Zıplanacak içerik

evrensel-insan

 Saygıyla Anıyoruz
  • Katılım

  • Son Ziyaret

evrensel-insan tarafından postalanan herşey

  1. Basvuru ve basvurmak beraberyazilir. Ayri yazildiginda ise anlam fizikidir. Basini duvara vurdu. Ise basvurdu.
  2. Muracaat'in es anlamlisi basvurudur. Fiil olarak basvurmak, muracaat etmek tir.
  3. Fiillerin dogrusunu algilayabilmek icin, fiil kokune ve isme bakmak gerekir. Fiilin ismi, tiksinti dir. Emri yani koku de "tiksin" dir.
  4. Bunlar yabanci kokenli kelimelerdir. Loga, logdan turer. logo da bir isaret, cizim v.s. kokenidir.
  5. Ben senin yanitina yonelik, yazmadim zaten. Sadece sorunun aciklamasini yaptim.
  6. Buradaki fark yazi dilidir. Yazi dilinde "hakikaten" dir. Bunun diger her turlu versiyonu, konusma dili olartak bolgesel ve agiz farkidir. Hakikaten; "hakikat" ten turetilmis, bir onaylama/onaylatma kelimesidir. Yani eylemin oldugunun guvencesidir,
  7. Her ikiside. Altmis-59 dan sonraki sayidir. Atmis-Atmak fiilinin misli gecmis zamanidir. Ucuncu tekil sahistir.
  8. Bence sen once bir bilimselligi tad, algila, bilinc ve farkina var. Ondan sonra tekrar bakariz. Yani once su inancinin sinirlarini bir sorgula. Inandigin her ne ise onu builimsel olarak bir kontrol et. Mantiksal olabilirlik olasiligi olarak her seyi degerlendir ondan sonra su an bilimin epistemolojik olarak ortaya koyamadigi bir seyin var oldugunu dusunuyorsan da, o konuda inancini koru ama unutmaki o inanc bilim onu curutene kadar gecerlidir ve sadece senin icin gecerlidir.
  9. Hangi ve kimin/neyin demokrasisi? teokrasinin mi, otokrasinin mi, teklesmis dini mezhebin mi/milli kokensel kimligin mi? Bireyi olmayan ve bireyi icin var olmayan sadece bir farki one cikaran ve farklari teklestiren bir demokrasi; ancak o farkin demokrasisdidir. Digerleri uzerinde ise bir diktatorluktur. Cunku bireyi olmayan toplumlar ya bir cemaattir, ya da bir ummet. Millet demek; her turlu farkli halki bunyesinde farklari ile birlikte barindiuran ve har farkin hak ve ozgurlugunun tanimini temsilini devlet olarak isleten ve devletin her farkli halki bir babanin farkli evlatlarini korudugu/kolladigi gibi koruyan/kolluyan ve evlat farki/ayrimi yaratmayan bir devlettir.
  10. Sirince kurtulmus ta, sirincedekiler sirinlere donusmus mu? Neyse 21 Araligin gun bitimine az kaldi.
  11. evrensel-insan şurada cevap verdi: evrensel-insan başlık Felsefe
    Burayi aciklar misin? Sonucta Darwin den sonra bilim koprusunun altindan cok sular gecti ve evrim olgu oldu. Insanoglu maymundan gelmemistir. Evrimin bir olgu oldugunu biliyor musun? Basligi okuyabilirsin. Bence daldan dala atliyorsun, birincisi tesaduften ne algiliyorsun, ikincisi kainatin "olusumu" ndan ne algiliyorsun? Kainat mekan olarak daimidir. Big bang ise zamansal bir teoridir. Zaman insanoglunun bir urunudur ve mekan zamandan bagimsizdir.
  12. Bilindigi gibi, basbakan "kuvvetler ayriliginin bir engel oldugu" soylemini, tam da Anayasa Mahkemesinin "deliller kanuni degildir" aciklamasi uzerine yapti. Buradan Basbakan'in ve esbaskanliginin ve hedeflerdigi basbakanlik sisteminin vurgusu vardi. Bunun uzerine Cumhurbaskaninin "Kuvvetler ayrimi demokrasinin geregidir ve temelidir" aciklamasi; her ikisi arasindaki iktidar savasimini bir kez daha gundeme getirdi. Kuvvetler ayriligi nedir? Bilindigi gibi, yasama, yurutme ve yargi kuvvetler ayriligi olarak demokrasi de gecer. Burada onemli bir nokta vardir. Aslinda bu bir ayriliktan ziyade kuvvetler arasi farklari gosterir. Onemli olanm ise yargi ve denetim konusudur. Basbakanin aciklamasi demekki henuz yarginin tam istendigi gibi eline gecmemesinin bir aciklanmasidir. Cunku yargi da hala basbakan ve cumhurbaskani iktidar ic savasinin galibi vesoz sahibi ortadadir. Buradan iki nokta ortaya cikar. Birincisi kuvvetler ayriliginin bir devlet sekli ve idaresi temelinde olmasi, ikincisi yarginin diger iki kuvveti denetleyebilme ozgurlugu/serbestligi. Iste buradaki denetim de yargi da, yurutme de yasa da; devletin sekli ve idaresi temelindedir. Gecmise bakarsak bu konudaki ortak nokta Cumhuriyet olarak bilinmektedir. Zaten kuvvetler ayriliginin ortadan kalkmasini isteyen Basbakan, bu ayriligin dayandigi temeli yani Cumhuriyeti hedef almistir. Cumhurbaskaninin yanasimi ise Cumhuriyetten degil; demokrasiden yana olmaktir. Buradan bir fark daha ortaya cikar. Basbakanin tek sesli otokrasi/teokrasisine karsi; cumhurbaskaninin kuvvet ayriligi farkli gorunumlu teokratik/demokratik bir devlet gorunumu. Zaten araslarindaki bu fark ta cagdaslik farkidir. Her ikisi de aslinda cumhuriyeti hedef almistir, yalniz birisi tam bir basbakanli padisahlik isterken ve polis devletini hedeflerken; digeri demokratik gorunumlu, kuvvetleri ayrimli gorunumlu evengalist, cemaatci bir teokratik demokrasiyi hedeflemektedir. Kisaca aralarindaki iktidar savasim farki; teokrasinin otokratikliginde ve demokratikliginde yatmaktadir. Sonucta kuvvetler arasi fark ve ayrim olmamasi otokrasiyi, olmasi ya da olur gozukmesi demokrasiyi getirir. Ama ana devlet sekli ve isleyisi her ikisinde de teokrasidir. Iste bu anlamda konu kuvvetlerf ayriligi tartismasindan ziyade; devletin sekli ve isleyisinin teokrasi mi (otokratik ya da demokratik) yoksa cumhuriyet mi olacagidir. Zaten ara ara siddetlenen iktidar kavgasinin ve iktidar guc gosteriminin bir yerde amaci da TC 'nin cumhuriyetini hedeflemektedir. Otokratik ya da demokratik bir teokrasi olarak. Bu cok iyi algilanmali, ilericiler, devrimciler, aydinlar saflarini teokrasi mi/cumhuriyet mi olarak secmelidirler. Unutmamak gerekir ki, teokrasi ulkeyi en az bulundugu yerden 300 yil geriye, karanlik caga cekecektir ve her turlu evrensel hukuk insan haklari hak ve ozgurlukler cemaat olarak ya da ummet olarak rafa kalkacaktir. Zaten ulkemizin toplumu ve farkli halklarinin olan bilinci 18. yuzyila dayanmakta ve cagin 300 yil gerisinden gelmektedir. Boyle bir teokrasi, ister otokratik ister demokratik olsun, ulkenin karanlik caga gomulmesi demektir.
  13. Kavram kargasasinin hakim surdugu, dunyada ve Turkiye' de; laik-sekuler ikiliside nasibini almaktadir. Bilindigi, gibu; bu iki kavramda, Fransa Ihtilali'nden sonra yayilmis ve toplumlarca, benimsenmis ve kullanilmistir. Iki terimin, kavram icerikli anlamlari farklidir. Laiklik, genelde; din islerinin ve konularinin, devlet isleri ile karistirilmamasini, yani; devletin bir dini gorusu olmamasini ifade eden bir kavramdir. Laik, bir duzeni savunan kisi; pekala, dini inanci olan bir kisi olabilir. Dini inanc ve ibadet ve dini yasam ve iliski acisindan, laiklik, kisiye hic bir kisitlama getirmez. Sekuler ise, tamamen dini temele yonelik bir kavram olup; dunyevi anlamini ifade etmektedir. Genelde, dini mentalitenin kokeni, yasam yerine; olume ve olum (olmek) sonrasina-ruh, cennet, cehennem, azrail, dirilis v.s.-dayandigindan; sekuler tamamen dini distalayan ve dini olmayan ve dini icermeyen bir yasam ifadesi, icerigi tasir. Hatta, gunumuzde, din disilik, dini icermeme, dini olmayan v.s. temelli ifadeleri de, en iyi ifade eden kavram sekulerdir. Ateistler, ancak sekuler olurlarsa ateist olurlar. Turkiye' deki 1923 kurulusunu ve Ataturk'un getirdigi yenilikleri ve devrimleri hatirlarsak; burada; vurgulanan kavram laiklik, yani devlet yapisinin, dini bir taraf veya gorusu olamayacagi, ve dini kurumlarin, devletten ayri yapilanacagi vurgulanmaktadir. Iste "TC, laik bir devlettir" in ifadesi budur. Bu temelde, ordu; laik olabilir, yani; dusunce ve davranis olarak; devletin, dini kuruluslarindan ayri yapilanmasi gerektigini savunabilir. Fakat, bu dusunce ve davranis; orduyu kurum olarak sekuler yapmaz. Bugun, diyanet islerinin oldugu, istiklal marsinda, dini icerikli misralari bulunan ve genelde, %99' u musluman-ki tartisilir-oldugu soylenen toplumun; ve dogustan itibaren, sorulmadan TC vatandasliginin yanina, ve dini hanesi bulunan yerine; islam yazilan bir nufus kagidina sahip olan bir toplumun ve onun her turlu kurum ve kuruluslarinin; tum devlet ve egitim, saglik ve bilimum siyasal ve sosyal yapinin; ve osmanli gibi muslumanligi, her zaman one cikarmis bir imparatorlugunun varisi TC'nin; vatandaslarinin sekuler oldugunu kim soyleyebilir? Sekuler olmak, bir bilinc ve kendi degerlerini sorgulama-nedenleme gerektiren bir icerige sahiptir. Ustelik, sekulerlik; dini icermeyen, din disi ve dini olmayan bir kavram olarak; kisiseldir. Her turlu kurum ve kurulusun icinde, sekuler dunya gorusune sahip, kisiler olabilir. Bu kisiler, ordu yapisinda da bulunabilir. Ama bu orduyu ve ya herhangibir kurum ve kurulusu sekuler yapmaz. Ustelik ordu laikte olamaz. Ancak, ordunun ilkesi olarak laik bir duzenden yana taraf olabilir. Dolayisiyle, bilhassa Turkiye'de bu iki kavram karismaktadir. Kisi ve herhangibir kurum kurulus laik olamaz, ancak dunya gorusu olarak laik bir duzeni/sistemi savunabilir. Sekuler dunya gorusu ise, tamamen kisiseldir ve kisinin her turlu dusunce ve davranis ve de yasam ve iliski olarak dunyevi oldugunu ve dunya otesi, yasam sonrasi v.s. hic bir degeri deger olarak uygulamadigini gosterir. Genelde hemen hemen her din felsefesinde bir dunyevi disiligi oldugundan, sekulerlik genelde dini uygulamalara ve inanca ters duser. Buna muslumanliktaki imanin sartlari da dahildir. Farklari maddeler halinde ortaya koyabiliriz. Laiklik, dinin devlet islerinden farklilasmis bir sistem/duzen seklidir. Sekulerlik ise; kisinin dunyeviligidir. Bir musluman, seriat duzenini arzu etmedigi surece, laik bir duzende yasayabilir ve hak ve ozgurlugunu koruyabilir. TC'nin 87 yillik tarihi bunun kanitidir. Bir kisi hem sekuler, hem musluman olamaz. Bir sistem hem laik hem seriatci olamaz. Sekuler anlayis, tanrisal yanasim ile direk baglantili degildir. Cunku sekulerlik dunyevilik demektir. Yani bir yerde dini olarak getirilen, dunya otesi degerlere inanmayistir. Mesela, cennet/cehenneme, olum sonrasi yasama, oteki dunyaya v.s. Oyuzden pekala, bir deist panteist, panenteist, ateist, anti ve nonteist ve bilimum tanrisal bakis acilarindaki dinsel teizm disi her ideolojik inancsal, sekuler olabilir. Cunku konu, dunyeviliktir ve beseriliktir. Oyuzden sekulerlik, bir yerde, dini olmayan (non religious), bireysel yasam ve iliski seklidir. Yani sekulerlik, dinilik ile mukayeselidir, tanrisal yanasim ile degil. laicism: control of political and social institutions by secular elements- Goruldugu gibi, laiklik; politik ve sosyal yapilanmalarin sekuler, elemanlar, temel ilkeler/esaslar eliyle/yoluyla kontrolu demektir. Bunun aciklanmasindaki neden, bir sistem ve duzenin laik olabilmesi icin devlet ve hukumetin bireylerinin sekuler zihniyete sahip olmalari gerekmektedir. TC tarihine bakildiginda bunun boyle olmadigi acik gorulur. Cunku TC tarihinde hic bir zaman sekuler bir zihniyet ne iktidar ne de muhalefet olabilmis, ne de devlet ne de gelen iktidarlar sekuler zihniyet temelindeki bir laikligi uygulayabilmislerdir. Dolayisiyle sekuler zihniyet temeline oturmayan bir laiukligin ne kadar laik olup olmadigi da tartisma konusudur.
  14. Aslinda dil, insanoglunu biribirine yakinlastiran ve arasindaki iliski bagini iletisim yoluyla kuran bir ihtiyactir. Anadolu gibi, herturlu milli-dini kokensel yapinin getirdigi dil farkliligida bir cesitliliktir. Bizler, tarihler boyu uyguladigimiz yanlis politikalarla, herseyi teke indirmek gibi olmayacak bir hayalin pesine dustuk. Halbuki, bu cesitlilikten herbirimizin yararlanmasi hepimizin ve icinde bulundugumuz toplumun lehine olabilirdi. Ne olurdu sanki, kendi disimizdaki dili de ogrenebilseydik. Yani Turkiye de yasayan bir vatandas olarak; Turkce disinda, herbirimiz, Kurtce'yi, Ermenice'yi, Ibranice'yi,Arapca'yi, Farsca'yi ve daha Anadolunun bagrindaki diger dilleri ogrenip, cok dilli bir toplum olsaydik fena mi olurdu? Umarim, yeni nesil ve gelecek nesiller; bu olanagi ve firsati goz onunde bulundururlar. Herkesin, her dili konusabilmesi, mutlaka iliskinin de iletisimin de daha saglikli olmasina yol acacak, farklarin butunlugunde ve iciceliginde onemli bir rol oynayacaktir. Ayrica, birligin, butunlugun ve uniter yapinin da bir guvencesi olacaktir. Dil, herseyden once bir iletisim aracidir. Konuyu bu anlamda alirsak; her cografya toplumunun kendi arasinda iletisim kuracagi; ortak bir dile ihtiyaci vardir. Anadolu'nun su anki dil kullanim ozelligini goz onune alirsak; bu dil Turkcedir. Yani, Anadolu halki ve TC vatandaslarnin ortak iletisim dili; Turkcedir. Dolayisiyle, oncelikle bu dilin herturlu egitimi gereklidir ve sarttir. Turkce dilinin egitimi; dilin, hem linquistic-dilin kurallari-hem langual-dilin yazim ve konusma kullanimi-hemde etimolojik-dilin hangi kokene dayandigi, nasil bir degisime ugradigi ve nasil sekillendigi-olarak egitimi ve ogretimidir. Bu temelde; Kurtce, Ermenice, Lazca, Cerkezce, ve benzeri Anadolunun tarihinde yer almis ve yerlesiklesmis dillerin egitimi; hem Anadolu, insaninin biribirini daha iyi algilamasi; Hemde toplum olarak cok dillilik acisindan onemlidir. Isteyenin, istedigini ogrenebilecek, bir dil egitim-ogretim sistem ve kurumlasmasi; eminim Anadolu, halkinin cok sesliliginin bir gostermesi ve yansimasi olacaktir. Dille egitime gelince, yukarida da izah ettigim gibi; Anadolunun ortak dili Turkcedir. Bugun; diger dilleri bilenler bile bu dili bilerek ve ogrenerek buyumustur. Dolayisiyla, toplumun Egitim dili, Turkcedir ve Turkce olmalidir. Her, TC vatandasi; once cografyasinin dilini, kavramali ve onu iletisimde kullanilabilecek duzeyde ogrenmeli ve bu konuda egitim almalidir. Bunun disinda, her kisinin; hem Anadolu'nun hem dunyanin herturlu dilini ogrenebilecek olanagi olmalidir. Bu gonullu tutulmali ve isteyenin-ister kokenden gelen nedenle, ister gecerli dil olmasi bakimindan, ister ozel bir nedenle, isterse zevk icin-bu dilleri ogrenebilecegi, egitim-ogretim kurumlarinin olmasi gerekir. Bunu ozel kurumlarda, devlet kurumlarida saglayabilir. Hatta, Avrupa'daki gibi-Britanya- bu dil egitim-ogretimi; ikinci dil, yardimci dil ve hatta yabanci dil olarakta verilebilir. Bunu okullarda, saptamakta, kolaydir. Bu bir arz-talep konusudur. Eger, belirli bir bolgede; belirli bir Anadolu dilinin, belirli bir toplulugu bulunuyorsa; bu Anadolu dili; o okula, ikinci dil olarak eklenebilir. Ogretim gorevlileride; bu dili, iletisimlerine yardim etmesi temelinde; yardimci dil olarak, isterlerse ogrenebilirler. Bu egitim sistemi; okul yasiyla da; sinirli tutulmayabilir. Ozel okullar veya gece-hafta sonu okullari eliyle-ki ogrenecek kisinin yasam ve iliskisinin zamanini almadan-verilebilir. Bu tamamen, cagdas ve toplumunun rahat hak ve ozgurluklu yasayan ve yasamasini dusunenler icin gecerlidir. TC iktidarlari, bu dusunceyi, bu bilincle goremediklerinden; dilin, hicte gecerli olmayan acilimsal korkulari nedeniyle bir boluculuk olarak algilamaktadirlar. Halbuki, antiayrimciligin temeli; farklarin farkina varmak ve farklarin hak ve ozgurluklerini saglamak, korumak ve kollamakla mumkundur. Bu farki aslinda tartismasi olan bir konuda aciklayabiliriz. Mahkemelerde kisilerin kendi ana dilinde savunu yapmasi. Buradaki ilk yanlis, bir kisiyi o ulkenin resmi diline zorlamaktir. Ikinci yanlis ta bir kisiye resmi olmayan dilde savunu hakki vermektir. Peki, dogrusu nedir? Dogrusu sudur. Bir kisi bir ulkenin resmi dilini bilmeyebilir, ya da kendisini kendi ana dilinde daha net ifade ettigini dusunebilir. Iste bu durumda, devletin mahkemesi o kisiyi resmi dile zorlayamaz kisiye kendi ana dilinde savunma hakki da vermez. Peki ne olacak? Olacak olan bir kisi eger kendisini resmi dil disinda ifade etmek istiyorsa; devlet onaonun kendini ifade etmek istedigi dilde, tercuman bulmakta yukumludur. Boylece tercuman resmi dil konusmayan kisi ile resmi dili olan mahkeme arasinda her iki dilde de bir baglanti kurar. Yani resmi dili, kisiye onun dilinde tercume eder ve kisinin dilini resmi dile cevirerek mahkemeye kisi adina iletir. Tc'nin resmi dili turkcedir ve devletin her kurumunda resmi dil kullanilir.
  15. Hic dusundunuzmu, demokratik ozgurluk ile; ozgurlukcu demokrasi arasindaki bagi, iliskiyi ve celiskiyi? Ozgurlukcu demokrasi; genelde birey bilincini alaamis ve ulke olarak birey yetistiremeyen toplumsal kisilik sahibi ulkelerde yani, ulkemizde dusunulup te bilince cikartilabile bir yanasim seklidir. Tum izmler toplumsal kisiligin bir urunudur. Birincisi, kisinin kendisi ortada yoktur, sadece kendine gore ve kendi ideolojik/inancsal dogrusuna gore; o dogruya cekebilecegi toplum vardir. Bu temelde hilafsiz her izm; kendi dogrusuna gore; ozgurlukcu demokrasi uygular ve uygulayanida ozgurlukcu demokrat olarak tanitir. Buradaki ozgurlukcu kavrami; ideolojik/inancsal/dogru ile sinirlanmis bir ozgurluk; demokrasi anlami da; sadece bu sinirli ozgurluge uyma ve uygulama hakkidir. Demokrasi bir haktir. Bu hakkin taninmasi veya uygulanmasi da; ozgurluktur. Iste, birey yetistiren ve bireyi olan ve bireyler uzerine kurulan toplumlarda da; Demokratik ozgurluk vardir. Bu ne demektir? Bu her bireyin demokratik hakki vardir ve bu hak bireyin herturlu kisilik ve kimligini olusturan degerleri ortaya koyabilmesi demektir. Ozgurluk te; baska bir demokratik hakka dokunmamakta yatar. Birey kendi degerlerini dusunup davranma hakkina; yani, demokratik haklarina sahiptir. Ozgurluk te; bu haklarin baska bir bireyin degerlerine mudahele etmemekle sinirlidir. Iste demokratik ozgurlugu savunmak demek; kendi acisindan demokratik haklarini ortaya koyabildigi gibi; ozgurlugunu de baskasinin demokratik hakkiyla sinirlamasi ve ona mudahele etmemesidir. Dolayisiyle, bu temelde; birey hem ozgurluk yanlisi, hem de demokrattir. Ayni zamanda toplumdaki diger bireylerle birlikte antiatrimci yasam ve iliski surebilmesi icinde; Demokratik ozgurlugu savunur. Maalesef; bu anlamdaki ne ozgurluk ne de demokrasi; hem bireyi olmayan, hem de bireyi icin bir sistemi, duzeni olmayan ulkelerde mumkun degildir. Munkum olan tek sey; toplumsal kisiligin; kendi ideolojik/inancsal dogrusu temelinde; herkesi bu dogruya cekme mucadelesi ve buna da ozgurlukcu demokrasi demesi ve kendini de ozgurlukcu demokrat gormesidir. Buradaki demokrasi de ozgurlukte; bunu ortaya atan toplumsal kisiligin ideolojik/inancsal dogrusuyla sinirlanmis; ve de baska toplumsal kisilik lerin ideolojik/inancsal dogrularina savas acilmis ve mucadeleye cekilmistir. Bu da ancak; toplumlarin; ayrismalarina, bolunmelerine, kutuplasmalarina ve mucadelenin de; hangi ideolojik/inancsal dogrunun bu mucadeleyi "kazanarak" guc ve otorite temelli iktidara gelmesine yol acar. Gelen iktidarin da; kendi ideolojik/inancsal dogrusu icerikli tanidigi; ozgurluk ve demokrasi; baska ideolojik/inancsal/dogrusallasrla celisecek ve iktidar mucadelesi guc ve otorite elde etmek icin, bir kisir dongude surup gidecektir. Gozunuzun onune TC'nin tum gunumuze kadar olan ve devam eden ve de devam etmekte olan ve maalesef; hangi yakin gelecege kadar da devam edecegi bilinmiyen bir kisir dongu ve hem ozgurluk hem de demokrasi cikmazidir.
  16. TC kuruldugundan bu yana ve daha oncesi Osmanli imparatorlugundan gelen, bir tek seslilik ulkesi olagelmistir. Bu tek seslilik Osmanli'da Din agirlikli iken, TC tarihiyle birlikte milliyetci agirliga donusmustur. Demokrasi en basta tek seslilik degil; seslerin duyulabildigi bir sistemdir. Eger bir toplumda iktadar olarak ve devlet idaresi olarak tek seslilik hakim kilinmaya calisiliyorsa, bunun adi demokrasi degil, diktatorluktur. Konu tek sesliligin milli ya da dini icerikli olmasi degildir. Sadece bir sese toplumun alistirilmasi ve sadece o sese izin verilmesidir. Bu da otomatikman, ulke ve toplumda bir kutuplasma ve biz/oteki ayrimini ve mucadelesini getirmektedir. En basta, her turlu tek seslilik hic bir surette evrensel hukuk insan haklari ve hak ve ozgurluklerle bagdasmadigi gibi, demokratik te degildir. Ya da olan bir sesi susturmak ve onu sustururken de tek ses uygulama hic de ileri demokrasi degildir. Yalniz burada onemli olan tek ses ne olursa olsun, bu tek sese karsi cikmak ve mucadele etmektir. Yani mucadele "bu tek ses benim istedigim ses" ya da "bu tek ses benim istemedigim ses" temelinde olmamalidir. Cunku boyle bir yanasim ne bir demokrasi, ne de bir ileri demokrasidir. Bu temelde 2002 oncesi olan tek sesliligi bir tarafa birakirsak, o gun bu tek sese karsi cikanlar, bugunku tek sese karsi cikmiyorlarsa, onlarin karsi cikma nedeni tek sese degil; sadece olan tek sese karsi cikmaktir. Cunku ayni sey bugun icin de gecerlidir, bugunku tek sese karsi cikanlar, o gun cikmamislarsa, onlarda tek sese degil; sadece bugunku tek sese karsi cikanlardir. Iste bu anlayis, herseyden once gundemde olan tek sese karsi cikisi ve savunusu, tek bir kefeye koymakta ve teksese karsi cikanlar ve tek sesi savunanlar kutuplasmasina goturmektedir. Halbuki bu anlayis, O GUNDE BUGUNDE TEK SESE KARSI CIKANLARI KAPSAMAZ. Cunku tek sese karsi cikanlar, tek sesin ne olduguna degil; tek ses oldugu icin karsi cikanlardir. Aslinda gozlem olarak bu iki farkli donemin farkli iki tek ses savunucularini ulusalci, milliyetci, yurtsever ve Ozgurlukcu demokrat, 2. Cumhuriyetci, militarist karsiti olarak ortaya koyabiliriz. Genel olarak bu ortaya konan iki tek ses, birbirlerini milliyetci ve libos olarak degerlendirmektedirler. Ulke ve toplumu kuruldugu gunden bu yana tek ses olarak bir anlam ve icerik almis ve bu anlam ve icerik, belirli ve belirgin bir sekilde 2002 sonrasi baska bir tek sesin anlam ve icerigi olarak degisiklige suruklenmistir. Bugun artik bu tek ses, bir parti devleti olmustur. Yasama, yurutme, yargi, denetim ve bilimum devlet yonlendirim ve yaptirimi bu parti devletinin sesi haline gelmistir. O tomatikman da ilk susturulacak ses, karsi ses olan ulusalcilik, milliyetcilik ve militarizm olacaktir ve oyle olmustur ve olmaya da devam etmektedir. Peki ne olmaktadir, bu tek sese karsi olanlar, kendi tek sesleri eliyle bu tek sesin susturulmasina alkis tutmakta, sessiz kalmakta, hakli gormekte ve bunun BIR ILERI DEMOKRASI OLDUGUNU DUSUNMEKTEDIR. Bu kesim, bugunku algisiyla diger tek ses olanin dedigi libos ve yobaz birlikteligidir. Dolayisiyle de, bugunku tek sese karsi cikan herkes te, onceki tek ses bunyesinde ayni kefeye konmakta ve ulusalci, milliyetci, militarist v.s. olarak algilanmaktadir. Iste asil onemli olan herhangibir tek sesin savunusu ve diger tek sese karsi cikis degil, TEK SES NE OLURSA OLSUN ONA KARSI CIKISTIR. Cunku bu basta demokrasinin cok sesliligine aykiridir. O yuzden ben; ulkenin ve toplumumuzun ve de farkli kesim ve halklarinin bu kutuplasmayi birakip, artik Turkiye'de bu oyle veya boyle tek ses donemini bitirmeye cagiriyorum. Gercek demokrasi, cok seslilik, evrensel hukuk insan haklari ve her turlu farkin farkinin tanindigi ve temsil edildigi bir hak ve ozgurluk ve de sivil kurum ve kuruluscu bir devlet yapilanisinda birlesmeye cagiriyorum. Unutulmamasi gereken tek sey, tek sesler arasi her turlu kutuplasmanin, bizoteki ayriminin ve mucadelenin, sadece ve sadece emperyalist zihniyete onun soros ideolojisine ve evengalist cemaat orgutlenmesine yaradiginin ve ulke butunlugunu ve birligini her acidan tehdit ettiginin bilinc ve farkina varilmasi. Bugun ulke ve toplumun komsusu ile olabilecek her hangibir savasa suruklenmesinin vehametinin algilanmasi. Tek ses ne olursa olsun bunun bir demokrasi hele hele bir ileri demokrasi olamiyacaginin bilincine ve farkina varilmasi. Anadolu toplumunun tarihsel ve nesillerden nesillere aktarilan mozayiginin hic bir zaman bir tek sese indirilemeyeceginin algilanmasi. Anadolu mozayiginin ic iceliginin ve bu mozayikteki her sesin diger seslerin bir parcasi oldugunun algilanmasi Her ses kendi sesini nasil duyurmak istiyorsa, diger seslerin de duyurulmasinin onunu acmasi ve bunun icin caba harcamasi. Kisaca Anadolu toplumunun ve farkli halklarinin her birinin hak ve ozgurlugunu birlik ve butunluk beraberlik icinde tanimasi. Cunku demokrasi, tarihinin hic bir doneminde tek ses olarak algilanmamistir, algilanirsa bu demokrasinin diger yuzu diktatorluktur. Devletin tek sesi ve partisi olmaz,devletin sesli partileri olur ve devlet butun seslere esit mesafede olur ne bir tek sesi destekler, ne de bir sese kulagini kapar. Yoksa, degisen bir sey olmayacak ve toplum ve de ulke tek ses savasinda birbirine dusurulerek belki de seslere bolunecektir. Sirf bunu onleme adina, herkesi kendi sesi disindaki diger seslere kulak vermeye ve gercek demokrasiye davet ediyorum. Cunku bugun baskasinin sesini kisan iktidar, yarin el degistirerek senin sesini kismaya yonelecektir. Ya da senin tek sesini degistirmene ve diger seslere kulak vermene izin vermeyecektir. Iste bunu kabullenmek, esarettir, boyunduruk tutsakligidir. Bu esarete girmemek icin mucadele verenleri de "bu ses benim sesim degil" diyerek desteklememek ulkeye, topluma ve farkli halklarina ihanettir. Tabi, kendinize ilerici, devrimci, aydin, v.s. diyenlere bu sozum. Yoksa toplum ve halkin boyle bir sorunu yok, ne verirsen onu alir ne ekersen onu bicersin. Tabi burada veren olarak medyaya, basina ve her turlu kitle duyurusuna da cok is dusuyor. "bana dokunmayan yilan, bin yasasin" zihniyeti ve "ekmegimden olurum" korkusu, zaten yapilmak istenen suru psikolojisinin ve korku felsefesinin tam da istedigidir. Ayrica korkunun da ecele faydasi yoktur ve kustan korkan dari ekmez.
  17. evrensel-insan şurada cevap verdi: evrensel-insan başlık Felsefe
    Inanc ve Anlam/Icerik Cesitleri Once inancin tarifleri Dogru olarak kabullenilen, prensip, fikir, oneri v.s. Mahkumiyet, gorus Dini baglilik Kisiye, ya da kisinin kabiliyetine,dusuncesine, degerlerine (durustluk, namusluluk, dogruluk, dakiklik v.s.), itimat etmek ve/veya guven duymak Dogruya duyulan guven, ya da henuz kesinlesmemis delilin varligina duyulan yatkinlik. Gelelim inancin cesitlerine; Buna tam gecmeden once, inancin olabilmesi icin, dogruya guvenin/itimadin ve/veya imanin, olmasi gerekir. Yani inanc dogru ve iman ile paraleldir. Dogru olarak one surmek; (Tezi, teoriyi, hipotezi, axiomu, kesinligi, imani, anlayisi, fikiri v.s.) Karsiti; Inancsizlik Birsey ile ilgili dogru (birseyi dogrulamak);(Prensip, teori, kanun, ilke, doktrin, fikir, hipotez,iman v.s.) Karsiti; Inancsizlik/dogrulanana karsi inanc beslememe/tasimama Birseyi onceden kabullenmek, onyargi/onsezi; Karsiti; suphe/beklenen bir sey olmadigi Bakis acisi;felsefe, karakter, haleti ruhiye, zihnin yansisi, dusuncenin sekillenisi v.s. temelli dogruluguna inanilan. Kesinlik, pozitif garanti; Karsiti; Suphe, cekingenlik, sorgulanabilirlik, kararsizlik, belirsizlik, kesinsizlik, ereddut, kusku, degiskenlik, cok anlamlilik, anlam bulanikligi, iki manalilik, muglaklik, ikircim, anlasmazlik, kavram kargasasi v.s. Cekisme, iddia, rekabet,yarisma, mucadele, munakasa, sav, tez, kani Itimat, guven, kabul Karsiti;guvensizlik, imansizlik Tanima, taninma, dogrulama; Karsiti;kabul etmeme, onaylamama, tasdik etmeme, inancsizlik, onemsememe, begenmeme, kinama v.s. Doktrin, prensip, gorus Karsiti;inancsizlik, skeptiklik,imansizlik, inansizlik, aykirilik Bagimlilik, guven Karsiti; serbestlik, bagimsizlik Asagi/yukarilik, tahmin yurutme Etik, degerler Karsiti; Curume, moralsizlik, yukumsuzluk Beklenti Yargi Bir seye guven duymak, iman Karsiti;Inancsizlik, guvensizlik, suphe, kusku, korku, endise, kuruntu, evham v.s. His Karsiti;bes duyu, kati, saglam,cisimsel Dini dogma; Karsiti;hipotez, teori Ozlem, ruya, Karsiti;Umutsuzluk, pasiflik, inancsizlik, umitsizlik, cesaretsizlik, hevessizlik Hipotez, teori; Karsiti;Hesaplama, olcu, delil, evrensel onay Mitoloji, geleneksellik Karsiti;Tarihsel gerceklik Maxim, axiom, postulat, Karsiti;yanlislanabilirlik Spekulasyon Karsiti;gercek, bilgi, enformasyon Evet, iste bu temelde inancin, ve kasitlari inancsizlik, imansizlik, inanc tasimama degerlendirilebilir. Bu arada, (beliving there is no God) herhangibir yaraticinin olmadigina inanmak ve/veya herhangibir yaraticinin olduguna inanmamak ile, (having no belief in a god), herhangibir yaraticiya karsi inanc tasimamak/beslemek arasinda ateizm ile (disbelief,unbelief) serbest dusunurlugun, "having no belief" inanc tasimamak/inanc beslememek yanasimi arasinda da cok fark var. Biri sozkonusu olan hangi yaratici ise (Allah, Tanri v.s.), onu yok saymak, ya da varligina inanmamak; digeri ise, sozkonusu hangi yaratici ise, o yaraticiya karsi bir inanc tasimamak/beslememek farkidir.
  18. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Din Felsefesi
    Inancsal sorun bence cok iyi algilanmali; birincisi inancsal adindan da anlasilacagi uzre, bilimsel degildir be bilim ile mukayesi hem abes, hem de mantiksal degildir. Cunku bilim sadece soyut teori, hipotez, tez, antitez v.s. den olusmaz; bilimin asil kaynagi pratikteki somut deney, gozlem, bulus v.s. ile evrensel ortaya koyumu ve yalnislanabilr olmasidir. Eger bir yerde birsey belirtiliyorsa ve bu gelecekte bir zamana yonelikse,m bunun sabitligi soz konusudur. Ikinci konuda; tarih bizlere notredamus v.s. gibi, bir suru "kahin" tanistirmistir. Dolayisiyle, insanoglu olan bu tarihi karakterler, adina Kuranda da bir sey olabilecegi dusunulebilir. Bugun Kuran ya da herhangibir dini rehberin, insanoglu disinda bir guc tarafindan yazildigini savunmak, bence bir inanc degil; sadece gercegi gorememek ve bilimin, bilisselligin ne oldugunu algilayamamaktir. Sonucta en onemli nokta; buradaki dialog konusudur. Insanoglu bir tur olarak gelistirdigi dialogu sadece kendi turu icin gelistirmis ve kendi disindaki turleri de bu dialogla algilamistir. Dolayisiyla, dunyada insanoglunun algilayacagi, insanoglu yetili tek bir dialog vardir, bu da insanoglunun dialogudur. Bunun bu sekilde algilanmasi; sadece insan ustunu bir degil; iki cesit yapmaktadir. Sonucta peygamber eger bir insanogluysa; neden sadece o tanri ile dialog kurabilecek yetenege sahiptir de, baska bir kisi sahip degildir. Yani burada, sadece Allah degil; Allah ile insanoglu arasinda dialog bagini gerceklestiren peygamberde insanustu olmaktadir. En azindan, Kuran'in insanoglu tarafindan yazilmadigina inananlar, bu tip bir mistizmin, efsanenin, mitolojinin nerelere varabilecegini de sorgulamalidirlar. Buradaki inancsal sorun, aslinda inancin somut bir veriye dayanmadigini da kanitlamaktadir. Cunku Kuran'in insanoglu yazimi oldugunu algilamak; bu inancin somut destegini de ortadan kaldirir. Tarihte bile, yazilan tum mitolojik, efsanevi, mistik anlatimlar, insanoglu urunudur. Bunun uzerine iyi dusunmek gerekir. Inancin iki boyutu vardir. Allah kavramiyla bu boyutlara bakalim. Birinci boyut Allah'i herhangibirseyle ozdeslestirme boyutudur. Bu dinler acisindan somut degerlerdir, kuran, incil, tevrat, cami, kilise, havra v.s. Ya da dindisi somut degerlerdir, deity, madde, evren v.s. ki bu da genelde; deizm, ve panteizm ile panenteizmdir. Buradaki inanc, kendine gore somut bir taban bulur. Ikinci inanc ise, Allah'a bir canli/insan gibi bir icerik verip, ona bir sey yaptirtma, ondan bir sey bekleme; kisaca onunla inananin kurdugu bag ve iliski boyutudur. Teslimiyet, kulluk, korku v.s. Iste inancin asil sorunu bu boyuttadir. Cunku bu boyut Allah'a bilhassa insanoglunun fiziksel ve dusunsel ozelliklerini yukler. El, ayak, beyin, dusunce v.s. ayrica, kizma, cezalandirma, yazma, korkutma, uyarma, imtihan, v.s. Iste inancsalligin bu sorunu cozmesi demek; yeryuzunde, insanoglundan baska kendi turu icin dialog kuran ve kendi disindaki turleri de kendi yeti ve yapisiyla algilayan baska bir varlik, yada guc olmadigidir. Yeryuzundeki bil kokeninin tek yaraticisi insanogludur ve bu bil kokeniyle, bilimsel olmaktadir. Yani rakibi, alternatifi kendi turu bunyesindedir ve kendi turu disinda boyle bir gorunur rakip alternatif henuz yoktur. Iste inancsal yanasimdaki, bu Allah'a bilhassa insanoglu fizigini ve dusuncesini eklemenin ve bu eklentilere kul olmanin, inancsal soyut disinda somut bir dayanagini hic bir inancli gosteremez. O zaman bunun adi inanc degil; tamamen teslimiyet, kendini dusuncesini yok sayma ve yasam ve iliskilerine hic bir anlam yuklememe demektir. Iste kader ve alin yazisi, takdir-i ilahi, sans, tesaduf, kisaca Allah'a yuklenen her turlu olgu ve becerinin inancsal olarak ta bir somut tutanagi yoktur. O yuzden inancsal yanasan arkadaslar, bu ikinci inanc katagorisini en azindan dusunmelidirler. Cunku buradaki, kisinin kendini yok saymasi demek; insanoglunun tum degerlerini Allah'ina bahsetmesi demektir. Iste dine inanan inanclilarla, dine inanmayan inanclilari bu katagori ayirir. Allahin varligini bir seyle ozdeslestirip, inanmak baskadir. Allah'a bir vucut, beyin, dusunce ve bunlarin yeti ve becerisini vermek baskadir. Ustelik bunlari veren de insanoglunun ta kendisidir, ayni ozdeslestirenin de kendisi oldugu gibi.
  19. Din, bir yerde insanoglunun, tanri dusuncesini; kavramdan somuta tasayarak, insanoglunun etik bir yonlendirim yaptirim temelindeki duzen/sistem ve icinde bulundugu cografyanin tarihsel gelisimine yonelik, dini yasam ve iliski cesididir. Insanoglunun, toplumsal olarak, dini yasam ve iliski surmesi icin, kendi dininin getirdigi duzen ve sistemde yasamasi da gerekmez, onemli olan nesillerden aldigi ogretim ve egitim temelinde, sahiplenip, sabitledigi dini degerlerini yasam ve iliskilerinde uygulayip, dini bir yasam surmesidir. Bu temelde ki; yanasim genelde yasam toplumsal olsa da, kisiseldir. "Bir dinin var mi/bir dine mensup musun?" temelli sorunun cevabi, "evet, bir dinim var, ....dinine mensubum ve ....im" cevabi olmaktadir. Iste bu temelde teizm, bir dine mensupluk, bir dini olmasi ve bir dine mensup olmamak, bir dini olmamasi temelinde, ingilizce de "religion" olarak kullanilir ve bir kisi, toplumsal yasam ve iliski olarak, ya "religios", yani dini ve din icerikli, ya da "non-religious" dinsiz ve dini icerigi olmayan, dn disi bir yasam ve iliskiye sahiptir. Etik temeldeki ideolojilere bakarsak. Ateizm, deizm, panteizm, panenteizm ve non-religious agnostisizm ve de "zayif/guclu" cesitleri, "non-religious" katagorisine girer. Yani, bu etik ideolojilerin, kendi ideolojik inanclari temelinde, dini bir icerigi, anlami, yasam ve iliskisi yoktur. Bir yerde, TANRIYI, DUNYAYA DUZEN/SISTEM VE ETIK YONLENDIRIM VE YAPTIRIM OLARAK INDIRGEMEMISLERDIR. Tum bu, dinsiz, dini olmayan ve din disi ideolojik inancsallar; eger, ya kendi cografya ve toplumlarindan gelen, ya da genel anlamiyla,kisinin dini yasam ve iliskisine mudahele, karsi cikma, tartisma v.s. uygulamiyorlar ve ugrasmiyorlarsa, antiteist degil, non teisttirler. Yani, "benim bir dini uygulamam, dini yasam ve iliskim yok; ben din disiyim, dini degilim ve bir dinim yok; ama bu bir kisisel konudur, dini yasam ve iliskisi olana da saygi gostermek ve onun her turlu etik hak ve ozgurluklerini tanimak gerekir" dusuncesinde ise; NONTEISTTIR. Aksine, kendi din disi oldugu halde, dini yasam ve iliski surenin yasam ve iliskilerine mudahele ediyorsa, onlarin hak ve ozgurluklerini oyle, ya da boyle kisitlamak istiyor ve karsi cikarak tanimiyorsa ve onlari, kendi dinsiz dusunce ve davranis yapisina cekmek icin, ikna etme mucadelesi veriyorsa, ANTITEISTTIR. Gelelim Tanri, yani soyut yonune. Genelde, "belief", yani inanc temelli ele alinan tanrisal dusunce ve davranis; tanrinin, bir yerde dini bir dunyalasan sistem/duzeni olmamasi ve tanriya ulasmak icin, dunyevi bir yasam ve iliskisi olmama halidir. Bu temelde de belief, yani inanc ikiye ayrilir. Believer, yani inancli ve non-believer, yani inancsiz. Bu acidan da; Deist, ve deizm bir "believer, inanir" katagorisindedir, inandigi bir tanrisi vardir, fakat buna oznel bir icerik verip, onu kaliba sokmak, isimlendirmek, sekillendirmek istemez. Panteist ve panenteist de, "believer, yani inancli katagorisindedir ve bu inancin tanrisi, baska bir nesne ile ozdeslesmistir, ya tanri tarafli, ya da iki tarafli. Genelde, evren temelli en genis mekani tanrisi ile ozdeslestiren, bu inanc, aslinda, herhangibir nesneyi de ona oznel icerik vererek ve on unla tanrisal, teslimiyetci, bir bag kurarak, bu inancin cesitliligini saglar. Oznel icerik vererek, tanrilastirilan nesne, madde, doga, doganin bir nesnesi, evren, evrim, put, ilah, pitoresk, tarihi bir yasamis/yasamamis karakter ve bir mitolojik, mistik sekilli/sekilsiz, belirli/belirsiz ama; ortaya konabilen bir maddesel/dusuncesel olgu, veri, deger olabilir. Hatta bu nesneye, insanoglunun kendi turu ve/veya kendi biri de dahildir. Agnostisizmin ise, bu tanrisal dusunce de iki ana farki vardir. Birincisi, tanrinin varliginin var veya yok oldugunun bilinemezligi, ikincisi, herhangibir nesnenin tanrilastirildigi ve ona teslim olunuldugu halde, bu nesnenin de, varlik sinirlarinin, tanim, tarifinin, icerik ve anlaminin bilinemeyecegi konusudur. Ateizm ise; kendine ait olmayan bir tanrisal dusunceye sahiptir. Yani, baskalarinin ortaya koydugu soyut/somut tanrilarin, ortaya kondugu icerikte, bir tanrinin var olamayacagini savunur. Ateizm, ozel ve cografi bolgesel, kendi yetistigi toplumsal dini ve o dinin oznel icerik vererek tanrilastirdigi tanriyi yok saymaktan, genel temelde her turlu oznel icerik verilelek, soyut/somut tanrilastirilan herhangibir neneyi, degeri, olguyu v.s. varlik olarak yoklamaya kadar uzanir. Yani ateizmin "Tanri yoktur" cumlesi, "hangi ortaya konan oznel icerik ile beslenmis tanri yoktur?" sorusunun cevabidir. Eger bir ateist, tanrisal dusunce olarak, kendisi bir nesneye, ya da dini temele oznel icerik verirse, o zaman negativeden, pozitiviteye gecer ve deizm den tutunda panenteizmin, he turlu oznel icerikli nesnesine kadar bir tanri kabul dusuncesine gecebilir. Bunun tek olasiligi, ateist olan kisinin tanrisal dusunce de, kendi tanrisini yaratip istemek/istememek ile paraleldir. Zaten, deist, panteist ve panenteistin; ateist olmamasinin sebebi de; bu tanrisal dusuncedeki, kendi oznel icerik verdigi tanrisini kendine gore bir cerceveye koymasindan kaynaklanir. O yuzden bir ateistin, belki din temelli degisimi mumkun olmasa da, tanrisal dusunce temelli degisiminin mumkunlugunu, tarih bize her zaman gostermistir ve gostermektedir. O yuzden bir kisinin dusunce/davranis olarak nasil bir tanrisinin olup, olmadigini ortaya koyabilmesi ve bunu tanriyi duzen/sistem haline getiren dini yasam ve iliskiden farkli olarak algilamasi ve degerlendirmesi; hem kendini ifade edebilmesi acisindan, hem de ogrendiklerini, bilerek sahiplenme, sabitleme ve savunu acisindan onemlidir.
  20. evrensel-insan şurada cevap verdi: evrensel-insan başlık Felsefe
    Tabi burasi kitle platformu, herkese aciktir. Burada yazmaya basladigimi fark eden eski sanal tanidigim lakaplar, eminim buraya ugrayacaklardir. Aslinda bu davet karsilikli olsun.
  21. evrensel-insan şurada cevap verdi: evrensel-insan başlık Felsefe
    Hayir, bilim inanca degil yana akla degil; gozleme dayanir. Yani somuttan soyuta dogru ilerler. Halbuki aklin inanci soyutu somutlastirmaya calisir. Eger bilim gozlem yerine akildan yani teoriden baslarsa, bu seferde bunu gozleme tasimaya calisir. Yani bilimin bilimselligi olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirlik temelinde gozlemin teorisi, ya da teorinin gozlemi teorinin test edilmesi temelindedir. Bir seyi bilmek, onu aciklayabilmektir. Bir ornek verirsek; bir papagan ogretirsen konusur, ama ne konustugunu bilmez. Bir maymun ogrenirse uygular, ama neyi/neden uyguladigini bilmez. Bir bebek aciukinca yer, ama ne yedigini bilmez. Bilmek, dusunce ve davranisi uygulayaninneden onu uyguladigini kendi oz iradesi algi ve bilgisdi ile aciklayasbilmesidir. Yani ogrenmek, bilmek degildir. Iste inancta ogrenilir, bilinmez. Cunku ogrenimi sorgusuz/sualsiz teslimiyete ve ogrenen kisiye ait degildir. Yagmur yagacagina inanmak ve yagmur yagacagini bilmek bilim ile inanc farkidir. Ilki tamamen bilimsel bir aciklama icermez. Ama ikincisi meteroloji denen bilim dalina dayanir. Yani meteroloji uc asagi bes yukari havayi tahmin edebilir, amayagmur duasina cikinca yagmur yagmaz. Evet bilim somut gozlleme ve tartisma goturmeyen evrensel kabul temelli olguya dayanir. Iste o yuzden de ancak yanlislanabilir. Ama inanc sadece inananin dogrusudur ve ancak o inanci degisirse kendi dogrusunu kendisi yasnlislar. Ateizm bilimin konusu da degildir, bilimsel de degildir. Metafizigin tanrinin varligi yani teolojik tartismasinda tanri ve dini olumsuz degerlendiren bir bakis acisidir. Insanin inanip inanmamasi sorun degil; sorun bunu bilincli olarak yapmamasi ve bilimin inandigini curuttugu halde hala inancinda direnmesi. Yoksa insanoglunun zihninin ufku onun hayalidir/dusunce gucudur. Mesela benim hayalim, zihniyeti insan olan bir toplum. Burada da onemli olan mantiksal olabilirligin olasiligidir. Yalniz inanclargenelde metafizik oldugundan yani fizik otesi boyle bir mantiksal olabilirlik olasiligi tasimaz. Mesela bir disi (havva) bir erkegin (adem) kaburga kemiginden cikamaz. Bugun insanoglunun nasil uredigi bilimsel olarak ortadfadir. Bu ornekler o kadar coktur ki. Iste bilimsel olan mantiksal olabilirlik olasiliginin olmus olmasi ya da olabilir olmasidir.
  22. evrensel-insan şurada cevap verdi: evrensel-insan başlık Felsefe
    Burasi bir kitle platformu. Dolayisiyle benim yasam ve iliskilerim kitleden ziyade birebirdir. Bu da gerekmedikce onlar ile kitleyi ilguilendiren konulara girmem. Yani iliskiler daha cok bireysel duzeydedir. Ayrica genelde bilgi ve dusunce paylasimi beyinlerini cesitli verilerle sinirlamamis olanlar icin mumkundur. Sonucta eger bilgi ve dusunce sinirlari zorlarsa, iste o zaman bilgi alisverisi; satasmaya, atismaya, siniri korumaya/savunmaya ve yazidan ziyade yazara yonelime baslar. Senin ile simdilik iyi gidiyoruz "nazardan saklasin"
  23. Herseyden once dinazorlar devrinde ve insanoglunun yer almadigi dunyada, tanri kavraminin da yer almasdigi konusunda insanoglu hem fikir olmalidir. Tanrinin, her turlu ezeliligi, ebediligi v.s. sadece insanoglulu bir dunya da gecerli soylemdir. Tanri kavraminin, tanrisal yanasim ve zihniyetin, tanri uzerine uretilen dusunce ve yerlestirilen dini ya da dini olmayan sistem, duzen ve her turlu yasam ve iliski deger ve verisinin algilanmasi demek; tum bu kavramdan onu hic tanimamis gibi kurtulmak demektir. Insanoglu, hayal gucu, idealleri, meraki ve soyutlama yetisi olan bir canli turudur. Yasam tecrubesinide genelde deneme&yanilma metodu uzerine dusunce ve inanc gelistirerek gelistirmistir. Insanoglunun meraki algiladigi herseyin ne oldugunu ortaya koyma merakidir. Bu da otomatikman insanoglunun algiladigi herseyi ortaya koyamamasini getirir. Iste ilk tanri boyle ortaya cikar. Agac meyva verir, ama; bu agacin neden meyva verdigi algilanmaz ve bilinmezse, agac tanri olur. Gunes isitir, ay aydinlatir ve bunlarin neden bu ozellikleri oldugu algilanmazsa tanri olur. Iste insanoglu bu kendince kendine yarari olan ve ne oldugunu algilayamadigi bu nesnel varliklari kendi gucunun ustune koyarak, onlara icerimk ve anlam yuklemis ve boylece ilk tanrilar olusmustur. Insanoglunun donum noktasi tanri acisindan, anaerkil toplumdur. Cunku kendinin nereden geldigini goren insanoglu, kendisinin geldigi yeri tanrilastirarak; INSANOGLU BUTUNLUGUNUN ILK FIZIKSEL AYRIMINI YARATMIS ve DISISINI TANRILASTIRMISTIR. Daha sonra, disisinin gebelikten gelen isgucu "aksakligi" erkegin daha "dayanikli, guclu, otoriter " v.s. olusu, insaoglunun disisini erkegin yaninda geri planas itmis ve INSANOGLU AYRIMCILIGININ ILK KOLELIGI VE ESITSIZLIGI olusmuustur. Disisini tanri yapmaktan vazgecen ve disisini erkegine kole yapan insanoglu, duzen kurmaya sistemlesmeye ve "nasil bir arada yasanir?" sorusunu algisiyla ve akliyla toplumun bir gercegi yapmaya ve yonlendirim ve yaptirima baslamistir. Burada tanri en onemli korkutma ve disiplin rolunu oynamis, tanriya kulluk yapan insanoglu, yoneten efendiler ve yonlenen koleler olarak ayrilmistir. Iste, bu asama; TANRININ YERYUZUNE INIS ASAMASI, YANI DINLERIN OLUSMAYA BASLADIGI, DINI SISTEM VE DUZENLERIN KURULMAYA BASLADIGI ASAMASIDIR. Iste bu icerik ve temelde ve de bilimin bilinmiyenleri bilinir kilmasina paralel olarak, bu dusunce ve sistem duzen olarak yenilense de, degisen bir sey olmamistir. Tanrili bir dunyayi yaratan insanoglu olmus, tanrinin kavram olarak yer almadigi bir dunyayi yaratan da insan olacaktir. Iste zihinsel ve soyutlama olarak insanoglunun dogal zihniyeti ile, insanin insansal zihniyetinin farki da bu bilinc ve farkindalik ile ortaya cikacaktir. Bugunku emperyalist zihniyet, amerikan idealizmi ve onun her turlu ve icerikteki ve her konudaki (bilim dahil) yonlendirimi; boyle bir insansal zihniyet tasiyan insani ve onun bireyini olanaksiz kiliyor. Ama bunu saglayacak olan da, yaratan ve yarattiginin anlamsiz ve gereksizligini algilayan ve kendine kendi eliyle zarar veren ve rahatsizlik veren ve herturlu insanlikdisi dusunce ve davranisin kaynagi olan insanoglu, bunun bilinc ve farkina vardikca ancak; insanlasacak ve evrensellesecektir. Henuz kendi arasinda her turlu insandisi ve insanlikdisi, ayrimci cikar ve ust/alt yoneten-yonlendiren/yonetilen-yonlendirilen ve bunu sistem ve duzen olarak korumak icinde guc, otorite ve iktidar temelinde her turlu hukuk, yasa, kanun, kuralini kendi turune dayatmistir. Hersey, bir dogan bebegin; dogdugu cografya ve toplum ne olursa olsun; orada yasam da aldigi tum veri, ogreti, bilgi, tabu ve degerlerini uygulamak, ya da karsi cikmak ve bu verilenlere yasamini harcatmak yerine; bunlarin ne oldugu, neden ve nasil verildigi v.s. nin arastirmasi,sorgulanmasi, irdelenmesi, aciklanmasi v.s. temelinde bir zihniyet dogumu ve uretimi ile degisecektir. Yoksa ne tanri kavrami ve yasam ve iliskimize verdigi zarar ve rahatsizliktan kurtulabiliriz, ne turumuzun ve kendi bir varligimizin farkina ve bilincine varabiliriz, ne de yasamimizin onem ve degerini algilayabiliriz. Ne de sadece bir insan oldugumuzu ve tek ortak noktamizin bu oldugunun bilincine varabiliriz. Ne de farklarimizi ve farklarimizin her birinin her turlu gelismisligin bir halkasi oldugu , temelinde kullanmanin onemini algilayabiliriz. Ne de gelecek nesillere, tanri kavramini tanimayan, bilmeyen ve onu zihninden, dusuncesinden ve lugatindan cikarip atmis bir dunya birakabiliriz. Yarin onlar, bizlerin kendi kendimize anlattigimiz bu masallara yine kendimizin inanmasini ve tum yasam ve iliskilerimizi tadamadan bu masal ugruna feda etmemizi ve bunun icin biribirimizi her turlu insanlikdisi dusunce ve davranis ile yok etmemizi v.s.gulerek, saskinlik ve hayret ile karsilayacaklar.
  24. Bir bilginin inancsal oldugunu nasil algilariz. Birincisi gozlem vermez. Ikincisi yanlislanamaz. Ucuncusu mutlak,, kesin ve sabittir. Dorduncusu sadece inancin dogrulanmasi/gerceklenmesi temelinde ve sadece bunu yapan akil temelindedir. Eger bir bilgi, gozlem vermiyor, yanlislanamiyor ve sadece inanilan temelde dogrulayanin kendine dogrulaniyor, yani olgu ya da evrensel onay alma ve her kesin kabullenme temelinde bir bilgi degil de tartisiliyorsa, o bilgi inancsal bilgidir. Inancsal bilgi, dogada, evrende, dunyada, maddede, nesnede ya da insanoglu disinda kalan baska bir fenomende mevcut degildir. Inancsal bilgi, ayristirmaci, tartismaci, yonlendirici, yaptirimli ve insanoglunu kendi turu bunyesinde birbirine dusuren bilgidir. Degerlerden, verilerden, tabulardan olusur. Inancsal bilgi, insanoglu eliyle somutlastirilmis ve sistem haline getirilmistir. Insanoglunun olmadigi zaman ve ortamda inancsal bilgi mevcut degildir. Ideolojik bilgi ise, inanilan bir dogrunun bir izm temelinde somuta indirgeme bilgisidir. Etik her turlu bilgi hem ideolojik hem de inancsal ve birlesim olarak sosyal bilgidir. Metafizik varliksal/etik/estetik ve fizik otesi bilgiler inancsal/ideolojik bilgilerdir. Inancsal ve ideolojik bilgi genelde insanoglunu bir sistem ve duzen bunyesinde tutma ve o temelde yonlendirim ve yaptirim verme bilgisidir. Insanoglu genelde inancsal ve ideolojik bilgisi ile yasam ve iliski surer. Inancsal ve ideolojik bilgi, soyuttan baslar ve somutta kurumsallasir ya da kurumsallastirma mucadelersi verilir. Yani once dusuncesi ve zihniyeti yaratilir, sonra da bu yaratilan zihniyet ve dusunce somuta indirgenmeye calisilir. Hic bir inancsal ve ideolojik bilgi kendince bir somuta dayanbmazsa inanilirligini ve ideolojik gecerliligini yitirir. Cunku inancin var olabilmesi isin, o inanci dogrulayacak ve gercekleyecek bir somut taban gerekir. Konu genis ve detaylidir. Bilimsel ve teorik bilgi ise inancsal ve ideolojik bilgi ile taban tabana zittir. Yani hem gozlemsel yanlislanabilme/olgusal gecerlilik hem de olabilirlik olasiliginin mantiksal varligi gereklidir. Inancsal ve ideolojik bilgiler: Metafizik, varliksal, fizik otesi, bilim kurgu, etik, estetik v.s. temelli yonlendirimli ve yaptirimli bilgilerdir.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.