanmasi anlamini tasir. Burada iki farkli inancsal/ideolojik gozlem soz konusudur. Birincisi inancsal/ideolojik alginin insanoglu eliyle fenomenlestirilmesi/somutlastirilmasi. Buna en guzel ornek her turlu etik ve politik izmin duzenlesmesi, sistemlesmesi, kurumlasmasi ve fenomenasl insasidir. Ikincisi, inancsal/ideolojik alginin insanoglu eliyle gozlem veren bir fenomen ile ozdeslestirilmesi. Buna da ornek, bir fenomenin aklin inandigi ve dogruladigi ile inanilan ile ozdeslestirilmesi. Tanri=evren gibi. Peki eger sezgisel/duyumsal bir yaratilan ya da fenomen ile ozdeslestirilen ya da fenomenlestirilen ve gozlem verenin, bilimsel olup olmadigi nasil kavranacak ve bilissellige cikarilacak? Buradaki bilimsel/inancsal kavram farkini bilim, bilimsel olarak olgu ve gercek/dogru farklari ile aciklar. Eger bir gozlem, tum insanoglunca algilaniyor ise bu gozlem bilimseldir. Eger bir gozlem sadece inanc, ideoloji ile dogrulanarak/gerceklestirilerek algilaniyor ise, bu gozlem inancsaldir. Olgu olan gozlemin, insanoglu iradesinden bagimsizligi soz konusudur. Halbuki gercek/dogru olan gozlemin olabilmesi icin tamamen insanoglu urunu olmasi gerekir. Burada her iki gozlem de insanoglunun kavramsal bilgisi ile ortaya konabilir. Mesela agac insanoglu iradesinden bagimsiz olarak gozlem verirken; Demokrasinin gozlemi tamamen insanogluna bagli bir gozlemdir. Demekki burada gozlemin iki ana farki gorulur. Birincisi insanoglundan ve iradesinden bagimsiz gozlem veren olgular; Ikincisi insanogluna ve iradesine bagimli ve sadece insdanogluna gozlem veren dogrular/gercekler. Burada dogru genelde inancin/ideolojinin temelindeki gozlem olurken; gercek genelde somut, insanoglunun duzen, kurum, insa ettigi gozlemdir. Bu tur gozleme olay da diyebiliriz. Iste bu temelde olgusal olan ve fenomenal bir tabani olan ancak gozlem ile yanlislanabilir ve yanlislanabilene kadar herkesce gecerli olurken; dogrusal/gerceksel olan ve fenomenlesebilen ya da soyut olarak kalabilen gozlem, sadece inananca ve ideolojik tabaninca oldugundan degisken, goreceli ve yanlislanamazdir. Buradaki degisken ve gorecilik; inancsal ve ideolojik farklardir. Yanlislanamamak ise, bu dogrusal/gerceksel gozlemin tum insanligi kapsamadigi ve sadece gozlemleyence dogrulanmasi/gerceklesmesidir. Iste burada hem insanoglu disi fenomenin, insanoglunun fenomenlestirdiginin, hem bilimsel hem inancsal/ideolojik gozlem farkinin, hem olgu hem gercek/dogru farkinin bilisselligini kavramak gerekir. O yuzden bir gozlem; ya fenomenin verdigidir, ya insanoglunun fenomenlestirdiginin verdigidir; yasomuttur, ya soyuttur. Buradaki somutluk ya direktir, ya da indirektir. ya olgudur, ya da gercek/dogrudur. Ya herkesi kapsar, ya da sadece gozlemleyeni. Ya bilimsel/teoriktir, ya da inancsal/ideolojiktir. Iste bir yerde her turlu ogeyi bunyesinde barindiran gozlemin, vermesi/almasi ve bilhassa bilisselligi cok onemlidir. Cunku sadece bilimselligin degil; numenal insanlassmanin da en onemli eylemidir. Gozlem kavrami, algisi, bilisselligi yani bilinc ve farkindaliginin idrak edilmesi, algilanmasi ve kavranmasi; bunun her turlu kavramsal bilgi olarak cesitleri farklari ve farklarinin farkina varilmasi v.s. evrensel-insan zihniyetinin temel prensibi ile soyle aciklanir. Gozlemi alanin (x) fonksiyonu=gozlemi veren (y) Gozlemi veren (y) sadece ve sadece gozlemi alanin (x) kavramsal bilgisi ile ortaya konabilir, ifade edilir. Iste bu gozlemsel temel prensip; aslinda gozlem kavrami bilgisi ve bilisselliginin insanoglu temelli ve numenal insanlik adina ve insanogluna gore acik ve net olarak aciklanir. Iste burada insanoglunun alternatifsiz ve rakipsiz kavramsal bilgisi ile bildiren, belirten faktor olmasinin algilanmasi. Ayrica hem gozlemi alan hem de gozlemi veren tek fenomenaonumenal kavramsal bilgi olarak bilisselligi yukaridaki prensibi algilamada bas rolu oynar. Soyle dusunelim, demekki gozlemin verilmesini ancak gozlemi alanin fonksiyonu ortaya koyar. Bu da algi, bilgi v.s. olarak insanoglundan baska bir tur ve guc degildir. Buradaki onemli nokta, bu yaziyi yazan ve okuyarak algilayacak olan turun yani insanoglunun bunu algilamasidir. Cunku bu yazi insanoglu turu ve biri disinda kalan baska hic bir ture ve bire hitap etmez/edemez. Cunku insanoglu turunun ve birinin baska bir guc ve tur ile kuracagi ortak bir algi, bilgi ve kavram dialogu yoktur. Yani bu kavramsal bilgi ve algi sadece insanogluna ait ve onun algisi ve kavramsal bilgisi dolayisi ile gozlemi alani ve verenidir. Tabiki insanoglu disinda kalan baska canli turleri basta hayvan olmak uzere gozlemi alir, yalniz onun verdigi gozlemi dile getiren sadece insanogludur. Kisaca kendi turu adina dile getirdigini insanoglu onun dilinden algilayacak ortak bir diasloga sahip degildir. Burada gozlem fonksiyonu yetisi olma disinda kalan her turlu fenomenin, yani evrenin, dunyanin, doganin, maddenin, nesnenin v.s. gozlem vermesi disinda gozlem alma yonu yoktur. Iste buna ideolojik ve dogrusal olarak inanmak ve gerceklestirmek; sadece insanoglu aklinin kendi aklinin teleolojisini bu fenomene yuklemekten baska bir sey degildir. Cunku bu fenomenler sadece insanoglu turu ve gozlem alma algisi olan diger turlere gozlem verir. Isteinsanoglunun bu turler ile de bir ortak dialogu olmadigindan onlarin aldigi gozlemi de ancak insanoglu onlari gozlemleyerek algilar ve kavramsal bilgisi ile ortaya koyar. Iste gozlem alma/verme iliskisiu ve bunun kavramsal bilgisinin ortaya konmasi ancak ve ancak insanoglu monologudur. Burada insanogluna gozlem veren insanoglu dahil; her turlu canli turu ve her turlu fenomendir. Burada gozlemi alan, insanoglu dahil her turlu algi yetisi olan fenomendir. Yalniz bu ikili arasindaki iliskiyi kuran ve kavramsal bilgi olarak belirten, bildiren faktor de sadece ve epistemolojik olarak insanoglu turudur.
  15. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Bilgi Felsefesi
    Bilindigi gibi insanoglunun hem kendini hem de algiladigi herseyi ortaya koyusu, bilgisi sayesindedir. Insanoglu kendi de dahil bu bilgiyi, fenomeni gozleminden, fenomeni olcumunden, fenomeni bulumundan, fenomen uzerindeki deneyiminden, birikiminden, sorgulamasindan ve her turlu soru/cevabindan saglar. Bu temelde insanoglunun fenomene bakis acilari bilinen ve bildirilen bes cesittir. Bunlar sirasiyla; varliksal, inancsal, kavramsal, bilimsel ve bilissel. Buradaki ilk ana fark; bakis acisinin fenomen uzerinden mi, yoksa fenomenin gozlemi uzerinden mi olan farkidir. Bu fark bilimsel ile bilimsel olmayan, ya da cognitive ve noncognitive olan/olmayan farkini ortaya koyar. Bilindigi gibi, fenomen ile ilgili iki farkli alan vardir, birincisi E.Kant'in bilimin gozlem tabani olan ve kisaca Turkce de "gorungu" olarak tercume edilen alan; Digeri bu kavramin varliksal ve diger her turlu bakis acisini ortaya koyan, metafizik alan olan fenomenoloji. Bu aciklamalardan sonra, fenomene insanoglunun yonelttigi farkli bakis acilarini tek tek inceleyelim. Varliksal; Metafizigin hem ontolojik, hem de teolojik bakis acisidir ve varligin ilkligi, tekligi, onceligi, sonraligi v.s. temelindeki determinist, indirgemeci, kesinlikci ve sabit bakis acilari olan ideolojilerdir. Burada ontolojik varlik algisi duyusal olan, teolojik varlik algisi duyumsal/sezgisel olandir. Yani kisaca insanoglu beyninin numenal yetisi ile ortaya atilan ideolojiler. Buradaki ana sorun, varligin ne oldugunu ortaya koymak yerine; ortaya konamamis bir varligin, var/yok tartismasi kisir dongusudur. Inancsal; Genelde aklin akilci olarak somut bir degerle ozdeslestirdigi, ya da ozdeslestirmek uzere yola ciktigi, duyusal hale getirilen, ya da getirildigi zannedilen soyut degerler. Sadece inanan akli baglar ve inanan aklin kendine inancin dogrulanmmasi, ya da yanlislanmasidir. Buradaki sorun, dogrulayanin da yanlislayaninda bunu ancak kendi aklina yaptigi ve biribirine gosteremedigidir. Kavramsal; Fenomeni sadece bir dil araci olarak algilayan metafizik bakis acilarindan biridir. Diger bakis acilari gibi, kesinlikci, indirgemecidir. Bilimsel; Bilimsel bakis acisi, ise fenomene degil; onun gozlemini dile getiren bakis acisidir. Yani ortada bir gozlem ve yansi veren bir fenomen vardir. Iste bilimsellik bunun gozleminden, gozlemin soyutu olan teori, formul, tez, antitez den baslar; ya da bu teori, formul, tez, antitezi gozleme tasimaktan baslar. Sonrada bu teorinin testi ve olgulasmasi gelir. Buradaki olgu, bilimsel olarak ne kesin ne de suphelidir, sadece yanlislanabilene kadar evrensel onay almis olarak tartisma disi olarak gecerlidir. Bilissel; Bu bakis acisi, bir fenomen olan insanoglunun yine bir fenomeni olan beyninin fonksiyonal yapi ve islemini ortaya koyan, numenal yetisidir. Iste bu numenal yeti ile her turlu bilissel gozlem, cognition temelinde, cognitive ve noncognitive olarak yapilir. Bilissellik genelde matematiksel/mantiksal bilgi icerir ve gozlemi direk fenomenal degil; fenomeni hareket ettiren numenin fenomenal hareketinin, davranisinin v.s. gozlemidir. Iste bir kisi herhangibir kavrama, bu temellerle bakar ve bu temellerle bir kanaate varir. Burada aci ve ilginc olan her bir bakis acisinin kendi icindeki tutarliligi ve biribiri ile ortak algisinin olmamasidir. Bu sorun da gene beynin, alisilagelmis olarak siradan bir sekilde, indirgemeci vedeterminist noktalama yerlesmisliginden ve bunun otomatiklesmis ve sorgulanmayan olmasindan kaynaklanir. O yuzden mesela diyelim, bakis acisi inancsal ya da varliksal olan bir beyinin, kavramsal, ya da bilissel/bilimsel temelli epistemolojik bakis acisini algilamasi hemen hemen imkansizdir. Nedeni de noncognitivizmdir. Iste bu nedenden en azindan bir tartisma da, fenomene bakisacisinin ayni bakis acisi olup olmadiginin bilinc ve farkina varmak; en azindan tartismanin sagligi ve tutarliligi acisindan onemlidir. Bu algi ve bilgi yoksa, tartisma tartismadan cikar, kabul/red temelli ikna oma/etmeye donusur. Bu da yazilarin degil; yazarlarin devreye girmesi ve biri biri ile olan lakapsal, kisilik kimlik atismasidir.
  16. Ortada bir bilgi var ise, once bu bilginin ogrenilmesi ve hafiza da yer edinilmesi gerekir. Burada henuz bilginin bilinmesi olgusu yoktur. Yani bilginin kullanimi otomatik, yerlesmis ve alisilagelmis bir temeldedir. Iste burada bilginin kullanimindaki bilmek ve inanmak farki ortaya cikar. Uclu bir ornek verelim. Bir papagan, bir sempanze ve bir cocugu ele alalim. Bir papagan insanoglundan ogrendigi bir kelimeyi tekrar edebilir. Burada ogrenme ve hafizada yer verme soz konusudur. Inanctan soz edilemez. Ayni sekilde bunu bir sempanze hem de uygulamali olarak yerine getirebilir. Cocuk ise ogrendigini uygular. Her iki durumda da ogrenilenin hafizada yer edilisi onemlidir. Yani ortada ogrenilenin uygulanis ve kullanilis acisindan henuz inanmak ve bilmek soz konusudegildir. Basta bunu papagan ve sempanze olarak elimine edebiliriz. Cunku onlarinin beyinlerinin numenal yetisi henuz insanoglu kadar gelismemistir. Buradan bilginin bilinmesi ve bilgiye inanilmasi temelindeki uygulanis ve kullanimi epistemolojik olarak henuz sadece insanoglu turu icin degerlendirebiliriz. Peki, o zaman insanoglu acisindan ogrenilen bir bilginin inanc ya da bilmek duzeyi ne zaman ortaya cikar. Aslinda bu konuyu daha once bilinc ve bilincalti temelinde islemistik. Insanoglu numenal yetisi zamansal olarak yasi buyudukce gelisir ve olgunlasir. Yani ogrendigi bilgiyi, ya inanca ya da bilmeye tasir. Bunun inanc ayagi genelde olandir ve birey bilinci olmayan beyinler icin gecerlidir. Cunku inanc beyni ogrenilenin ne oldugu, nedeni v.s. olarak sorgulatmaz ve sadece bilincalti yerlesmisliginin temelinde otomatik olarak uygulatir. Bir seye inanmak demek, inanilan bilginin dogrulanarak gerceklestirilmesi demektir. Kisi bunu yabilerek ya da bilincalti olarak yapar. Mesela yaraticiya inanan bir beyinin yagmurun yagmasina inanmasi ve bilmesi farki bu bilinctir. Ya da fizik otesi var oldugu one surulen her turlu varliga olan inanma inanmama farki, yine bunu bilmek ve inanmak farkidir. Iste bu temelde her turlu ogrenilen ve soru/cevap olarak ortaya atilan bir bilgiye ya inanilir, ya da bilinir. Bilmek ona inanmamakanlamina da gelmez. Bilmek, bilgiyi bilimsel olarak aciklayabilmek ile paraleldir. Cunku bunun disindaki her turlu aciklama o bilgiye inanmak temelindedir. Mesela insanoglu tanrinin ne oldugunu aciklamadan varligini ve inancini tartisir. Ya da etik olarak bir seyi aciklamadan, onun dogrulugunu/yanlisligini, iyiligini/kotulugunu, guzelligini/cirkinligini, gercekligini/gercek olmadigini v.s. tartisir. Iste butun bu tartisilan tabanin ne oldugunu aciklanmadan yapilan onun uzerine tartismalar, inanmaktir. Cunku bilmek, o tartisilan kavramsal tabanin once ne oldugunu ortaya koymak demektir. Iste bu da tabanin ogrenimi, hafizadaki yer edimi, sabitligi, mutlakligi v.s. nin sorgulanmamasi ve sadece ona inanilmasi temelindedir. Demekki bilmek, kavramsal tabani tartismaktan ziyade, aciklayabilmek veizah edebilmekten gecer. Iste bu da o tabana kavramsal olarak verulen anlam ve icerigin aciklanmasidir ve bu anlam ve icerik her beyin algisi, bilgisi, bilinc ve farkindaligi olarak degiskendir. Burada bir bilgiyi yani ogrenileni anlam ve icerik olarak kavramsal temelde anlamlandirabilmek ve iceriklendirebilmenin cesitli yollari vardir. Mesela 2+2=4 aritmetiksel islemin iki yonu vardir. Ilki "bu toplamayi ogren, hafizan da yer ettir ve uygula" temelli yanasimdir. Digeri ise iki rakamin biri biri ile toplama islemidir. Yani ilki "bunu ogren" iken, ikincisi "bunu bil/neden boyle oldugunu kavra, algila, idrak et" demektir. Yani fark sadece ogrenmek degil; neden ve nasil oyle oldugunu bilmek ve kavramak farkidir. Maalesef henuz bilgi fessefesi olarak epistemoloji ilkine yogunlasir ve o yuzden bilmek ile ogrenmek/inanmak farkini ortaya koymaz. Iste bu temelde bilgi ogrenmek olarak; inanilan bilginin inananca dogrulanarak gerceklesmesidir. Yani gercegin ne oldugu inanilan dogrulamadir. Ya da inancin ne oldugu dogrulanan gercektir. Ister gercekten ister inanctan yola cikilsin, birini digerine baglayan kopru dogrulama eylemidir. Iste bu genelde bilgiye inancin "acaba" si dogdugu zaman, ya da bilincalti olarak ogrenilen bilginin inancsal uygulamasi kisiye rahatsizlik, sorun ve zarar verdigi zaman ortaya cikar. Bunun ilk bilincalti tepkisi de zaten inancin dogrulamasinin kisice yanlislanmasi ve inanmanin, inanmamaya donusmesidir. Ama daha once dedigim gibi, bu ancak kavram duzeyindeki bir rahatsizlikta soz konusudur ve buradan kisi kavrami varliksal/inancsal/ideolojik temelde "var/yok, dogru/yanlis, inan/inanma" ya tasir. Buraya kadar bilmek henuz yoktur. Cunku kavram hala sabit, mutlak, sahiplenilmis durumdadir ve sadece bu sabitlik temelindeki ifade olumsuzlasmistir. Bilmek ise ifadeye tasinan ve ogrenilen kavramin kendisinin sorgulanmasi ve olumlu/olumsuz ifade yerine, kavrama verilen anlam ve icerigin aciklanmasidir. Cunku aslinda ogrenilen ve uygulanan ifade edis; sadece kavram ile ve onun sabitliginde ve sahipliginde kurulan olumlu/olumsuz bagdir. Iste ancak ogrenilenin, inanilanin, dogrulananin, gerceklestirilenin, ifadesi degil; aciklanmasi, izahi ve verilen anlam ve iceriginin kavram olarak ortaya konmasi bilmektir. Iste bilgi ve bilmek temelli bu bilissellikten sonra ancak "nasil, neden, neyi, neye/kime gore, kimin/neyin adina v.s. bilmek" numenal yeti duzeyi olusur ki, buradan da yapilandirmaci bilginin onemi, algisi, kavranmasi ve bilisselligi dogar. Kisaca inanmak, ogrenmek ve hafizadan kullanmak bilginin bilinmesi degildir. Bilginin bilinmesi uygulamadan, ifade etmeden tartismadan v.s. once kavramsal temelinin anlam ve icerik olarak ortaya konmasidir. Yani tanriyi bilmek, onun varliksal, inancsal, teolojik, olarak olumlu ya da olumsuz ifadesi degil; tanriyi anlam ve icerik olarak kavramsal temelde ortaya koyabilmek ve neden oyle ifade edildigini aciklayabilmektir. Bilgiye ulasmak: Sorgulama ve mantik ile Matematiksel disiplin ile Bilimsel yontem ile Deneme yanilma metodu ile Bir problemin cozumunde islenen islemler dizini-algoritma- ile Tecrube/birikim/deneyim ile Bilincalti sezgisi ile Otoritenin her turlu tartismasi (dini, milli, politik, ahlaki v.s.) ile Bir sahitin ifadesini dinleme yolu ile Dunyayi fenomeni tabi bir gozlem ile Dil, kultur ve geleneklerdeki yer etmisligin ne oldugunun vasfina varma ile Aslinda bilgiye ulasmak icin, baska yollar da vardir. Onemli olan da sadece bilgiye ulasmak, inanmak, ogrenmek, hafizaya almak ve tartismak ifade etmek degil; bilgiyi bilmeye tasimak, kavramsal sorgulamak, caga gore yenilemek, gecerlilik ve yasanabilirlige gore yanlislamak ve en onemlisi bilimsel bilgi farkinin bilisselligine varmaktir. Bu da yapilandirmaci epistemolojiyi sadece ogrenmekten degil; bilmekten gecer. Sonucta bilmek, aslinda pozitif degil; negatiftir. Yani sorunun temeline bildikce ulasilir. Pozitiflik ise bilgiyi inanc, ideoloji temelinde sabitlemektir. Bu da bilginin her turlu bilimsel icerigine terstir. O yuzden "Ben herseyi biliyorum" ya da "ben hic bir sey bilmiyorum" tezatligi bilmek degil; inanmaktir. Bilmek ise "ogrenileni, inanilani, hafizaya alinani; bilmeye tasimak ve bilimsel bilginin ne oldugunun bilisselloigine varmak ve bilginin hic bir sekilde noktalanamayacaginin algisinda olmak" tir. Kisaca bilmek "beyni isletmek ve dusunceyi dusundurmek/dusundurtmek" tir.
  17. Allah'in 99 Ismi No İsim Arapçası Açıklama 1 Allah الله El-İlah, Allah 2 Rahmân الرحمن Rahman, rahmet sâhibi 3 Rahîm الرحيم Acıyan, merhamet eden 4 Adil العدل Adil olan 5 Afüv العفو Affedici 6 Âhir الآخر Son 7 Alîm العليم Bilen 8 Aliyy العلي Üstün 9 Azîm العظيم Büyük 10 Azîz العزيز Aziz, izzetli. 11 Bâis الباعث 'Seçip ortaya çıkaran'. 12 Bâkî الباقي Sonsuz 13 Bâri البارئ Yaratan 14 Basîr البصير Gören. 15 Bâsit الباسط Ferahlatan, yayan 16 Bâtın الباطن Görünmeyen 17 Bedî البديع Örneksiz yaratan. 18 Berr البَرّ İyilik yapan. 19 Câmi الجامع Toparlayan. 20 Cebbâr الجبّار Güç kullanan. 21 Celîl الجليل Hiddetli. 22 Dâr الضار Zarar veren 23 Evvel الأوّل İlk olan 24 Fettâh الفتّاح Açan, genişlik verici 25 Gaffâr الغفّار Bağışlayıcı. 26 Gafûr الغفور Affeden. 27 Ganî الغني Zengin 28 Habîr الخبير Haberdar 29 Hâdî الهادي Hidayet verici. 30 Hâfıd الخافض Perişan eden. 31 Hafîz الحفيظ Koruyucu 32 Hakem الحكم Hakem 33 Hakîm الحكيم Hikmetli 34 Hakk الحقّ Gerçek, hakîkat. 35 Hâlik الخالق Yaratıcı. 36 Halîm الحليم Yumuşak muamele eden. 37 Hamîd الحميد Övülen 38 Hasîb الحسيب Hesap gören 39 Hayy الحيّ Diri 40 Kābid القابض Alan (Can alan), sıkan. 41 Kādir القادر Kudretli 42 Kahhâr القهّار Kahreden. 43 Kaviyy القويّ Kuvvetli 44 Kayyûm القيّوم Ayakta tutan. 45 Kebîr الكبير Büyük. 46 Kerîm الكريم Cömert. 47 Kuddüs القدّوس Tertemiz. 48 Latîf اللطيف İnce, letafetli 49 Mâcid الماجد Şânlı. 50 Mâlik-ül Mülk مالك الملك Mülkün sâhibi. 51 Mâni المانع Engel olan. 52 Mecîd المجيد Şerefli. 53 Melik الملك Hükümdar. 54 Metîn المتين Sağlam. 55 Mu'ahhir المؤخّر Geride bırakan, erteleyen 56 Mucîb المجيب İcâbet eden. 57 Muğnî المغني Zenginleştiren 58 Muhsî المحسي Sayan 59 Muhyî المحيي Dirilten. 60 Muîd المعيد Döndüren 61 Muiz المعز İzzet veren 62 Mukaddim المقدّم Öne geçiren. 63 Mukît المقيت Besleyen. 64 Muksit المقسط Dürüst veya tasarruflu 65 Muktedir المقتدر İktidar sahibi. 66 Musavvir المصور Tasarımlayan, şekillendiren. 67 Mübdî' المبدىء Varlık veren 68 Müheymin المهيْمن Belirleyici. 69 Mü'min المؤمن Güvenen 70 Mümît المميت Can alan. 71 Müntakim المنتقم İntikam alan 72 Müteâli المتعالِ Yüce 73 Mütekebbir المتكبّر Büyüklenen 74 Müzil المذل Zillet veren. 75 Nâfi النافع Faydalandıran. 76 Nûr النور Nur, Işık 77 Râfi الرافع Yücelten. 78 Rakîb الرقيب Kontrol ve gözetim altında bulunduran. 79 Ra'ûf الرؤوف Esirgeyen. 80 Reşîd الرشيد Doğru yola eriştiren. 81 Rezzâk الرزّاق Rızıklandıran. 82 Sabûr الصبور Sabırlı olan. 83 Samed الصمد Samed 84 Şehîd الشهيد Şâhit. 85 Şekûr الشكور Teşekkür eden 86 Selām السلام Esenlik kaynağı. 87 Semî السميع İşiten. 88 Tevvâb التوّاب Tövbelere kucak açan. 89 Vâcid الواجد İcâd eyleyen, varlığı kendinden olan 90 Vâhid الواحد Bir 91 Vâlî الوالي Yöneten. 92 Vâris الوارث Bütün servetlerin gerçek sâhibi 93 Vâsi الواسع Bağışlaması bol ve rahmeti çok olan 94 Vedûd الودود Sevilen. 95 Vehhâb الوهّاب Karşılıksız bolca veren. 96 Vekîl الوكيل Vekil kılınan 97 Velî الولي Veli, dost 98 Zâhir الظاهر Aşikâr olan 99 Zülcelâl-i vel-İkrâm ذو الجلال والإكرام Şanlı ve İkrâmlı.
  18. Sagolun, arkadaslar. Sitemize bir katki oldu ise, ne mutlu bana. Bu arada diger konu, kavram ve basliklara da bir goz atin. Belki ilginizi ceken, yada onemsediginiz bir bilgi ve dusunce bulabilirsiniz. Bulmaniz ve katki saglamaniz, beyin jimnastigi yapmaniz, bilgilerinizi ve dusuncelerinizi yoklamaniz umuduyla.
  19. Konumuz, ister varlik, ister varligin gercekligi, ister varligin mustakilligi olsun. Bu temelde de, ister, nesnel, maddesel, gorunussel, fiziksel, kimyasal ve bunlarin epistemolojik belirtilen en kucugu, yada en buyugu olsun; felsefeye yanasim, monizm ve dualizm ile sinirlidir. Yani, dogal zihniyetin; felsefeye felsefi yanasimi, ya monist, ya da dualisttir. Bu temelde zaten; Birincisi, monist bakisacilarindan; ideolik inacsal temelli dogru rehberliginde one cikan monist yanasimlar; kendi icinde dogruluk mcadelesi vermektedirler. Bu da monizmin, mono olarak hangi felsefi temeli alirsa alsin, hem diger monist temellere, hem de dualist temele karsi bir uyumu soz konusu degildir. Ayni sey dualizm icinde gecerlidir. Cunku dualizmin temeli diyalektige(idealist ve materyalist) dayanir ve bu diyalektigin, dualitik birlesiminden, bilhassa kulak ve ses dilinin noktalama icerikli yapilanis ve isleyisinden dolayi, bir diyalektik monizm soz konusudur. Yani, dualizm kabullenilir, fakat bu dualitik birlesim temellerinden birinin digerine zamansal ilk ve/veya oncelik kosuluyla. Iste felsefenin, felsefi yanasiminin bu zamansal alisilagelmisligi, dusunceyi; mutlaka bir ilke, onceye yonelmeye zorlar. Dolayisiyle, varlik tartismasi; ister mustakillik, ister gercek temelinde olsun "varlik nedir?" den ziyade "benim inandigim ideolojinin ilkledigi, onceledigi varlik dogrudur/vardir" tartismasina doner. Iste bu nedenden, felsefe; bilimsel ve ortaya koyucu, tum resmi verici, disaridan bakis acili ve notr algili degildir ve dogal zihniyet bunyesinde de olamaz. Cunku dogal zihniyetin ufku, diyalektikle son bulur. Onun vereni ve otesi ortaya konan felsefenin felsefi yanassimi ile mumkun degildir. Bu temelde de felsefi yanasim ve bakis acisi; ideoloji ve inancsallik ile sinirlidir. Tabi ki ideoloji, inanc ve dogru farkliliklarindan dolayi da, tartismasi; kesinlikci, mutlakci, ispatci, determinist icerikte ve anlamdadir. Bu da zihniyet ve onun dusuncesi ufkunun acikligini sinirlamak ve kapatmak anlamina gelir. Halbuki felsefeye, bilimsel yanasim; herseyden once insanoglu turu ve biri faktorunu, onun nesnelliginden ziyade;oznelligini, ozelligini, soyutlamasini ve ortaya koymasini one cikarir. Bu da otomatikman; epistemolojinin degiskenlik, yanlislanabilirlik, yenilenebilirlik ve qua iceriklilik temelinde; diyalektik tikanikligin tikanikligini acmak ve felsefeyi, felsefi degilde; bildirilen, belirtilen ve ortaya konan, ortaya koyan ve ortaya konum temelinde ve tum ideolojik, inancsal, dogrusal resmin goruntusunu vererek ve bu verimin faktoru insanoglu turu ve birinin faktor olarak alternatifsizligini ve one cikisini algilayarak ve farkina vararak degerlendirmek anlamini tasir. Burada, her zaman belirtildigi gibi; insanoglu turu ve birinin; diger her fiziksel, nesnel, maddesel, gorunussel, somut varlik gibi bir icerigi oldugu, zaten insanoglunu,m hem mustakillik, hem de gercek temelde felsefi bakis acisindan maddesel, nesnel, somut v.s. yapar. Iste burada felsefi bakis acisinin, algilayamadigi, farkina varamadigi, bilincine cikaramadigi; insanoglu turu ve birinde olupta, diger mustakil ve gercek olarak felsefi nitelendirilen varliklarda olmayandiyalektik monizmin diger ucu olan; dusunsellik, oznellik, ozellik, soyutluktur. Yani felsefeye gore; madde nasil maddesel, soyut nasil inancsal sa ve biribiriyle karsitsa; insanoglu bu karsitligi bunyesinde tasiyan; hem maddesel, hem de inancsal olmasidir. Iste insanoglunun, felsefenin; felsefi tarihler boyu tartismasini, insanoglu kendi varlik bunyesinde duality olarak barindirir. Iste asil, ufuk ise bundan sonra gelir. Bu ufukta, insanoglu turu ve birinin, diger mustakil ve gercek varliklarda olmayan bu duality yapisinin isleyisini ve diyalektigini veren, ucuncu bir nokta olan kavramdir. Iste bu kavram sayesinde; insanoglu, hem kendi dualitisini, hem de felsefi monizmi ortaya koyabilir. Bu da insanoglu turu ve birini, bir ust asamaya, duality otesi bir ucleme tasir. Iste bu uclemin, algisi, farkindaligi ve bilinci, ancak neyin ne oldugunu, ne olarak nasil oldugunu ve neden oyle oldugunu bilimsel olarak ortaya koyabilir. Iste epistemolojik gerceklik, Insanoglunun bu mustakil ve gercek varlik temelli dualitisine; epistemolojinin temeli kavrami hem yanlislanabilirlik, hem de degisebilirlik temelinde katarak; zihniyetin her konudaki her turlu ufkunun onunu engel olmayan bir sekilde acmaktadir ve ozgur birakmaktadir. Iste insanoglu turunun dogumdan beri aldigi ve kendisine verilen tum sinirlar, kesinlikler, mutlaklar, tabular, degerler, teslimiyetler, tikanikliklar, noktalar, kaliplar, yasalar, kurallar v.s. kisaca; olgu ve kurgular; bulgu, bilgi temelinde ozgur kalmakta; hic bir kisitlama, herhangibir konu icerik ve anlam icin bir sinir teskil edememektedir. Iste bilimin ve bilimselligin onunu acik tutacak olan da, insanoglunun bu acik ve serbest ufkudur. Tabi bu ufuk ortada yok ise; felsefenin felsefi temelli ideolojik, inancsal, dogrusal tarismalari; hem bir yarar saglamadigi gibi; insanoglunun her turlu mustakil ve gercek varlik algisini, farkindaligini ve bilince cikmasini da erteleyecek ve gundeme getirmeyecektir. Zaten emperyalist zihniyetin; dogal zihniyet ve dogal ego temelli her turlu soyutlama da, dilde, felsefe de, bilimde kalici ve mutlak kilmak istedigi de, bu determinizmdir. Cunku emperyalist zihniyet; insanoglunun dualist yapisini algilamis ve bu dualist yapilanisin monist isleyisinin her turlu monist ayrimciligini ve birbirleriyle savastirimini ustlenmistir. Ama; maalesef; emperyalist zihniyet kendini algilayamamis ve kendi zihniyetini vereni ortaya koyamamistir. Iste bu uclem olarak ortaya koyum, insanoglunun emperyalist zihniyet ve onun ayrimci, cikarci v.s. dogal zihniyet ve dogal egosundan ozgurluk anlamini ve insansal zihniyet anlamini tasir. Aksi, felsefenin felsefi bakis acisinin, dilde, bilimde ve felsefe de emperyalist zihniyet ile sinirliligi ve insanoglu turunun kendi bunyesindeki her turlu ayrimciligi, kisaca gunumuzun tarihler boyu devam eden insanoglu turu arasi ustunluk, hakimiyet ve teslimiyet yarisidir. Su anki, bilimde de, felsefede de olan budur.
  20. Epistemoloji de, felsefenin diger dallari gibi bir suru teorilere ve felsefi baglantilara acilir. Theories of Truth -Gercegin Teorileri Absolute Truth · Coherence · Consensus · Constructivist · Correspondence · Deflationary · Epistemic · Indefinability · Pragmatic · Redundancy · Semantic Bu konuda evrensel-insan zihniyetini dile getiren bir birey olarak, dusuncem; yukarida koyulastirilmis olan, constructivist, yani yapisalci temeldedir. Epistemological theories -Epistemolojik Teoriler Coherentism · Constructivist epistemology · Contextualism · Determinism · Empiricism · Fallibilism · Foundationalism · Holism · Infinitism · Innatism · Internalism and externalism · Naïve realism · Naturalized epistemology · Objectivist epistemology · Phenomenalism · Positivism · Reductionism · Reliabilism · Representative realism · Rationalism · Skepticism · Theory of Forms · Transcendental idealism · Uniformitarianism Bir birey olarak, benim dusuncem; epistemolojik teoriler arasinda, constructivist epistemology, yani; yapilandirmaci epistemolojidir. Yapilandirmaci epistemoloji; http://en.wikipedia.org/wiki/Constru...t_epistemology Yapilandirmaci epistemoloji, bilimsel bilginin tabiati hakkinda felsefedeki epistemolojik bakis acisidir. Bilimsel bilginin, dunyada bulundugunu degil; bilim kisileri tarafindan yapilandirildigini ortaya koyar. Yapisalcilar, her turlu algi deneyimimizi ortaya koyabilmek icin, bilimin kavramlarinin zihinsel yapilandirma oldugunu one surerler. Sosyal konularda ise, konuyu sosyolojik degil; psikolojik kavram olarak ele alirlar. Cunku bir bireyin, bilgiyi anlamlandirmasi, sosyal conteks bunyesindedir. bu temelde de constructionist, yani kurmacilardan farklilasirlar. Yapisalci bilgi, genetik epistemolojinin bir koludur. Genetic epistemology - Wikipedia, the free encyclopedia Bilmenin yapiandirmacilik teorisini ve genetik epistemolojiyi ortaya atan, Jean Piaget'tir. Jean Piaget - Wikipedia, the free encyclopedia Hem episteolojiye, hem de psikolojiye yapisalciligi kazandiran bilim kisisidir. Kendisi ayni zamanda, notr algili ve disaridan bakis acili bir gozlemcidir ve teorisini cocuklari bilimsel gozlemleyerek ortaya koymustur. Piaget'e gore uc turlu bilgi vardir. Fiziksel, mantiksal/matematiksel ve sosyal.
  21. Evrende, epistemolojik olarak yani gunumuze kadar bilinen tek ve alternatifsiz numenal yeti (beynin fonksiyonunu saglayan ve goruntu vermeyen dusunce, akil, zeka, zihniyet, hafiza, algi,yansima, yansitma v.s. temelli yetiler) bildirim, belirtim, bilgi temelli ortaya koyum olarak insanoglu fenomenine aittir. Yarin bir gun baska bir canli turu insanoglu ile dialog kurabildigi zaman, belki de insanogluna bir rakip olacaktir. Herseyden once fenomen ile numen farkini felsefe tarihi olarak ortaya koyalim. Bu iki kavram da E.Kant'a aittir ve ondan once tarihte boyle bir ayrim yoktur. E. Kant yaptigi aciklamalariyla, insanoglu tarihinde ilk defa bilim ile felsefenin alanini fenomen ve numen olarak farklilastirmis ve o tarihten sonra, bilim ve bilimsellik alan olarak fenomeni ve onun gozlemini kendine alan secmistir. Kant' ne yazikki o tarihlerde numeni tanriya bahsetmistir. Popper temelli ve epistemolojinin her konuda gelisimi ile bilgi on plana cikmis ve beynin fonksiyonu olan numenal yeti ile, bu yetinin ortaya koydugu degerler farki; felsefe ve bilimi bir daha farklilastirmistir. Gunumuzde bilim ve bilimsellik bilgi ve kokeni olarak goruntu veren fenomenin gozlemi, teorisi, teori testi, olgusu ve yanlislanabilirligi temelinde ilerlerken; felsefe fenomenin neoldugunu metafizik/ontolojik/teolojik varlik olarak ideoloji ve inanclariyla ortaya koyarak tartismasina devam etmektedir. Bu temelde baslica bilinen ve tartisan ideolojiler; materyalizm, idealizm, pozitivizm, objektivizm, subjektivizm ve isimcilik varlik temelinde gercek varligin ne oldugunu, hangisinin ilk v.s. oldugunu, degismez, kesin v.s. oldugunu gerceklik temelinde aralarinda tartismaktadir. Bu tartisma ontolojinin iki farkli alaninda, substantional existance, yani mustakil var olan varlik ve real existance, gercek varlik temelinde ve teoloji olarak ta tanrinin varligi temelinde tartisilmaktadir. Bilim ve bilimsellik bu tartismalarin disindadir ve goruntu veren ve yansiyani gozlemledigi icin de, gozlem vermeyen ve numenal yetinin bir urunu olan tanri konusunu alanina almaz. Yalniz, numenal yetinin ne oldugu ve her turlu gozleme gelmeyen algisi ve yansisi, bilissellik olarak bilimin konusudur. Buradaki felsefeve bilim farkini da cok iyi algilamak gerekir. Bilimin alani, numenal yetidir. Felsefe ise bu yetinin ortaya koydugu tanri dahil her turlu goruntu vermeyen algiyi ayni varligi tartistigi gibi tartisir. Iste bu tartisma da, metafizik varlik felsefesi olarak, fizik otesi temelindedir, yani doga ustu, dunya otesi, mistisizm, bilim kurgu, efsane, mitoloji ve bilimum ruhsal ve zihinsel aklin ortaya attigi SOYUT KAVRAMLAR. Iste epistemolojik gozlem; hem metafizigin varlik felsefesi, hem de fizik otesi felsefesi temelinde bu felsefenin bunyesinde ve icinde yer almadan bir tarafi savunmadan, bir tarafa karsi olmadan sadece disaridan bakis acisi ve notr alginin qua felsefesi ile bu kavramlarin, dini felsefelerin, tanrisal yanasimlarin insanoglu yasam ve iliskisi temelindeki uygulamali duzen ve sistemlerini gozlem olarak, sosyal, psikolojik, siyasi v.s. temelli etik yonlendirim ve yaptirimlar temelinde gozleme alir ve bu gozlemi analitik, kritik, olarak sorunlari ile ortaya koyar. Iste bilimi ve bilimselligi epistemolojik olarak kendine taban edilmis bir serbest dusunurun hic bir inanca, ideolojiye, etige v.s. bagli kalmadan yaptigi gozlem budur. Oyuzden felsefenin fenomenal ve numenal olarak icinde yer alarak kendi arasindaki yaptigi tartisma ile, bilim ve bilimselligin epistemoloji olarak fenomen ve numenal yetinin yansisini ve etkisini gozlemlemesi ve gozlemini bir teori ve test edrek olgulastiran bir icerikte ortaya koymasinin farki budur. Felsefe fenomeni ve numeni varlik olarak her turlu tartisirken, onun hakkinda akilci ideolojik inanclar olumlu/olumsuz ortaya atarken; bilim ve bilimsellik epistemoloji temelinde sadece gozlemi ve yansiyi dile getirir ve olgulastirmaya yonelir. O yuzden fenomenin ne oldugunu felsefi tartismak baskadir, fenomeni gozlemlemek ve gozlemi bildirmek baskadir. O yuzden numeni tanrisal olarak olumlu/olumsuz varlik ve inancsal/ideolojik temelde felsefi tartismak baskadir, insanoglunun numenal yetisinin her turlu yasamsal ve iliskisel duzensel/sistemsel, etik (milli, dini, ahlaki, sosyal, siyasi, toplumsal, geleneksel,toresel v.s.) yansisini gozlemlemek ve dile getirmek baskadir. Iste felsefe ile bilim arasindaki bu fark; inancsallik ile bilimsellik farki, metafizik (varlik ve fizik otesi, ontoloji, teoloji) ile epistemoloji (bilgi, bilim, bilissellik, farkindalik, bilinc) farkidir. En onemli ve algisi kolay kolay saglanamayan fark ise, felsefenin insandisi temeline karsilik, epistemolojinin insan temeli ve felsefenin varlik temeline karsilik, bilimin bilgi temeli farkidir. Diger bir farkta felsefe tartisma ile bilimsel gozlemin dile gelim farkidir. Bu arada, kant'in tanriya bahsettigi numeni, ozneyi, kimi v.s, bilissel bilim beynin bir fonksiyonu olan numenal yeti ve bu yetinin ortaya koydugu olarak insanogluna vermistir. Yani tanri, insanoglunun numenal yetisinin kavram olarak ortaya attigi ve sistemlestirdigi, duzen ve metafizik etik haline getirdigi bir kavramsal tartismadir. Ya bu tartisma da felsefe olarak yer alirsiniz, yada bu tartismayi epistemolojik olarak qua felsefesi ile disaridan ve notr algilayarak gozlemlersiniz ve insanogluna getirdigi her turlu sorun ve olumsuzluklari dile getirirsiniz, secim herkesin kendi secimi.
  22. Metafizigin, varlik tartismasindaki varliksal ideolojiler; iki ana dala ayrilir. Birincisi substential existence, yani mustakil var olan varlik. Ikincisi real existence, gercek varlik. Bu katagorilere gore ideolojiler, soyledir. Mustakil var olan varlik; Materyalizm-madde Idealizm-Dusunce Pozitivizm-yok Gercek varlik; Objektivizm-nesnel Subjektivizm-oznel Isimcilik-yok. Bu katagori temelinde, gercek varligin ne oldugu, yani ontolojik gerceklik te soyle siniflanir. Materyalizm/objektivizm Idealizm/subjektivizm Pozitivizm/Isimcilik Yani ontolojik gerceklik; materyalizme (maddeye) gore objektif (nesnel) tir. Idealizme gore (dusunceye) subjektif (oznel)tir. Pozitivizm ve isimcilige gore de ontolojik gerceklik yoktur. Ayni algiya gore; oznellik maddenin, nesnellik dusuncenin bir turetimidir. Epistemoloji ise, tamamen bilgi uzerinedir. Yani, felsefenin bilgi ve bilim dali epistemolojidir. Metafizik, varlik, inanc ve ideoloji dalidir.
  23. Bir dusunce ya da bir onerinin savasa karsit mi, yoksa yanli mi oldugu nasil algilanir? Sonucta savas algisi her beynin kendi dogal/fenomenal zihniyetinin temelindeki ideolojik, inancsal ve izm temelli politik cikar dogrultusundaki bir algisidir. Iste bu temelde, bir beyin hem savas yanlisi olabilir, hem de savasa karsi cikabilir. Su an ayni Turkiye/Suriye ulke ve toplumlarinin iktidarlari eliyle ulke ve toplumlarini icine soktugu bir durum gibi. Buraya kadar izah edilenlerin ...e goresi; beynin inancsal, ideolojik, dogrusal, politik ve bir izm temelli getirdigi cikarin bir yanasimidir. Halbuki ...e goresi insanoglu olan ve numenal insanlik devrimini hedeflemis olan bir beyin, her zaman, her kosulda, her sartta, her durumda savas karsitidir. Bunu algilamak ve bilisselligine varmak ta, ancak; qua felsefesi ile mumkundur. Bir savas iki turlu cikar. Ya bir saldiri sonucu, ya da saldiriya karsi nefs-i mudafa sonucu. Iste buradaki fark aslinda ayrim olarak yansiyan farktir. Yalniz bu fark; ortak olarak savasta birlesmektedir. Yani ha birisi saldirmis, nefs-i mudafa yapilmis; ha nefs-i mudafa yapilmak icin saldirilmis. Bu aynen iki kavgaya tutulan cocugun, neden kavga ettiklerini "once o baslatti" seklinde aciklamasina benzer. Yani nefs-i mudafa yapan, karsi tarafi; saldiran da nefs-i mudafa yapan tarafi suclar. Yalniz cocuklar her zaman kendileri savasa tutusmazlar. Yol gosteren yetiskinlerin ve buyuklerinin doldurusuna gelirler, ya da onlarin emrine boyun egerler. Iste burada savasta olmayan ama savasin her turlu nemasini toplayan da bu yetiskinler olur. Sizler, buradaki "yetiskin" i emperyalist zihniyet olarak ta algilayabilirsiniz. Peki bu durumda ne olur? Savasmaya karar vermis olana, karsi cikan; otomatikman dogal/fenomenal zihniyette; karsi tarafta degerlendirilir ve savasa karsi cikana, ayni savas acilana uygulanan uygulanir. Burada birincisi, savasacak olanlar, neden savastiklarini sorgulamazlar. Eger sorgularlarsa zaten onlarin savasmasindan yararlanacak olani, savasi kiskirtani, destekliyeni ve yardim edeni algilarlar. Bu fark cok iyi algilanmalidir. Cunku bu fark ucuncu taraftir, yani diger iki tarafi savastiran taraftir. Iste buradaki ...e goresi insanoglu ve hedefi numenal insanlik olan bir beyin; mucadelesini savasanlara karsi degil; onlari savastiranlara karsi verir. Cunku savasin nedeni temeli savasanlarda degil; savastiranlardadir. Iste buradakisavasastiran, emperyalist zihniyet ve onun savasanlardan saglayacagi her turlu ekonomik/politik ve diplomatik cikaridir. Iste o yuzden savassinlar diye, her ikitarafi da kiskirtir, destekler ve yardim ve yataklik eder. Iste ..e goresi insanoglu ve numenal insanlik olan beyin; hem her turlu, her ortam ve sartta ve de zamandaki savasa karsidir, hem de mucadelesini savasdanlar ile degil; savastiranlar ile yurutur. Cunku bilirki, savas savasanlarin degil; savastiranlarin bir istemidir ve savas her turlu hak ve ozgurluk ihlalidir. Basta yasam hakki ihlalidir. O yuzden savasa karsi cikmak, ya da tarafi olmak savasmaktan kurtulamamaktir. Savastan kurtulmak ise, savastiran dusunce, davranis, orgutlenme v.s. ile mucadeleden gecer. Tabi bunun icin, once beynin savas dogal/fenomenal zihniyetini algilamasi, bilisselligine erismesi ve ondan kurtulmasi gerekir. Iste bu da yapilandirmaci bilgi, serbest dusunurluk ve qua felsefesi ve beynin devrimci sorgulamasi/sorgulatmasi ile mumkundur. Yoksa savasa karsi oldugunu zannederek, savasi desteklersin ve kendini kandirirsin. Cunku savastiranlar bu kandirma isini cok iyi becerir. Hem zihniyet hem de eylem olarak.
  24. Azınlık, Kimlik (milli/vatani kokensel) Korku Felsefesi ve Suru Psikolojisi Uzerine AZINLIK:Bir ulkede yasayan o ulkenin toplumuna disaridan, sonradan katilmis o ulkenin tabasi olmayan bireylerin zaman icinde sayilari artarak o ulkede belirli bir sosyal, siyasal, ekonomik, sanatsal,kokensel, milli,dini, kulturel v.s. guce erismis, kimileri o ulkenin tabasina gecmis ama koken olarak kendi kimligini yasaminda ve dusunce ve davranislarinda, kurdugu aile yapisinda, sosyal ilskilerinde kendi yapisina dair yaptigi hizmet ve calismalarinda, o yapiyi kollayan ve koruyan calismalar ve girisimlerinde koruyan bireylerin ortak toplulugudur. Bu topluluk ses getirdikce o ulkenin devlet ve hukumeti bu toplulugun rahati ve geleneklerini devam ettirebilmeleri icin onlara her turlu ekonomik acilim saglar. Britanya'dan ornek verecek olursak burada yasayan ve turkce konusabilen, turk adetlerini ve yasamini devam ettiren ama bireysel bazda kendini Turk,Kurt,Ermeni, v.s. kokenli ( milliyet acisindan),musliman,alevi v.s. kokenli (dini acidan) ve bazilarida british tabasina gecmis hatta burada dogup buyumus bir topluluk var.ISTE BU TOPLULUK BUYUK BRITANYA COGRAFYASINDA YASAYAN AZINLIKTIR.ingilizcesi;ETHNIC GROUP. Bu nun gibi Britanya'da yasayan AFRIKA KOKENLI,HINT KOKKENLI,BENGALDES KOKENLI,V.S.(saymakla bitmez) ethnic grouplar var. BUYUK BRITANYA 'da YASAYAN BU GURUPLARIN BIREYLERI; INGILIZLER,ISKOCYALILAR,IRLANDALILAR,GALLERLILER LE,YANI ULKENIN YERLILERIYLE HEM BIREYSEL HEMDE TOPLUMSAL TEMELDE SAYGI CERCEVESINDE IC ICE YASIYORLAR. Bunun Britanya ulkesinin birlik ve butunlugune zarar verici hic bir yani yok.Bu birlik ve beraberligi saglayan yuce kelime biliyormusunuz nedir ,dostlar?Bu sihirli kelime: ANTI-AYRIMCILIK'tir. Iste boyle bir mozaigi bir arada saygi temelinde yasatan sey;KOKENI NE OLURSA OLSUN,HER BIR BIREYIN "AYRIMCILIK YAPMAMA"sinda yatar ve bu britanya'nin hem egitiminin,hem hukuksal, sosyal,siyasal her turlu toplumsal ve toplumlar arasi iliskilerin yapisinin temelini olusturur.Britanya toplulugunun bir butun altinda yasamasini saglar. KIMLIK:kimlik bir bireyin tamamen bir bireysel secimi,kendine verdigi milli-dini kokensel bir addir.Her birey kendisine istedigi milli- dini kokensel adi verebilir(bu genelde o bireyin ailesinden, sulalesinden, cevresinden gelen koken korunmuslugunun o kokene ait yasam bicimini devan ettirme gerekliligi veya arzusunun v.s yansimasi ve devamidir.) bu bir bireyin bireysel hak ve ozgurlugudur.Butun bireyler nasil kendilerine bireysel milli-dini kokensel ad verme hakkina sahipse,ayni zamanda bir bireyin hem bu milli-dini kokensel adini korumasi hemde baska bireylerin (baska bir milli-dini kokenden de olsa) milli-dini kokensel adlarina saygi gostermesi ise onun ozgurlugudur.Bu farkli milli-dini kokensel hak ve ozgurlukler bireylerin birbirlerini saygi temelinde karsilamasini ve ayni temelde beraberce yasamasini saglar. ISTE BIREYSEL HAK VE OZGURLUKLERIN TEMELI BUDUR.MILLI-DINI KOKENSEL ADLAR TARTISILMAZ,SAYGIYLA KARSILANIR.DEVLETIN GOREVI DE BU BIREYSEL HAK VE OZGURLUKLERI HUKUKI TEMELE OTURTMAK VE BU TEMELI YASAMA,YURUTME VE YARGIDA KORUMAK VE TOPLUMUN SOSYAL,SIYASAL,EKONOMIK v.b. YAPISINDA KURDUGU DESTEKLEDIGI ve EKONOMIK OLARAK DESTEKLEDIGI SIVIL TOPLUM KURULUSLARI ELIYLE UYGULAMAKTIR. TURKIYE'DE "AZINLIK SORUNU" yoktur,cunku, TURKIYE’DE AZINLIK YOKTUR.Turkiyede yerlesik olarak yasayan hic bir milli-dini kokensel toplum(alevi,kurt,ermeni v.s.) sonradan Turkiye topraklarina katilmamistir.Osmanlidan (tarihsel acidan daha da eski) kalma hep bir arada hep beraber yasama kulturune sahiptir. O yuzden birbirlerinden koparilamaz ve ilki, asli bu denemez. Turkiye cografi sinirlari bunyesinde yasayan bu karma toplulugu, icinde koparilamayacak olcude her turlu mill-dini kokensel cesitliligi iceren cok kokenli bir toplumsal yapidir.bu hic kimsenin ozel bir istemi degil tarihsel gecmisin ortaya koydugu karsi cikilamaz bir gercegidir.Aslinda bu gercek orta dogunun da bir gercegidir.Tam soylemek gerekirse bu karma eski Osmanli Imparatorlugu sinirlari icinde yasayan bugunki irili ufakli tum ulkeler icin gecerlidir.Hepimizin belkide (istesek-istemesek) Ortak ve tarihin gercegi olarak yansiyan bir osmanli milli-dini kokensel ortakligi mevcut. Bu belkide hic bir milli-dini kokene dayanan digger cografyalarda yasayan topluluklarda olmayan bize has bir ozellik. Her birimize bireysel olarak verilen bu tarihi mirasin kiymetini bilelim.Bu mirasin yetistirdigi dusunce ve davranislarimizin sonsuz zenginligini hem kendimize hem de baska bireylere yansitalim.Bunun temeli ve iceriginde dusunce uretip davranalim.Bakin ozaman bizden hic umulmadik duzeyde ne filozoflar,bilim adamlari,sanatcilar,v.s. cikacak ve dunyaya nasil bir yenilmez hazneye sahip oldugumuzu gosterecek. Ama maalesef Turkiyede kimlik sorunu vardir.Umarim bu da zamanla vatandaslarimizin birey olma bilincini aldigi olcude ve biribirlerinin kimlik adlarina (milli yada dini) saygi gostermeyi ogrendikleri olcude bu da ortadan kalkar.Yeterki bireyler olarak kendimizi egitelim,gelistirelim,en onemlisi birarada birbirimizi kirmadan,kisisel satasmalara yonelmeden,birbirimizi bagrimiza basarak ve kabullenerek biribirimize"ad takmayarak,etiketlemeyerek"yasamayi becerelim. Iste boyle bir toplum olursak ne uniter yapimiz bozulur ne de bizi (ic veya dis) herhangi bir guc yenebilir.Hatta ben inaniyorumki dusunce de ozgurlugune kavusursa ulkemiz dunyanin sayili ulkeleri arasinda yerini alir. KORKU FELSEFESI; Turkiye’nin belki de ana sorunu dusunce ozgurlugu olmama sorunudur.Korku temelinde konan bu yasak,Turkiye’nin onundeki en buyuk engeldir.Cunku serbest dusunup,dusuncesini davranislarina yansitamayan bir vatandasin,dusunce uretip kendisini birey olma yolunda asmasi ve yenilemesi cok zordur.Etrafinda her turlu bilgiden yoksun korku felsefesiyle (hem korkmak-hem korkutmak)ve bunun temelinde 84 yildir suregelen cesitli idarelerin eliyle vatandaslar yetistirilmektedir.Bu korku felsefesi toplumun her dalinda yerlesiktir (milli-dini kokensel temelde).Sanki milli-dini kokenini aciklayan bir vatandas ayrimcilik yapmistir.Asil ayrimcilik o vatandasa bireysel hak ve ozgurluklerini tanimayan korku felsefesidir.Korku felsefesi bugun toplumun hem ust hem de alt yapisinda yerlesiktir.Ulkenin ic ve dis iliskilerindeki izlenen yolda acikca gorulmektedir. Her vatandas her turlu korkusunu bu felsefenin temeline inerek nedenler-sorgularsa okadar bu felsefeden arinir ve yerine ne dedigini ne yaptigini bilen bilgili ve kararli bireye birakir.Boyle bireyler cogaldikca da ulke genelinde korku felsefesi tartisilmaya baslar.Bu felsefeden toplum tamamen arininca da iste o zaman dusunme ve ifade ozgurlugu toplumda bir daha geri gitmemecesine yerini alir. Korku felsefesinin (korkma-korkutma) temeli zaten baskiya,siddete,sindirmeye v.s. dayanir.Ama bilmezlerki dusunce fiziksel bir varlik degildir soyuttur ele gelmez,bes duyuyla hissedilmez o yuzden NE KORKAR NE DE KORKUTULUR, Korku felsefesinin -ki ortacag felsefesidir,feodal duzene aittir-sonucta Fransiz devrimi onunde nasil boyun egdigini unutmamak gerekir,hele hele 21 inci yuzyilda bireyin one ciktigi tarihte toplumlari sindirmek-eger o toplum vatandaslik duygusalligindan kurtulmussa-her bireyi ayri ayri korkutmakla esdegerdir.Bunada korku felsefesinin dusunu yetmez. Sonucta korku felsefesi de tek kaynaktan yani bir bireyci akilli birey tarafindan yonetilir ve yonlendirilir. Suru psikolojisi bir diger adiyla cemaat bir anlamiyla feodal devirde ki feodal aga yapisidir.Toplumlar suru psikolojisinden kurtulmak icin vatandasliktan birey olmaya terfi etmeleri gerekir.Vatandas,bireysel temelde hak ve ozgurluk mucadalesi verdikce bilinclenecek,bilinclenen vatandas bireysel yapi kazanacak yani suru dagildikca ve ortada suru kalmayinca bu psikoloji de bu psikolojiyi kullanarak yoneten ve yonlendirenlerde ortadan kalkacak.Iste amerikan idealizminin elde etmek istedigi ulkelere uyguladigi budur. BUNU ONLEMENIN EN GUZEL YOLU HER BIRIN VATANDASTAN BIREYE TERFISI-KI BUNU HER BIRIN KENDISI YAPMASI GEREKIR-VE KENDISINI YONETENIN BU DIREKTIFTEN SIYRILMASINI SAGLAMAKTIR. Genellikle amerikan idealizmi bu felsefeyi eski o buyuk osmanli topraklarinda (BOP ve Esbaskan) ve musluman ulkelerde yapmaktadir.Cunku bu dedigim yerler bu psikolojiyle tarih yasamistir.
  25. Ya nereye ait duygular/dusunceler icindesin? Bir sey sormak istiyorum, senin lakabinda bir yazar arkadasi baska bir forumdan taniyorum, sen o musun? Dahadogrusu lakabimi bu forumdan once baska bir forumdan hatirliyor, ya da lakabimi onceden taniyor musun? Boyle bir soru sormamim nedeni, lakabimi sadece bu basliktan okuyupta, soyle bir algiya ermis olman. " Yazınızın geneliyle ilgili de şunları söyleyeyim, sizin düşüncelerinizin genelinden çıkardığım yargı, siz ne bir Türk'sünüz, ne bir İngiliz,ne bir Fransız, ne bir yerli, ne bir Çinli, ne de başka bir ırkın üyesi; siz Kemalist de değilsiniz, Komünist de, Kapitalist de,materyalist de.Siz Müslüman da değilsiniz, ne de bir Ateist,Budist,Şamanist,Ağnostik, ne de Deist... Siz bu dünyaya ait olmayan evrensel bir insansınız"- FUZULI- Sonucta yuzlerce, binlerce baslik ve mesajlarimi okuyasnlar bile, boyle bir algiyi kazanamiyor; daha dogrusu boyle bir alginin mumkunlugunu dusunmuyorlar.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.