Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2007 Çucuğum kendi cevap verecekmiş ayyy maşallah allah nazarlardan saklasın ablam Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2007 Bazen insanları hafife almak için "Çocuk gibisin,Çocuk gibi davranıyorsun" denir ya. Bu hikayeden sonra çocuk gözüyle bakmanın basit olmadığını anlıyor insan. ...... Babası İspanya'nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi. Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı. Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı. Çok üzülmüştü küçük kız. Babasına söyledi bunu, o da "üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?"dedi. Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti. Babası keyifle resme baktı ve sordu: "Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı? Küçük kız babasına eğilerek, sessizce: "Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!....." Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2007 kimdin sen kimdin kim çalmıştı adına yakışan o sözcükten hiç anlamları bir lama mıydın yanık yüzünde hala gülümserken aşka tüküren yoksa yarım kalmış bir çocukluğun gecede öfke büyüten ihanetiyle dünyanın çocuk kalmış acıları mı yarım uyuklar gibi yarım sarsıntılarla uyandığım düşler bırakma bana su çürür toprak çürür taş bile çürürmüş biliyor musun oysa tutkularına büyürüm uzun uzun bilincine büyürüm ve KiME bir ad vereceksen yeniden beni de kat dünyanın en eski kuyularına gelirim yürümeden ..... Alıntı
Misafir kleo Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2007 patates ile soğan Patates ile soğan buzdolabında karşılaştılar. Patates: “ Vay, soğan abi, nasılsın? “ Soğan : “ İyiyim patates, sen nasılsın? “ Patates: “ Sağ ol abi, benden bir şey iste. “ Soğan : “ Şuradan bir bıçak getir de soyayım seni. “ Patates: “ Lütfen, beni soyma abi, yoksa çürürüm. “ Soğan: “ Bir şey istedim olmadı. Şimdi sen benden bir şey iste. “ Patates: “ Sen bir bıçak getir, ben seni soyayım. “ Soğan: “ Emrin olur, al işte bıçağı getirdim. “ Patates: “ Boş ver şimdi bıçağı, seni soymaktan vazgeçtim. Kokutacaksın yine ortalığı. “ Soğan: “ Korkutacaksın yine herkesi demek istedin. Ben korkuluk muyum? “ Patates: “ Korkuluklar cansız olur. Sen olsan olsan sorguluk olursun. “ Soğan: “ Sorguluk mu? O da neyin nesi? “ Patates: “ Sorguluk yani sorguya çeken. Hakim gibi. “ Soğan: “ Teşekkür ederim. Düşüncemi okudun. Büyüyünce hakim olmak istiyordum ben de. “ Patates: “ Hakim mi? Zor olursun. Soğanlar için Hukuk Fakültesi yok ki. “ Soğan : “ Ne Hukuk Fakültesi be. Öyle değil. Ben dünyaya hakim olmak istiyorum. Fikirlerimi dünyaya yaymak istiyorum. “ Patates: “ Aynaya baktım seni gördüm. Fikirdaşız desene. “ Soğan: “ Fikirdaşız ama arkadaş değiliz daha. “ Patates: “ Oluruz canım, arkadaş da oluruz. Teklif benden gelmeli. Benimle arkadaş olur musun, abi? “ Soğan: “ Olurum patates, olurum. “ Daha sonraki günlerde patates ile soğan arkadaşlıklarını devam ettirdiler. Fakat bu arkadaşlık hep buzdolabının içinde sürüp gidemezdi. Zamanla buzdolabı onlara dar gelmeye başlamıştı. Madem fikirlerini dünyaya yaymak istiyordun önce buzdolabından kurtulmalıydın. Patates ile soğan elektriklerin kesik olduğu bir gün buzdolabından kaçtılar. Biraz sonra şehrin dar sokaklarında koşmaya başladılar. Patates: “ Arkadaş, işte kurtulduk oradan, koşmak ne güzel. “ Soğan: “ Koşalım, hiç durmadan, yorulmak nedir bilmeden koşalım. “ Patates: “ Gün gelecek fikirlerimiz de böyle koşacak. “ Soğan: “ Biz koştuğumuz sürece fikirlerimiz de koşacak desene. “ Aradan aylar geçtikçe patates ile soğan pek çok yer gezip dolaştılar. Tanıştıklarıyla fikir alışverişinde bulundular. Bazı fikirlerine karşı çıkılsa da onlar bunu önemsemediler. Önemli olan diyorlardı, tarlaya bir tohum, yani beyne bir fikir atmak. Eğer fikir değerliyse, zaten o beyin o fikri kabul edip çoğaltacaktı, yeni fikir üretip geliştirecekti. Bu iş ne kadar zamanda olurdu, bakın onun orası belli olmazdı. Bir günde de olurdu, bir yılda da olurdu. ................................ alıntıdır... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2007 SALKIMSÖĞÜT Akıyordu su gösterip aynasında söğüt ağaçlarını. Salkımsöğütler yıkıyordu sularda saçlarını! Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere koşuyordu kızıl atlılar güneşin bittiği yere! Birden bire kuş gibi vurulmuş gibi kanadından Yaralı bir atlı yuvarlandı atından! Bağırmadı, gidenleri geri çağırmadı, baktı yalnız dolu gözlerle uzaklaşan atların parıldayan nallarına! Ah ne yazık! Ne yazık ki ona dört nala giden atların köpüklü boynuna bir daha yatamayacak, beyaz orduların ardında kılıç oynatamayacak! Nal sesleri sönüyor perde perde, Atlılar kayboluyor güneşin batığı yerde! Atlılar atlılar kızıl atlılar, atları rüzgâr kanatlılar! Atları rüzgâr kanat... Atları rüzgâr. Atları... At... Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat! Akar suyun sesi dindi. Gölgeler gölgelendi renkler silindi Siyah örtüler indi mavi gözlerine sarktı salkımsöğütler sarı saçlarının üzerine! Ağlama salkımsöğüt ağlama, Kara suyun aynasında el bağlama! el bağlama! ağlama! Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 sondan yukarı doğru yazıyorum isimlerinizi; natalia,sardunyam,kleo,redblack,zeyynepp,aça,figgaro,diloş,frozen hepinize teşekkür ederim. darılmayın iyimi böle toptan teşekkür ediyorum diye pek keyfim yok bu aralar mikserle çırpılmış gibiyim bi de açım offfffffffffffff sizi seviyorum yine gelin iyimi ha bide klavyem bozuk büyük harf yazamıyorum ona canım sıkılıyo Alıntı
Misafir maydanoz Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 sondan yukarı doğru yazıyorum isimlerinizi;natalia,sardunyam,kleo,redblack,zeyynepp,aça,figgaro,diloş,frozen hepinize teşekkür ederim. darılmayın iyimi böle toptan teşekkür ediyorum diye pek keyfim yok bu aralar mikserle çırpılmış gibiyim bi de açım offfffffffffffff sizi seviyorum yine gelin iyimi ha bide klavyem bozuk büyük harf yazamıyorum ona canım sıkılıyo Bir mikserlik de ben. Evin altı üstüne gelmiş durumda. Ahşaplar boyandı kurumadı. Eşyalar balkonda. Ben bir odada kapalı kaldım. Karnım aç. Mutfağa gidemiyom. Ama hiç olmassa klavyemin büyük harfi çalışıyoooooooo Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 Bir mikserlik de ben. Evin altı üstüne gelmiş durumda. Ahşaplar boyandı kurumadı. Eşyalar balkonda. Ben bir odada kapalı kaldım. Karnım aç. Mutfağa gidemiyom. Ama hiç olmassa klavyemin büyük harfi çalışıyoooooooo ayyy inanmıyom bilirim o halleri ama herşey bitince yerliyerine oturunca çekilen ohhh ve temizliğin o güzel kokusu için herşeye değer klavyen çalışıyosa gerçekten de benden şanslısın.defterime hoşgeldin Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 UZAK KADERLER İÇİN Birgün, bir yağmurla garip garip -Çoluğu çocuğu terk edeceğim.- Bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım Alıp başımı gideceğim. Asır yirminci asırdır, amenna Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi Uzaklar daha uzaklaşır Bir define çıkarır gibi kayalardan, Ademden beri Sımsıcak sevgilere muhtacım. Bir gün alıp başımı gideceğim -Yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar...- Belimi bir ılık şal sarsın, mavi Hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız Rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında. Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde Diyarı gurbette kanlı bir aşk Bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde En uzak beyazlar, En yakın ikindilerde, duygulu Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam İçip içip ağlasam... Nasıl kısa kesmeli bilmiyorum? Herkesin derdinden pay isterken. Uzak kaderlerin suları çağlar simdi Yıldızlar dökülür sonsuza içimizden. Birgün, bir parkta otururken, biliyorum Bir el yağmurla dokunacak omuzuma Bir çift göz, bir davet, bir kalp Çoluğu çocuğu terk edeceğim. Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak Toprak ve insan kokularıyla, Uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için Başımı alıp gideceğim. Turgut UYAR Alıntı
» iLyAdA Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 Çucuğum kendi cevap verecekmiş oyyyy ooyyyy benim canımm:))) ama annenin haylazı, haydutu ne derseniz deyin...hayatta rastlamadım bu kadar hareketli çocuğa, motorize ekip gibi:)) tek kişinin yetişmesi imkansız peşinden:)Allah arkadaşıma kolaylıklar versin ama öyle şeker öyle akıllı ki unutturuyor yaptıklarını hemen:)) ben orada iken olan vukuatlarını saysammm, yok valla bitmez Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 29 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 29 Ağustos , 2007 Uzun yıllar önce, uzaklardaki bir ülkede 'Bin aynalı dağ' denilen bir dağ vardı. Bu Dağın zirvesine gerçekten de bin tane irili ufaklı ayna yerleştirilmişti. Herkes zaman zaman bin aynalı dağa çıkıp, ilginç öykülere şahit olmayı ve daha sonra gördükleri hakkında arkadaşlarıyla konuşmayı isterdi. Bir gün, bu ülkede yasayan küçük mutlu bir köpek, bu dağı duydu ve oraya gitmeye karar verdi. Dağın eteğine ulaştı ve sora da neşeyle yukarı tırmandı. Yorulmuştu, ama yeni şeyler göreceği için keyiflenmiş ve yorgunluğunu çoktan unutmuştu. Aynaların bulunduğu zirveye geldiğinde kulaklarını dikmiş, kuyruğunu hızlı hızlı sallıyordu. Kocaman bir gülümseme gönderdi onlara. Karşılığında bin tane kocaman sıcak ve dostane gülümseme aldı. Mutluluğu kat kat artmıştı. Oradan bir türlü ayrılmak istemiyordu. Türlü türlü sevinç ve dostluk hareketleri yapıyor, yaptıklarının bin kat fazlasıyla karşılığını görüyordu. Nihayet gün karadı ve oradan ayrılması gerektiğini anladı. dağdan inerken kendi kendisine; "Burası harika bir yer! Buraya sık sık geleceğim" diye düşünüyordu. Bu arada, aynalı Dağın çıkışındaki anlamlı levhayı da okudu ve mutluluğu bin kat daha arttı... Ayni ülkede yaşayan başka küçük bir köpek daha vardı. Ama ilki kadar mutlu değildi. Huysuz ve mutsuzdu. O da o dağa gitmeye karar verdi. Dağın eteklerine kadar gelip de yukarıya baktığında, şikayete başlamıştı bile. Sızlana sızlana dağın tepesine kadar çıktı. Yorgunluk ve kızgınlığa şimdi bir de korku eklenmişti. Doğru ya, bu dağın tepesinde kendisini kim bilir hangi hırsızlar, haydutlar bekliyordu! Aynaların olduğu alana yaklaşırken, her an bir düşmanla karsılaşacakmış gibi başını öne eğmişti. Kafasını kaldırıp da aynalara baktığında gözlerinde inanamadı. Soğuk soğuk bakan bin tane köpek gözlerini onun üzerine dikmişti. Güya onlardan korkmadığını onlara göstermek için hırlamaya, dişlerini göstermeye başladı. Aynı anda korkunç görünümlü bin köpek kendisine hırlayınca, korkudan ne yapacağını bilemedi ve dağdan kaç inerken kendi kendine; "Burası korkunç bir yer! Buraya bir daha asla gelmeyeceğim." diyordu. Huysuz köpek, o hızla ve korkuyla kaçarken, aynalı dağ hakkında bilgi veren levhayı ve üzerindeki yazıları görmemişti bile. Levhada şöyle yazıyordu: "Ey yolcular! Sakın aldanmayın, gördüğünüz görüntüler sadece ve sadece sizin aynadaki yansımanızdır. Aynı şekilde; hayatta başınıza gelen bütün olaylar size tutulmuş aynalardır. Onlarda sadece kendinizi, kendi duygu ve düşüncelerinizi görürsünüz..." ablacım biraz uzun ama güzel bi hikaye Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 31 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 31 Ağustos , 2007 oyyyy ooyyyy benim canımm:)))ama annenin haylazı, haydutu ne derseniz deyin...hayatta rastlamadım bu kadar hareketli çocuğa, motorize ekip gibi:)) tek kişinin yetişmesi imkansız peşinden:)Allah arkadaşıma kolaylıklar versin ama öyle şeker öyle akıllı ki unutturuyor yaptıklarını hemen:)) ben orada iken olan vukuatlarını saysammm, yok valla bitmez ben boşuna ona terminatör demiyorum Levhada şöyle yazıyordu:"Ey yolcular! Sakın aldanmayın, gördüğünüz görüntüler sadece ve sadece sizin aynadaki yansımanızdır. Aynı şekilde; hayatta başınıza gelen bütün olaylar size tutulmuş aynalardır. Onlarda sadece kendinizi, kendi duygu ve düşüncelerinizi görürsünüz..." ablacım biraz uzun ama güzel bi hikaye zeynepcim çok güzeldi hayata ne kadar güzel bakarsak o kadar güzel yaşarız öle değil mi ve ne ekersek onu biçeriz canım benim öyle uzaklara gittim ki bu şarkıyla ben de yeri çok başkadır çünkü Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2007 Kalp Ağrısı İşte yine başbaşayız içimin acısı yine birlikteyiz ver elini sus ve ne olur incitme beni Ey kalbimin ağrısı ver elini çıkalım seninle soluksuz kalmadan sessizce bu karanlık ve uğultulu ormandan İçimin acısı, kalbimin ağrısı, aşkım işte yine başbaşayız ver elini sus ve ne olur incitme beni CEZMİ ERSÖZ iyi tatiller bidenem Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2007 Kalp Ağrısı İşte yine başbaşayız içimin acısı yine birlikteyiz ver elini sus ve ne olur incitme beni Ey kalbimin ağrısı ver elini çıkalım seninle soluksuz kalmadan sessizce bu karanlık ve uğultulu ormandan İçimin acısı, kalbimin ağrısı, aşkım işte yine başbaşayız ver elini sus ve ne olur incitme beni CEZMİ ERSÖZ iyi tatiller bidenem canımmm teşekkür ederim.şiir harika sende öylesin Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2007 iyi tatiller ablacım bol bol dinlen eğlen tatilin tadını çıkar tam anlamıyla Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2007 iyi tatiller ablacım bol bol dinlen eğlen tatilin tadını çıkar tam anlamıyla canım benim saolasın.zeynep gözünde ki o yaş beni üzüyor.avatarından bahsediyorum şimdiiiii bi şarkı; bu şarkının tamamı Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2007 yedi iklim geçer, ağarıp solan güz ışıklarından yalan pencerelere doğru... uykularda olur ne olursa yangınlar, takvim ziyanları, gömülü sevdalar... iksir gibi yayılır hücrelerimin rehavetine ıslaklığın düş tüccarları ağır mesaidedir... uykularda olur ne olursa, talanlar ve beton serinliği inşaat halindeki aşkların... uykularda ölür ne ölürse, kıpırdayan su gülümseyen yel... yedi iklimin oralarda kavalını kırmış bir çobandır gökyüzü, aklında new orleans heybesinde caz! yedi iklimin bar olduğu yerdedir uykunun alkol imparatorluğu kalabalık avındadır bakışlar... uykularda olur ne olursa, bitmez efkar kırları bazı saçlarda ve ölüm gibi suskunluklar açar derin kuyularda... ve şaka gibi ve sarsak sarsak ve kımıl kımıl bir yaşamaktır MAVİLERE UYANMAK en kesif karanlıklara kafa tutan gözlerinin mavisine kuşanmak... senin kanatların var, benim köylü yüreğim... operada tezek kokusu bu şehirdeki varlığım! .. beni taşıyacak vesaitim yok bu caddeüstü sevdada ellerinden gayrı.. 'gayrı dayanamam ben bu hasrete' ya beni de yitir ya sen de git beni götürdüğün yere... türküleri sev yalan kahkahalardan uzak dur canımın suyuyla yıka ellerini.. aklımın maharetiyle giydir en mavi yerlerini... senin adın buzul mavisi! çünkü mavilerde uyur, benden sana geçen sende beni kalkındıran ne varsa! sevdiğim, açlığımın uzak ufku, her sabah; güneşten ne zaman işaret alırsan ne zaman dar gelirse soluğun böyle uzun sarılmaklara, fikrini kurcalarsa eğer açık korkular, işte o zaman mavilere, mavilere uyandır beni... YILMAZ ERDOĞAN ablacım değiştircem avatarımı güzel bi tane bulayım Alıntı
Φ LeylaM Gönderi tarihi: 4 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 4 Eylül , 2007 rüzgarlı bir tepenin yamacındayım şimdi kent suskun ve istasyonlar ayrılık için var bu şehirde imlası buzuk, üşümüş ve kirli bir çocuk olurum seni düşünürken ömrüme iliştirdiğim martı leşleri yamalı bir geçmişi oynar imtihanlar ve intiharlar üzerine kurulu hayatlardan gecenin en serseri yanını alırım günceme durup durup şiirler yazmak yoluna yeni bir yaşam biçimim oldu son günlerde kendimi sende kalabalık buluşum belki de bundan her gece yorganımın altında sakladığım kırlangıç sürüleriyle geliyorum sana sen uykudayken babam her gece ölüyor şimdilerde annem nihavent bir çığlık oluyor bana en çok sensizlik koyuyor sonra babilin asma bahçelerine asıyorum kendimi uyanmak için eski bir aşkını anlatıyorken bana konuştuklarından yapılma bir sessizlik oluyor ağzım kaç kez kanıyorum bir bilsen (ya da hiç bilmesen) sesinin ardında yüzün sessiz bir tabanca gibi duruyor kendimi kötü kurulmuş bir cümle sanıyorum gece yüklü bir kamyon uykularımı solluyor yastığının altında yalnızlığın var biliyorum oysa ben senden bir bardak su istedim akdeniz değil son yalnızı benimdir bu kentin istanbul arkamdan gelir ey hüznü yüzünde gülücük diye taşıyan kız hep kendine mi saklarsın çocukluğunu ağzıma bir bulut bulaşsa da yokluğundan yapılmış kayadan seken kurşun en serseri yanımız olur kimi zaman ve ben hep kendimi terk ederim senden her katilin aşkı her aşkın katili bir öncekinin faili hep ben olurum hep ben ölürüm içime uzanan koridorların ortasından hep gülerdin beni görünce bense sana hep geç kalırdım sona kalırdım sonra kanardım yağmurlarla inseydin içime içim senden yanaydı yüzümdeki işgaller senden karaydı seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi sana yazacaklarım sil sil bitmezdi ve ben sende hiçbir şeydim sen bende her şeyken canım yastığının altında biriktirdiğin yalnızlıklarım kendine varlaşıp bana yoklaşan biri yapar seni ve ne kadar kaçsan o kadar yakınsındır aslında kendine geciken sevdalar yıkık kentlere benzer bilirsin ve sevgisizlik alır bir gün seni benden işte bu yüzden sen hep sevil hep sevil sevil Alıntı
Φ figgaro Gönderi tarihi: 4 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 4 Eylül , 2007 heyy..nerelerdesin sen..sesin çıkmıyıorr.. --ne işler çeviriyosun sen yinee..söle bakiimm.. Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 6 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 6 Eylül , 2007 yedi iklim geçer, ağarıp solan güz ışıklarından yalan pencerelere doğru... uykularda olur ne olursa yangınlar, takvim ziyanları, gömülü sevdalar... iksir gibi yayılır hücrelerimin rehavetine ıslaklığın düş tüccarları ağır mesaidedir... uykularda olur ne olursa, talanlar ve beton serinliği inşaat halindeki aşkların... uykularda ölür ne ölürse, kıpırdayan su gülümseyen yel... yedi iklimin oralarda kavalını kırmış bir çobandır gökyüzü, aklında new orleans heybesinde caz! yedi iklimin bar olduğu yerdedir uykunun alkol imparatorluğu kalabalık avındadır bakışlar... uykularda olur ne olursa, bitmez efkar kırları bazı saçlarda ve ölüm gibi suskunluklar açar derin kuyularda... ve şaka gibi ve sarsak sarsak ve kımıl kımıl bir yaşamaktır MAVİLERE UYANMAK en kesif karanlıklara kafa tutan gözlerinin mavisine kuşanmak... senin kanatların var, benim köylü yüreğim... operada tezek kokusu bu şehirdeki varlığım! .. beni taşıyacak vesaitim yok bu caddeüstü sevdada ellerinden gayrı.. 'gayrı dayanamam ben bu hasrete' ya beni de yitir ya sen de git beni götürdüğün yere... türküleri sev yalan kahkahalardan uzak dur canımın suyuyla yıka ellerini.. aklımın maharetiyle giydir en mavi yerlerini... senin adın buzul mavisi! çünkü mavilerde uyur, benden sana geçen sende beni kalkındıran ne varsa! sevdiğim, açlığımın uzak ufku, her sabah; güneşten ne zaman işaret alırsan ne zaman dar gelirse soluğun böyle uzun sarılmaklara, fikrini kurcalarsa eğer açık korkular, işte o zaman mavilere, mavilere uyandır beni... YILMAZ ERDOĞAN ablacım değiştircem avatarımı güzel bi tane bulayım zeynepppp çok tatlısın biliyormusun 4 gün mavilere uyandım ama sizleri de çok özledim. ahh bi de grip olmasaydım neyse buna da şükür... avatarın değişmiş,dikkate aldığın için teşekkür ederim benim haydut görmesin buz devri seyrederiz artık bir hafta Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 6 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 6 Eylül , 2007 ve sevgisizlik alır bir gün seni benden işte bu yüzden sen hep sevil hep sevil sevil sen de öle canım sen de öle Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.