Canraşit tarafından postalanan herşey
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Efendim, iyi bakarsanız, görebilirsiniz ki; hem 2010'da AKP'nin YÖK yönetmeliği değişikliği ile giriştiği Türban serbestliği girişimi ile ilgili söylemine itiraz ama Hepar'ın aynı minvaldeki yani -YÖK'le veya değil farketmez- Türban serbestliği deklerasyonunu kabullenme bağlamındaki çelişki( çünkü, 2007'de YÖK'e dayanılarak yasak savunulmuş ), hem de 2007-2011 kıyaslamasından YÖK'e karşı alınan tavır ile ilgili çelişki devam ediyor. Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Efendim, AKP'den önce diyanet yok muydu ? Ve ayrıca, Diyanet'in varlığı din desteklenmesi demek değildir. Diyanet, vergiler karşılığı din hizmeti verilmesi ve ibadethanelerde dinin siyasete alet edilmesine engel olmak için vardır. Hem dediğiniz gibi bile olsa, '' derin dünya devleti''nin Diyaneti kurdurduğuna dair bir belgeniz de yok. Yalnızca hayal var, kurgu var. Saygılar sunarım.
-
Aile İmamlığı
Olabilir beyefendi, bir dini anlayış bu dediğiniz her şeyi içerebilir ancak '' .dindar başkadır, dinci başkadır ''. Eğer bu tür bir dini anlayışı benimseyen bir kişi, eski devirlerde olduğu gibi '' din temelinde bir birlikteliği '' değil de, '' ulus temelinde bir birlikteliği '' kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, asla dini anlayışını siyasete karıştırmaz. Çünkü, bir ulusu oluşturan bireylerin sahip oldukları yalnızca tek bir tür dini anlayış ve inanç türü değil, her çeşit dini anlayış ve inanç türü vardır. Laik eğitim de bir yönüyle bunun için vardır. Yani; dinin siyasete alet edilmesinin ulus devlet yapısı için yanlış olduğunun anlatılması, öğretilmesi için vardır. Onun için, diyanetin dini desteklemesi söz konusu bile değildir, diyanet ibadethanelerden siyaseti uzak tutmak için vardır. Eğer, diyanet olmasaydı, her çeşit cemaat ve tarikatlere ait camilerde, din siyasete alet edilerek, dinciler daha çok taraftar kazanır ve şeriat devletinin kurulması için hiç bir engel kalmazdı. Yani; tam tersine, dini cemaatlere ve tarikatlere bırakmak, '' dini desteklemek '' olurdu. Netice itibariyle, hen diyanet sayesinde hem de laik eğitim ile çağdaş değerlerin öğretilmesi, anlatılması sayesinde Türkiye'deki Müslümanların önemli bir kısmı şeriat istemiyor, yani; dini siyasete alet etmiyor. Saygılar sunarım.
-
Aleviler...
'' Klasik bir bilgisayarda istediğimiz an bilgisayardaki bitlerin hangi halde olduğunu tam doğrulukla öğrenebiliriz. Tuhaf belki, ama, bir kuantum bilgisayarının hangi halde olduğunu bilmek teorik olarak imkansızdır. Kuantum bilgisayarını oluşturan kübitlerde hangi çakışma halinin saklı tutulduğunu tam olarak belirleyemeyiz. Yani, bilgisayarın herhangi bir andaki hali hakkında sadece kısmi bir bilgiye sahip olabiliriz. Böylelikle, kuantum bilgisayarları için algoritma tasarlamak, bir taraftan kuantum mantık işlemlerinin ve hallerinin geniş yelpazesinden faydalanmaya çalışırken diğer taraftan bilgisayarın içindeki bilgiye erişim kısıtlılığı arasındaki hassas dengeyi tutturma uğraşı anlamına gelecektir. '' Kaynak : -http://forum.donanimhaber.com/m_7822672/tm.htm- Saygılar sunarım.
-
Aleviler...
'' 1920'lerde, atomik fenomenlerin kuantum kuramı yaratıldı. Einstein bunun, yanlış olduğu için değil( deneyler konusunda aynı görüşte idi), onun fiziksel gerçeklik konusunda tam olmayan bir tanım verdiğini hissettiği ve dünyanın nesnelliği ve determinizmini reddettiği için, reddetti. Niels Bohr ile büyük tartışmaları başladı. '' Kaynak : -http://www.zamandayolculuk.com/cetinbal/einsteinkuantum.htm- Bkz. Evrim Teorisi, Big Bang Teorisi.( Kaotik bilimsel teoriler ) '' Dünyanın tüm yüzeyini aralarında birkaç santimetre aralık olan ölçüm cihazlarıyla donatsanız ve her cihazdan saniyede bir ölçüm alsanız bile, cihazlar arasındaki boşluklarda ve saniyeler arasındaki zaman dilimlerinde gözünüzden kaçan minik hadiseler, zamana bağlı tahminlerinizin kesin olmasını engelleyecektir. Kısacası, bu aşılamaz kesinlik engelinden dolayı, televizyonlarda ve meteoroloji sitelerinde ancak birkaç günlük hava tahminlerini izleyebiliyoruz. '' Kaynak : -http://www.genbilim.com/content/view/6091/39/- Saygılar sunarım.
-
Aile İmamlığı
Bu söz, sahibini ırkçı, Türkçü filan yapıyor mu? Bence alakası bile yok! Bu söze bakılıp, bu sözü söyleyeni ırkçılıkla Türkçülükle suçlamak için en küçük iler tutar bir dayanak var mı? Kesinlikle yok! '' Dön baba dönelim ''yapacaksak, bir de ifadeleri '' cımbızlamadan '', tamamına baksak; Saygılar sunarım.
-
Aile İmamlığı
Efendim, öncelikle, tartışmada ortaya konulan fikrin '' ne için '' savunulduğuna değil, fikrin kendisine odaklanılmalıdır ve; Çünkü bakanları Cumhurbaşkanı değil, Başbakan istifaya zorlar. Ayrıca; Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Motamot tercümeden '' İslam Terör, Şiddet dinidir '' anlamını çıkaran birisi, Hz. Pamukoğlu'nun '' Doğru din kültürü''nü, '' dinin devamlı olarak bir korku, titreme, şikayet ve dilenme olarak algılanmaması '' şeklinde tanımladığı kendisine gösterilince çark edip; diyor. Bu çelişkidir ve ilaveten dinin siyasette kullanılmasına şiddetle karşı çıkan birisi, din hakkında olumlu görüş bildirerek, dini pozitif yönde kullanma sinyalleri veren bir parti liderini ELEŞTİRMİYOR ! Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Beyefendi, iki çelişki örneğini birbirine karıştırarak sıyrılmaya çalışamazsınız. 2007'deki sözleriniz YÖK ile ilgili tutumunuzu gösteren bir örnektir. O zaman bilgisizlikten diyelim. Çünkü; Üniversitelerin kılık ve kıyafet yönetmeliği yoktur. YÖK'ün kılık ve kıyafet yönetmeliği vardır. Ve bu yasak, bu yönetmeliğe dayandırılmıştır. Sizin bu yasağı yönetmeliğe dayanarak savunmanız da, YÖK Genel Kurulu AKP'lilerin eline geçmeden önce idi. Yalnızca bu da değil, bakın '' itiraf niteliğinde '' başka bir örnek; Ondan sonra; 2010'daki şu sözleriniz ise; AKP'lilerin eline geçen YÖK'ün Yönetmeliğinde yasağın kaldırılması için değişiklik yapma girişimi üzerine söylenmiş. Osman Pamukoğlu'nun bu konudaki görüşünü gösterdikten sonra ise; Saygılar sunarım.
-
Aile İmamlığı
Efendim, dinlerin siyaset olduğu çağ artık geride kalmıştır. Başka bir başlıkta bunların cevabını vermiştim : '' Din aidiyeti tarihte tarım toplumlarında birleştirici rol oynamış, sanayi devriminden önce burjuvazinin ortaya çıkışı ile yerini Ulus aidiyetine bırakmıştır. Laiklik fikri, Fransa'da burjuvazinin( kentsoyluluk ) ve ulus bilincinin gelişimine, soylular ve Kralla beraber yönetimde söz sahibi olan bir sömürü aracı olarak kurumsallaşmış-din olan Kilise kurumunun yetkisinin kentsoylular ve köylüler tarafından elinden alınmasına paralel olarak ve öncesinde, dünyevi işlere engel olmasının engellenmesi için dinin vicdanlara indirgenmesi gerekliliği üzerine düşünce üreten aydınlar sayesinde geliştirilmiştir. Burada dinin kendisine karşı değil, bir sömürü ve devlet yönetimine kural koyma aracı olarak kullanılmasına karşı bir başkaldırıyı görüyoruz. Çünkü, bir toplumda din aidiyeti birleştirici bir unsur olduğu zaman, ister istemez dini referans alan hukuk kurallarının da olması kaçınılmazdır. Oysa, bir toplumda ulus aidiyeti birleştirici bir unsur olduğu zaman, din ortak bir payda olmaktan çıkar ve ister istemez din dışı yani insan düşüncesini referans alan hukuk kurallarının da olması kaçınılmaz hale gelir. Böylece, ulus içerisindeki vatandaşların çoğunun mensup olduğu dinin, azınlıkta kalan ve din mensubiyetleri farklı olan diğer vatandaşların üzerinde baskı oluşturması önlenir. Bu bağlamda, bir ulus devlette, kişi hem laik hem dindar olabilir. Devletin laik olmasını kabul etmesi laik olması için yeterlidir. '' '' Ülkemizde, demokrasinin olmazsa olmaz koşulu ''laiklik ilkesi'ni dinsizlik olarak anlayan iki kesim vardır. Biri malum Siyasal İslamcılar, diğeri de kendini '' çağdaş sayan '' fakat nitelik olarak Siyasal İslamcılardan çok farklı bir bakış açısı olmayan, gerçekte evrensel, çağdaş değerleri irdelemeden, özümseyemeden adeta bir dogma olarak kabul etmiş, bir kısım sözde ''aydınlar ''dır. Bu tablo, bize 12 Eylül sonrası ortaöğretim müfredatlarından '' Felsefe '' ve '' Mantık '' derslerinin hangi amaçla kaldırıldığını, '' Tarih '' ve '' Sosyoloji '' derslerinin neden ezberci bir yaklaşımla verildiğini, neden bu toplumun, adeta '' batının yalnızca ilim ve tekniğini alalım '' diyen İslamcıların düşünceleri doğrultusunda Matematik, Fen derslerinin daha önemli olduğuna inandırıldığını da çok net açıklar. Oysa, batıdaki bilimsel ve teknolojik gelişmeler, batının felsefi düşünsel gelişiminden soyutlanabilecek olgular değildir. Bu bağlamda sosyoloji profesörü Emre Kongar'ın bu yazısını dikkatle okuyup anlamak, özümsemek, kavramları doğru kullanıp, batı tarafından bize dayatılan ( layık görülen ) yönetimleri, yine batı tipi oryantalist bir bakışla değil, gerçekten batılı bir anlayışla bertaraf etmek için önem arz etmektedir. '' Ve EMRE KONGAR'IN yazısından bir bölüm : '' Şimdi bir de "laiklik devlete mahsustur, bireyler laik olamaz" safsatası savunuluyor. Hem de de nasıl bir mantıkla? Gerekçesi doğru, sonucu yanlış bir söylemle! Önce deniyor ki, "laiklik din midir ki, müslümanlıkla karşı karşıya gelsin?" Doğru. Hem de çok doğru. Nitekim laiklik bir inanç, bir din olmadığı içindir ki, müslümanlıkla da öteki dinlerle de çelişmez ve karşı karşıya gelmez. Yani insanlar hem laik hem de müslüman olabilir. Aynen hem laik hem hırıstiyan; hem laik hem de ateist olunabileceği gibi. Ama insanlar hem müslüman hem hırıstiyan, ya da hem müslüman hem ateist veya hem hırıstiyan hem musevi olamaz. Bu anlamda, dinlerin yasaklandığı Sovyetler Birliği laik değil, ateist bir devletti. Türkiye Cumhuriyeti ise kurulduğundan beri, ateist değil, laiktir. Tüm devlet mekanizması, müslüman bir toplumda, laik bir devlet modeline göre biçimlendirilmiştir. Bugün de (bazı eksiklik ve fazlalıklarıyla) bu model, yani laik devlet modeli geçerlidir. Laiklik, devletin, vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde, inançlara göre ayrım yapmaması ve ayrıca, herhangi bir inancın, özellikle de egemen olan inancın, öteki inançlara baskı yapmasını önlemesi demektir. Bu son nokta, yani devletin dinsel baskıyı önlemesi, "laik ve demokratik devletin" en önemli görevleri arasındadır. Çünkü her insanın inanç özgürlüğünün, özellikle de çoğunluğun inancına karşı korunması, demokratik bir devletin vatandaşlarına karşı olan görevlerinin başında gelir. İşte devlet yapısındaki bu ilkeyi uygun bulan herkes "laiktir". Aynen demokratik devleti destekleyenlerin "demokrat", aynen serbest piyasa ekonomisinden yana insanların "liberal", aynen sosyal devletten yana olanların "sosyal demokrat" olduğu gibi. Demokratlık, liberallik, laiklik, din niteliği taşımadıkları için, bu kavramlar hiç bir inanç ile, hiç bir din ile çatışmaz. Yani bir müslüman, bir hırıstiyan, bir musevi, hem dindar olabilir, hem demokrat, hem laik, hem de ekonomik düzen konusundaki yaklaşımına göre, liberal; sosyalist veya sosyal demokrat. Bu çerçevede "Devlet laik olabilir, bireyler laik olamaz" demek, ancak, müslüman olanların, demokrat ve laik olamayacakları inancını yansıtan, şeriat devletinin müslümanlığın gereği olduğu konusundaki siyasal ve ideolojik yaklaşımı kamufle eden bir söylemdir. '' Saygılar sunarım.
-
Aile İmamlığı
Bakalım öyle miymiş ? Sayın quazimolo'nun Atatürk'ün "KÜRTLERE ÖZERKLIK"vereceğini ima ettiği alıntısının yer aldığı yazısına verdiğim cevap : Bir de aynı iddialara karşı sayın Politika'nın savunması neymiş bakalım : Atatürk'ün kayıt altına alınmış röportajını inkar ve etnik milliyetçilik çizgisinde savunma ( ! ) ...... Hangi cümlemden bunu çıkardınız beyefendi ? ...... Alıntıladığınız yazımdaki şu cümlemi okumuş olduğunuzu varsayarak söylemeyim ki, erdemden bahsetmeniz gerçekten manidar olmuş : ...... Görüldüğü gibi, iki arkadaşımız da Atatürk Milliyetçiliğinin ne olduğunu tam kavrayamamış. Biri beni ırkçılıkla suçluyor, diğeri ise Atatürk'e iftira atmakla ve somut bilgi ortaya koymamakla... Atatürk Milliyetçiliği tanımı, kan bağını yani ırksal yakınlığı baz alan Alman Milliyetçiliği gibi değil, vatandaşlık bağını baz alan Fransız Milliyetçiliği gibidir. '' Türkiye Türklerindir '' sözü Atatürk Milliyetçiliği çizgisinde yorumlandığı müddetçe de sorun yoktur. Umarım daha anlaşılır olmuştur efendim. Saygılar sunarım.
-
Aile İmamlığı
Çünkü, bu millet etnik olarak Türk ve Kürt olarak ayrılmıyor da ondan. Peki nasıl ayrılıyor yani tasnif anlamında. Kürt ve Kürt olmayanlar gibi. Ya da Laz ve Laz olmayanlar gibi. Ya da Arnavut ve Arnavut olmayanlar gibi. Bu böyle gider... Onun için, devletin ve milletin adı, Kürt olmayanların Devleti veya Milleti diye bir şey olmadığından, Laz olmayanların devleti ve milleti diye bir şey olmadığından, Arnavut olmayanların devleti ve milleti diye bir şey olmadığından adalet anlayışına bir terslik durumu yok. Türk ırkından olanlar da kendisini Türkmen, Azeri, Tatar olarak tanımladığından onlara da bir ayrıcalık yapılması mevzu bahis değil. İşte tam da bu nedenle zaten camilere diyanet vasıtasıyla siyaset sokulmaması önem kazanıyor. Çünkü, bir dini anlayışın devlet üzerinde söz sahibi olma iddiası varsa bir dindarın bunun için çalışması dini siyasallaştırmak demektir. Bunun olmaması için gereken kontrol de diyanet sayesinde hutbelerden siyasetin uzak tutulması ile mümkün olur. Saygılar sunarım.
-
Aleviler...
Efendim, Metafizik'in ontolojik manada ortaya sürdüğü nedenler beğenilmeyebilir demiştim. Fakat, Metafizik'in bu nedenlerin bilinemeyeceği iddiası asla va kat'a yoktur. Nihilizmin bilimi kabul etmesi fakat toplumsal sorunları bilimin çözemeyeceğini kabulü noktasında indeterminizmi çağrıştırdığı düşünülebilse bile, insan iradesini reddetme noktasında İndeterminizmden fersah fersah uzakta olduğunu söyleyebilirim. Tasavvufla, Nihilizmin de varlığı reddetmeleri açısından ortak noktaları olduğu söylenebilir ancak Metafizikle Nihilizmin uzaktan yakından ilgisi yoktur. Kaldı ki, bilim felsefesine ait birer dal olan İndeterminizmi ve Determinizmi diğer felsefe kollarına ait akımları değerlendirme aracı olarak kullanmak yanlıştır. Bu tamamen sizin çıkardığınız bir yöntem olmalı. Ben ise, nerden size uydum onu da bilmiyorum. İndeterminizm subjektif determnizmin mümkün olmadığını savunduğu için, yarın güneş doğmasını gerektirecek hiç bir nedeni determinizmin aksine hiç bir zaman bilemeyeceğimizi söyleyebilir ancak bu nedenin bizim dışımızda var olabileceği düşüncesini de savunur. Çünkü, yarın güneş doğmasını gerektirecek hiç bir neden gök mekaniğinin kaotik olması nedeniyle hiç bir zaman bilinemeyecektir İndeterminizm'e göre. Fakat, bu nedenlerin bilinemeyecek olmasının, o nedenlerin soyut nedenler olduğunu gösterdiğini savunmamaktadır. İndeterminizm bu değildir. Biz de takip ediyoruz elbette sizin gibi, fakat yapılanları da hor görmemek gerekir. Bu arada fotonlarla çalışan bir işlemcinin bulanık mantıkla bir ilgisi olduğunu zannetmiyorum. Efendim, bilim adına konuşuyorsunuz ama hem Newton teorisinin hem de Einstein teorisinin determinist teoriler olduğunu gözden kaçırıyorsunuz. Yani, bu delinme öyle böyle değildir. Sivri ucu üzerinde durdurulan bir kalemin ne tarafa devrileceğini de öngöremiyorsak, hesaplayamıyoruz demektir bu da determizmin ihlali demektir. Kaos ve Kuantumun determinizmi ihlal eden olgular oldukları biliniyor. Belirsizlik yasalarda değildir ve problem boyutta da değildir. Fakat, bunlara rağmen determinizmden vazgeçilmesi gerekir diye bir zorunluluk da yoktur. Çünkü, bu bir felsefedir. Bu felsefeden vazgeçmemek için gerçekleri inkar etmek gerekmemektedir. Saygılar sunarım.
-
Kediler hakkında doğru bilinen yanlışlar
Efendim, madem bir kedi seversiniz-ki bundan tabii ki memnunum-, sizden şu kıyaslamayı yapmanızı rica edeceğim : Annelik güdüsü köreltilmiş bir kedi mi görmek daha acı vericidir, o kedinin doğacak yavrularının yaşama güdülerinin köreltilmesi mi, daha doğrusu ölümleri mi ? Gerçek doğada olsak, inanın böyle bir şey yapmak aklımın ucundan geçmez. Ama, 10 dakika önce oynadığınız yavru kedinizin arabanın altında kalıp kafasının ezildiğini görmek inanın çok acı. Dünyada insan elinin değmediği, dolayısıyla tahrip olmamış çok az yer kaldı. Ki bu kedi hayvanını doğadan koparıp şehirlere salan da yine insanoğlu. Mısır'daki kedi soyunun fare mücadelesi için gemilere alınıp bu yolla Avrupa'daki şehirlere taşındığını biliyoruz. Ama, günümüzde özellikle teknolojinin hızla gelişmesi şehirlerin kediler için doğadan çok daha çetin ortamlarda yaşam savaşı verdikleri ortamlar olmasına neden olmuştur. Gönül ister ki, hep ait oldukları ekosistemde kalsınlar. Fakat, görüyoruz ki, doğada bile nesilleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Kaldı ki, ben kedilerin hepsini kısırlaşıralım ve nesilleri kurusun da demiyorum. Yalnızca, sahiplenip benimsediğimiz hayvanların üremesini kontrol altına almaktan bahsediyorum. Saygılar sunarım.
-
Tatlıses'e Suikasti TAK ÜSTLENDİ
Sayın Gecekuşu, bu ifade benimkinden daha doğru olmuş. Evet efendim, gülüyoruz acınacak halimize, '' millet olarak '' ! Ayrıca, konuyu her yönüyle ele alıp toparladığınız için de çok teşekkürler. Saygılar sunarım.
-
Kediler hakkında doğru bilinen yanlışlar
Peki, o zaman kaçak avlanan avcıları da önlemeye çalışmayalım, ormanların insan eliyle yakılmasına da ceza vermeyelim, aşırı CO2 salınımını da önlemeye çalışmayalım. Çünkü nasıl olsa vaşaklar yaşama güdüleri ile bir yolunu bulurlar, olmadı insan eliyle yaşanan bu kısa tahribat döneminde bile evrim geçirip, geçinip giderler. Ve hatta, insanlar da doğum kontrol hapı kullanmasın. Bebek ölümlerini de engellemeyelim. Sokaklarda yaşama güdüsü ile '' yolunu bulan '' evsizler ''de devletlerin çözmeye çalıştığı bir sorunu olmasın ve diğer insanlar da onların durumuna duyarlı olmasın. Çünkü, özünde insan da '' doğanın çocuğu '' değil mi ? Nasıl olsa bir şekilde '' yolunu bulur '' değil mi ? Saygılar sunarım.
-
Aile İmamlığı
Efendim, kelime oyunlarını kimin yaptığı çok net olarak görülmektedir : Ayrıca, şimdiye kadar ortaya koyduğum somut bilgileri yetersiz görüp daha fazla somut bilgi istiyorsanız buyrun size yeni bir somut bilgi : Çok değerli bir hukukçu olmasına rağmen, '' MAHMUT ESAT BOZKURT '', BAŞBAKAN İSMET İNÖNÜ TARAFINDAN ADALET BAKANLIĞI GÖREVİNDEN, IRKÇI GÖRÜŞLERİ NEDENİYLE UZAKLAŞTIRILMIŞTIR. Saygılar sunarım.
-
Aile İmamlığı
Evet efendim, bu büyük yanılgıya birilerinin düştüğü çok net olarak görülüyor. Bunun sebebi, '' temel'' de düz demir kullanılması olabilir mi acaba ? Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Efendim, '' türbanın dini simge olarak algılanmaktan çıkması durumunda üniversitelerde serbest bırakılabileceğini taaa AKP bu konuda anayasa değişikliği önerisi tartışılırken söylememişsiniz '' diyen oldu mu ? Türban'ın dini simge olduğu için değil '' siyasi simge '' olduğu için yasaklandığını daha kaç kere söylemeliyim ? Öyle olmasa, Erdoğan'ın '' Velev ki siyasi simge olsun...'' diye cümlesinin bir anlamı olabilir mi ? '' Farketmez ha dini ha siyasi '' de diyemezsiniz, çünkü; devrim kanunlarına göre zaten ibadethane dışında herhangi bir dini kisve, simge kullanmak yasaktır. Günümüzde uygulanmasına gerek olmadığı ( bu ayrıca tartışılır ) için uygulanmıyor olması, bu kanunun yalnızca üniversitelerde uygulanması gerektiğini de gerektirmez. Dincilerin yani Siyasal İslamcıların bayrak yaptığı bir nesne siyasi bir nesne olur, Müslümanların bayrak yaptığı bir nesne dini simge olur. Bu ayrımı öncelikle görmeden doğru tartışma yürütmek de mümkün değildir. Bir de şu var tabii; Türbanı '' yalnızca dini simge '' olarak Siyasal İslamcılar görebilir. Çünkü adı üstünde '' siyasal '' İslamcı, yani; İslamı siyasallaştıran bir akıma mensup. Fakat YÖK, bu yasağı, türbanı onların gözünden değil, kendi gözünden değerlendirerek dini simge değil, siyasal simge olduğu gerekçesi( bence de böyle ) ile koymuştur. Elbette, Türban bir kısım müslümanlar tarafından dini simge olarak görülebilir. Fakat, yasağın kalkmasını, dini simge olarak görülmemesine bağlarsak, belki 100 sene daha beklemek gerekecek. Üstelik, tam tersine, dini simge olarak görülmemesi, ancak bu yasağın kaldırılması ile mümkün olur. Onun için, bu yasak, Türbanın dini simge olarak görülmesini daha da güçlendirmekten başka bir işe yaramadığından bir an önce mutabakatla kaldırılmalıydı, böylece AKP'nin bir zaferi olarak görülmesine engel olunmalıydı. Yani, Türbanın siyasal bir simge olarak algılanmasında bir sorun yoktur fakat dini simge olarak algılanmasını arttırıcı rolü nedeniyle yasaklanması noktasında bir sorun vardır. İşte, Osman Pamukoğlu da bunu gördüğü için, Türban yasağının, süreç içerisinde dini simge olmaktan çıkarsa değil, tam tersine dini simge algısını giderek daha fazla arttırdığı için bir an evvel pat diye kaldırılmasından yana. Sizinle aynı şeyi söylemiyor yani. Onun için, '' Üniversiteler bilim yuvalarıdır. Bilim dogma ile bir arada bulunamaz. Birinin girdiği yerden öbürü çıkar. Taban tabana zıttırlar. O yüzden üniversitelerde dini simge kullanımına kesinlikle izin verilemez. '' dedikten sonra '' Osman Pamukoğlu benim peygamberim değil. Her görüşümüz birebir tutacak diye bir kayıt yok. Fakat üniversitede türban ile ilgili de çelişen bir görüşümüz yok yani! '' demek çok keskin bir dönüşü gösterir. Bu çelişkiyi ortadan kaldırmak için, O'nun sözlerini kendi görüşünüze uydurma çabaları da ya bilinçaltında Pamukoğlu'na dogmatik bir bakışın izlerini gösterir ya da... Ama benim iddiam bu değil ki, bunu nereden çıkardınız ? Benim iddiam, CHP '' üniversitede türban olur, kamuda olmaz '' dediğinde karşı çıktığınız-dı. Eski yazınızdan bunu anlamıştım fakat karşı çıktığınızın yine bugünkü CHP ile o sıralarda aynı söylemi kullanan yani '' üniversitede türban olur, kamuda olmaz '' diyen AKP olduğunu görünce, bugün aynı söylemle karşımıza çıkan HEPAR'a neden karşı çıkmadığınızı sorguluyorum. Düşüncem değişti dersiniz konu kapanır. Fakat, bu çelişki ortada olduğu halde hala çelişki olmadığını savunmak doğru olmaz. Bu kadar basit. Efendim, tekrar altını çizeyim; ben, '' bir parti liderinin diyanetin nasıl çalışması gerektiği hakkında beyan vermesinin dini suistimal olduğunu '' söylemiyorum. Ben, bir parti liderinin diyanetin nasıl çalışması gerektiği hakkında beyan verirken diyanetin çalışmasının varacağı hedefi göstermesinin dini suistimal olduğunu söylüyorum. Sizin deyiminizle doğru çalışmasının ölçütü olan '' motamot tercüme '' nin varması gereken noktanın '' dinin devamlı olarak bir korku, titreme, şikayet ve dilenme olarak algılanmaması '' olacağını söylemiş olmasında bir terslik görüyorum. Dini pozitif anlamda kullanma çabası seziyorum. O nedenle dinin siyasette kullanımına şiddetle karşı çıkan sizin gibi birisinin onu eleştirmesi gerekir diyorum. Ha, O'nu eleştirilemez, tartışılamaz bir noktada görüyorsanız o başka, herkesin inancına da saygılıyızdır icabında... Saygılar sunarım.
-
Aile İmamlığı
Efendim, objektif ve adil bakıyorum zaten. Şöyle ki; biyolojik-gensel-etnik gruplar siyasi birlikler olmadığı, millet tanımı biyolojik değil siyasi bir tanım olduğu için, yani; dolayısıyla Türkiye'de '' diğer milletler '' olmadığı için, bu biyoloji-etnik gruplar için '' önemli değil, sadece Türk önemli '' demiyorum o nedenle bu Türk Irkçılığı olmuyor. Çünkü, Türk sözcüğünün devlet nazarında, yasalar nezninde tek anlamı siyasi bağlılığı ifade eden anlamıdır. Diğer anlamının siyasete karıştırılması yanlıştır. Türk sözcüğünün biyolojik-antropolojik anlamını kullanmak, ancak antropologların, etnologların, sosyologların işi olarak bilim alanında mümkündür, siyasette değil. Diyanet meselesine gelince, camiye gidip, ibadet yapmayı talep etmenin neresi çağdışı, insanlık dışı ve insan haklarına aykırıdır ? Cevap verebilmem için, bunu biraz açmanız gerekir. Saygılar sunarım.
-
Aile İmamlığı
Efendim, herşeyden önce, benim, '' Türkiye Türklerindir sözünü ırkçılık olarak '' yorumladığımı iddia eden kişinin bunu bana alıntı ile göstermesi dürüstlük gereğidir. Çünkü; tartışmanın art niyetli yapılmamasının yolu '' delikanlı gibi '' tartışmaktan geçer. Alıntı yapmadan, neye itiraz ettiğini net bir şekilde göstermeden, demogoji ile yapılan tartışma '' kaçak güreşmeye '' benzer. O nedenle, beni, '' bu ülkede yasayan herkesin vatandaşlık bazinda Türk oldugunu kabul edip Türkiye Türklerindir denildiginde bu Türk sözcügünü ırksal anlamda yorumlamakla '' suçlamak, bunu bana atfedenin kendi çelişkisi olduğunu bile bile yaptığı art niyetli bir girişim olduğunu düşündürten çok net bir veri olur. '' Irk '' sözcüğünü 1920'lerdeki anlamıyla değil de, günümüzdeki anlamıyla ele alıp, '' Yüzde 90'i Türk ve Türk unsurlardan olusan bir ülkede herhalde o ülkenin sahibi TÜRKLER OLACAKTIR. '' cümlesini yazan birisinin, İstiklal Marşı'ndaki '' kahraman ırkıma bir gül...'' dizesini '' ırkçılık '' olarak yorumlayanlardan farklı bir yaklaşımının da olduğunu söylemek mümkün değildir. Üstelik başka bir başlıkta; diyen birisinin aynı başlıkta; '' Yüzde 90'i Türk ve Türk unsurlardan olusan bir ülkede herhalde o ülkenin sahibi TÜRKLER OLACAKTIR. '' deyip, bu başlıkta, Atatürk'ün, '' Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, Istanbullu, Trakyalı, Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır. '' sözünü kendine dayanak yapmaya kalkması da yanlış ve çelişkili düşünmenin daniskasını yapmaktır. Sosyal ve siyasal meselelere, tıpkı yalnızca dinsel pencereden bakmak gibi, yalnızca ırksal pencereden bakmanın Atatürk'çülükle, Ulusalcılıkla uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Efendim, internet ortamı kurtuluş savaşı yapılabilecek bir ortam değildir. Dolayısıyla saflarımızı bozmayalım mantığı ile gerçeklerin üstünü örtmek anlamsızdır. Ben kişilerin ne düşündükleri konusuna da beyinlerini okuyarak değil yazdıklarına bakarak karar verme durumundayım. Dolayısıyla, yazılanlar yanlış ise doğrusunu yazmak, tartışıp doğruyu bulmanın yegane yoludur. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demek de insanın sahip olabileceği en büyük erdem olmalıdır. Saygılar sunarım.
-
Türk Üniversitelerinin Dünya Sıralamasındaki Yeri ve Dünya Sıralaması
Türkiye’nin en iyi üniversiteleri hangileri? Üniversite sayısı sürekli artıyor. Peki ya kalite? İşte asıl önemli olan o! Bu konuda dünyanın pek çok ülkesinde farklı kriterlere göre sıralamalar yapılıyor. Genelde de yayın sayısı dikkate alınıyor. Ama önemli olan başka kriterler de var. Ve kriter sayısı ne kadar artarsa sıralamanın güvenirliği de o kadar artıyor. ODTÜ eski Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut ve arkadaşları, daha önce de bu yönde bir çalışma yapmış ve bu gazetemizde yayımlandığında, büyük yankı uyandırmıştı. Şimdi kriter sayısını artırarak son durumu saptadılar. Tablolar hazırlanırken, aşağıdaki 9 kriter esas alındı ve bu sıralamada her kriter için listenin en üstündeki üniversiteye 100 puan, diğerlerine de aynı oranda giderek azalan puanlar verildi. Daha önceki sıralamalarda eski yeni üniversite ayrımı yapılmasına karşın, tıp fakülteleri olan, olmayan diye bir ayrım yapılmamış, bu da tıbbı olan üniversiteler lehine bir durum yaratmıştı. Şimdi o da dikkate alındı. İşte yeni kriterler, bilgi alınan kaynaklar ve 2 farklı kategoride üniversitelerin performans listeleri. 1) Toplam yayın sayısı (araştırma)-YÖK (2008 yılı için yayımlandı) 2) Kişi başına düşen yayın sayısı (araştırma)-YÖK (2008 yılı için yayımlandı) 3) 2000-2008 arasında çıkan yayınlara 2008’de yapılmış toplam atıf sayısı (araştırma)-ISI 4) 2000-2008 arasında çıkan yayınlara 2008’de yapılmış kişi başına düşen atıf sayısı (araştırma)-ISI ve YÖK 5) 2000-2008 arası yapılan toplam yayın konferans ve atıf sayısı (araştırma) Google Scholar (GS) 6) 2000-2008 arasında öğretim üyesi başına düşen yayın, tebliğ ve atıf sayısı (araştırma)-GS ve YÖK 7) Toplam doktora öğrencisi sayısı (eğitim-araştırma)-ÖSYM 8) Doktora öğrencilerinin toplam öğrenciye oranı (eğitim-araştırma)-ÖSYM 9) Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı (eğitim)-YÖK ve ÖSYM Kimler hazırladı? Prof. Akbulut, listelerin 6 ayda bir yenileneceğini ve sürekli geliştirileceğini belirterek, kriterler konusunda şu bilgileri verdi: “Toplam yayın sayısının sayıca büyük üniversitelerin lehine olduğu düşünülebilir. Ancak o kurumlar da dünya bilimine ülkemiz adına daha çok katkı yapmaktadır ve bu katkıları nedeniyle puan almalıdır. Kişi başına yayın ise, sayıca küçük olsa bile kişi başına üretkenliği fazla olan üniversitelerin bu başarılarının değerlendirilmesi ve motivasyon için gereklidir. Böylece bir yandan büyük üniversiteler toplam üretkenlikten dolayı yüksek puan alırken küçük kurumlar da verimleri yüksek ise fazla puan alabilirler. Performansın sürekliliği 5 ve 6 ile güncelliği ise 1 ve 2 ile ölçülmektedir.” Bu çalışmada ayrıca şu isimler yer aldı: Prof. Dr. Nusret Aras, Prof. Dr. Tunçalp Özgen, Prof. Dr. Engin Ataç, Prof. Dr. Ülkü Bayındır, Prof. Dr. Attila Aşkar, Prof. Dr. Yaşar Sütbeyaz ve Prof. Dr. Bilgehan Ögel, Nergis Gürel, Rafet Çevik, Başak Öztürk Kaynak : Eğitim-Bir-Sen Saygılar sunarım.
-
Aile İmamlığı
Efendim, öncelikle, yazılanları kendi görüşüme göre değil BiLİME göre yani bilimsel olarak tanımlanmış doğru kavramlara göre değerlendiriyorum dolayısıyla yazdıklarım sadece beni değil siz dahil herkesi '' bağlar ''. Ayrıca, '' hiç bir siyasi amaçla yazmadım '' diyorsanız, iddialarınıza SİYASİ BİR DAVA olan '' ERGENEKON '' davasını neden karıştırıyorsunuz ? Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesine karşı yapılan saldırılara karşı en azından aynı safta bulunduğumu gördüğüm birine davaya zarar verdiği konusunda uyarıda bulunmak, sizce '' akıl vermek '' ise, böyle düşünmekte elbette serbestsiniz. Fakat, neyin Etik olup neyin Etik olmayacağını dikte etmeye kalkmak da '' akıl vermek '' olmuyor mu ? Öyle mi ? Peki, Ümmetçilerin, '' TÜRK MILLETI;CERKEZ MILLETI VS.YOKTUR iSLAM ÜMMETI VARDIR '' diyen kim ve bu şekildeki bakış açısını eleştirirken, '' TÜRK MILLETI, ÇERKEZ MİLLETİ, LAZ MİLLETİ VARDIR '' denildiğini anlamak için Türk Dili ve Edebiyatı mezunu mu olmak gerekiyor ? Ve böyle diyen de KİM OLURSA OLSUN '' BÖLÜCÜLÜK YAPIYORDUR '' denilmesi asıl bilimsel bir gerçeğin ifadesi değil midir ? O zaman ben de '' Dincilerin Irklardan hoşlanmadığını kabul etmediğimi '' gösteren bir cümle rica edeyim sizden. Aksi halde, bir '' okuduğunu anlamama vakası''ndan bahsedebiliriz. ''Ümmetçileri, ırkı kabul etmemekle suçlamak, insanlığın sosyolojik tarihsel gelişimini inkar manasına gelir ve onların gerici değil aksine daha ileri bir pozisyonda olduklarını söylemek demek anlamına geleceğini söylemiştim. Sivil Darbe aracı olarak kullanılan '' Ergenekon '' davasının sanıklarının Türk ırkından oldukları için içerde olduklarını iddia etmenin, Ulusalcılığı, Kemalizmi savunanların yalnızca Türk ırkından oldukları iddia etmenin, gerçek Ulusalcılıkla, gerçek Kemalizmle, Gerçek Atatürk Milliyetçiliği ile bir ilgisi olmadığı gibi bu Sivil Darbe'ye karşı doğru bir savunma da olmaz. Ulusalcılığı, Kemalizmi savunanların Türk ırkı üzerinden savunma yapmaları, AKP'nin ve yandaş medyasının Kemalizmi, Ulusalcılığı '' ırkçı '' gösterme gayretlerini doğrulamakta, adeta ekmeklerine yağ sürmekle eşdeğer anlama gelmektedir'' Beyefendi uzun lafın kısası; ben size '' Irkçılığın ne demek olduğunu '' yine kendi cümlelerinizle göstereyim, buyurun : Saygılar sunarım.
-
Aile İmamlığı
Efendim, Atatürk milliyetçiliği Türk ırkına dayalı değildir. Türk ırkçısı değildir Atatürk. Ne mutlu türküm diyene demesi, ülkedeki bütün farklı kökenlere mensup insanların tümüne Türk demesi ırkçılık değildir. Çünkü, Türkiye'de tek millet vardır, o da Türk milletidir. Etnik köken biyolojik durumu ifade eder. Oysa, Türk ismi ulusal kimlik olarak siyasi bağlılığı ifade eder. Devletin adının Türkiye olması ırkçılık değildir. Devletin adının Türkiye olması o ülkenin biyolojik Türklerin olduğu anlamına gelmez. Devletin adının Türkiye olması o ülkede sadece biyolojik Türklerin yaşadığı yada onlara ayrıcalık yapıldığı anlamına da gelmez. Laik kelimesinn devlet için farklı, birey için farklı anlamları olduğu gibi, Türk kelimesinin de siyasi anlamı ile biyolojik anlamı farklıdır. Türkiye devleti etnik açıdan kördür, her vatandaşa eşit mesafededir, her vatandaş yasalar karşısında eşittir. Ama herkes sizin kendi doğrunuzu doğru olarak görmek zorunda değil '' arkadaşım ''. Devlet vatandaşın talebine göre hizmet sunuyor. Bu bir dinin doğru olarak gösterilmesi değildir. Siz bir gün başbakan olursanız böyle yaparsınız ama yönettiğiniz ülke laik değil ateist bir ülke olur. Dini kontrol etmek, insanları ate yapmak değildir. Batıdaki devletlerde de böyle değil. Laikliğin kalesi Fransa'yı araştırınız. Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Efendim, ben belgelerden bahsediyorum, mahkeme kararlarından bahsediyorum, Wikileaks belgelerinden bahsediyorum, siz hala '' ispatlayacak belge bulabilir misin ? '' diyorsunuz. Yazdıklarımı okumuyorsunuz galiba, sayın raif bostan beyefendi ! Saygılar sunarım.