evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
Insanoglunun Kavramsal Bilgisi ve Epistemolojik Alternatifsizligi
Neden ve neresini anlamiyorsun? Ornek verir misin? Ayrica anlamaya degil; algilamaya calis.
-
21 ARALIK 2012 TARIHINDE KIYAMET KOPACAK MI?
21 Aralik 2012 yaklastikca ve ortaya atilan felaket senaryolari, mantiksal olabilirlik olanagini kaybettikce; bu konudaki kehanet felaketten ziyada, mukafata donustu. Kisaca insanoglu aleyhine olarak yola cikan kehanet, bugunku soylemlerle insanoglu lehine donustu. Surasi unutulmamalidir ki; insanoglu kendi beyninin her turlu fonksiyonunu kendi sorgulamadikca ve degistirmedikce, bunu degistirecek ne bir sihirli degnek vardir, ne de bir sozde bilim. Zaten insanoglu bu tipo kehanetlere kendini inandirdigi surece; teslimiyetini koruyacak ve kendi varliginin ve yetisinin farkina ve bil;incine varamayacaktir. Bu da insanoglunun kendi turu adina ve icin ve de eliyle kurdugu her turlu teslimiyetci duzen/sistemin devami demektir.
-
Insanoglunun Kavramsal Bilgisi ve Epistemolojik Alternatifsizligi
Burada A da B de C de alternatifsiz ve yapilandirilmis olarak epistemolojik temelde sadece C eliyle, adina, ait, icin ortaya konan monologdur. Ortaya koyan C dir ve ortada olan C'nin B olusumlu A varidir. O zaman soralim. A nedir? A C ye gozlem ve yansi verendir. Kime/neye gore? C ye gore. B nedir? Verilen A gozleminin olusmus halidir. Kime/neye gore? C ye gore. C nedir? A ortaminin verdigi gozlemi kendi verdigi gozlem de dahil gozlemleyen ve B yetisi sayesinde A yi kendini B olarak olusturandir. Burada insanoglu disinda kalan baska C ler B yetisi olarak olabilir. Yalniz bu C lerin insanoglu ile ortak bir dialogu yoktur ve ancak kendileri A ortamini B ye olusturabilirler. Bunun ileride insanoglu disinda kalan baska C lerce ortaya konmasi ve C ler arasi ortak algi, builgi, kavram temelinde dialog kurulabilmesi; C yi alternatifsizlikten kurtaracaktir. Bu mesela bir maymun turu olabilir. Ama bugun epistemolojik olarak C alternatifsizdir A da sadece onun B olusturumudur. Iste burada C nin A ve B den farkini algilamak; kendilik bilinc ve farkindaligidir. B nin C ye ait oldugunu algilamak; insanoglu temelli B oldugunu algilamaktir. Bu algilardan sonra A nin C siz ve onun B olusumsuz ortaya konamayacagini algilamaktir. Cunku A ne sekilde ortaya konursa konsun B icerikli C ortaya koyumudur. Bu ortaya koyumda C nin kendisi de vardir. Iste burada kendisinden yola cikarsak, A kendi( C) de dahil C ye yansi ve gozlem veren vardir. B kendi © de dahil A nin olusturulmusu/yapilandirilmisidir. C de olusturma/yapilandirma eylemini yerine getirendir.
-
Insanoglunun Kavramsal Bilgisi ve Epistemolojik Alternatifsizligi
Daha net ve acik bir algilanabilir kilinacagini dsunerek Y bilgisini, evrensel-insan zihniyetinin yanlamasi, disa yanlamasi ve yanina koymasi temelinde dogal zihniyette kesismis ve ic ice gecmis bu uclemin gozlemini verelim. Burada en basta insanoglunu almamiz gerekiyor. Cunku A ortamini da ortaya var !? ile koyan, B olusumunu da A ortamini degistirerek ortaya koyan C yani insanoglu turu biridir. Burada insanoglu turu ve birinin ikilemi, yani C=A+B Cunku C olarak insanoglu hem A ortamini varlamis hem de bu ortami B olarak olusturmustur. Iste bu varlama ve olusturma da kendi turu ve biri de vardir. A-C eliyle Varlanmis ve B ye olusmustur. B-C eliyle ortaya konmustur. Burada algi olarak A ve B birbirine karsittir. B kendi icinde soyut/somut karsitidir. A da C'nin gozledigi, C'ye gozlem veren olarak ikilemdir. Iste burada C nin kendilik bilinci, dogal zihniyette bulunmaz. Bu acidan da C A ortaminin bir parcasi olarak ustelik B bildirici, belirtici ve belirleyici yonu algilanmadan A da birakilir. Iste buradaki her turlu metafizik, varliksal indirgemecilik ve determinizm C olarak B verileriyle, A yi tartisir. Sanki A yi B verileri, ve C olmadan ortaya koyabilecek gibi. Istelik bunu yaparken de bunu yapan kendisinin C oldugunun ve B verisine sahip oldugunun bilinc ve farkinda degildir. Iste bu da bize bilimin bilimsel olarak A yi degil; A nin gozlemi olan B yi ortaya koydugu ve yapilandirmaci epistemoloji olarak ta; B yi ortaya koyanin C oldugu ve C nin B yi yapilandirdigi ortaya cikar. Kisaca C yok ise, ne A vari, yansisi ve gozlemi ne de B algisi, kavrami ve bilgisi mumkun degildir. Bu da zaten A iler B birlikteligini ortaya koyanin C oldugunu bize algilatir. Ustelik bu C hem A gibi gozlem verir, hem B gibi de gozlem alir. Iste o yuzden de C dir. Ustelik C ligi epistemolojik olarak alternatifsizdir.
-
Insanoglunun Kavramsal Bilgisi ve Epistemolojik Alternatifsizligi
Burada Bden ziyade A ortamini cok iyi algilamak gerekir. Cunku A ortami metafizik ile epistemolojik bakis acilari farkidir. Epistemolojik olarak A ortami sadece ve sadece insanogluna gozlem ve yansi veren bir ortamdir. Burada A ortaminin onemi; insanogluna kazandirdiklari ya da yeti kullanimi olarak beynini fonksiyona koyma ortamidir. Bu bilinen bir sekilde magaradan cikan bir monad'in acik dunya yi gordugunde kafasindaki !? isaretini dogurmasi ve burada isaretin de var anlamina gelmis olmasidir. Iste bu var ondan sonra bir duyusal ve duyumsal algi cesidi olarak beyni numenal yeti fonksiyonuna yonlendirendir. Unutulmamasi gereken A ortami olmazsa, ve var kilinmazsa; ne bir gozlem, ne bir algi, ne bir kav ram, ne bir kavramsal ozdeslestirme, ne yansditma ve ne de bilgi soz konusudur. Iste burada yukarida sayilanlarin ikilemi ortaya cikar; Birincisi bunlari insanogluna ileten A ortami ve bunlari kendi numenal yetisi ile B'ye donusturen, A nin turevini ortaya koyan v.s. insanoglu turu. Iste bu ikisi olmadan zaten B mumkun degildir. Iste dinazorlar devri ile ya da insanoglunun olmadigi bir ortam ile insanoglunun oldugu ortam farki da b udur. Burada isin ilginci dogal zihniyet ile kendi numenal yetisini yapilandirilmis ol,an insanoglunun bundan habersiz, bilincsiz ve farkindasiz olmasidir. Iste bu noncognitivizmdir, metafizigin varliksal ve indirgemeci/determinist tartismasi. Eger insanoglu kendi temelli kendiulik bilinc ve farkindaligina varsa; zaten boyle bir indirgemeci/determinist bir zihniyete girmez. Cunku kendi fenomenal varliginin A yi B ye donusturup yeni bir ortam olusturdugunu algilar. Boylece A nin ne oldugu tartismasi da biter. Cunku A insanoglunun kendi dahil, Bye donusturdugu ve A yi B olarak degistirdigidir. Boylece artik insanoglunun varliginda A dan soz edilemez, cunku A vari B olmustur. Iste bu temelde A nin ne oldugunu indirgemeci/determinist metafizik/varliksal tartismak bilissel noncognitivizmdir. Cunku tartisan tartismayi B olusumu olarak yapmakta ve artik Bnin olusumunu saglayan A vari B ile kesiserek ortadan kaybolmaktadir. Cunku insanoglu A yi algiladigi an artik A degil; B vardir.
-
Insanoglunun Kavramsal Bilgisi ve Epistemolojik Alternatifsizligi
Konuyu birazdaha aciklama adina soyle bir sey ekleyebiliriz. Beyindekileri hafiza olarak kullanma ve bilincaltisartlanmisligi; Diyelim bir gun sehirden cok uzak bir yere gittiniz. Orada sizden baska bir insanoglu yok. Buradaki gozleminiz, sizden daha once burada bulunan ve A dan B ye donusturulmus gozlem veren her turlu fenomeni beyninizin hafizasindaki kavramsal bilgi ile algilarsiniz. Mesela Dag'a bakip onu C ye donusturmezsiniz. Duydugunuz sezinin korku oldugunu algilarsiniz v.s. Diyelim bu ortamda hic hafizanizda olmayan bir fenomen size gozlem verdi. Buradaki ilk alginiz ona bir kavram vermek olur. Cunku bilgiyi kavramsiz turetemezsiniz. Dolayisiyle burada siz daha once yansitilmis B yi tekrar yansitirsiniz. Bu arada yeni B lere donusturerek, ya da hafizanizda olmayan bir B yi C yaparak. Tabi daha sonra onu daha once kavramlastirildigini ogrenirseniz, tekrar hafizaniza onu ogrendiginiz sekli ile nakledersiniz. Buradaki soyutlar bilincaltinin sartlanmisliginda degisim de gosterir. Mesela Tanriyi hafizanizda olumlu olarak tutarsaniz. "Su cicegin guzelligine bak, tanri ovmus de yaratmis" diyebilirsiniz. Kisaca hafizanizda ve bilincalti sartlanmisliginizda yer etmis bir sekilde numenal yetinizi kullanirsiniz. Iste tartismalar da zaten insanoglu sayisinin bir ortamda ikiye cikmasi ile baslar. Cunku ortada artik bir dialog vardir ve bu dialogda da mono bir determinizm ve egosal/akilsal duygusal bir yanasim vardir. Yani bilincaltinizda yer etmis ya da hafizanizda yer etmis seylerin disinda ikinci insanoglundan farkli seyler algilarsaniz; otomatikman savunu devreye girer ve kendi "dogrulugunuzu/hakliliginizi" v.s. ortaya koymaya calisirsiniz. Aynisini diger kisi de yapar. Boylece tartisma da baslamis olur. Tartismanin temeli en az iki insanogludur. Halbuki devrimci sorgulama da; kisinin kendi kendi ile kendi hafiza ve bilincaltinda yerlesmisleri kendisinin kendi adina sorgulamasi vardir. Yani tartisma icerdedir.
-
Insanoglunun Kavramsal Bilgisi ve Epistemolojik Alternatifsizligi
Yukaridaki basligi algilamak icin bazi ornekler verecegiz. Insanoglunu yeryuzunde olmadigi bir tarihsel zamani mesela dinazorlar devrini dusunelim. Ya da gunumuzde insanoglunun mevcut olmadigi bir ortam dusunelim. Simdi boyle bir ortama A diyelim. Bu A algi olarak hem bu ortamdaki farkli parcalar hem de onlarin toplamidir. Cunku bu ortamda ortaya bir fark, parca, butun v.s. ayrimini koyacak bir numenal yeti yoktur. Simdi bu ortama insanoglunu dahil edelim. Burada insanoglu numenal yeti sahibi oldugundan kendine bu ortam hem farklari ile birlikte, hem bir butun olarak gozlem verecektir. Insanoglu da numenal yetisi sayesinde bu gozlemi algilayacaktir. Iste bu algi vara donusecek ve algilanan her ne ise ona kavram verilecek ve bu kavram uzerine kavram verilen ile ozdeslesecek ve bu ozdeslesme insanoglu adina yansitilacaktir. Iste bu yansiyanin yansitmaya donusmesinden sonra A ortami tamamen turev kazanarak, degiserek, donuserek ve baskalasarak B olacaktir. Bu B ortami artik A degil, Insanoglu eliyle, adina, icin, ve ait olarak ve bir monolog halinde yani A ortaminin sadece goruntu vermesi temelinde insanoglunun bir eseridir. Buraya kadar iki sey henuz aciklanmamistir. Birincisi insanoglunun kendisi. Ikincisi insanoglunun en buyuk karsitligi olan beyninin iki farkli yapisinin iki farkli ve biribirine karsit algisi. Once birinciye gelelim. Insanoglu A ortamina girdiginde ve A ortamini her turlu kendi yetileriyle B ye turevlerken; bu arada A ortaminda bulunan ve ayna diye insanoglu tarafindan adlanan fenomende kendisini de gorur ve kendisini de A ortaminda B'ye donusturur. Iste buradaki insanoglunun donusturdugu A ortamindaki diger herseyden bir farki yoktur. Isin acisi ne bunlari dondurenin ne de kendini dondurenin kendi oldugun da farkinda ve bilincinde degildir. Iste boylece insanoglunun da dahil oldugu A ortami tamamen turevleserek ve degisim, donusum ve baskalasim gecirerek B olmustur. Yani A vari B olmusluguna degismistir. Iste var olmak, varlik, varolusun hikayesi. Yani A varinin B olusumu. Tabiki kendi farkinda ve bilincinde olmadan insanoglu eliyle ve monologuyla. Simdi buradan iki farkli algiya gelelim. A ortaminda kendi dahil insanogluna fenomenal gozlem veren her bir A B ye somut, nesnel, dissal, gorunussel, fiziksel, maddesel genel ve ozel olarak donusmustur. Simdi soyle bir sey dusunelim. Insanoglu bu A ortaminda kendine gozlem verenleri B ye donustururken; Birde gozlem vermeyen yalniz duyumsal/akilci, hissel, sezgisel olarak insanoglu bu A ortaminda yansi almaktadir. Bu yansi gozlem vermeyen bir yansidir fakat bu yansiyi veren A ortamidir. Diyelim korku, endise, v.s. ya da dusunce olarak "bunlari buraya kim koydu, bunlar buraya kendileri gelemez, o zaman bir koyan var" temelli tanri. "bunlar nasil boyle oldu, bunlar kendi kendine boyle olamaz. O zaman bunlari bir tasarlayan var" temelli akilli tasarimci. "bunlar burda ne yapiyor, bunlarin mutlaka bir amaci gayesi var" temelli teleoloji Iste bu sekilde aklin urettigi ve fenomenal bir gozlem vermeyen yaratimlar, yani soyut, ozneye ait, oze ait, icsel, zihinsel, dusunsel genel ve ozelk olarak A ortamindan gelen fakat bir gozlem vermeyen tamamen insanoglunun zihin urunu olan ve A ortamini B yapan degerler, veriler ve tabular, inanclar, kutsallar, ideolojiler, etik v.s. Tabi buna insanoglunun kendi ile ilgili olanlari da ekleyebiliriz. Simdiye kadar A ortamimiz; iki farkli B ye donustu. Somut B ve soyut B. Simdiye kadar bu donusumde insanoglu da yerf aldi. Somut ozellikleri B ve soyut ozellikleri B Bunun icin insanoglu vucudunu, beynini ve numenal yetisini kullandi. Ayrica iki seyi de yaratti Kavram ve bilgi. Iste herhangibir insanoglunun bulunmadigi A ortamini B yapmak icin insanoglunun kendi de bu B ye dahil olmak uzere, insanoglu turunden baska bir canli/cansiz/guc fenomen/numen yoktur ve epistemolojik olarak insanoglu alternatifsizdir. Iste A ortamini kendi algi, kavram, ozdeslestirme ve yansitmasinin bilgisi ve kavrami ile B ye donusturerek olusturan ve var kilan insanoglunun gozlemi ve akilciliginin gozlem vermesi bilimselligi olgusalligi; insanoglunun akilciligi, sezgisi, duyumu v.s. temelli olusturdugu ve var kildigi da ideolojisini, inancini, dogrusunu, gercegini olusturur. Iste bunlarin birlikteligi ve insanoglunun bir arada yasamasi da duzeni, sistemi kurum ve kuruluslari olusturur. Konuya yanit gelirse daha da detaylandirilabilir. Ya da algilama adina sorular ve katkilar dusunce ve bilgi olarak eklenirse; konu daha da detayli algilanabilir.
-
Fal ve Gozlem
Fala ihtiyac duymam.
-
Cognitive Science, Bilissel Bilim (metafizik/Varlik-Epistemoloji/Bilgi Farki
Bilimsel Cognitivizm ve Teolojik/Metafizik Noncognitivizm Farki Cognition, cognitivity temelli farkindalik ve bilissellik temelli kavramlarin dusunce fiili "to comprehend" e dayanir. To comprehend mastar hali olarak; kavramak, anlamak, idrak etmek, algılamak, -i anlamak, bilincine varmak, -i kavramak, demektir. Bunun ismi de comprehensiondur. Noncognitivizmin, bir acidan ifade olarak bilisselsizlik ve farkindasizlik temelli aciklamasi daha once yapilmisti. Burada noncognitivizmin, bilincli ve farkinda olarak idrak edilmemesi, kavranmamasi aciklanacak. Her seyden once bir beyin, bazi seyleri bilincli ve farkinda olarak algilayabiliyorsa ve kavraya biliyorsa, otomatikman bu kavrama ve algi ile bazi seylerinden kavranmasinin ve idrak edilmesinin mumkun olmadigini ve bunun mantik ve anlam disi oldugunu da ortaya koyar. Bu daha once aciklanan, bilincine erilmemis ve farkina varilmamis icerikli noncognitivizmin tamamen tersidir. Cunku burada bilincli ve farkinda olarak uygulanan bir noncognitivizm vardir. Iste boyle bir noncognitivizm, ilk basta bu bilinci ve farkindaligi kilan bir cognitivizm ile baslar. Buradaki konumuz ve kavrama, idrak etme, algilama v.s. olarak bilimselligin bilisselligi, farkindaligi, kavranmasi, algilanmasidir. Bir serbest dusunur, iki turlu serbest dusunurdur. Biri bireysel serbest dusuncesi oma, digeri de serbest dusunurluk. Genel anlasmdaki serbest dusunurluk bu site de aciklandi ve dusuncenin dogma, otorite ve alisilagelmis inanclar disinda bilime, mantiga ve nedensellige dayandigi soylenmisti. Bireyin serbest dusuncesi olmasi ise ozel ve bireye aittir. Yani birey bilim disinda metafizik/teolojik dusunmez. Iste basligin konusu da budur. Bu ne demektir? Teolojik olarak tanrinin varliginin tartismasi bir serbest dusuncesi olan adina, teolojik noncognitivizmdir. Yani tanri kavrami algilanacak, idrak edilecek, kavranacak ve anlam ifade edecek bir kavram degildir. Iste bu zihniyet, teolojik noncognitivizmdir. Yani tanri kavramini varliga ve inanca tasimanin bir anlami yoktur, cunku bu kavram idrak edilemez. Yani bu kavrami kabul ve/veya red etmek anlamsizdir. Iste bu temelde teolojik noncognitivizm; ateizmin anti mucadelesinden farklilasir, nonteizm olur. Burada ignostisizm pasif kalir. Nedeni de bu tanri kavrami ile ilgilenmemesidir. Yani bu anlamsizkavramdan banane der. Yalniz evrensel-insan zihniyeti dahil, serbest duusunurlugun bu konudaki hem bireysel hem de genel icerigi, aktiflik icermektedir. Iste bu aktiflik bu anlamsiz tanri kavraminin inancsal/varliksal ifade var/yok ve inanc inan/inanma tarafkarligi ve polemigi yerine; qua felsefei ile bu kavramin; insanoglu yasamindaki her turlu yasam, iliski, duzen, sistem ve kurumsallasmadaki numenal insanlastiramama sorunlarini ortaya koyar. Analitik ve kritik olarak bu teolojik noncognitive tanri kavraminin insanogluna yasattigi her turlu sorunun resmini verir ve dile getirir. Aslinda buradaki noncognitivizm, bilincli ve farkinda olarak her turlu "fizik otesi" doga ustulugu, dunya otesiligi, mistisizmi, mitolojiyi,yaratilis masallari ve efsanelerini, her turlu bu daldaki kahramanlari, insanoglu ustu tum dile gelenleri v.s. de anlamsiz bulma anlamindadir. Iste boyle bir teolojik/metafizik noncognitivizm bilinc ve farkindaliginin bas sarti bilimsel/epistemolojik/bilissel cognitivizmin bilincli ve farkinda olarak saglanmis ve erisilmis olmasidir. Bir yerde ateizmin, bu anlamsiz tanri kavramini red edisi, sanki boyle bir kavram idrak edilirmis te, red edilebilir iceriginde algilanir. Bu da bu algidaki disbelief temelli ve anti teizm temelli ateizmin, bilimsel cognitivizm bilinc ve farkindaligina beyin olarak henuz ulasamadigi ve bilimsel noncognitivizm yasadigi anlamindadir. Genelde klasik bilimin bilimselligi materyalizm ve ontolojiye dayandigindan ve ispat, kesinlik, sabit icerdiginden; modern bilimin supheci ve kesinlikci olmayan ustelik yanlislanabilir olan bilimsel idrakini henuz kavrayamamis olmasidir. Umarim 21. yuzyilimizda beyinlerin en saglikli ve zinde olma acisindan buyuk bir oneme sahip olan bu baslik ve yazi; verildigi gibi algilanir. Buradaki algidan kasit; noncognitivizmin cognitive ve noncognitive olma farkidir. Cunku cognitive noncognitivizm cagdas iken; noncognitive noncognitivizm cagin gerisindedir. Iste buradaki cagdaslik algisi da serbest dusunurlugun, hem genel hem de ozel icerigini idrak edebilmek ve bilimsel cognitiviteye cagdas olarak bilinc ve farkindalik ile erebilmekten gecer. yaziyi, daha bir comprehensible, yani idrak edilebilir kilmak adina, soyle bir ornek vermek uygun duser. Bugun dunyadaki cesitli tanrilara, dinli ya da dinsiz inanc besleyenler ve buradan teolojik varligin aklin dogruladigi inanca yonelenler acisindan, soyle bir cumle kurulabilir "tamam iste zaten tanri insanoglu beyni ile idrak edilemez." iste burada dile gelen noncognitivizm bilincsiz ve farkindasiz bir noncognitivizmdir. Cunku bu noncognitivizm tanrili olarak kendi de bir insanoglu turunun biri oldugu halde,hem insanoglu varliginin farkina ve bilincine varamamakta hem de insanoglunu kendi dahil bir insanoglu disi ve ustu guce teslim etmekte ve boyle bir guc karsisinda da kendini ve turunu caresiz ve beyin numenal yetisi olarak sinirli, bagimli ve gucsuz ilan etmektedir. Halbuki serbest dusunurlugun teolojik noncognitiviziminde, tanri kavraminin mantiksizligi, anlamsizligi vurgulanmakta ve bu kavram ile ilgili her turlu anlasm ve icerigin ve kurulacak her turlu olumlu/olumsuz bagin da bosa zaman kaybi, beyni bosubosuna yorma, anlamsiz bir polemik, kisir dongu tartismasi ve bilimsel cognitivizm acisindan da bilimselligin disinda kaldiginin bilinc ve farkindaligini vurgulamaktadir. Iste bu iki tanrisal noncognitivizm farki, qua felsefesi ile algilanirsa; yukaridaki yazinin da algilanmasi, beynin comprehensible, yani kavranabilir, algilanabilir, idrak edilebilir duzeyindeki bilinc ve farkindaliga erdiginin bir isaretidir.
-
Cognitive Science, Bilissel Bilim (metafizik/Varlik-Epistemoloji/Bilgi Farki
Noncognitivizm-Farkindasizlik/Bilissel Olmama Durumu Bugun noncognitivizm, yani farkindasizlik ve bilincsizlik bilimsel olarak cognitive science'da yani bilissel bilim de olgulasmis durumdadir. Bunu algilayabilmek icin bir ornek veriyorum. Diyelim bir kisi lise mezunu ve bu kisiyi diyelim ucak muhendisligi doktora toplantilarindan birine davet ediyorsunuz. Toplanti sonunda kisi size"bu neyin toplantisi yahu, ben hic bir sey anlamadim." diyor. Iste burada lise mezunu olan kisinin non gognitivizmi soz konusudur, yani kisi o toplantida konusulanlari algilayacak, bilince, farkindaliga, beyin numenal yeti duzeyine v.s. erismemistir. Burada kisini beyinsel ve fiziksel olarak bir sorunu yoktur ve "salak" ta "geri zekali" da v.s. degildir. Sadece bu duzeyde bir toplantida konusulanlari algilayacak kadar, bilgi, tahsil, egitim, ogretim, birikim, bilinc ve farkindalik duzeyine erismemistir. Bu su demektir. Konuda ornek verilen lise mezunu ya da yetiskin baska biri, eger bu toplantida bulunanlar gibi konu hakkinda kendini yetistirseydi, tahsil yapsaydi, bilgi, bilinc, birikim sahibi olsaydi; iste o zaman bu toplantidan o da bir seyler anlar ve hatta orada kendi beyin duzeyinde bulunan bilgi ve dusunceyi dile getirirdi. Noncognitivizm, bilimsel olarak gozlem veren, teorisi test edilmis ve olgu olmus bir algi cesididir. Buradan su sonuc cikar, eger bir kisi okudugu ya da kendisine soylenen bir seyi verildigi gibi algiliyamiyorsa ve bir sey anlamyor, soylenenlerden ya da okuduklarindan bir anlam cikaramiyorsa, o kisi adina orada o konuda/kavramda bir noncognitivizm sozkonusudur. Burada kisi okudugunu ya da dinledigini "suclayacagina" kendini sorgulamali ve eger hakikatan soylenen ve okunani algilamak istiyorsa da, konu/kavram hakkinda kendini yetistirmeli, bilgi edinmeli ya da olanak varsa okudugunu yazarina, soyleneni soyleyene kendi algisinca verilenin verildigi gibi algilanmasi adina kendi algisinca sorular yoneltmeli ve algilamaya calismalidir. Iste buradan yine emperyalist zihniyetin "bilimsel" olarak yeni bir cikari ve yonlendirimi ortayas cikar. Bu da kisileri iq eq v.s. testlerle kontrol edip, bu testler sonucu beyinlerin gelecekte onunu kesme olayidir. Mesela 16 yasinda ya da daha erken yasta boyle bir test sonucu ya da kisinin derslerinden aldigi not sonucu, kisinin gelecegini sanki bu durum kalici imis gibi degerlendirerek yonlendirir. Halbuki hic bir beyin sabit degildir ve buradaki noncognitivizm aldatmacasini da iyi algilamak gerekir. Bir gencin diyelim 12-13 yasinda ortaya koydugu ders notlari ve imtihan notlari ile diyelim fen derslerindeki basarisi, bu algi sorunu mumkun kilinmaz ve kisi tamamen farkli bir yere yonlendirilerek fen egitimi temelli tahsil olanaginin onu kapatilir. Iste bu kafatasi irkciligidir. Sonucta burada bir noncognitivizm ya da kalici bir noncognitivizm yoktur. Cunku bu bahsedilen genc, diyelim delikanlilik ya da bir gonul meselesinden derslere onem vermeye bilir, ya da okumanin ve bir tahsil edinmenin yasamdaki onemini algilayamayabilir. Yalniz bu durum hem kalici degildir, hem de noncognitivizm degildir. Cunku birincisi kalici noncognitivizm yoktur, ikincisi noncognitivizm olabilmesi icin beynin bilimsel yas ve algida olma durumu soz konusudur. Dolayisiyle butun bunlari degerlendirmeye koymadan kisinin gelecekte onunu kapatmak, onu o basarisizliga kalici mahkum etmek v.s. kafatasi irkciligidir. Sonucta o genc belki seneye, ya da iki sene sonra basarisiz oldugu diyelim fen de gereken basariyi saglayabilir. Iste noncognitivizm, beyinin fiziksel yapisi ile bagli degildir ve bunu boyle kabul etmek irkciliktir. Ayrica noncognitivizmin kisi eliyle konu ve kavramina gore ortadan kaldirilmasi her zaman numenal yetisini her yonuyle, yani bilgi, bilinc, birikim, deneyim, egitim, ogretim v.s. yoluyla gelistirmesi ya da kendi kendini sorgulayarak bilgi sahibi olmasi mumkundur ve tek gecerli yoldur. Noncognitivizmin diger bir yonu de yas ve yetiskinlik ile paraleldir. Gunumuzde evlilik ve cinsel iliski yasi bilimsel ve hukuksal olarak dunya da 16'dan baslar. Eger bir kisi bu yastan kucuk olarak istegi ile bile olsa bir cinsel iliskiye girdiginde bundan sorumlu tutulamaz ve onun ile cinsel iliskiye giren yetiskin cocuk seks istismari ve tecavuzden ceza alir. Iste burada bu 16 yasindan kucuk kisi icin cinsel iliski konusunda noncognitivizm gecerli degildir. Cunku bu cinsel iliskiyi algilayacak cognition henuz kendisinde yesermemistir. Yani cinsel iliskinin ne oldugu, sonuclari, hijyen yonu v.s. vucut olarak gelismis olsa bile beyin olarak gelismemistir. Tum bu aciklamalardan sonra her yetiskinin bir konu ve kavramdaki noncognitivizmi hem kalici degildir, hem de giderilmez degildir ve tamamen kisinin kendisinin bu konudaki her turlu kendini yetistirmesine baglidir. Noncognitivizmi kalici kilmak, eger fiziksel bir beyin ozurlulugu yoksa, irkciliktir. Yine ayni sekilde konu ve kavramina gore cognitionin olusmasi yas olarak ortada yoksa, o kisi noncognitive degildir ve yaptigi eylemden sorgulanamaz, suclanamaz. Iste burada aciklandigi gibi, normal bir beynin bir konudaki ya da kavramdaki noncognitivizmi, ne "salaklik/geri zekalilik" v.s. degil; sadece o konu ve kavrami algilayacak numenal yetiye erismemis olmaktir. Bunun da cozumu eger kisi isterse, kendisini o konu ve kavramda egiterek, bilgilenerek v.s. bu noncognitivizm den kurtulur. Cunku noncognitivizm hem bir yas hem de bir numenal yeti bilgi, bilinc, farkindalik, birikim, egitim, ogretim ve kendini yetistirim konusudur. Ne bir hastaliktir, ne de bir suctur. Sadece kisinin kendi beyin duzeyince bir konu/kavramdaki algilama yonunun yeterli bilgi, bilinc, farkindalik, birikim v.s. olarak kendine kazandirmamis olmasidir.
-
Cognitive Science, Bilissel Bilim (metafizik/Varlik-Epistemoloji/Bilgi Farki
Cognitivizm/noncognitivizm-Kavrami Beyinde Sahiplenme/Bulundurma Cognitive science, yani bilissel bilim; bilindigi gibi beynin numenal yetisinin islendigi bilim dalidir. Menthal philosophy bunyesindeki bu dal; beynin her turlu numenal yeti kullaniminin gozlemini yapmaktadir. Bilissellik, farkindalik ve farkindalik bilinci ile paralel bir olgudur. Daha once de aciklandigi gibi, bir kavramin ya da beyinde dogumdan itibaren verilen ya da kisinin kendi kendine beynine kasyit ettigi bir degerin, verinin ve tabunun kisinin bilinc duzeyine gore kullanim/paylasimi soz konusudur. Bunun bilincalti duzeyi ve farkindasizlik yani noncognitive duzeyi, kisinin bilissel olmadigi sadece otomatik, alisilagelmis ve yerlesmislik temelli beyin kullanimina isaret eder. Iste anlama ve algi farkinin bilisselligi de burada ortaya cikar. Cunku buradaki bahsedilen algi, suursal bir algidan ziyade, bilincli ve farkindalikli olan cognitive algidir. Eger bir beyin duzeyi bu cognitive algiya ulasamamissa, bu algiya ulasmis bir beynin dile getirdiklerini, cognitive olarak algilayamaz, sadece non cognitive olarak anlar. Anlama vealgi farkini soyle ortaya koyabiliriz. Anlamak, genelde dile gelenin dile getirence degilde, dile geleni dinleyence/okuyanca uygulanan bir algidir. Yani, anlamak; dile gelen bir seyin, okuyanca/dinleyence kendi her turlu numenal duzeyi temelince kendi pozitif degerlerine paralel olarak "dogru/yanlis, iyi/kotu, guzel/cirkin" v.s. temelli degerlendirmeye tabi tutalarak, dinleyenin/okuyanin dinledigine/okuduguna verdigi anlama degeridir. Burada aslinda dile getirenin hic bir rolu yoktur, cunku; dile getirenin vermek istedsigi ya da algilanmasini istedigi yerine; sadece okuyanin/dinleyenin kendi duzey anlama algisinin kendi adina degerlendirmesi vardir. Burada aslinda olmasi gereken, cognitive algi; dinleyenin/okuyanin dinledigi, okudugunu verildigi sekilde, kendi degerlerinden bagimsiz ve mukayesesiz, verileni verildigi gibi algilama duzeyidir. Iste bu algi cognitive algidir, yani algilayan "senin bu dediklerin ile sunu vermek istedigini algiladim" temelli yuksuzve yorumsuz algidir. Bu alginin en onemli tarafi, iki farkli kisinin birbirlerini daha yakindan tanimak ve birbirlerinin dusunce duzeylerinin farkina varmak acisindan ve aralarinda gececek her turlu numenal iliskinin sagliugi, uygunlugu, tutarliligi ve her turlu alis verisi acisindan onemlidir. Sonucta anlamanin verdigi noncognitive algi da, sadece dinleyenin/okuyasnin kendi duzeyinin mudahelesi ve degerlendirmesi mevcuttur. Yani karsi taraf taninmaktan ziyade, sadece degerlerle degerlendirilmek icin dinlenir/okunur. Bu konu aslinda psikoloji de ve her turlu psikolojik yanasimda mentalitenin temel konusudur ve menthal saglik cognitivity temelinde olur. Tabi, bilincli, bilissel ve farkina vararak olacaksa. Iste bu temelde dogumdan itibaren verilen ya da kisinin kendi kendine aldigi, her turlu kavramsal deger, veri ve tabunun iki ana algisi vardir. Birincisi "to own it in mind" yani zihinde sahiplenme, ikincisi de "to have it in mind" yani, zihinde bulundurma, bilgisine, bilincine farkindaligina sahip olma. Iste ancak ikincisi, kavram algisi olarak cognitivedir. Cunku eger kavram zihinde sahiplenilirse, onunla kurulan baga, kisi kendini teslim eder ve o kavram ugruna leyhte aleyhte mucadele eder ve o kavramin her turlu verilisini yasaminda olumlu/olumsuz olarak uygular. Eger kavram zihinde bulundurulursa ve kavram degil de, bilgisi, bilinc ve farkindaligi sahiplenilirse, kisi o kavrami kendi kontrol eder, ortaya koyar ve kavrami yasaminda sadece o da kendince gerekli gordugun de kullanir ve paylasir. Bu bir yerde kavrama teslim olmamak ve kavrami olumlu/olumsuz bir mucadele olarak yasam ve iliskiye tasimamaktir. Dedigim gibi konu onemlidir. Iste burada soylenecek son bir durum. Ikinci durumda bir zihin duzeyine ermis bir beynin dile getirdiklerini, birinci duzeydeki bir beynin cognitive algilamasi, hemen hemen imkansizdir. Cunku ortada zihinin bilincli ve farkindalikli bilissel algi farki vardir. O yuzden biri sizi bir konuda algilayamiyorsa, yani kendi degerleri ile anlamaya calisiyor ve size sadece kendi degerlerini ustelik sizin adiniza size sunuyorsa, sizin dile getirdiklerinizi cognitive olarak algilamamis ve ortada bir noncognitivizm sao konusu demektir. Hangi konu/kavramsal degerin, verinin, tabunun cognition temelinde gozlem verecegi, herbeynin kendince kavramsal degere verdigi onem/ilgi ve etki ile belirlenirken; ayni zamanda kavramsal bilgi, bilinc ve farkindalkik ile de belirlenir.
-
Bilimdeki Postmodernizm Goreci/Supheci-Relativist/Skeptik
Bilindigi gibi postmodernizm, serbest dusunceye kapi acan ve her konu ve kavramdaki, her daldaki her turlu dogmayi, otoriteyi, biasi, alisilagelmisligi, oturmuslugu, yerlesmisligi, monotonlugu v.s. her turlu sorgulama ile alt ust eden ve bozan bir akimdir. Insanoglu bilgisinin hic bir bransinin kacip kurtulamadigi bu kokenci ve curutucu akimdan, bilim ve mantikta herseyin bir yapilandirilmislik ve bunun da sadece ve sadece insanoglu yapilandirmisligi olmak ve bilim ve mantigin kisaca tecrubenin tercumesi oldugu "suclamasiyla" nasibini almistir. Zamansiz ve evrensel gerceklik yoktur ve bu olmayan gercekligin ne oldugunun ve neyin gercek oldugunun da kesin bir bilgisi yoktur. Iste postmodernizmin bu "cikisi" bilim kisilerini gercegin ne oldugu konusunda bir sorgulamaya itmistir. Cunku bilim kisileri, bilimsel bilginin her zaman gecici oldugunun farkindadirlar. Cogu, artik objektif insanoglu bilim kisilerinin buldugu ve degismez olarak ortaya konan doganin degismez, mutlak ve sabit kanunlarina inanmadiklarini soylemektedir. Einstein'in izafiyet teorisi, Bohr'un Quantum mekanigi, Heisenberg'in Kesinsizlik prensipleri, Popper'in yanlislanabilirlik ilkesi, Feyerabend'in metod karsitligi ve bunlarin hepsi bilimsel bilginin gozleminin merkezinde rol oynamaktadir. Eger Kuhn (Bilimin paradigmalari) "dogru" ise bilim kisileri notr ve disaridan bakis acisi (Qua felsefesi) olan arastirmacilar ve gozlemciler yerine; bir cesit dini(burada kastedilen her turlu akilciligin ideolojisi, inancsallari, dogrulari, sabitleri, degismezleri, savunulanlari,on kabulleri, degerleri,verileri, teorileri, kanunlari v.s.) inanirlardir. Bilim kisilerinin bilimi, kendi toplumlari tarafindan cok nadirce sorgulanan merkezi paradigmalariyla (axiom, maxim, postulat, belgit v.s. temelli on kabuller ve onlarin sorgulanmaz rehberligi) yoneltilmektedir. Bu postmodern goreci bakis acisidir. Bu postmodernist supheciliktir. Sosyal yapilandirilmisliktir ve her turlu akilci realizm karsitidir.
-
"Siginak" Psikolojisi
Benlik-Bilinc Iliskisi Uzerine Benlik ve bilinc kavramlari birbirlerinden farkli degerlendirilseler de, aslinda birbirlerini tamamlayan bir butundur. Insanoglunu ele alalim. Insanoglu benligi, yani, dogal dusuncesinin bilincin ortaya koyabilecegi benlik; Anima temelli, yani hayvansal bir benliktir. Iste aslinda insanoglu duzeyinde bilinci olmayan hayvan turunun, dogal yasam ve iliskisinin ortaya koydugu; insanoglunun ayni ortaya konulan benligi, dogal bilinci ile dile getirmesi ve dogal zihniyeti ile sekillendirmesidir. Cunku hayvan ve yasaminin ve de iliskilerinin sorgulanarak, olusturulan insanoglu dogal dusuncesi, tum bu ozellikleri tasir. Bencillik, ayrimcilik, cikar, gucun getirdigi otorite ve hakimiyet, ve kendi turu icindeki ust/alt temelli yonetim ve yonlendirim. Buradan da zaten, insanoglu benliginin dogal dusunce bilincinin, insan ve insanlikdisi oldugu, ustelik inancsal bir icerige sahip oldugu, insanoglunu somutu ile degil de; soyutu ile yasatip, iliski kurdurdugunu ve tum sistemlesmenin de bu icerikte bir orgutlenmeye dayandigini ve soyut temelli tabu, veri ve degerlerin, insanoglunun yasaminin onune gectigi v.s. algilanmis olur. Herkesin, ozunden gelen ve cogu zaman bilince cikan, bu insan ve insanlikdisi durum, kimsenin icinde bulundugu durumdan hosnut olmadigini ortaya koyar. Herkes, kendi ideolojik inancsal dogrusu temelinde de; baskalarini kendi dogrularina ikna etme mucadelesi gosterir. Eger benligimiz, insan ozumuzu yansitamiyorsa, demekki; bu benlik insana ait bir benlik degildir. Iste bu bilincin baslangici, insanogluna yeni bir benlik aramasinin ve bu benligi sorgulamasinin baslangicini getirir. Evrensel insan bilinci ve farkindaligi, iste insan oz ve birey gorunumlu, bireyin bilinc, farkindalik ve ozgurluk temelli bilincini, insanin ozunu ortaya koyan ve insanoglunun dogal dusunce bilinc temelli benliginden farkli kilan insan benligi boyle ortaya cikar. Sonucta bir kisinin, dogal dusuncenin bu benlik sorununu algilamasi, her seyden once onun birey bilincine ve birey oldugunu farkindaligina varmasiyla mumkundur. Iste bu farkindalik ve bilinc, bireyin kendisinin her turlu insanligini sorgulamasi temelinde gelisir. Bu da insan benliginin,birey bilinci demektir. Sonucta anima temelli insanoglu benliginin dogal dusunce bilincinin siniri, bireyci akilciliktir ve burada iflas eder. Iste bundan sonrasi olan cikis noktasi, yepyeni bir bilincin ve benligin aydinligidir. Bu da insanoglunun dogal dusunce bilincinin sorunsal yapilanis ve isleyisinin farkindaligi ve bilinci ile mumkundur. Cunku birey bilinci, bireyci akilcilik gibi, bireysel degil; tursel/insansaldir. Insansal bilinc, bir bireyin benliginin bilincidir. Animal bilinc ise, insanoglunun bireyci akilciligidir. Iste bu yuzden, insanoglu hayvan ile insan arasi benlik/bilinc numenal yeti temelli ara gecis formudur. Cunku ne dogal benligi, ne de zihniyet bilinci; insansal degildir, anima kokenlidir.
-
"Siginak" Psikolojisi
Oto Control neden Gereklidir? Peki, oto control gerekli midir ve neden gereklidir? Bunun da iki cesit cevabi vardir. Birincisi; dogal zihniyet ve onun egosunun yapilanis, sekillenis ve isleyis mekanizmasinin temelini olusturur. Sonucta insandisi ve insanlikdisi temelli zihniyet; oto controlu, onceleri turun controlu temelinde, daha sonra da turun kendi kendini controlu temelinde ve en sonuncusu turun bireyci akil ile bilincli ve farkindalikli controlu temelinde gelismistir. Oto control; dunyanin hangi cografyasinda ve toplumunda dogarsda dogsun bir bebegin, yasam ve iliskilerini geldigi dunya ve bu dunyaya insanoglunun verdigi her turlu deger, tabu ve veriye kendini ve canini adamasi ve teslim etmesidir. Toplumsal ve bireysel olarak ta, bu kendini teslim ettigi deger, tabu ve verilere de baskasini teslim almasidir. Insanoglu turu ve biri, yeryuzune geldiginden beri oto controlsuz yasamamistir ve yasayamaz. Ama; insanoglu turu ve birini insansal zihniyete tasiyacak oto control ise, tamamen bilincli ve farkindalikli bir oto control olacaktir. Sonucta insan olmak ve insanlik sunmak; bireysel mumkun degildir. Insan olmanin ve insanlik sunmanin anlami birarada yasam ve iliski surmek durumunda olan bireylerin birbirleriyle beraber, birarada ve bir butunluk ve birlik icinde yasam ve iliskilerini getirir. Bu da birey bilincli oto controlu gerekli kilar. Cunku bir birey kendi varliginin bilinc ve farkinda oldugu surece, kendi turunun ve kendi disinda kalan ve algiladigi herseyin yasam degerini algilar. Bu da kendisinin yasam ve iliskisi baskalarinin yasam ve iliskisi demektir. Bu da herkesin kendi yasam ve iliskisini kendi bilinc ve farkindaligi ile yasarken, yine ayni bilinc ve farkindalik ile baskalarinin yasam ve iliskisine de saygi gostermesidir. Yani, yasamak ve yasatmak birey bilinci almis bir kisinin siaridir. Ileride oyle bir dunya duzeni kurulur ve birey kendisini turune her turlu teslim edecek ve ona guvenecek bir duzeye gelir ve turu bir butun olarak her bir bireyini kucaklarsa, belki o zaman da oto controle gerek kalmaz. Cunku oto kontrolun birey bilincli temeli yasam korkusu/korumasidir. Birey bu korkuyu atlatir ve yasamini turune teslim edebilecek bir dunyada yasarsa, bu korkuda kalkar. Ama gunumuzde oto kontrol, kisilerin yasamlarini degerlere ve kendi disindaki sisteme, baskasina teslim etme/alma kontroludur. Buna olum ve sonrasi da dahildir. Bireyler, turleri icinde yasamlarini birbirlerine mudahele etmeden ve kendi oto controlleriyle yasayacak duzen ve duzeye geldigi zaman ne yasam korkusu, ne de oto control gerekliligi kalmayacaktir. Cunku boyle bir duzey ve duzen; bireyin turu ile butunlestigi duzey ve duzendir. Oyuzden oto controlu, hem yasamak hem de yasatmak hem korumak/kollamak hem de baskalarinkine mudahele etmemek icin kullanalim. Ne controlumuzu baskasina/baskaseye v.s. verelim, ne de baskasininkini kendi kontrolumuze alalim.
-
"Siginak" Psikolojisi
Oto Control Insanoglu kendi yasam ve iliski tarihinden beri, insanlasamamada oto control bilincsizligi ve farkindasizligi yasamaktadir. Oto kontrolun iki yonu vardir. Birincisi mustakil var olarak olan varlik, insanoglu turu biri. Digeri bu varligin turu icindeki yasam ve iliskileridir. Tarih incelendiginde; oto control genelde, toplum icinde belirli bir konuda one cikanin, icinde bulundugu toplumu control altina almasiyla baslar. Burada bireysel bir control yoktur, aksine o bireyin gucunun,bilgisinin, otoritesinin v.s. kisaca bir cesit ustunlugunun kontrolu vardir. Bu control, hayvanlar aleminde de yasanir ve controlu ele almak icin, savaslar, mucadeleler olur. Toplumlarin gelismesiyle bu oto control, hiyerarsik bir dagilimla sahiplenilir ve kurallar, yasalar ve kurum, kuruluslarla sistemlesir ve duzen haline gelir. Ondan sonrada, toplum kendi oto controlunu kendi bunyesinde saglayinca da tikir tikir isler. En kucuk oto control birimi, ailedir. Sonra,akraba, sulale, cevre, toplum, millet olarak genisler. Otocontrolun en onemli ozelligi erkeksel ve hiyerarsik olmasidir. Erkekler arasinda, babadan ogula v.s. aktarilir. Toplum bu oto controlu kaybettigi zaman, ya da baska bir guc otorite bu oto controlu eline almak istedigi zaman; toplumsal bir kaos, karmasa, devrim, karsi devrim v.s. yasanir. Bu savaslarin sebebi, oto controla isyandan ziyade, isyan edenin kendsi aklinin inandigi dogrusunun oto controlu ele gecirme ve yonlendirme, yonetme cabasidir. Oto control da, ben, bencillik, bireycilik v.s. yoktur. Sadece baskasinin controlunu ele gecirmek ve kendi controlunu baskasina vermek; ya da baskasinin controlu altinda, baskalarinin controlunu elinde tutmak vardir. Iste hiyerarsi de budur. Nihilizm ile, dunya insanoglu tarihi yeni bir evreye girer. Bu da oto control isyanidir. Ama; burada ilginc olan bu kontrolsuz yukumsuzlugun, aslinda kontrolu guce, otoriteye vermesidir. Sosyal Darwinizm de de bu gorulur. Buradaki oto control farki, eskiye nazaran; oto controlu eline alanin bunu baskasi adina degil;kendi adina yaptiginin bilinci ve farkindaligidir. Iste bu kendinden yonlendirimli oto control, tarihte bireyci akilciligin baslangicidir. Buradaki bananecilik ise, baskasinin oto controlunu almamak olarak yansir. Yalniz baskasinin oto controlunu almayan, kendi oto controlunu baskasina verdiginin bilinc ve farkinda degildir. Bireyci akilciligin, canavarligi ise; kendi controlunu bilerek ve farkinda olarak baskalarinin harcanmasina ve kullanilmasina kullanmak anlamindadir. Iste bu yukumsuz oto control, hem dunyayi, hem de insanligi 19. ve 20. yuzyilda kana boyamistir ve hala da boyamaktadir. Burada onemli olan ise, birey bilinci ve onun tursel self bilincidir. Yani, oto controlun, ne baskasina verilmesi, devredilmesi; ne de baskasinin oto controlunu devralma ve kendi ustune alma. Iste bu hak ve ozgurluk anlayisi, bireyin hem kendi oto controlunu, hem de baskalarinin kendi oto controlunu saglar ve oto control bilinc ve farkindaligini almis bireyler de, birbirlerinin oto controllarina mudahele etmeden beraberce yasarlar. Gunumuzun sorunu, bu bilinci almis bir bireyin evrensel-insan zihniyeti saygi ve vicdan algisidir. Yani en buyuk tehlike, oto kontrolu baskasina verme tehlikesi ve en kolay hata da baskasinin oto kontrolunu elinden alma hatasidir. Cunku, eger bir birey, bireysel bilincini, tursel selfi ile birlestirmis se; self degerleri cok yuksektir ve kolayy hata da bu yuksek self degerlere, baskalarinin kolayca oto control teslimidir. Sonucta, self degerleri yuksek birey; eger oto controlunu baskasina veriyor ve bunun da bilincli rahatsizligini yasiyorsa, ortada sorun var demektir. Burada kendine olan, saygisi, guveni, azmi, kararligi v.s. sinde bir sorun var demektir. Bakasinin oto controlunu aldigi zamanda, bunun farkina vardigi an, ya da oto controlunu veren, bunu ona hissettirdigi an; bu oto controlu birakmasi ve kisinin almasini saglayabilmesidir. Iste nihilizmin bireyci akilciliginin yukumsuz oto controlu ve toplumsal kisiliginin kendiliginden yoksun ve sadece baskalarina yonelik oto controlu; ancak birey bilinci ve farkindaliginin tursel bilinc ve farkindaliga tasinmasi ile onlenir.
-
"Siginak" Psikolojisi
Kontrol Sorunu Bireysel olarak; Insan olmayi ve insanlik sunmayi onleyen, en buyuk engel; control altina alma mucadelesidir. Bu, ne anlama gelir? Bu, ait olan seyi kontrol altina almak demektir. Burada, dikkat edilecek en onemli nokta; uyusumdur. Nedir, bu uyusum? Eger, kendine ait olani; yine kendisi kontrol altina alirsa; sorun yoktur. Ama, insanoglu; tum tarihsel yasaminda; bu uygunlugu; ta bastan bozmustur. Yani, kendine ait olani; baska bir seye veya kisiye vermistir. Bir, bebegin; herhangibirseyin kendine ait oldugunu; dogustan bilmesi imkansizdir. Dogal olan bu durum, baskasina o bebege ait olani kontrol altina alma yetkisi vermistir. Burada; ilk once akla, ebeveyn ve tum ailedeki; bebekten once doganlar ve bebekten once dogan cevre, ortam, ulke, milliyet, din, gelenek, gorenek, ahlak, yerlesmis yasam ve iliski sartlari v.s. Yani, bir bebek kendine ait olani kendi kontrolune alamadan; bu kontrolu, kendinden once hazir olan bir guce, otoriteye, sisteme ve yururlukte olan herturlu, alisilagelmis dusunce ve davranisa teslim etmistir. Burada, bir soru sormak gerekir? Peki, neden; bu hazir sistem; bu bebege; kendine ait olani control altina alma bilincini vermemistir de; bu teslim aldigi controlu devam ettirmistir? Iste, bugun dunyada-her nerede olunursa olunsun-bu control altina alma mucadelesi; bir kisinin kendine ait olani kendi kontrolu altina almak istemi ile; halihazirda olan ve o kisinin kontrolunu teslim almis olan sistemin ve sistemin her turlu soyut ve somut teslim almis unsurunun, bunu o kisiye vermeme mucadelesidir. Bu, mucadeledir ki; insanoglu tarihine damga vurmustur. Iste, bu kontrolu kisiden teslim almis sistem-ki bu tarihsizdir-, ilkinsanoglundan bu yanadir. Gucu, hakki, hukuku, ozgurlugu, ve bilinen bilimum sistemleri ve ideolojileri ve teorileri yaratmistir. Dogan bir bebek; dogal olarak, kendine ait olanin kontrolunu, sisteme ve onun herturlu varolan yasamina birakmistir. Sorumuz sudur; Bu, bebek; kendine ait olani-fiziksel bedeni ve dusunce ve davranisi-ne zaman kendi ustune alma ve kontrolunu kendi kontrol etme istemine girer? Bu, bir bebegin uc yasina geldikten sonraki istemidir. Uc yasindan itibaren bir bebek; kendini ispate baslar ve yasi ilerledikce, kendine ait olanlari farkeder ve bunlari kendi kontrolu altina almak ister. Peki, alabilir mi? Genelde, hayir? Neden? Basta anne-baba ve cevre; ona yasaklar koymaya, cezalar vermeye baslar. Iste, tam bu noktadan itibaren; otorite ve guc kendini gostermeye baslar. Artik, bundan sonrasi ise bir mucadeledir. Ne, mucadelesi; bu kendisinden alinan controle itaat edip; etmeme mucadelesi. Eger, gercekci davranir ve evrensel temelde bir tesbit yaparsak; bu otorite ve guc- baskasini itaat altina alan ve aldigi itaat altinda tutmak isteyen-basta tanri veya yaraticidir. Sonra sistemler gelir. Dini, sosyal, toplumsal, siyasal, etiksel, bilimsel, v.s. sistemler ve sonra bu sistemlerin kuruluslari ve kurulus temelleri gelir. Devlet, hukumet, polis, asker, sivil kuruluslar, sosyal, ekonomik, egitimsel kuruluslar; krallik, kolelik, feodalite, kapitalizm, demokrasi, otokrasi, oligarsi, monarsi v.s. sonra gelen; milli icerik, dini icerik, cografi icerik, ahlaki, geleneksel, goreneksel v.s. icerik. Daha sonra, toplumun degerleri, cevre, sulale, akraba ve en son aile. Iste, butun bu otoritelerle mucadele ederek-uc yasindan itibaren-kendine ait olani kendi kontrolu altina almak durumundadir. Yazimi; bir soruyla bitirmek istiyorum. Peki; neden, bu kontrolu, bebekten alan sistem-butunuyle-bebek kendine ait olani kendi kontrolu altina almak istedikce;ona vermez? Neden, bu teslim aldigi kontrolu, o bebek uzerinde, olene kadar surdurmek ister? Peki; dogumu ve olumu (olmek) kendi istemiyle, kendi kontrolunde olmayan bir bebegin; kendine ait olan yasam ve iliskileri, kendi kontrolundemidir? Ne, duzeyde?; bu duzey, birey olmak isteyen bir kisi icin yeterlimidir? Insanoglunun sorunu ne mulkiyet sahipligi ne de emek sermaye celiskisi v.s. degildir. Insanoglunun sorunu kendine ait olan yasam ve iliskisini de kendi kontrolu altina alamama sorunudur. Cunku tarihin baslangicindan beri, ilkinsanoglundan bu yana ve tarihin her doneminde, insanoglu biri kendine ait olani ona vermeyen bir sistem ile karsi karsiyadir. Iste, bu sistem, bu vermeme mucadelesini devam ettirebilmek icin; otoriteye ve bu otoritenin verdigi herturlu sistemsel -somut veya soyut- guce ihtiyac duyar. Bu sistemin degismeyen tek ogesi-bugune kadar-tanri ve yaraticidir. Bu sistemin en buyuk gucudur. Iste, bu tanriya verilen control altina alma gorevi; bir kisiye kadar iner.Bunu ona ve kendine veren ve bu aldigi otoriter control mekanizmasini da; yine aldigi yere geri vermeyen ve vermemek icin; herturlu, sistem yaratan-her yonuyle- insanoglununkendi onune koydugu en buyuk engelidir.Boyunduruk tutsakligidir. Butun, herseyin kokeni ve temelide, bu celiskidir.
-
"Siginak" Psikolojisi
Boyunduruk Tutsakligi-Algilama Algilamanin ne oldugunu biraz daha detayli anlatabilmek icin baska bir ornek Insanoglu, dusuncesinin yine insanoglu eliyle evrensel temelde tutsak edilerek boyunduruga almasinin en guzel ornegi; dusuncesinin manevra yapisi yani karsitlik temelli dusunce s1i1is1k1igidir. Soyle bir ornek verelim. Boyundurugu olan bir kisi-ki buradaki boyunduruk kisinin tabulari, sorgulanmayanlari ve disina cikamadigi dusunce manevrasinin karsitlik cikmazi yani bilincalti sartlanmisliginin yerlesmisligidir. Tanri konusunu ele alalim burada iki tane boyunduruk vardir. Bunlardan birincisi varlik, ikincisi inanctir. Varlik boyundurugu, tanrinin varligi ikilem sabitligi ve dokunulmazligi temelinde-ki bu boyundurugu cozecek, ortadan kaldiracak olan ikilemdir-kisi ister tanrinin varligini vara ister tanrinin varligini yoka tasisin varlik kokenli tanri boyundurugundan kurtulamaz. Inanc boyunduruguna gelecek olursak, tanriya inanc ikilem sabitligi ve dokunulmazligi temelinde-ki boyundurugu cozecek, ortadan kaldiracak olan ikilemdir-kisi ister tanriya inanci inanmaya, ister tanriya inanci inanmamaya tasisin inanc kokenli tanri boyundurugundan kurtulamaz. Insanoglu, varsayimini ister varlik ister inanc sabit ve dokunulmaz temelde, boyunduruktan kurtulmama dusunce yapisini korudukca ve boyunduruga dokunamadan, varsayilan seyin-ki yukaridaki ornekte bu tanri idi-ikilemini bozmadan-yani onun disina cikamadan-dusuncesinin manevrasini karsitlik temelinde-ki bu da boyundurugu koruyan temellerden biridir-karsitlardan herhangi birini-digerine ters olan-dusunce olarak savunmasi-ki bu da boyundurugu koruyucu dusuncenin fonksiyonudur-ne onu boyunduruktan, ne bu boyunduruga tutsakliktan ne biribiriyle guc temelli-zorunlu yada gonullu-ikna,etme-olma savasindan kurtaramaz. Insanoglu, eger insan ve insanligin evrensel temeldeki o ozlenen arzulanan ve herkese hitap edebilen o degerlerine erismek, ulasmak ve onlari dusunce ve davranisina almak ve bunu yasaminda yansitmak istiyorsa; bu kendi kendisini boyunduruk tutsagi yapan evrensel dusunce yapi ve sinirindan ve onun getirdigi cikmaz fonksiyon yapisindan kurtulmasi, arinmasi ve boyunduruksuz ve tutsak olmayan bir dusunce yapisi gelistirmesi gerekiyor. Eger bunun farkina varamaz ve bunu basarma savasi vermezse, ne tutsak olmaktan ne onu tutsak yapan boyundurugundan ne bolunme ve kutuplasmaktan ne birbiri uzerinde guc ve ikna uygulamaktan ne de birbirine verdigi dusunce ve fiziksel zarardan-boyle giderse de-azinligin elinde kole yada robot olmaktan kurtulamaz. O yuzden her kisi kendi oz dusuncesini sorgulama ve nedenleme temelinde-kendi boyundurugunu hissettigi olcude-boyundurugunu veren sabit ve dokunulmayan-tamamen soyut- degerlerden ve tabularindan kurtuldugu olcude boyundurugundan ve ona olan tutsakligindan kurtularak insanlasacak ve insansal dusunce ve davranisi yasaminda ve iliskilerinde ortaya koyacaktir. Bu ben temelli kisinin insanoglunun tarihindeki verecegi ilk oz benligine donme-insanligin biz temeline-savasi olacaktir. Kisinin kendi icin kendi kendine baslatacagi bu devrimci degisim mucadelesi, onun once kendine ait olan ve sonra tum insanliga ait olan boyundurugun farkina ve bilincine varmasiyla ve bu boyundurugun getirdigi tutsakliktan hem kisisel hem evrensel temelde kurtulma cabasiyla baslayacak ve yine kisinin kendi eliyle gelistirilecektir. Maalesef bu mucadelede baska bir kisinin mudahelesi bu mucadeleye yardim yerine zarar verecek ve kisiye ters etki yapacaktir. Kisiler bu mucadelede baskalariyla fikir alisverisi yapabilirler. Sonucta yapilacak mucadelenin geregini ve uygulamasini kisinin kendisi-hicbir baski altinda kalmadan-verecektir. Tabi, kendisinin bir boyundurugu oldugunu hissetmeyenler ve boyle bir tutsaklik icinde olmadigini dusunenler icin belki bu yazim bir anlam ifade etmeyecektir. Cunku boyunduruk ve tutsakligi farkli algilardir. Tanriya inanc ve tanrinin varligi konusundaki, boyunduruk; tanriyi saabit ve sahiplenerek varliginin ve inancin olumlu/olumsuz her iki ucundan birine indirgeyerek sahiplenme ve bunun savunu ifadesidir. Tutsaklik ise; bu indirgemeci ve determinist bilincalti sartlanmisliginin yerlesmis ve otomatiklesmis ifadesel secimidir. Iste tanri onun varligi ve ona inanc boyunda boyunduruk olarak durmakta ve bilincalti olarak bilince cikmamaktadir. Bu boyundurugun verdigi farkindalik ise sadece indirgemeci ve determinist bir ifade secimidir. Bu secimin verdigi savunu rahatligi, sadece boyundurugu hissettirmez. Yalniz ne tutsakligini ne de boyundurugun kendini ortadan da kaldirmaz. Iste burada boyundurugun tutsakligini hissetmek bu verilen secime mahkumiyeti hissetmek ve algilamaktir. Boyundurugunun farkinin bilincine varmak ise; bu secimi veren sabit ve sahiplenilen temele insanoglunu beyninin ihtiyac duyup duymadigini sorgulamaktir. Boyundurugu, boyundan cikarmak ise; tamamen bu tanri kavramini ve onun ikili vareliksal ve inancsal indirgemeci sahipolenilen secimini algilamak ve tamamen qua felsefesi, serbest dusunce ile bundan arinmak ve kurtulmaktir.
-
"Siginak" Psikolojisi
Insanoglu, yeryuzune geldiginden beri; dogayla mucadele ederken, canliliklarinin geregi, dogada siginmak icin dusunce uretmislerdir. Dogadan korunma temelli bu dusunce sekli; onceleri magaralar, sonralari semsiye v.s. gibi; doganin ozelliklerinden korunucu aletler gelistirmislerdir. Zamanla insanoglu, dogayla yasamayi ogrendikce, ve toplumsal gelismelere paralel olarak, ayni zamanda da dogal dusuncesinin geregi; kendi arasinda veriler yaratmistir. Bu verileri kisaca; ideolojiler, teoriler, inancsallar ve dogrusallar olarak siralayabiliriz. Insanoglu bu olgulari, yaratir ve sosyal-siyasal-toplumsal birer sistem haline getirirken; hem bunlarin vericisi hemde alicisi durumunas kendini getirmistir. Iste dogumdan itibaren, bir bebege; dogdugu cografya ve onun tarihsel gecmisine paralel olarak bu veriler verilmis ve bu veriler, alan kisinin kisisel kimligini olusturan degerler haline gelmistir ve kisi bu verileri; kollamak ve onlara sahip cikmak icin yasam ve iliskisini surdurmustur. Insanoglu, ta nihilizme kadar; birey bilincine ulasamadigindan; hem kendini kisisel olarak ortaya koyamamis; ya toplumun bir ferdi, yada topluma dusunce sunan tarihi bir kisilik olmustur. Iste insanoglunun, bu kisilik kimligini olusturan ve sahiplendigi soyut degerler; onun siginagidir. Birey bilinci gelistikce ve insanoglu bir birey olarak kendi oz degerini ve kendi oz dusunce ve davranis degerlerini gelistirdikce; siginaga olan inanc azalmakta ve tek siginak; insanoglunun bolunmez tek uyesi olan, birey, yani kendisi olmaktadir. Iste dini, milli, etiksel, geleneksel, tarihi, kulturel ve bilimum sosyal-siyasal-toplumsal deger ve sistemleri olusturan ideolojik, teorik inancsal dogrusallarin hepsi; insanoglunun bir SIGINAGIDIR. Bu siginma psikolojisinin konu ve derece derece azalmasi; kisinin, toplumsal siginagi yerine, kendi oz bireysel siginagina donusmesiyle paraleldir. Birey sonucta oyle bir bilince erisirki; tum ideolojilerden, tum inancsallardan, tum dogrusallardan; insan olarak evrensel temelde arinip;toplumsal siginaga ihtiyac duymayabilir. Toplumsal siginagin, ideolojik, inancsal, dogrusal, sosyal, siyasal v.s. kisaca her turlu etik ve metafizik degerleri,verileri,tabulari; ister toplumun bir kisisi, ister topluma yon veren oncusu olarak; kisi toplumsalliktan, bireysellige donustukce ve birey bilinci gelistikce, bu degerlerin de gereginin kalmadigini ve onlara ihtiyac duymamayi ogrenir. Eger bir birey; bireysel olarak; herturlu toplumsal siginagin getirdigi soyut degerlerden, insansal-evrensel serbest dusunce uretebilirse, arinir ve toplumsal siginaga ihtiyac duymaz. Iste, insanoglunun; once dogadan korunma ve siginma; sonrada toplumuna siginma psikolojisi ve onun her turlu soyut deger verisi; kisi bireysellesip, birey bilinci aldikca, zayiflayacak ve zamanla yok olacaktir. Buradaki en onemli konu; toplumsal degerlerin siginaklarindan bir bir kurtulurken; hem kendine, hem de baskasina hem fiziksel hem de dusunsel zarar vermemek. Yazi daha net algilansin diye, dardan en genisine dogru; insanoglunun gunumuzdeki "siginaklarini" siralayalim. Anne rahmi, hastahane, aile evi, komsu evleri, okul, mahalle, cevre, sehir, bolge, ulke, kita, kure, dunya ve en son evren. Buradaki ilginclik; siginaklarin "yok olusu" yada siginaklardan arinmadir. Aslinda bu da dogal dusuncenin dusunus duzeyi olarak; ayni sirayi takip edebilr. Ilki anne rahmidir, baba aile evi, kendi aile evine donusur, yeni komsu evleri, yeni okul, yeni mahalle, yeni cevre ve yasam ve iliskinin tarihsel getirisi temelinde de; yeni sehir, yeni ulke; hatta yeni kita ve kure olabilir. Su andaki degistirilemeyen ilk siginak dunyadir, sonra da; evren gelir. Butun bu siginaklar; dusuncede de kendi soyut inancsal degerleriyle birlikte; ideolojik ve teorik degerlerini de yaratir. Anne ve annelik kavrami,cinsiyet, baba, abi, kardes, arkadas, mahalleli, hemseri, vatandas, irk, milliyet, yurtseverlik,ve en son enternasyonellik. Dini siginaklar;cami ve kabe-muslumanlar icin-kilise, havra veya genelde tanri evleri. Dini soyut degerler; hem cografyadan, hem aileden, hem toplumdan, hem ulkeden, hem de tarihi kultur, gelenek ve etiksel degerlerden olusur. Gunumuzde evren en somut en genis siginak olmakla beraber; tanri da en soyut en uc siginaktir. Gorundugu gibi; her somut siginaga paralel; mutlaka kavram olarak yaratilmis inancsal, ideolojik teorik dogrusalligin ortaya koydugu; soyut siginaklar vardir. Iste tum "boyunduruk Tutsakligi" bu bilhassa soyut siginaklarin; alisilagelmis, otomatiklesmis ve nesilden nesile aktarilan sahipligi ve koruma mucadelesidir. Kisi, bireysel bilinci aldikca ve kendi oz degerleriyle kendini olusturdukca ve kendine guveni geldikce v.s. bu siginaklarin; once somutlarinin, sonrada soyutlarinin anlami sadece kavramda ve alisilagelmis dusunce ve davranista kalir. Mucadele yonu de gitgide zayiflar. Ya da birey bilinci olarak; bireye yakin olanlar deger kazanir. Yani gunluk yasam ve iliskinin siginaklari, ya da ideolojik dogrusalliklarin getirdigi dogrularin siginaklari.
-
Yasam ve Iliski Felsefesi
Evrensel-Insansal Toplum Bir toplumun evrensel ve insansal duzeyde birarada ve beraberce yasam ve iliski surebilmesi ve her turlu dusunce ve davranis sergileyebilmesi icin; Evrensel hukuk duzeninin sistemine, kurumlasmasina, korunmasina gelistirilmesine gereksinim vardir. Evrensel hukuk duzeni her turlu konuda antiayrimci ve her turlu farkin farklarinin farkinda olarak esitligi, savunusu, takibi, tanimi ve temsilini saglayacak insan haklari algili ve toplumunun her bir bireyini birey-insan farkindaligi, bilimsel-bilissel-bilgisel-kavramsal zihniyeti, saygi-vicdan bilinci, bireysel hak ve ozgurlukler tanimi ve bireyin hak ve ozgurlukler talebi temelinde egitim, ogretim, ogrenim ve yetistirim verebilme duzeyinde olan bir sistemdir. Her bir kavramina konusuna ciltler yazilabilecek ve genelde cok yonlu bir bilgi ve bilinc temelli dusunce alisverisine yol acacak bu kavram ve degerlerin nasil bir anlam ve icerikte olacagi ve bu anlam ve icerigin, insanin zihinsel ufkunun sinirsizligi ve serbestligi temelinde her turlu evrensel-insansal gelismesini ve yenilenebilmesini cagdaslasmasini bilim, teknik, felsefe ve dilde saglayacagini her bir beyin kendi duzeyince sorgulamali ve onermelidir. Yukarida gecen bu kavram ve konularin insan ve insanligin yasam ve iliski dusunce ve davranis sistem ve kurumlasma adina onemine kisaca deginecegim. Birey-insan farkindaligi; Insan olarak dogan ve yasam suren dunyanin hangi cografya ve toplumunda olursa olsun, mustakil var olan varligin; kendisini madde, meta, mal, kole, emir kulu, tanri kulu, hayvan, atom v.s. olarak degil; bir insan ve onun en kucuk bolunmez parcasi birety olarak algilamasi. Insan Haklari algisi: Bu farkindaligi algilamis olan bir bireyin insan birlikteliginde yasam ve iliski surebilmesi ve dusunce ve davranis ortaya koyabilmesi icin, haklarinin oldugunun farkina varmasi. Haklarin en basinda da yasamak ve yasatmak hakki. Saygi-vicdan bilinci: Buradaki vicdanin, bireyin kendi dahil hic kimseye zarar vermemesi, mudahele etmemesi, karismamasi, baski kurmamasi, empoze etmemesi, zorlamamasi v.s. Buradaki sayginin da, bireyin kendi dahil her turlu dusunce ve davranis ve de yasam ve iliskiden kaynaklanan numenal yeti degerleri farkinin farkina varmasi, kendininki dahil, hic bir farki digerine gore one cikarmamasi, hic bir farki yok saymamasi ve kendi farkindan yola cikip diger farklari degerlendirmemesi, kendi farki dahil her bir farka ayni mesafede olmasi, farklari ayirmadan ve birbiri ile ust/alt guc hakimiyet v.s. temelinde yaristirmadan kollamasi, korumasi ve vicdan bilinci temelinde her turlu zarar verenlerini sorgulayarak onlardan arinmasi ve kurtulmasi. Bireyin hak ve ozgurluk talebi: Iste bu yukaridaki, algi, bilinc ve farkindalik temelinde toplumun en kucuk birimi olma vasfiyle, her turlu yasam ve iliski, duzen ve sistem, kurum ve kurumlasma, tanim ve temsil icerikli hak ve ozgurluklerini evrensel hukuk temelinde talep etmesi ve bunun elde edilme mucadelesini vermesi. Bireysel hak ve ozgurlukler tanimi: Bireyin hak ve ozgurluk talebinin, ve elde edilme mucadelesinin baska bireylerin hak ve ozgurluk alanina mudahele etmemesi adina; bireyin kendi hak ve ozgurluk talebi ve mucadelesi yaninda; bireyselolarak diger bireylerin de hak ve ozgurluk mucadelesini ve talebini tanimasi temsil edilmesini istemesi ve kendi hak ve ozgurluklerini elde edebilmesinin mucadelesinin bireysel hak ve ozgurlukler mucadelesi oldugunu algilayarak vermesi. Butun bunlar bizlere bazi onemli noktalari algilatiyor. Birincisi hak ve ozgurluk talebi, baskalarinin hak ve ozgurlugunu elinden almayi icermez. Baskalarini kendi hak ve ozgurlugunun dayatilmasini, baskisini, mudahelesini icermez. Kisaca hak ve ozgurlukler hem bireyin adina hem de bireyseldir. Her birey kendi bireysel hak ve ozgurluklerini baska bireyin hak ve ozgurluk alanina girerek yerine getiremez. Iste tum bu farkindalik, bilinc, algi, tanim, talep, kollama, koruma, elde etme mucadelesinin temelinde kendi hak ve ozgurluklerini baskalarina empoze etmeme ve kendi her turlu farkini baskalarina hakimiyet kurmada kullanmama yatar. O zaman kimsenin kendi dusunce ve davranisini, yasam ve iliskisini kimse uzerinde baski kurmaya, mudahele etmeye, zorlamaya v.s. ne hakki ne de ozgurlugu yoktur. Iste hak ve ozgurlugun bireyligi ve bireyselliginin toplumsal bir arada antiayrimci olarak yasam ve iliski surmesi bu demektir. Bu da bize kimsenin tek basina, yalniz yasamadigini her turlu sosyal, etik, ideolojik, inancsal, dogrusal farklari tasidigini ve hic bir farkin digerini biribirinden ayirmamasi ve kendi farkini digerine ust/alt kilmamasini gosterir. Buradan da en onemli konu olan bireyin evrensel-insansal zihniyeti ortaya cikar. Bilimsel-bilgisel-bilissel-kavramsal Zihniyet: Insanin ve onun birimi bireyin evrensel-insansal bir toplumda diger bireylerle birarada ve beraber yasayabilmesi adina; bilimsel, bilissel, bilgisel ve kavramsal zihniyet ile yetismesi, egitilmesi, ogretimi ve ogrenimi gerekir. Bunlar kisaca, evrende epistemolojik olarak bildiren ve belirten faktorun insan oldugudur. Insanin her turlu ufkunun sinirsizligini ve serbestligini saglayacak olanin algi gozlem ve bilgi oldugudur. Bu konudaki her turlu bilginin sadece ogrenimi degil; farkindaliginin ve bilincinin gerekli oldugudur. Yani bilissel bilgi sahibi olmak durumudur. Iste butun bunlar da cagdas, guncel, yeniligini kaybetmeyen bilimsel temeldeki yontem, mantik ve numenal yeti kullanimi gerektirir. Iste butun bunlarin getirecegi somut ve teknik duzeyin kullanimi da ihtiyac temelinde bir serbestlik ve ortaklik demektir. Baslik insan temelli bireyin elinde tek kullanim ve yonlendirim degeri olan yasamini ve yasaminin her turlu iliskisel ve sistemsel icerigini icermektedir. O yuzden konu ve kavramlar cok onemli ve bunu saglayacak duzeyde, cagdas insanlik iceren ve noksansiz olmalidir. Aksi kim nerede hangi cografya ve toplumda nasil ve ne farklarla yasarsa yasasin, yasamini kendi yasamayacak, sadece kendisine sunulan yasami yasayacak ve yasatildiginin bilinc ve farkina varamayacaktir. Yasamini algilamak, yasamak tanimak yerine; yasatilan hayatin her turlu iliskisel sorunlarina maruz kalacaktir.
-
Yasam ve Iliski Felsefesi
Birarada ve Beraberce Yasamak Uzerine Insanoglunun birarada ve beraberce yasayabilmesi icin; aralarindaki her turlu celiski ve ayrim dogal goruntusunu; oncelikle fark ve iliski dusuncesinin goruntusune tasimasi gerekir. Ilk gorunen celiski; insanoglunun sosyal bir varlik olmasiyla, bencil olarak algilanan kisisel gorunumudur. Insanoglu; dogdugu andan itibaren; bir bakima muhtaclik duyar. Buradan ilk insanoglu sosyalligi, anne ve dogurdugu kendi turu olarak yansir. Bugun bir insanoglunun, en kucuk sosyal birim aileden, en buyuk sosyal birim evren temelindeki beraber ve birlikte yasama dusunce ve davranisinin; algi ve bilinc acisindan pek bir farki yoktur. Bunun icin iki farkli bilinc gerekir. Biri bireysel, digeri insansal. Bu temelde bakildiginda; insansal bilincin, kendisine icinde bulundugu toplumu ve dunyasi tarafindan verilmesi gerektigi ortaya cikar. Ama maalesef; icinde bulundugu toplum da, dunya da; her turlu ayrim icinde yasamaktadir. Dolayisiyle verilen bilinc parcasal bilinctir. Nedir, bu parcasal bilinc;kisinin, bir olarak insan olmanin numenal butunlugune ulasamayan bilinctir. Yani, dil, din, milliyet, irk, cins, cografya, ulke, toplum, etik, kultur, tarih, koken, gelenek v.s. farklarinin farkina varamama ve sadece kendi farkini one cikarma, ustun kilma v.s. bilincidir. Butun bunlar; Butunsel degil; parcasal bilinctir. Iste bu parcasal bilinc; derece derece, tum evrensel butunlukteki insanoglunu; biribirinden ayirir. Bu ayrimdan dolayidir ki; insanoglu, kisisel egosunun insanlikdisi ogelerine basvurur. Yani; erk, guc, otorite, iktidar, cikar, ustunluk, v.s. Kisaca yaris. Iste bugun dogan bir bebegin yasam ve iliskilerini bekleyen hazir bir dunya vardir. Bu dunya; dogal zihniyetten dolayi, ayrimlar, cikarlar, celiskiler ve parcalar dunyasidir. Bebegin, butun yapabilmeside; bu dunyaya ayak uydurmaya calismasidir. Iste bu caba kisisel bir cabadir ve Bireysel bilinc gerektirir. Bu bireysel bilinc te; Insansal Butunluk ve iliski temelindedir. Bireyin amaci, bu insansal bilinci yakalamak olursa; sorun kendiliginden cozulur. Cunku bu bilinc; Parcayi, butune; celiskiyi, iliskiye; ayrimida, farka donusturmesidir. Butun bunlar; insanlikdisi bir kaynaga basvurmadan yerine getirilebilir. Kendi parcasinin ve diger parcalarin iliski icinde olabileceginin farkina varmak ve celiskiyi yaratanin; ayrim temelli bir yanasim oldugunun ve aslinda, ayrimi yaratan farklarin, parcalamaya yonelik oldugunun bilincinde olarak; Butunlugun; farkli parcalardan olustugunu ve her farkin butunun ayrilmaz bir parcasi oldugunu bilince cikarmasi gerekir. Iste bu da daha once belirtilen; insansal vicdan ve evrensel saygiyi; bireysel hak ve ozgurluklere uyarlamakla mumkundur. Iste birey bilincine ulasmis bireylerin; bir arada ve beraberce yasayabilmesi; her birey farkinin, insansal butunu olusturan, farkli parcalar oldugunu evrensel butunu de; bu farkli parcalarin beraberliginin farklarini koruyarak saglayacagini gorebilmesi ile mumkundur. Buradaki en onemli unsur; bireyin kendi farkina bir "ayricalik" tanimamasidir. Iste bu herhangibir ayricalik, hem parcalanmayi, hem ayrimi, hem de celiskiyi; dolayisiyle; gucu, otoriteyi, iktidari, bencilligi ve cikari da; beraberinde getirir. Ayricalik; insanoglunu; insanlastirmayan, yerlesmis, alisilagelmis ve otomatiklesmis bir olgudur. Bundan arinabilmek ise; ilk ve gereken bilinc asamasidir. Ayricalik yerine farklarin farkinin birbirini tamamladigi algisi hem fark bilincini ve farkindaligini hem de farklarin birbirinden ayrilmama bilinc ve farkindaligini getirir.
-
Yasam ve Iliski Felsefesi
Yasam ve Iliskiyi Ogrenmek ve Bilincli Yasamak Turkiye'nin herkesin"deprem Dedesi" olarak tanidigi, kisinin meshur bir sozu vardir" Depremle yasamayi ogrenecegiz" Bu soz aslinda; depremle yasama bilincini veren bir cumledir. Her birimiz, birer kisi olarak; baska kisilerde olmayan hem ozel, hem de degersel ogelere sahibiz. Eger herkes kendi basina yasiyor olsaydi. Herkes kendi ozelligiyle yasardi. Ama, maalesef; yasam ve onun iliskisi kisisel degil toplumsaldir. Bu ne demektir? Herbirimizin toplumun bir parcasi olarak; beraber yasamasi demektir. Peki kisiselligimiz? Iste o da bizim toplumdaki ozel yerimiz. Eger bir arada yasayacaksak; ayni deprem dedenin dedigi gibi "bazi seyleri ogrenmek" zorunda ve durumundayiz. Bunun en onemli nedeni; hem kendi yasam ve iliskilerimizi kolaylastirmak hem de beraber yasayacaklarimizla; birlikte, beraber ve ahenk icinde yasamak. Genelde bir kisiyi, diger kisiden farkli kilan ve onu ozel yapan sey nedir? O kisinin; kendisine ait yetismisligin verdigi; milli-dini, kokensel, ahlaki, geleneksel, ailevi v.s. degerlerdir. Iste bir toplumun icinde; bu ozelliklere farkli olarak sahip ve her biri kendi icin ozel; kisiler yasar. O zaman; herseyden once; kendimizden farkli degerlere sahip kisilerle birlikte yasamayi ve iliski kurmayi ogrenmeliyiz. Bu ne demektir? Bunun anlami sudur. Herkes; kendi degerlerini ortaya koyabilmenin yaninda; beraber yasamakta oldugu ve kendi degerlerini tasimayipta farkli degerler tasiyan kisileride saygi ile karsilamayi ogrenmelidir. Bunun yarari iki turludur. Diyelim siz muslumansiniz ve sizin bir Alevi arkadasiniz var? Nasil bir arada yasamayi ogreneceksiniz? Cok basit. O sizi size ait olan degerlerle algilayacak; siz de onu ona ait olan degerlerle algilayacaksiniz. Bunun yarari, ne olacak derseniz; birbirinizi ne kadar detayli tanir ve algilarsaniz ve birbirinizin degerlerine karsilikli ne kadar saygili olursaniz, iste o zaman o beraberlik yurur. Bu bir Turk-Kurt birlikteligi, bir teist-ateist birlikteligi v.s. kisaca; tum dogrusal inancsal ve ideolojik, yetisim, koken, ahlak, gelenek v.s. farklarinin birlikteligi anlamini tasir. Bizim, Anadolu'muzun tarihsel gelenegi, birikimi, gozlemi; zaten tam da bu ahenk ve mozaik farklari icin; "bicilmis kaftan" cografyasidir. Bu su demektir. Ozel birer kisiler toplulugu olarak; farklarimizin getirdigi farkli degerlerimizle birlikte yasamayi ogrenmeliyiz. Ayni "deprem dede" nin dedigi gibi; eger depremle yasamayi ogrenmezde; deprem icin gerekli tedbir ve onlemleri almazsak, ne olur? Deprem bize; depremle yasamayi ogrenmemisler olarak, "pahaliya patlar" Iste burada da; eger; farklarimizin getirdigi farkli degerlerimizle birlikte yasamayi ogrenmezsek; bu da bize toplum olarak "pahaliya mal olur" nasilmi? Gereksiz, mucadele ve savasim yaparak, biribirimizi kendi dogrusal degerlerle degerlendirip, baska degerlere hak tanimamak, boylece, kutuplasmak, bolunmek, biribirimizi otekilemek ve geneliyle; huzursuz, gecimsiz, tedirgin, korkulu, yasam garantisi olmayan, v.s. bir toplum yaratmak. Iste boyle bir toplumun; ne ulkemize, ne ulke halkina, ne de ulke icindeki herbir bireye zarardan baska birsey getirmeyeceginin bilincinde olmak lazim. Ustelik; bizim bu gecimsizligimizi; bir koz olarak kullanip; bizi tamamen biribirimizden ayirmak isteyen, ideolojilere, inanclara da paye vermek. Sonucta unutmamak gerekir. Insanoglu, sosyal ve toplumsal yasam ve iliski surdurmek zorunda olan bir varliktir. Birakalim toplumu, iki kardes, akraba, aile uyesi v.s. de bile; bu ogrenim gecerlidir. Cunku bu ogrenimin bilincine varir ve bu ogrenimi uygular ve ogretirsek; degil; iki kisi olarak ya da sadece Anadolu olarak; dunyanin herhangibir cografyasinda bile; yasam ve iliski zorlugu cekmeyiz. Demekki, bu "birlikte yasamayi ogrenmek" bize yasam ve iliski olarak; dunyanin her cografyasinin kapisini acar. O yuzden de; bu ogrenim-ogretim, bilgi, birikim ve bilinc; hem bireysel, hem insansal, hemde evrensel bir uclemin saglanmasinin caldigi kapidir. Su andaki Turkiye'mizin icinde bulundugu durum; tamda bu ogrenimin ogretimin en ihtiyac duyuldugu donemdir. Her bir kisi; sapkasini onune koyup "ben, kendi farklarimin farkli degerleriyle birlikte; icinde yasadigim toplumdaki kisilerin benden farkli farklarinin degerleriyle birlikte yasamayi ve iliski kurmayi biliyormuyum?" sorusunu sormasi ve bir an evvel bu soruyu olumlu cevaba ve bilince cevirerek; yasam ve iliskisine devam etmesi gerekiyor. Yani; deprem olmadan; onlemlerin ve tedbirlerin alinmasi ve bu konuda her ozel kisiye dusen tek tek gorev ve sorumluluk. Ustelik, bu konuda o kadar sansliyizki; belki de Anadolu topraklarindan baska; yeryuzunde, bize bu birlikte yasamayi ogretecek, tecrube, birikim ve bilgiye dayanan toprak parcasi yoktur. Sadece etrafimiza bakmamiz, yasli akraba ve cevreyle konusmamiz ve eger mumkunse ulkemizin topraklarini gezerek gozlemlememiz, kosedeki kahve de ki birlikteligi gozlemlememiz v.s. yeterli olacaktir. Yeterki, birlikte yasamayi ve iliski kurmayi ogrenmek isteyelim ve bu istemi dusunce ve davranisa tasiyalim. Anlayis, olgunluk, hosgoru, misafirperverlik, alcakgonulluluk, alicenaplik, dostluk, arkadaslik, komsuluk, destek, yardim, v.s. duygu ve dusuncesiyle.
-
Yasam ve Iliski Felsefesi
Dogumdan, Bireye; Bireyden, Insana Bu yazida, sizlere "yasam yolculugunu" aciklamaya calisacagim. Dogum ve doganin iradesinden bagimsiz kendisine verilenler; deri rengi, cinsiyet, ad, soyad, aile, sulale, cevre, ulke, milli koken, dini koken, yap-yapma egitim ve ogretimi, milli kokensel ve dini kokensel degerler, toplumsal degerler, cografi degerler, ailevi degerler, cevresel degerler, genel ve programli, egitim, ogretim, zorunlu arkadas ve okul cevresi, akraba iliskileri,ekonomik degerler, sosyal ve siyasal degerler, etiksel degerler, okunup ogrenilen degerler, tarihi, bilimsel, felsefi degerler, herturlu soyut degerler, v.s. Kisi buyudukce; bu degerleri, ozumseme, karsi cikma, kabul etme, tartisma, dusunme ve davranisa tasima, degerlerin, kendine gore ifadesi, kullanma, iletme, sahiplenme, bu degerlerin "en dogrusunu, iyisini, guzelini, olmasi gerekenini v.s." savunma, baskalarini bu savunulan degerlere, ikna etmeye cabalama, herkesi; kendi degerlerini savunmaya yonelik tartisma ve TUM VERILEN DEGERLERLE, DEGERSEL, INANCSAL, DOGRUSAL IDEOLOJIK VE TEORIK MUCADELE. Ne yazikki; bizim gibi, birey olma ve bireysellik egitimi vermeden yoksun toplumlar icin, hayat yolculugu burada bitiyor. Olmasi gereken, birey yolculugu ise; tum bu dogumdan itabaren verilen degerleri, kendi oz irade ve algi temelinde kendin icin; yeniden duzenleme, gereksizlerinden arinma, gerekli gorulenleri; kendi oz iradenle algilama v.s. KISACA; KENDI KENDINI, dogumdan itibaren verilen degerler yerine KENDI OZ DEGERLERINLE OLUSTURMA. Bireysel kisilik olusturumu. Son asama ise; gerek dogumdan itabaren verilen olsun, gerekse senin kendi oz degerlerin olsun; butun bu degerlerin, birer; ayrimcilik, bencillik, cikar, mucadele, TANRISAL, DOGRUSAL, INANCSAL, degerler oldugunun bilincine varma ve sanki, yeniden doguma doner gibi; insanlasmak ve insanlik sunmak adina; tarihi tamamen geri cevirerek; tum bu elde edilen degerlerden bir bir arinma ve hemen hemen her degerde, serbest dusunur olabilme. Bu arada; bireysel sayginin, hak ve ozgurluklerin bilincine varabilme; gercek ve dogru farkinin bilincine varabilme ve, tum ctetolojik ve evrenssel koken ve temele ait dusunce ve davranisin vasfina ererek; bu dusunce yapisinin, insandisi, insanlikdisi ve insanozaleyhte iceriginin bilincine vararak; bireysel temelde; tum bu insanozunun disindaki degerlerden arinma mucadelesi. Yani, birey bilinci almis yapiyi; bireysel olarak insanlastirmaya yonelme. En azindan, belki olum (olmek) gelmeden; hic olmazsa; bazi degerlerde insan olmanin ozde ne oldugu, tadilmis olur. Iste, yasam yolculugu; dogumdan, bireye; ve bireyden, insana dogru uzanan, yalniz, yorucu, zevkli, inisli cikisli, ama devamli ilerleyen bir yolculuktur. Once veri ile baslar, sonra algi ve kendinleme ile devam eder, sonra tum verilerin curutulmesi ve yanlislanmasi algisi ile, verilerden, arinma, ihtiyac duymama, ile; tamamen farkli kulvarda giden bir yolculuktur. Cok ilginctir, biryerde; tum yasam yolculugu, bir bebegin dogumda dile gelip"ben insanim, bana bu verileri bosuna vermeyin cunku bu veriler beni insan olmaktan alikoyuyor, uzaklastiriyor, bana ayrimciligi, bencilligi, cikari, ve herturlu insan olmayan degerlerle bir yasam surmemi benden istiyor, o yuzden; hic zahmet etmeyin. Birakin, beni kendi halime; ben bir birey olarak; bireysel temelde; tum insan olan ve insanlik sunan evrensel degerlerle yasam ve iliski sureyim" Iste, dunyanin neresinde olursa olsun, bir dogan bebek bunu diyebilse; tum yasam yolculugu cok degisik olur. Tum dogan bebekler, bunu diyebilse; dunya da degisik olur. En azindan, bir bebek yasam yolculugunu GERIYE DOGRU DEGIL; ILERIYE DOGRU yapar. Halbuki, dogan bebege; dogdugu andan itibaren insan diyorlar. Iste bu ilk ve dile gelmeyen veri. Tum yasam yolculugu da; bu veriyi almak icin geciyor. En azindan, birey bilinci alabilmis olan icin, bu olanak doguyor. Bence ilk alinmasi gereken bilinc te; BELKI INSAN OLARAK DOGUYORUZ AMA INSAN OLMAK ICIN YASIYORUZ. En azindan; bize verilen bu ilk, gorunussel ve ayrimsiz verinin anlamini kendimize vermek icin, onun ozunu ozde algilamak icin; yasam yolculugu yapalim.
-
Yasam ve Iliski Felsefesi
Insanoglu Birarada ve Beraberce Nasil Yasar? Insanoglunun birarada ve beraberce yasayabilmesi icin; aralarindaki her turlu celiski ve ayrim dogal goruntusunu; oncelikle fark ve iliski dusuncesinin goruntusune tasimasi gerekir. Ilk gorunen celiski; insanoglunun sosyal bir varlik olmasiyla, bencil olarak algilanan kisisel gorunumudur. Insanoglu; dogdugu andan itibaren; bir bakima muhtaclik duyar. Buradan ilk insanoglu sosyalligi, anne ve dogurdugu kendi turu olarak yansir. Bugun bir insanoglunun, en kucuk sosyal birim aileden, en buyuk sosyal birim evren temelindeki beraber ve birlikte yasama dusunce ve davranisinin; algi ve bilinc acisindan pek bir farki yoktur. Bunun icin iki farkli bilinc gerekir. Biri bireysel, digeri insansal. Bu temelde bakildiginda; insansal bilincin, kendisine icinde bulundugu toplumu ve dunyasi tarafindan verilmesi gerektigi ortaya cikar. Ama maalesef; icinde bulundugu toplum da, dunya da; her turlu ayrim icinde yasamaktadir. Dolayisiyle verilen bilinc PARCASAL bilinctir. Nedir, bu PARCASAL bilinc; INSANSALLIGIN BUTUNSELLIGINE ULASAMAYAN BILINCTIR. Yani, dil, din, milliyet, irk, cins, cografya, ulke, toplum, etik, kultur, tarih, koken, gelenek v.s. Butun bunlar; Butunsel degil; parcasal bilinctir. Iste bu parcasal bilinc; derece derece, tum evrensel butunlukteki insanoglunu; biribirinden ayirir. Bu ayrimdan dolayidir ki; insanoglu, kisisel egosunun insanlikdisi ogelerine basvurur. Yani; erk, guc, otorite, iktidar, cikar, ustunluk, v.s. Kisaca YARIS. Iste bugun dogan bir bebegin yasam ve iliskilerini bekleyen hazir bir dunya vardir. Bu dunya; AYRIMLAR, CELISKILER, PARCALAR dunyasidir. Bebegin, butun yapabilmeside; bu dunyaya ayak uydurmaya calismasidir. Iste bu caba BIREYSEL bir cabadir ve Bireysel bilinc gerektirir. Bu bireysel bilinc te; Insansal Butunluk ve iliski temelindedir. Bireyin amaci, bu insansal bilinci yakalamak olursa; sorun kendiliginden cozulur. Cunku bu bilinc; Parcayi, butune; celiskiyi, iliskiye;ayrimida, farka donusturmesidir. Butun bunlar; insanlikdisi bir kaynaga basvurmadan yerine getirilebilir. Kendi parcasinin ve diger parcalarin iliski icinde olabileceginin farkina varmak ve celiskiyi yaratanin; ayrim temelli bir yanasim oldugunun ve aslinda, ayrimi yaratan farklarin, parcalamaya yonelik oldugunun bilincinde olarak; Butunlugun; farkli parcalardan olustugunu ve her farkin butunun ayrilmaz bir parcasi oldugunu bilince cikarmasi gerekir. Iste bu da daha once belirtilen; insansal vicdan ve evrensel saygiyi; bireysel hak ve ozgurluklere uyarlamakla mumkundur. Iste birey bilincine ulasmis bireylerin; bir arada ve beraberce yasayabilmesi; her birey farkinin, insansal butunu olusturan, farkli parcalar oldugunu evrensel butunu de; bu farkli parcalarin beraberliginin farklarini koruyarak saglayacagini gorebilmesi ile mumkundur. Buradaki en onemli unsur; bireyin kendi farkina bir AYRICALIK" tanimamasidir. Iste bu herhangibir AYRICALIK, hem parcalanmayi, hem ayrimi, hem de celiskiyi; dolayisiyle; gucu, otoriteyi, iktidari, bencilligi ve cikari da; beraberinde getirir. Ayricalik; insanoglunu; insanlastirmayan, yerlesmis, alisilagelmis ve otomatiklesmis bir olgudur. Bundan arinabilmek ise; ilk ve gereken bilinc asamasidir.
-
Yasam ve Iliski Felsefesi
Sozluk anlami temelinde ayrim ve fark kavramlari ayni kefeye konmakta; boylece olasi bir uzlasinin onu kesilmeye calisilmaktadir. Ayrim, iki seyi birbirinden koparmak, birbiri arasindaki iliskiyi kesmek, iki ayri yon yaratmak ve ayrilanlar arasi savas ilan etmektir. Burada ayiran ise farktir. Fark ise, bir seyin diger seyden farkli olmasidir. Burada isleyen duz mantik" madem farklilar, o zaman ayrilsinlar" mantigidir. Halbuki, evrensel temelde hersey icicedir ve hepsi bir ayninin urunudur. Sorumuz o zaman; ayniyi olusturan farklari ayirmak mi? yoksa ayni temelinde farklari birlestirmek mi? olmaktadir. Insanoglu maalesef, kurmus oldugu dogal dusunce kokeniyle, tarihler boyu farklari hep ayirmayi yeglemis, bu ayrimi korukluyenler ve bunun icin yasami orgutluyenlerin cikarina alet olmustur. Erk savasi, sahsin egoizm savasi, ve butun insanoglunun kendi bunyesindeki savas; hep bu farkin kendini ustun goren bir fark tarafindan ayrimindan ve farklar arasi ustunluk kurma cabasindan cikmistir. Peki farklar varsa, bu farklar nasil bir ayni temelinde ayristirilmadan yasatilacaktir? Iste burada ayniyi yakalayabilmek ve bu ayni temelinde birlesip, butunlesip, beraberlesip birarada olabilmek; bu farka verilecek yeni bakis acisinda yatmaktadir. Nedir bu bakis acisi? Bu bakis acisi, bir ayniyi savunmak ve ayni icin mucadele etmek . Bu ayni numenal insan ve insanligin insan ve insanlik icin dusunce/davranisi, duzeni/sistemidir. Ikincisi, farklari bu ayni temelinde yasatabilmek ve farklar arasi bir fark eliyle; digerlerine ustunluk kurmadan, diger farklari ayirmadan ve yok saymadan tum farklarin farklar esitligi ve antiayrimciligi temelinde birlikte yasam hakki ve dusunce/davranis ozgurlugu tanimaktir. Ayrica unutmamalidirki, ortaya konan her fark, bir farkin ortaya koydugudur. Iste bu yuzden; farkin farkina varmak, ne farki ayirmak ne de gormemezlikten gelmek bir aynilik ilkesidir. Cunku, herhangi bir cikarci farkin, kendi farkinin erkini isteyenin; basarisinin tek yolu, diger farklar arasi dayanismayi kirarak ve farklari kendi icinde yanliz birakarak ve de onlari kullanarak; kendi farkinin hukumdarligini ilan etmesidir. Bunu onlemenin tek yolu; farklarin biribirinden farksiz olusturacagi birlik, beraberlik, butunluk ve aynilik olacaktir. Iste o zaman farklarin icinden hic bir fark kendi farkinin erkine soyunamayacaktir. Boylece farklarin varligi temelinde farklar arasi ayrilmaz butunluk ve beraberlik saglanmis olacaktir. Kendi farkimizi nasil korumak, kollamak savunmak istiyorsak; insan ve insanlik temelli cesitliligin de ortaya koydugu ve genelde kisinin farklarinin disinda kalan farklari ayni kendi farkimiz gibi algilamak ve saygi/anlayis ile karsilamak gerekir. Tek amac farkin numenal insanlik ve insanligina hizmet edip etmedigi olmalidir. Bu temelde insan ve onun insanligina yonelmeyen ve ayrimcilik ve fark erk temelli farklardan arinmak ve soyutlanmak gerekir. Bu da farklarin, birlik ve butunluk temelindeki numenal yetinin verecegi arinma ve soyutlanma savasidir. Uzlasmanin temelide, farklarin insan ve insanliga hizmeti ve birbirinden ayrilmama birbirini destekleme, yardimlasma savasidir. Uzlasan farklarin savasi, uzlasmayi cikarina ters bulan erk duskunu farkin kendi farkini ustun kilma ya karsi verdigi savastir.
-
Bilimin Bilimsel Temeli-Fenomenin Fenomen Olarak Ortaya Konamamasi
Sen olsan verilmek istenen algiyi ve kavramlara verilen anlam icerigini degistirmeden, nasil anlatirdin? Buyur, bir deneme yap.