Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2007 Hoşgeldin Güneşli_GeCe Teşekkür ederim...Sevgiyle kal Alıntı
Φ egzorsist Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2007 ablacım ne zamandır görüşemedik nerelerdesin geldim bak yine yoksun bak sana şiirde bıraktım umarım iyisindir Ben nice İstanbullar gördüm sana gelinceye kadar Kirli paçavralara benzerdi insanları Dostluktan, vefadan yoksun. Bölünmüş, dağılmış, parçalanmış Ve her biri kendi ağırlığıyla ezilmiş, yorgun. Yüzümde dolaşan birer ********* böcekti gözleri Bir tutsam Yapışır kalırdı ellerime en çirkin yerleri Evlerinde bulduğum yalnızlık Sokaklarında bulduğum upuzun bir kahırdı. Günler boyunca Bir başka karanlık gelirdi Karanlığın biri kaybolunca Güneşler doğardı görmezdim. Bir ses durmadan ölüme çağırırdı beni Bilmezdim bu şehirde senin yaşadığını. Bilmezdim... Zindandı bütün meyhaneler Duvarlar karaydı Köhne bir Bizans eskisiydi İstanbul sensiz. Semt semt bir ağır yorgunluktu Sürekli bir aldanıştı sokak sokak Benden en uzak sevgilerde yaşadım yıllarca O büyük yalanlarda yaşadım. Senden habersiz bir ölü gibi Senden uzak zamanlarda yaşadım. Mabetler yıkıldı içimde Umutlar hayaller yıkıldı Bir gün bütün İstanbul yıkıldı. Sokaklar kaydı ayaklarımın altında Gün oldu kalabalık meydanlarında inançlarım yıkıldı Gün oldu Gözlerime çiviler çakıldı merhametsiz. Toz toz oldum, duman duman oldum Aldığını geri vermedi yıllar Yitirdim kendimi bu rezil şehirde Seni buluncaya kadar. Eskiden bir lale hatırlardım Yada mavi mavi bir deniz İstanbul denince Serin rüzgarlar okşardı saçlarımı Rıhtımlar balık balık kokardı. Ne zaman Yumsam gözlerimi bir gemi kalkardı. Vapur düdükleri durmadan öterdi. Eskiden bir İstanbul vardı bilmediğim Bana yeterdi. Sonra kaç yıl yaralı bir hayvan gibi Gezdim sokaklarında Sonra kaç yıl bir sevgi aradım İstanbul’u aradım. Belki de seni aradım bilmeden Ayaklarımın dibinde denizler can çekişti Şehirler parçalandı Bir çağ öldü gözlerimin önünde Benim en güzel çağım öldü. Bizi topraktan yarattılar Gel gör ki... Bu şehirde Benim toprağım öldü. Seni aradım bu şehirde yıllarca Yana yakıla seni.. Sen kimdin, sen neredeydin kim bilir? Hep böyle sensiz miydi bu şehir. Bu şehir İstanbul muydu ? Öyleyse sensiz yaşanmazdı bu şehirde Gemiler demir almazdı Trenler işlemezdi Sen olmasaydın Bir ömür bitip Yepyeni bir ömür başlamazdı içimde Bahar gelmezdi Ağaçlar çiçek açmazdı Seni bulmasaydım Ve ben yoktum İstanbul yoktu Sen olmasaydın. Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2007 sen artık benimle hiç ilgilenmiyonnnnn ama ben gene unutmuyom seni Alıntı
Φ LeylaM Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2007 Nasıl ve neresinde bırakabilirim ki bu sevdayı adı kendini çoktan aşmış. Ne geçmişi ne de geleceği kalmış bugüne bu eşsiz sevdanın. Adı bile uçup gitmiş ansızın bi dokunuş bırakmış bize. Kime nasıl anlatırsın sevda sevdayı aşalı yıl olmuş. Acıydı tutup saçından dokunduğum; sen değil. Güzelim, en sevdiğim. Özlem TUTAR Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 24 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 24 Eylül , 2007 uzun yanlışlarla battı gemiler geçtikleri her yerde İçindekiler toy rüzgarlarda yelken açan düşlerimiz uğradığımız adalarda dağıldı geçtiğimiz gemilerde kaldı çarpılmış yüreklerimiz boşlukta el sallayan biri var hala bizim varamadığımız uzaklıklara ne kulaklarımızda siren sesleri ne kadırga serenlerinin yol açtığı birkaç tuzlu resim içimiz bir ada kuraklığı sualtı batıklarıyız gündemin en fazla neyi bilebiliriz şimdi bulmacalarda geçen gemici deyimlerinden başka hangi rakıya vursak kendimizi dalgaların kat yeri mazisinden yeni bir insan çekip çıkaramayanlar için eksilerek kazanılan deneyim örgütlü rastlantılarda her şey sessizliğe güvendi oysa eski fenerler eski gemiler içindi paslandı ay ışığında gümüş eyerli tekneler uykuları çevik tutan deniz rüzgarları dağıldı şimdi her şeyi çıplak görmenin acı veren aydınlığı umudun yeni ve altın anlamı. MURATHAN MUNGAN Alıntı
» iLyAdA Gönderi tarihi: 26 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 26 Eylül , 2007 GÜN BATIYOR YÜREĞİMDE... Öksüz bir çocuk misali, Öyle muhtacım sevgine. Seni sevmek bilirim ki, Ateşten gömlek tenimde... Geç kalan sevdalar kadar, Acı var mı yeryüzünde? Seni sevmek kolay değil, Boynum şimdi kıldan ince... Sevdanın tükenmez zehri, Ilgıt ılgıt benliğimde. Neye yarar feryat figan? Gün batıyor yüreğimde... İLyAdA Sevgimle kal..... Alıntı
Φ figgaro Gönderi tarihi: 26 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 26 Eylül , 2007 selam..gidiyordum öylesinee..günbatımı sonrası sahil hep çekmiştir beni..bu şarkıyıda sana gönderiyorum..sen dinlerken ben dalgalara gülümsüyor olacağım..umarım beğenirsin.. Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2007 fazla bilen yoktur ama ben çok severim bu şarkıyı...... Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2007 neyin var Radyacım..? hissediyorum derinlerdesin sende..çık oralardan..güzel bir yürüyüş yap sonbahara merhaba de..çevrene dikkatle bak..ama kafandaki herşeyi boşaltarak..sadece onlara odaklanarak..farkında olmadığın pek çok güzellik keşfedeceksin.. bende uzun zamandır uzak durduğum fotoğraf makinamı alıp yanıma doğaya karışıciim bugünlerde..yaprakların biraz daha sararmasını bekliyorum..fotoğraf çekmek için en güzel mevsim sonbahar.. sana da öneririm..bu fırsatı kaçırma.. Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2007 kavuştun oğluşuna iyisindir şimdiiiii Alıntı
Misafir spices Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2007 birazda buna gül unutkan şey; Huriye, Nuriye ve Düriye 75-78-80 yaslarinda, çok eski üç arkadastir. Birgün Huriye Nuriye'ye telefon eder ve Düriye'ye gitmeye karar verirler ve giderler. Biraz muhabbetten sonra Düriye kahve yapar ve içerler. Biraz sonra Düriye yine : "Ay kusura bakmayin unuttum, birer kahve yapayim da içelim" der. Huriye ve Nuriye birsey demezler ve içerler. Aradan biraz zaman geçer. Düriye yine : "Size bir kahve bile yapmadim hemen yapayimda içelim" der ve yapar getirir. Bizimkilerde yine itiraz yok. Aksama dogru Huriye ve Nuriye kalkarlar, yola düserler. Yolda bastonlari ile yavas yavas yürürken aralarinda su konusma geçer; Huriye : "Kiz Nuriye, gördün mü Düriye'yi..!!! Ne kadar pinti olmus. Bize bir kahve bile ikram etmedi" Nuriye : "Kiizzz Düriye'yi ne zaman gördün??" Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 BİR SEVDALI SİLÜETİ Yaktı da söndürmeden gitti, ''Yok'' aşkı doğru bildi. Bu sevdalı yürek, Oldum olası ayrılıkların esiri, Kalbe verilen son demet... Belkide hayata edilen ilk şikayetti. Aşk yokluğu terkederken sevdada, Vurgunlar yemişim, Yorgun kimsesizliğim yine aynı soruyu sormuş, Bu sefer sana gelmişim, Gülmeler uzak, Bilmem ki neden yaşamaya heveslenmişim, Aşk ya işte, Seviyoruz ya böyle, Başka bişey görmemiş gözümüz, Suçlu muyuz ki tek olduğumuzdan sözümüz. Yaktıda süründü amansız silüetin, Bildi de sormadı, Sen ve ben arasında ki niyetin, Vurmasıyla yazgılar bir oldu, Aşklar dedim ya bu son ile yol buldu. Geceler günlere karışmış, Yıllanmış duygular, Benliğimle barışmış, Söz kaldımı geriye, Bitti mi aşk ? Yendi mi yoksa, Sildi mi bizi ? Bu son gülüşte... .... Yoksa... Gitti mi ? ...Atıf Emre... Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 ablacım yeni bir yazıyla geldim Günün birinde bir çölde iki kum tanesi karşılaşmış ve birbirlerini çok sevmişler uzun bir süre çok yakın olmuşlar. Birbirlerini yanlarında, canlarında olarak sevmeyi öğrenmişler. Derken bir rüzgar çıkmış kum tanelerinden biri yerinde kalırken diğeri biraz uzağa savrulmuş. Çok uzak değillermiş ama yinede göremiyorlarmış birbirlerini. Sevgileri hiç azalmamış yine sevmeye devam etmişler. Birbirlerine ulaştırabildikleri sesleriyle, haberleriyle yaşıyorlarmış ve artık görmeden seslerinde sevmeyi öğrenmişler. Bir gün biri diğerine "sevdamız sonsuza erişmesi için aynı anda bir dilek dileyelim" demiş. Ikisi de aynı anda bir dilekte bulunmuşlar ve tam o sırada bir fırtına çıkmış. Bu kavuşmamız, sevdamızın sonsuza dek sürmesi olabilir diye ikisi de kendilerini fırtınaya bırakmışlar. Gözlerini kapayıp fırtına dindiğinde sevdalarının yanı başında olmuş olmayı arzulamışlar. Fırtına o kadar kuvvetliymiş ki o güne kadar yıllarca yerlerinden kıpırdamayan kumlar bile başka yerlere savruluyorlarmış. Fırtına günlerce sürmüş kum taneleri de oradan oraya savrulup durmuşlar. Ikisini de bir sabırsızlık sarmış. Fırtına durmuyor aksine artıyormuş. Fırtına dinmek bilmedikçe onlarda sabırla sevmeği öğrenmişler. Günler geçmiş sonunda fırtına durmuş gözlerini açtıklarında ikisi de başka alemlerde bulmuşlar kendilerini. Bu fırtınanın onları birleştireceğine o kadar inanmışlar ki birbirlerini yanlarında bulamayınca yüreklerinde derin bir acı hissetmişler ve acıyla sevmeği öğrenmişler. Kendilerine birazcık geldiklerinde ikisi de bu fırtınayla başka başka yerlere savrulduklarını anlamışlar. Biran ölmek istemişler ama sonra birbirlerini hiç görmeden,mesafelere, engellere rağmen sevmeği öğrenmişler. "Eskisi gibi bağırsakta sesimiz ulaşmaz ki birbirimize" demişler. Ikisi de yeni yerlerinde kimseyle konuşmamışlar ve yıllarca hep susmuşlar. Hep yeni bir fırtına ümidiyle birbirlerine ihanet etmeden beklemişler. Böylece umutla sevmeyi öğrenmişler. Yıllar geçmiş ama sevgileri hiç geçmemiş. Birbirlerinden hep umutlu olarak yaşamışlar. Bir gün ikisi de birbirlerinden habersiz aynı anda gözlerini kapamışlar ve kavuşmak için yeniden fırtına çıkmasını dilemişler. Beklemişler beklemişler ama fırtına bir türlü çıkmamış. Kendilerini tüm benlikleriyle fırtınaya bırakmak için oldukları yerde dönmüş durmuşlar ama hepsi nafile küçük bir rüzgar bile çıkmamış. Sonunda durmuşlar ve gözlerini açmışlar. Sevdiklerinin, sevdalarının, yıllarca beklediklerinin tam karşısında durduklarını görmüşler ve hemen ikisi de yıllar önce diledikleri dileği anımsamışlar. Dilek şöyleymiş "Allah'ım bizi birbirimize her şeyiyle sevmeği öğrendiğimizde kavuştur. Öğle kavuştur ki sevdamız sonsuza erişsin." Sonunda anlamışlar ki birbirlerinden çok uzaklarda geçirdiklerini sandıkları yılları aslında birbir yanı başlarında geçirmişler. Dileklerinin kabul olması için yılların geçmesi gerektiğini öğrenmişler çünkü onlar sevmeği her şeyiyle öğrenmeği dilemişler. Dilekleri kabul olmuş umutla, sabırla, acıyla, yakında, uzakta...her şeyiyle sevmeği öğrenip birbirlerine kavuşmuşlar. Sevmeği bildikten sonra mesafeler, acılar, yıllar, aylar...asla sevdayı söndürmez ama sevmeği bilmedikten sonra yanı başında ki sevdiğini bile yıllarca göremeyebilir insan... (alıntıdır) Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Zeynepcim yine çok güzel bir hikaye ile gelmişsin Ablacım dilerim sevmeyi ve sevilmeyi tüm güzelliğiyle ve gerçekliğiyle yaşarsın aslında bende bugün okuduğum bir yazıyı sizlerle paylaşmaya gelmiştim: Mayonez Kavanozu ve İki Fincan Kahve Bir gün bir profesör, masasının üzerinde birkaç kutu olduğu halde felsefe dersindedir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve içerisini tenis topları ile doldurur. Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrenciler kavanozun dolduğunu ifade ederler. Profesör bu sefer önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını çalkalayarak kavanoza döker. Böylece çakıl taşları kayarak tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar. Onlar da “Evet, doldu” derler. Profesör masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar yine. Öğrenciler de koro halinde “Evet” derler. Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır. Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler. Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek “Eveet” der. “Ben bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım. Şöyle ki: Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız... Şayet diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız... Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir. Şayet kavanoza önce kum doldurursanız çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi, mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sıhhatinize dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur.” Bu arada bir öğrenci parmağını kaldırır ve sorar: “Peki, o iki fincan kahve nedir?” Profesör gülerek şöyle der: “Bu soruyu sorduğuna sevindim. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinize bir fincan kahve içecek kadar vakit ayırın!” Osman Karaca, Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fak. Evet üzerimde bir tuhaflık var.Bunalımda mıyım?Hayır.Belki bahardan, belki ramazan telaşı ve yoğunluğu Lütfen affedin bu ara reeldeki dostlarım da aynı sitemleri ediyorlar.bıraktığınız tüm şiirler ve şarkılar için teşekkür ederim Hepinizi seviyorum Alıntı
Φ figgaro Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 selam..nasılsın..bu şarkıyı sana bırakıp gidiyorum..umarım beğenirsin.. Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 ablacım bisde seni çok seviyoz dileğin için saol inş. bi gün olur senin yazında çok güsel Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 selam..nasılsın..bu şarkıyı sana bırakıp gidiyorum..umarım beğenirsin.. Bingooooo ablacım bisde seni çok seviyoz dileğin için saol inş. bi gün olur senin yazında çok güsel Canım benim,teşekkür ederim Alıntı
Misafir spices Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2007 Zavallı hiç bir zaman başaramayacak...! Kurbağalar kendi aralarında zor bir yarış düzenlemişler. Yarış o kadar zor, o kadar zormuş ki, kurbağa halleri ile kimse kulenin tepesine çıkılacağına inanmıyormuş aslında. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmışlar ve yarış başlamış. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: "Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!" Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmışlar. İçlerinden sadece bir tanesi kalmış inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışan. Seyirciler bağırıyorlarmış: "...Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!.." Son kalan hariç, diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve küskün küskün ümitle çabalayan arkadaşlarına bırakmışlar. Derken son kalan kurbağa kan ter içinde kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Başarısının sırrını öğrenmek isteyen kurbağalar: "Kutlarız, harikaydın, bu işi nasıl başardın? " diye sormuşlar. Kurbağa, mutlu ve güler yüzle dostlarına bakmış ancak hiç bir şey anlamamış. İşte o zaman farkına varmışlar ki, günün kahramanı aslında sağırmış! Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Zavallı hiç bir zaman başaramayacak...! Kurbağalar kendi aralarında zor bir yarış düzenlemişler. Yarış o kadar zor, o kadar zormuş ki, kurbağa halleri ile kimse kulenin tepesine çıkılacağına inanmıyormuş aslında. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmışlar ve yarış başlamış. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: "Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!" Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmışlar. İçlerinden sadece bir tanesi kalmış inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışan. Seyirciler bağırıyorlarmış: "...Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!.." Son kalan hariç, diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve küskün küskün ümitle çabalayan arkadaşlarına bırakmışlar. Derken son kalan kurbağa kan ter içinde kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Başarısının sırrını öğrenmek isteyen kurbağalar: "Kutlarız, harikaydın, bu işi nasıl başardın? " diye sormuşlar. Kurbağa, mutlu ve güler yüzle dostlarına bakmış ancak hiç bir şey anlamamış. İşte o zaman farkına varmışlar ki, günün kahramanı aslında sağırmış! Yolumuzu kesen bizi olumsuzluklara sürükleyen tüm seslere sağır olabilseydik keşke Spices çok teşekkür ederim Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2007 "anlamsız bir yer de, unuttuğumu sandığım bir yer de , yeniden sızlar ama varsın sızlasın, sızlamadı mı; kocaman sevilmiyor ki... " (10.2005) Alıntı
» iLyAdA Gönderi tarihi: 8 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 8 Ekim , 2007 Rüzgar Deli esen bir rüzgarla, Deryadan deryaya daldım. Zamansız savurdu beni Parçalandım ufalandım... Nasıl oldu anlamadan, Aşkın narına boyandım. Sert bir kayaya benzerdim Zerrelendim, toprak oldum... Niobe kıskanır beni Hüznünün çoğunu çaldım. Bir yıldız kaydı semada İşte ben onunla yandım... iLyAdA Canısıma.... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.