Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Bazen insanları hafife almak için "Çocuk gibisin,Çocuk gibi davranıyorsun" denir ya. Bu hikayeden sonra çocuk gözüyle bakmanın basit olmadığını anlıyor insan.

...... Babası İspanya'nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi. Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı. Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı. Çok üzülmüştü küçük kız. Babasına söyledi bunu, o da "üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?"dedi. Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti. Babası keyifle resme baktı ve sordu: "Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı? Küçük kız babasına eğilerek, sessizce: "Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!....."

 

:unsure::unsure::clover::clover:

Gönderi tarihi:

kimdin sen

kimdin

kim çalmıştı adına yakışan o sözcükten hiç anlamları

bir lama mıydın yanık yüzünde hala gülümserken aşka tüküren

yoksa yarım kalmış bir çocukluğun gecede öfke büyüten ihanetiyle dünyanın çocuk kalmış acıları mı yarım uyuklar gibi yarım sarsıntılarla uyandığım düşler bırakma bana

su çürür

toprak çürür

taş bile çürürmüş biliyor musun

oysa tutkularına büyürüm uzun uzun

bilincine büyürüm ve KiME bir ad vereceksen

yeniden beni de kat dünyanın en eski kuyularına gelirim yürümeden .....

Gönderi tarihi:

patates ile soğan

 

Patates ile soğan buzdolabında karşılaştılar.

Patates: “ Vay, soğan abi, nasılsın? “

Soğan : “ İyiyim patates, sen nasılsın? “

Patates: “ Sağ ol abi, benden bir şey iste. “

Soğan : “ Şuradan bir bıçak getir de soyayım seni. “

Patates: “ Lütfen, beni soyma abi, yoksa çürürüm. “

Soğan: “ Bir şey istedim olmadı. Şimdi sen benden bir şey iste. “

Patates: “ Sen bir bıçak getir, ben seni soyayım. “

Soğan: “ Emrin olur, al işte bıçağı getirdim. “

Patates: “ Boş ver şimdi bıçağı, seni soymaktan vazgeçtim. Kokutacaksın yine ortalığı. “

Soğan: “ Korkutacaksın yine herkesi demek istedin. Ben korkuluk muyum? “

Patates: “ Korkuluklar cansız olur. Sen olsan olsan sorguluk olursun. “

Soğan: “ Sorguluk mu? O da neyin nesi? “

Patates: “ Sorguluk yani sorguya çeken. Hakim gibi. “

Soğan: “ Teşekkür ederim. Düşüncemi okudun. Büyüyünce hakim olmak istiyordum ben de. “

Patates: “ Hakim mi? Zor olursun. Soğanlar için Hukuk Fakültesi yok ki. “

Soğan : “ Ne Hukuk Fakültesi be. Öyle değil. Ben dünyaya hakim olmak istiyorum. Fikirlerimi dünyaya yaymak istiyorum. “

Patates: “ Aynaya baktım seni gördüm. Fikirdaşız desene. “

Soğan: “ Fikirdaşız ama arkadaş değiliz daha. “

Patates: “ Oluruz canım, arkadaş da oluruz. Teklif benden gelmeli. Benimle arkadaş olur musun, abi? “

Soğan: “ Olurum patates, olurum. “

 

Daha sonraki günlerde patates ile soğan arkadaşlıklarını devam ettirdiler. Fakat bu arkadaşlık hep buzdolabının içinde sürüp gidemezdi. Zamanla buzdolabı onlara dar gelmeye başlamıştı. Madem fikirlerini dünyaya yaymak istiyordun önce buzdolabından kurtulmalıydın. Patates ile soğan elektriklerin kesik olduğu bir gün buzdolabından kaçtılar. Biraz sonra şehrin dar sokaklarında koşmaya başladılar.

Patates: “ Arkadaş, işte kurtulduk oradan, koşmak ne güzel. “

Soğan: “ Koşalım, hiç durmadan, yorulmak nedir bilmeden koşalım. “

Patates: “ Gün gelecek fikirlerimiz de böyle koşacak. “

Soğan: “ Biz koştuğumuz sürece fikirlerimiz de koşacak desene. “

 

Aradan aylar geçtikçe patates ile soğan pek çok yer gezip dolaştılar. Tanıştıklarıyla fikir alışverişinde bulundular. Bazı fikirlerine karşı çıkılsa da onlar bunu önemsemediler. Önemli olan diyorlardı, tarlaya bir tohum, yani beyne bir fikir atmak. Eğer fikir değerliyse, zaten o beyin o fikri kabul edip çoğaltacaktı, yeni fikir üretip geliştirecekti. Bu iş ne kadar zamanda olurdu, bakın onun orası belli olmazdı. Bir günde de olurdu, bir yılda da olurdu.

................................

 

alıntıdır...

Gönderi tarihi:

SALKIMSÖĞÜT

Akıyordu su

gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.

Salkımsöğütler yıkıyordu sularda saçlarını!

Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere

koşuyordu kızıl atlılar güneşin bittiği yere!

Birden

bire kuş gibi

vurulmuş gibi

kanadından

Yaralı bir atlı yuvarlandı atından!

Bağırmadı,

gidenleri geri çağırmadı,

baktı yalnız dolu gözlerle

uzaklaşan atların parıldayan nallarına!

 

Ah ne yazık!

Ne yazık ki ona

dört nala giden atların köpüklü boynuna bir daha yatamayacak,

beyaz orduların ardında kılıç oynatamayacak!

 

Nal sesleri sönüyor perde perde,

Atlılar kayboluyor güneşin batığı yerde!

 

Atlılar atlılar kızıl atlılar,

atları rüzgâr kanatlılar!

Atları rüzgâr kanat...

Atları rüzgâr.

Atları...

At...

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.

Gölgeler gölgelendi

renkler silindi

Siyah örtüler indi

mavi gözlerine

sarktı salkımsöğütler

sarı saçlarının

üzerine!

Ağlama salkımsöğüt

ağlama,

Kara suyun aynasında el bağlama!

el bağlama!

ağlama!

Gönderi tarihi:

sondan yukarı doğru yazıyorum isimlerinizi;

natalia,sardunyam,kleo,redblack,zeyynepp,aça,figgaro,diloş,frozen

hepinize teşekkür ederim.

darılmayın iyimi böle toptan teşekkür ediyorum diye :P

pek keyfim yok bu aralar -_- mikserle çırpılmış gibiyim :wacko:

bi de açım offfffffffffffff

sizi seviyorum yine gelin iyimi :clover:

ha bide klavyem bozuk büyük harf yazamıyorum ona canım sıkılıyo :unsure:

Gönderi tarihi:
sondan yukarı doğru yazıyorum isimlerinizi;

natalia,sardunyam,kleo,redblack,zeyynepp,aça,figgaro,diloş,frozen

hepinize teşekkür ederim.

darılmayın iyimi böle toptan teşekkür ediyorum diye :P

pek keyfim yok bu aralar -_- mikserle çırpılmış gibiyim :wacko:

bi de açım offfffffffffffff

sizi seviyorum yine gelin iyimi :clover:

ha bide klavyem bozuk büyük harf yazamıyorum ona canım sıkılıyo :unsure:

 

Bir mikserlik de ben. Evin altı üstüne gelmiş durumda. Ahşaplar boyandı kurumadı. Eşyalar balkonda. Ben bir odada kapalı kaldım. Karnım aç. Mutfağa gidemiyom. Ama hiç olmassa klavyemin büyük harfi çalışıyoooooooo :clover::clover:

Gönderi tarihi:
Bir mikserlik de ben. Evin altı üstüne gelmiş durumda. Ahşaplar boyandı kurumadı. Eşyalar balkonda. Ben bir odada kapalı kaldım. Karnım aç. Mutfağa gidemiyom. Ama hiç olmassa klavyemin büyük harfi çalışıyoooooooo :clover::clover:

 

ayyy inanmıyom :unsure:

bilirim o halleri ama herşey bitince yerliyerine oturunca çekilen ohhh ve temizliğin o güzel kokusu için herşeye değer :)

klavyen çalışıyosa gerçekten de benden şanslısın.defterime hoşgeldin :clover::clover:

Gönderi tarihi:

6a14f44f930d572d.jpg

 

UZAK KADERLER İÇİN

 

 

Birgün, bir yağmurla garip garip

-Çoluğu çocuğu terk edeceğim.-

Bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım

Alıp başımı gideceğim.

Asır yirminci asırdır, amenna

Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım

Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi

Uzaklar daha uzaklaşır

Bir define çıkarır gibi kayalardan, Ademden beri

Sımsıcak sevgilere muhtacım.

Bir gün alıp başımı gideceğim

-Yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar...-

Belimi bir ılık şal sarsın, mavi

Hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız

Rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin

Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında.

Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm

Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde

Diyarı gurbette kanlı bir aşk

Bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde

En uzak beyazlar,

En yakın ikindilerde, duygulu

Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam

İçip içip ağlasam...

Nasıl kısa kesmeli bilmiyorum?

Herkesin derdinden pay isterken.

Uzak kaderlerin suları çağlar simdi

Yıldızlar dökülür sonsuza içimizden.

Birgün, bir parkta otururken, biliyorum

Bir el yağmurla dokunacak omuzuma

Bir çift göz, bir davet, bir kalp

Çoluğu çocuğu terk edeceğim.

Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak

Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak

Toprak ve insan kokularıyla,

Uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için

Başımı alıp gideceğim.

 

 

Turgut UYAR

 

Gönderi tarihi:
Çucuğum kendi cevap verecekmiş :lol::sweatingbullets:

 

resim200031lc0.jpg

oyyyy ooyyyy benim canımm:)))

ama annenin haylazı, haydutu ne derseniz deyin...hayatta rastlamadım bu kadar hareketli çocuğa, motorize ekip gibi:)) tek kişinin yetişmesi imkansız peşinden:)Allah arkadaşıma kolaylıklar versin ama öyle şeker öyle akıllı ki unutturuyor yaptıklarını hemen:))

ben orada iken olan vukuatlarını saysammm, yok valla bitmez :lol:

Gönderi tarihi:

Uzun yıllar önce, uzaklardaki bir ülkede

'Bin aynalı dağ' denilen bir dağ vardı. Bu Dağın zirvesine

gerçekten de bin tane irili ufaklı ayna yerleştirilmişti.

Herkes zaman zaman bin aynalı dağa çıkıp,

ilginç öykülere şahit olmayı ve daha sonra

gördükleri hakkında arkadaşlarıyla konuşmayı isterdi.

Bir gün, bu ülkede yasayan küçük mutlu bir köpek,

bu dağı duydu ve oraya gitmeye karar verdi. Dağın eteğine ulaştı

ve sora da neşeyle yukarı tırmandı. Yorulmuştu, ama yeni şeyler

göreceği için keyiflenmiş ve yorgunluğunu çoktan unutmuştu.

Aynaların bulunduğu zirveye geldiğinde kulaklarını dikmiş, kuyruğunu

hızlı hızlı sallıyordu. Kocaman bir gülümseme gönderdi onlara.

Karşılığında bin tane kocaman sıcak ve dostane gülümseme aldı.

Mutluluğu kat kat artmıştı. Oradan bir türlü ayrılmak istemiyordu.

Türlü türlü sevinç ve dostluk hareketleri yapıyor,

yaptıklarının bin kat fazlasıyla karşılığını görüyordu.

Nihayet gün karadı ve oradan ayrılması gerektiğini anladı.

dağdan inerken kendi kendisine; "Burası harika bir yer!

Buraya sık sık geleceğim" diye düşünüyordu. Bu arada,

aynalı Dağın çıkışındaki anlamlı levhayı da okudu

ve mutluluğu bin kat daha arttı...

 

Ayni ülkede yaşayan başka küçük bir köpek daha vardı.

Ama ilki kadar mutlu değildi. Huysuz ve mutsuzdu.

O da o dağa gitmeye karar verdi. Dağın eteklerine kadar

gelip de yukarıya baktığında, şikayete başlamıştı bile.

Sızlana sızlana dağın tepesine kadar çıktı.

Yorgunluk ve kızgınlığa şimdi bir de korku eklenmişti.

Doğru ya, bu dağın tepesinde kendisini kim bilir hangi hırsızlar,

haydutlar bekliyordu! Aynaların olduğu alana yaklaşırken,

her an bir düşmanla karsılaşacakmış gibi başını öne eğmişti.

Kafasını kaldırıp da aynalara baktığında gözlerinde inanamadı.

Soğuk soğuk bakan bin tane köpek gözlerini onun üzerine dikmişti.

Güya onlardan korkmadığını onlara göstermek için hırlamaya,

dişlerini göstermeye başladı. Aynı anda korkunç görünümlü

bin köpek kendisine hırlayınca, korkudan ne yapacağını

bilemedi ve dağdan kaç inerken kendi kendine; "Burası

korkunç bir yer! Buraya bir daha asla gelmeyeceğim." diyordu.

Huysuz köpek, o hızla ve korkuyla kaçarken,

aynalı dağ hakkında bilgi veren levhayı ve

üzerindeki yazıları görmemişti bile.

 

Levhada şöyle yazıyordu:

"Ey yolcular! Sakın aldanmayın, gördüğünüz görüntüler

sadece ve sadece sizin aynadaki yansımanızdır. Aynı şekilde;

hayatta başınıza gelen bütün olaylar size tutulmuş aynalardır.

Onlarda sadece kendinizi, kendi duygu ve düşüncelerinizi görürsünüz..."

 

 

 

ablacım biraz uzun ama güzel bi hikaye :hug::clover:

Gönderi tarihi:
oyyyy ooyyyy benim canımm:)))

ama annenin haylazı, haydutu ne derseniz deyin...hayatta rastlamadım bu kadar hareketli çocuğa, motorize ekip gibi:)) tek kişinin yetişmesi imkansız peşinden:)Allah arkadaşıma kolaylıklar versin ama öyle şeker öyle akıllı ki unutturuyor yaptıklarını hemen:))

ben orada iken olan vukuatlarını saysammm, yok valla bitmez :lol:

 

ben boşuna ona terminatör demiyorum B)

 

 

Levhada şöyle yazıyordu:

"Ey yolcular! Sakın aldanmayın, gördüğünüz görüntüler

sadece ve sadece sizin aynadaki yansımanızdır. Aynı şekilde;

hayatta başınıza gelen bütün olaylar size tutulmuş aynalardır.

Onlarda sadece kendinizi, kendi duygu ve düşüncelerinizi görürsünüz..."

 

ablacım biraz uzun ama güzel bi hikaye :hug::clover:

 

zeynepcim çok güzeldi :clover:

hayata ne kadar güzel bakarsak o kadar güzel yaşarız öle değil mi

ve ne ekersek onu biçeriz -_-

 

 

kadinvekalpqt7.gif

 

canım benim öyle uzaklara gittim ki bu şarkıyla

ben de yeri çok başkadır çünkü :hug:

Gönderi tarihi:

Kalp Ağrısı

 

İşte yine başbaşayız içimin acısı

yine birlikteyiz

ver elini

sus ve ne olur incitme beni

 

Ey kalbimin ağrısı

ver elini

çıkalım seninle soluksuz kalmadan sessizce

bu karanlık ve uğultulu ormandan

 

İçimin acısı, kalbimin ağrısı, aşkım

işte yine başbaşayız

ver elini

sus ve ne olur incitme beni

 

CEZMİ ERSÖZ

 

 

iyi tatiller bidenem :hug:

Gönderi tarihi:
Kalp Ağrısı

 

İşte yine başbaşayız içimin acısı

yine birlikteyiz

ver elini

sus ve ne olur incitme beni

 

Ey kalbimin ağrısı

ver elini

çıkalım seninle soluksuz kalmadan sessizce

bu karanlık ve uğultulu ormandan

 

İçimin acısı, kalbimin ağrısı, aşkım

işte yine başbaşayız

ver elini

sus ve ne olur incitme beni

 

CEZMİ ERSÖZ

iyi tatiller bidenem :hug:

canımmm teşekkür ederim.şiir harika sende öylesin :clover:

Gönderi tarihi:
iyi tatiller ablacım :hug:

 

bol bol dinlen eğlen tatilin tadını çıkar tam anlamıyla :flowers:

canım benim saolasın.zeynep gözünde ki o yaş beni üzüyor.avatarından bahsediyorum -_-:hug:

 

şimdiiiii bi şarkı;

bu şarkının tamamı

Gönderi tarihi:

yedi iklim geçer,

ağarıp solan güz ışıklarından

yalan pencerelere doğru...

 

uykularda olur ne olursa

yangınlar,

takvim ziyanları,

gömülü sevdalar...

 

iksir gibi yayılır

hücrelerimin rehavetine ıslaklığın

düş tüccarları ağır mesaidedir...

 

uykularda olur ne olursa,

talanlar

ve beton serinliği

inşaat halindeki aşkların...

 

uykularda ölür ne ölürse,

kıpırdayan su

gülümseyen yel...

 

yedi iklimin oralarda

kavalını kırmış bir çobandır

gökyüzü,

aklında new orleans

heybesinde caz!

 

yedi iklimin

bar olduğu yerdedir uykunun

alkol imparatorluğu

kalabalık avındadır bakışlar...

 

uykularda olur ne olursa,

bitmez efkar kırları

bazı saçlarda

ve ölüm gibi suskunluklar açar

derin kuyularda...

 

ve şaka gibi

ve sarsak sarsak

ve kımıl kımıl

bir yaşamaktır

MAVİLERE UYANMAK

en kesif karanlıklara kafa tutan

gözlerinin mavisine kuşanmak...

 

senin kanatların var,

benim köylü yüreğim...

operada tezek kokusu

bu şehirdeki varlığım! ..

beni taşıyacak vesaitim yok

bu caddeüstü sevdada

ellerinden gayrı..

'gayrı dayanamam ben bu hasrete'

ya beni de yitir

ya sen de git

beni götürdüğün yere...

türküleri sev

yalan kahkahalardan uzak dur

canımın suyuyla yıka ellerini..

aklımın maharetiyle giydir

en mavi yerlerini...

 

senin adın

buzul mavisi!

çünkü mavilerde uyur,

benden sana geçen

sende beni kalkındıran ne varsa!

sevdiğim, açlığımın uzak ufku,

her sabah;

güneşten ne zaman işaret alırsan

ne zaman dar gelirse soluğun

böyle uzun sarılmaklara,

fikrini kurcalarsa eğer

açık korkular,

işte o zaman

mavilere,

mavilere

uyandır beni...

 

YILMAZ ERDOĞAN

 

 

 

ablacım değiştircem avatarımı :hug: güzel bi tane bulayım :clover:

Gönderi tarihi:

rüzgarlı bir tepenin yamacındayım şimdi

kent suskun

ve istasyonlar ayrılık için var bu şehirde

imlası buzuk, üşümüş ve kirli bir çocuk olurum seni düşünürken

ömrüme iliştirdiğim martı leşleri yamalı bir geçmişi oynar

imtihanlar ve intiharlar üzerine kurulu hayatlardan

gecenin en serseri yanını alırım günceme

 

durup durup şiirler yazmak yoluna

yeni bir yaşam biçimim oldu son günlerde

kendimi sende kalabalık buluşum belki de bundan

her gece yorganımın altında sakladığım

kırlangıç sürüleriyle geliyorum sana

sen uykudayken

babam her gece ölüyor şimdilerde

annem nihavent bir çığlık oluyor

bana en çok sensizlik koyuyor

sonra babilin asma bahçelerine asıyorum kendimi

uyanmak için

 

eski bir aşkını anlatıyorken bana

konuştuklarından yapılma bir sessizlik oluyor ağzım

kaç kez kanıyorum bir bilsen

(ya da hiç bilmesen)

sesinin ardında yüzün sessiz bir tabanca gibi duruyor

kendimi kötü kurulmuş bir cümle sanıyorum

gece yüklü bir kamyon uykularımı solluyor

 

yastığının altında yalnızlığın var biliyorum

oysa ben senden bir bardak su istedim

akdeniz değil

son yalnızı benimdir bu kentin

istanbul arkamdan gelir

ey hüznü yüzünde gülücük diye taşıyan kız

hep kendine mi saklarsın çocukluğunu

 

ağzıma bir bulut bulaşsa da yokluğundan yapılmış

kayadan seken kurşun

en serseri yanımız olur kimi zaman

ve ben hep kendimi terk ederim senden

her katilin aşkı

her aşkın katili

bir öncekinin faili

hep ben olurum

hep ben ölürüm

 

içime uzanan koridorların ortasından

hep gülerdin beni görünce

bense sana hep geç kalırdım

sona kalırdım

sonra kanardım

 

yağmurlarla inseydin içime

içim senden yanaydı

yüzümdeki işgaller senden karaydı

seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi

sana yazacaklarım sil sil bitmezdi

ve ben

sende hiçbir şeydim

sen bende her şeyken

canım

yastığının altında biriktirdiğin yalnızlıklarım

kendine varlaşıp bana yoklaşan biri yapar seni

ve ne kadar kaçsan o kadar yakınsındır aslında kendine

geciken sevdalar yıkık kentlere benzer bilirsin

ve sevgisizlik alır bir gün seni benden

işte bu yüzden

sen hep sevil

hep sevil

sevil

:clover:

Gönderi tarihi:
yedi iklim geçer,

ağarıp solan güz ışıklarından

yalan pencerelere doğru...

 

uykularda olur ne olursa

yangınlar,

takvim ziyanları,

gömülü sevdalar...

 

iksir gibi yayılır

hücrelerimin rehavetine ıslaklığın

düş tüccarları ağır mesaidedir...

 

uykularda olur ne olursa,

talanlar

ve beton serinliği

inşaat halindeki aşkların...

 

uykularda ölür ne ölürse,

kıpırdayan su

gülümseyen yel...

 

yedi iklimin oralarda

kavalını kırmış bir çobandır

gökyüzü,

aklında new orleans

heybesinde caz!

 

yedi iklimin

bar olduğu yerdedir uykunun

alkol imparatorluğu

kalabalık avındadır bakışlar...

 

uykularda olur ne olursa,

bitmez efkar kırları

bazı saçlarda

ve ölüm gibi suskunluklar açar

derin kuyularda...

 

ve şaka gibi

ve sarsak sarsak

ve kımıl kımıl

bir yaşamaktır

MAVİLERE UYANMAK

en kesif karanlıklara kafa tutan

gözlerinin mavisine kuşanmak...

 

senin kanatların var,

benim köylü yüreğim...

operada tezek kokusu

bu şehirdeki varlığım! ..

beni taşıyacak vesaitim yok

bu caddeüstü sevdada

ellerinden gayrı..

'gayrı dayanamam ben bu hasrete'

ya beni de yitir

ya sen de git

beni götürdüğün yere...

türküleri sev

yalan kahkahalardan uzak dur

canımın suyuyla yıka ellerini..

aklımın maharetiyle giydir

en mavi yerlerini...

 

senin adın

buzul mavisi!

çünkü mavilerde uyur,

benden sana geçen

sende beni kalkındıran ne varsa!

sevdiğim, açlığımın uzak ufku,

her sabah;

güneşten ne zaman işaret alırsan

ne zaman dar gelirse soluğun

böyle uzun sarılmaklara,

fikrini kurcalarsa eğer

açık korkular,

işte o zaman

mavilere,

mavilere

uyandır beni...

 

YILMAZ ERDOĞAN

ablacım değiştircem avatarımı :hug: güzel bi tane bulayım :clover:

 

zeynepppp çok tatlısın biliyormusun :hug:

4 gün mavilere uyandım ama sizleri de çok özledim.

ahh bi de grip olmasaydım :( neyse buna da şükür...

avatarın değişmiş,dikkate aldığın için teşekkür ederim :gul:

benim haydut görmesin buz devri seyrederiz artık bir hafta :D

Gönderi tarihi:
ve sevgisizlik alır bir gün seni benden

işte bu yüzden

sen hep sevil

hep sevil

sevil

:clover:

 

sen de öle canım sen de öle :hug::clover:

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.