Zıplanacak içerik

Canraşit

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Canraşit tarafından postalanan herşey

  1. Açıkça söylemem gerekirse, hiç kusura bakmayın, sizde entellektüel dürüstlük göremiyorum. Bu varsayımı ben mi yaptım efendim : '' dedi mi ? '' ne demek efendim ? '' derse '' demek değil mi ? İlköğretim Türkçe bilgisi mi tartışacağız burada şimdi ? ...... Evet, diyen kim? Hemen bakıyoruz : ...... Dini inancı olan bilim adamları laboratuvarda namaz kılsın diyen kim efendim ? Dini inancı olan bilim adamları üniversitede haç, hilal, zülfikar, Allah kolyesi, namaz beresi, kippa vs. takabilir diyen kim ? Hayır bir yandan Osman Pamukoğlu'nun fikirlerini cansiperane savunuyorsunuz ama diğer yandan o fikirlerden de hiç haberiniz yok maalesef. Bu nasıl iş ? Bakın fikirlerini çok beğendiğiniz Osman Pamukoğlu ne diyor : Saygılar sunarım.
  2. Evet efendim çok doğru, çok haklısınız. İzninizle tetiği çektirenlerin kim olduğunu ben anlatayım. Sivas katliamı, 28 Şubat'a giden süreci oluşturan kilometre taşlarını döşeyen ABD'nin kurdurduğu Derin Devletin bir operasyonudur. Bu olay da, memlekette Laik-Antilaik, Sünni-Alevi karşıtlığını, çatışmasını çıkarmaya çalışıp, '' 28 Şubat Postmodern darbesi ''ni meşrulaştıran Derin Devlet faaliyetlerinden biridir. Ancak, bu olay sonucunda, Derin Devlet'in ulaştığı kısa vadeli hedefinin SHP'yi iktidardan uzaklaştırmak olduğunu da görmek gerekir. Çünkü, bu olayla Alevilere verilen, '' SHP'nin onların hakkını koruyamadığı / korumadığı '' mesajının Aleviler tarafından gayet net olarak alındığını 1995 genel seçim sonuçlarında açıkça görüyoruz. Diğer bir deyişle, 1980 darbesi öncesi, Çorum ve Maraş katliamlarının CHP iktidarı üzerindeki olumsuz işlevi neyse, 1990'larda Sivas katliamının, dönemin koalisyon hükümeti ortağı SHP üzerindeki işlevi de aynıdır. Nitekim, DYP bu olaydan sonra SHP kadar anlamlı bir oy azalması yaşamamış ve 28 Şubat'ı tetikleyecek olan Refahyol hükümetinin kurulması ile Derin Devletin ulaşmaya çalıştığı orta vadeli hedef de gerçekleşmiştir. Saygılar sunarım.
  3. Doğrudur efendim, Aleviler hakkında böyle bir önyargı vardır ve bir yargının, bir düşüncenin önyargı olması onun illaki yanlış olduğunu gerektirmeyeceği gibi Aleviler hakkındaki bu önyargının doğruluk payı da fazladır. Nedeni ise, yüzyıllardır kapalı bir toplum olmak zorunda bırakılmış Alevi toplumunun kendi iç denetim mekanizmalarının güçlü olmasıdır. Şöyle ki; Alevi toplumunda belli erdemleri taşımayana; dürüst olmayana, ahlaklı olmayana, çalışkan olmayana ve en önemlisi kul hakkı yiyene '' düşkün '' denilir ve o kişi halkın ortak kararı ile belirlenen bir süre boyunca toplumdan tamamen dışlanır. Bu gelenek, Alevi toplumunda suç oranının minimum düzeyde tutulmasını da olanaklı kılan önemli bir faktördür. Tabi köyden kente plansız ve hızlı göç sebebi ile metropollerde görülen çarpık kentlileşme ve yozlaşmadan nasibini alanları dediğim olgunun istisnası olarak kabul etmek gerekir. Ama buna rağmen Alevi tabiriyle '' düşkünler '' hep asgari düzeyde kalmıştır. Ve ayrıca efendim, '' Türküm doğruyum çalışkanım,..... '' diye başlayan '' andımız ''ın abartılı görünümü, onun ümmetten bir millet( ulus ) yaratmaya yönelik pozitif işlevi göz önüne alındığında yanlış olmadığı gibi, '' Türk '' sözcüğü ulusal bir kimliği tanımladığından asla '' pozitif ırkçılık '' olarak da nitelendirilemez. Saygılar sunarım.
  4. Gerçekten iyi yakalamışsınız çelişkiyi sayın y.yılmaz Saygılar sunarım.
  5. '' derse, yaparsa, ederse '' İşte bu bakış, bir kimse hakkında zanla karar vermektir efendim. O kişiyi mensubiyeti üzerinden potansiyel suçlu olarak görmektir. Bir Ermeni'nin veya Rum'un TSK'ya veya EM'ye alınmama nedeninden farksız değildir. Elbette, kamu görevlisi olarak çalışan bilim insanlarının dini veya siyasi simge taşımalarını savunmuyorum. Bu kabul edilemez. Fakat, bir insanın dini inancını bilim yapmasına engel görmek hümanist bir bakış değildir. Zanla hareket etmektir. Bilimsel bakışa sahip olmayanların üniversiteden ihraç edilmesi fikrini elbette desteklerim fakat baştan böyle bir önyargıda bulunmak yanlıştır efendim. Saygılar sunarım.
  6. Efendim dini inanca sahip olmanın, dini simge bulundurmanın bilim yapmaya engel olmayacağını yukarıda anlatmıştım. Sayın demirefe, anlamadığınız, çelişkili bulduğunuz yerleri bana göstermeniz gerekir ki, ona göre bir bakabileyim, eleştirinizi değerlendirebileyim. Öyle çelişki var demekle olmuyor efendim bu işler, göstermeniz gerekir nerede var diye, öyle değil mi efendim ? Saygılar sunarım.
  7. Efendim, rica ederim hiç olur mu öyle şey ? Biz burada belgelerle konuşuyoruz. Siz ise, kendi inandığınız bir olayı belgeler olmadan bize sunuyorsunuz. Sizin uzaya gidip gitmediğinizi, uzaylıları görüp görmediğinizi, size derin dünya devleti ile ilgili elinizde belge ve kanıtlar olup olmadığını sormam, neden dalga geçmek olsun ? Uzaylıları gördünüzse, uzaya gittiniz ise, derin dünya devleti ile ilgili elinizde bir kanıt, belge varsa gösterirsiniz bize bu kadar basit efendim, yapmayın. Saygılar sunarım.
  8. Efendim, burası bir tartışma platformdur, msn sohbet ortamı değil. Karşısındakini olmadığı sıfatlarla etiketleyip kategorize eden, suçlayan bir kimseye bir konuyu bilmiyorsa, ona bilmiyorsun demenin, bir konudan anlamıyorsa, ona anlamıyorsun demenin sert ifadeler olduğunu kabul ederim fakat asla üslubu bozmak olduğunu, nezaketsizlik olduğunu, kabalık, medeniyetsizlik olduğunu kabul edemem, çünkü bu gerçeğin ifadesidir. Böyle algılanması tamamen subjektif bir değerlendirme olur. Efendim, '' İrtica yoktur '' demek başkadır, '' irtica yoktur sloganı ile siyaset üretmek '' başkadır. Kişinin '' İrtica vardır diyerek siyaset yapma '' nın artık işe yaramadığını söylemesinin '' irtica yoktur'' demek olmadığını anlayamaması, hele bugün, hala '' irtica vardır diyerek siyaset yapma ''yı savunanların, bu şekilde ılımlı islam değirmenine ancak bir art niyetlinin su taşıyacağını görememesi, nasıl bir takıntıya sahip olduğunu ortaya seren üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Hayır "bakma sen öyle yazdığına, yazıyor ama boşver sen, bir şeycik yok, yazsa da önemli değil" , "olsun canım, yazsın, sen okuma olur biter" denmiş olsa yada İslam Hukukunda bedensel bütünlüğe zarar veren cezalar olmadığı savunulmuş olsa bu yazılanları anlamak mümkün olur da, söylenmeyen, savunulmayan konular gündeme getirilip onun üzerinden tartışmak, kişinin tartışma kalitesinin önemli bir göstergesi olan '' hayali bir tartışmacı ile tartışmaya çalışması '' nı anlamak mümkün olmuyor ne yazık ki. Saygılar sunarım.
  9. Efendim, Yunanistan hükümetince resmi söylem olarak, Batı Trakyalı Türk azınlığın ırksal olarak Türk olmadıklarının söylenmesi, onların Yunanlı müslümanlar olarak değerlendirilmesi, asimilatif politikalar üretilmesi karşısında elbette Batı Trakyalı bir Türk, ırkının Grek olmadığını, Türk olduğunu söyleyecektir. Bunun ırkçılıkla bir ilgisi yoktur. Saygılar sunarım.
  10. Efendim, üniversite öğrencileri tüm dünyada hizmet alan kategorisindedirler. Anket için görevlendirilenler tabi ki anketin konusuna göre gerekli objektiviteyi sağlamak adına baskı oluşturma ihtimali olan bir takım simgelerden arındırılır. Sosyolojik bir çalışma için örneğin '' mahalle baskısı var mı '' türünden algı ölçen bir çalışma ise ve bir tez konusu olarak ele alınmışsa elbette anketi yapan öğrencilerin dini veya siyasi simge taşımaması önem kazanır. Fakat, kobaylarla çalışarak veya mikroskopta bakteri ve virüsler inceleyerek veya kristallerin bant yapısını spektral analizlerle atom ve moleküller incelenerek yapılan bir bilimsel çalışmada kobaylar veya mikroplar veya atomlar üzerinde psikolojik bir baskı oluşturma ihtimalinden söz edilemez. Hizmet Alan - Hizmet Veren ayrımının yapıldığı ortam insanlar arasındaki ilişkinin söz konusu olduğu ortamlardır. Onun için, devleti veya özerk bir bilim kurumu olması gereken üniversiteyi temsil eden, hizmet veren sınıfına dahil olanların ne siyasi ne de dini simge kullanmaları kabul edilemez. Ancak, hizmet alan statüsünde olanların siyasi veya dini simge taşıma özgürlüğü açısından halktan farkı yoktur. Zaman zaman aldığı geçici görevlerle bu statüsü değişenlerin durumu elbette değerlendirilir. Mesela, hocaları ile viziteye çıkan intern tıp öğrencileri için bu statü hizmet veren olarak değişebilir ve hiçbir dini veya siyasi simge bulundurmamaları istenebilir. Fakat, istisnai durumlar dışında kural olarak, üniversite öğrencileri '' hizmet alan '' kategorisinde değerlendirilmelidir. Bu tüm dünyada böyledir. Bir bilim insanının dini simge taşımaması onun herhangi bir bilimsel konuyu dinsel bakışla ele almamasının garantisi değildir. Böyle düşünürsek bu da bir potansiyel suçlu görme bakışı olur. Sonra daha önce dediğim gibi üniversite öğrencilerinde olduğu gibi kamu görevlileri için de sadece türban yasağı ile kadınları uzak tutmanın da bir manası yoktur. Kaldı ki bu yasak kamu görevlileri bilim insanları için hizmet verme noktasında anlamlıdır. Herhangi bir dine mensup bir bilim insanının bilime inançlarını karıştıracağı zannı da bir önyargıdır, dini inancı olanları potansiyel suçlu görmek anlamındadır. Azınlık mensuplarının asker veya polis yapılmaması gerekçesine benzer. Kaldı ki, bir bilim insanının bilimsel bir konuya yaklaşımı ön yargı ile de olabilir. Burada önem verilmesi gereken, yapılan bilimsel çalışmayı muteber kılan unsur bilimsel yöntemlerin kullanmasıdır. Bilimsel yöntemler terk edilerek yapılan bir çalışmaya zaten bilim denmez. Bunun laiklille ilgisi, bilimsel çalışma diye dogmaların yutturulmaya kalkılıp, dinin gerek diğer görevliler üzerinde gerekse hizmet alan öğrenciler üzerinde psikolojik bir baskı aracı olarak kullanılması noktasındadır. Öncelikle, bu iki paragraf birbiri ile çelişiyor. Şöyleki; algının şiddet eşiği hoşgörüyü belirler ise, türbanın yakın bir gelecekte gerçekten dini simge olarak algılanmayacak olduğuna dair öngörünüz, yakın bir gelecekte algının şiddet eşiğinin azalacağına, dogmatizmin şiddet kazanmayacağına delalettir. Ama böyle bir şey yok, dediğiniz gibi dogma tepemize çıkmış durumda ! Bu tür kaçışlara da hiç gerek yok. Bu başlıkta Kurana bakarak karşı tez ürettiğiniz, '' Devletler dış siyasette dini bazalmaz, çıkarları baz alır'' önermesinin sahibi benim. Benim böyle bir şey yazmadığım başka bir başlık altında veya hiç bir yazı yazmadığım başka bir başlıkta bunu gündeme getirseydiniz, '' ben alınmış olurdum '' olurdu tabi. Ama böyle değil. Garip olan, aynı zaman dilimindeki benzer olayları açıklarken farklı nedenler öne sürmeniz ve bu nedenlerin alınan cevaplar karşısında sürekli değişmesi. Bakın mesela, Osmanlı'nın hoşgörüsü için ekonomik demiştiniz şimdi ise çok kültürlülüğü öne sürdünüz. Benim iddiamın hiç böyle bir şeyi konu etmediğini de anlamış olmanız gerekir artık. Tartıştığımız konu '' Kuran'ın zamanına ait olup olmaması, günümüz için geçerliliğinin sıfıra yakın olup olmaması '' da değil. Kuran'da savaş hukukuna dair var olduğu iddia edilen şiddete, teröre özendiren ayetlerin, Selefiler( Vahabiler ) dışında, '' zamanına ait değildir, günümüz için geçerliliği vardır '' diyen bir tek dinci gösterebilmek gerekir ki, emperyalizmin kullandığı '' İslam Terör ve Şiddet dinidir '' argümanı doğrulanmış olsun. Neml suresi veya Tevbe suresi veya bir başkasının, Selefiler( Vahabiler ) dışında tarihte hangi dinci tarafından tüm zamanlar için geçerli olduğu iddia edilmiş ? Öncelikle bunu bana göstermeniz gerekir. Neml suresinin mesajının ne olduğunu gayet net olarak bu başlıkta gösterdik. Diğer dayanak yapılan surelerin de, ne şekilde çarpıtıldığını da başka başlıklarda ortaya koyduk. Bu tür ayetlere, nasıl bir çarpık mantıkla, emperyalizmin ortadoğu coğrafyası üzerindeki amaç ve hedefleri açısından ne tür bir işlevsellik kazandırılmaya çalışıldığını anlatmaya çalışıyoruz. Bu iddiaları sorgulamadan kabul edenlerin, farkında olmadan nasıl BOP kapsamında Türkiye için layık görülen '' Ilımlı İslam '' rejiminin getirilmesine, AKP'nin taban bulmasına destek olduklarının mekanizmasını anlatmaya çalışıyoruz. Saygılar sunarım.
  11. Buyrun efendim kısa yazalım o zaman, dalgalanma burada, buyrun '' acımasızca '' yargılayın kendinizi : İşte bir kavram karıştırması daha. Madem etnik kökeni veya inancı öne sürmek, bir partinin kapsayıcı olmasına, her inançtan, her görüşten kişileri barındırmasına bir engel, bu durumda etnik kökeni, inancı ne olursa olsun Osman Pamukoğlu için de takiyye yapıyor diyemez miyiz ? Etnik kökenini öne sürerse, inancını öne sürerse belki partisi kapsayıcı olamayacak, her inançtan, her görüşten kişileri barındıramayacak. İnanç konusunda nötr tavır göstermek, açıklamamak, siyasete karıştırmamak takiyye değildir. Karşı taraf sömürü için bir inancı kullanıyor diye, sizin de paylaşmasanız bile bir inancı sömürü için kullanmanız takiyyedir. Fakat, sizin övdüğünüz Osman Pamukoğlu'un yaklaşımı gibi inancını açıklamamak, siyasete karıştırmamak takiyye değildir, çağdaşlıktır. Halktan biri olmanız ileride başbakan olmanıza engel değildir. Dini inançlar kişiye özeldir. Hiç kimse inancını açıklamak zorunda olmadığı için, kişinin inancını kendi isteği ile açıklaması özel dünyasının kapılarını açmakla eşdeğerdir. O nedenle insanlar genelikle yakınlaştıkları insanlarla böyle paylaşımlar yaparlar. Bu platform kamuya açık olduğu için de böyle özel bir ortam da değildir. Dolayısıyla O.Pamukoğlu için takdir ettiğiniz tavrı sizin de göstermeniz tutarlılık gereğidir. Madem siyasi görüşünüz inancınızdan bağımsız, o halde neden siyasi tartışmalara inancınızı karıştırıyorsunuz ? Kimse size takiyye yapın demiyor. Dini konularda din ile ilgili eleştiriler de yapabilirsiniz. Size kimse ambargo koymuyor, koyamaz da, koymaya hakkı da yoktur da. Fakat, siyaset konuşurken inancınızı dışarda tutarak objektif yorumlar yapmanın aydın olma gereği olduğunu, çağdaş olma gereği olduğunu da artık anlamanız gerekir. Bu sadece bir eleştiridir, dikkate alınır alınmaz kişi kendi bilir. Saygılar sunarım.
  12. Efendim, kanaatimce, Yalçın Küçük'ü tekrar dışarı çıkarıp, bir sonraki tutuklama dalgasında tutuklanacakların yanına tekrar katacaklar ki, tutuklamalar meşru gibi dursun. Çünkü, Yalçın Küçük'ün şekli şemali, tarzı tavrı, ABD'li uzmanlardan aldıkları derslerle '' algı yönetimini '' iyi öğrenen cemaat tayfasının gökte ararken yerde buldukları bulunmaz bir nimettir. Saygılar sunarım.
  13. Fakat bu yaklaşımınız çok provokatif ve gerçek dışı iddialar içeriyor. Eskiden, bunu '' bize oy vermeyen patates dinindendir diyerek '' Erbakan yapardı. Şimdi AKP'liler mi başladı bu tür çarpıtmalara ? Saygılar sunarım.
  14. Siz bunu nereden biliyorsunuz anlamadım açıkçası. Saygılar sunarım.
  15. Efendim, '' Türkçe Ezan '', tam tersine İttihat ve Teraki'den önce, 2.Abdülhamit dönemi de dahil olmak üzere Türklerin Anadolu'ya girişlerinden beri var olmuş bir olgudur. Ve ayrıca, İttihat ve Terakki darbe yapmamıştır. Çünkü, darbe demokrasi olan bir ülkede yapılır. İstibdat'ı devirmek için yapılan harekete darbe denilmez. Bilgilerinize arzederim. Saygılar sunarım.
  16. Böyle bir şey yoktur efendim. Her insan, başkalarının hakkını yiyor, başkalarına zarar veriyor. En azından bastığımız yerde ısınma sebebiyle milyonlarca mikrop ölüyor, karıncalar, böcekler ölüyor, kişisel katı, sıvı, gaz atıklarımızla sular kirleniyor, kilometrekarelerce yaşam alanlarının yok olmasına, küresel ısınmaya katkı yapıyoruz. Bunların dışında zaten temel ihtiyacımız dışında herhangi bir malı veya hizmeti talep ettiğimiz anda, fiyatların yükselmesine katkıda bulunuyor, temel anlamda bu mallara veya hizmete ihtiyacı olanların gereğince yararlanmasını önlemiş oluyoruz. Afrika'daki açlığın, milyonlarca insanın ölmesinin sebebi de temelde budur. Saygılar sunarım.
  17. Yok efendim, korktuğumdan değil, bilakis ben uzayı severim. En fazla uzaylılara verirler beni ne olacak. Siz hiç uzaya gittiniz mi acaba ? Saygılar sunarım.
  18. Efendim, elbette laik bir devlette İmam, Müftü gibi kamu görevlilerinin siyasal konularda, Komutan, Öğretmen, Vali, Kaymakam gibi kamu görevlilerinin de dinsel konularda fikir beyan etmeleri laikliğe aykırıdır. Fakat, siyasi liderler kamu görevlisi değildir efendim. Nereden çıktı bu ? Klasik liberal demokrasi de şiddete yönelik olanlar dışında her türlü fikir savunulabilir. Dolayısıyla, kendinize tanıdığınız hakkı, Osman Pamukoğlu'na tanımamanız yada sahip olduğu bu hakkı kullanmıyor oluşunu övmeniz çelişkilidir. Sosyal demokraside ise siyasiler tarafından etnik ve dini kimlikler siyasi rant konusu edilemeyeceğinden ve zaten çağdaş değerlerle düşünen bir kişi, somut olgu ve olayların irdelenmesini etnik veya dini yaklaşımlarla yapamayacağından söylediğiniz şekilde davranması gerekir. Aslına bakarsanız da zaten, tüm dünyada klasik liberal demokraside, ekonomik liberalizmi savunan sağ partilerin, artı değer üreten sermaye sınıfına karşı çalışan sınıfın haklarını perdeleme amacıyla kitlelerin dini ve etnik hassasiyetleri ile oynadıklarını görüyoruz. Fakat, çağdaş bir insan olarak yanlış bulduğumuz bu politikaları eleştirmenin yolu, dini veya etnik hassasiyetleri olan kitlelerin bu hassasiyetleri ile ne olumlu ne olumsuz yönde oynamamak varken, olumsuz yönde oynayıp, ekonomik liberalizmi savunan sağ partilerin kurdukları bu tuzağa düşerek, onları kitlelerin gözünde haklı duruma geçirmek, böylece artı değer üreten sermaye sınıfına karşı çalışan sınıfın haklarının perdelenmesine '' kişisel takıntılarla '' katkıda bulunmak olmamalıdır. Saygılar sunarım.
  19. Keşke öyle yapıyor olsanız sayın demirefe, dinin siyasetle ilişkili olduğunu savunmaya çalışanlara, keşke, yalnızca, neden dinin siyasetle ilişkili olmadığını anlatıyor olsanız. Ve hani gerine gerine '' dinciler var diye, AKP var diye dini eleştirdiğiniz '' iddiasını kabul etmemiştiniz, noldu şimdi efendim, bu dalgalanma da neyin nesi ? Eğer, yukarıda yeni söylediklerinizde samimi iseniz zaten aynı fikirdeyiz demektir, tartışacak bir şey de kalmaz. Çünkü, bakın daha önce ne demişim ; '' Ben, mesela ılımlı İslamı savunan biri gelip, size, işte İslam ve demokrasi sentezi martavallarından söz ettiğinde, sizin çağdaş düşünceli bir insan olarak, buna'' din ile demokrasi farklı kategorilere ait kavramlardır. Onun için ne karşılaştırılabilir ne de bir sentezinden söz edilebilir '' i anlatacağınız yerde, tutup şu ayet bu ayet diye karşınızdakinin iddiasını çürütmeye çalışmanızı eleştiriyorum. Ve ayrıca, bunu yaparken, emperyalistlerce üretilen '' İslam Şiddet ve Terör dinidir '' yalanını ( bana göre ) kullanıp, yine onlarca yetiştirilip ortalığa salınan ( mecazi ), yani ılımlı İslamı savunan birini ikna etmenizin mümkün olmadığını aksine kendi duruşunu sağlamlaştırmasında katkıda bulunduğunuzu söylüyorum. '' '' Efendim, biz size, Türkiye'nin rejiminin dönüştürülmesi sırasındaki kontrol edilen iç dinamiklerle yapılan sivil darbenin meşrulaştırılma mekanizmalarını anlatmaya çalışıyoruz. Daha basiti, sizi tenzih ederek söylüyorum : Bölücüler var diye Ulusalcıların bazıları Türkçü söylemle ( siyasete etnik kimlik karıştırmak )savunma yapıyorlar. Buna dayanarak Ulusalcılığı Irkçı gösteren birileri Ulus bilincini aşındırıyor. Dinciler var diye Laiklerin bazıları Din karşıtı söylemle ( siyasete inançsal kimlik karıştırmak )savunma yapıyorlar. Buna dayanarak Laikliği Dinsizlik/Ateistlik gösteren birileri Laiklik bilincini aşındırıyor. Size gelince, zaten her konuyu dini dogmalara bağlamanız yanlış analizler sunuyor. Bu benim size yönelik kişisel eleştirim. Siyasi bir konuda '' hop hadi bakalım ayet tartışalım '' tavrı dinciler gibi. Olacak şey mi bu efendim ? Çağdaş düşünceli bir insan, her olayı tek bir sebebe bağlamaz. Bağlayanlara karşı da Aydınlanma değerlerini özümsemiş biri olarak kavramlarının doğrusunu karşısındakine anlatarak olayların doğru analiz edilmesinin yolunu gösterir. '' ............. Anlatmak istediğim bu konuyu ısrarla anlamama çabanızdan gerçekten '' Ilımlı İslam '' rejiminin ne olduğu konusunda kafalarımızda farklı anlamalar olduğunu görüyorum. En iyisi şöyle yapalım; siz kendinize göre şu '' Ilımlı İslam '' rejiminin bir tanımını yapın, o tanıma bir bakalım, aynı kavram mı var ikimizin kafasında görelim ve mevcut tanımla bir karşılaştıralim. Bu önerime itiraz edeceğinizi de sanmıyorum. Çünkü, bakın burada ne demişsiniz : ............... Efendim, öncelikle şunu belirteyim; dogma( nas ) ile iman farklı kavramlardır. Peygamberi referans göstererek dine inanma( dogma ) farklıdır, asla kanıtlanamayacak bir şeye iman edip dini akla uygun hale getirerek Peygamberi tasdik etmek farklıdır. Yani, bilimden örnek verirsek, Aristo dedi diye bilimin konusu olan bir olgu hakkındaki bir açıklamayı doğru kabul etmek ile, bu açıklamayı irdeleyip, akılla test edip doğruluğunu kabul ederek, akla dayandırarak Aristoyu tasdik etmek farklıdır. Sonra elbette herkesin ne konuda olursa olsun kendi fikrini kabul ettirmeye çalışması insan doğasında olan bir şeydir. Kimse, benim fikrim kesin yanlış demez. Hayat zaten budur. İnsanlar arası ilişkilerin temelinde ikna etme çabası vardır. İnsanın kendi fikrini kabul ettiremeyince de karşı tarafa kızgınlık veya soğukluk duyması da doğaldır. Olgun bir insan bunu abartmaz mesele bu. Yukarıda da dediğim gibi, sizin dini eleştiriyor olmanızda bir sorun görmüyorum. Benim sorun olarak gördüğüm mevzu siyasi konularda eleştirdiğiniz yaklaşımı gösterenlerle aynı davranışı gösteriyor olmanız. Saygılar sunarım.
  20. Efendim, üniversite öğrencileri '' Hizmet alan '' statüsündedir. Bir kamu görevlisi gibi '' Hizmet veren '' statüsünde değil. Elbette, kamu görevlisi sıfatı taşıyan bilim insanlarının dini veya siyasi simge taşıması laikliğe aykırıdır. Fakat, Üniversite öğrencileri tüm dünyada her türlü dini veya siyasi simge taşıyabilirler. Haç takan öğrenciler de vardır, zülfikar kolyesi de, ying-yang simgesi veya peace amblemi taşıyan hipiler de. Kaldı ki, 90'lı yıllarda Türban, bir dini simge olarak değil potansiyel bir tehlikeyi gösteren bir siyasi simge olarak nitelenmiştir. Yalnızca dini simge olarak algılanmış olsa, çember sakallı erkek öğrencilere de yasak konulması gerekirdi. Ama bu olmadı. Doğrusu böyle bir devrimi ilk defa sizden duyuyorum. Benim bildiğim mutaassıp ailelerde dışarıda bu şekilde giyinen kızlar hep vardı, hatta dışarıda türbanını çıkaranlar mahallesine girince takanlar da vardı. Bu bir devrim değil, hem aile hem de mahalle baskısının göstergesidir. Ve sandığınız gibi düşünsel temeli olmayan, uyum sağlama adına iki yüzlü yaklaşımlarla yapılanlara bir devrim denmeyeceği gibi sonuçları da asla bir devrimi getiremez. O zaman bu başlıkta hangi dinci sizden böyle bir talepte bulunmuş onu da gösterebilmeniz gerekir. Bu başlıkta, '' Devletler dış siyasette dini bazalmaz, çıkarları baz alır'' önermesine dayanak olarak size Kuran mı gösterildi ki böyle bir yaklaşım içerisinde oldunuz beyefendi ? Efendim orada anlatılan hikaye fantastik bunu kimse inkar etmiyor ki. O ayetlerin ana teması Tanrının gücü ve mucizeleri. Nitekim 44.ayetten sonra meşhur Lut kavmi anlatılmış. Şimdi, Müslümanların o ayete bakıp eşcinselleri toplu katliama mı uğratmaları gerekir ? Biraz mantık lütfen. Surenin sonunda asıl amaçlanan mesaj da peygamber vasıtasıyla gayet net verilmiş; '' uyarma ve tebliğ görevi '' başka bir şey değil. Anlatalım efendim. Haraç, Osmanlı'da gayri müslimden alınan vergi. Buna Tevbe suresinde cizye denmiş. Fakat, Osmanlı'da cizye Gayri Müslimlerin askere alınmama vergisi( bedelli askerlik ) olarak adlandırılmış. Eğer, Tevbe suresi tüm zamanlar için birebir geçerli olsaydı ve Osmanlı da doğal olarak uygulamak zorunda olduğuna göre, Haracın ismi Cizye olurdu. Gayri Müslimlere din tebliğ edilir de kabul edilmeyince hayatta bırakılmazlardı. Savaşlarda, cihad mantığı gereği '' hamle et ya kafir '' denilmezdi. Umarım anlatabilmişimdir. Bu da çok mantıksız bir çıkarım olmuş ! Yezidiler, Dürziler, Mecusiler, Sabiiler vs. katledilemeyecek veya sürülemeyecek çok fazla olan müşrikler miydi de, yüzyıllardır İslam coğrafyasında Müşrik sayılan dinlere mensup Yezidisinden tutun, Dürzisine, Mecusisine, Hindusuna varana kadar milyonlarca insan yaşamıştır ? Ve hala da varlar. İngiliz sömürgeciliği altındaki bir bölgede her türlü etnik ve din grup arasında yaşanan karışıklıkları, İngilizlerin Türkiye'deki Kürt isyanlarının baş sorumlusu olduğunu iddia eden birisi olarak, Kuran ayetleri ile açıklamaya çalışmak, nasıl bir sabit ve önyargılı bakışın göstergesidir anlamak mümkün değil. Efendim, tartışma konumuzun, '' sizin Kuran'ın ebedi, evrensel iddiasına karşı çıkışınızın yanlış olup olmadığı '' olmadığını siz de ben de biliyoruz. Bu tür demogojilerden vazgeçmeniz gerekir artık. Burada, ''İslam terör, şiddet dinidir '' martavalına dayanak olarak gösterilen Tevbe suresi veya Neml suresi gibi bağlamı çarpıtılan sure ve ayetleri, eskiden beri emperyalistlerin yeniden yeşertip kullandığı Selefi, Vahabi vs. mezheplerine mensup olanlar dışında hangi dincinin sizin anladığınız gibi anlamış olduğunu göstermeniz gerekir ki, bu ayetlerin önümüze bu şekilde konulduğunu söyleyebilelim. Bu cümleyi, anca siyasetten zerre kadar anlamayan birisi yazabilir, yada bir AKP'li. Yıllarca '' İrtica var '' denilmesinin, İslamı emperyalistlerden öğrenenlerin dışında, kimsenin üzerinde herhangi bir manipülatif etkisinin olmadığı artık anlaşılması gereken bir konudur. Kimsenin artık bu sloganlarla gaza gelmediğini Baykal bile anladı artık. 28 Şubat çok geride kaldı sayın demirefe, bugüne gelin gari. Saygılar sunarım.
  21. İlahi sayın Dipnot, Wikileaks'ten önce de bunlar bilinen şeyler değil miydi ? SSCB'nin çöküşünden sonra, ABD'nin STAYBEHİND denilen derin devletinin İtalya'da kurdurduğu GLADYO örgütü yapısına benzer diğer NATO ülkelerinde kurdurduğu oluşumların, italya dahil, mahkemelerde birer birer deşifre edildiğini fakat görünüşte tasfiye sürecinin ardından hala devam ettiklerini hiç duymadınız mı yoksa ? Ama yok, güzel güzel, yine de araştırmaya sorgulamaya başlamak güzel tabi. Böyle aynen bu şekilde devam, soldan soldan '' emeğe saygı '' göstererek, '' kaynak belirterek '', '' intihal yapmadan '' böyle kırmızılı, mavili olaraktan. Yılmak yok, yola devam efendim ! Saygılar sunarım.
  22. Efendim, çok şey söyleniyor, spekülatif iddialar gırla gidiyor tabi. Kimi Masonların 13 yıldızlı mühründen yola çıkıyor, Masonlar ile Tapınak Şovalyelerini ilişkilendirip, AB'yi Masonlar kurdu diyor. Diğeri Hristiyan birliği diyor. Tabi bu iki iddia birbiri ile çelişiyor. Tapınak Şovalyeleri tarihte hep Papalığa karşı olmuş, Papa tarafından yakılmışlar. Öte yandan, laiklik fikrini geliştirenler aydınların bir çoğu da Mason. Başka birisine sorsanız Sümer tabletlerinde geçen 12.gezegen Marduk'a ve uzaylılara bağlar olayı. Hatta '' 12 dev adam''a bağlayan bile çıkar. Yani, 12 sayısı 7 veya 40 sayısı gibi çeşitli kültürlerde anlam yüklenen bir sayı olmuştur. Eski Türklerde kullanılan 12 hayvanlı takvim, Şia ve Alevilerdeki 12 imam olayı, Tevratta geçen Tanrı'ın milleti İbranilerin 12 kabileden oluşması, eski Mısır'da, Yunanistan'da 12 tanrı olması gibi... AB yetkilileri resmi açıklama olarak çok kulanılan 12 sayısını ( 12 ay, 12 saat vs. ) örnek gösterip bu yıldızların evrenseliği veya sonsuzluğu simgelediğini söylüyor. Şimdi, bir düşünelim, araştıralım bakalım, bu bayrak ilk ne zaman kabul edilmiş ? AB'den bağımsız ve daha eski bir kuruluş olan 10 kurucu üyeden oluşan Avrupa Konseyi'ne Türkiye ve Yunanistan'ın katılımından sonra yani 1955'de kabul edilmiş. Açılan tasarım yarışmasında kazanan bayraklar arasında Haçlı bayraklar da var fakat Sosyalist gruplar ve Türkiye itiraz edince bugünkü bayrak kabul ediliyor. Bununla birlikte bayrağın tasarımcısı Arsene Heitz koyu bir katolik ve bu bayrağı tasarlarken başında yıldızlı tacı olan Meryem Ana imgesinden etkilendiğini açıklamış. Yani bu gizli bir bilgi değil. Fakat daha sonra bu Avrupa Konseyi'nin kurucu üyelerinden Norveç ayrılıyor ama yeni katılan İzlanda, Almanya, Avusturya ve bugünkü Almanya'nın bir eyaleti olan o zaman Fransa ile Almanya arasında kime bağlı olacağı tartışmalı olan yarı bağımsız Saarland ile üye sayısı 15'e çıkıyor. Bu durumda bayraktaki yıldız sayısının 15'e çıkarılması teklif ediliyor fakat buna Almanya kendi eyaletinin tanınması anlamına geleceğinden karşı çıkıyor, bu durumda yıldız sayısının 14'e çıkarılması teklifine ise Fransa Saarland'ın Almanya'ın eyaleti olduğunun resmi kabulü sayılacağı gerekçesi ile itiraz edince bayrak yine eskisi gibi 12 yıldızda kalıyor. Yani bayrağın kabul edildiği sırada AB'nin prototipi Avrupa Kömür birliği henüz ortada yok ve bu Avrupa Konseyinin bayrağı kabul edildiğinde Türkiye'de bu konseye üye bir ülke konumundaymış. AB ise Avrupa Konseyinin izniyle bu bayrağı 1986'da kullanmaya başlıyor. Bu bayrak 2001'de yine değiştirilmek isteniyor ve Tasarımcı Rem Koolhaas'ın tasarladığı batıdan doğuya üye ülke bayrak renklerini sıralayan barkod şekilindeki şu bayrak : '' homoseksülelliği çağrıştırıyor '' gerekçesiyle kabul edilmiyor. Yani, iki kez değiştirilmesi teklif edilmiş ancak farklı sebeplerden reddedilmiş. Buradan anlaşılıyor ki, bu bayrak Hristiyanlığı gerçekten çağrıştırması için tasarlanmış olsa bile, Türk bayrağındaki Hilal'den bir farkı yok. Yani, olay dini değil kültürel ama bizimki gibi vazgeçilmez olarak da düşünülmemiş anlaşılan. Hani, '' Kişi karşısındakini kendisi gibi bilir derler ya '', işte bu söylentileri çıkaranlar da, bana göre, kendi dogmatik bakış açılarını karşı oldukları fikir ve kavramlara da yükleme hastalığına tutulmuş dogmatik komplo teorisyenleridir. Saygılar sunarım.
  23. Evet efendim, 28 Şubattan sonra Ordu ABD ile bağını sorgulamaya, aradaki derin bağdan kurtulmaya başlamıştı. Öcalan teslim edildi, doğal olarak Ulusacılık, Milliyetçilik yükseldi fakat, BOP'a start verilmesi ile çıkartılan 21 Şubat 2001 '' Kara Çarşamba '' krizinin sonucunda; Milliyetçilik, Ulusalcılık, Solculuk gözden düşürüldü. Merkez sağ yok oldu. Halkın ekonomik kaygılarla oy verdiği bilindiği için medya desteği ile Derviş Paketini uygulayacak emre amade bir parti iktidar yapıldı. Türkiye üzerinden Irak işgaline destek verecek bir hükümet istenmişti fakat neyse ki AKP içindeki bazı sağ duyulu m.vekillleri sayesinde tezkere geçmedi. K.Irak'ta askerlerimizin başına çuval geçirildi ve gerisi geldi. Saygılar sunarım.
  24. Eğer Soner Yalçın hakkındaki bu iddialar doğru ise onun gazeteciliği Vakit gazetesi seviyesine düşmüş demektir. İşte, tepkisel savunmanın sonuçlarıdır bunlar. Ve yeni değil, çok tanıdık. 80 öncesi düşünce üreten silahsız gençlik tahrik edilerek radikalleştirilmiş, kendilerine saldıranların yöntemleri ile hareket etmeye başladıklarında, '' KOmünizm tehlikesi '' soyutluktan somut bir dayanağa terfi etmiştir. Aynı şekilde, 28 Şubat öncesi, Mlli Görüşçüler medya ile üzerlerine gidildiğinde daha da radikallerek darbe için meşru zemin yaratılmasını kolaylaştırmışlardır. Ve bugün, üzerlerine gelinip sıkıştırılanlar yine aynı hatayı yapıyorlar, '' Sivil Darbe '' aracı Ergenekon davasının sürdürülebilirliği için meşru zemin sağlama hatasına düşüyorlar. Saygılar sunarım.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.