Φ focal Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2006 Zaman Kekemeydi Gün bitti, elindeki güller de soldu anımsanacak neler kaldı bugünden paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak belki bir türkü söyleriz geceye karşı saçlarını tarazlayan bir şafak olur Zaman kekemeydi ve tarihe sızan soytarılar gördük genç ömrümüzde ölüm peşimize düşende bir göçebeydik suretimiz ağardı kurulan darağaçlarına bütün sığınaklar uçurumlara açılırdı Rüzgar suyu soğutsun su terli bedenlerimizi ve aşkı düşünelim biz, destan yalnızlıkları konuşursak akşam olur ve yine yağmur yağar gidersek gülüşler azalır buralarda kim bulur kayıp adresteki dostları Bir karanlığa bakıyorum bir de zamana ay büyüyüp bir gül oluyor ellerinde senin ve ancak yeni bir yorumu oluyor aşkın saçlarından sızan bu karanlık yağmur ayın çağıltısıyla tutuşuyor begonyalar Saçlarındı diye düünüyorum ömrümüzü çözüldükçe savrulan rüzgardı saçların ve ikide bir aklıma düşüyor aynı soru -Aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm kendimi, seni ve bütün dünyayı Ahmet Telli Alıntı
Φ made in turkey! Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Bir Hüzün Mevsiminden Çıkarken Kalbim Ayrılıkların puslu aynasındadır bekleyişlerin solgun yüzü Bekleyişler ki demlenişidir sabrın damıtır sessizliği ve üzüncü damıtır gurbetin kavruk memesinden ve emzirir hasretin yanık yüzlü çoçuğunu Sen ey sabrın ve üzüncün dervişi başını zamanın göğsüne koy ve dinle yalnızlığın iç çekişlerini Yalnızlıklar ki suskun bir akşam üstüdür usulca örtülecektir gecenin sessiz tülünü ve düşecektir ince bir rüzgarla hüznün harmaniyesi Ey yenilgilerin bezgin kuşu suskunun sarı sıcağındasın bunca zaman bataklıklardan sızan sinsi ve pis bir kokudur içinde tortulaşan kuşku Ve bulutsu bir ağırlığın yüküdür gittikçe ağırlaşan gittikçe yüreğini zonklatan Sen ki şafağın göğü müsün imbikle göğsünde göğün sütünü ve emzir sönmekte olan yıldızları sonra başını solgun bir demet gibi hasretin kuru dallarına koy dinle köpüklü kıyıların çağlayanını imbatın serin elidir yüzünü okşayan Güneşi kopar dalından ellerine al ve durmadan canını yakan sözü bitir şiirin kalbine akıt artık umudun billur ırmağını kavruk çölüne yüzümün ve bir sevda gibi yanaş hayatın kıyılarına Yoksa ey kalbim tel bile olamazsın şiirin sazına ahmet telli...... Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Anladın mı? Hicran destanını kendinden oku, Mecnun'dan duyup da rivayet etme. Aşkın Leyla'sını gördünse söyle. Söz temsili bulup hikayet etme. Yüz bin Leyla doğar alemde her gün, Senin aradığın zevk, sefa düğün. Tutacağın işi önceden düşün; Daha ilk adımda nedamet etme. Sevdanın oduna pek güvenilmez, Tutuşurşan eğer kolay sönülmez. Bu yolun hükmüdür geri dönülmez, Canına kıymazsan seyahat etme. İyi bak kabına, olmasın delik, Boşuna taşırsın ,gider gündelik. Anında olmalı, ettiğin iyilik, Alem duysun diye, inayet etme. Kabe'den maksadın varmaktır yara, Kör gibi tapınma, kara duvara, Hızır'ı ararsan kendinde ara, Bulamadım gibi rezalet etme. Muhabbet herkesin aklını çelmez, Gönül viranesi kolay düzelmez. Alemden çekinme bir zarar gelmez, Sen kendi kendine hıyanet etme. Şen şatır gönlüne hicran dolmasın, Gençliğin gülşeni gamla solmasın. Neyzen gibi aklın yarda olmasın, Özründen çok büyük kabahat etme. Neyzen teyfik Alıntı
Φ Baumann Gönderi tarihi: 31 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 31 Ocak , 2006 Belki de sahiden bırakacaksın beni. belki de ben bırakılması elzem en zararlı alışkanlığım. Belki bir hata idi benle olmak ve hayaller kurmak. hayallerin hepsi de işkembe-i kübradan sallanmış şeyler ki sırf belki de sırf senin ellerini tutmak ve ensene arkadan bir öpücük kondurmak için belki de. belki de dünya zaten dönmüyor, ve Pakistan'da binlerce kişi ölmedi depremde ve donmuyor kalanları. Şırnak'ta sevgi yok belki de, elleri ve yüreği olan bir sevgi. belki de küre zaten yok ve zaten ısınmamakta yüreği, erimemekte buzulları, yükselmemekte denizleri. Telef edilmiş kuşlar, ve hatta kuş gribi yok belki de. Belki gökyüzü bile yok. Belki sen yoksun, belki de ben. Belki ve belli ki biz yokuz sade bu dünyada, sevgi var bizden öte öteden beri. Abdullah ANAR Alıntı
Φ focal Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 BİR NEFES DÜŞ GİBİ Bazı duygular vardır anlatılamaz, anlaşılır sadece. Sevenin sevdiğini bilmesi kadar, sevilen de anlar sevildiğini. Sevgi her zaman belirli kelimelerle söylenmez. Çoğu defa bir bakış yeter de artar bile... Yeryüzünde hiçbir kuvvet insanoğlunu Sevme hakkından alıkoyamaz. Sevmek çoğu zaman var olmaktır. Sonunda bizi yok olmaya götürse bile. Ben şimdi varım ve seni sevmek hakkımı kullanıyorum. Sen bile buna karşı koyamazsın. Sana gelinceye kadar sonu gelmez bir arayıştı sevgilerim. Bir zaman başkalarında aradım seni, Başka yüzlerde, başka ellerde aradım. Aldandım, fakat birgün seni bulmak ümidini kaybetmedim. Nasıl olsa gelecektin birgün. Ve işte geldin de! Bana tatmadığım hüzünleri tattırmaya, bilmediğim kederleri öğretmeye geldin. Acıdan yana ne kalmışsa yaşamadığım Hepsini bir bir sen yaşatacaksın bana. Birgün yaşamanın gereksizliğini de senden öğreneceğim. Bu selin akışını hiçbirşey duduramaz artık. Ummadığım ve ummadığın bir anda çıktın karşıma. Coşkun ırmaklar gibi, amansız seller gibi geldin, Mutlaka yıkarak ve benden birçok şeyleri Beraberinde sürükleyerek gideceksin. İşte o zaman yoklukların En dayanılmazı ile karşı karşıya kalacağım. Ergeç gideceksin; beni anlayamadan, Beni sevemeden gideceksin. Yalnız bir iç kırıklığı kalacak senden, Tesellisiz bir hüzün kalacak. Yıllardır aradığım sendin Ama sen gittikten sonra başkasını aramayacağım. Gelmeyecek bile olsan, ömrümün sonuna kadar arardım seni Ama geldin bir kere; ister bilerek gelmiş ol, ister bilmeden... Geldin ya! Şimdi herşey güzel seninle. Yürümenin, konuşmanın, Nefes almanın bir başka anlamı var artık. Sen varsın ya, herşey bambaşka gözlerimde... Ümit Yaşar OĞUZCAN Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Bir Türkü Yak Bir türkü yak... Yanık bir türkü yak Hüznünden kainat ağlasın Beni anlatsın Sen ol nağmelerde Yankılansın dağ doruklarında Saçlarının teli ile Ellerimi bağlasın Bir türkü yak Yalnızlığıma yoldaş edeyim Herkes ağlasın yanıklığına Bir türkü yak Geçmişim görüntülensin içinde Geleceğime ayna tutayım Sevgilileri unuttursun Mısralarda tek seni yutayım Bir türkü yak Sonsuzluğa uzanan bir ses Gönlümü serinleten nefes Desinler ki 'harika, çok enfes' Bir türkü yak Dudaklarım titresin O türkü dillerde gönüllerde Unutulmasın söylensin Bir türkü yak Sabit İnce Alıntı
Φ focal Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 SENİ DÜŞÜNDÜĞÜM TÜRKÜ Benim bir canla sevip bin özlemle andığım, Bari gölgeni bırak bana Su çiçeklerinin en güzel yanları budur, Giderken gölgelerini verirler suya. Güz akşamları dal kıpırdamazken, Suda halkalanan gözleridir Sen de gölgeni bırak bana. Gönlümün bin güzelliğiyle inanıp sevdiğim, Güzelliğini burada ince ince aratma. Bir kıyıya, bir gün inen fırtına gibi Birdenbire bir şeyler bırak. Birşeyleri soğut, birşeyleri yak, Dağıt birşeyleri, birşeyleri kur. Kendini hiç yokmuşsun gibi bırakma Kafamın her yanıyla bir şeyler öğrendiğim , Sonsuza uzanan sevinç, güzele vurgun tasa En azından bin yılda arayıp bulduğum, Bana aşk şiirleri yazdırma artık Beni burada gölgen gibi bırakma Afşar TİMUÇİN Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 BEN ÖLÜRSEM AKŞAMÜSTÜ ÖLÜRÜM Ben ölürsem akşamüstü ölürüm Şehre simsiyah bir kar yağar Yollar kalbimle örtülür Parmaklarımın arasından Gecenin geldiğini görürüm Ben ölürsem akşamüstü ölürüm Çocuklar sinemaya gider Yüzümü bir çiçeğe gömüp Ağlamak gibi isterim Derinden bir tren geçer Ben ölürsem akşamüstü ölürüm Alıp başımı gitmek isterim Bir akşam bir kente girerim Kayısı ağaçları arasından Gidip denize bakarım Bir tiyatro seyrederim Ben ölürsem akşamüstü ölürüm Uzaktan bir bulut geçer Karanlık bir çocukluk bulutu Gerçeküstücü bir ressam Dünyayı değiştirmeye başlar Kuş sesleri, haykırışlar Denizin ve kırların Rengi birbirine karışır Sana bir şiir getiririm Sözler rüyamdan fışkırır Dünya bölümlere ayrılır Birinde bir pazar sabahı Birinde bir gökyüzü Birinde sararmış yapraklar Birinde bir adam Her şeye yeniden başlar Ataol Behramoğlu Alıntı
Φ focal Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 YALNIZLIĞIMI ANLATIYORUM Koğuşta inceden bir lizol kokusu Dışarda tam tamına on sekiz şubat Ne üstümdeki örtüler ısıtıyor beni Ne altımdaki yatak Ellerini arıyorum sıcak ellerini Kuruyan dilim tutuşan alnım Garipliğim nöbet nöbet gecemde Susuzum, ilaçsızım, sensizim Sıcak dudaklarını arıyorum Camlarda karayel acımasız Nereye baksam can çekişmesi Gece... Yol boyu memleket memleket Isıtsın iyimserliğin içimi Dağılsın ölüm korkum bir görün Aydın bakışlarını arıyorum Rıfat Ilgaz Alıntı
Φ pitis Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda kirli umutsuz yorgun geçmişim oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim ben sende bütün aşklarımı temize çektim. ........... murathan mungan,yalnız bir operadan Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 SEVDALAR ÇOÇUK KALIR 'Limanda ışıkları izledik ayrı ayrı Karanlıktaydık... Kireç badanalı bir odada Sarılsaydık sımsıkı Kimsenin göremediği Bir yıldız olurduk...' 'Zamanla değişir Büyür insanlar Rüyalar çocuk kalır... Oysa, yaşlanmak vardı seninle Ve paylaşmak tüm yaşamı Sabahı birlikte karşılamak Birlikte yaşamak akşamı... Başaramadım sevdiğim, Bağışla... Sevdalar çocuk kalır...' Suna Tanaltay Alıntı
Φ UnHaPPY Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 Gidişini Anlatıyorum Sen gidiyorsun ya işine yetişmek için Saçlarını, gözlerini, ellerini Neyin varsa toplayıp gidiyorsun ya Her seferinde bir şey unutuyorsun sıcak Termometrede yükselen çizgi çizgi Kim bilir nerelerde soğuyorsun Senin gözbebeklerin var ya kadın kadın gülen İnsan insan bakan gözbebeklerin Beni tutsa tutsa gözlerin tutar ayakta Beni yıksa yıksa gözlerin yerle bir eder Ne gelirse onlardan gelir bana Çalışma gücü yaşama direnci Mutluluk gibi kazanılması zor Mutluluk gibi yitirilmesi kolay Bir açarsın ki mutluyum Bir kaparsın her şey elimden gitmiş. Rıfat Ilgaz Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2006 Kalanı Sevda Gecelerimin Durdum, soluklandım ardından. Kalbimde uzun bir koşunun izleri... Seyrettim kendini terk edip gidişini, Seyrettim çıkışını, haytımdan, Hayatından! ... Üzgünüm, olanlar için! Kendini, kapıp - koyanlar, Kaybolanlar için! Büyük hayatlar uğruna, Küçük sevinçlerden olanlar, Şu, yaşananlar için! Artık hiçbir şey aynı değil Ben de değiştim, senden sonra. Üstelik, aşk şarkıları da yapamaz oldum, Hadi; Gurur duy benden çaldıklarınla! Kırgınım ki bu sitemler, Giderayak sevmeleri kalbimin! Bir yarısı öfke, yar ama Kalanı sevda gecelerimin... Ayşen Gencer Alıntı
Φ Zıplamayan_Dana Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2006 Yaşıyorum Demek Çok merak ediyorum kendimi Başıma birşey mi geldi Öldüm mü kaldım mı Hiçbir haber yok kendimden Bu sabah kapımı çaldım Kapıyı açan kendim Bir süre kendime baktım Bu güleç yüz bendim Oh ne güzel bir sabah Bugün de yaşıyorum demek Benden başka yok kimsem Beni merak edecek. Aziz Nesin... Alıntı
Φ made in turkey! Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2006 Ay Karanlık Maviye Maviye çalar gözlerin, Yangın mavisine Rüzgarda asi, Körsem, Senden gayrısına yoksam, Bozuksam, Can benim, düş benim, Ellere nesi? Hadi gel, Ay karanlık... İtten aç, Yılandan çıplak, Vurgun ve bela Gelip durmuşsam kapına Var mı ki doymazlığım? İlle de ille Sevmelerim, Sevmelerim gibisi? Oturmuş yazıcılar Fermanım yazar N\'olur gel, Ay karanlık... Dört yanım puşt zulası, Dost yüzlü, Dost gülücüklü Cıgaramdan yanar. Alnım öperler, Suskun, hayın, çıyansı. Dört yanım puşt zulası, Dönerim dönerim çıkmaz. En leylim gecede ölesim tutmuş, Etme gel, Ay karanlık... Ahmed Arif Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2006 Bir Aşk Yara “Beni yalnızlığımla vurdular o gece vakti Kalbimi suyla yudular o gece vakti Öldüğümü bile söylemediler…” -A. Erhan- Ben şu kısa boylu hayatta uzun boylu kederlerle acırım. Yorar beni şu telaş, şu karmaşa. Bir sığınak aranırken şu uğultuda, bir aşk gelir, bir yara. Bir yara… Bir yara daha! Eski bir aşk, yeni bir ayrılıktır her zaman. Bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır. Kimse bilmez be canım, bir yara bir ömrü nasıl kanatır… Ben seni hep ayrılıkla anmışım Titreyen ellerimle günlerin buğusuna adını… Hep adını yazmışım. Bir aşk gelmiş bir yara. Bir yara…Bir yara daha! Eski bir aşk, yeni bir ayrılıktır her zaman. Bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır; kimse bilmez be canım bir yara bir ömrü nasıl kanatır... Erhan GÜLERYÜZ Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2006 Sevdan Beni Terketmedi sevdan beni, Aç kaldım, susuz kaldım, Hayın, karanlıktı gece, Can garip, can suskun, Can paramparça... Ve ellerim, kelepçede, Tütünsüz, uykusuz kaldım, Terketmedi sevdan beni... Ahmed Arif Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2006 Ne güzel şey hatırlamak seni: ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken... Ne güzel şey hatırlamak seni: bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin ve saçlarında vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının... İçimde ikinci bir insan gibidir seni sevmek saadeti... Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının, güneşli bir rahatlık ve etin daveti: kıpkızıl çizgilerle bölünmüş sıcak koyu bir karanlık... Ne güzel şey hatırlamak seni, yazamak sana dair, hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek: filanca gün, falanca yerde söylediğin söz, kendisi değil edasındaki dünya... Ne güzel şey hatırlamak seni. Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine: bir çekmece bir yüzük, ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım. Ve hemen fırlayarak yerimden penceremde demirlere yapışarak hürriyetin sütbeyaz maviliğine sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım... Ne güzel şey hatırlamak seni: ölüm ve zafer haberleri içinde, hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken... NAZIM HİKMET Alıntı
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2006 CEVİZ AĞACI Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var, Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. NAZIM HİKMET Alıntı
Φ adrenalin Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2006 BU şiire internette gezerken rastladım ama yazarını bilmiyorum.......biraz aradım ama bulamadım.... kendimde yazdıklarımda genelde üç noktayı kullandığımdan olsa gerek çok beğendim bakalım siz beğenecekmisiniz... üç nokta ... üç noktayı susmak mı zannettiniz siz? üç nokta, çok şey anlatılmak istenen ve anlatılan her bir noktanın zerreleri adedince birer nokta daha anlatılamayan, anlaşılamayan; insanın kendine de anlatamadığı, dinletemediği üç nokta, araları bin yıllık mesafe pergelin iğneli ayağı bir nokta yüreğimizde; diğer ayağı, sabit kalemle konulmuş diğer noktalar arasında gidip gelmekte tekrar aynı noktaya dönmekte üç noktayı susmak mı zannettiniz siz? üç nokta, söz geçirememek yüreğe, zincirlemeye çalışmak nefsi; günahtan kaçmak, günaha batmak üç nokta merhamet; sizin alınganlığınız, benim kırılganlığım olumsuzluk eklerinin yanlış okutulması üç nokta, tereddüt kimi zaman, pervasızlık çoğu zaman üç nokta imkânsızlık, araları muamma üç noktayı susmak mı zannettiniz siz? üç nokta, yüreği dinlemek ara sıra, konuşmaktan men etmek sık sık sevdayı çiçek gibi değil bir kurşun gibi taşımak; çiçek gibi taşıyamayacak olmak üç nokta, İstanbul’u taşıyamamak, altında kalmak kâinatın yardım dilemek bir dosttan ve yine kendimize ihânetimizden ve de dostluğa, ağırlaştırmak yüreğimizde dostluğu çaresizce üç noktayı susmak mı zannettiniz siz? üç nokta, konuşmak, hiç susmadan konuşmak kendi kendine bir cinnet üç nokta. aklını sakınmak delirmekten, deliliğini korumak aklından ve şimdi üç nokta ağlamak bir Kur’an kıraatinde günahkârlığına ve de günahsızlığına; olmayan çârelerine, var olan çâresizliğine üç noktayı susmak mı zannettiniz siz? üç nokta, mahkum olmak mesafelere; boyun eğmek nâfileye üç nokta, çâresiz çığlıklarla uyanmak rüyadan; açılmayan kapıları yumruklamak üç noktayı susmak mı zannettiniz siz? üç nokta bilmek yanlışlığı ve devam etmeyi istemek yanılmaya üç nokta yaşamak başka hayatlar için; yaşamaya mahkûm olmak diğerlerinin hayatını ve öldürmek kendininikini. Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2006 Acılar Denizi Ben acılar denizinde boğulmuşum işitmem vapur düdüklerini , martı çığlıklarını Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni Duyarım yosunların benim için ağladıklarını Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını Bu ne karanlık , bu ne zindan gece böyle Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse Yılların içimde bıraktıklarını... Ümit Yaşar Oğuzcan Alıntı
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2006 İtiraza İtirazım Var Süt limanlarında poyrazlarla lodoslar oluyorum Döndükçe, döndükçe başım, martılar kusuyorum Derya bir Kuran-ı Kerim yapraklarını bir bir açıyorum Karış, karış, karış, karış, karış, karış, karış karıştırıyorum Bakara oynuyorum Fatiha'nın Bakara suresiyle Ve zarlarla ki hepsi ayrı bir Sure alayıdır Nedir diye, nemenedir bu arabesk diye diye Martılar bu şakası yok, akaraplar tarafından ağlanılan Bir mersiye - şad olsun ruhu - Tamburi Cemil Bey'e Odeon bir rekorla koşan bir gramafonmuş bu dünya Kurdukça dönüyorum, döndükçe çalıyor, çalınıyorum Ben ki Kibariye bir hırsız ve Ferdi Tayfur kadar eski bir sipiker ve kokoyiniman Kendimden kendimi çalıyorum, kendimle, kendimle kendimi Yaşasın mahşere dek bu kısır olmayan döngü Yaşasın Veli`fendiler'de mahşerin o dokuz doğuran süvarisi Benden önce de vardı, benden sonra da tufan Yaşamak ölünmez ki yaşamayı yaşamaklan Gönderin de Hasan-hüseyin emminin, dalgalandıkça bu kırmızı don Bir arabesk bu, ister sol olsun, ister sağ Ve indikçe kustuğum martıların güzel gözlerinden yaşlar Çaputlar kalkıp kalkıp Marmara'nın dalga kıranlarından Kondu-konacak geceleri Hacı Bektaş-ı Veli'nin türbesindeki o milyon yıllık dut ağacının dallarına Bu şiir ve bu nane, ifademe mani olmayan bir damla meni Lumpen kesilmiş şahsımın kuzgunlaşmasıyla birden göğe ağan ve ağaran meçhul bir artısıyla Ki istersen demevi bir RH pozitif de olabilir. İşte bu şiirin kendini çektikten sonra Kodak'la nefsine nefes etmesidir Zaten şiir denen nesne, eski bir an'aneyle, doğan çocuğun kulağına ezan makamıyla isminin üflenmesidir Ya da tınlatmaktır içinle için için olan tambur ola ki evreni Ve de çınlasın deyuu Neyzen'in neyi (görülmemiş hiç neyin çınladığı bu ana dek) Ve en arabesk ve en çağdaş adamımız Orhan Veli'nin kuzular kulağına Maraz ve menapoz, muhteris ve muteriz itirazlara itirazim var, itirazim, itirazim Ama halka, halka halka halkalanan halka dünden ve yarından her zaman razıyım. Can Yücel Alıntı
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 ACININ RENGİ Ey acılara tat veren güzellik Yüreğimize hoşgeldin Hoşgeldin de Çicekli dallara gönderdin öfkemizi Artık şimdi üstümüze İster dolu yağsın İsterse kar Biz ki bildikten sonra sevmeyi Bütün sabahlar Acı renginde olsa ne çıkar... Adnan Yücel Alıntı
Φ EmiLY_pandora Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 SEN BENİM HİÇBİR ŞEYİMSİN Sen benim hiçbir şeyimsin Yazdıklarımdan çok daha az Hiç kimse misin bilmem ki nesin Lüzumundan fazla beyaz Sen benim hiçbir şeyimsin Varlığın yokluğun anlaşılmaz Galiba eski liman üzerindesin Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak Dudaklarınla cama çizdiğin En fazla sonbahar otellerinde Üniversiteli bir kız uykusu bulmak Yalnızlığı öldüresiye çirkin Sabaha karşı öldüresiye korkak Kulağı çabucak telefon zillerinde Sen benim hiçbir şeyimsin Hiçbir sevişmek yaşamışlığım Henüz boş bir roman sahifesinde Hiç kimse misin bilmem ki nesin Ne çok çığlıkların silemediği Zaten yok bir tren penceresinde Sen benim hiçbir şeyimsin Yabancı bir şarkı gibi yarım Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak Hiç kimse misin bilmem ki nesin Uykumun arasında çağırdığım Çocukluk sesimle ağlayarak Sen benim hiçbir şeyimsin Atilla İlhan.. Alıntı
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2006 BORÇLUSUN Erik çiçek açmış da bahçenin kıyısında Sen ona hiç bakmadan geçmişsen oracıktan Leylek dansa durmuş da bacanın tepesinde O baharlım laklakını durup dinlememişsen Şakır şakır bir tren bir gece köprüsünden Islıkla dalmamışsan gurbet türkülerine Akasya mor akasya ak akasya sarı sarı sarkmış da bahar mavilerinden Yaşamak ne güzel şey diye ağlamamışsan Çocuklar birdirbir oynuyorlar da çöplük arsada Dikilip yanıbaşlarına göğüs geçirmemişsen Yanından geçip gitmiş de çilekçinin arabası Kaçtan veriyorsun hemşerim diye yutkunmamışsan İskelenin tepesinden türkü döken gurbetçi gence Varolasın koçum benim diye el sallamamışsan Bahar dalı gömleğiyle utangaç bir uçurtma Bu ne şıklık delikanlım diye laf atmamışsan Ve çapkınca bakmamışsan Göğsü domur domur yeniyetmeye Sesi bambam Sesi ramazan topu Kendini herkül sanan delikanlıyı Yaştaşınmışcasına süzüp selamlamamışsan Öpmemişsen gözlerine bakıp duran bir gözleri şenlikliyi Yaşama itmemişsen iter gibi denize Girmemişsen koluna bir yıkılmışın Yalanla da olsa avutmamışsan umutsuzu Su diyene bir avuç su Bir yaralı parmağa işememişsen Kolay gelsin dememişsen taş kıranlara Günaydınsız bırakmışsan bahçe bezeyenleri Eğilip koklamamışsan çitten gülen çiçeği Bayram bayram donanmamışsan Sevinciyle dostlarının Acısını dostlarının Yüreğinde duymamışsan Kapı kapı dolaşmamışsan iş dilenerek İşsizliğe düşmemişsen hakkım dedikçe Ve bayraklı pankartlı yürüyüşlere Halaylı horonlu grev şenliklerine Katılmayı aşk gibi duymamışsan şuranda Ağrın ağrım Acın acım Dememişsen insan kardeşlerine Ve dilinin en görkemli Ve dilinin bando-davul sövgülerini Sıralayıp sallamamışsan deyyuslar saltanatına Hangi yaşta olursan ol Kardeşim Kaptırıp gönlünü sevda fırtınasına Evin yolunu şaşırmamışsan Sende iş yok be kardeşim Sen artık hapı yutmuşsun Borçlusun sen ağaçlara kuşlara Borçlusun sen trenlere otobüslere Yağan kara esen yele borçlusun Borçlusun sen herşeye Gözdeki ışıltıya Alındaki çizgiye Eldeki şaşkınlığa Borçlusun herşeye Kardeşim Yaşamın kendisine Hasan Hüseyin Korkmazgil Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.