Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
x1pkeymqm4x8vw1zdnyleqktw3.jpg

Hoşgeldin Güneşli_GeCe :)

Teşekkür ederim...Sevgiyle kal

Gönderi tarihi:

ablacım ne zamandır görüşemedik nerelerdesin geldim bak yine yoksun :w00t: bak sana şiirde bıraktım umarım iyisindir ;)

 

Ben nice İstanbullar gördüm sana gelinceye kadar

Kirli paçavralara benzerdi insanları

Dostluktan, vefadan yoksun.

Bölünmüş, dağılmış, parçalanmış

Ve her biri kendi ağırlığıyla ezilmiş, yorgun.

Yüzümde dolaşan birer ********* böcekti gözleri

Bir tutsam

Yapışır kalırdı ellerime en çirkin yerleri

Evlerinde bulduğum yalnızlık

Sokaklarında bulduğum upuzun bir kahırdı.

Günler boyunca

Bir başka karanlık gelirdi

Karanlığın biri kaybolunca

Güneşler doğardı görmezdim.

Bir ses durmadan ölüme çağırırdı beni

Bilmezdim bu şehirde senin yaşadığını.

Bilmezdim...

 

Zindandı bütün meyhaneler

Duvarlar karaydı

Köhne bir Bizans eskisiydi İstanbul sensiz.

Semt semt bir ağır yorgunluktu

Sürekli bir aldanıştı sokak sokak

Benden en uzak sevgilerde yaşadım yıllarca

O büyük yalanlarda yaşadım.

Senden habersiz bir ölü gibi

Senden uzak zamanlarda yaşadım.

 

Mabetler yıkıldı içimde

Umutlar hayaller yıkıldı

Bir gün bütün İstanbul yıkıldı.

Sokaklar kaydı ayaklarımın altında

Gün oldu kalabalık meydanlarında inançlarım yıkıldı

Gün oldu

Gözlerime çiviler çakıldı merhametsiz.

Toz toz oldum, duman duman oldum

Aldığını geri vermedi yıllar

Yitirdim kendimi bu rezil şehirde

Seni buluncaya kadar.

 

Eskiden bir lale hatırlardım

Yada mavi mavi bir deniz İstanbul denince

Serin rüzgarlar okşardı saçlarımı

Rıhtımlar balık balık kokardı.

Ne zaman

Yumsam gözlerimi bir gemi kalkardı.

Vapur düdükleri durmadan öterdi.

Eskiden bir İstanbul vardı bilmediğim

Bana yeterdi.

 

 

Sonra kaç yıl yaralı bir hayvan gibi

Gezdim sokaklarında

Sonra kaç yıl bir sevgi aradım

İstanbul’u aradım.

Belki de seni aradım bilmeden

Ayaklarımın dibinde denizler can çekişti

Şehirler parçalandı

Bir çağ öldü gözlerimin önünde

Benim en güzel çağım öldü.

Bizi topraktan yarattılar

Gel gör ki...

Bu şehirde

Benim toprağım öldü.

 

Seni aradım bu şehirde yıllarca

Yana yakıla seni..

Sen kimdin, sen neredeydin kim bilir?

Hep böyle sensiz miydi bu şehir.

Bu şehir İstanbul muydu ?

Öyleyse sensiz yaşanmazdı bu şehirde

Gemiler demir almazdı

Trenler işlemezdi

Sen olmasaydın

Bir ömür bitip

Yepyeni bir ömür başlamazdı içimde

Bahar gelmezdi

Ağaçlar çiçek açmazdı

Seni bulmasaydım

Ve ben yoktum

İstanbul yoktu

Sen olmasaydın.

Gönderi tarihi:

:hug::clover:

 

Nasıl

ve neresinde bırakabilirim ki

bu sevdayı

adı kendini çoktan aşmış.

Ne geçmişi ne de geleceği kalmış bugüne

bu eşsiz sevdanın.

Adı bile uçup gitmiş ansızın

bi dokunuş bırakmış bize.

Kime nasıl anlatırsın

sevda sevdayı aşalı yıl olmuş.

Acıydı

tutup saçından dokunduğum; sen değil.

Güzelim,

en sevdiğim.

 

 

Özlem TUTAR

Gönderi tarihi:

uzun yanlışlarla battı gemiler

geçtikleri her yerde

İçindekiler

 

toy rüzgarlarda

yelken açan düşlerimiz

uğradığımız adalarda dağıldı

geçtiğimiz gemilerde kaldı çarpılmış yüreklerimiz

boşlukta el sallayan biri var hala

bizim varamadığımız uzaklıklara

 

ne kulaklarımızda siren sesleri

ne kadırga serenlerinin

yol açtığı birkaç tuzlu resim

içimiz bir ada kuraklığı

sualtı batıklarıyız gündemin

 

en fazla neyi bilebiliriz şimdi

bulmacalarda geçen gemici deyimlerinden başka

hangi rakıya vursak kendimizi

dalgaların kat yeri

mazisinden yeni bir insan çekip çıkaramayanlar için

eksilerek kazanılan deneyim

 

örgütlü rastlantılarda her şey sessizliğe güvendi

oysa eski fenerler eski gemiler içindi

paslandı ay ışığında gümüş eyerli tekneler

uykuları çevik tutan deniz rüzgarları dağıldı

şimdi her şeyi çıplak görmenin acı veren aydınlığı

umudun yeni ve altın anlamı.

 

MURATHAN MUNGAN

Gönderi tarihi:

GÜN BATIYOR YÜREĞİMDE...

 

 

Öksüz bir çocuk misali,

Öyle muhtacım sevgine.

Seni sevmek bilirim ki,

Ateşten gömlek tenimde...

 

Geç kalan sevdalar kadar,

Acı var mı yeryüzünde?

Seni sevmek kolay değil,

Boynum şimdi kıldan ince...

 

Sevdanın tükenmez zehri,

Ilgıt ılgıt benliğimde.

Neye yarar feryat figan?

Gün batıyor yüreğimde...

 

 

İLyAdA

 

 

 

 

Sevgimle kal..... :wub::wub::wub:

Gönderi tarihi:

selam..gidiyordum öylesinee..günbatımı sonrası sahil hep çekmiştir beni..bu şarkıyıda sana gönderiyorum..sen dinlerken ben dalgalara gülümsüyor olacağım..umarım beğenirsin.. :)

 

 

 

Gönderi tarihi:

 

 

neyin var Radyacım..? :unsure:-_-:hug: hissediyorum derinlerdesin sende..çık oralardan..güzel bir yürüyüş yap sonbahara merhaba de..çevrene dikkatle bak..ama kafandaki herşeyi boşaltarak..sadece onlara odaklanarak..farkında olmadığın pek çok güzellik keşfedeceksin..

 

bende uzun zamandır uzak durduğum fotoğraf makinamı alıp yanıma doğaya karışıciim bugünlerde..yaprakların biraz daha sararmasını bekliyorum..fotoğraf çekmek için en güzel mevsim sonbahar.. sana da öneririm..bu fırsatı kaçırma..

Gönderi tarihi:

birazda buna gül unutkan şey; :P

 

Huriye, Nuriye ve Düriye 75-78-80 yaslarinda, çok eski üç arkadastir.

 

Birgün Huriye Nuriye'ye telefon eder ve Düriye'ye gitmeye karar verirler ve giderler.

Biraz muhabbetten sonra Düriye kahve yapar ve içerler. Biraz sonra Düriye yine :

 

"Ay kusura bakmayin unuttum, birer kahve yapayim da içelim" der.

 

Huriye ve Nuriye birsey demezler ve içerler. Aradan biraz zaman geçer. Düriye yine :

"Size bir kahve bile yapmadim hemen yapayimda içelim" der ve yapar getirir.

 

Bizimkilerde yine itiraz yok. Aksama dogru Huriye ve Nuriye kalkarlar, yola düserler.

Yolda bastonlari ile yavas yavas yürürken aralarinda su konusma geçer;

Huriye :

"Kiz Nuriye, gördün mü Düriye'yi..!!! Ne kadar pinti olmus. Bize bir kahve

bile ikram etmedi"

Nuriye :

"Kiizzz Düriye'yi ne zaman gördün??"

Gönderi tarihi:

BİR SEVDALI SİLÜETİ

 

Yaktı da söndürmeden gitti,

''Yok'' aşkı doğru bildi.

 

Bu sevdalı yürek,

Oldum olası ayrılıkların esiri,

Kalbe verilen son demet...

Belkide hayata edilen ilk şikayetti.

 

Aşk yokluğu terkederken sevdada,

Vurgunlar yemişim,

Yorgun kimsesizliğim yine aynı soruyu sormuş,

Bu sefer sana gelmişim,

Gülmeler uzak,

Bilmem ki neden yaşamaya heveslenmişim,

Aşk ya işte,

Seviyoruz ya böyle,

Başka bişey görmemiş gözümüz,

Suçlu muyuz ki tek olduğumuzdan sözümüz.

 

Yaktıda süründü amansız silüetin,

Bildi de sormadı,

Sen ve ben arasında ki niyetin,

Vurmasıyla yazgılar bir oldu,

Aşklar dedim ya bu son ile yol buldu.

 

Geceler günlere karışmış,

Yıllanmış duygular,

Benliğimle barışmış,

Söz kaldımı geriye,

Bitti mi aşk ?

Yendi mi yoksa,

Sildi mi bizi ?

Bu son gülüşte...

....

Yoksa...

Gitti mi ?

 

...Atıf Emre...

Gönderi tarihi:

ablacım yeni bir yazıyla geldim :hug:

 

Günün birinde bir çölde iki kum tanesi karşılaşmış ve birbirlerini çok

sevmişler uzun bir süre çok yakın olmuşlar. Birbirlerini yanlarında,

canlarında olarak sevmeyi öğrenmişler. Derken bir rüzgar çıkmış kum

tanelerinden biri yerinde kalırken diğeri biraz uzağa savrulmuş. Çok

uzak değillermiş ama yinede göremiyorlarmış birbirlerini. Sevgileri hiç

azalmamış yine sevmeye devam etmişler. Birbirlerine ulaştırabildikleri

sesleriyle, haberleriyle yaşıyorlarmış ve artık görmeden seslerinde

sevmeyi öğrenmişler.

Bir gün biri diğerine "sevdamız sonsuza erişmesi için aynı anda bir

dilek dileyelim" demiş. Ikisi de aynı anda bir dilekte bulunmuşlar ve

tam o sırada bir fırtına çıkmış. Bu kavuşmamız, sevdamızın sonsuza dek

sürmesi olabilir diye ikisi de kendilerini fırtınaya bırakmışlar.

Gözlerini kapayıp fırtına dindiğinde sevdalarının yanı başında olmuş

olmayı arzulamışlar. Fırtına o kadar kuvvetliymiş ki o güne kadar

yıllarca yerlerinden kıpırdamayan kumlar bile başka yerlere

savruluyorlarmış.

Fırtına günlerce sürmüş kum taneleri de oradan oraya savrulup durmuşlar.

Ikisini de bir sabırsızlık sarmış. Fırtına durmuyor aksine artıyormuş.

Fırtına dinmek bilmedikçe onlarda sabırla sevmeği öğrenmişler. Günler

geçmiş sonunda fırtına durmuş gözlerini açtıklarında ikisi de başka

alemlerde bulmuşlar kendilerini. Bu fırtınanın onları birleştireceğine

o kadar inanmışlar ki birbirlerini yanlarında bulamayınca yüreklerinde

derin bir acı hissetmişler ve acıyla sevmeği öğrenmişler. Kendilerine

birazcık geldiklerinde ikisi de bu fırtınayla başka başka yerlere

savrulduklarını anlamışlar. Biran ölmek istemişler ama sonra

birbirlerini hiç görmeden,mesafelere, engellere rağmen sevmeği

öğrenmişler. "Eskisi gibi bağırsakta sesimiz ulaşmaz ki birbirimize"

demişler. Ikisi de yeni yerlerinde kimseyle konuşmamışlar ve yıllarca

hep susmuşlar. Hep yeni bir fırtına ümidiyle birbirlerine ihanet

etmeden beklemişler. Böylece umutla sevmeyi öğrenmişler. Yıllar geçmiş ama

 

sevgileri hiç geçmemiş.

Birbirlerinden hep umutlu olarak yaşamışlar. Bir gün ikisi de

birbirlerinden habersiz aynı anda gözlerini kapamışlar ve kavuşmak için

yeniden fırtına çıkmasını dilemişler. Beklemişler beklemişler ama

fırtına bir türlü çıkmamış. Kendilerini tüm benlikleriyle fırtınaya

bırakmak için oldukları yerde dönmüş durmuşlar ama hepsi nafile küçük

bir rüzgar bile çıkmamış. Sonunda durmuşlar ve gözlerini açmışlar.

Sevdiklerinin, sevdalarının, yıllarca beklediklerinin tam karşısında

durduklarını görmüşler ve hemen ikisi de yıllar önce diledikleri dileği

 

anımsamışlar.

Dilek şöyleymiş "Allah'ım bizi birbirimize her şeyiyle sevmeği

öğrendiğimizde kavuştur. Öğle kavuştur ki sevdamız sonsuza erişsin."

Sonunda anlamışlar ki birbirlerinden çok uzaklarda geçirdiklerini

sandıkları yılları aslında birbir yanı başlarında geçirmişler.

Dileklerinin kabul olması için yılların geçmesi gerektiğini öğrenmişler

çünkü onlar sevmeği her şeyiyle öğrenmeği dilemişler.

 

Dilekleri kabul olmuş umutla, sabırla, acıyla, yakında, uzakta...her

şeyiyle sevmeği öğrenip birbirlerine kavuşmuşlar. Sevmeği bildikten sonra mesafeler, acılar, yıllar, aylar...asla sevdayı

söndürmez ama sevmeği bilmedikten sonra yanı başında ki sevdiğini bile

yıllarca göremeyebilir insan...

 

(alıntıdır)

Gönderi tarihi:

Zeynepcim yine çok güzel bir hikaye ile gelmişsin :) Ablacım dilerim sevmeyi ve sevilmeyi tüm güzelliğiyle ve gerçekliğiyle yaşarsın :clover:

 

aslında bende bugün okuduğum bir yazıyı sizlerle paylaşmaya gelmiştim:

 

 

Mayonez Kavanozu ve İki Fincan Kahve

 

Bir gün bir profesör, masasının üzerinde birkaç kutu olduğu halde felsefe dersindedir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve içerisini tenis topları ile doldurur. Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrenciler kavanozun dolduğunu ifade ederler.

 

Profesör bu sefer önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını çalkalayarak kavanoza döker. Böylece çakıl taşları kayarak tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar. Onlar da “Evet, doldu” derler. Profesör masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker.

 

Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar yine. Öğrenciler de koro halinde “Evet” derler. Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır. Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur.

 

Öğrenciler gülerler. Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek “Eveet” der. “Ben bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım. Şöyle ki: Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız... Şayet diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız...

 

Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir. Şayet kavanoza önce kum doldurursanız çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir.

 

Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi, mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sıhhatinize dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur.”

 

Bu arada bir öğrenci parmağını kaldırır ve sorar: “Peki, o iki fincan kahve nedir?” Profesör gülerek şöyle der: “Bu soruyu sorduğuna sevindim. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinize bir fincan kahve içecek kadar vakit ayırın!”

 

Osman Karaca,

Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fak.

 

Evet üzerimde bir tuhaflık var.Bunalımda mıyım?Hayır.Belki bahardan, belki ramazan telaşı ve yoğunluğu :blushing:

 

Lütfen affedin bu ara reeldeki dostlarım da aynı sitemleri ediyorlar.bıraktığınız tüm şiirler ve şarkılar için teşekkür ederim

Hepinizi seviyorum :clover::clover::clover:

 

kahve8dc.jpg

Gönderi tarihi:
selam..nasılsın..bu şarkıyı sana bırakıp gidiyorum..umarım beğenirsin.. :)

 

 

Bingooooo :):clover:

 

 

ablacım bisde seni çok seviyoz :wub::hug:

 

dileğin için saol inş. bi gün olur :)

 

senin yazında çok güsel :clover:

 

Canım benim,teşekkür ederim :hug::clover:

Gönderi tarihi:

Zavallı hiç bir zaman başaramayacak...!

 

Kurbağalar kendi aralarında zor bir yarış düzenlemişler. Yarış o kadar zor, o kadar zormuş ki, kurbağa halleri ile kimse kulenin tepesine çıkılacağına inanmıyormuş aslında. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmışlar ve yarış başlamış.

 

Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: "Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!" Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmışlar. İçlerinden sadece bir tanesi kalmış inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışan.

 

Seyirciler bağırıyorlarmış: "...Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!.."

Son kalan hariç, diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve küskün küskün ümitle çabalayan arkadaşlarına bırakmışlar. Derken son kalan kurbağa kan ter içinde kulenin tepesine çıkmayı başarmış.

 

Başarısının sırrını öğrenmek isteyen kurbağalar: "Kutlarız, harikaydın, bu işi nasıl başardın? " diye sormuşlar.

 

Kurbağa, mutlu ve güler yüzle dostlarına bakmış ancak hiç bir şey anlamamış.

İşte o zaman farkına varmışlar ki, günün kahramanı aslında sağırmış!

 

:clover:

Gönderi tarihi:
Zavallı hiç bir zaman başaramayacak...!

 

Kurbağalar kendi aralarında zor bir yarış düzenlemişler. Yarış o kadar zor, o kadar zormuş ki, kurbağa halleri ile kimse kulenin tepesine çıkılacağına inanmıyormuş aslında. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmışlar ve yarış başlamış.

 

Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: "Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!" Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmışlar. İçlerinden sadece bir tanesi kalmış inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışan.

 

Seyirciler bağırıyorlarmış: "...Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!.."

Son kalan hariç, diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve küskün küskün ümitle çabalayan arkadaşlarına bırakmışlar. Derken son kalan kurbağa kan ter içinde kulenin tepesine çıkmayı başarmış.

 

Başarısının sırrını öğrenmek isteyen kurbağalar: "Kutlarız, harikaydın, bu işi nasıl başardın? " diye sormuşlar.

 

Kurbağa, mutlu ve güler yüzle dostlarına bakmış ancak hiç bir şey anlamamış.

İşte o zaman farkına varmışlar ki, günün kahramanı aslında sağırmış!

 

:clover:

Yolumuzu kesen bizi olumsuzluklara sürükleyen tüm seslere sağır olabilseydik keşke -_-

Spices çok teşekkür ederim :clover:

Gönderi tarihi:

 

 

 

"anlamsız bir yer de, unuttuğumu sandığım bir yer de , yeniden sızlar

ama varsın sızlasın,

sızlamadı mı; kocaman sevilmiyor ki... " (10.2005)

 

 

 

Gönderi tarihi:

Rüzgar

 

 

Deli esen bir rüzgarla,

Deryadan deryaya daldım.

Zamansız savurdu beni

Parçalandım ufalandım...

 

Nasıl oldu anlamadan,

Aşkın narına boyandım.

Sert bir kayaya benzerdim

Zerrelendim, toprak oldum...

 

Niobe kıskanır beni

Hüznünün çoğunu çaldım.

Bir yıldız kaydı semada

İşte ben onunla yandım...

 

 

iLyAdA

 

 

 

Canısıma....

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.