Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Çorum Ortaköy – Şapinuva

    Ortaköy – Şapinuva Hitit Devletinin önemli kentlerinden biri olan Şapinuva, (Ortaköy), Çorum’ un 53 km. güneydoğusundadır. Çekerek nehri etrafında yer alan Göynücek Ovası ile Alaca Ovası arasındaki geçit üzerindedir. Hitit Çağında, hem siyasi hem de coğrafi konumu nedeniyle stratejik bir noktada yer alan şehir, önemli bir askeri ve dini merkezdir. Ortaköy kazılarında açığa çıkan ve sayıları 4.000’e ulaşan çivi yazılı tablet ve fragmanların (parça) oluşturduğu arşivde, Hititçe yazılmış olanların yanısıra Hattice, Hurrice ve Akadca yazılmış idari, askeri, dini ve fal metinleri bulunmakta olup, bunların büyük bir kısmı Orta Hitit dönemine (M.Ö. 14. yy) aittir. Buradaki yazışmalardan Taşmişarri (III. Tuthaliya) – Taduhepa kraliyet ailesinin bu şehirde hüküm sürdüğü anlaşılmaktadır. Devam eden kazı çalışmalarında bugüne kadar A binası ismi verilen anıtsal idari yapı ve B Binası olarak adlandırılan ticari yapı açığa çıkartılmıştır. Ortaköy antik şehri: ya da Hitit çağındaki adı ile"Şapinuva". Ortaköy Hitit şehri, oldukça büyük bir şehirdir Üzerinde bulunduğu platonun her yerini kapla- dığı gibi platoyu çevreleyen tepeler üzerine de yayılmış tır. Hititler bu bölgeye geldiklerinde mevcut köylere yerleşmemişler, platonun üzerindeki araziyi teraslayıp düzelterek bu büyük şehri kurmuşlardır. Şehir, boyutlarıyla çağının en geniş ölçekli şehirlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.Etrafı yüksek tepelerle çevrili bir çöküntü vadisindeki teraslar üzerinde kurulmuş bu çok büyük şehrin kıt su imkanla- rına ve bu ölçekteki bir şehri besleyecek tarım topraklarının azlığına rağmen - çağının bir metropolü olarak karşımıza çıkması nasıl olmuştur. Yirminci yüzyılın başlarında başlayan Hitit araştırmalarında bize çok önemli bilgiler sağlayan Boğazköy'den elde edilen arşivler, Şapinuva hakkında genel bilgiler dışında, çok geniş bilgiler vermemektedir. Bu yüzden de, Hurri kültüne yakm Hurri dinsel imajlarına sahip bu şehir Boğazköy-Hattuşa'nm uzak güneydoğusuna yerleştirilmeye çalışılmıştır. Ortaköy-Şapinuva'nın tarafımızdan yapılan identifikasyonu ise Anadolu'nun tarihi coğrafyasına yeni boyutlar getirmiştir. Bu bakımdan, yazılı belgelerde Şapinuva ile aynı coğrafi konumda bulunan birçok isim (Hanziva, Şahumişa, Dahaş-da, Kammama, Hutpa, Tata, Şapantalliya, Malazziya, Şup-piluliya, Şulupaşşi vb. gibi şehirler) de, bundan sonra Anadolu'nun kuzeydoğusunda aranacaktır.Kabul etmek gerekir ki Hitit dünyasındak en önemli sosyal olgu dindir. Devlet teokratik bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla dini öneme sahip şehirler her zaman en Önemli olmuşlardır.Ortaköy belgelerinde, dini bir metin fragma-nmdaki İfadeden Şapinuva'mn iki fırtına tanrısı olduğunu öğreniyoruz. Neden Şapinuva'mn iki fırtına tanrısı vardır? İki fırtına tanrısının varlığı Huni/Hitit dünyasının bu şehirde beraberliği olabilir mi? Buna benzer bütün soruların cevaplarının zaman içinde kazılardan elde edilecek sonuçlar ile çözüleceği açıktır.Ancak açık olan bir diğer bir gerçek, bu iki fırtına tanrısı dışında, Şapinuva'mn dinsel öneminin her yönüyle öne çıkmasıdır. Hazalmuna, Lapaşunuva, Marşıma, Şarva, Tahanzi gibi tanrısal dağlar Şapınuva'ya aittir ve ülkenin her yanında bu kutsal dağlar için kurbanlar sunulmaktadır.Bilindiği gibi, antlaşmalar, akitler gibi karşılıklı taahhüt içeren işler, yemin tanrılarının şahitliğinde yapılmaktadır.Taraflardan birisi eğer sözünü yerine getirmez ise, yemin tanrıları onu yok edeceklerdir. Boğazköy belgelerinde Şapinuva şehrinin fırtına tanrısı, yemin tanrıları listelerinde Önemli bir yere sahiptir. Şapinuva'nm dinsel önemini daha bir çok örnekle pekiştirmek mümkündür. Şapinuva tanrıları yanında daha bir çok şehrin tanrısına burada kurban töreni yapılmaktadır ve bu da bize Şapinuva'nın kutsallığının boyutlarım vermektedir. Hitit dini törenlerinin en önemlilerinden biri armma ile ilgili olanlardır. Bunlar Hurri kökenli olup İtkalzi veîtgahi ritüelleri adı ile anılırlar. Temizlenmek, arınmak için yapılan törenler olup, Hitit metinleri külliyatı içerisinde çok eski bir geleneği temsil ederler. Bu arınma tabletleri çeşitli kopyalarla günümüze kadar gelmişlerdir. Bu tabletlerde belirtilen ritüeller din adamları denetiminde yapılıyor ve böylece arınılıyordu. Burada bizi esas ilgilendiren husus, itkalzi ritüel tabletlerindeki ifadedir. Bu ritüeller sırasında kullanılacak ve temizlemeyi sağlayacak malzeme sayıldıktan sonra ritüel töreninin Zithara şehrinde yerine getirildiği ve tabletlerin asıllarının Şapinuva'dan getirildiği belirtilmektedir. Buradan da anlaşılacağı gibi, bu çok önemli olan rimellerin Şapi-nuva kökenli olduğu gerçeğidir. Yukarıda kısaca belirttiğimiz örneklerden bu şehrin Hitit dini dünyasında ne derece önemli b ir yere sahip olduğu açıktır ve bu Şapinuva'yı böyle büyük bir kent yapan nedenlerin birincisidir. Şapinuva şehrinin dinsel anlamdaki önemi imparatorluğun sonuna kadar devam edecektir. IV. Tuthaliya döneminde, gerek Şapinuva tanrılarının yemin tanrıları olarak yaşatılması gerekse ritüel törenlerde kurban sunulmasına devam edilmesi bunu ispatlamakta- dır.Bu şehrin diğer bir özelliği tahkimli bir şehir oluşudur. Bu özellikte olan şehirler yalnızca sur duvarları ile değil, uygun coğrafi imkanları ve bu imkanları iyi kullanmaları ile bir askeri güç merkezi oluşlarıyla bu sınıfa girebilirler. Boğazköy metinlerinden de Şapinuva'nm tahkimati bir şehir olduğunu anlamaktayız.II. Murşili'ye ait bir metinde (M.Ö.13.y.y.) Kral: "İlkbahar olduğunda Hattuşa'dan dışarı gittim ve AN.TAH.ŞUMSAR bitkisini tanrıların huzuruna koydum. Şapinuva'dakİ birlikleri teftiş ettim ve orduma öncülük ettim" demektedir Bu anlatım bize bu şehrin düzenli askeri birliklerin konakladığı askeri bir üs olduğu fikrini vermektedir.Arkeolojik verilerin ışığında Şapinuva'yı ve yakın çevresini ele aldığımızda burada askeri düzenlemelerin çağının çok ötesinde olduğunu görmekteyiz. Öncelikle şunu belirtmek gerekir; Şapinuva jeopolitik konumu ve uygun iklimi ile çok avantajlıdır. Kuzeyinde boydan boya uzanan Karadağ silsilesi, yüzeyi sık ormanlarla kaplı dik bir duvar gibi uzanmaktadır. Güneyinde ise Alan dağları, yüksek, dik bir diğer dağ silsilesidir. Dolayısıyla, Şapinuva bu iki dağ sırasının arasında, Çekerek nehrine hafif meyille inen bir plato üzerindedir. Şehir, yüksek dağların arasında, doğu yönü içinde çekerek nehrinin aktığı dar bir koridor halinde Yeşilırmak/Kelkit vadisine doğru uzanmaktadır. Batı yönü ise, 5-10 km.lik bir boğaz olarak uzanıp, Alaca ovasına açılmaktadır.Görüldüğü gibi, doğu koridoru emniyete alınabilirse bu şehir tam tarifine uygun tahkimli bir şehir, hatta bir tahkimli bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. Şehir çok korunaklı bir yere kurulmuştur. Şehrin yaygınlığına bakarak kalabalık bir nüfusa sahip olduğunu düşünmemiz gerekir. Doğuya doğru uzanan koridor üzerinde bir çok müstahkem mevkii ve ileri karakollar bulunmaktadır. Böylece 15-20 km ileriye uzanan bir emniyet şeridi oluşturulmuştur. Geride şehrin bulunduğu plato ve sırtını dayadığı tepeler üzerinde ise güçlü bir askeri varlık gözlenmektedir.Ayrıca, Orta Anadolu'nun sert iklim koşulları yanında burada mikro klima özellik gösteren bir iklim mevcuttur. Dolayısıyla şehrin doğuya doğru önünden uzanan bölge yumuşak kış şartlan ile iyi bir kışlaktır. II. Murşili devrine ait bir metindeki fal sorusunda;"Majesteleri Şapinuva'da geceliyecektîr. Ordu ise Hanziva'da" denilmektedir. Ordu için su, yatacak ve yiyecek imkanları olan bu yer, herhalde Şapinuva'dan çok uzak bir yer olmamalıdır.Şapinuva'dan doğuya doğru uzanan, içinde Türkiye'nin en verimli iki üç ovasının da yer aldığı koridor görünüşündeki topraklar Yeşilırmak/Kelkit vadisidir. Bu vadi, Karadeniz dağlarının güneyinde ve bu dağlara paralel bir doğu-batı koridorunun oluşumuna imkan tanımaktadır. Kabul etmek gerekir ki, burası Anadolu'nun en rahat ticaret yollarından biridir ve günümüzde de kullanılmaktadır. 93 harbi diye anılan 1878 Osmanlı-Rus Savaşından kaçan Kafkas-Erzurum-Kars muhacirlerinin de Anadolu içlerine sığınırken kullandıkları bu yol Şapinuva önünden geçmekte, Orta Anadolu'ya uzanmaktadır. Yüz yıllarca bu ticaret yolunun sağladığı imkanlarla nemalanan Şapinuva kenti büyümüş ve zenginleşmiş ve ayrıca doğudan Hurri bölgesiyle de yakın ilişki kurma kolaylığını kazanmış olmalıdır.Hititler kaderlerini tanrıların yönettiğini ve yaşamları süresince başlarına gelen tüm İyi ve körü olayların, hastalığın, yenilginin onlar tarafından verildiğini düşündüklerinden, onları hoşnut etmek bu maksatla çeşitli kurban sunmaya, onları bayram törenleriyle, dualarla anmaya gayret ederken, çeşitli fallarla da olaylar karşısında tanrıların isteklerini, kızgınlıklarını, yol göstericilikleri öğrenmeye çalışmışlardır. Hastalıkların öğrenilmesi ve iyileşmenin sağlanması hep dinsel yol kullanılarak olmuştur. Fal çeşitlerinden birine başvurmak sonucunda kralın ya da kraliyet çiftinin siyasi, idari ve askeri konularda yapacaklarını öğrenmek için fala başvurdukları görülmektedir. Şagai (belirti/işaret) nin tespiti yoluyla olaylar sorgulanmaya çalışılmakta saray içi ve aile içi konular dahî bu yolla çözülmeye çalışılmaktadır. Çözüm yine dini olacaktır. Büyüler bozulacak, temizlenme törenleri yapılarak verilen sunularla hoşnutluk elde edilecektir. Hurrİce-Hititçe bir Boğazköy ritüe-linde sunuda kullanılacak temiz su için Şapinuva' daki kaynaklar işaret edilmektedir. Şapinuva'dan temin edilecek 7 kap suyun 3 tanesi Şapinuva şehri ana kaynağından, 1 tanesi Şulupaşşi şehri ana kaynağından, 1 tanesi Şapinuva şehri, bağdaki kaynaktan, 1 tanesi X nehrinden ve 1 tanesi de Şapantalliya şehri nehrinden getirilmektedir. Boğazköy arşivindeki en önemli metinlerden biri olan Halpa kökenli Teşup ve Hepat kültünün yeniden düzenlenmesi ile ilgili belgede kültle ilgili malzemeleri teslim edecek şehirler belirtilmekte ve bu teslimlerden sorumlu ilgili kentler sayılmakta ve Şapinuva saray görevlilerine bir kentin sorumluluğu verilmektedir. Bu metinde Şapinuva şehrindeki sarayın insanlarından bahsedilmektedir. Ayrıca başka bir metinde yer alan bir yönetim belgesinde ki kadınlar listesinde de Şapinuva sarayının önemi belirtilmektedir.Şapinuva şehrinde bugüne kadar bulunan arşiv belgelerinde fal metinlerinin çok sayıda olması burada büyük kralın oturması sonucudur. Kraliyet yapacağı işler, alacağı kararlar için sık sık fala başvurmakta ve fal sonucu dikkate alınarak arınma/temizlenme, kurban sunma gibi eylemlere geçilmektedirler.Mevcut Şapinuva arşivlerinde Taduhepa-Taşmişarri kraliyet çifti bu törenlerin odak noktasını oluşturmaktadır. Taşmişarri, III. Tuthaliya adıyla tahta çıkmıştır (M.Ö.H.y.y). Taduhepa, daha sonra oğlu I. Şuppİluliuma döneminde de Tavananna yani egemen kraliçe olarak devlet yönetimine katılacaktır. Taşmİşarri/Ta-duhepa çifti temizlik rimellerini Şapinuva'da gerçekleştirmekte olmaları çift'in burada oturmaları ile ilgili çok önemli bir husustur.Şapinuva arşivinde ele geçen mektuplardan pek çoğunun çeşitli şehirlerden kraliyet çiftine hitaben yazılmış olduklarım görmekteyiz. Ortaköy mektuplarında içinde ayrıca yalnızca büyük krala hitaben yazılan çok sayıda görevli mektubu bulunmaktadır. Büyük Kral tarafından Şapinuva'dan yazıldığı anlaşılan bir Masat mektubunda şöyle denilmektedir: "Bu tablet size ulaşınca, askerleri İşhupitta'dan acele sevk ediniz ve onlan iki gün içerisinde acele olarak Şapinuva 'ya majestemin huzuruna getiriniz".Şapinuva ile ilgili belki de en ilginç belge Boğazköy'de ele geçen tarihi bir belgedir. Bu metinde, Şapinuva şehrî ve ülkesi merkezi bir anlam taşımaktadır. Burada Şapinuva Ülkesi'ne ve Hatti Ülkesi'ne ait olan ordular söz konusudur. Oysa metnin kopyasında sadece Şapinuva'dan söz edilmektedir. Bu hususu Şapinuva'nm başkentlik yapması ile açıklayabiliriz.Başkent sözcüğü ancak modem çağda bildiğimiz, günlük hayatta kullandığımız, standart anlamına kavuşmuştur. Tarih içinde ise başkent; kralın ikamet ettiği hem dini hem siyasi hem idari hem de askeri olarak iradesini kullandığı, devleti sevk ve idare ettiği şehirdir. Hitit tarihi gibi uzun bir süreçte başkentlik görevi bir çok kere yer değiştirmiştir. Kuşşara, Neşa, Hattuşa, Tarhuntaşşa şehirleri gibi Şapinuva'da kralın ikameti görevini üstlenmiş bir şehirdir. Bu yer değiştirmeler çeşitli nedenlerle olmaktadır. Hitit tarihini incelediğimiz zaman, Gaşka baskıları, iç karışıklıklar, salgın hastalıklar, taht kavgaları gibi bir kısım sebepler ile bu yer değiştirmelerin izahı mümkün olabilmektedir.Arkeolojik verilere baktığımız zaman Şapinuva'nm başkent olarak göreve başlaması ve bunun hazırlıkları ile birlikte önemli imar faaliyetlerine başlandığı görülmektedir. Ortaköy belgelerinde yapılacak inşaatlar için çevre kentlerden askerler istendiğini okumaktayız. Örneğin: "Apalla bir marangoz gönderdi. İşte bak! 370 askeri Zallara'dan getirdi ve onları mabetlere yerleştirdik"; aynı şekilde Hanhana'dan 600, Zithara'dan 400 askerin gönderildiğini de bu tabletlerden ögrenmekte-yiz.Şapinuva'daki arkeolojik kazı çalışmaları bu imar faaliyetlerini onaylar neticeler vermektedir. Örneğin: 'A' binasının inşaatına karar verilince buradaki mütevazı Hitit Çağı yapıları yıkılmış ve bu alanın düzenlenmesinden sonra ana kütlesi 2500 m2 ye oturan yapının inşaatına başlanılmıştır. Bu yapının 2 m. kalınlığındaki kiklopiyen temel duvarları bugün ayaktadır. Yapıdaki mühendislik hesaplamalarında monumental yapılarda binanın esnemesi için en fazla 25 m. de görülmesi gereken dilitasyon dahi bulunmaktadır. 25 m. eninde ve doğu- batı yönünde 100 m. uzunluktaki yapının temelleri hiç bozulmadan ve dağılmadan günümüze gelebilmiştir. Üstelik bu yapının doğu kanadının tamamı 5 m. yüksekliğinde bir dolgunun üzerine oturmuştur. İnşaat mühendisliğinde tam bir reform olan ve bugün kullanılan metotlara benzeyen, bina ağırlığının sağlam zemine aktarılmasını esas alan bu çalışmalar Hitİtli ustaların bilgi ve becerilerine bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Şapinuva yapılarının inşaatında dolgu çokça kullanılmıştır. Monumental binaları teraziye almak, eski bina enkazlarını kapatmak, taç noktaları yaratmak için bazen metreleri bulan, kil, kil+taş, kil+blokaj, kil+tarım topraği+ iri dere çakılı gibi malzemeler dolguda basan ile kullanılmışlardır.' C' Binası kapı girişinde topluca bulunan mızrak uçlarından biri. Üzerinde çivi yazısı ile 'Büyük Kral' yazmaktadır.'A' binası yalnız Şapinuva için değil Anadolu ölçeğinde anıt bir binadır. Kendine özgü simetrik bir plana sahiptir. En az bodrum katı dışında iki kata sahip olduğu anlaşılmaktadır. Hitit çağma ait en zengin tablet arşivlerinden biri bu yapıda karşımıza çıkmış bulunmaktadır. Çevresi bir koruma duvarı ile çevrili ve bu duvar üzerinde yer alan kuleleri, sandık tipi sur duvar gövdesi Boğazköy surları ile hemen hemen aynı ölçülere sahiptir. Bu yapının 150 m. kadar doğusunda 'B' binası adı verilen bir diğer monumental yapı açığa çıkarılmıştır. Bu yapıda kiklopiyen temellerin üzerinde her 1.20 m. de bir dikme izleri ve 1.5 m. yüksekliğinde ker**** duvarlar izlenmektedir. Bu bina 1250 m2 oturum alanına sahip tek katlı, kare planlı iç bölme duvarları fazla olmayan depo görünümünde bir yapıdır. Bu binanın dikkati çeken özelliklerden biri kapı girişinde karşımıza çıkan, titizlikle döşenmiş çakıl kaplı bir giriş holüdür, buraya açılan başka bir çift kapı ile yük arabalarını tatlı bir rampadan içeri kadar sokarak bu zarif görünüşlü döşemenin üstüne aldıkları anlaşılmaktadır. Bina içinde tahıl ve sıvı . koymak maksadıyla yerleştirilmiş ellinin üzerinde büyük Ölçekli pıthoslann yanında kumaş ve maden koymakta kullanıldığını düşündüğümüz magazinler de bulunmaktadır. Binanın kapı girişinde solda, giriş holüne bakan bir odada duvar dibinde^belli ki duvardaki bir raftan dökülen ve kuvvetle yanmış tabletler bulunmuştur.Yukarıda anlattığımız her iki yapının bulunduğu düzlük oldukça geniştir. Biz bu düzlüğü şehrin üst terası olarak yorumluyoruz. Anıtsal bir çok binanın şehir akropolü olarak değerlendirebileceğimiz bu teras üzerinde olduğunu düşünüyoruz.Bu maksatla yapılan araştırmalar bizi üçüncü ve dördüncü binalara götürmüştür. Daha güneyde teras kenarında yer alan bu binalar 'C ve 'D' binalarıdır. Her iki yapının da dini maksatla inşa edildikleri anlaşılmaktadır.'C binası arazi düzenlemek maksadı ile iş makinelerince ağır bir şekilde tahrip edilmiştir. Avluda bulunan iki adet sunak, binanın içine doğru uzanan sonradan kapatılan bir kanal, içinde bir tören salonu ve bu salonda bir sunak ve yanındaki bir adytonu ile dini yapı olarak inşa edildiği anlaşılmaktadır, Bu binada kapı yanında topluca bulunan mızrak ve baltalar üzerinde çivi yazısı ile yazılmış "Büyük Kral" ifadesi binanın krali bir komplekse bağlılığını akla getirmektedir. Ayrıca burada, adytonda bulunan bir mühür kalıbı üzerinde hiyeroglif yazılı "Büyük Kral Tuthaliya ve Taduhepa" isimleri bîr krali kompleksin varlığını göstermekte ve burada yaşayan kralın, krali çiftin ismini bize vermektedir. Ayrıca yine bu adytonda bulunan, arka tarafından şualar çıkan taş balta Hitit dünyasının yalnızca kabartmalardan tanıdığı fevkalade nadide bir eserdir.'C binasının hemen yakınında bulunan diğer bir bina ise'D' binası olarak adlandırılmıştır. Dini bir yapıdır. Girişte karşılıklı iki ortostattan soldaki Tanrı Teşup'a aittir. Tanrı silahlarını kuşanmış ve sol eliyle bir mızrağa dayanmış olarak yapıya gelenleri karşılamaktadır. Giriş holünde bulunan bir arınma havuzu ve adytonda bir seki üzerinde bulunan son derece ünik sunuları ile burası da Hitit sanat ve tarihini tam-mamızca yardımcı olmaktadır. Bu yapı, üzerlerinde çivi yazısı ile yazılmış "Büyük Kral" yazısı bulunan bronz baltalar ve mızrak uçları, bir bronz zırh ve bir bronz miğfer buluntuları ve bir odanın duvarlarının birleşme yerine vurulan kraliyet mühür baskılan ile son derece ilginç bilgilere ulaşmamızı sağlamıştır. Burada balta ve mızrak uçlarında bulunan Büyük Kral yazısı burasının da krali bir kompleks içinde yer alan dini bir yapı olduğunu bize anlatmaktadır.Bu monumental yapıların da içinde yer aldığı bölgeyi çeviren sur duvarlarının, açığa çıkarılan 75 m.lik bir bölümü de tespit edilmiş ve D binası gibi, çatı ile koruma altına alınmıştır.Ancak, küçük bir kısmı araştırılan bu büyük terasın dışında da şehir derin sel yarıklanyla bölünmüş halde yayılmaktadır. Ana terasın kuzeyinde böyle derin sel yarığının karşı tarafında ve kuzeyinde keşfedilen Ağılönü mevkiinde yapılan kazılar da son derece önemli buluntular vermiştir. Burada, öncelikle bir sokak ve bu sokak üzerinde dükkanlar/ işlikler gün yüzüne çıkarılmış ve koruma altına alınmıştır. Ayrıca, bu bölgede halen devam eden kazı çalışmaları ile dinsel/ törensel bir alan olduğu düşünülen anıtsal görünüşlü, büyük bir taş döşem açığa çıkarılmaktadır.Ortaköy-Şapinuva kazılarında mimari kalıntıların yanı sıra metal, seramik, taş vb. gibi önemli ve bir çoğu nadide küçük buluntular ele geçmiştir. Ayrıca çivi yazılı tablet ve tablet parçalan da açığa çıkarılmıştır. Şu ana kadar ele geçen tabletlerin büyük bir kısmı Orta Hitit dönemine (M.Ö.14. y.y.) tarihlenmiştir .Şapinuva Hitit Şehrinin Büyük Kral II. Mursili tarafından da kullanıldığını Boğazköy metinlerinden bilmekteyiz. Ortaköy-Şapinuva'da bulunan II. Mursilİ'nin prensine ait bir mühür baskısı bunu desteklemektedir. Bu da 9 km2 alana yayılan Şapinuva Hİtit Şehri'nin sadece Orta Hitit döneminde değil, uzun bir zaman iskan edildiğini göstermektedir.Bugün için bu çivi yazılı Ortaköy Arşivi, Anadolu'nun Hitit çağma ait keşfedilen, Boğazköy'den sonra ikinci büyük arşividir. Ele geçen 4 bine yakın tablet ve tablet parçaları çeşitli dillerde yazılmış ve çeşitli konulan içermektedir. Bu arşivlerde ele geçen tabletler ve tablet parçalan Hititçe, Hurrice, Hattİce, Akatça gibi çeşitli dillerde yazılmıştır. İdari, dini, fal gibi çeşitli konulardaki tabletler, bir kraliyet arşivi ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Hitit Büyük Kralının burada oturması ve devleti buradan idare etmesi, ele geçen bu devlet arşivlerindeki belgelerle çok Önemli bilgilere ulaşmamız şansını bize kazandırmıştır. Şapinuva kazıları Hitit tarih ve coğrafyasını tanımamıza yardımcı olduğu gibi, üçte biri Hurri-ce olan arşivi ile Eski Anadolu tarihini tanımamıza yardımcı olmaktadır. Bu ölçüde büyük bir şehirde 10 yılı aşkın kazı çalışmaları son derece azdır. Yapılar anıtsal olup gerek ana binaları gerekse hizmet binaları, avluları koruma duvarları ile çok geniş alanları kaplamaktadır.Ortaköy kazısını yönetenler buradan elde edilen bilgiler yanında, aynı zamanda bu şehri bir kültür mirası olarak koruma altına almaya çalışmaktadırlar. Bir çok bina hafif çelik konstrüksiyon altma alınarak korunmaktadır.Ortaköy-Şapİnuva'nın değerlerinin birer turizm altyapısı oluşturulmak üzere hazırlanmasını esas alan bir proje hazırlanmış olup, bu projenin hayata geçirilmesi maksadı ile kaynak yaratılmaya çalışılmaktadır.Gezinti alanlarının düzenlenmesi, koruma, iyileştirme ve restorasyon yanında sunum ile ilgili tedbirler, bilgi köşeleri, rekreatif maksatlı düzenlemeler yapılacak işlerin bazılarıdır.
  2. _asi_

    Çorum-Yazılıkaya

    YAZILIKAYA Yazılıkaya, Çorum ilinde, Boğazköy antik yerleşmesinin 2 km kuzeydoğusunda M.Ö. 13. yüzyılda yapılmış Hitit açık hava tapınağı. Kayalar arasındaki, galeri adı verilen iki girintiden oluşur. Büyük galeriyi duvar gibi çevreleyen kayaların yüzeyine kabartma olarak 63 figür işlenmiştir; bunlardan batı duvarındakiler tanrıları, doğu duvarındakiler ise tanrıçaları canlandırır.Yan yana dizili figürler profilden verildiği için, burada bir tören alayının canlandırıldığı akla gelir; oysa Hitit sanatında figürlerin önden gösterilmesi adet değildir. Bu iki sıranın ortada birleştiği noktada Hitit dininin baştanrıları Teşup ve Hepat gösterilmiştir. Hava Tanrısı Teşup, Hurri ve Şeri adlı iki kutsal boğasıyla birlikte dağ tanrıları Nanni ve Hazzi'nin, Tanrıça Hepat ise bir parsın üstünde canlandırılmıştır. Hepat'ın arkasında duran oğlu Tanrı Şarruma ile birlikte bu üçlü kutsal bir aile oluşturur. Büyük galerideki en büyük kabartma IV. Tudhaliya'ya aittir ve doğu duvarında yer alır. Ayrı bir girişi olan küçük galeride de kabartmalar vardır. Girişte kanatlı ve aslan kafalı bir yaratık figürü yer alır. Bu galerinin, ölümünden sonra tanrılaştırılması için IV. Tudhaliya'ya ayrıldığı sanılmaktadır. Galeride onun da iki kabartması vardır ve bunlardan birinde koruyucu tanrısı Şarruma tarafından kucaklanması gösterilmiştir. Küçük galerideki öbür kabartmalarda 12 tanrı ile kılıç tanrısı canlandırılmıştır. Gene kayalara oyulmuş üç nişin içinde ise Hitit kral ailesi bireylerinin küllerinin saklandığı kapların bulunduğu sanılır. Kabartmalar Hitit tanrı, tanrıça ve kralların göstermekle birlikte, Hurri etkisi taşımaktadır. Bu da Yazılıkaya'nın Hurri ülkesinden gelen Kraliçe Puduhepa döneminde yapıldığını düşündürür. IV. Tudhaliya'nın annesi olan Puduhepa'dan Hurri dinini öğrendikten sonra Hitit devlet kültünü Hurri törelerine göre yeniden düzenlediği bilinmektedir. Yazılıkaya'da iki galerinin önünü kapayan temel kalıntıları bir tapınağa aittir.Burasının önce bir duvarla kapatıldığı daha sonra III. Hattuşili döneminde de (M.Ö. y. 1286-M.Ö. y. 1265 büyük galerideki kabartmalarla birlikte tapınağın yapıldığı düşünülmektedir. Tudhaliya kabartması, küçük galeri ve tapınağın yeniden yapılması ise Hattuşili'nin oğlu IV. Tudhaliya dönemine tarihlendirilir.
  3. _asi_

    Çorum Hattuşa-Boğazkale

    HATTUŞA BOĞAZKALE Mısır, Babil ve Mitanni gibi Eski Doğu’nun büyük güçlerinden biri olan Hititler, yaklaşık M.Ö. 1200 yıllarına kadar Anadolu’nun büyük bir kısmına ve zaman zaman da Kuzey Suriye’ye hükmetmişlerdir. Bu İmparatorluğun başkenti Hattuşa, Çorum’un 80 kilometre güneybatısında, Boğazkale ilçesindedir. Bölge 1988 yılında Tarihi Milli Parklar statüsüne alınmıştır. Hattuşa 1834 yılında Fransız mimar Charles Texier tarafından keşfedilmiştir. Bu sadece Hattuşa’nın keşfi değil, tamamen unutulmuş olan Hititlerin keşfi olarak da algılanabilir. 1893-94’te Ernest Chantre’nin birkaç sondaj yapmasına ve ilk çivi yazılı tabletleri yayınlamasına kadar ki dönemde pek çok bilim adamı ve gezgin Hattuşa’yı ziyaret etmiştir. Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey’in desteğini alan aynı müzenin konservatörü Theodor Makridi Bey, 1906 yılında ilk büyük çaplı kazıyı başlatır, zamanın çiviyazısı uzmanı Assiriyolog Hugo Winckler’i de kazı heyetine alarak, burasının Hitit başkenti Hattuşa olduğunu tespit ederler. 1931-39 yılları arasında ve 2. Dünya Savaşı nedeniyle verilen aradan sonra 1952’de yeniden başlatılan kazılar, kesintisiz olarak Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülmektedir. İlk yerleşim izleri, Kalkolitik (Taş) Çağ’a kadar (M.Ö. 5000) inmektedir. Kesintisiz yerleşmeye başlanılması ise, Eski Tunç Çağı’nın sonlarına (M.Ö. 3000) doğru olmuştur. Bölgenin yerli halkı olan Hattiler, burada bir kent kurup, Hattuş adını vermişlerdir. M. Ö 20. yüzyıl’da Orta Dicle Bölgesi’nden gelen Assurlu tüccarlar, Hatti yerleşmesinin hemen dışında, bir Karum, (bir ticaret kolonisi) kurmuşlardır. Bu yıllarda Kaniş/Neşa’nın (Kayseri yanındaki günümüz Kültepe’si) denetimi altındaki, Assur Ticaret Kolonileri, Güneydoğu ve Orta Anadolu’ya yayılmıştır. Adının Hattuş olduğu bilinen bu yerleşimi M. Ö 1700’lerde ilk Hitit Büyük Kral’ı Kuşşara’lı Kral Anitta yıkmıştır. Hitit yazılı kaynaklarından anlaşıldığına göre, I. Hattuşili’nin iktidara gelmesiyle (M.Ö. 1665-1640) Hattuşa, Hititlerin başkenti olmuştur. Hitit İmparatorluk döneminde, yani M. Ö 14 ve 13. yüzyıllarda, şehir yaklaşık olarak altı kilometre uzunluğunda bir surla çevrilmiştir. Daha geç bir imar evresinde bu surların önüne ikinci bir duvar daha örülerek, kent daha sıkı bir savunmaya alınmıştır. Bu yeni sur üzerinde bulunan, anıtsal şehir kapılarının çoğu günümüze kadar oldukça sağlam durumda gelmiştir. Güney batıda, dış yüzünde aslan yontuları bulunan Aslanlı Kapı’yla, iç yüzünde, silahlı tanrının bulunduğu Kral Kapı, bunların en önemlileridir. Kentin güney ucundaki Yer Kapı’nın özel bir rolü olmalıydı. Burada 30 m. yüksekliğinde, 250 m. uzunluğunda ve 80 m. genişliğinde bir toprak set oluşturulmuştur. Bu set üzerinden geçen kent surunun ortalarında Sfenksli Kapı yer alır. Bu kapının tam altında, Hatuşa’nın bugün içinden geçilebilen tek potern (tünel) vardır. 71 m. uzunluğunda ve 3 m. yüksekliğindeki poternden geçilerek sur dışına çıkılmaktadır. Şehirde ayakta kalmış, izlenebilen yapıların büyük bölümü, surlar gibi, M.Ö 13. yy.’ dan kalmadır. Kraliyet yapılarının yer aldığı Büyükkale’de, direkli galerilerle çevrili avlular, konutlar, depo binaları ve büyük bir kabul salonuyla, büyük bir saraya ait kalıntılar ortaya çıkartılmıştır. Hitit metinlerinde sık sık “Hattuşa Ülkesinin bin tanrısından” söz edilmektedir. Kuşkusuz bu tanrıların çoğu İmparatorluk başkenti Hattuşa’da kendilerine bir tapınım yeri edinebilmişlerdir. Başkent Hattuşa’da bugüne kadar 31 yapı, tapınak olarak tanımlanmıştır. Hattuşa’nın en büyük dini yapısı olan Büyük Tapınak, aşağı şehirdeki konutların ortasında tek tapınak olarak yükselir. İki kült odası olduğu için tapınak, imparatorluğun tanrılarının en büyükleri olan fırtına tanrısı ile Arinna’nın güneş tanrıça’sına adanmış olmalıdır. Yukarı şehir’de tapınaklar yanında, kraliyet saraylarının bulunduğu Büyükkale’nin önünde, resmi işlere ayrılmış, bazı anıtsal yapılar açığa çıkartılmıştır. Şehrin bu bölümünde, son Hitit Büyük Kralı II.Şuppiluliuma’ nın Luvi hiyeroglifleriyle, taş üzerine kazınmış, kendisi ve babası IV. Tuthaliya’nın yaptığı işleri anlatan iki büyük yazıt bulunmaktadır. Hattuşa’da son yıllarda yapılan kazıların ağırlık noktasını şehrin, hatta Hitit devletinin ekonomisine ışık tutan kazılar oluşturmuştur. İmparatorluk döneminde, M.Ö. 13. yy.’a tarihlenen şehrin Büyükkaya sırtında, büyük boyutlarda, sayıları 11’ i bulan yeraltı siloları bulunmuştur. Hitit İmparatorluğu’nun M. Ö 1200 yıllarından hemen sonra yıkılmasıyla, Anadolu Tunç Çağları da sona erer. Bununla beraber, Hattuşa şehrinin arazisinin yerleşim tarihi devam eder. M. Ö 12. yüzyılın başlarında, Erken Demir Çağı’na tarihlenen yeni yerleşme, Frig etkilerini yansıtan bir taşra kasabasına dönüşüp büyümeye başlaması ancak, M.Ö 8. yy.’ da gerçekleşir. Yerleşim, Pers döneminde de devam etmiştir. Hellenistik, Galat, Roma ve Bizans’a ait yerleşme ve tahkimat izleri de görülmektedir.
  4. _asi_

    Çorum-Alacahöyük

    ALACAHÖYÜK Çorum’a bağlı Alaca ilçesinin kuzeybatısında yer alan höyük. Önemli Hitit merkezlerinden olan bu höyük, 310 m genişliğinde 20 m yüksekliğindedir. Çok eski devirlerin önemli doğu - batı yolu üzerindedir. İlk olarak 1835’de W.G. Hamilton tarafından gezilen Alacahöyük, o zamandan beri çeşitli araştırma ve kazılarla hakkında bilgi edinilmeye çalışılan bir yerdi. Buradaki kazılar esaslı olarak 1935 yılında Türk Tarih Kurumu adına yapılmaya başlandı. Bu araştırmaların neticesinde höyükte, dört kültür çağı ve on dört yapı katı tesbit edildi. Birinci kültür çağı denilen dönem M.Ö. 3200 - 2600 yıllarını içine alır. Bu kültür çağına ait olan höyükte kerpic, kamış, ince ağaç dallarından yapılmış evlerin kalıntıları ile mezarlar ve çanak çömlek bulundu. İkinci kültür çağının dönemi ise, M.Ö. 2500 - 2100 büyük bir yangın neticesinde ortadan kalkmıştır. Burada sadece on dört kral mezarı bulunabilmiştir. Üçüncü kültür çağı olan devre, M.Ö. 2000-1200 yıllarına rastlamakta olup, Hititlere aittir. Bu devrede dört yapı katı göze çarpar. Eski Hitit çağına rastlayan yapı katında temel taşları ufaktır. Evler, bakır çağının son yapıları yakılıp yıkıldıktan sonra kurulmuştur. Evlerin kiler ve fırınları arasında bulunan sokaklar, eski Hitit çağının şehircilik sistemi yönünden bir fikir verir. Orta Hitit çağında bir tapınak meydana çıkarılmıştır. Ayrıca şehrin büyük kanalizasyonu, sokakları, kaldırımları ve özel evleri bu çağdaki gelişmeleri iyice ortaya koyar. Büyük Hitit çağının ilk devresi, çift kapılı Hitit tapınağı veya sarayı ile meşhurdur. Bu tapınakta; üstü açık bir avlu, avluyu çevreleyen salonlar, odalar, taş tabanları yerinde bulunan çift sıra sütunlar ve heykel tabanı bulunmakta olup, bunlar Hitit dini yapılarının özelliğini taşıyan kalıntılardır. Büyük Hitit çağının ikinci devresine ait olarak ise sfenksli kapı ortaya çıkarılmıştır. Kapının sağ ve sol tarafı kabartmalarla tezyin edilmiştir. Bu kapı şimdi Ankara müzesine getirilmiştir. Yine bu devrede Alacahöyük; çanak, çömlek, bakır, tunç, kurşun ve altın araçlar, küçük figürler gibi ele geçen eserlerle küçük san’atlar bakımından da gelişmiş olduğunu sergilemiştir. Dördüncü kültür çağı yani son kültür çağında Alacahöyük; Frigler ile Osmanlılar ve bunların arasındaki medeniyetlere sahne olmuştur. Friglere ait önemli eserler olmamakla beraber, bunları takib eden medeniyetlere ait binalar, çanak, çömlek, para vs. gibi eserler, yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Arkeolojik bakımdan önem kazanan Alacahöyük’te yapılan kazılar neticesinde bulunan eserler bugün orada yapılmış olan müzede sergilenmektedir. Alacahöyük, Çorum'un 45 km. güneyinde, Alaca Ilçesi'nin 17 km. kuzeybatisinda yer almakta olup, Bogazköy'e 34, Ankara'ya ise 210 km. uzakliktaki Alacahöyük Köyü yerlesim alani içerisindedir. Höyük, bilim alemine ilk kez 1835 yilinda W.C. Hamilton tarafindan tanitilmis olup, bu yillardan itibaren höyük Orta Anadolu'yu ziyaret eden bilginlerin ugrak yeri olmustur. 1861 yilinda ise G. Perrot Anadolu gezisi sirasinda höyüge gelmis ve kapinin sag ve solundaki dört köse kulenin plani ile orthostatlardan birini açiga çikarmisir. Perrot bu çalismadan sonra bu kabartmalarin hitit dönemine ait oldugunu da ilk olarak ileri süren kisi olmustur. Törensel Sembol Tunç, Eski Tunç Çagi, M.Ö. 3. Binin ikinci yarisi, Yüksekligi 34 cm. Anadolu Medeniyetleri Müzesi Anadolu'nun tarihi cografyasinda emegi büyük olan W. Ramsey de Wilson ile birlikte 1881 yilinda höyügü inceleyerek birkaç yeni kabartmayi daha önce bilinenlere eklemislerdir. 1893 yilinda ise E. Chantre Anadolu'ya geldiginde ilk olarak höyüge gelmis ve o da sfenkslerin arasindaki dört köse dehlizi ve onun gerisindeki ikinci kapiyi ve kapinin sövelerini ortaya çikarmistir. Kabartmalarin mülajini alan Chantre, kabartmalarin konularina bakarak, Perrot gibi burasinin bir saraydan ziyade mabet kapisi olabilecegini ileri sürmüstür. Sfenksli kapinin güneyindeki aslanlari da inceleyen Chantre bu kapilardan biri üzerinde yer alan yazinin Frig yazisi oldugu görüsünü Ramsey'in yazisindan sonra daha da kuvvetlendirmistir. Daha sonra 1906 yilindan beri Bogazköy'de çalisan H. Winckler, Makridi Bey ve Istanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Halil Ethem Bey'in teklifi üzerine Höyük'te arastirma yapmaya karar vermislerdir. 1907 yilinda Makridi Bey sfenksli kapida yaklasik 15 gün süren bir çalisma yapmis, bu çalisma sonucunda kapi önünde birkaç yeni orthostat daha bulmustur. Höyügün birkaç yerinde sondaj çalismasi yaptiktan sonra, höyügün kuzey etegindeki poterni (girisi) görerek bunu Bogazköy'deki poternle karsilastirmistir. Höyük'te gerçek anlamda ilk sistemli kazilar, Cumhuriyet Döneminde Atatürk tarafindan baslatilmistir. 1935 yilinda Türk Tarih Kurumu adina Hamit Zübeyr Kosay, Remzi Oguz Arik ve Mahmut Akok gerçeklestirdigi ilk kazi çalismalari 1983 yilina kadar sürdürülmüstür. Bu tarihten itibaren ara verilen kazilara 1997 yilinda Prof. Dr. Aykut Çinaroglu tarafindan tekrar baslanmistir. Törensel Sembol Tunç, Eski Tunç Çagi, M.Ö. 3. Binyilin ikinci yarisi, Yüksekligi 24 cm. Dövme ve dökme teknigiyle yapilmistir. Anadolu Medeniyetleri Müzesi Yapilan arastirma ve kazilar sonucunda Alacahöyük'ün Kalkolitik Çagdan günümüze kadar kesintisiz olarak iskâna sahne olan höyükte 4 kültür kati tespit edilmistir. Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit ve Frig dönemlerini kapsayan bu katlar kendi aralarinda 15 ayri mimari tabakaya ayrilmaktadir. Buna göre; Kalkolitik Çag : M.Ö. 4000-3000 ana toprak üzerine 15-9 tabakada, Eski Tunç Çagi : M.Ö. 3000-2000 8-5 tabakada, Hitit Çagi : M.Ö. 1800-1200 4-2 tabakada, Frig Çagi : M.Ö. 750'den itibaren 1. tabakada yer almaktadir. Höyük'te Kalkolitik Dönemde gerçeklestirilen ilk iskân kuzey kisimlari tepeciklerle korunan ve su seviyesinden yüksek bir konumda güneye bakan bir alan seçilerek gerçeklestirilmis olup, bu yerlesme küçük bir köy durumundan ileriye gidememistir. Bu dönemde mimari, tas temel ve kerpicle örülen duvara dayaniyordu; çati saz ve kamisla örtülerek, üzeri düz dam toprakla sikistiriliyordu. Geyik Heykeli Tunç, Eski Tunç Çagi, M.Ö. 3. Binyilin ikinci yarisi, Yüksekligi 52.5 cm, Anadolu Medeniyetleri Müzesi Kalkolitik Dönemi takip eden ve 4 yapi kati ile temsil edilen Eski Tunç Çagi Alacahöyük'te 13 kral mezari ile önem kazanmistir. 5. ve 7. kata ait oldugu ileri sürülen mezarlar sehrin özel bir alaninda yer almaktadir. Bunlar biçimleri bakimindan Anadolu'nun ve hatta Önasya'nin essiz mezar örnekleri olarak nitelenebilir. Mezarlar yetiskin erkek ve kadinlara aittir. Bu mezarlara çocuk ve bebek gömülmemistir. Ayrica bu mezarlarda birden fazla gömüye de rastlanmamistir. Orta Anadolu'daki diger mezar tiplerinin aksine Alacahöyük'te hem mezarlarin hem de ölülerin istikametinde bir birlik vardir. Ölü hediyeleri Eski Tunç Çaginda Ege ve Önasya'da bilinenlerin en zengini ve çesitlisidir. Bunlarin arasinda bugüne kadar benzerlerine diger kültür bölgelerinde rastlanmayan günes kurslari, geyik ve boga heykelleri, süs esyalari, kama, kiliç, balta gibi savas aletleri ile pismis toprak, tas, altin, gümüs, tunç, bakir ve elektrondan yapilmis eserler de vardir. Eski Tunç Çaginda Alacahöyük'ün mimari sistemi, Anadolu'nun özgün yapi teknigine dayanmaktadir; bu teknige göre yapilan tas temelli, kerpic duvarli, düz tavanli, sivali taban ve toprak çatilidir. Alacahöyük'ün su an görülebilir kismini olusturan Hitit tabakalari üç yapi katindan olusmaktadir. Bu dönemde, 250 m. çapinda daireye yakin sekildeki höyügün kenarinda bir savunma sistemi olusturulmus olup, savunma sistemi üzerinde sehre girisi saglayan iki ana kapinin varligi tespit edilmistir. Bunlardan biri güneydogudaki sfenksli kapi, digeri höyügün batisindaki kapidir. Kadeh Altin, Eski Tunç Çagi, M.Ö. 3. Binyilin ikinci yarisi, Yüksekligi 13.9 cm, Anadolu Medeniyetleri Müzesi Höyük'te olasi sehrin dinsel kapisini olusturan güneydogudaki sfenksli kapida, iki sfenks yer almaktadir. Iki metreden yüksek olan ve monolit tas lentolari üzerine yontulmus olan sfenks protomlarinda baslar dikkati çekmektedir. Disari taskin siskin gövdeli sfenksler ayrik ve kisa bacaklar üzerinde durmaktadir. Dogu tarafindaki sfenksin iç yüzünde pençelerinde tavsan tasiyan çift basli kartal bulunmaktadir. Sfenksli kapinin dogu ve batisinda yer alan kulelerin altinda bulunan kabartmalar alçak kabartma teknigiyle islenmis, ayrintilar plastik olarak verilmistir. Bati kulesi orthostatlarinin hemen hemen hepsi tüm bir friz olarak izlenir. Bu kisimda altta kült-libasyon konularinin ve üst sirada ise av sahnelerinin betimlendigi görülmektedir. Firtina tanrisi onuruna kutlanan ve Hitit dini metinlerinden de bilinen bayram törenlerinde basrahip ve rahibesi olan kral ve kraliçe burada boga karsisinda dua pozisyonunda gösterilmis, bunu izleyen kabartmalarda ise törenin diger bölümleri betimlenmistir. Dogu kulesindeki kabartmalarda oturan tanriça önünde dua eden sahislar yer almaktadir; bunlar kült törenlerinin devam ettigini göstermektedirler. Gaga Agizli Kap Altin, Eski Tunç Çagi, M.Ö. 3. Binyilin ikinci yarisi, Yüksekligi 14.3 cm, Anadolu Medeniyetleri Müzesi Sfenksli kapidan içeri girip, giris kompleksini geçtikten sonra sag tarafta "Mabet-Saray" olarak adlandirilan büyük bir Hitit yapisinin temelleri görülmektedir. Bu yapi, çesitli depo odalari vve diger komplekslerden olusmaktadir. ALACAHÖYÜK Cumhuriyet döneminin ilk kazilarindandir. M.Ö. IV. bin ortasindan günümüze kadar sürekli iskan mevcuttur. Höyükte 4 kültür kati tespit edilmistir. Kalkolotik çaga ait olan iskanin üzerinden Tunçun yaygin olarak kullanilmasindan dolayi Anadolu'da Eski Tunç çagi olarak bilinen III. bin tabakalari gelir ve Alacahöyük bu buluntulari ile bu devrin önemli temsilcileridir. Altin, gümüs, elektron gibi kiymetli madenlerden yapilma esyalara sahip bu çaga ait 13 mezar ortaya çikartilmistir. Çok zengin buluntulardan dolayi kral veya prens mezari olarak adlandirilmaktadir. Bu mezarlarda ortak hediye "Günes Kurslari" olarak bilinen dini amblemlerdir. Hitit imparatorluk çagi yerlesimine ait sfenksli kapi sehrin güneyindedir Girisin iki tarafini süsleyen kabartmalar Hitit dini törenlerinden birini tasvir etmektedir. Höyük'ün kuzeybatisinda da potern yer almaktadir. Ören yeri içerisinde bir de müze mevcuttur. Ayrica; Alaca Ilçesinde Pazarli, Büyük Güllücek, Eskiyapar; Kalinkaya, Mahmudiye köylerinde basta Eski Tunç çagi olmak üzere Hitit, Firik çaglarina ait eserler mevcuttur
  5. _asi_

    Çorum-İncesu Kanyonu

    İNCESU KANYONU Bir doğa harikası olan İncesu Kanyonu görülmeye değer güzellikte. Çorum, Ortaköy İlçesi İncesu Köyü’nde bulunan İncesu Kanyonu 12,5 km uzunluğunda. Tek giriş ve çıkışı bulunan İncesu Kanyonun her iki yamacı sarp kayalık. Kanyon, mevsimine göre rafting ve trekking sporları için uygun özelliklere sahip. Çorum'a 60 kilometre uzaklıktaki Ortaköy ilçesine bağlı İncesu köyünde yer alan İncesu Kanyonu, tarihi ve doğal güzellikleri ile bölgenin önemli mekanları arasında yer alıyor. Tarih boyunca 8 farklı medeniyete yurt olan kanyon, kabartma, kale kalıntıları ve kaya mezarları gibi önemli tarihi kalıntılar barındırıyor. Kanyona 15 Haziran-15 Ekim arasındaki uygun mevsimde giden turistler, Çekerek Irmağı'nın sakin suyunda gezebiliyor. Suyun aktığı yöne doğru ilerleyenler, ırmak yatağından 1.5 metre yükseklikte bulunan Kybele kabartmalarını görebiliyor. Doğal güzellikler ile başlayan kanyon içindeki gezinti biranda tarih içinde yolculuğa dönüşüyor.
  6. _asi_

    Çorum Kalesi

    ÇORUM KALESİ Çorum Kalesi’ne ait yazılı belgelerden ilki 979H/1571M tarihlidir ve bu belgeden o tarihte gerek kale gerekse kentin mamur olduğu anlaşılmaktadır. Kaleye su getirilmesi ile ilgili 985H/1577M tarihli belgede de kaleden “Sultan Süleyman Hayrat’ı” olarak söz edilmektedir. Bu belgede kaleye gelen suyun kaleye gelen dört mahalleye dağıtıldığı belirtilmektedir ki bu bilgide 1577’de kale içinde dört mahalle olduğuna işaret etmektedir. 1018/1609 yılına ait diğer iki belge ise Çorum Kalesi’ne bir varoş inşa edilmesi ile ilgilidir. Çorum’un uygun yerine bir varoş inşa edilmesi için padişah namına divandan müsaade verildiği ve bu amaç için mir’i’den 120.000 akçe tahsis edildiği de anlaşılmaktadır. 16. yy’da Çorum’a gelen Evliya Çelebi şehrin kıble yönündeki kalenin Sultan Kılıç Aslan tarafından inşa edilmiş bir Selçuklu yapısı olduğunu söyler, ayrıca küçük tek kapılı içinde birkaç hanenin bulunduğu bir yapı olarak tanımlar. 1842 yılında Çorum’dan geçen gezgin W.F. Ainsworth kale’nin eski malzeme ile inşa edilmiş yeni bir yapı olduğunu ve içinde konutlar olduğunu anlatmaktadır. W.F. Ainsworth, duvarların farklı zamanlarda yapılmış olup çoğunun da yeniden inşa edildiğini ancak yeniden inşa edilirken eski planın büyük olasılıkla korunduğunu ve duvarların inşaatında çok sayıda beyaz mermer sütun, üzerlerinde haç bulunan mezar taşları, heykel ve çok sayıda yazıtında kullanıldığını gözlemlerine eklemektedir. Aynı yıl Çorum’dan geçen gezgin W.J. Hamilton ise kentin güney doğusunda bir tepe üzerinde inşa edilmiş olan kare planlı kale yapısının Sultan Süleyman tarafından inşa edildiğinin söylendiğini belirtmektedir. Kalenin yuvarlak ve kare planlı birçok kulesinin bulunduğunu, duvarlarda inşaat malzemesi olarak çok sayıda yazıt kullanıldığını ve çoğu dinsel nitelikte olan ve bazılarında haç bulunan bu yazıtların bir kısmı üzerindeki yazıların bilinçli olarak bozulduğunu gözlemlerine eklemektedir. Duvarlarda çok sayıda sütun parçası kullanıldığını ve içteki birkaç basamak merdivenin de bu tür taşlardan inşa edildiğini de belirten gezgin yazıtların çevrede erken dönemde hristiyanlığı benimsemiş bir kentin varlığına işaret etmekte olduğunu ve halk arasında da bu parçaların yakındaki Karahisar harabelerinden geldiğinin söylendiğini belirtmektedir. Yazılı belgelerden 17.yy’da Çorum Kalesine bir dış sur eklendiği, kalede dört mahalle bulunduğu anlaşılırken gezginlerin tanımlarından da fiziki durum için bilgi edinilebilmektedir. Halen onarılmış olan kale dört köşe planlı olup, köşelerinde ve duvarlarda kare ve yuvarlak burçlar vardır. Esas giriş kuzey duvarda yüksek kemerli bir eyvan biçimindedir. İkinci küçük kapı ise güney duvardadır. Yukarıda sözü edilen gezginlerin de dikkatini çektiği gibi duvarlarda çok sayıda devşirme malzeme kullanılmıştır. Esas giriş kapısının hemen arkasında yer alan Kale Camii’nin üst pencerelerinde görülen 1217/1802 tarihi onarımı işaret etmektedir. Kale içinde halen kullanılmakta olan 42 konut bulunmaktadır.
  7. _asi_

    Çorum-Ulu Camii

    MURAD-I RABİ CAMİİ (ULUCAMİ) Çorum Ulu Camii’nin ilk banisi III. Alaaddin Keykubat’ın azatlı kölelerinden Hayreddin’dir.Daha sonra camiyi yeniden yaptıran Sultan IV. Murad ikinci bani,1786 ve 1793 depremlerinde büyük hasar gören eserin tamirini tamamlayan Abdülfettah Bey ise üçüncü bani olmuştur.Ulu Cami’nin ilk mimarı belli değildir.Yukarıda da belirtildiği gibi Mimar Sinan Çorum Ulu Camii’ni III. Murad zamanında (1574-1588) yılları arasında onarılmıştır. Çorum Ulu Camii 1509 yılında meydana gelen ve küçük kıyamet olarak adlandırılan depremde büyük hasara uğramış,1514 yılındaki depremde ise kubbesi çökmüştür. Evliya Çelebi “Evliya Çelebi ”Sultan Alaaddin Camii’ni Süleyman Han imar etmiştir ”açıklamasıyla, acaba bu depremlerden sonra Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılan bir tamir mi kastetmektedir? Bu konuda herhangi bir bilgi yoktur.Ancak , yukarıda da belirttiğimiz gibi şadırvana bu dönemde su getirilmesi camide de bir onarımın olduğunun delili sayılabilir.Ayrıca,bahsedilen depremlerde çok büyük hasar gören camiin III. Murad dönemine kadar bu şekilde kaldığını söylemek de mümkün değildir.Mimar Sinan Çorum Ulu Camii’ni III. Murad zamanında (1574-1588) yılları arasında onarmıştır. Evliya Çelebi bu onarımı “Çarşı içinde Mimar Sinan Ağakari(yapısı) olup cemaati çoktur” şeklinde belirtmektedir. Mimar Sinan’ın Ulu Cami’yi dokuz eş kubbe ile örttüğü görüşünü destekleyen veya teyit eden herhangi bir iz ve kayıt olmadığından camiin özgün yapısının içerde ahşap sütun sıralarıyla desteklenen düz toprak damlı olduğu ve Sinan’ın camiyi bu özgün biçimini koruyarak tamir ettiği ileri sürülmektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi,1892 yılına ait Çorum haritasındaki bu camiye ait plan ve cephe çiziminde kuzeydoğu köşedeki oda ile kuzeybatı köşedeki minarenin simetrik olarak yerleştirilişi Mimar Sinan’ın tamirinde yapılan bir uygulama olması kuvvetle muhtemeldir. IV.Murad‘ın Erivan Seferi’ne giderken Çorum’un Bağzık Köyü’nde konakladığında bu camiyi tamir ettirerek etrafına medreseler ve akarat yaptırdığı belirtilmektedir.Bu tamirden sonra Çorum Ulu Camii evkaf kayıtlarına ve sicillere Sultan Murad-ı Rabi Camii şeklinde geçmiştir. Ulu Cami 1786 ve 1793 yıllarındaki depremlerde de büyük hasar görmüş ve içerisinde namaz kılınamayacak bir duruma gelmiştir.Bu depremlerden sonra sekiz yıl süreyle harap kalan caminin tamir edilmesi için Çorum halkı, Bozok ve Çankırı sancakları mutasarrıfı Çapanoğlu Abdülcabbarzade Süleyman Bey’den yardım istemiştir. Çorum halkının bu isteğini olumlu karşılayan Abdülcabbarzade Camii’nin “eskisi gibi dokuz kubbeli olarak” tamirini başlatmıştır. Ancak tamirler devam ederken vefat etmesi nedeniyle, oğlu Abdülfettah Bey tarafından caminin günümüze ulaşan ahşap orta tek büyük kubbesi yapılıp,son cemaat mahalli de tek katlı ve camekanlı olarak ilave dildikten sonra camii’nin tamiri 1225/1810 yılında tamamlanmıştır. Ayrıca, bu tamirden sonra camiye ücretleri Abdülcabbarzade Süleyman Bey ve oğlu Abdülfettah bin Süleyman bin Ahmet paşa Vakfı’nda ödenmek üzere kayyum, ferraş ve vaiz gibi görevliler atanmıştır. Abdülcabbarzade Süleyman Bey’in başlatıp, oğlu Abdülfettah Bey’in tamamlattırdığı bu tamirin tarihi son cemaat yerinde mahfile açılan camekanın üstündeki Arap harfleriyle İhlas Suresi’in yazılı olduğu kitabe ile belirtilmiştir. Ayrıca bu tarihten sonra Çorum Ulucamii’nin, 26 Zilkade 1253/22 Şubat 1838 tarihli bir belgedeki bilgilerden,”Çorum kasabasında Müderris Abdülfettah Efendi binası Cami-i Kebir” olarak da anılmaya başladığı ve kayıtlara da bu şekilde geçtiği anlaşılmaktadır. Nitekim,Çorum Fihristi ‘ndeki bir kayıtta “Çorum kazası derununda Cami-i Kebir demekle maruf Abdülfettah Bey Camii Şerifi” olarak geçmektedir. Cami cemaatinin fazla olması, insanların soğuk ve yağışlı havalarda dışarıda kaldığı gibi nedenlerle son cemaat mahallinin yeniden yapılması için dönemin Çorum kadısı ve eşrafının izin talebi üzerine, binanın asli şeklini korumak şartıyla ilave kısmın yapılmasına müsaade edilmiştir.Mutasarrıf Celal Bey zamanında masrafın tamamı vakıflar ve halkın katkılarında karşılanarak, Abdulmuttalib adlı bir usta tarafından son cemaat mahallinin inşasının tamamlandığı,ayrıca doğudaki minarenin de bu dönemde 1911 yılında yapıldığı belirtimliktedir.Son cemaat yerinin Zilhicce 1329 / Kasım 1911 tarihli inşa kitabesi son cemaat yerinden açılan taç kapının üstündedir.Ulu Cami’nin çatısı,beden duvarlarının kesme taştan kaplama bozuk taşları ve minare şereflerinin korkuluk taşları değiştirilmek suretiyle 1982 yılında Vakıflarca Genel Müdürlüğü’nce ettirilmiştir.Ayrıca şadırvanın tamiri ise 1990 yılında tamamlanmıştır.Hurufat defterlerindeki Rebiyülevvel 1198/Ocak 1784 tarihli bir kayıttaki bilgilerden Çorum Camii’nin Sultan Alaaddin’in azatlı kölelerinde Hayreddin tarafından yaptırdığı anlaşılmaktadır. Daha sonraki araştırmalarda da Çorum Ulu Camii’nin ilk inşasının 13.yüzyılın sonlarında ve III. Alaadin Keykubat’ın döneminde onun azatlı kölelerinden Hayreddin tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir. Ancak,yukarıda da belirttiğimiz gibi Ulucami günümüze büyük tamirler geçirerek ulaşmıştır. Dolayısıyla cami bugünkü şeklini 1810 ve 1911 yılındaki tamirlerde almıştır. Ulu Cami’nin pek çok ve çeşitli vakıfları bulunmaktaydı. Güpür Hacı Mehmed Ulu Cami’nin doğusunda yer alan çifte hamamı “müceddeden bina” ettirerek gelirlerini bu camiye vakfetmiştir.Hurufat defterlerindeki Şaban 1192/Ağustos 1778 tarihli bir kayıtta,Hacı Mustafa Efendi adlı bir kişinin Cami-i Kebir’de Perşembe ve Cuma günlerinde ikindi namazından sonra Kur’an okuyacak olan cüzhanlarla ödenmek üzere iki adet dükkanın kira gelirlerini vakfettiği belirtilmektedir. Çorum Fihristi’nde Ulu Cami ile ilgili olarak “Çorum’da cennetmekan Sultan Murad Han Hazretleri Camii vakfı” “Çorum’da Sultan Alaaddin utekasından Hayreddin vakfı” “Çorum’da Murad-ı Rabi Camii Mukabele Vakfı” ve “Çorum’da Büyük Cami şem’iyyesi vakfı” şeklinde geçen çeşitli vakıf kayıtları bulunmaktadır. Ayrıca aynı fihriste,Ulu Cami’nin tamir ve termimi için Nuriye Gündik’in ev ve iki tarlasını vakfettiği, Raşide Karagöz’ün bu camide her seher vaktinde Kur’an-ı Kerim okunması için bir ev vakfettiği, Ömer Saydan ve karısı Dudu Saydam ile Ahmed oğlu Şükrü Kaşer’in Ulu Cami’nin su yollarının tamiri ve seher mukabelesi okunması için bir yaptırıp vakfettiği kayıtlıdır. Çorum Ulu Camii 1306 yılına ait ahşap minberi, ortası on iki ahşap sütununa binen baldaken şeklinde bağdadi kubbe ile örtülü harimi, çift katlı son cemaat yeri ve iki minaresiyle Çorum’daki camilerin en önemlisidir. Ayrıca Ulu Cami günümüze ulaşamayan haziresi ve avlunun kuzeyindeki medrese odalarıyla Çorum’da hazireli ve avlusunda medrese hücreleri bulunan Abdülbaki Paşa ve Gülabi Bey gibi camilerin üçüncü örneği oluşturmaktadır.
  8. _asi_

    Çorum-Belediye Binası

    BELEDİYE BİNASI Cumhuriyetin ilk yıllarında Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun (Eğitim ve Öğretimin Birleştirilmesi) kabulü sonrası Çorum’da mevcut medreselerin kapatılmasının ardından bu okulların ortada kalan kütüphane birikimlerini bir araya toplayacak ve Çorum’un kitap zenginliğinin muhafazasına mekan olacak yeni bir Kütüphane binası yapımı için bir araya gelen aydınlar “ Kütüphane Binası Hususi İnşaat Komisyonu” adıyla bir sivil toplum oluşumu meydana getirmişlerdir.(1923) Halkın gönüllü katılımı ve binanın yapımında bütün ustaların gönüllü olarak ücretsiz emek verdikleri ve halen Çorum’a dışarıdan gelenleri güzelliğine hayran bırakan günümüzün Belediye Başkanlık makamının bulunduğu iki katlı taş bina tamamlanmış ve MİLLİ KÜTÜPHANE levhası Saat Kulesi’ne bakan cephesi üzerine yerleştirilerek, Ankara’dan davet edilen İçişleri Bakanı Cemil Bey ve Sağlık Bakanı Dr. Refik Beyin (Saydam) katılımlarıyla Çorum kültür tarihinde fevkalade konuşmaların yapıldığı büyük bir merasimle açılmıştır. (03 Ağustos 1925) İlk kullanımında üst kat Milli Kütüphane, kısmen müzelik eserler teşhir odası ve Öğretmenler Birliği Toplantı odası, musiki mektebi alafranga ve alaturka müzik çalışma odaları, alt kat Osmanlı Bankası ve özel iş yerleri olarak değerlendirilmiştir. 1938 yılında Kütüphane alt kata indirilmiştir üst kat tamamen halkevi olarak kullanılmıştır.1940’lı yıllarda kütüphane olarak yapılan bu binadan kütüphane İnkılap İlkokulu binasına sürülmüş ve 1950 başında tekrar alt katta Batı cephesinde girişteki karşılıklı iki odaya geri getirilmiştir. 1950’li yıllarda Adliye yangınından sonra yeni adliye binası yapılana dek adliye hizmetlerinde de kullanılmıştır. Eylül 1960’dan sonra da Belediye Binası olarak kullanılmaktadır.
  9. _asi_

    Çorum saat kulesi

    SAAT KULESİ Saat Kulesi 1894 yılında (H. 1312) II. Abdülhamit döneminde padişahın Beşiktaş Muhafızı olan Hasan Paşa’nın destekleriyle yaptırılmıştır. Kulenin çanı da Hasan Paşa tarafından itina ile seçilerek İstanbul’dan gönderilmiştir. 27.5 metre yüksekliğindedir. Tabanı sekiz köşeli olup 5.3 metre çapında olup, her köşesi 2.1 metredir. Asıl kulenin gövdesi 24 köşeli, çapı ise 3.9 metredir. Kuleye seksen bir basamaklı döner merdivenle çıkılır. Saatin rakamlarının bulunduğu dairenin çapı 1.5 metre, yelkovan uzunluğu 85 cm, akrep uzunluğu 70 cm.’dir. Saat kulesinde şerefeye kadar olan bölümde minare çizgileri görülürken şerefeden sonra ana gövdeye göre daha dar bir dikdörtgen bir gövde saati ve çanı taşımaktadır. Bu bağlamda bir mimari sentez yapıldığını söyleyebiliriz. Uzmanlar Saat Kulesi’ndeki mimari yapının diğer kulelerden farklı olduğunu, kullanılan taşın dayanıklı olmamasına karşın kolay işlenen bir malzeme olduğunu belirtirler. Saatin çanının sesi ilk yıllarda çok güçlü olup merkeze bağlı köylerden bile duyulduğu söylenmektedir. Ancak restorasyon içen yapılan incelemede yıllardır tokmağının aynı noktaya vurması ile derince bir oyuk oluştuğu ve bu nedenle çanın sesinin bu azaldığı saptanmıştır.. Ayrıca hızlı kentleşmenin getirdiği gürültü kirliliği de çanın sesinin uzaklardan duyulması önünde engeldir. Saat Kulesi’nin kapısı üzerinde eski yazı ile bir kitabe vardır.kitabe Muhammet Nuri Bektaşi (Korman) tarafından yazılmıştır. Kitabede yazılı metin: Şehin şah-ı cihan Abdülhamit Han’ı kerem-karın Ferikan-ı kiramından Hasan paşa hem-şanı Bütün evkatını vakfeykedi ihyayı hayrata Muvaffak eylesin her dem anı amaline Mevla Saat Kulesi ez-cümle hayrat-ı güzininden Yapıldı yümn ü evferle bu şehri eyledi ihya Çıkıp vakt-i eşrefte yazıldı babına tarih Bu mi’kat-ı celili yaptı bak lütf-u Hasan Paşa 1984 (H. 1312) Kitabenin günümüz Türkçe’si ile söylenişi: Zamanın ulu hakanı cömert Abdülhamit Han’ın Yüce fermanıyla şanlı Hasan Paşa Adadı bütün vaktini hayır işleri yapmaya Başarılı kılsın her dileğini Mevla Saat Kulesi kısaca seçkin hayratıdır onun Bol bereketle yapıldı bu şehri etti ihya Çıkıp kutlu bir zamanda yazıldı kapısına tarih Bu büyük saati yaptı bak Hasan Paşa’nın lutfu 17 Aralık 2003’de saat Kulesi’nin restorasyonu için Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan gelen ekip incelemelerde bulundu. Belediyenin bakım ve restorasyon talebi üzerine gelen ekip Saat Kulesi’nin tarihçesi için yazılı kültüre yansımayan bilgilerin derlenmesi amacıyla kaynak kişilerle görüştü. Yapılan ön fizibilite çalışmasında kaynak kişilerle görüşülüp Saat Kulesinde incelemeler yapılarak bir mini belgesel hazırlanmıştır.
  10. _asi_

    Çorum Sivil Mimari Örnekleri

    Çorum Sivil Mimari Örnekleri ÇORUM EVLERİ Çorum il merkezinde sivil mimari örneklerinden pek azı günümüze gelebilmiştir. Çorum evlerinin büyük çoğunluğu yeni yapılanmalar sırasında yıkılmıştır. Bununla beraber Çorum ilçelerinde özellikle İskilip ve Kargı’da Çorum evlerinin özelliğini gösteren yapılar bulunmaktadır. Bu evlerin büyük çoğunluğunda Anadolu’daki diğer evlere göre farklılıklar bulunmaktadır..Çorum evleri genellikle iki veya üç katlıdırlar. Çoğunlukla bahçe içerisinde yer alan evlerin bahçe kapıları arabaları içeri alabilmek için oldukça geniş tutulmuş olup, iki kanatlıdırlar. Bahçeye açık olan evlerin alt katı mutfak, depo, kiler, taştan oyulmuş çamaşırhane, pekmezhane, meyve depoları, samanlık gibi bölümlere ayrılmıştır. Evlerin ikinci katlarında geniş sofaların etrafını çevreleyen odalar sıralanmıştır. Bu odaların içerisine dolaplar, nişler ve yüklükler yerleştirilmiştir. Ayrıca ağaç işçiliğine büyük özen gösterilmiş, tavanlarda çoğu kez bezemeye yer verilmiştir. Evlerin üst katları daha çok yatak odalarına ayrılmış olup, bunlardan birisinin içerisine de gusülhane yerleştirilmiştir. Evler dışarı ile bağlantılı olup evin baş odası konsolların yardımıyla dışarıya taşırılmıştır. Bazı örneklerde de dışarıya açılan bir veya iki balkonlar da görülmektedir. Üst örtüler daha çok kırma çatı şeklindedir. Çorum evlerinden günümüze gelebilen en güzel örnekleri Veli Paşa Konağ ile Katipler Konağı’dır. Bunlardan Veli Paşa Konağı, Tepecik Mahallesi Şeyh Eyüp Sokağı’ndadır.Veli paşa’nın oğlu Şevket Bey tarafından 1923-1924’te yapılmıştır. Konak dönemin tanınmış ustalarından Osman Ağa ile oğlu Elvan Ağa tarafından yapılmıştır. Veli Paşa Konağı iki katlı ve bodrumdan oluşan, mimaride karnıyarık tabir edilen iç sofalı plan tipindedir. Böylece bahçe etrafında içe dönük olarak yapılmış olan konağın etrafı yüksek bahçe duvarları ile çevrilmiştir. Kuzey ve batısındaki sokaklarda iki ayrı girişi olan yapı hımış denilen ahşap-karkas tekniği ile ker****ten yapılmıştır. Duvarları beyaz kireç badanalıdır. Pencereleri Çorum evlerine özgü olarak giydirme çerçeveler içerisindedir. Bunların üzerleri ahşap silmelerle çevrilmiştir. Ayrıca odalardaki kapı pencere, dolap, ocaklardaki ağaç işçiliği yöreye özgüdür. Konağın harem ve selamlık bölümlerine ayrılan odaların diğerlerinden farklı girişleri vardır. Katipler Konağı günümüzde yerel yemeklerin sunulduğu restoran olarak kullanılmaktadır. İki katlı, ahşap çatılıdır. Taş temeller üzerine ahşap-karkas tekniği ile ker****ten yapılmıştır. Cephe ve yanlarda dikdörtgen söveler içerisinde Çorum’a özgü işçilik gösteren pencereler ile içerisi aydınlatılmıştır. İç mekandaki odalar sofaların çevresinde sıralanmıştır. Çorum’da Osmanlı döneminin sonlarında ve Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmış resmi binalar bulunmaktadır. Bunlar yapıldıkları dönemin mimari özelliklerini yansıtmaktadırlar. REDİF KIŞLASI (İskilip) Çorum İskilip’te bulunan Redif Kışlası XX.yüzyılın başlarına tarihlendirilmektedir. Osmanlı askeri mimarisinin tipik kışla örneklerindendir. Kışla kuzey-güney doğrultusunda uzanan dikdörtgen planlı olup, bodrum ile birlikte üç katlıdır. Uzun ve kısa kenarları boyunca dikdörtgen söveli yuvarlar kemerli pencereler birbirini izlemektedir. Katlar dışarıdan çıkıntılı silmelerle birbirlerinden ayrılmıştır.Yapının üstü ahşap çatı ile örtülüdür. BELEDİYE BİNASI (Merkez) Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan bu bina Neo-klasik üsluptadır. Özellikle bu durum binayı dışarıdan çepeçevre kuşatan sivri kemerli pencerelerde görülmektedir. Alt kat pencereleri yuvarlak kemerli olup, ikinci kattaki pencereler ikiz pencere olarak yapılmışlardır. Bina iki katlı olup, duvarlarında kesme taş kullanılmış ve üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Cumhuriyetin ilk yıllarında medreselerin kapatılmasının ardından “Kütüphane Binası Hususi İnşaat Komisyonu” adıyla kurulan bir sivil toplum örgütü 1923 yılında bu binayı kütüphane olarak yaptırmıştır. Bu binada kütüphane hizmetinin yanı sıra musiki dersleri verilmiş, alt katı özel iş yerleri olarak değerlendirilmiştir. Kütüphane 1938 yılında alt kata indirilmiş ve üst kattan tamamen Çorum Halkevi olarak yararlanılmıştır. 1950’li yıllarda halkevlerinin kapatılmasından sonra adliye binasının yanması üzerine, yeni adliye binası yapılıncaya kadar adliye hizmetleri için kullanılmıştır. Eylül 1960’tan itibaren de Belediye binası olarak kullanılmaktadır.
  11. _asi_

    çorum leblebisi

    ÇORUM LEBLEBİSİ Çorum’un meşhur sarı leblebisi kuru nohuttan yapılır.Nohutun leblebiye dönüşmesi bir buçuk aylık bir emeğin ürünüdür.Tarihi dükkanlarda , tek kavrumluk leblebiler çuvallardan tenekelere , oradan leğenlere doldurulur. Odun ateşi ile yeterli sıcaklığa ulaşan fırına aktarılan leblebiler son kavurmadan sonra tekrar çuvallara doldurularak dumanı üstünde satışa sunulur. İlimizde her köşe başında bir leblebici dükkanı bulmanız mümkündür. Öteden beri yöremizde yetişen nohutun iriliği ve leblebiye dönüşümü haklı bir üne kavuşmuştur. Ancak altmışlı yıllardan sonra artık bölgede yetiştirilen nohut , leblebi üretimine yetmemeye başlamış ve başka bölgelerden nohut getirilmiştir. Buna rağmen Çorum leblebisi ününden hiçbir şey kaybetmemiştir. Bunda , kuşaktan kuşağa aktarılarak bugüne ulaşan kavurma işlemlerindeki beceri önemli rol oynamaktadır. Nohuta ayrı bir lezzet ve altın sarısı rengini kazandıran geleneksel leblebi üretimi bir yandan devam ederken , tüp gazın kullanıldığı modern yöntemler de uygulanmaya başlanmıştır. Leblebi yapmak için öncelikle ateş tuğlası , ker**** , tava ve karıştırıcıdan oluşan bir kavurma ocağı gerekir. Kullanılacak odunların iz yapmayan cinsten olması önemlidir.Eleme işleminden geçirilen nohutlar önce boylarına göre ayrılır.Birinci kavurma işleminden sonra sıcak olarak çuvallara doldurulup iki gün dinlendirilir.İkinci kavurmadan sonra da iki gün dinlendirilen nohutlar kuru bir yere serilerek 15-20 gün bekletilir.Nohutlar üçüncü kavurmadan önce nemlendirilip bir kez daha bir gün süreyle çuvallarda bırakılır.Üçüncü kavurmada nohutların kabukları ayrılır. Leblebinin acılı , tuzlu , karanfilli ve diğer çeşitlere dönüşmesi bu son kavurma işleminden sonra gerçekleşir. İmalat sürecinden de anlaşılacağı gibi , bu kadar çaba , zahmet ve eşsiz lezzet , Çorum Leblebisinin ününün yıllar öncesinden bugünlere taşınmasındaki en önemli nedendir. Çorum Leblebisinin tarihi: Çorum leblebisi yaklaşık 3 asır önce Ahmedi Sever isminde muhterem bir zatın ilimizde yetişen nohut cinslerinden leblebiyi imal ettiği söylenmektedir.Yaklaşık 3 asırdır ilimizde üretimi yapılan leblebinin adı adeta Çorum ismi ile özdeşleşmiştir. Çorum denince leblebi, leblebi denince ise akla hemen Çorum gelir. LEBLEBİ ÜRETİMİ İÇİN GEREKEN ARAÇLAR: 1-Nohut Çalkama makinesı (Elek veya Selektör) 2-Ocak 3-Isıtma ve Kavurma makinesı 4-Islama Teknesi veya makinesı 5-Yüksek kalorili Meşe odunu 6-Varak(Tokmak ve Mafrak da denilir) 7-90-110 cm arasında Dişlenmiş Bakır Sac 8-Kalbur 9-Kıl ve telis çuval 10-Geniş kapalı bir alan NOHUTUN CİNSİ: Ayırt Edici Özellikler: Damla cinsi nohut kalın kabuklu ve kabuğunu çabuk atma özelli*ğine sahip olduğundan Çorum leblebisi üretimi için damla cinsi nohudun kullanılması gerekmek*tedir. Damla cinsi nohut'un naturel 100 adedi asgari 55-57 gram olmak şartını taşıması koşuluyla Çorum'da üretilen damla cinsi nohut olması veya benzer iklim özelliklerini taşıyan yörelerde ye*tişen damla cinsi nohutlarda tercih edilebilir. İşin ehli ustaların, hünerleriyle 4 kavurma (tav) işleminden geçirilmeleri ve damla cinsi nohut kullanılmasının sağladığı özelliklerdir. Çorum ilinin iklimi ve insan fakıörüyle üretim tek*niği de önemli etkenlerdendir. LEBLEBİ USTALARI: İnsan Faktörü: İşinin ehli leblebi ustaları yanında en az 8 yıl, en fazla 10 yıl çıraklık yapa*rak Çorum Leblebisi öğretisi alarak ustalık belgesi kazanılabilmektedir. İklimsel özelliklerin yanı sıra, leblebi ustalarının hünerlerini, üretim tekniği için gerekli araç ve gereçleri kullanarak yılların deneyimi ile maharetlerini ortaya koymalarından kaynaklanmaktadır. ÇORUM İLİNİN İKLİMİ: Doğal Faktörler: Çorum ilinin doğal yapısından kaynaklanan az rutubetli oluşu, akşam esen rüzgarı ve Karadeniz ile Akdeniz iklimi arasındaki ılıman iklim özellikleri leblebinin kurutulmasın*da en büyük etkendir. Ilıman iklim özellikleri, az rutubetli havası, nohudun kavurma işleminden sonra sergilerde bekletilmesi esnnasında maruz kaldığı yöreye has rüzgar çorum leblebisi üretimi için oldukça önemli etkenlerdir. Zira çorum leblebisinin işlenmesi esnasında belirlenen mekanların da iklimsel özelliklere göre düzenlenmesi gerekli şartların önemini ortaya koymaktadır. ÇORUM LEBLEBİSİNİN YAPIM AŞAMALARI Nohudun Seçilmesi : Üreticiden damla cinsi nohudunun natürel 100 adedi asgari 55-57 gram ol*mak şartıyla alınır. Nohudun Sınıflandırılması: Nohutlar dokuz gözlü eleklerle elenir. Nohudun sınıflandırılması yapılır, l, 2, 3, 4,5, 6,7 numaralı elekli vasıfsız nohutlar ayrılarak 8 ve 9 numaralı nohutlar leblebi yapımı için kullanılır. Nohutun Isıtılması : Bu.nohutlar tuğla ye çamurdan yapılma daire şeklinde ortasında bakır döğme dişli saç bulunan ve altında odun yakılan ocakta kavurma (tav) işlemine tabi tutulur, İlk kavurma işi (tav) 12 dakika ile 17 dakika arasında yapılır. Daha sonra nohut sıcak olarak telis çuvallara doldurulur. 10 gün bekletilir. Bu 10 günlük bekletilmeden sonra ikinci kavurma (tav) 12dakikaile lödakika ara*sında yapılır. Yine telis çuvallara konur ve 10 gün bekletildikten sonra üçüncü kavurma (tav) 9 ile 10 dakika arasında yapılır ve telis çuvallara konularak 1 gün bekletilir. Ertesi gün toprak ve kireç karışımı sergiliklere serilip her gün karıştırılarak 45 ile60 gün arasında (gün ne kadar uzarsa leb*lebinin lezzeti ve kalitesi artar) bekletilir. Nohutun Islatılması : Daha sonra ihtiyaca göre nohut ıslama makinesinde su*yu ayarlı verilmek suretiyle ıslatılır. Tekrar telis çuvallara konulur. Azami 12 saat veya 24 saat din*lendirildikten sonra tekrar elenir, büyüklüklerine (milimine) göre ayrılır. Nohutun Kavrulması : Kavak ağacından yapı*lan ve ağaç denilen tokmakla sac üzerinde çevrilmek sureti ile ocakta kabuklarından ayrılır. Leblebi Kırığı ve kabuğu, kalburda elenerek ayrılır. Yine telis çuvallara konularak en az 1 ay tekrar din*lendirilir. Leblebiyi Kızartma: Kavrulan Leblebinin dinlendirme işlemi tamamlandıktan sonra ocakta kızartılır. İsteğe göre leblebi sıcak*ken tuz, biber (acılı için) veya karanfil serpilir. Kavrulan leblebi kıl çuvallarda 10 dakika dinlen*dirildikten sonra satışa sunulur. Üretim Yapılan Alan: Üretimin yapılacağı alanın; en az 2 metre yüksekliğinde güneş al*mayan bir alan olması ve bu alana rüzgar alabilmesi için havalandırma deliklerinin bulunması ge*rekmektedir. Sergiliklerin de güneş almayan bir bölgede bulunması, en az 250 m2 en fazla 300 m2 genişliğinde olması ve killi toprak, saman ve kireç karışımı ile sıvanması gerekmektedir. Ocak; daire biçiminde ve limeden örülerek (lime hava geçir*mez özelliğe sahip bir tuğla cinsidir), killi toprak, çamur ve saman karışımından oluşan bir harçla sıvanır. Ocağın ortasına, 90 ile 110 cm çapında vok tavaya benzer çukur bir bakır sac yerleştirilir. Bu sac Çorum leblebisi üretimi için bu işin ustaları tarafından Çorum'da özel olarak imal edilmek*tedir. Bakır sacın dişli olması gerekmektedir. Ocakta yakacak olarak kullanılan malzemenin meşe odunu olması gerekmektedir. Varak; nohudun kabuklarının ayrılması esnasında nohudun kırılmasını önlemek için, 50 cm ça*pında ve en az 30 cm kalınlığında kavak ağacından yapılmış olmalıdır. Her sac üzerinde çevirme işleminden sonra ucunun rendelenmesi (törpülenmesi) gerekmektedir. Dinlendirilirken telis çuval*lar kullanılmalıdır. Saklanması: Çorum Leblebisi üretim safhası tamamlandıktan sonra yere temas etmeyecek şekilde altına tahta konulmak sureti ile saklanması gerekmektedir. Satışa sunulurken veya depolanırken önceleri kara keçinin tüyünden elde edilen kıl çuvallarda saklanmaktaydı. Bu şekilde leblebi altı ay boyunca tazeliğini ve lezzetini korumakta, dinlenmekteydi.Ancak son yıllarda bu çuvalların bulunması zorlaştığından bunların yerine naylon poşet ile muhafaza edilmektedir. Aksi halde leblebi çok kısa sürede bayatlayacaktır. NOHUTUN CİNSİ: Ayırt Edici Özellikler: Damla cinsi nohut kalın kabuklu ve kabuğunu çabuk atma özelli*ğine sahip olduğundan Çorum leblebisi üretimi için damla cinsi nohudun kullanılması gerekmek*tedir. Damla cinsi nohut'un naturel 100 adedi asgari 55-57 gram olmak şartını taşıması koşuluyla Çorum'da üretilen damla cinsi nohut olması veya benzer iklim özelliklerini taşıyan yörelerde ye*tişen damla cinsi nohutlarda tercih edilebilir. İşin ehli ustaların, hünerleriyle 4 kavurma (tav) işleminden geçirilmeleri ve damla cinsi nohut kullanılmasının sağladığı özelliklerdir. Çorum ilinin iklimi ve insan fakıörüyle üretim tek*niği de önemli etkenlerdendir. LEBLEBİ USTALARI: İnsan Faktörü: İşinin ehli leblebi ustaları yanında en az 8 yıl, en fazla 10 yıl çıraklık yapa*rak Çorum Leblebisi öğretisi alarak ustalık belgesi kazanılabilmektedir. İklimsel özelliklerin yanı sıra, leblebi ustalarının hünerlerini, üretim tekniği için gerekli araç ve gereçleri kullanarak yılların deneyimi ile maharetlerini ortaya koymalarından kaynaklanmaktadır. ÇORUM’DA LEBLEBİCİLER Çorum leblebici esnaf ve sanatkarının mesleği dayanışmayı artırmak üzere kurulu bir odası vardır.Ayrıca Çorum’da her yerde bir leblebici bulmanız mümkün.. Çok modern çalışanlar olduğu gibi hala eski sistemle çalışan leblebicilerimizde mevcuttur. YURT İÇİ VE YURT DIŞI TALEPLERİ Çorum leblebisi ilimize gelen yerli ve yabancı turistlerin yoğun talepleri olmakta; aynı zamanda başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın diğer ülkelerine, Avustralya’ya, Amerika ve Kanada’ya ve Asya ülkelerine ise talepler doğrultusunda leblebi ihracı yapılmaktadır.
  12. _asi_

    Çorum ekonomisi

    ÇORUM'DA EKONOMİK YAPI TARIM İlin yüzölçümü 12.820 km2 olup bu alanın %40'ı dağlardan ve yüksek platolardan, %45'i meyilli ve hafif meyilli arazilerden, % 15'i de ovalardan oluşmaktadır. İlin denizden yüksekliği 350-2.097 m. arasında değişmekte olup, İlde yükseklik, Kargı ilçesi Kös Dağı üzerinde bulunan Erenler Tepesinde 2.097 m.' yi bulmakta, Kızılırmak vadisinde ise 350 m.' ye kadar düşmektedir. Tanmsal Yapı İlde en önemli faaliyet kolunu tarım ve hayvancılık oluşturur. Öncelikli olarak üretimi yapılan tarım ürünleri arasında buğday, arpa, çeltik, yeşil mercimek, nohut, şeker pancarı ve kuru soğan sayılabilir. ..... İl eskiden beri "Çorum Leblebisi" ve "Çorum Unu" ile ünlüdür. Aynı zamanda yıllık 700.000 ton üretimi ile buğday ambarı olarak da bilinen Çorum, Türkiye çeltik üretiminin yaklaşık %11'ini sağlamaktadır. Ayrıca, İlde yumurta tavukçuluğu da önemli bir tarımsal faaliyet dalı olup, günlük yumurta üretimi 1.500.000-2.000.000 arasında değişmektedir. Çorum topraklarının % 49'u tarım arazisi, %29'u orman ve fundalık arazi, %11'i çayır mera arazisi ve %11'i diğer araziler olarak dağılım göstermektedir. Türkiye genelinde ise, bu durum sırası ile %26, %34, %26 ve %13 oranında dağılım göstermektedir. Tarım ve orman alanları, Türkiye geneline göre Çorum'da daha fazla oranda olmakla beraber; çayır ve mera alanları daha az orandadır. Tarla bitkileri yetiştiriciliğinde 292.360 ha. alan ile buğday ekilişi başı çekmekte olup, bunu arpa, nohut, tane fiğ, yeşil mercimek, ayçiçeği, şekerpancarı ve soğan ekiliş alanları takip etmektedir. Elde edilen ürün miktarı bakımından ise 548.121 ton ile yine buğday önde gelmekte, onu 272.505 ton ile şeker pancarı, 189.950 ton ile arpa üretimi takip etmektedir. Türkiye buğday üretimi 1999 yılında 18.000.000 ton iken, 2000 yılı üretimi artarak 21.000.000 ton olmuştur. 2001 yılı üretimi iklim şartlarına bağlı olarak iki milyon tonluk bir düşüşle 19.000.000 olarak gerçekleşmiştir. 2002 yılında ise 19.500.000 ton olduğu tahmin edilmektedir. FAO verilerine göre 2002 yılı itibarıyla Dünya buğday üretimi yaklaşık 568 milyon ton olup, buğday üretiminde ilk sırayı Çin almaktadır. Bu ülkeyi sırasıyla Hindistan, Rusya, Amerika ve Fransa izlemektedir. Adı geçen ülkeler Dünya buğday üretiminin % 51 ,7'sini gerçekleştirmektedir. FAO verilerine göre Türkiye dünya buğday üretiminde % 3,5'lik payla 81 inci sırada yer almakta olup, verimi dünya ortalamasına yakındır. Çorum, (292.360 ha.) buğday ekiliş alanı ile Türkiye' nin (9.400.000 ha.) % 3,2' sini, Üretim olarak ise (548.121 ton), Türkiye' nin (20.000.000 ton) % 2,7' sini karşılamaktadır. SANAYİ VE TİCARET GENEL EKONOMİK DURUM Bölge ölçeğinde gördüğü işlevler açısından ne tam kentsel, ne de tam kırsal nitelikler gösteren Çorum, yerleşmelerin bölgesel kademelenmesinde üst kademedeki tüketici büyük kent ile alt kademedeki kırsal yerleşmeler arasındaki ilişkiyi sağlayan, kırsal alandan elde edilen artı ürünün toplandığı, tüketici merkeze iletildiği bir ara merkez ve bir "Pazar yeri" durumundadır. Dericilik 20. yy. başlarında Çorum tabakhanelerinden elde edilen deriler Kayseri, Yozgat, Merzifon, Samsun ve Amasya' ya gönderilmektedir. Kent dışına satılan deri türleri kösele ve sahtiyandır. Bu tarihlerde Çorum' daki tabakhanelerin sayısı 73 tür. Dokumacılık 19. yy. da ve 20. yy. başlarında Çorum bölgesinde işlenmiş mal üretimine ilişkin en önemli faaliyet kollarından biri de dokumacılıktır. Bu faaliyet konutlarda sürdürülmekteydi. 1907 tarihli Ankara Vilayeti Salnamesindeki bilgilere göre, Çorum'da yaklaşık 2000 dokuma tezgahı bulunduğu, dokunan çeşitler arasında iyi kalitede çamaşırlık bez, İran ve Tosya taklidi şal kuşak, yünden yapılmış aba, siyah şalvarlık kumaş, kilim ve seccade sayılmaktadır. Çorum'da dokumacılığın aile üretimi ölçeğinde ve geleneksel yöntemlerle 20. Yüzyıl ortalarına kadar sürdüğü, 1940 yılında şehirde 486 tezgah olduğu bilinmektedir. Bakırcıllk ve Demircilik 19. yy. da Çorum'da işlenmiş mal üretim kollarından diğer ikisi ise bakırcılık ve demirciliktir. Her iki üretim kolunun esnaf çarşıları biçiminde ayrı sokaklar üzerinde, birbirine oldukça yakın konumda yer seçtikleri bilinmektedir. Taş ve Toprağa Dayalı Sanayi Tuğla ve kiremit üretiminin dışında ateşe dayanıklı tuğla, seramik, yer karosu, mermer, torbalanmış hazır kireç ve hazır beton tesislerinde üretim yapılmaktadır. Makina Sanayi Un, tuğla ve kiremit fabrikaları makinelerinin bakım ve onarımı ile uğraşan firmalar zamanla imalata yönelmiştir. Günümüzde un, yem ve tuğla kiremit fabrikalarını kurabilen firmalar, ortaya çıkmıştır. Madencilik Çorum İli yeraltı kaynakları bakımından zengin değildir. Ancak, kayda değer olarak linyit kömürü, alçı taşı(Jips), kalker, kalsit, tras taşı, krom, bakır, demir ve mermer gibi maden ve mineral yatakları mevcuttur. Özellikle kömür işletmeleri Osmancık, Bayat, Dodurga ve İskilip ilçelerinde toplanmıştır. Toplam kömür üretimi 2002 yılında 68.493 tondur. TİCARİ HAYAT Şirketler İl'de 2003 yılı itibariyle 346 anonim şirket, 1455 limitet şirket, 46 kollektif şirket, 3 holding mevcuttur. Kooperatifler İl Sanayi ve Ticaret Müdürlüğünün denetiminde 275 kooperatif bulunmaktadır. Bu miktarın 184 'ü Konut Yapı Kooperatifi, 26'sı Toplu iş Yeri ve Küçük Sanayi Sitesi Kooperatifi, 34'ü Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi, 11 Tüketim Kooperatifi, 10'u Esnaf Kefalet Kooperatifi, 1'i Esnaf Kefalet Bölge Birlik Kooperatifi, 3'ü Küçük Sanat ve Temin Tevzi Kooperatifi, 5'i ise Tarım Satış Kooperatifi dir. Faaliyet Alanlanna Göre Firma Dağılımı ve Hizmet Kuruluşları Çorum İlinde 3 döviz büfesi, 1 menkul kıymet borsası, 91 sigorta kuruluşu bulunmaktadır. İl'de 81 toptan dağıtım firması, 2.200 perakendeci, 453 tüccar ve komisyoncu olarak toplam 28.766 adet küçük esnaf ve zanaatkar bulunmaktadır. İŞGÜCÜ VE ÇALIŞMA Sigortalar Kurumuna tabi işyeri sayısı 6.000' dir. ÇORUM' DA iSTiHDAM VE İŞSİZLİK Çorum Merkezinde çalışabilir çağdaki (12 ve daha yukarı yaştaki) toplam nüfus 457.323 kişi, işgücü ise 261.457 kişidir. Buna göre işgücüne katılma oranı % 57 dir. işgücünün % 94,5 i (247.176 kişi) istihdam halinde iken yaklaşık % 5,4 (14.281) işsizdir. Çorum da işgücüne dahil olmayanlar 195.866 kişi olup çalışabilir (12 ve yukarı yaştaki) nüfusun % 43 ünü oluşturmaktadır. işgücüne dahil olmayan nüfusun belli başlı alt grupları büyüklük sırasına göre ev işleri ile meşgul olanlar (ev kadınları) öğrenciler, çalışamaz halde olanlar ve emeklilerden oluşmaktadır. Bankacılık Çorum ve İlçelerinde 2003 yılı itibariyle toplam 34 banka şubesi mevcuttur. Bunlardan 15'i merkezde, 19'u da ilçelerde bulunmaktadır.
  13. _asi_

    Çorum ören yerleri

    ÖRENYERLERİ : Hattuşa 1986 yılından beri, UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası Listesinde”, ayrıca burada bulunan çivi yazılı tablet arşivleri de 2001 yılından itibaren yine UNESCO’nun “Dünya Belleği Listesinde” yer almaktadır. Bugüne kadar bulunmuş olan 31.519 adet çivi yazılı tablet halen İstanbul’ daki Müzeler (Eski Şark Eserleri Müzesi, Arkeoloji Müzesi), Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile Çorum ve Boğazkale Müzelerinde korunmaktadır. Akadça ve Hititçe olan Boğazkale tabletleri, bir devlet arşivi belgeleri olarak kanunlar, antlaşmalar ve yazışmaların yanısıra dini ve edebi metinlerden oluşmaktadır. Çorum Müze Müdürlüğüne bağlı olarak hizmet üreten örenyerlerinden; Boğazköy-Hattuşa örenyeri aynı zamanda Tarihi Milli Park’tır. Boğazköy-Hattuşa örenyeri haftanın her günü saat 08.00-17.00 saatleri arasında gezilebilir. Ayrıca bu saatler turizm mevsiminde ihtiyaca göre 08.00-19.00’a kadar uzatılabilmektedir. Hattuşa-Boğazkale Mısır, Babil ve Mitanni gibi Eski Doğu’nun büyük güçlerinden biri olan Hititler, yaklaşık M.Ö. 1200 yıllarına kadar Anadolu’nun büyük bir kısmına ve zaman zaman da Kuzey Suriye’ye hükmetmişlerdir. Bu İmparatorluğun başkenti Hattuşa, Çorum’un 80 kilometre güneybatısında, Boğazkale ilçesindedir. Bölge 1988 yılında Tarihi Milli Parklar statüsüne alınmıştır. Hattuşa 1834 yılında Fransız mimar Charles Texier tarafından keşfedilmiştir. Bu sadece Hattuşa’nın keşfi değil, tamamen unutulmuş olan Hititlerin keşfi olarak da algılanabilir. 1893-94’te Ernest Chantre’nin birkaç sondaj yapmasına ve ilk çivi yazılı tabletleri yayınlamasına kadar ki dönemde pek çok bilim adamı ve gezgin Hattuşa’yı ziyaret etmiştir. Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey’in desteğini alan aynı müzenin konservatörü Theodor Makridi Bey, 1906 yılında ilk büyük çaplı kazıyı başlatır, zamanın çiviyazısı uzmanı Assiriyolog Hugo Winckler’i de kazı heyetine alarak, burasının Hitit başkenti Hattuşa olduğunu tespit ederler. 1931-39 yılları arasında ve 2. Dünya Savaşı nedeniyle verilen aradan sonra 1952’de yeniden başlatılan kazılar, kesintisiz olarak Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülmektedir. İlk yerleşim izleri, Kalkolitik (Taş) Çağ’a kadar (M.Ö. 5000) inmektedir. Kesintisiz yerleşmeye başlanılması ise, Eski Tunç Çağı’nın sonlarına (M.Ö. 3000) doğru olmuştur. Bölgenin yerli halkı olan Hattiler, burada bir kent kurup, Hattuş adını vermişlerdir. M. Ö 20. yüzyıl’da Orta Dicle Bölgesi’nden gelen Assurlu tüccarlar, Hatti yerleşmesinin hemen dışında, bir Karum, (bir ticaret kolonisi) kurmuşlardır. Bu yıllarda Kaniş/Neşa’nın (Kayseri yanındaki günümüz Kültepe’si) denetimi altındaki, Assur Ticaret Kolonileri, Güneydoğu ve Orta Anadolu’ya yayılmıştır. Adının Hattuş olduğu bilinen bu yerleşimi M. Ö 1700’lerde ilk Hitit Büyük Kral’ı Kuşşara’lı Kral Anitta yıkmıştır. Hitit yazılı kaynaklarından anlaşıldığına göre, I. Hattuşili’nin iktidara gelmesiyle (M.Ö. 1665-1640) Hattuşa, Hititlerin başkenti olmuştur. Hitit İmparatorluk döneminde, yani M. Ö 14 ve 13. yüzyıllarda, şehir yaklaşık olarak altı kilometre uzunluğunda bir surla çevrilmiştir. Daha geç bir imar evresinde bu surların önüne ikinci bir duvar daha örülerek, kent daha sıkı bir savunmaya alınmıştır. Bu yeni sur üzerinde bulunan, anıtsal şehir kapılarının çoğu günümüze kadar oldukça sağlam durumda gelmiştir. Güney batıda, dış yüzünde aslan yontuları bulunan Aslanlı Kapı’yla, iç yüzünde, silahlı tanrının bulunduğu Kral Kapı, bunların en önemlileridir. Kentin güney ucundaki Yer Kapı’nın özel bir rolü olmalıydı. Burada 30 m. yüksekliğinde, 250 m. uzunluğunda ve 80 m. genişliğinde bir toprak set oluşturulmuştur. Bu set üzerinden geçen kent surunun ortalarında Sfenksli Kapı yer alır. Bu kapının tam altında, Hatuşa’nın bugün içinden geçilebilen tek potern (tünel) vardır. 71 m. uzunluğunda ve 3 m. yüksekliğindeki poternden geçilerek sur dışına çıkılmaktadır. Şehirde ayakta kalmış, izlenebilen yapıların büyük bölümü, surlar gibi, M.Ö 13. yy.’ dan kalmadır. Kraliyet yapılarının yer aldığı Büyükkale’de, direkli galerilerle çevrili avlular, konutlar, depo binaları ve büyük bir kabul salonuyla, büyük bir saraya ait kalıntılar ortaya çıkartılmıştır. Hitit metinlerinde sık sık “Hattuşa Ülkesinin bin tanrısından” söz edilmektedir. Kuşkusuz bu tanrıların çoğu İmparatorluk başkenti Hattuşa’da kendilerine bir tapınım yeri edinebilmişlerdir. Başkent Hattuşa’da bugüne kadar 31 yapı, tapınak olarak tanımlanmıştır. Hattuşa’nın en büyük dini yapısı olan Büyük Tapınak, aşağı şehirdeki konutların ortasında tek tapınak olarak yükselir. İki kült odası olduğu için tapınak, imparatorluğun tanrılarının en büyükleri olan fırtına tanrısı ile Arinna’nın güneş tanrıça’sına adanmış olmalıdır. Yukarı şehir’de tapınaklar yanında, kraliyet saraylarının bulunduğu Büyükkale’nin önünde, resmi işlere ayrılmış, bazı anıtsal yapılar açığa çıkartılmıştır. Şehrin bu bölümünde, son Hitit Büyük Kralı II.Şuppiluliuma’ nın Luvi hiyeroglifleriyle, taş üzerine kazınmış, kendisi ve babası IV. Tuthaliya’nın yaptığı işleri anlatan iki büyük yazıt bulunmaktadır. Hattuşa’da son yıllarda yapılan kazıların ağırlık noktasını şehrin, hatta Hitit devletinin ekonomisine ışık tutan kazılar oluşturmuştur. İmparatorluk döneminde, M.Ö. 13. yy.’a tarihlenen şehrin Büyükkaya sırtında, büyük boyutlarda, sayıları 11’ i bulan yeraltı siloları bulunmuştur. Hitit İmparatorluğu’nun M. Ö 1200 yıllarından hemen sonra yıkılmasıyla, Anadolu Tunç Çağları da sona erer. Bununla beraber, Hattuşa şehrinin arazisinin yerleşim tarihi devam eder. M. Ö 12. yüzyılın başlarında, Erken Demir Çağı’na tarihlenen yeni yerleşme, Frig etkilerini yansıtan bir taşra kasabasına dönüşüp büyümeye başlaması ancak, M.Ö 8. yy.’ da gerçekleşir. Yerleşim, Pers döneminde de devam etmiştir. Hellenistik, Galat, Roma ve Bizans’a ait yerleşme ve tahkimat izleri de görülmektedir. Yazılıkaya Tapınağı Hattuşa’nın en büyük ve en etkileyici kutsal mekanı, şehrin dışında yer alan, yüksek kayalar arasına saklanmış Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı’dır. Tapınak’ta 90’dan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıklar kaya yüzeyine işlenmiştir. Tanrı ve tanrıça dizileri, İmparatorluk panteonunun baş tanrıları olan fırtına tanrısı ve güneş tanrıçası’ nın maiyetini oluşturuyordu. Bu yorum sonucunda; Yazılıkaya “Yeni yıl şenlikleri evi” olarak tanımlanabilir. Hitit kült (dini tören) metinlerine göre yeni yıl ve ilkbahar törenlerinde bir araya gelen tüm tanrılar “fırtına tanrısı’nın evi’nde” toplanırlardı. Bu şenlikte kentin diğer tüm tapınaklarından tanrı heykellerinin törensel bir alayla Yazılıkaya’ ya taşınmış olabileceği değerlendirilmektedir. Yazılıkaya A Odasında kayaya işlenmiş kabartma figürlerin özel bir düzeni ve tertibi vardır. Burada sol kaya yüzeyinde ikisi dışında yalnız tanrılar, buna karşın sağ tarafta da yalnız tanrıçalar belirtilmiştir. Ana sahnede fırtına tanrısı ile eşi güneş tanrıçası ve ortak çocuklarının karşılaşması tasvir edilmiştir. Ana sahnenin karşısındaki duvarda daha büyük boyutlarda büyük Kral IV. Tuthaliya işlenmiştir. Kral, güneş tanrısı’nın törensel kıyafetinde, elinde egemenlik sembolü olan ucu kıvrık asa tutar durumda, iki tepe üzerinde tasvir edilmiştir. Bu kutsal alanın bu kral tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. B Odasındaki kabartmalar ana odadaki gibi kuşaklar halinde değildir; yan duvarlara dört bağımsız figür işlenmiştir. A Odası’nın başlangıcında tanrılar geçidinde de tasvir edilen ve orak biçimli kılıç taşıyan oniki tanrı ve “Kılıç Tanrısı” Nergal, öbür dünya ile ilişki kuran yeraltı tanrıları anlamında olmalıdır. Büyük Kral IV. Tuthaliya’nın koruyucu tanrısı olan Şarruma, krala sarılmış ve ona yol gösteren bir durumda tasvir edilmiştir. Büyük Kral IV. Tuthaliya’nın ismi hiyeroglif yazıyla belirtilmiştir. Alacahöyük Çorum’un 45 km. güneybatısında, Ankara’nın 160 km. doğusundadır. Eski Tunç Çağı ve Hitit çağında çok önemli bir kült (dini tören) ve sanat merkezi olan Alacahöyük’te 4 uygarlık çağı açığa çıkartılmıştır. Alacahöyük’te 1. uygarlık çağı, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu-Osmanlı dönemleri ile temsil edilmektedir. 1. kültür katta, Geç Frig çağında höyüğün her yanı iskan edilmiştir. Küçük evlerden oluşan bu kat, seramiğine göre, M.Ö. 650’den daha eski değildir. Mabedi, büyük yapıları, özel-blok evleri, sokakları, büyük küçük su kanalları, şehir suru, biri kabartmalı ortastadlarla süslü sfenksli, diğeri poternli anıtsal kapılarıyla Hitit İmparatorluk Çağı’nın müstahkem olmayan, düz ovaya kurulan tipik temsilcisi höyüğün 2. kültür katını oluşturur. Kalker temel üzerine andezit bloklarla inşa edilmiş olan Sfenksli Kapının genişliği 10 metredir. O, bir yolla bağlandığı büyük mabedin anıtsal geçididir. Alacahöyük 3. uygarlık katını Eski Tunç Çağı (M. Ö 2500-2000) oluşturur. Hitit kültürüne kaynaklık eden kültürlerin önde geleni olan yerli Hatti uygarlığı’nın aydınlanmasında çok katkıları olan Alacahöyük Eski Tunç Çağı hanedan mezarları, bu çağın en önemli buluntularıdır. İntramural mezarlar özel olarak ayrılmış bir alanda toplanmıştır. Dört yanı taşla örülmüş dikdörtgen mezarlar ahşap hatıllarla(kiriş) kapatılmış, damları üzerine kurban edilmiş sığır başları, bacakları yerleştirilmiştir. Altın, gümüş, elektrum, bakır, tunç, demir ve değerli taşlardan oluşan zengin ölü hediyeleri onların hanedana ait olduklarını göstermektedir. Çoğu altın, gümüş kapların dövme, dökme, kakma teknikleri, altın mücevheratın ince süsleri uzun bir gelişmenin ürünleridir. 4. kültür katını oluşturan Geç Kalkolitik Çağ ana toprak üzerine kurulmuş ilk uygarlıktır. Ortaköy – Şapinuva Hitit Devletinin önemli kentlerinden biri olan Şapinuva, (Ortaköy), Çorum’ un 53 km. güneydoğusundadır. Çekerek nehri etrafında yer alan Göynücek Ovası ile Alaca Ovası arasındaki geçit üzerindedir. Hitit Çağında, hem siyasi hem de coğrafi konumu nedeniyle stratejik bir noktada yer alan şehir, önemli bir askeri ve dini merkezdir. Ortaköy kazılarında açığa çıkan ve sayıları 4.000’e ulaşan çivi yazılı tablet ve fragmanların (parça) oluşturduğu arşivde, Hititçe yazılmış olanların yanısıra Hattice, Hurrice ve Akadca yazılmış idari, askeri, dini ve fal metinleri bulunmakta olup, bunların büyük bir kısmı Orta Hitit dönemine (M.Ö. 14. yy) aittir. Buradaki yazışmalardan Taşmişarri (III. Tuthaliya) – Taduhepa kraliyet ailesinin bu şehirde hüküm sürdüğü anlaşılmaktadır. Devam eden kazı çalışmalarında bugüne kadar A binası ismi verilen anıtsal idari yapı ve B Binası olarak adlandırılan ticari yapı açığa çıkartılmıştır. Hüseyindede Eski Hitit Kültür Merkezi Hüseyindede, Sungurlu ilçesi, Yörüklü Kasabası’nın yaklaşık 2.5 km güneyinde yer alan bir tepedir. Bu tepenin güney ucundaki hafif eğimli arazi; Eski Hitit Dönemi yerleşim alanlarındandır. Hüseyindede’de bulunan önemli eserler kabartmalı vazolardır. Buradaki kült yapısında bulunan ve tümlenebilen her iki vazonun frizlerinde, müzik ve dans eşliğinde sürdürülen kült törenleri sahnelenmiştir. Hitit dini bayramlarında gerçekleştirilen dans ve müziğin önemli yer tuttuğu bu törenlerin konu zenginliği, yazılı belgelerden de bilinmektedir. Hüseyindede vazolarında, Hatti geleneğini sürdüren ve Fırtına Tanrısı’na tapınmada önemli yer tutan tasvirler bulunmaktadır. Vazolar, yazılı belgelerde anlatılan çeşitli bayram törenlerinin hikaye şeklinde tasvirine en uygun sanat eserleridir.
  14. _asi_

    Çorum müzeleri

    ÇORUM’DA MÜZECİLİK VE MÜZELERİMİZ Hitit kültür ve uygarlığının çekirdek bölgesinin merkezinde yer alan Hititlerin başkenti Hattuşa-Boğazköy örenyerinin ilk kez 1834 yılında, Alacahöyük örenyerinin ise 1835 yılında Anadolu’yu ziyaret eden Avrupalı seyyahlar tarafından dünyaya tanıtılmasıyla başlayan süreçte Çorum, tarihi ve arkeolojik zenginlikleri bakımından dikkatleri üzerine çekmiştir. Alacahöyük, Hattuşa-Boğazköy ve diğer kazı merkezlerinin sansasyon yaratan olumlu sonuçları alındıkça bu zenginliklere sahip olan Çorum’da 1937 yılından itibaren dağınık olarak bulunan eserleri bir araya toplama ve Müze kurma çalışmaları başlamıştır. Boğazköy-Hattuşa ve Alacahöyük’ün önemi nedeniyle turizm faaliyetleri de artınca 1962 yılında müze kurulması talebiyle ilk resmi başvuru yapılmış ancak olumlu sonuç alınamamıştır. Buna rağmen Çorum’da bir müze kurma fikri canlı tutulmuş, “Çorum Eti Müzesi Kurma ve Turizm Tanıtma Derneği” ve onun başkanı Opr. Dr. Kemal Terlemezoğlu ile dernek sekreteri Talat Ceritoğlu bu konudaki çabalarını sürdürmüşlerdir. Nihayet Çorum’da bir müzenin kurulmasının yerinde görüldüğü ve bunun için arsanın bulunması hususu M.E.B’nca vilayete yazılan 1 Eylül 1965 tarihli yazıda belirtilmiştir. Çorum Erkek Sanat Enstitüsü’nün arazisinden yeni müze için ayrılan 3000 m2’lik arsa üzerine yapılacak olan müze inşaatına 1966 yılında başlanılmış ve inşaat 1968 yılında tamamlanmıştır. Alacahöyük, Boğazköy-Hattuşa, Pazarlı ve Kuşsaray gibi merkezlere ait buluntuların sergilendiği ilk müze 13 Ekim 1968 yılında açılmıştır. ÇORUM MÜZESİ 1968 yılından itibaren 33 yıl hizmet veren müze binası, Çorum’da son yıllarda hareketlilik kazanan arkeolojik kazılar ve elde edilen eserlerin yoğunluğu nedeniyle ihtiyaca cevap veremez duruma gelmiştir. Bunun üzerine Çorum Endüstri Meslek Lisesi yanında bulunan, H.1332 yılına tarihlenen ve yapıldığı günden bu yana Hastane, Ziraat Mektebi, Makine Meslek Yüksek Okulu olarak hizmet veren bina, 1986 yılında Yeni Çorum Müze binası olarak fonksiyona edilmek üzere Milli Eğitim Bakanlığından devralınmıştır. 1988 yılında yangın geçiren bina, 1989 yılında Müze hizmet binası olarak kullanılmak üzere restore edilmeye başlanmıştır. Restorasyon çalışmaları tamamlanan yeni Çorum müzesi 11.03.2003 tarihinde ziyarete açılmıştır. Kültür Bakanlığı, Gayri Menkul Eski Eserler Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından “Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı” olarak tescillenmiş olan yeni müze binasında, Arkeolojik ve Etnoğrafik teşhir salonları mevcut olup, bu salonlar birbirinden bağımsız olarak düzenlenmiştir. Dört kat şeklinde düzenlenen Arkeolojik eser salonunun ilk katında, Alacahöyük, Kuşsaray ve Büyük Güllücek kazılarında bulunmuş olan Kalkolitik Çağ eserleri ile başlayan kronolojik bir teşhir yapılmıştır. Yine bu salonda Eski Tunç Çağına ait Alacahöyük kazı buluntuları ile müzeye satın alma yoluyla kazandırılan aynı döneme ait eserler sergilenmektedir. Bu katta Eski Tunç Çağı Alacahöyük prens ve prenses mezarlarından “L” Mezarı aslına uygun olarak teşhir edilmektedir. Bu bölümü takiben Çorum ili sınırları içindeki arkeolojikkazılarda (Boğazköy-Hattuşa, Alacahöyük, Yörüklü Hüseyindede) açığa çıkartılan Hitit dönemi eserleri ile Boğazköy-Hattuşa’da açığa çıkartılan yapıların mimari kesiti ve magazinler, fotoğraflar ve tanıtım levhaları eşliğinde sergilenmektedir. Aynı katta Yörüklü kazısında bulunan ve Eski Hitit dönemine tarihlenen iki adet kabartmalı vazo teşhir edilmektedir. Birisi, Çankırı-İnandık kabartmalı vazosu gibi dört frizli olup, diğeri daha küçük ve boynu üzerinde tek kabartma friz bulunmaktadır. Müze koleksiyonunda özel bir yere sahip, üzeri çivi yazılı Hitit kralı II. Tuthaliya’ya ait (M.Ö.1430) ünik bronz kılıç’ta yine aynı katta sergilenmektedir. Hitit yazılı belgeleri (Çivi Yazılı tabletler) ile başlayan 2. katta, Boğazköy-Hattuşa kazılarında arşiv halinde bulunan kil mühür baskılı bullaları, kronolojik olarak Ortaköy-Şapinuva kazı buluntusu Çivi Yazılı tabletler ve mühür baskılı bullalar izlemektedir. YineOrtaköy-Şapinuva kazısı küçük buluntuları yanında Hitit ve çağdaşı dönemlerine ait mühürler de bu katta teşhir edilmektedir. Ortaköy-Şapinuva seramik eserlerinin teşhiri ile başlayan 3. katta, Pazarlı kazısında açığa çıkartılmış olan Frig Dönemi buluntularını aynı döneme ait Boğazköy-Hattuşa ve Alacahöyük buluntuları izlemektedir. Bu kattaki kronolojik sergileme Hellenistik, Galat ve Roma dönemi seramik eserleri ile son bulmaktadır. Ayrıca, Hellenistik dönemden itibaren başlayan ve Roma dönemi ve bu döneme ait şehir sikkeleri ile Bizans ve İslami dönem sikkelerinden oluşan Çorum Müzesi Sikke koleksiyonu da bu katta sergilenmektedir. Roma dönemi cam eserleri, altın ve gümüş süs eşyaları, heykelcikler, kandiller ile Bizans dönemi eserlerinin sergilendiği 4. kat ile müze teşhiri son bulmaktadır. Arkeoloji bölümü teşhire açılan Çorum müzesinde Etnoğrafik salon ve bahçe tanzim çalışmalarına ise devam edilmektedir. ALACAHÖYÜK MÜZESİ Çorum Müzesine bağlı olarak hizmet üreten Alacahöyük Müzesi, Alaca İlçesi, Alacahöyük beldesinde yer almakta olup, Çorum’a 45 km uzaklıktadır. Alacahöyük’te ilk yerel Müze, 1940 yılında teşhire açılmış, 1982 yılında ise Örenyeri içerisindeki yeni binasına taşınmıştır. 1935 yılında başlayan Alacahöyük kazılarında açığa çıkartılan Kalkolitik, Eski Tunç Çağı, Hitit ve Frig eserlerinin sergilendiği müzede ayrıca Alaca Pazarlı örenyeri kazısında bulunan Frig dönemine ait eserler de sergilenmektedir. BOĞAZKÖY MÜZESİ Çorum Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı olarak hizmet üreten Boğazköy Müzesi Çorum’un 82 km. güneybatısındaki Boğazkale İlçe merkezinde yer almaktadır. 12 Eylül 1966 yılında açılan Müze, (Hattuşa) kazılarında açığı çıkan ve çevreden müzeye gelen eserlerin depo ve sergilemesinin yapıldığı mahalli bir müze konumundadır. Hitit dönemine ait eserlerin ağırlıklı olduğu müzede; Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler de sergilenmektedir. Müzenin giriş holünde Hattusas örenyerini gösterir topoğrafik harita ile kronolojik bir tablo yer almaktadır. Aynı yerde Kral kapıdaki mulaj tanrı kabartması teşhir edilmektedir. Giriş holünden geçilen birinci salonda; Kalkolitik, Eski Tunç ve Asur Ticaret Kolonileri Çağına ait pişmiş toprak eserlerin sergilendiği vitrinler ile bu salondan büyük salona geçilen bölümde ise Yazılıkaya’dan getirilen Tanrıça İştar kabartması yer almaktadır. İkincisi salonda; kronolojik olarak yapılan teşhir düzenlemesinde Asur Ticaret Kolonileri Çağı ile Eski Hitit dönemine ait büyük boy gaga ağızlı testiler ve bunların buluntu durumlarını gösteren fotoğraflar yer almaktadır. Bu vitrinlerin devamında yer alan vitrinlerde ise Eski Hitit ve İmparatorluk dönemine ait pişmiş toprak ve taş eserler, Frig dönemine ait boyalı seramik kapla, fibulalar, Roma dönemine ait pişmiş toprak ve cam eserler, Bizans dönemine tarihlenen bir kiliseye ait bronz malzemeler sergilenmektedir. Ayrıca müzede yer alan orta vitrinlerde yine Hitit dönemine ait çivi yazılı tabletler, mühür,baskılı pişmiş toprak bullalar, silindir ve damga mühürler, bronz baltalar, iğneler, taşçılık aletleri ve kalıplar ile fildişinden dans eden tanrıça, üçlü tanrı grubu, pandantifler ve kabartmalı seramik parçaları teşhir edilmektedir. Vitrin aralarında da büyük boy testiler ile kabartmalı ortastadlar yer almaktadır. Alacahöyük veBoğazköy müzeleri Çorum Müze Müdürlüğüne bağlı olarak hizmet vermekte ve olup, bu müzeler yerel müze konumundadırlar. Çorum-Alacahöyük ve Boğazköy Müzeleri, Çorum Valiliği’nin belirlediği mesai saatleri içerisinde; 08.00-12.00, 13.00-17.00 arasında ziyarete açık tutulmaktadır. Her üç müze de Pazartesi günleri hariç haftanın diğer günlerinde yukarıda belirtilen saatler arasında gezilebilir. Müzelere giriş ücreti Bakanlığımız tarafından belirlenmektedir.
  15. _asi_

    Çorum kütüphaneleri

    Çorum Merkez Kütüphaneleri İl Halk Kütüphanesi Çorum’da ilk kütüphanenin kuruluşu 18. asrın 2.yarısına kadar inmektedir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında vakıf şeklinde ilk kütüphane Ali Efendi Bin Mahmut tarafından 1170 (H) yılında tesis edilmiştir. 1202 (H) Süleyman Fevzi Paşa 600 ciltlik, 1296 (H) yılında Müftü Ahmet Feyzi 6112 Kitaplık, 1313 (H) yılında da Hacı Hasan Paşa 900 ciltlik kitaptan oluşan kütüphaneler kurmuşlardır. Bütün bu kütüphaneler 1924 yılında yürürlüğe giren Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereğince birleştirilerek Devlet Kütüphanesi haline getirilmiş ilk olarak Halk Evi (Şimdiki Belediye) binasında hizmet görmüştür. 1924-1960 yılları arasında bir çok yer değiştirmiş, 1952 yılında Halk Evinin kapanması ile Halk Evi kitaplığında bulunan kitaplarda bu kütüphaneye devredilmiştir. 1956-1957 yıllarında “Kütüphane Yaptırma Derneği” kurulmuş, Belediye’nin tahsis ettiği arsa üzerinde Özel İdare’nin katkılarıyla yeni kütüphane binası yapılarak 1963 yılında bu binaya taşınılmıştır. Şehrimizin artan nüfusu karşısında bu kütüphane de yetersiz kalınca Bakanlığımız tarafından Mimar Sinan Mahallesinde 200 kişinin aynı anda faydalalanabileceği yeni ve modern bir il halk kütüphanesi binası yapılarak 25 Aralık 1991 tarihinde hizmete açılmış , Bahçelievler Semtindeki eski bina ise Hasan Paşa Kütüphanesi olarak hizmetine devam etmektedir. Hasan Paşa Halk Kütüphanesi Bahçelievler semtinde hizmet veren Hasan Paşa Halk Kütüphanesi İlimizde en çok kitabı ve okuyucusu olan kütüphane olup ; alt katta depolar, üstte ise okuyucu salonları ve idare büroları bulunmaktadır. Kütüphanede her konudaki eserlerin yanı sıra 3692 adet Nadir El Yazması ve 3881 adet de Eski Harfli Basma eser bulunmaktadır. Bu nadir eserlerin tamamından CD olarak faydalanmak mümkündür. Sözkonusu CD'yi temin etmek için 0-364-221 84 10 ( Hasan Paşa Halk Kütüphanesi ) ve 0-364-234 73 39 ( İl Halk Kütüphanesi ) nolu telefonlardan bilgi alınabilir. Kütüphanede bulunan el yazması ve eski harfli basma eserlerle ilgili ayrıntılı bilgi almak için tıklayınız. ( Not : Tarama seçenekleri bölümü içerisinde bulunduğu yer kısmına ÇORUM yazıp ara seçeneğine tıkladığımızda Hasanpaşa Kütüphanemizdeki el yazması ve eski harfli basma eserlerin tümü ile ilgili ayrıntılı bilgiye ulaşılabilir.) Faik Tonguç Çocuk Kütüphanesi Çorum’da ilk olarak çocuk kütüphanesi 1954 yılında Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı olarak Albayrak İlkokulunda hizmete açılmış yangın geçirdikten sonra bahçede bulunan Amerikan barakalarına taşınarak faaliyetine devam etmiştir. 1960 yılında İl Halk Kütüphanesine bağlanarak İstiklal İlkokulu bodrum katına taşınmış ve 1963 yılına kadar orada hizmet üretmiştir. Faik Tonguç isimli Çorum’lu bir hayırseverin maddi bağışı, Belediye Başkanlığı’nın arsa tahsisi ve Özel İdarenin katkılarıyla gerçekleştirilen kütüphanenin yeri 31.8.1971 tarih ve 17 sayılı Belediye Meclis kararı ile 95 yıl süre ile Kütüphaneye devredilmiştir. Kütüphane, Okul bodrumundan bu binaya taşınmış, kütüphaneyi yaptıranın ismi verilerek 1964 yılında hizmete açılmıştır. Mehmet Şadisoğlu Çocuk Kütüphanesi İlimiz Bahçelievler mahallesi Dostlar Sitesi A Blok apartmanın giriş katındaki iki daire Yılmaz Madencilik adına Yaşar Basmacı isimli bir vatandaşımız tarafından Kütüphane olarak fonksiyone edilmek üzere Bakanlığımıza bağışlanmıştır. Söz konusu yerde gerekli tadilat 1996 yılında gerçekleştirilmiş olup tefrişi yapılarak 23.12.1997 tarihinde hizmete açılmıştır. Sözkonusu kütüphaneyi bağış yapan vatandaşın isteği doğrultusunda “Mehmet Şadisoğlu Çocuk Kütüphanesi” adı verilmiştir. Eşref Ertekin Halk Kütüphanesi: İlimiz Ulukavak Mahallesinde Bakanlığımız yatırımı olarak 1997 yılında ihale edilen ve 16.09.2000 tarihinde yapımı tamamlanan Kütüphane 08.04.2003 tarihinde hizmete açılmıştır. İlçe Halk Kütüphaneleri Alaca Halk Kütüphanesi:Özel İdare’ye ait binanın 2. katında tahsis edilen küçük bir salonda Çocuk Kütüphanesi olarak faaliyete başlamıştır. Bakanlığımızın emirleri üzerine Halk Kütüphanesi’ne dönüştürülmüştür. Aynı İlçede Belediye tarafından açılan 2. kütüphanenin Bakanlığımıza devri için gerekli girişimlerde bulunularak Belediye Kütüphanesi 16.10.1980 tarihinden itibaren eşyası ile birlikte 25 yıllığına Bakanlığımız Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir. Alacahöyük Halk Kütüphanesi:Alaca İlçesi Höyük Beldesi’nde bulunan eski Motel’in bir bölümü onarılarak Kütüphaneye dönüştürülmüş, 18.05.1994 günü açılmıştır. Bayat Halk Kütüphanesi : Bayat Çocuk Kütüphanesi şahsa ait kiralık bir binada hizmete açılmıştır. 1972 yılında Çocuk Kütüphanesi olarak hizmete açılan birim, 1978 yılında Bakanlığımızın aldığı karar gereği Halk Kütüphanesine dönüştürülmüştür. Belediye ye ait kiralık bir binanın 3. katında hizmet vermektedir. Boğazkale 100.Yıl Halk Kütüphanesi: Ulu Önder Atatürk’ün doğumunun 100.yılı nedeniyle Boğazkale Belediye Başkanlığı’nın yaptırdığı binanın 2. katında 18.5.1982 tarihinde hizmete açılmıştır. 1989 yılında çarşı merkezindeki Belediye ye ait kahvehaneye taşınmış olup, bu binanın yıkılması nedeniyle Aslanhane Camiinin altındaki 3 odanın her türlü bakım, onarım ve muhafazasını sağlamak kaydıyla, Kütüphane olarak kullanılmak üzere Vakıflar Genel Müdürlüğü ile yapılan protokol şartları doğrultusunda, 13.12.1992 tarihinden itibaren 10 yıl süreyle ve bedelsiz olarak Bakanlığımıza tahsisi sağlanmıştır. Dodurga İlçe Halk Kütüphanesi: Dodurga İlçe Halk Kütüphanesi İlçe Kaymakamlığı ve Müdürlüğümüzün koordinasyonu ile 10.09.1996 tarihinde mahallen hizmete açılmıştır. 2004 yılı sonu itibariyle kütüphanedeki 2428 adet kitaptan 1554 okuyucu yararlanmıştır. İskilip Halk Kütüphanesi: İskilip’te ilk Kütüphane 1730 yılında Medrese Kütüphanesi olarak açılmıştır. 1924 yılında Caca bey Medresesi’nde faaliyete geçen Kütüphane daha sonra Halk evleri binasına taşınmıştır. 1966 yılında ise Belediye sebze hali üzerindeki binaya taşınmış bina terasına yapılan ilave salonlarda 01.11.1972 tarihinde Çocuk Kütüphanesi de açılmıştır. 1987 yılı sonlarında Bakanlığımız, Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü tarafından yapımı gerçekleştirilen şimdiki modern binasına taşınmıştır. Kütüphanenin Kitap koleksiyonu çok zengindir. Ayrıca 529 adet el yazması, 1436 adet de arap harfli basma kitap bulunmaktadır. 1996 yılında Kütüphanenin zemin katında İl Özel İdaresi’nin katkılarıyla Vali Mustafa YILDIRIM yaşlılar okuma salonu hizmete açılmıştır. Bu salon yurt genelindeki Kütüphanelerimizde gerçekleştirilen ilk uygulamadır. Kargı Halk Kütüphanesi: İlçe Parkı içinde mülkiyeti Belediye ye ait binada çocuk kütüphanesi olarak faaliyete başlamıştır. 1978 yılında aynı park içinde Belediye tarafından lokanta olarak yaptırılan ikinci bina yeniden düzenlenerek Kütüphaneye tahsis edilmiş ve Halk Kütüphanesi olmasına imkan sağlamıştır. 1992 yılı içerisinde Kızılay Derneği’ne ait kiralık bir binaya taşınmıştır. Bakanlığımız yatırımı olarak 1997 yılında inşaatına başlanan Kütüphane binası tamamlanarak 28.12.1999 tarihinde geçici kabulu yapılmıştır. 2000 yılı içinde bu binaya taşınmıştır. Kütüphaneye Kargılı bir Şehidin adına izafeten “ Şehit Suat Yaşar İlçe Halk Kütüphanesi” adı verilmiştir. Mecitözü Halk Kütüphanesi: 1965 yılında arsası temin edilmiş, kurulan dernek tarafından Özel İdarenin de katkılarıyla yapımı gerçekleştirilmiştir. Bina mülkiyeti Özel İdareye ait olup intifa hakkı kütüphanenindir. İki katlı kütüphane binasının alt katı Çocuk Kütüphanesi, üst katı ise yetişkinlere hizmet vermektedir. Oğuzlar 100.Yıl Halk Kütüphanesi: Ulu Önder Atatürk’ün doğumunun 100.yılı İl kutlama proğramına alınan (Karaören) Oğuzlar Belediye Başkanlığı’nın katkılarıyla açılmıştır. Kütüphane binası 99 yıllığına tahsis edilmiştir. Ortaköy Halk Kütüphanesi : 1990 yılında Ortaköy Belediyesine ait iş hanı 1. katında 25 yıllığına intifa hakkı verilmesi üzerine 16.04.1990 tarihinde hizmete açılmıştır. Kütüphane hizmet binası yapımı için arsa temini konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Osmancık Halk Kütüphanesi: 1964 yılında kurulan derneğin faaliyetleri sonucu Özel İdare ile müşterek yaptırılan binanın giriş katında hizmet vermekte iken, binanın satılması üzerine 1988 yılındaki Kızılay’a ait bir binaya taşınmıştır. İlçede Halk Kütüphanesi hizmet binası yapımı için hazineye ait 1395 m2 yer üzerinde devam eden hizmet binası tamamlanarak binaya 27.07.1999 tarihinde taşınılmıştır. Sungurlu Halk Kütüphanesi: 1963 yılında Belediye’ye ait binada hizmete açılmıştır. Daha sonra Özel İdare tarafından yaptırılan binanın giriş katına taşınmış, buranın Özel İdare’ce Kültür Sitesi yapımı için yıkılmasıyla da 1993 yılında Belediye’ye ait Kültür Sitesi’nin 3.katı kiralanarak buraya nakledilmiştir. Buradan da 1996 yılında Özel İdare Kültür Sitesi’ne taşınmıştır. Arifegazili Halk Kütüphanesi: Arifegazili Belediyesi giriş katının Kütüphane olarak kullanılmak üzere, 99 yıllığına Bakanlığımıza intifa hakkı vermesi üzerine 1985 yılında hizmete açılmıştır. Daha sonra Belediye yer darlığı nedeniyle Kütüphaneyi 1991 yılında buradan Özel şahsa ait bir binaya çıkarmış ve kirası Belediyece ödenmiştir. Daha sonra Belediye’nin yeni hizmet binasına taşınması nedeniyle Kütüphane, eski Belediye binası 1. katının süresiz ve bedelsiz olarak Kütüphaneye tahsis edilmesi üzerine 1994 yılında buraya taşınmıştır. Sungurlu İlçe Halk Kütüphanesine bağlı olarak yönetilen kütüphanede 2004 yılı sonu itibariyle kitap sayısı 5441 okuyucu sayısı ise 4433 kişidir. Uğurludağ 100 Yıl Halk Kütüphanesi: Atatürk’ün doğumunun 100.yılı İl kutlama proğramına alınarak 1981 yılında İlçe Belediyesine ait daha önce kahvehane olan bir mekanda hizmete açılmıştır. Yaklaşık 10 yıl aynı mekanda işlevini sürdürmüştür.
  16. COĞRAFİ KONUM Çorum ili; Orta Karadeniz Bölümünün iç kısmında yer almaktadır. Doğuda Amasya, güneyde Yozgat, batıda Çankırı, kuzeyde Sinop, kuzeydoğuda Samsun, güneybatıda Kırıkkale ile çevrilidir.Yüzölçümü 12.820 km² dir. Enlem ve boylam değerlerine göre ise; 34 derece 04 dk. 28 sn. doğu boylamları ile 39 derece 54 dk.20 sn. kuzey enlemleri arasında yer almaktadır. Deniz seviyesinden ortalama yüksekliği (rakımı) 801 m.dir. Ankara' ya 244, İstanbul' a 608, Amasya' ya 92, Sinop' a 294, Samsun' a 172, Tokat' a ise 188 km. mesafededir. İlçelerin İl merkezine uzaklıkları ise; Alaca 52, Bayat 83, Boğazkale 87, Dodurga 42, İskilip 56, Kargı 106, Laçin 29, Mecitözü 37, Oğuzlar 68, Ortaköy 57, Osmancık 59, Sungurlu 72 ve Uğurludağ 66 km'dir. İLİN FİZİKİ COĞRAFYASI Jeolojik Yapı Bölgenin jeolojik yapısında iki ana kütle (kayaç) grubu göze çarpar.Bunlardan birincisi “Metamorfik seri” (başkalaşmış kayaçlar), ikincisi ise, “Tortul Kütleler” dir. İlin asıl jeolojik karakterini 3. jeolojik zamanın sonları ile 4. jeolojik zamanda meydana gelen oluşumlar meydana getirmektedir. Bununla birlikte, jeolojik devirlerden ilkel zaman olarak bilinen Arkean ve Prekambrien devirlerine ait Çorum Merkez İlçe, Alaca, İskilip, Osmancık, Mecitözü ve bilhassa Kargı ilçelerinde çeşitli metamorfik (başkalaşım) topraklarına rastlanılmıştır. Özellikle 3. jeolojik zamanın kütlelerinden olan jips (kireçtaşı) ve kayatuzu yatakları ile karbon miktarı % 75 kadar olan zengin linyit kömürü yataklarına (Osmancık, Dodurga yöresinde 30 milyon ton rezervinde ayrıca Alpagut-Zambal-Karakaya-Ayva ve Ovacık Köyünde) rastlanmaktadır. Yine bu zamanın püskürük kütlelerinden olan Trakit, Granit, Bazalt ve Andezit gibi kütle arazisine de Çorum merkez ilçesinde, Kargı, Sungurlu, Alaca, Mecitözü, Osmancık ve İskilip ilçelerinde rastlanmaktadır. Tortul kütlelere ise ilin çoğu yörelerinde rastlanmaktadır. Çorum; Alp-Himalaya Orojenezi (Dağ oluşumu) olarak bilinen sistem içerisinde yer alan K.A.F. (Kuzey Anadolu Fay Hattı) üzerinde yer almaktadır. K.A.F. il merkezinin 20 km. kuzeyinden geçmektedir. Yeryüzü Şekilleri DAĞLAR İl sınırları içerisinde bulunan dağlar, genel olarak yüksek sayılmayacak niteliktedir. Ortalama yükseltileri 1500 m. dolayındadır. Bunlar Orta Karadeniz Bölümündeki Canik Dağları ile Ilgaz ve Küre Dağlarının başlangıç noktalarını teşkil eden silsileler şeklinde güneye doğru (Bozok Yaylasına) gittikçe alçalırlar. Yükseklikleri 1000-2000 m. arasında değişen tepeleri ile bir taraftan Kızılırmak vadisi kıyılarında, diğer taraftan Yeşilırmak’ın Çekerek Suyu kıyılarında uzayıp giderler. Çorum dağlarının yüksek kısımları İskilip-Osmancık ve Kargı ilçeleri toprakları üzerindedir. Merkez ilçenin kuzeyinde Eğerci Dağ sıraları, Batı yönde Alagöz ve Kösedağları yer alır. Bu iki dağ sıraları arasında Kırkdilim Boğazı bulunmaktadır.Güneyde uzanan Dört Tepe silsileleri güneydoğuya doğru uzanarak Mecitözü ve Ortaköy ilçesindeki Karadağ silsileleri ile birleşir. Aynı şekilde ilçenin güneyinde ve güney batısında uzanan dağ sıraları, Sungurlu ilçesi içindeki Kartal Dağlarına kadar uzanmaktadır. Osmancık ilçesindeki Kızılırmak Vadisi boyunca uzanan Çal ve Ada Dağları; Kargı ilçesi sınırları içinde devam ederek Çorum’un en yüksek dağlarından olan Kös Dağlarındaki Erenler Tepesine (2097 m.) ulaşır. Aynı dağ sıralarının güneyinde İskilip ilçesinin Teke Dağı, Kavak Dağı, Göl ve Deveci Dağları ile Çakarözü Dağlarını meydana getirdiği görülmektedir Çorum İlinde Yüksekliği 1.700 m. yi Aşan Dağlar Erenler Tepesi (Kargı’da Kös Dağı Üzerinde ) 2097 Türbe Tepe (Kargı’da) 1981 Kara Tepe (Mecitözü’nde) 1846 Kırklar Dağı (Mecitözü’nde) 1791 Köse Dağı (Çorum’da) 1750 Dede Çal (Osmancık’ta) 1730 Kartal Tepe (Sungurlu’da) 1700 Teke Dağı (İskilip’te) 1700 OVALAR Çorum Ovası Merkez İlçenin üzerinde, 780-800 m. yüksekliğindedir. Üzerinde Bayat-Ömerbey–Deliler-Gürcü-Elemin-Sarmaşa-Buluz-Celilkırı ve Yaydiğin Köyü toprakları bulunmaktadır. Ovanın doğu ve kuzey yönlerinde fay hatları vardır. Bozboğa Ovası Merkez İlçeye bağlı Bozbuğa-Yenice-Çayhatap-Sarimbey-Kadıkırı-Ahilyas-Harzadın-Abdalata-Büğdüz köyleri bulunmaktadır. 800-820 m. yüksekliğindedir. Ovasaray Ovası Çorum’a 10-12 km. uzaklıkta, Ovasaray-Kayı-Boğabağı-Maza-Sarta-Üyük-Karapınar ve Karacaköy toprakları vardır. 700-800 m. yüksekliğindedir. Seydim Ovası Çorum’a 15 km uzaklıkta, 950 m. yüksekliğinde, küçük bir ovadır. Hüseyin Ovası Alaca İlçesini ve çevresini oluşturur. 725-875 m. yüksekliğindedir Dedesli Ovası Merkez İlçe’ye bağlı Dereköy-Eskiören-İğdeli ve İskilip İlçesine bağlı Tombuşoğlu Çiftliği bölgelerinden oluşur. Irmak Ovası Merkez İlçe ile İskilip arasında Kızılırmak’ın doğusundan batısına doğru, 500-550 m. yüksekliğindedir. Taybı Ovası İskilip-Sungurlu arasında 550-560 m. yüksekliğindedir. Mecitözü Ovası Mecitözü İlçesi ve civar köylerinin olduğu, 950 m. yüksekliğindedir. Osmancık Ovası Osmancık İlçe merkezinin bulunduğu Kızılırmak’ın iki yakasında, 300-350 m. yüksekliğindedir. Düvenci Ovası Çorum-Merzifon yolu boyunca uzanan 900 m. yüksekliğinde bir ovadır. Hamamözü Ovası İl merkezine 30 km uzaklıkta, 450-500 m. yükseklikte, üzerinde Osmancık’a ait köylerin bulunduğu bir ovadır. Budaközü Ovası Sungurlu yakınlarında, 550-580 m yüksekliğindedir. Delice Ovası Sungurlu İlçesi güneyindedir. VADİLER Kızılırmak, Yeşilırmak ve kolları, Çorum İlinden geçerken birçok vadiler oluşturmuşlardır. Başlıcaları şunlardır; Sıklık Boğazı Çorum-Samsun yolu üzerinde, 7 km. uzunluğundadır. Hatap Vadisi Hatap Çayı’nın geçtiği yerde, 16 km.dir. Harami Vadisi, Dana Boğazı Seydim Ovası ile Dedesli Ovasını birleştirir. 6,5 km.dir. Kırkdilim Vadisi Çorum-Osmancık-Kargı bağlantısı konumundadır. Sacayak Vadisi Çorum Çat Suyunun Cemilbey’e geçtiği yerdedir. Hışır Vadisi Alaca Suyunun Çat Suyuna karıştığı yerdedir. AKARSULAR Çorum İlindeki akarsular, sularını ülkemizin iki önemli akarsuyu olan Kızılırmak ve Yeşilırmak Havzalarına boşaltırlar. Kızılırmak Havzası Kızılırmak’ın Çorum İlinden geçen kısmı 182 km.dir. Bu geçiş yerleri Bayat, İskilip, Merkez ilçe, Osmancık, Kargı İlçeleri ve köyleridir. Yeşilırmak Havzası Çorum Merkez İlçe’nin büyük bir kısmı, Alaca İlçesi, Mecitözü ve Ortaköy İlçelerindeki çay ve dereler, Yeşilırmak’ın önemli bir kolu olan Çekerek Irmağına bu havzada dökülür. Çorum Çat Suyu (82 km) Derinçay adını da alan bu su, Eğerci dağından ve Köse Dağından inen dere ve çayların birleşmesinden oluşur. Çomarbaşı ve Sıklık Derelerini de alarak il merkezinin 3 km batısından geçer. Güneyde Yılgınözü ve Hatap Deresi ile birleşir, Ahilyas derelerini de alır ve bundan sonra Çorum Suyu olur. Alaca’dan gelen Budaközü ile birleşince de Çorum Çat suyu olur. Mecitözü İlçesi ve köylerinden geçerek, Amasya ili sınırlarında Çekerek’le birleşir. Mecitözü Çayı Kırklar Dağından doğar, ilçe merkezine yakın olarak (1-1,5 km) geçtikten sonra Amasya topraklarında Çorum Çat Suyu ile birleşir. Çekerek Irmağı Ortaköy İlçesi ve topraklarının az bir kısmını sular, Amasya İli sınırlarına geçer. GÖLLER İl sınırları içerisinde önemli bir göl yoktur. Merkez ilçede Eymir (Gölünyazı) Gölü olup, yazın suları çok azalan bir sazlık ve bataklıktır. İlkbahar aylarında ayrıca merkez ilçede Uyuz Gölü ve Kırkgöz adı verilen küçük gölcüklerde oluşur D.S.İ Tarafından Hizmete Açılmış Baraj ve Göletler Çomar Barajı Merkez İlçede 1974’de başlanmış 1979’da tamamlanmış, önce sulama amaçlı düşünülmüş, sonra içme suyu temini için kullanılmış, ayrıca mesire yeri özelliğindedir. Alaca Barajı Alaca Büyük Söğütözü Köyünde, 1984’de yapılmış, 1500 ha. sulama kapasitelidir. Yenihayat Barajı Çorum – Ankara karayolu üzerindeki Yenihayat köyünde, Çorum’ a içme suyu temini amacıyla 2000 yılında yapılmıştır. Ahmetoğlan Göleti Merkeze bağlı Ahmetoğlan Köyünde 1962 yılında yapılmış, 30 ha. sulama kapasitelidir. Evci Yeni Kışla Göleti 1970 yılında yapılmış 53 ha. sulama kapasiteli. Seydim-1, Seydim-2 Göletleri Seydim Köyünde 1973 –1976 yıllarında yapılmış içme suyu amaçlı kullanılmaktadır. İnegazili Göleti Sungurlu İnegazili Köyünde 1975 yılında yapılmıştır. Alacahöyük Göleti 1976 yılında yapılmış, 35 ha. sulama kapasiteli. Pınarlı Göleti Ortaköy Pınarlı Köyünde 1977 yılında yapılmış 50 ha. sulama kapasiteli. Geven Göleti Alaca Geven Köyünde 1975 de yapılmış, 23 ha. sulama kapasiteli. Aksu Göleti Kargı Gölköy civarında, 1983’te yapılmış 39 ha. sulama kapasiteli. BİTKİ ÖRTÜSÜ Çorum İlinin güney bölgesinin doğal bitki örtüsü bozkırdır (step). İlkbahar yağışları ile birlikte yeşerirler, sonbaharda kururlar. Bunlara örnek: papatya, gelincik, deve dikeni, köy göçeren dikeni, çakır dikeni, kangal otu, sığır kuyruğu, yavşan otu, geniş yayılma alanı bulmuştur. Akarsu boylarında ise söğüt ve kavak çeşitlerine rastlanır. Alaca, Sungurlu, Ortaköy ve Mecitözü’nün yüksek kesimlerinde meşe, ardıç ve karaçam ağaçlarına rastlanır. İlkbahar ile birlikte çiğdem, yabani sümbül, yabani lale çiçekleri de görülür. İlin kuzeyindeki ilçelerde ise meşe ormanları ve iğne yapraklı ormanlara rastlanır. Deniz seviyesinden 1000-1200 m yüksek olan bölgelerde meşe, kızılcık, yabani erik, elma, alıç, yabani gül yaygın olarak görülür.Hacıhamza çevresinde seyrek olarak ıhlamur ağaçlarına rastlanır. Kargı, İskilip, Osmancık, Bayat ilçelerinde sarıçam, karaçam, köknar, kızılçam ağaçları görülmektedir.Toplam ormanlık ve fundalık alan 365.208 ha. olup İl yüzölçümünün % 28 ‘ i kadardır. İKLİM Yağış ve Sıcaklık Çorum İli, Karadeniz ikliminden İç Anadolu iklimine geçiş bölgesinde bulunmaktadır. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. İlin kuzey bölgesinde yer alan Kargı, Osmancık, İskilip, Laçin, Dodurga, Oğuzlar ve Bayat İlçeleri İç Karadeniz geçiş ikliminin etkisinde kalan ilçelerdir. Çorum Merkez İlçe, Sungurlu, Alaca, Boğazkale, Ortaköy, Mecitözü ve Uğurludağ İlçeleri İç Anadolu step iklimi özelliklerini gösterir. 1929 yılından bu yana yapılan meteorolojik ölçümler sonucunda yıllık ortalama yağış miktarı İl Merkezinde 423,0 mm., Alaca’ da 376,0 mm., Bayat’ ta 445,2 mm., Boğazkale’ de 490,3 mm., Dodurga’ da 373,2 mm., İskilip’ te 484,8 mm., Kargı’ da 360,3 mm., Laçin’ de 530,2 mm., Mecitözü’ nde 422,7 mm., Ortaköy’ de 409,5 mm., Osmancık’ ta 368,1 mm., Sungurlu’ da 438,1 mm., Uğurludağ’ da 450 mm. olarak tesbit edilmiştir. İl Merkezi’ nin yıllık ortalama sıcaklığı 10,7º dir. En yüksek sıcaklık 2000 yılının Temmuz ayında 42,7 Cº, en düşük sıcaklık 1985 yılının Şubat ayında -27,2 Cº olarak ölçülmüştür. Temmuz ve Ağustos ayları en sıcak aylardır. RÜZGARLAR İl genelinde yaz mevsiminde öğleden sonra başlayarak gece saat 22’ ye kadar esen poyraz etkilidir. Bazen ters yel de denen sıcak ve kavurucu bu rüzgâr tarım alanları için zararlıdır. Kışın kuzeyden yıldız rüzgârı, İlkbaharda güneybatıdan lodos rüzgarı eser. Bu rüzgarlar bol yağış ve kimi zaman da dolu yağmasına neden olur. Sonbaharda genellikle sakin bir hava gözlenir. Halk arasında bu aylara sağır aylar adı verilmiştir.
  17. _asi_

    Çorum yemekleri

    KEŞKEK.... Malzemeler: (6 kişilik) 500 gr yarma (gendirme) 500 gr koyun eti 2 adet soğan 3 yemek kaşığı tereyağı 1 yemek kaşığı tuz 1 çay kaşığı kırmızı biber 11 su bardağı su Hazırlanışı: Yarmalar akşamdan ıslatılır. Güveç tencereye (Toprak tencere) 2 kaşık yağ konulur. Soğanlar ince ince kıyılır. Et, biber, salça, tuz 1 su bardağı sıcak su ilave edilerek 15 dakika kaynatılır. Yarma yıkandıktan sonra 10 su bardağı sıcak ile birlikte tencereye ilave edilir. Kaynamaya başladıktan sonra ateş kısılır. Tencerenin kapağı kapatılıp hamurla kapağın etrafı kapatılır. Bir parmak sığacak kadar delik bırakılır, buhar çıkması için kısık ateşte 2 saat pişirilir. Not: Geleneksel bir çorum yemeğidir. İl merkezinde ve ilçelerde de yapılmaktadır. Genellikle ramazan aylarında sabah erken saatlerde güveç tencerede hazırlanıp fırına verilir. Turşu ve salata ile birlikte servis yapılır. İSKİLİP DOLMASI.... Malzemeler: (8 kişilik) 2 kg pirinç 1,5 kg et 500 gr tereyağı 5 yemek kaşığı tuz 1 tatlı kaşığı taze çekilmiş karabiber 15 su bardağı su 5 adet kuru soğan Hazırlanışı: Pirinçler tuzlu suda yarım saat bekletildikten sonra yıkanıp süzülür, Tencereye 300 gr tereyağı konulur. 3 yemek kaşığı tuz, 1 tatlı kaşığı karabiberle birlikte pirinçler ilave edilir. Tencerede 5 dakika kavrulur. Üzerine bir su bardağı su eklenip tencerenin kapağı kapatılıp dinlenmeye bırakılır. (30 dk) Et yağ ile kızartılır. Soğanlar ince kıyılarak tencereye atılır. Birkaç kez karıştırıldıktan sonra tuz ve karabiber ilave edilir. Kalan sıcak su ilave edilir. Et kaynamaya başladıktan sonra üzerine sacıyak yerleştirilir. Üstüne temiz bir tepsi yerleştirilir. Pirinçler temiz bir bez torbaya konularak tepsinin üstüne yerleştirilir. Tencerenin kapağı kapatılarak kapak kenarları hamurla sıvanır. Bir parmak sığacak kadar delik bırakılır. (Buhar çıkması için) kısık ateşte 4 saat pişirilir. Sıcak servis yapılır. Yanında turşu, ayran, komposto, salata ile servis yapılabilir. Not: Çorum’un İskilip ilçesinde yapılmaktadır. Düğünlerde dolmacı adı verilen aşçılar tarafından hazırlanır. Halen bu gelenek devam etmektedir ÇATAL AŞI.... Malzemeler: (6 kişilik) 1 su bardağı yeşil mercimek 1 su bardağı yarma (kırık) 1 adet soğan (kuru) 2 yemek kaşığı tereyağı 1 yemek kaşığı tuz 1 çay kaşığı biber (kırmızı toz) 1 çay kaşığı nane 6 su bardağı su Hazırlanışı: Tencereye yağ konulur. Soğanlar ince ince kıyılır. Pempeleşinceye kadar kavrulur. Nane, biber ilave edilir. 3 su bardağı su konulup, kaynamaya başlayınca mercimek ilave edilir. 20 dakika kaynayınca 3 bardak sıcak su ilave edilip, yarma eklenir. 20 dakika kadar kaynatıldıktan sonra tuzu eklenir. Ateşi kısılır. 10 dakika kadar kaynadıktan sonra servise hazırdır. Not: Geleneksel Çorum yemeğidir. Çorum ve çevre ilçelerde de yapılır.Yanında turşu ve yeşil soğanla servis yapılır. MANTI.... Malzeme (4 kişilik ) 1 kg un 1 kg kıyma 1 demet maydanoz 1 yemek kaşığı salça veya varsa domates 150 gr margarin 2 yemek kaşığı tuz 1 tatlı kaşığı karabiber 1 çay kaşığı kırmızı biber 2 su bardağı su 2 su bardağı yoğurt 1 adet yumurta 4 diş sarmısak 1 adet kuru soğan Hazırlanışı : Mantı 2 çeşittir. 1-Kuru Mantı 2-Sulu Mantı Kuru Mantı : Un, tuz, yumurta, su ile beraber kulak memesi yumuşaklığında hamur yapılır. Üzerine ıslak bez örtülerek yarım saat dinlendirilir. 2 yumak yapılır. Yufkadan kalın olacak şekilde hamur açılır. Kıymanın içine soğan rendelenir. Tuz karabiber, maydanoz karıştırılır. Yufka bardak ağzıyla kesilir. İçine kıyma konulup, 6 kulaklı olacak şekilde bükülür. Yağlanmış tepsiye dizilip kızartılır. Margarin, tuz, salça, kırmızı biber, karabiberle birlikte 2 su bardağı su ilave edilerek sos hazırlanır. Tepsinin üzerine dökülüp 10 dakika pişirilir. Üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek servis yapılır. Sulu Mantı: Hamur aynı ölçülerde hazırlanır. Hamur kare şeklinde kesilir. 4 kulaklı olacak şekilde bükülüp kızartılır. İçine kıyma konulmaz. Kaynamakta olan suya atılarak sulu olacak şekilde pişirilir. (15 su bardağı kadar su kaynatılır. İçine 1 yemek kaşığı tuz atılır.) Tencereye margarin konulur. Eridikten sonra kıyma ilave edilir. Suyunu çekinceye kadar kavrulur. Soğan rendelenir. Tuz, karabiber, kırmızı biber, salça ilave edilerek 5 dakika kavrulup pişen mantıların üzerine dökülür. Sarımsaklı yoğurt hazırlanır. Tabakların üzerine dökülür. Not: Geleneksel Çorum yemeklerindendir. Özellikle ramazan ayları gelmeden önce çok miktarda mantı kızartılıp hazırlanır. Özel günlerde ve isteğe göre her zaman yapılabilir. Hazırlanıp servise sunulması 1 saat kadar sürebilir. YUMURTALI PATLICAN KÖZLEMESİ..... MALZEMESİ: 1 kg. patlıcan 2 soğan 2 domates 5-6 sivribiber katıyağ 5 yumurta karabiber tuz Patlıcanları közleyin, kabuklarını soyun ve ince kıyın. Kızgın yağda kıyılmış soğanları pembeleştirin ve kıyılmış biberleri ekleyip, kavurun. Doğranmış domatesleri de ekleyip suyunu çektirin. Patlıcan, tuz ve karabiberi katarak 2 dakika pişmeye bırakın. Patlıcanların üzerinde oyuklar açıp yumurtaları bütün olarak üzerine kırın ve akını beyazlaştırın. YANGIÇ..... 300 gr kıyma 1 soğan 1 çorba kaşığı margarin Tuz, karabiber Hamur için: 3 su bardağı un 1 su bardağı su 1 yumurta 1 çorba kaşığı yoğurt, tuz 1. Unu hamur yoğurma kabına alın. Ortasını havuz gibi açıp yoğurt, yumurta, tuz ve su ekleyerek yoğurun. Yumurta büyüklüğünde parçalar koparıp bezeler hazırlayın. Üzerine un serperek oklavayla kalın yufkalar halinde açın. 2. Soğanı soyup rendeleyin. Derin bir kapta, kıyma, rendelenmiş soğan, tuz ve karabiberi karıştırın. Hamurların ortasına kıymalı iç malzemeyi yayıp katlayın. 3. Sacta veya teflon tavada gözleme gibi pişirin. Margarin sürüp servis yapın. MANTARLİ BORANİ..... Yarım kg mantar Yarım limon 4 çorba kaşığı sıvıyağ Yarım kg süzme yoğurt 1 tatlı kaşığı nane 1 çorba kaşığı tereyağı Tuz 1. Mantarları yıkayıp kararmamaları için limonlu suda bekletin. Süzgece alıp suyunu süzün. İnce ince dilimleyin. 2. Tavada sıvıyağı kızdırıp mantarları kavurun. Tuz ekleyip suyunu salıncaya kadar pişirin. Mantarları süzgece alıp yağını süzdürün. Süzme yoğurdu derin bir kaba alıp biraz çırpın. Mantarları ekleyip karıştırın. 3. Başka bir tavada tereyağını kızdırıp naneyi ekleyin. Yoğurtlu mantarın üzerine naneli sıcak tereyağını gezdirin. Sıcak olarak servis yapın KARAÇUVAL HELVASI.... 1.5 su bardağı un 250 gr margarin 1 çay bardağı pekmez 1 çay bardağı su 1 çorba kaşığı leblebi tozu 1. Unu geniş bir tavaya alın. Tahta kaşıkla sürekli karıştırarak kısık ateşte unun rengi değişinceye kadar kavurun. Margarini ekleyip una yedirerek kavurmaya devam edin. 2. Pekmezle suyu karıştırın. Kavrulmakta olan una azar azar ekleyin. Hızlıca karıştırın. Helva kıvamını alınca ateşten alıp ılınmaya bırakın. 3. Helvadan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp top şeklinde yuvarlayın. Servis tabağına dizip soğumaya bırakın. Üzerine leblebi tozu serpip servis yapın. ÇORUM BAKLAVASI..... Hamur için: 4 su bardağı un 3 yumurta 1 çay bardağı süt 1 çay bardağı sıvıyağ 3 çorba kaşığı yoğurt Bir tutam tuz İç malzeme: 2 su bardağı ince çekilmiş ceviziçi 1 paket (250 gr) margarin Şurup için: 7 su bardağı tozşeker 8 su bardağı su 1. Tozşekeri suyla kaynatıp şerbeti hazırlayın ve soğumaya bırakın. 2. Unu hamur yoğurma kabına alıp ortasını açın. Yumurta, süt, sıvıyağ, yoğurt ve bir tutam tuz ekleyip yoğurun. Hamuru eşit büyüklükte 20 parçaya ayırıp yuvarlayarak 20 beze yapın. Bezeleri hafif un serperek ince yufkalar halinde açın. 3. Margarini eritip 1 çay bardağı kadarını ayırın. Kalan margarini yufkaların üzerine sürüp ceviz içini serpiştirin. Her bir yufkayı oklavaya sarıp iki ucundan ortaya doğru toplayarak büzün ve oklavadan çıkarın. 3-4 cm'lik parçalar halinde kesip yağlanmış tepsiye aralıksız olarak dizin. Ayırdığınız margarini kızdırıp sıcak olarak yufkaların üzerine gezdirin. Önceden ısıtılmış 200 dereceye ayarlı fırında kızarıncaya kadar pişirin. 4. Tepsiyi fırından alıp üzerine soğuk şurubu gezdirerek dökün. Şurubu çektikten sonra servis yapın .
  18. _asi_

    Çorum evliyaları

    ÇORUM EVLİYALARI SUHEYB İBNİ SİNAN RUMİ VE UBEYD GAZİ İkisinin de ashabın ilk müslümanlarından oldukları alimlerce bilinmekte olup halk arasında da meşhurdur. Çorum şehrine çeyrek saat mesafede Hıdırlık mevkiinde yüksekçe bir yerde defn edilmişlerdir. Mübarek türbeleri, yanında bulunan cami zaviyeleri, Selçuklu sultanları tarafından inşa ettirilmiştir. Ayrıca ziyarete gelenlere yemek verilebilmesi için Köyarazisi, vakıf tahsis edilmiştir. Osmanlı Devleti tarafindan şehir civarında bulunan, devlete ait arazi gelirlerinden türbedarlık vazifesi için yıllık elli Çorum ölçeği ve aylık 300 kuruş tahsis edilmiştir. Zamanla cami, türbe ve zaviye harap olmuştur. Bu durum Sultan Abdülhamit Han'a bir mazbata ile arz edildiğinde yeniden bina inşa olunmak üzere 150.000 kuruş ihsan buyurmuştur. Bununla cami, vaviye ve türbe, yeni bir tarzda ve yeni baştan bina ve inşa edilmiştir. Mübarek günlerde ve diğer zamanlarda sürekli ziyaret edilen bir ziyaretgah olmuştur. Çorum'dan, köylerinden, yakın ve uzaktan çok ziyaretçi gelmektedir. Suheyb ibni Sinan Rumi hazretlerinin künyesi Ebu Yahya'dır. Musul'da doğmuştur. Çocukluğunda Rumlar 'a esir düşmüştür. Rumlar arasında yetişmesinden dolayı Rumi lakabını almıştır. Mekke 'de iken azat edilip ilk iman edenlerden otuzyedinci olarak Hz. Peygamber 'in sahabeliği şerefine nail olmuştur. Savaş ve barış dönemlerinde Hz.Peygamber 'e hizmetten bir an bile ayrılmamıştır.Sonra dört halife devrindeki savaşlarda da cihatlara katılmıştır. Suheyb Rumi, Medine'ye hicreti esnasındaki fedakarlığı üzerine, hakkında şu ayet nazil olmuştur; "insanlardan öyleleri vardır ki Allah'ın rızasını almak için kendini satar (feda eder)" (Bakara/207.Hz.Peygamber de onu;"Suheyb, ne güzel kuldur.Allah'tan korkmasaydı bile asla ona isyan etmezdi." ve "Ben, Arabın, Suheyb Rum'un, Selman da Acemin (iran'ın) öncüleridir." buyurarak şan, şeref ve üstünlüklerini ilan etmiştir. Hz. Ömer'in emriyle Hz. Peygamber 'in mihrabında imamlık yapmıştır.Bu durum Hz. Osman dönemine kadar sürdürmüştür. Daha sonra Hz. Hasan Efendimizin hılafeti Hz. Muaviye'ye bıraktığında onun emriyle Hz. Muaviye'nin nezdinde kalmıştır. Onun tarafından istanbul'un fethine gönderilmiş ve yetmiş yaşında iken ahirete intikal etmiştir. Hadis ve siyer kitaplarında, Tarih -Ali diye tanınmış olan Künhül'ahbar adındaki tarih kitabında Suheyb Rumi'nin Çorum'da medfun olduğu kaydedilmektedir. Adı geçen tarih kitabında Selibolu Abdülmevla oğlu Mustafa Ali'nin de açıkça belirttiği gibi "meşhur hadisci Yusuf Bahri hazretleri de İstanbul fethi için Ankara vilayeti yoluyla giderken veya gelirken Çorum şehrine defn oldukarını beyan buyurmuşlardır. Alemdar-ı Resulullah Suheyb-i Rumi'dir namı Fahirlensün bu zat ile Çorum'un havası ile avamı. MA'Dİ KEREP GAZİ Ashab-ı kiramdandır. Mübarek Hıdırlık mevkiinin batı tarafında ahşap türbesinde medfundur. Eskiden beri sürüp gelen adet üzere ziyaretçiler, önce Kerep Gazi'yi ziyaret ederler. Sonra Suheyb ve Ubeyd hazretlerinin kabrini ziyaret etmeye giderler. Kerep Gazi hazretleri, Yemen'in Zübeyd vilayetindendir. Mekke'nin fethinden sonra Zübeyd elçisi ile Medine'ye gelip iman şerefine nail olmuştur. Hz. Muaviye zamanında Ankara yolu ile istanbul'u fethe giden orduya katılmıştır. Oraya giderken veya dönerken kabrinin bulunduğu yerde şehit olmuştur. Eski müftülerden Hacı Ali Efendi merhumun Taftazani'nin (Telhıs) ına yazdığı şerhte açıklandığı üzere Hz. Peygamber 'in .Suheyb ne güzel kuldur. Allah'tan korkmasaydı bile asla ona isyan etmezdi." Hadisinin tercümesini ihtiva eden kaidesinde eskiden beri süre gelen ziyaret şeklini açıklamıştır. HACE YUSUF BAHRİ EFENDİ Manevi mertebesi yüksek, hadisci ve fıkıhçı alimlerdendir. Kamus ve ihya-ı Ulum sahibi olan Şeyh Murtaza hazretlerinden mezun ve onun halifesidir. Aslen Vezirköprü kasabasından olduğu halde Çorum'u yurt edinmiş ve burada ders okutmaya başlamıştır. Yüce ilimierin neşrinde sayılamayacak kadar çok zat kendisinden istifade etmiştir. Kendisi çok nükteli konuşur, hazır cevap bir zat idi. Bu yüzden nice hikmeti sözleri, kerametleri halk arasında meşhurdur. Kendisinden duyulduğuna göre Şeyh Seyyit Murtaza hazretlerinin hizmetinde iken Hz. Peygamber 'in sohbetine nail olmuş cin taifesinden bir zat ile görüştürülmüştür. Onun için tabiinden kabul edilir. Hicri 1245 tarihinde vefat edince Ma 'di Kerep Gazi Hazretlerinin " ayak ucuna bitişik kargir türbesine defn edilmiştir. Bu türbeyi, 4 talebelerinden Derviş Mehmet Paşa bina ettirmiştir. Kabri teberrüken ziyaret edilmektedir. Yusuf Bahri Hazretleri, hadis ilminden Şifa-i Şerif üzerine bir cilt şerh yazmıştır. Onu inceleyenler, ne derece kemal sahibi olduğunu daha iyi anlayacaklardır. SA'D b. EBi VAKKAS Ashabdan cennetle müjdelenen on kişiden biridir. Asla başka bir kimse hakkında rivayet olunamayacak olan "Ey Sa'd, ok at... Anam, babam sana feda olsun, ( at )." Hadisinde anlatılan fazilet ve şerefe sahiptir. Çiriş mahallesinde Bozacıoğlu evinin avlusunda bulunan türbesinde yatmaktadır. Bu türbeyi tabur katibi Mustafa Efendi, ahşap olarak güzelce yaptırmıştır. Bilirkişilerin ifadesine göre Amasya ve Canik sancaklarından zaviyesine ait vakfıyesi varmış. Ama her nasılsa zamanla bazı zorbalar tarafından ele geçirilmiş olduğundan hiçbir istifade sağlanamamış, hiçbir gelir elde edilememiştir. Bu nedenle türbe ve zaviyesi, ziyaretçilerin ve hayır sahiplerinin yardımı ile "idare olunur. Bazı güvenilir siyer kitaplarında Hz. Sa'd'ın Medine-i Münevvere'de vefat ettiği açıkça belirtilmektedir. Uhud savaşında kardeşi Akabe b. Vakkas, Hz. Peygamber' in dişini şehit etmiş ve oradan Bizans ülkesine kaçmıştır. Hz. Sa'd, kardeşini yakalayıp öldürmek için Bizans topraklarında onu aramıştır. Bazı tarih kitapalarında bu araştırma sırasında vefat ettiği yazılıdır. Araştırma için Çorum şehrine gelip gitmesi mümkün olduğundan Çorum'da merhumun bir makamı veya gerçekten kabri olması da ihtimalden uzak değildir. LENDUHA SULTAN Tabiinin kahraman gönül erlerindendir. Muhammed Hanefi hazretlerinin de arkadaşlarındandır. Hacı Kemal mahallesinde ahşap türbesinde medfundur. Vakfı olmadığından hayır sahipleri tarafından yapılan yardım ve bağışlarla idare olunur. Türbesinde özellikle Ramazan aylarında öğleden sonra hafızlar tarafından Kur 'an-ı Kerim okunur. Kabri ziyaretgahdır. SEYYiT OSMAN EFENDi Hoşafcızade diye meşhurdur. Asrının vera ilmi sahibi ve kemal ehlindendir. Hicri 1186 tarihinde vefat edince Ulu Cami kebirin doğu tarafındaki pencerenin önünde hazırlanan kabrine defn edilmiştir. Kerametlerinden olarak leylek kuşlarının geliş ve dönüş günlerinde ziyaret için Azapahmet mahallesindeki evine, daha sonra yuvalarının bulunduğu yere gittiklerini görenler halen .anlatmaktadırlar. Bugün evlatları tarafından kullanılan evinde onun oturduğu makamı mevcuttur. KARA MÜFTÜ Asıl adı Abdulkadir'dir. Nakşibendi halifelerindendir. Cami kebir deki sakal-ı şerifin önünde her gece nakşibendi zikri ve hatm-ı sıddıkıyye icra ederlerdi. Bir gece insanlık icabı, adetlerine muhalif olarak vaktinde gelemedi. Arkadaşları gelip meşgul olmaya başlarlar. Bu sırada müezzin efendi, o gece tesadüfen ezan vaktinden önce gelir ve bir direğin arkasına gizlenerek oturur. Bu şekilde toplandıklarını daha önce hiç görmediğinden bunlar kimlerdir ve toplanmalarının sebebi nedir diye düşünürken sohbet ehlinde birisi; Kara Müftü halen gelmedi, der. Şurada gizlenen müezzin efendi gitsin, onu çağırıp getirsin, derler. Birisi gelip müezzin efendi git, müftü Abdulkadir Efendi 'yi buraya çağır, der. Bunun üzerine müezzin efendi derhal gidip kapısını çalar. Kara Müftü, müezzin efendi, geliyorum, der. Bir müddet sonra kapıyı açar. Beraberce caminin kapısına gelirler. Pabuçlarını eline almak bahanesiyle yüzünü müezzin efendiye çevirip ona hitaben; bu sırrı bir kimseye söylersen zarar görürsün, diye tenbih eder. Evde annesi müezzin efendiyi endişeli ve düşünceli vaziyette görünce sebebini sorması üzerine olayı anlatıp sırrı ifşa eder. O anda da vefat eder. Bu olayannesi tarafından anlatıldığı için halk arasında çok yaygındır. Kara Müftü Abdulkadir Efendi, kırk sene aralıksız fetva makamında görev yaparak güzel hizmetlerde bulunmuştur. Edeb ilminden Velediye Risalesi üzerine bir şerh de yazmıştır. 1201 tarihinde vıefatı üzerine Suheyb Rumi hazretlerinin türbesinin kıble tarafında Hıdırlık mezarlığına defn edilmiştir. Kabri halen ziyarete açıktır. Not: Kara Müftü 'nün kabri Ulu mezar'dadır. HACI ÇELEBi OĞlU BEYLER ÇELEBi Şeyh Elvan Çelebi hazretlerinin akrabasıdır. Osmancık kasabasında bir cami şerif, Çorum'da bir medrese, bir zaviye ve bir Nakşibendi dergahı yaptırmıştır. Hz. Peygamber 'in dördüncü alemdarı olan Suheyb Rumi hazretlerinin türbelerini yeniden inşa edip ziyaretçilere ve konaklayanlara yemek verebilmesi için Büğdüz, Horasan, Kılıçören ve Burun köylerini vakfetmiştir. Vasiyeti üzerine ölümünde Suheyb Rumi hazretlerinin türbeleri civarına defn edilmiştir. Halen kabri, herkesin ziyaretine açıktır. Kerametlerinden biri şöyle; Kabri harab olunca tamir için mimar olarak tayin olunan Adalı oğlu Hüseyin, baş tarafına bir direk dikmek ister. Ancak mütevellisi uygun görmez. Direğin kaldırılması istenince, ben diktiğim direği kaldıramam, bu ustalığa yaraşmaz, diye cevap verir. O gece ustanın rüyasında, merhum onun boğazını sıkarak ona serzenişte bulunur. Ey arsız, o direği başımın üzerine niçin diktin, diye korkutması üzerine sabahleyin o direği kaldırır. Sebebi sorulduğunda olayı anlatınca kendisi de orada vefat etmiştir. ABDÜLCEBBAR DEDE ( Erzurumlu Sultan ) Erzurumlu Sultan diye meşhurdur. Abdulkadir Geylani evladından olduğu kaydedilir. Şehre çeyrek saat mesafede kendi çiftliği içinde ahşap türbesinde medfundur. Vakfı olmadığından çoğunlukla ilkbahar ve yaz mevsimlerinde artan ziyaretçiler tarafından kurbanlar kesilir, bağışlar yapılır. Ziyaretçilere ziyafet çekilir. ARAP DEDE Esved-i Yemeni diye meşhurdur. Şehrin güneyine bitişik ahşap türbesinde medfundur. Eskiden beri belde halkının adetine göre hac yolculuğuna karar verildiğinde halk, onun türbesinde toplanır. Dualar yapılır. Yola çıkan herkesin salimen dönmeleri için orada Allah'a niyazda bulunulur idi. Arap Dede, Zile'nin güneydoğusunda defn edilmiş olan Şeyh Nusret hazretlerinin halifelerindendir. Arkadaşlarıyla tarikata sülük edişlerinde şeyhleri, her biri değişik renkte bir taş bulup getirmelerini emreder. Onlar da birer taş getirip huzuruna arz ederler. Şeyh, o taşların her birini bir tarafa atarak onlara; o taşları hangi şehirde bulursanız o şehre sizi halife nasb ve tayin eyledim. Orayı yurt edinip yerleşiniz, diye ferman buyurur. Arap dede de Çorum şehrinde o taşı bulur. Burayı yurt edinip yerleşir. Türbesinin olduğı yerde irşat görevine başlar. Müslüman halka bu uğurda çok gayret ve çaba gösterir. Bu da bugün Arap Dede 'nin Şeyhi Nusret Efendinin zaviyesinde bulunan Velayetname'de yazılı olduğı görülür. PiR SAiD BABA Tepecik mahallesinde bulunan zincirli kapı yanında ahşap türbesinde medfundur. Türbesi bir ziyaretgahtır ŞEYH MEHMET ŞEVKi VE ETHEM BABA Her ikisi de Şeyh Eyyup mahallesinde Nakşibendi tarikatının Üveysiyye kolu şeyhlerindendir. Çorum mütesellimi Abdüllatif Efendinin yaptırdığı ahşap türbelerinden medfundur. Ethem Baba, hicri 1270 tarihinde vefat etmiştir. Kabirleri ziyaret edilmektedir. ŞEYH EYYUB SULTAN Kendi adıyla anılan mahalledeki kabristanda yatmaktadır. Şeyh Eyyub, aslen Çorumlu 'dur. Tanınmış tüccarlardandır. Ticari maksatla izmir'e gider, orada bir kamil mürşitle karşılaşır. Ona intisab eder. Bu esnada şeyhi onun elinde bulunan sermayesini denize atmasını emredince derhal emre uyup tüm sermayesini denize atar. Bunun üzerine Çorum şehrine şeyhin halifesi olarak tayin edilir. Memleketine dönüşünde Abdülbaki Paşa cami-i şerifinin sofasında iki rekat namaz kıldıktan sonra evine gitmesi emr olunur. Dönüşte emr olunduğu şekilde namazını o camide kıldıktan sonra sol tarafında denize attığı sermayesini tamamıyla hazır bulur. Bu olayı bizzat kendisi, müritlerine nakletmiş olduğundan halk arasında dilden dile dolaşmaktadır. Kabri halkın ziyaretine açıktır. ŞEYH KEREM ISSI Asıl adı Hacı Mustafa'dır. Hicri 1119 senesinde Rebiulahir ayının üçünde Pazartesi günü vefat etmiştir. Şeyh Efendinin Şeyh Eyyüp mahallesinde bulunan Ömer Dedeoğlu 'nun evinde kendi ikamet ettiği odasında makamı mevcuttur. Pabuçları da Velipaşazadenin muhafazasındadır. Şeyh Kerem Issı halifesi Elvançelebi köyü halkından Halil Efendi de, hicri 1169 senesinin Rebiulahir ayının 23. günü vefat edince şeyhinin yanına defn edilmiştir. ŞEYH SEYYiT YAHYA EFENDi Ulu mezarın yakınında Kara Alioğlu Mustafa'nın evine bitişik ve yol kenarında medfundur. Kabri ziyaretgahdır. KARA ALiZADE ABDURRAHMAN EFENDi Süleyman Feyzi Paşa hazretlerinin Çorum'da yapımını gerçekleştirdiği kütüphanesinin tüm kitaplarının hafızı olarak meşhurdur. Sağlığında duasını alabilmek için ziyaret edilirmiş. Vefatında vasiyyeti üzerine Cami kebir yakınında bulunan kabristanın sağ yanına defn edilmiştir. Çorum'un en bilgili alimlerinden ve Sultan 3. Selim'in hocalarından, istanbul'da Eyyüb Sultan kabristanında yol üzerindeki türbede yatan Çorumlu Damatoğlu Ebubekir Edip Efendi Hazretlerinin yazdığı edebi kasidesine Kara Alizade Abdurrahman Efendi güzel bir şerh yazmıştır. KARA iSMAiL EFENDi Kırklar diye bilinen meşhur medresenin ilk müderrisidir Nakşibendi tarikatı halifelerindendir. Medresede tefsir okuturken Araf suresine gelindiğinde talebe ve müritlerine hitaben "Yahu Araf'ta kalalım" diye vefatını işaret buyurduğu günün akşamında yatsıdan sonra vefat etmiştir. Dut Dede civarında bulunan büyük kabristanın batı yanında medfundur. Kabri halen ziyaretgahdır. SADULLAH SAFi Dud Dede civarında büyük kabristanın sonunda medfundur. Kabri ziyaretgahıdır. Gayet sezişli ve kasideleri, mükemmel divanı vardır. HACER DEDE Şeyh Eyyup mahallesinde çavuşoğlu'nun evinde medfundur. KADRi BABA Şeyh Eyyup mahallesinde Karaalemdaroğlu'nun evinde medfundur. Burasının Kadiri tarikatının dergahı olduğu bazı evraklarda görülmüştür. AKKUŞ DEDE Asıl adı bilinmemektedir. Şeyh Eyyup Mahallesinde Kayışoğlu'nun evinde medfundur. KARACA DEDE Asıl adı bilinmemektedir. Kunduzhan mahallesinde Tabakhane yolu üzerinde bir evin bitişiğinde medfundur. ŞEYH ABDULHAMiT Pazar mahallesinde Hamit Camiinin bitişiğinde Hamit Ocağı isimli yerde ahşap türbesinde medfundur. Türbesi sürekli ziyaretgahtır. ZEYNi DEDE Bundede diye meşhurdur. Sultaniye çarşısında Ölçekzadelerin evinde duvarın bitişiğinde medfundur. Kabri halkın ziyaretgahıdır. ŞEYH MEHMET BABA VE KARDEŞi HACI HAFIZ Şeyh Mehmet Baba, Pembe Ömer diye meşhurdur. Nakşibendi tarikatının Üveysiyye kolundan Turhal Şeyhi Hacı Mustafa Efendinin halifelerindendir. Keşfi açık, kerameti bol bir zattır. Sonra Mevlevihane olarak kullanılan makamının mescidi sahasında medfundur. Kendisinden inabeli diğer altı zat da aynı yerde medfundur. Turhal şeyhi Hacı Mustafa Efendi hazretleri, Mehmet Baba 'yı Çorum şehrinde halife tayin ettiği esnada ona hitaben; "Oğlum,memleketine vardığında evini kazasın. Bu tariki aliden bir zatıalin in cesedi ortaya çıkar. Orayı ayin icra etme yeri edinesin." buyurur. Bunun üzerine memleketine döndüğünde emre uyarak evini kazar. Gerçekten bir zat-ı alinin cesedi ortaya çıkar. Bundan böyle bu kabrin kıble tarafında bir yeri zikir icra mahalli edinmiştir. Sonra buraya bir mescit yaptırmıştır. Kabrin üstüne de türbe inşa ettirerek Nakşibendi tarikatının ayrıcı işaretlerini koymuştur. Daha sonra burayı eski Çorum müftüsü Mehmet Hilmi Efendi tamir ettirdiğinde Mevlevi dergahına çevirmiş ve Mevleviliğin ayrıcı işareti olarak yukarısına alcı kireçten uzunca bir külah maketi yaptırmıştır. HACI ALi BABA Künyesi Şerbetçizade diye bilinir. Halen Mevlevi dergahı olara kullanılan Nakşibendiliğin Üveysiyye kolunun hankahında medfundur. Daha önce adı geçen Yusuf Bahri hazretlerinin halifelerindendir. Sağlığında üzerine türbe inşa edilmiştir. Ama Allah tarafından bu yıkılınca daha sonra dört direk üzerine kar ve yağmurdan korunabilecek şekilde tavanı da bulunan kulübe gibi güzel bir türbe yapılmıştır. HACI BEKİR BABA ÇORUMİ(K.S) Ehli Beyti seven Al kanlar içinde yatar Kabri Şerifi Çorum mezarlığında Hz.Peygamber Efendimizin Sahabelerinden Marufu Yayan hazretlerinin hemen yanındadır.Ebubekir-i Sıddıki Çorum-i Hazretlerinin de bulunduğu Burhanlı bir düğün merasimi.... NOT:HACI BEKİR BABANIN HAYATIYLA İLGİLİ DAHA GENİŞ BİLGİYE HADİM-ÜL FUKARA ABDULLAH GÜRBÜZ (K.S) HAZRETLERİNİN HAYATI -ŞAHŞİYETİ-FİKİRLERİ-İRŞADI ADLI ESERDE BULABİLİRSİNİZ. İLÇELERDEKİ ULU KİŞİLER Hüseyin Gazi Türbesi Alaca'nın güneyinde, Mahmudiye Köyünün yakınında yer alan yapı kompleksi, 13 yy.'a tarihlendirilmektedir. Hüseyin Gazi Külliyesi; medrese, medresenin girişindeki aşevi, doğusunda türbe, kuzeyinde havuz, avlunun kuzeyinde çeşme ve kompleksin kuzeydoğusunda bugün depo olarak kullanılan misafirhane yapısından oluşmaktadır. Koyunbaba Türbesi Osmancık ilçe merkezinde bulunan ve Osmanlı padişahlarından Sultan II. Beyazıt zamanında 1469 tarihinde yaptırılan türbe, yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuştur. Evliya Çelebi'ye göre türbe alanında cami, yemekhane, ziyafet odası, konuk evleri ve kurşun kaplı bir türbe yaptırılmıştır. Ancak, türbe dışındaki yapıların bugün temelleri kalmıştır. Türbenin çift kanatlı, derin oyma tekniği ile işlenmiş ahşap kapısı bugün çorum Müzesi'nde korunmaktadır. Türbe 1989 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
  19. _asi_

    Çorum el sanatları

    GELENEKSEL EL SANATLARI Sepetçilik İskilip ilçesinde az miktarda yapılmaktadır. Fındık ağacı ve ak söğüt denilen söğüdün bir türünden yapılan sepetler; he, çit, zembil, el sepeti, sele sepet, kadın sepeti, çocuk sepeti olarak adlandırılmaktadır. Semercilik Yük hayvanlarının sırtına yerleştirilen semer çok eskilerden beri İskilip' de yapılmaktadır. Keçi derisi ve kamıştan (saz) yapılan semer, seri bir çalışmayla bir ustanın elinden bir günde çıkmaktadır. Semerlerin; palan, çatal semer, sele semer, katırlara takılan kara semer şeklinde çeşitleri vardır. Bakırcılık Bakırcılık 1910 yılından beri Çorum merkez ve İskilip İlçesinde devam etmektedir. Son yıllarda üretim oldukça düşmüştür. Kargı Bezi Yöre halkının temel giyim ihtiyaçlarına yönelik olarak ipek ve iplikten dokunan Kargı Bezi, İlçe merkezi ve Kızılırmak vadisindeki yerleşim birimlerinde ( Gökçedoğan, Boğazözü, Köprübaşı, Karacaoğlan köyleri ) halen dokunmaktadır.
  20. _asi_

    Çorum yöresel halk oyunları

    ÇORUM YÖRESİ HALK OYUNLARI Kullanılan Sazlar Çorum halk oyunlarının temel iki enstrümanı davul ve zurnadır. Oyunlar genellikle halay ve türkülüdür. Oyunların bir kısmı sözlü, bir kısmı sözsüz, tabiat özlü (çekirge) ve aşk konulu, (dillala, iğdeli gelin) oyunlar içerir. Oyunlar genellikle disiplinli , bağlı ve dizi halinde oynanır. Serbest oynanan oyunlar da vardır. (dillala) Çorum Halayı 6 erkek oyuncu tarafından davul, zurna eşliğinde oynanır. Oyun 3 bölümdür: Ağırlama Türküsü: Name de name yazdırdım Sokuya aman aman Her gelen geçen okuya aman aman Eğilin de sunalar eğilin aman aman Doğrulun da efeler doğrulun aman Baştaki oyuncunun yerine gelmesi ile müzik değişir, ikinci kısım olan ikileme denilen bölüme geçilir. Türküsü: Karşıda kürt evleri hele yandım Yaydır develeri Elmasım hey Oturmuş inek sağar hele yandım Terliyor sinesi Elmasım hey Diley diley o da mı yalan Ben seni sevdim bu da mı yalan Karşıda kavun yerler hele yandım Otursak bizde yesek ne derler Elmasım Şu şunu sevmiş derler Elmasım hey Oyunun son bölümü olan yellendirme kısmına geçilir. Müzik değişir. Bu bölümde daha hızlı çalmaya başlar. Oyunun hareketleri daha kıvraktır. Türküsü: Sandık üstünde sandık Tez sevdik tez usandık Yanıldık meyil verdik Seni bir adam sandık İğdeli Gelin Kız ve erkeklerin beraber oynadığı bir halk oyunudur. Bir erkek bir kız olacak şekilde el ele tutuşan gençler bir halka oluşturur. Türküsü: Kız pınar başında yatmış uyumuş yar Ela gözlerini uyku bürümüş Evvel küçücüktü şimdi büyümüş yar Derdimin dermanı iğdeli gelin İğdesin aldırmış sevdalı gelin Türkü bitince davul zurna başlar. Davul zurna susar, halka daraltılarak başka bir kıta söylenir: Kız pınar başında testi doldurur yar Testinin kulpuna şahin kondurur Kız senin bakışın beni öldürür yar Derdimin dermanı iğdeli gelin İğdesin aldırmış sevdalı gelin Dillala Dillala oyunu 6 kız 6 erkekle oynanmakta ancak, aktif olarak oynayanlar 6 erkek ve bir kızdır. Diğer kızlar figüran olarak arka planda ve hareketsiz durmaktadırlar. Çekirge Yakın geçmişe kadar halkın geçim kaynağını genellikle tarım teşkil ederdi. Ancak çiftçinin en büyük korkusu ürün olgunlaşınca ortaya çıkan çekirge sürüsüdür. Halk tüfek atıp, teneke çalarak, gürültü çıkarıp bu afeti uzaklaştırmaya çalışır. Çorum halkı bu canlıdan o kadar bezmiştir ki bu oyunu oluşturup türküsünü yazmıştır. Oyun, davul zurna eşliğinde 6 kız, 6 erkekle oynanır. Bir kız bir erkek olmak üzere, eller omuzlar üzerinde bir halka meydana getirilir. oyunun figürleri çekirgenin hareketlerine uygun şekilde düzenlenmiştir. Türküsü : Çekirgeyi hayladılar yazıya. Ot kalmadı koyun ile kuzuya Eğri butlu sivri butlu çekirge Malımın ortağı mısın çekirge ? Canımın ortağı mısın çekirge ? Davul-zurna çalıp tekrar susunca oyuncular tarafından diğer bir kıta söylenmeye başlar: Çekirgenin ayağında lalini (nalını) Bende sandım kaymakamın gelini Eğri butlu sivri butlu çekirge Malımın ortağı mısın çekirge? Canımın ortağı mısın çekirge? Çorum'da Oynanan Diğer Halk Oyunlan: Benli, Miço, Bediriş, Sarıkız SEMAH Semahlar dinsel niteliği ağır basan oyunlardır. Törensel yapıya, kurallara uygun olarak gerçekleştirilen bir oyundur. Esas olarak, deyiş eşliğinde (bağlama) sazla oynanır. Semahlarda felsefi bir düşünce çağrışımı vardır, sanatla deyişle söylenir.
  21. _asi_

    Çorum halk edebiyatı

    HALK EDEBİYATI Rivayetler Koyunbaba Rivayetleri Koyunbaba'nın asıl adı Seyit Ali'dir.. Peygamber soyundan geldiği ileri sürülür. Bursa'da çobanlık yaptığı sırada ağayla her iki kuzudan birini almak üzere anlaşır. Bir süre sonra kırk kuzusu olur. Bunları alarak Osmancık'a yerleşir. Her yirmi dört saatte bir melediğinden adı "Koyunbaba" kalır. Koyunbaba üzerine bir çok rivayetler vardır. Bunlardan biri: Koyunbaba'nın üç köpeği vardır. Bunlara Kara Kadı, Sarı Kadı, Ala Kadı adını verir. Bağdat Kadısı Osmancık'tan geçerken bunu duyar ve padişaha şikayet eder. Padişah Koyunbabayı çağırır, köpeklerine neden böyle adlar koyduğunu sorar. Koyunbaba da: - Kadılar haram helal bilmezler, benim köpeklerim bilir. İsterseniz deneyelim der. Padişah denemeye karar verir. Koyunbaba yirmisi helal, yirmisi haram kırk kap yemek getirilmesini ister. İstenenler getirilince köpekleri çağırır, yemekleri önlerine serer. Hayvanlar helal yemekleri yer, öbürlerine dokunmazlar. Padişah çok şaşırır. Koyunbaba'yı mükafatlandırmak ister dileğini sorar. Koyunbaba: - Hazineden bi şey istemem Sarıalan ile Saltukalan'ı köpeklerime yallık verirseniz yeter der. Dileği yerine getirilir. Koyunbaba kendisini padişaha şikayet eden kadıya şöyle bir bakar ve adam ölür. Koyunbaba Köprüsüne İlişkin Bir Rivayet Fatih Sultan Mehmet otlukbeli'ne giderken koyunbaba'ya uğrar hayır duasını alır. Savaşta Uzun hasan'ı yener. Dönüşte vezirini göndererek Koyunbaba'nın bir dileği olup olmadığını sordurur. Koyunbaba : - "Eğer bir hayır yapmak istiyorsa, Kızılırmak üstüne köprü gerekir, onu yaptırsın, birde kışlak ve yaylak yerlerimizi, koyunlarımızı vergiden bağışlasın ki, misafirlerimizi daha iyi ağırlayabilelim" der. istekleri yerine getirilir. Ancak köprü yapılmadan Fatih vefat eder. Babasının ölüm haberini alan II. Beyazıt Amasya'dan yola çıkar. Osmancık'a geldiğinde ırmak kıyısında sürüsünü yayan Koyunbaba'yı görür. Kendisini karşıya geçirmesin ister. Koyunbaba: - "Olur ama bu ırmağa bir köprü yaptırırsan" der. Şehzade söz verir. Koyunbaba şehzadeye gözlerini kapamasını ve söylemeden açmamasını söyler. Şehzade denileni yapar. Gözlerini açtığında istanbul'dadır. Koyunbaba yok olmuştur. II. Beyazıt tahta geçtikten bir süre sonra düşünde Koyunbaba'yı görür. Koyunbaba köprüyü yaptırmasını istemektedir. Ertesi gece yine aynı düşü görür. Bunun üzerine gerekli araç-gereç ve ustalar Osmancık'a gönderilir ve köprünün yapımına başlanır. Koyunbaba'nın da geyiklerle köprüye taş taşıdığı söylenir. Köprünün yapımı sırasında dervişlerden biri Koyunbaba'ya ölünce nereye gömülmek istediğini sorar. O da " Bu taşın düştüğü yere " diyerek ağır bir taşı fırlatır. Öldüğünde II. Beyazıt onu taşın düştüğü yere gömdürür ve buraya bir türbe yaptırır. Destanlar Yüzyıl önce Çorum'da Geçen Bir Macerayı Tasvir Eden Destan Benim çocukluğumda sasen yaşında bir ebem vardı. Gelin, çocuklar size bir hikaye söyleyeyim der, biz de başına toplanarak dizinin dibine oturup dinlerdik. Rahmetli bu hikayeyi hem söler hem alardı. Necip burma bıyıklı levent endamlı gayet yahışıklı bir deliganlıyımış. Olacak buya gendinden her cihetce aşşa galmayan güzel bi gızınan mercima fırınına varıyorlar, daha doğrusu, bir birine abayı yahıyolar. Nihayet evleniyorlar. Necip günün birinde eskere gidiyo, evi yalınız oldundan güccükten beri gardaş gibi gonuştuğu arhadaşının evine emanet eder. Sözü uzatmayalım. Herif bazen eve uğrayıp çarşıdan alınacak eksikleri alıp getirdinde nasılsa garının elini görüyo. Gümüşten beyaz olan bu el herifi çileden çıkarıya. Bundan sona herif galbini bozuyor. Bin bir desise ve şeytanınan Necip'e mektup yazıp garıyı boşadıyo. Sonadan ak yılan garayılan oluyo garıyı gandırıp nikahınan gendi alıyo. Neden sona Necip memlekete geliyo, mesceleyi anadınca damla indiriyo, gözü bahıyo sade heç bi taraf tutmuyor. Ölü döşande bu destanı söylemeye başlıyo: Çekildi barhanım yüklendi göçüm Bilirim günahım affeyle suçum. Necibi görme geldin nuçun Necip sana gurban can gurban derim sölemez Belimde dividi elinde galem Şirin dillerinde vermiyo kelam Gendin gelmez isen gönder bir selam Necip sana gurban can kurban derim sölemez Evlerinin önü bi büyük yazı Yazıda yalılır örda gazı Yeter aladdın hey deyyusun gızı Necib sana gurban can gurban derim sölemez Deyince Necib'in başındalar bi çare ölecek dediler. Heç olmazsa bi defacık daha garıyı görürsün de ölsün deyi olaki kimse duymadan meseleyi anadıp garıyı alıp geliyorlar. Aşık maşuk bir birini görünce garı heykel gibi donup galıyo. Necip gözlerini açıp da garşısında sevkülüsünü görünce, vücodüne can geldi zannıynan davranınış. Heyhat zoru boş etmiş gımraşamayınca bunu söylemiş: Necip: Galbim sururi geldi yanıma Şifa geldi bedenime canıma Kerem et sevdüm girme ganıma Necip sana gurban can gurban derim cölemez Aldı Gadın: Çekildi barhanım yüklendi gatar Derdim oldu eskilerden beter Kerem et sevdüm bu cefa yeter Küstüm sana bu dünyada barışmam Necip: Gazıldı mezerim tentedir canım Çok şükür hüdaya yanımda yarim Ne olur yarabbim gurutma ganım Necip sana gurban can gurban derim sölemez Necip bunu deyince yine gakmak İster, debelenip, dalbıncıyıp oturumuna gelmiye uğraşır. Aldı Gadın: Davranıp davranıp durup yorulma Abu zulal gibi ahıp durulma Bu işi sen ettin bana darılma Küstüm sana bu dünyada barışmam Aldı Necip: Salini salini nereden gelirsin Gören aşıkların aklnı alırsın Bin bürün bürünsen gine benimsin Necip sana gurban can gurban derim sölemez Aldı Gadın: Necip sana geldim gakta gonuşak Aslı Kerem gibi yanak ttıtuşak Bu dünyada olmaz orda barışak Küstüm sana bu dünyada barışmam. Deyip gadın gözlerinden süyüm süyüm göz yaşını ahıtarak ağlıyordu. Aldı Necip: Galdır nikabın görevim yüzün Döküldü göheri görmüyo gözüm Sölede duyayım ol şirin sözün Necip sana gurban can gurban derim sölemez. Aldı Gadın: Necib işte geldim ben urgun gaçtım Bu datlu canuma ateşler saçtım İl sözüne uyup yarimden geçtim Küstüm sana bu dünyada barışmam Gadın deyince artık Necib'in sesi gısılıp gözlerinin feri kesiliyo. Aldı Necip: Galdır nikabın göreyim yüzün Döküldü göheri görmüyo gözüm Sölede duyayım ol şirin sözün Necipsana gurban can gurban derim sölemez. Aldı Gadın: Ak ellere al gınalar yakmadım Sen gideli evden barktan çıkmadım Necip yarim deyi ile bakmadım Küstüm sana bu dünyada barışmam Deyince baktılar ki çene atarak Necip can veriyo ve bana küsme beni affet deyi kekeliyormuş gadın da bi tarafa düşüp bayılmışsa da gadını ayıldın evine götürmüşler. Necip'i de mezerine teslim etmişler. Gadında bundan sonra hastalanıp iflah olmamış, sonunda ölmüş. öte dünyada nasıl olduklarını henüz hiç kimse bilmiyo. Bizim de Allah kavuştursun deyi dua etmekten başka elimizden bi şey gelmiyo. Çorum Yöresinde Atasözleri 1 - Dirgene dayanmayan porsuk harmana gelmez. 2 - Asıl azmaz, bal kokmaz. 3 - Davarı güden kurdu görür. 4 - Isıracak köpek dişini göstermez. 5 - Kışın yaşa, yazın taşa oturulmaz. 6 - Ilıya ılıya yaz, soğuya soğuya kış gelir. 7 - Tarlanın taşlısı karının uzun saçlısı makbuldur. 8 - Baht olmayınca başta, ne kuruda biter, ne yaşta. 9 - Yazın başı pişenin, kışın aşı pişer. 10 - Kurbağanın vakvağası suyu bulandırmaz. Çorum Ağzı Çorum ağzının, fonetik (ses bilgisi) bakımından batı şivesine ( Bugünkü İstanbul ağzına ) uymayan çok sayıda farklı kelimeleri vardır. Bu kelimeleri ait oldukları gruplarda toplayarak köklerde, eklerde, fiillerde göze çarpan özelliklerini görmek mümkündür. Ünlüler a : e Dene - tane, ecik - azıcık, meşrebe - maşraba, Madeniz - maydonoz, emme - ama, eyvaz - üvez e : i lalin - lalın, ilahne - lahana, iyer - eyer, özeni özeni - özene özene, neni - ninni, heşle - hiçle a : o Fiston - Fistan a : ı Kahırdak - kıkırdak e : ü eyvaz - üvez e : o dorotu - dereotu e : u dorutu - dereotu u : ü gul - gül, gucele - güçlükle u : ı punar - pınar ünsüzler Batı şivesindeki bazı ünsüzlerin Çorum ağzında değiştiğini görüyoruz. b : p Biş - piş b: m balak - malak, minbar - mumbar b : l iskembe - iskemle ç : ş heşle - heçle - hiçle d : z merzuvan - merdiven d : t dene - tane k : h yıyhan - yıkan, çıh - çık, ohu - oku s : z zabah - sabah v : f alaf - alev r düşmesi : bi - bir, aslan - arslan, getidim - getirdim, sona - sonra, geti - getir
  22. _asi_

    Çorum gelenek görenekleri

    GELENEK VE GÖRENEKLER DÜĞÜN ADETLERİ Evlenme Adetleri Çorum'da, ilçe ve köylerde genel olarak birbirine yakın özellikler taşımaktadır. Evlilikler genellikle "görücü usulü" yapılmaktadır. Evlenme İsteğini Belirtme Evlenme çağına gelen gençlerin eş seçimlerinde ailelere önemli görevler düşmektedir. Evlenmek isteyen damat adayı bu durumu annesıne söyler. İstenecek kız aile tarafından bulunup, beğenildikten sonra damat adayı kız evine götürülür ve kız gösterilir. Eğer damat adayı kızı beğenirse kız evine haber gönderilip fikirleri sorulur, kızı istemeye gelecekleri haber verilir. Kız evide kızlarının ve yakınlarının fikirlerini aldıktan sonra söz kesme (kahve içme) tarihi belirlenir. Dünürlük ve Şerbet içme Çorum'da söz kesmenin diğer bir adı "kahve içme" veya "şerbet içme" dir. Her iki tarafta birinci derece yakın akrabalarına haber verir. Dünürcüler bir kez daha "Allah'ın emri peygamberin kavli üzerine" kızlarını oğullarına istemeye geldiklerini söylerler. "Evet" cevabı alındıktan sonra kavveler içilir, dua edilir. Oğlan ve kıza söz yüzükleri takılır. Nişan tarihi kararlaştırılır. Nişan Nişan çoğunlukla cumartesi veya pazar günü kız evinde yapılır. Akraba veya komşul ara ağızdan veya davetiye ile haber verilir. Eskiden bu işi yaşlı kadınlar yapar ve bunlara "okuyucu" denirdi Nişandan bir gün önce erkek evi, kız evine baklava, et, kuruyemiş, şerbet ve kızın nişanda giyeceği kıyafeti gönderir Nişan günü kız evinde gelenlere yemek verilir. Gelenler kıza takı takarlar. Kaynana tarafından gelinin yüzüğü takılır. Nişanlılık süresinde bayram veya Hıdrellez günleri olursa hediyeler gönderilir. Düğün Nişan ile düğün arasındaki zaman erkek ve kız tarafının durumlarına göre değişir. Kız ve düğün için gerekli olan eşyaları almaya çarşıya çıkılır, buna "pırtı görme" denir. Düğün başlamadan komşuların da yardımıyla iki taraf yemeklerini pişirirler. Düğünde damat en yakın iki arkadaşını "sağdıç" seçer. Sağdıç damatla ilgilenir. Düğünler cuma akşamı başlayıp pazar akşamı biter. Ayrıca yine oğlan ve kız evleri kendileine birer "kahya" seçerler. Kahya düğün boyunca gelen misafirler, davul ve zurnacının ihtiyaçları, yemeklerin dagıtımıyla ilgilenir. Bunun dışında erkek evinde birde "bayraktar" seçilir. Bayraktar, kınacı giderken ve gelin alınmaya gidilirken önde bayrağı tutar. Cuma akşamı erkek evinde bır tavuk kesilip, bayrak takılmasıyla düğün başlar. Kına Gecesi Cumartesi günü kız evinde herhangi bir saatte "kına yürütme" yapılır. Erkek tarafı iki veya üç kadını bir erkekle beraber kız evine "kınacı" olarak yollar. Bunlar yanlarında kına, kuru yemiş, et, börek, tatlı ve kızın gelinliğini götürürler. Yine duruma göre kızın kınada giyeceği kıyafeti de erkek tarafı alıp götürebilir. Ayrıca davul ve zurna da kınacılarla gider. Gelen kınacılara yemek verilir. Kınacılar kızı giydirip süslerler, kızı ortaya getirtip oturturlar, yüzüne allı bir yazma örterler, kına türküleri ve ilahi okurlar. Kızı ve orada bulunanları ağlatırlar. Bittikten sonra kızın avucuna para veya altın konup kınası yakılır. Orada bulunanlara da bu kınadan dağıtılır. Arkasından kuru yemiş ve limonata ikram edilir. Kız annesinin elini öper ve sarılıp ağlaşırlar. Kına bittikten sonra davul ve zurnayla halay çekilir. Gelen kınacılar o gece kız evinde kalırlar ve bunlara "gelinin yengeleri" denir. Kızın en yakın arkadaşları o gece kızın yanında kalırlar. O gece erkek tarafında da damada kına yakılır. Kınadan önce kız tarafı, oğlan evine "damat bohçası" denilen içinde damadın düğünde giyeceği kıyafe, pijama, cüzdan, çorap, saat gibi şeylerin bulunduğu bohça gönderir. Gelin Getirme Pazar günü kız evinde vedalaşmalar olur. Kız gelinliğini giyip bekler. Erkek evinin büyük bir kısmı, kayınvalide hariç, gelini almaya gider. Bu sırada kız evinin kapıları kilitlenir. Düğünün kahyası gelip kapıyı tutanlara bir miktar para verir kapıyı açtırır. Gelinciler içeri girip, geline bakarlar. Gelinin ağabeyi veya erkek kardeşi kırmızı kuşağı dualar okuyarak, gelinin beline üç kez dolayıp bağlar. Gelin bir kolunda babası, diğer kolunda damat ile evden çıkar. Bu esnada kızın çeyizi de taşınmaktadır. Dualar okunup, gelin arabaya bindirilir. Gelin alayı dolaşarak erkek evine gelir. Oğlan evine gelindiğinde, kayınvalide gelininönünde çömlek kırar; gelinin bütün kötü huyları böyle kırılsın diye, başında kuru yemiş, şeker, bozuk para atar; bereketli olsun, evine yağ gibi sıvansın diye kapının girişine yağ sürülür. Çorum'da Hıdırellez Geleneği Çorum bölgesinde, Hıdrellezin Hızır Aleyhisselam ile İlyas Peygamberin buluştukları gün olduğu inancı vardır. İl'de hıdrellezın gelişi sevinçle karşılanmaktadır. Çünkü kışın bittiğine, yazın geldiğine, bolluk ve bereket dolu günlere ulaşıldığına inanılır. Bu nedenle yazın başlangıcı sayılan 6 Mayıs hıdrellez gününde bir bayram sevinci yaşanır. Hıdırlık, Erzurum Dede, Sıklık Boğazı, Bağlar en çok gidilen yerlerdir. Buralara gitmek için bir-iki gün önceden hazırlık yapanlar vardır. Hazırlık olarak yeni giysiler hazırlanır; çörek, börek, yaprak dolması, bulgur kaynatması yapılır. Birlikte yenilir, içilir genç kızlar arasında dalya, atlankaya ve okkel oyunları oynarır. Erkekler bu eğlencelere katılmazlar. Hıdrellez gecesi veya günü arzulanan dileklerin gerçekleşmesi için dualar edilir.
  23. _asi_

    Çorum Cami ve Mescitleri

    Çorum Cami ve Mescitleri Çorum Ulu Camisi (Murad-ı Rabi Camisi) (Merkez) Çorum, Osmancık Caddesi üzerinde bulunan Ulu Camisi’nin ne zaman yapıldığı konusunda araştırmacılar kesin bir tarih verememektedirler. Bununla beraber Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın azatlı kölesi Hayrettin Hazır tarafından yaptırıldığı kaynaklardan öğrenilmektedir. Bununla beraber ağaç işçiliği yönünden son derece önemli bir eser olan minberine dayanılarak Selçuklu döneminin sonlarında yapıldığı ileri sürülmüştür .XIII yüzyıl sonları ile XIV.yüzyılın başlarına tarihlendirilmiştir. Ancak bu minberin cami ile bağlantılı olup olmadığı da tartışmalıdır. Minberin yapımından daha sonra camiye getirildiği de ileri sürülmüştür. Ancak minberin nereden getirildiği de bilinmemektedir. Büyük olasılıkla bir diğer Selçuklu Camisi için yaptırılmış ve sonra da Çorum Ulu Camisi’ne konulmuştur. Sultan II.Beyazıd zamanındaki bir depremle hasara uğramıştır. Daha sonra Sultan III.Murad ve Sultan III.Selim zamanında değişikliğe uğramıştır. Mimar Sinan tarafından onarıldığı, Mimar Sinan’ın Teskiret-ül Ebniye isimli eserinde yazılıdır. Sultan IV.Murad zamanında yapılan onarımdan sonra “Sultan Muradi Rabi Camisi” olarak isimlendirilmiştir. Bunu XIX. yüzyılda yapılar daha geniş bir onarım izlemiştir. Cami ilk yapımında ağaç sütunların taşıdığı toprak damlı dikdörtgen planlı idi. Sultan IV.Murad zamanında yapılan onarımla yapının mimari planı tamamen değiştirilmiş ve Osmanlı mimarisindeki çok kubbeli ulu cami plan tipine dönüştürülmüştür. Evliya Çelebi bu onarımı “Çarşı içinde Mimar Sinan Ağakari (yapısı) olup cemaati çoktur” şeklinde belirtmektedir. İbadet mekanının üzeri sütunların taşıdığı dokuz kubbe ile örtülmüştür. Sultan III.Selim zamanında onarımla ibadet mekanı kareye dönüştürülmüş ve üzeri köşelerdeki üçer sütuna dayalı piramidal konik bir kubbe ile örtülmüştür. Ulu Cami 1786, 1793 yıllarındaki depremlerde büyük zarar görmüş, bundan sonra sekiz yıl boyunca harap bir durumda kalmıştır. Çorum halkı Bozok ve Çankırı Mutasarrıfı Çapanoğlu Abdülcabbarzade Süleyman Bey’den yardım istemiştir. Bunun üzerine Abdülcabbarzade caminin eskiden olduğu gibi dokuz kubbeli olarak onarımını başlatmıştır. Onarım sürerken Abdülcabbarzade Süleyman Bey ölmüş, oğlu Abdülfettah Bey caminin günümüze ulaşan ahşap, ortadaki büyük tek kubbesini yaparak son cemaat yerine de tek katlı bir ekleme yapmış ve 1810 yılında onarımı tamamlamıştır. Caminin yapımında blok taşlar kullanılmış, bunların arasında üzerinde yazılar bulunan taşlar arasında Roma devrine ait taşlara da rastlanmıştır. İki sütunlu bir girişten sonra beş kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Bunun dışında kalan bölümler ahşap çatılıdır. Mihrap mermerden olup barok üsluptadır. Son cemaat yerinin iki tarafında birer şerefeli iki minare bulunmaktadır. Caminin mihrabı mermer kaplamalıdır. Ahşap minberi üzerindeki kitabeden1306 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu kitabeden de minberi Ahmet bin Davut isimli bir kişinin yaptırdığı öğrenilmektedir. Ayrıca bu minberin Ankaralı bin Ebubekir ve Davud bin Abdullah isimli iki ağaç ustasının isimleri yazılıdır. Çatma kündekari tekniğinde, geometrik bezemeli bu minber Selçuklu ağaç işçiliğinin en güzel örnekleri arasındadır. Yıldızlı ve içice geçmiş çokgen geometrik kompozisyonların içleri rumilerle doldurulmuştur. Buna benzer bir diğer minber de Çorum da, günümüze ulaşamayan Beyler Camisi’nden Hamid Muzaffer Paşa Camisine getirilmiştir. Hamid Muzaffer Paşa Camisi (Merkez) Çorum Çarşısı içerisinde, Çöplü Mahallesinde bulunan Hamid Muzaffer Paşa Camisi, XVI. yüzyılın ortalarında Hüseyin oğlu Rüstem Bey tarafından yaptırılmıştır. Cami dikdörtgen planlı olup üzeri düz toprak bir damla örtülmüştür. Caminin en büyük özelliği içerisinde bulunan ahşap minberidir. Bu minber günümüze ulaşamayan Çorum’daki Beyler Camisi’nden buraya getirilmiştir. Üzerindeki kitabesinden Muzafferüddin Beyler Çelebi’nin eseri olduğu anlaşılmaktadır. Minberin diğer Selçuklu ve Beylikler dönemi minberlerinden ayrılan en büyük özelliği korkuluklarındaki şebekeyi andıran kasetleridir. Burada dinsel konulu bir kitabeli bir friz çepeçevre minberin etrafında dolaşmaktadır. Bunun dışında kalan geometrik bölümlerin daha sonraki yıllarda buraya konulduğu sanılmaktadır. Hıdırlık Camisi (Merkez) Çorum il merkezinin batısında Hıdırlık Mevkiinde yer alan Hıdırlık Camisi, Hz.Muhammedi’n yakınlarından , aynı zamanda sancaktarı Süheyb-i Rumi’nin anısına Sultan II.Abdülhamid zamanında Yedi Sekiz Hasan Paşa’nın isteği üzerine Hıdır oğlu Hayrettin tarafından l889’da yaptırılmıştır.Daha önce burada bulunan caminin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.İlk yapı bir deprem sonucu yıkılmıştır. Cami, geniş bir avlunun ortasında moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Kare planlı olup üzeri içten kubbe dıştan çatı ile örtülüdür. İbadet mekanı alt ve üst sırada yuvarlak kemerli üçer pencere ile aydınlatılmıştır. Kuzey yönündeki girişin önünde dışa kapalı çatı ile örtülü, dört bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Caminin avlusunda konik kubbeli ve sütunlu şadırvanı bulunmaktadır. Han Camisi (Merkez) Çorum Tepecik Mahallesi’ndeki Han Camisi, l580 yılında yaptırılmıştır. Moloz taştan yapılan cami kare planlı olup üzeri kubbe ile örtülüdür. Önünde dört bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Avlusunda konik kubbeli ve sütunlu bir şadırvanı vardır. Kubbeli Cami (Merkez) Çorum, Yavru Turna Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelemediğinden ne zaman yapıldığı, banisinin kim olduğu bilinmemektedir. Yalnızca 1883 tarihinde onarıldığını gösteren bir onarım kitabesi vardır. Kare planlı caminin üzeri kubbe ile örtülmüştür. Duvarları sarı köfeki taşındandır. Kulaksız Camisi (Merkez Çorum, Yavru Turna Mahallesi’nde bulunan Kulaksız Camisi’nin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Kitabesi günümüze ulaşamamıştır. XIX.yüzyılın ortalarında onarılmış ve özelliğini yitirmiştir. Bununla beraber Osmanlı mimarisinde ağaç direklerin taşıdığı, içerisi sahınlara ayrılmış ulu cami plan tipindedir. Orta mekanın üzeri ahşap bir kubbe ile örtülmüştür. Elvan Çelebi Camisi (Mecitözü) Mecitözü ilçesi, Elvançelebi Köyü’nde bulunan bu caminin bir zaviye olarak yaptırıldığı sanılmaktadır. Bu köye ismini vermiş bulunan Elvan Çelebi Aşık Paşa’nın oğludur. Büyük dedesi de Baba İshak’ın hocası Baba İlyas’dır. Baba İshak isyanını bastıran Selçuklu Sultanı II.Gıyaseddin Keyhüsrev, bu arada Baba İlyas’ı da öldürmüştür. Bundan sonra bu aile Mısır’a kaçmış, daha sonra Çorum’a yerleşmiştir. Elvan Çelebi bugünkü köyü, camiyi, yanına da kendi türbesini, hamam ve bir tarafına da dergah yaptırmıştır. Cami kaba yontma taştan kare planlı olarak 1555 yılında yapılmıştır.Üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Cami 1750 yılında onarılmış olup, bundan ötürü de içerisinde barok etkiler, özellikle tavanda görülmektedir. Şeyh Muhiddin Yavsi Camisi (İskilip) Çorum, İskilip ilçesinde, Meydan Çarşısında bulunan Şeyh Muhiddin Yavsi Camisi, Ebusuud Efendi’nin babası Şeyh Muhiddin Yavsi tarafından tek kubbeli olarak yaptırılmıştır. ŞeyhMuhiddin Yavşi’nin babası Osmanlı matematikçisi astronomu Ali Kuşcu’nun kardeşi Mustafa’dır. XV. Yüzyıla tarihlenen cami, sonraki yıllarda, Ebussuud Efendi tarafından ibadet mekanının yanına eklenen bir bölümle ibadet mekanı genişletilmiştir. Bu bölümün de üzeri kubbe ile örtülmüştür. Böylece cami kasnaklı iki kubbeli bir görünüme ulaşmıştır. Yapı kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Yanına taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli tek şerefeli bir minare eklemiştir. Caminin yanında iki de küçük türbe bulunmaktadır. Ulu (Büyük) Cami (İskilip) Çorum İskilip’te bulunan Ulu Camiyi 1839 yılında Mimar Çöcükçüolu Hasan Usta yaptırmıştır. Caminin yapımında Çorum Ulu Camisi örnek alınarak, Osmanlı mimarisindeki ulu cami plan tiplerine uygun olarak yaptırılmıştır. Kesme taş ve tuğladan yapılan cami dikdörtgen planlıdır ve üzeri ahşap kubbe ile örtülmüştür. Caminin içerisindeki mihrabı çinilerle kaplıdır. Yanında kare taş kaide üzerine oturtulmuş, yuvarlak gövdeli tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır. Tabakhane Camisi (İskilip) İskilip’te Tabakhane Camisi’ni XV.yüzyılda Şeyh Habib yaptırmıştır. Caminin ilk yapımı sonraki dönemlerde yapılan onarımlarla özgün biçimini kaybetmiştir. Kareye yakın dikdörtgen planlı caminin üzeri ahşap bir kubbe ile örtülüdür. Giriş kapısı mermer ve taş söveli olup, orijinal şeklinden günümüze gelebilen tek elemandır. Yeni Cami (İskilip) İskilip’teki Yeni Cami’yi XVIII.yüzyılda Kazasker Cafer Efendi yaptırmıştır. Camide taş ve tuğla duvarlar da kullanılmıştır. Kare planlı olup üzeri kubbe ile örtülmüştür. Mihrap ve minberinde belirgin bir özelliği bulunmamaktadır. Caminin yanındaki kare taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli tek şerefeli tuğla minaresi oturtulmuştur. Hanönü Camisi (İskilip) İskilip Hanönü Camisi’nin kitabesi günümüze ulaşamadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Ayrıca vakıf kayıtlarında da cami ile ilgili bir kayda rastlanamamıştır. Cami kare planlı kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Caminin iç mekanındaki ağaç işçiliği ve tavanı oldukça ilgi çekicidir. Yanında kare kaide üzerine oturtulmuş, tek şerefeli yuvarlak gövdeli bir minaresi bulunmaktadır. Evlik Köyü Camisi (İskilip) İskilip, Evlik Köyü’nde bulunan bu camiyi Akşemsettin’in oğlu yaptırmıştır. XV. yüzyıla tarihlenen cami günümüze orijinal görünümünden oldukça uzak olarak gelebilmiştir. Kare planlı olup, üzeri sonradan ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Yanında taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli minaresi eklenmiştir. İmaret Camisi (Osmancık) Osmanlık ilçesi, Güney Mahallesi’nde bulunan İmaret Camisi’ni Sultan II.Beyazıt’ın Başveziri Koca Mehmet Paşa 1430-1431’de yaptırmıştır. Aşıkpaşazade Tarihinde Mehmet Paşa’nın Osmancık’da bir imaret yaptırdığını belirtmiştir. Caminin giriş kapısı üzerindeki iki satırlı sülüs yazılı kitabesinden Koca Mehmet Paşa’nın bu camiyi imaret olarak yaptırdığı yazılıdır.Bu caminin yanında medrese,kütüphane bulunduğu kaynaklardan öğreniliyorsa da bunlar günümüze ulaşamamıştır. İmaret Camisi, Erken Osmanlı mimarisindeki yan mekanlı, zaviyeli veya ters T plan tipinde yapılmıştır. Bu plan tipinin geliştirilmiş bir örneğidir. Anıtsal ve özgünlüğünü koruyan, mermer söveli stalaktit dizili giriş kapısından sonra birbirini art arda izleyen iki kubbeli bir mekana girilmektedir. Girişteki mekanın yanında yine üzerleri kubbeli iki yan mekan bulunmaktadır. Giriş kapısı tek parça ceviz ağacından yapılmış olup geometrik geçmeler ve Rumilerle bezenmiştir. Akşemseddin Mesçit ve Medresesi (Osmancık) Osmancık’ta, Akşemseddin XV.yüzyılda mescit ve medreseyi bir arada yaptırmıştır. Medresenin günümüze yalnızca dershane bölümü ulaşabilmiştir. Dershanenin üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüş olup kesme taştan yapılmıştır. Yanındaki iki medrese odası mescit olarak kullanılmaktadır. Büyük Cami (Osmancık) Osmancık’ta Emiri Beyler Çelebi 1213’de yaptırdığı bu cami Selçuklu mimari üslubunu yansıtan bir eserdir. Kesme taş ve yer yer tuğladan yapılan cami orijinal görünümünden uzaklaşmıştır. Cami kareye yakın planlı olup üzeri kubbe ile örtülüdür. Mihri Hatun Camisi (Kargı) Çorum, Kargı ilçesi Karakire Köyü’nde bulunan bu camiyi Sultan IV.Murad burada hastalanarak ölen eşi Mihri Hatun adına yaptırmıştır. Cami 1943 depreminde yıkılmış ve daha sonra yeniden yapılmıştır. Bu bakımdan eski caminin orijinal durumu ile ilgili bilgilerimiz çok yetersizdir. Yalnızca minaresi orijinal durumunu korumuştur. Minare düzgün blok taşlardan yapılmıştır. Buna dayanarak caminin de kesme taştan yapıldığını ve üzerinin de kubbe ile örtülü olduğunu söyleyebiliriz. Oğuz Köyü Camisi (Kargı) Çorum Kargı ilçesi Oğuz Köyü’nde bulunan bu caminin kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Ancak yapı üslubundan XVI.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Osmanlı mimarisindeki tek kubbeli camile gurubundan olup önünde bir son cemaat yeri vardır. İbadet mekanı üç tonozlu yarım kubbenin desteklediği merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Günümüzde orijinalliğinden oldukça uzaklaşmıştır. Sinan Paşa Külliyesi (Kargı) Çorum, Kargı ilçesinde bulunan Sinan Paşa Külliyesini kitabesinden öğrenildiğine göre; Sultan II.Beyazıt döneminde Sinan Paşa 1506-l507 tarihinde yaptırmıştır.Yapı topluluğu cami, medrese, sıbyan mektebi, hamam ve handan meydana gelmiştir. Cami Osmanlı mimarisindeki merkezi planlı camiler gurubundandır. Bu caminin bir diğer özelliği de bu tür plan denemesinin Anadolu’da ilk kez burada denenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. İbadet mekanını örten merkezi kubbeyi dört ince sütun taşımaktadır. Ana kubbe yanlarda yarım kubbeler, köşelerde dört küçük kubbe ile desteklenmiştir. Cami kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Minare kaidesi kesme taştan gövdesi yuvarlak tuğladan tek şerefelidir. Cami avlusunu çeviren medrese günümüze gelememiştir. Ulu Cami (Sungurlu) Çorum, Sungurlu ilçesinde, Sungurlu Mahallesi’ndeki Ulu Cami’yi Mehmet Sungur Bey 1762 yılında yaptırmıştır. Geniş bir avlu ortasındaki caminin duvar örgüsünde kaba yontma taş kullanılmıştır. İbadet mekanını ortadaki yüksek kasnak üzerine oturmuş bir ana kubbe ile onun yanındaki üç küçük kubbe örtmektedir. Caminin önünde son cemaat yeri bulunmaktadır. Yanındaki kare taş kaideli, tek şerefeli minaresi yuvarlak gövdeli ve tuğladandır. Cami Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1984 ve 1994 yıllarında onarılmıştır. Ergülü Baba Camisi (Sungurlu) Çorum, Sungurlu ilçesi Yörüklü’deki Ergülü Baba Camisi 1530 yılında Ergülü Baba tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı caminin üzeri duvarlar üzerine oturan sekiz köşeli kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Önünde son cemaat yeri bulunmaktadır. Düzgün kesme taştan yapılmış olan caminin duvarları dışa taşkın silmelerle üçe bölünmüştür. caminin içerisi iki sıra halinde, her kenarda ikişer yuvarlak kemerli pencere ile aydınlatılmıştır. Minaresi kesme taştan olup, gövdesi yuvarlak ve tek şerefelidir. Cami Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1999’da onarılmıştır. Cami orijinal durumundan oldukça uzaklaşmıştır. Onarım sonucunda caminin yüksekliği daha da artmıştır. Ergülü Baba’nın düzenlediği vakfiyesinin başında da Kanuni Sultan Süleyman’ın tuğrası bulunmaktadır. Hilmi Efendi Camisi (Sungurlu) Çorum Sungurlu ilçesinde, İsmet Paşa Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Hilmi Efendi 1960 yılında yaptırmıştır. Dikdörtgen planlı, ahşap çatılı olan caminin mimari yönden herhangi bir özelliği bulunmamaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 1997 yılında onarılmıştır. Kavşut Camisi (Sungurlu) Çorum Sungurlu ilçesinde bulunan Kavşut Camisi Selçuklu döneminden kalma bir yapıdır. 1202 yılında yapılan bu cami dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap direklerin taşıdığı bir çatı ile örtülüdür. Ön kısmına ahşap direklerin desteklediği çatılı bir son cemaat yeri eklenmiştir. Son cemaat yeri ile caminin ibadet mekanını aynı ahşap çatı örtmektedir. İbadet mekanı kenarlardaki birer dikdörtgen pencere ile aydınlatılmıştır. Caminin mihrap ve minberinin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Taş minaresi yakın tarihlerde yapılmış olup, cami ile uyumlu değildir. Caminin Selçuklu dönemine ait kündekâri tekniği ile yapılmış olan orijinal minberi ve minber kapısı günümüze gelememiştir.
  24. _asi_

    Çorum kaplıcaları

    KAPLICALAR Figani (Beke) Hamamı : İlimiz Mecitözü ilçesinin Figani köyü yakınındadır. ilçenin 16 km. doğusundaki kaplıcaya çevre il ve ilçelerden çok sayıda turist gelmektedir. Beke kaplıcasının vücut ısısındaki suyu oldukça boldur. Su küçük bir havuzdan kaynayıp Oradan büyük havuza aktarılır. Bu kaplıcanın, idrar artırıcı etkisiyle, vücuttaki, metabolizma artıklarının idrar yoluyla atılmasında ve asit ortamında oluşan taşların düşürülmesine faydalı olduğu bilinmektedir. Kaplıcanın 42 kişilik güzel bir motel, lokanta ve gazinosu vardır. Sungurlu Manastır İçmeleri : Sungurlu'nun 4 km. güneyinde bulunan bir maden suyudur. Taşıdığı fazla miktardaki mağnezyum ile özellikle karaciğer ve safrayolu hastalıklarına çok etkilidir. Çorum - Oğuzlar Arak Maden Suyu : Çorum iskilip yolunun solunda kalan Oğuzlar ilçesinin güneybatısında 45 dakikalık bir yaya yolu ile gidilir. Arak maden suyu, dere yatağı içindedir. Debisi oldukça fazladır. Arak Maden Suyu : Mide, bağırsak, karaciğer ve safra yolları ile metabolizma hastalıkları ve bikarbonatlı suların endike olduğu vakalarda değerlendirilebilir. Laçin Hamamı : Laçin ilçemizde bulunan hamam tahribatlara uğramış olup, bugün yerinde 4x4 m. büyüklüğünde üstü açık bir havuzdan ibarettir. Tuzlu bikarbonatlı alkallik ve toprak alkalik soğuk bir suyu vardır. Daha çok bahçelerin sulanmasında kullanılmaktadır. İSKİLİP HAMAMLARI Selbestlerin Hamamı: Yeni cami mahallesinde Çarkacı bağı denilen yerde Selbestlerin evinin bahçesinde harap bir durumdadır.Tek kubbeli tuğla bir yapıdadır. Ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Bakımsızlıktan kubbesi yıkılmış duvarları çökmüş harap bir durumdadır. DERİ HAMAMI : Kalenin eteğinde, Kayadibi Mahallesindedir. Yazıtı olmayan hamamın ilk yapımının Romalılar dönemine indiği, XV. y.y. da da bugünkü şeklini aldığı anlaşılmaktadır. Ünlü mağara mezarlarından birinin önünde, konutlar arasına sıkışmış durumda olan hamam, hemen tümüyle toprak altındadır. Varlığını, ancak tepeleri görülebilen kubbeler işaretlemektedir. Hamam girişi toprak seviyesinden 2.20 m. derinlikte bulunmaktadır. Kapıya on bir basamaklı bir merdivenle ulaşılır. Aslında üç yatay bölümlü olan yapıya, ahşap kubbeli bir "soyunmalık" eklenmiştir. Dört yönde ahşap sekilerle çevrilmiş soyunmalıktan "ılıklığa" geçilir. ılıklığın sağ tarafında hela yer alır. Yatay dikdörtgen planlı asıl hacım ise, kubbe ve tonozlarla örtülmüştür. "Sıcaklık" iki bölümlüdür. Ilıklıktan girilen yatay, dikdörtgen hacmin sağında tonozlu bir oda bulunur. Genellikle ılıklığın bir tarafına yapılıveren "tıraşlık" yerini helalara bıraktığından, öyle sanıyoruz ki, işlevini sıcaklığın bu odasında sürdürmektedir. Sıcaklığın, dikdörtgen biçimli ana hacminin ortası bir kubbeyle örtülüdür. Kubbeye yanlardan sivri beşik tonozlar uzanmaktadır. Sıcaklığın iç bölümü ise, yan yana düzenlenmiş iki odaya ayrılmıştır. Eş büyüklükteki bu iki halvet odası kubbeyle örtülmüştür. Kubbelere, kasnağı çepeçevre dolanan üçgenlerle geçilir. Halvet odalarının arkasında, su deposu ve külhan yer alır. Yukarıda. değindiğimiz gibi, hamamın gösterdiği bu üç bölümlü asıl kuruluş, İslam öncesi hamam şemalarına, örneğin bir Roma hamamına çok daha yakın olduğunu işaretler. Ne var ki sonradan Türkler, hamam bünyesinde çeşitli değişiklikler yapmışlardır. Yine, bir de Türk Hamamlarında gerekli olan bir bölümü, Soyunmalığı eklemişlerdir. Kubbeli soyunmalık, 6.00 m. ölçüsündeki kenarlarıyla, kare planlı bir hacım olarak eski yapıya katılmıştır. Böylece eski alt yapı üzerindeki değişikliklerle Türk Hamamına dönüşmüştür yapı. Hamamın varlığının fark edilmesiyle ortaya çıkarıldığı söylentilerinin halk arasındaki yaygınlığı, İslam döneminden önce yapıldığını bir kez daha doğrular. Yıllarca işletmeye açık tutulmuştur.Salı günü kadınlara diğer günler erkeklere açık tutulmakta iken 1983 yılında ekonomik şartlar nedeniyle işletmeye kapatılmıştır. SABAH (ŞEYH MUHİTTİN YAVSU)HAMAMI : Kale dibinde, Kayadibi Mahallesindedir. Yapı, her yönden konutlarla çevrilmiş durumdadır (Resim i 78). Aşağı tarafta, güney-batıda Ulu Cami yer alır. Günümüzde kullanılan yapı, çifte hamam olup, yazıtsızdır. Kentin en eski yapılarındandır. Vakfiye kayıtları yanı sıra 138, özellikleri XV.y.y. sonu-XVI. y.y. başına vermemize neden olur. Halk arasında "Sabah Hamamı" diye bilinir. Yapıya yukarıdan, kaleden bakıldığında, her iki kısmın örtüleri açıkça görülür. Yüksek kasnaklı soyunmalık kubbelerinin kiremitlerle örtülü olmasına karşın, öteki kubbelerle geri kalan örtü betonla kaplanmıştır. Örtüdeki bu malzeme, yakın zamanlarda yapılmış onarımdan kalmadır. Beton sıvaların duvarları da kaplaması, özgün duvar yapısını gizlemiştir. Erkekler tarafından daha küçük tutulmuş kadınlar bölümünde; büyük kubbeli soyunmalığın ortasında fıskiyeli bir havuzu, yanlarda da ahşap sekileri vardır. (Plan XX). ılıklıkta, kare kubbeli bir hacim ana mekanı verir. Girişin sağındaki dar bir aralığın ucunda hela bulunur. Öteki uçtaki dikdörtgen planlı odanın ise "ılıklığa" bağlantısı yoktur. Doğrulian sıcaklığa açılan bu oda "Usturalık"dır. Sıcaklık, Deri Hamamında olduğu gibi, enine uzanan dikdörtgen bir ana bölüm ve kubbelerle örtülü iki helvat odasından oluşur. Halvet odalarının arkası su deposu ve külhana dayanmıştır. ılıklığın sol yanında yer alan usturalık da merkeze açılmaktadır. Üstü, gelişmiş aynalı bir tonozla örtülü bu odayı, fil gözü açıklıklar aydınlatmaktadır. Hamamda, yalın istiridyeye benzer motiflerle doldurulmuş tromplar ya da stalaktitlerden oluşan sistemler, kubbelere geçişlerde kullanılmış ögeler olmaktadır. Erkekler kısmına gelince: Soyunmalığın büyük kubbesi, kadınlar tarafındakinden biraz küçük tutulmuştur. Oysa öteki bölümler, kadınlar tarafındakilerden büyüktür. Ilıklığa geçildiğinde, sağda dar bir geçişle ulaşılan hela ve hemen yanında yer alan kubbeli bir oda vardır. Soyunmalığa açılan ilk hacım da kubbelidir. Kubbeye geçişte stalaktitli pandantiller kullanılmıştır. Kubbe eteğini dolanan bir sıra stalaktit dizisi ile görüntü daha da zenginleşir. Sıcaklık, ılıklık tarafındaki eyvanın, yerini ılıklığa bırakmasıyla alışılmış dört eyvanlı planını yitirmiştir. Böylece de, dört eyvanlı dört halvetli alışılmış düzen, yerini üç eyvanlı üç halvetli düzene bırakmıştır. Eyvanlardan sağdaki de, sonradan bir duvarla bölünerek ikiye ayrılmıştır. Ortadaki büyük kubbenin altında, sekizgen bir göbek taşı yer alır. Eyvanlarda örtü ya düz ya da tonozdur. Halvet odalarının örtüsü ise kubbedir. Genellikle iki sıra üzerine düzenlenmiş filgözüyle aydınlanan kubbeli hacimlerde, kubbeye geçişler de, tromp, pandantif ve üçgenli kuşak gibi değişen düzenler kullanılmıştır. Bazılarında dolgu olarak stalaktit sıraları kullanılırken, köşeler arasına da yine farklı biçimlerde sağır kemerler yerleştirilmiştir. Su deposu ve külhan kısmıyla tamamlanan Sabah (Şeyh Yavsu) Hamamı, kentin tarihsel dokusunda, az sayıdaki erken örnekler içinde seçkin bir yere sahiptir. Hele vakfiyelerden yaptıranın Şeyh Yavsu olduğunun belirlenmesi önemini daha da arttırır. Hamam Değerlendirmesi İskilip'in günümüze ulaşan iki eski hamamı, kentin tarihsel bütününde, XV. y.y. dokusunu oluşturan az sayıdaki örnek arasındaki yerlerini alırlar. Hele birinin, İslam Öncesine Roma Dönemine dek inen geçmişi, tarihsel perspektife yeni bir boyut katar. Hamamların bulunduğu semt, yerleşmenin en eski yapılarını içeren bir yer olması bakımından da önem taşır. Burası kaya mezarlarının bulunduğu, Kale dibi Mahallesidir. her ikisi de, Kale dibindeki konutlarca çevrilmiş olan Hamamlardan, bir yer altı Hamamı olan Deri Hamamının varlığı, ancak pek azı görülebilen kubbeleriyle belirir. Kapısına on bir basamaklı bir merdivenle inilerek varılan, Deri Hamamı, Roma döneminden gelme eski yapısının üzerine XV. y.y.da yapılmış bugünkü düzeniyle, bir Türk Hamamı haline getirilmiştir. 139 Hamamın gösterdiği üç bölümlü asıl kuruluş, İslam öncesi Hamam şemalarına, hele Roma Hamamına yakın bir plan verir. (bkz Plan XIX) Eski planına, sonradan, Türk Hamamlarında gerekli olan Soyunma ilk bölümü eklenmiştir. 140 Yine ahşap-kubbeli - bu bölümden başka sonradan yapılan değişimlerde, çeşitli hacimsel düzenlemelere de gidilmiştir. Böylece, eski temeller üzerinde, bir XV. y.y. Türk Hamamı kurulmuştur. Halk dilinde dolaşan söylentiye bakılırsa, hamam bir rastlantı sonucu ortaya çıkarılmıştır. Bu da, hamamın ilk yapımını, İslam öncesi döneme indiren görüşü güçlendirir. Kale dibindeki öteki hamam ise, Şeyh Muhittin Yavsi ya da halk ağzındaki adıyla Sabah Hamamı olarak bilinen XV. y.y. sonlarında yapılmış bir çifte hamamdır. Erkekler kısmı; dört eyvan, dört halvetten oluşan ve sık görülen düzenin, soğukluğa ayrılan hacimlerle bozulmasıyla, bir eyvan ve bir halvetini yitirerek üç eyvan ve üç halvetli, ortası kubbeli bir plana dönüştüğünü gösterir. Daha küçük ölçülerle tutulmuş kadınlar kısmı, ise; boyuna eksen üzerinde üç bölümlü düzeniyle, çorum-Osmancık'ta yine bir XV. y.y. yapısı olan Paşa Hamamına benzer. Her ikisi de büyük kubbeli, soyunmalıklarıyla tamamlanırlar. Hamamlarda, tromp ya da üçgenli geçişler, kubbe eteklerini dolanan stalaktit sıralı kuşaklar, yine stalaktit dolgulu geçiş öğeleri birbirinden farklı, hareketli görünümler getiren düzenlemelerdir.
  25. _asi_

    Çorum kaleleri

    Boğazköy Kalesi (Sungurlu) Hitit devletinin başkenti olan Boğazköy de (Hattuşaş) yapılan bilimsel çalışmaların ilki l906-l916 yıllarında Hugo Wincker ve Theodor Makri tarafından yürütülmüştür. Ardından l93l-l939 yıllarında Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Kurt Bittel kazı yapmıştır. Burada da sürdürülen kazı çalışmalarında Hatti, Hitit, Frig, Galat, Roma ve Bizans dönemlerine ait kalıntılarla karşılaşılmıştır. 1980’den sonra kazıları Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Alman Doğu İncelemeleri Kurumu adına Dr.Peter Neve yürütmektedir. Hitit Dönemine ait olan Büyük Kale (Kral Kalesi) M.Ö XIII.yüzyıla tarihlendirilmiştir. Bu dönem Büyük Hitit Krallığı dönemi olup, bu kale aynı zamanda Hattuşaş yerleşiminin çekirdeğini oluşturmaktadır. Kale 140x 250 m. ölçüsünde geniş bir alana yayılmıştır. Buradaki en önemli kalıntı ise Kral Sarayı ile iki katlı Arşiv yapısıdır. Bu bölgede l936 yılından itibaren 4000’den fazla kitabe ele geçirilmiştir. Bu yerleşim 6 km. uzunluğunda bir surla çevrilmiştir. Kaletepe (Merkez) Çorum Kuşsaray’ın güneybatısında bulunan Kaletepe Hitit döneminde yapılmıştır. Oldukça korunaklı olan kalenin duvar kalıntıları günümüze gelebilmiştir. Kalenin boğa başlı kabartmalı kapısı Çorum Müzesi’ndedir. Çorum Kalesi (Merkez) Çorum İl merkezinde, Kale Mahallesi’nde bulunan Çorum Kalesi’nin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber Danişmentliler veya Selçuklular zamanında yapıldığı bazı kaynaklarda yazılı ise de, büyük olasılıkla Bizans döneminde yöreye hakim bir tepede yapılmıştır. XVI.yüzyılda Çorum’a gelen Evliya Çelebi, şehrin kıble yönünde bulunan kalenin Sultan Kılıçarslan tarafından yapıldığını söyledikten sonra kale içerisinde birkaç evin bulunduğunu da belirtmiştir. W.F.Ainsworth 1842 yılında Çorum’a gelmiş, kalenin eski malzeme ile yapılmış olduğunu belirttikten sonra duvarlarının farklı zamanlarda yenilendiğini ileri sürmüştür. Bundan sonra da kale yenilenirken eski planının korunduğunu, duvarlarında çok sayıda antik mermer sütunlar, Bizans dönemi mezar taşları, heykeller ve yazıtların da devşirme olarak kullanıldığını belirtmiştir. Aynı yıl Çorum’dan geçen gezgin W.J.Hamilton şehrin güneydoğusundaki tepede bulunan kalenin Kanuni Sultan Süleyman tarafından yapıldığının halk arasında söylendiğini kaydetmiştir. Ayrıca kalenin tanımını yaparak kare planlı ve yuvarlak kuleleri olduğunu, duvarlarında yapı malzemesi olarak çok sayıda kitabenin kullanıldığını, bunların arasında da Bizans dönemine ait devşirme malzemenin yer aldığını belirtmiştir. Bizans dönemine ait kalede çok sayıda mimari parçanın kullanılmış olmasından ötürü çevrede Erken Hıristiyan dönemine ait bir kentin olabileceğini de ileri sürmüştür. Bu arada halktan bu parçaların yakındaki Karahisar kalıntılarından getirildiğini de öğrenmiştir. Değişik zamanlarda onarım geçiren kalenin duvar kalınlıkları 2.40 m;yüksekliği de 7.35 m.dir. Kale 80.00 x80.00 m. ölçüsünde kare planlıdır. Sur duvarlarının köşelerine ve ve kapı üstlerine burçlar yerleştirilmiştir. Düzgün kesme taşa ve kaba yontma taştan yapılmıştır. Bunların arasında Roma dönemine ait devşirme parçalar da kullanılmıştır. Bu taşların bazıları üzerinde Grekçe yazılara rastlanmıştır. Kale Selçuklu mimari özelliklerini yansıtmakta olup kale ile ilgili yazılı kaynaklarda bazı bilgiler bulunmaktadır. Buna göre 1571 tarihli yazılı belgeler ile kaleye su getirilmesini öngören bir belgede “Sultan Süleyman hayratıdır” diye bir ibareye rastlanmıştır. Osmanlı döneminde kale içerisine yerleşim olmuş ve bu arada da içerisine bir mescit yapılmıştır. İskilip Kalesi (İskilip) Çorum İskilip ilçesinde, yaklaşık 100 m. yüksekliğinde doğal bir kayanın üzerine yapılmıştır. Hititler döneminden kalan kalenin yapımında moloz taşlar kullanılmıştır. Hitit döneminden sonra da kale değişik dönemlerde kullanılmıştır. Güney yönündeki kapıdan içerisine girilen kalenin güneyinde kayalara oyulmuş mezarlar bulunmaktadır. Yukarıya doğru daralacak biçimde yapılan kalenin dört yanına burçlar yerleştirilmiştir. Osmanlı döneminde yerleşime sahne olmuş, içerisine bir mahalle bir mescit yapılmıştır. Osmancık Kalesi (Kandıber Kalesi) (Osmancık) Çorum’un Osmancık ilçesinde Kızılırmağın kuzeyinde doğu-batı yönünde bulunan kale 275 m. yüksekliğinde doğal bir kayanın üzerinde yapılmıştır. Kandıber Kalesi ismi ile de tanınan kalenin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı kesin olmamakla beraber Selçuklular zamanına ait olduğu sanılmaktadır. Bununla beraber kale değişik dönemlerde birkaç kez onarılmış, özelliğini yitirmiştir. Bu kale aynı zamanda İstanbul’dan Amasya’ya kadar uzanan ticaret yolu üzerinde olup, karakol kalesi niteliğindedir. Kalenin güneyindeki Roma dönemi kaya mezarları Romalıların burada yaşadığına işaret etmektedir. Kare planlı kalenin yapımında horasan harçlı moloz taş kullanılmıştır. Ayrıca içerisinde kayalara oyularak yapılmış hamama ait kalıntılarla da karşılaşılmıştır.Günümüze oldukça harap durumda gelmiştir. Hacı Hamza Kalesi (Kargı) Çorum, Kargı ilçesindeki bu kale aynı zamanda ilçenin ilk kurulduğu yerdir. Bu yerleşimin çevresi surlarla çevrili bulunuyordu. Hacı Hamza Kalesi ve içerisine aldığı yerleşim alanı XVI.yüzyıla tarihlendirilmektedir.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.