Canraşit tarafından postalanan herşey
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Efendim, öncelikle, bu tarzı size yakıştıramadım. Uslübunuza biraz daha dikkat ederseniz memnun olurum. Lütfen. '' Çok ilginç '' olan nedir biliyor musunuz sayın Dipnot, Mübarek'in, '' Mısır'da İslami eğilimlere karşı koyan bir kalkan '' olduğunu ve 80'lerde ABD'nin desteklediği ama 90'larda, yani, Sovyetlerin çöküşünden sonra karşısına aldığı, düşman gördüğü El Kaide, Taliban gibi örgütler arasında Müslüman Kardeşlerin de olduğunu bilmemek ve en '' ilginç''i de aşağıdaki cümlemden benim Müslüman Kardeşler için '' iyidir, hoştur '' dediğim anlamı çıkartmak... Üstelik, emperyalizmin '' tavşana kaç, tazıya tut '' politikasını hiç duymamış olmanız imkansız. Türkiye'yi düşünelim, ABD hem Kenan Evren'i hem de Radikal İslamcıların Nurcu kanadını ve özellikle Gülen cemaatini aynı zamanda desteklemedi mi? Daha sonra yani 90'larda Milli Görüş'e darbe yapılırken, Gülen cemaati palazlandırılmadı mı? 80'lere kadar ABD, Müslüman Kardeşler dahil İslamcı örgütlerinin terör faaliyetlerini desteklemiş, Nasır sonrası laik Mısır'ın bağlantısızlar hareketine yaklaşmasını önlemiş ve ülkedeki Marksist örgütlere karşı kullanmış, 90'larda ise kendi içinde ayrışma yaşamış olan İslami hareketin içindeki Müslüman Kardeşlerin ABD'ye karşı tavır alması üzerine 80'lerde yozlaşan, diktatorya haline dönüşen Mısır yönetimini ve Mübarek'i desteklemeye başlamıştır. Şimdilerde ise, Mübarek'e karşı '' Ilımlı'' yani '' emperyalizmle uyumlu '' bir İslami hareketin desteklenmesi işten bile değildir.( bkz. BOP ) Ordu burada kilit rol oynayacaktır. Kendi alıntıladığınız yazıları bir daha okumanızı tavsiye etmiştim. Ataol Behamoğlu'nun “anakronizm” olarak nitelediği '' Monarşiye son vererek cumhuriyet kuran ve bir zaman sonra da çok partili demokratik sisteme geçen Türkiye, şimdilerde iki partili bir sisteme ve başkanlık yönetimine özendirilmek isteniyor... '' şeklindeki cümlesi, Türkiye için bu bir '' aşamalı devrim '' sürecini anlatmaktadır. Yaşadığımız bu süreç, rejimi batı tarzı demokrasi'den Ilımlı İslam demokrasisi rejimine alt ve üst yapı kurumları ile dönüştürmek için gerekli olan süreçtir. Bu süreç tamamlandıktan sonra tüm partiler islami referans vermek zorunda kalacaklardır siyaset üretirken. Evet efendim, görüyorumki; temelde ayrıştığımız nokta, müslüman dinine mensup halka bakış açımızda. Size şunu söyleyeyim ki, sandığınızın tersine sokakta insanlar burada yapılan ideolojik tartışmaların onda birini yapmıyor. Müslüman ülkelerdekiler dahil dünyadaki '' tiktatörlükler ''i de iyi analiz etmemiş olduğunuz görülüyor. Dünyanın her yerinde insanların '' homo economicus '' davranışı gösterdiğini sosyalizme sıcak bakan biri olarak ( öyle hissettiğimden yanlışsa düzeltin ) bilmeniz gerekir. Ve daha önemlisi Türkiye'de '' doğru bilinen yanlışlar '' kategorisinde bu aralar birinciliği alan '' Hİtlerin seçimle iktidar olduğu ''nu iddia etmek, bırakın sosyalist görüşlü olmayı, herhangi bir entellektüelin yapmayacağı bir davranıştır. Dünya Ekonomik Krizinden sonra oylarını arttıran ama çoğunluğu sağlayamayıp koalisyonla iktidar olan Nazi partisinin, onu diktatörlüğe götürecek yolu açan tek başına iktidar olması, ancak, Reichstag’ta Gestapo tarafından yangın çıkartılıp, iktidar ortağı olduğu Milliyetçi parti dışındaki tüm partilerin seçim çalışmalarının Hitler tarafından yasaklanması ile yapılan seçimler sonucu mümkün olmuştur. Tabi ben '' diktatörlüklerde seçim olmaz '' demiş olsaydım bu yazdıklarınız anlamlı olurdu. Fakat böyle bir iddiam olmadı. Burada neye cevap vermişim ? Nasıl bir önyargı ile okunabilir bu yazdıklarım efendim ? Özgürlük istememelerinin sebebini İslama bağlamışsınız. Ben de bilakis laik iktidarları bu insanların getirdiğini söylüyorum. Burada seçim kriterinin İslam olmadığını, tüm diktatörler gibi zamanında Mübarek'in de ( laik olmasına rağmen ) ekonomik sebeplerle müslüman halk tarafından desteklendiğini ima ediyorum. Katılmamanız anlamsız. Efendim ben '' Müslüman bir ülkede dinci/dini ağırlıklı bir parti de demokrat olabilir '' mi dedim ? Nereden çıkarıyorsunuz anlamadım doğrusu. Hayalinizdeki bir tartışmacı ile tartıştığınızı söylemek durumundayım. Şimdi sizin mantığınızla, aydınlanma değerlerini yeterince anlamış, benimsemiş, içselleştirmiş dindar bir Türk vatandaşı, asla CHP'ye oy vermez ve vermemiştir öyle mi ? Ama bu doğru değil. Bunu iddia etmek, halkını tanımamakla açıklanabilir ancak. Ayrıca, Papalık'ın var olmasını, paralel olarak müslümanlar için de Hilafet olması gerektiğini söylemek için söylemişim anlamı çıkarmak için ya yazımı üstünkörü okumuş olmak yada ne bileyim işte...ön yargılı olmak gerekir. Fransızların çoğunluğu Katoliktir, Katoliklikde de devlet üzerinde yönetim ve söz sahibi olma iddiası halen vardır. Katoliklik reforme edilmemiştir. Protestanlık gibi değildir. Buna rağmen, aydınlanma değerlerini yeterince anlamış, benimsemiş, içselleştirmiş dindar Katolik bir Fransız vatandaşı dini siyasete alet etmez, dini siyasete alet edenleri seçmez. Papa'nın Fransayı ziyaretindeki tavırlarıyla Sarkozy'nin laikliğe zarar verdiği konusunda aldığı eleştirileri bilmeniz gerekir. Yine bildik '' aşırı indirgemeci mantık '' karşımızda. Hem de, çağdaşlık iddiasında olup, her olaya dogmatiklerin baktığı pencereden bakma tezatlığını barındıran bir tavırla birlikte. Tabi emperyalizm tarafından yapılan işgaller, çıkarılan iç savaşlar, darbeler, sömürü gibi faktörleri yok sayıp X = İslam yazıp Y=F(X) dersek, hemen çözeriz problemleri. -Efendim, Zambia, Ekvador, Honduras, Tanzanya, Uganda müslüman ülkeler miydi ? ( Bunun cevabını biliyorum ) '' bütün dinler kötü ''. -E, peki, İtalya, İspanya, Fransa ? Katolik çoğunluğu olan ülkeler değiller mi ? ( Bunun cevabını da biliyorum )'' İslamda devlet üzerinde yönetim iddiası var '' -Peki, Katoliklikde devlet üzerinde yönetim iddiası yok mu ? Kendi alıntıladığınız yazıları bir daha okumanızı tavsiye etmiştim buna ilaveten bu konunun başlığını da okumanız gerekiyor ( “İsyan”, hele sınıfsal isyan, zaten İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu! ). Hem içeriğine hem de başlığına katılınmayan yazılarla konu açmak da epey bir hüner gerektiriyor herhalde. Efendim yoruma gelince : Daha önce saydığım Tunus, Libya, Cezayir, Mısır gibi ülkeler ve BAAS hareketinin geliştiği Irak, Suriye gibi ülkelerde öncelkle laik, batı tipi demokrasiyi hedefleyen Sosyalist-Arap Milliyetçisi kadrolar, emperyalizme karşı mücadele verip Monarşleri devirip iktidarı ele geçirmişleridir. Mısır'da devrim yapan Abdülnasır bu coğrafyada kahraman olarak bilinmektedir. Bu ülkelerde İslamcılar hiçbir zaman çoğunluğu sağlayamamışlar, laik kadrolar her zaman iktidarı ellerinde tutmuşlardır. Bu laik iktidarlar yozlaşıp birer diktatoryaya dönüşene kadar, uygar ve demokratik toplumsal örgütlenmeler yasaklanmamıştır. Dini referans alan İslami cemaat, tarikat ve aşiret benzeri örgütlenmelerin yaygınlaşmasında ve geçerliliklerini sürdürmelerinde 90 öncesi İslami örgütlere Yeşil Kuşak projesi çerçevesinde destek veren ABD'nin payı çoktur. Marksist örgütlenmeler gibi demokratik toplumsal örgütlenmelerin zayıflamasında da İslami örgütlerin paramiliter kulanımının payı çoktur. 90 sonrası Mübarek gibi diktatörlerin bizim Evren'den çok farkı yoktur. Evren'in temsil ettiği 12 Eylül zihniyetinin Ulusalcı uzantısı, bugün nasıl yine ABD eli ile başka bir diktatörlük tarzına evrilmeye çalışılıyorsa, Mısır'da da Mübarek'in devrilmesinin, nihai hedef Ilımlı İslam( aşamalı devrim ) olmak üzere ABD eli ile yakın hedefi başka bir diktatörlüğün oluşumunu sağlamak olan, Müslüman Kardeşlerden farklı bir İslami oluşumun ( AKP gibi ) iktidara gelmesine yol açması muhtemeldir. İnsanların özgürlük, değişim ve yoksulluktan kurtulma taleplerinin manipüle edilerek, seçimlerle iktidara gelmesi sağlanacak olan böyle bir oluşum, kısa zaman sonra ülkeyi, BOP'a göre model gösterilen ülke olan Türkiye'deki gidiş gibi yeni bir dikta rejimine götürüp, alt ve üst yapı kurumlarını dönüştürerek '' Ilımlı İslam Demokrasisi '' ni kurabilir. Yukarıda da söylediğim gibi ordu bu süreçte belirleyici faktörlerden en önemlisidir. Libya için de aynı şey söz konusudur. Yani, ortada çelişki falan yoktur. Libya'daki fark, Kaddafi'nin Mübarek gibi ABD tarafından desteklenen bir diktatör olmamasıdır. Libya'ya Nato'nun askeri operasyonunun gündemde olması da bu nedenledir. ve netice : Türkiye'de AKP iktidarda diye, kendi halkının ve aynı coğrafyayı paylaşan başka İNSAN'ların mensup olduğu dine karşı düşmanca bir tutum geliştirmek, hele hele bu tutumu emperyalistlerin, CIA'nın ürettiği sloganlar ile pekiştirmek, dinciler var diye dinsizcilik yapmak, gerçek bir Demokratın, gerçek bir Aydının, gerçek bir Sosyalistin, gerçek bir Atatürkçünün asla yapmaması gereken '' anti-hümanist '' bir davranıştır. Bu davranış, Kürtçüler var diye Türkçü olup, Kürt halkına düşmanlık beslemeye benzer. Gerçekten halkını seven aydınlanma değerlerini yeterince anlamış, benimsemiş, içselleştirmiş bir aydın, eğer dinsiz ise, dini siyasete alet edenlere karşı çıktığı gibi, dinsizliğini siyasete alet edenlere de karşı çıkar. Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Efendim, daha önce de söylediğim gibi, din ve demokrasiyi karşılaştırmak elma-armut örneği ile açıklanabilecek bir absürdlüktür. Din dindir. Demokrasi bir siyaset felsefesidir. Siyasal İslam ile Demokrasi karşılaştırılabilen kavramlar olabilir ancak ve onlar da taban tabana zıt felsefelerdir. Açık açık yazmazsam anlaşılmayacak anlaşılan. Ben, "Laiklik demokrasi için şart değildir, hem dini, hem demokratik yönetim olabilir" martavalını savunmuyorum. Bu dediğinizin adı '' Ilımlı İslam '' dır. Oysa, ben batı tipi yani normal demokrasiyi savunan biriyim. Onun için de, demokraside, laiklikte insanların dininden vazgeçmesi diye bir kural olmadığını, insanların '' aydınlanma değerlerini yeterince anlamış, benimsemiş, içselleştimiş olması''nın dindar olmalarına engel teşkil etmediğini ve nitekim de halkın önemli bir kısmının bu durumu yaşayan insanlardan oluştuğunu anlatmaya çalışıyorum. Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Efendim, insanlık değerlerinin gelişiminin yönü bilinmeyen bir şey değildir. Tarihi bilimsel olarak değerlendirme hakkımız elbette vardır. Ayrıca, Taberi'nin tefsirinin muteber tefsirler arasında olduğu biliniyor. Onun yaptığı, kelimeler üzerinden yapılan bir çarpıtma değil, apaçık olduğunu kendinizin de ifade ettiği sözlerden, ifadelerden, cümlelerden her mantıklı insanın kolayca çıkarabileceği sonuçları yazmaktır. Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Efendim, Kızılderililer, Mayalar , İnkalar da mı böyle idi ? Öyle ise,'' Oh olmuş haketmişler '' diyelim öyle mi ? Bugünün değerlerine göre düşünürsek, vahşilik, korkunçluk, ateşli silahları ile onları yok etmeye, zenginliklerine el koymaya gelen Avrupalı Hristiyan sömürgecilerde midir yoksa yalnızca hasat dönemlerinde esirlerini kurban eden Azteklerde midir ? Aynı mantıkla Irak işgalinde 1 milyon insan öldürülmesini de meşru mu görmeliyiz ? Ki Aztek kültürü abarttığınız kadar vahşi bir kültür değildi. Azteklerde insan kurban etmenin, Antik çağda Ortadoğuda rastlanan örneklerinden farklı bir yanı yoktur ve bu tören Aztek dininde bir iç dejenerasyondan, sonradan yozlaşmadan kaynaklı bir durum değildir söylediğiniz gibi. Ve hepsini boşverin diyelim ki bu konuda haklısınız, O zaman neden Kabe çevresindeki müşriklerin öldürülmesini haksız buluyorsunuz ? Onlar da kız çocuklarını korkunç bir şekilde diri diri toprağa gömen, ilk müslümanlara vahşi işkenceler yapan insanlar değil miydi ? Şimdi şöyle bir düşünelim. Avrupalı Hristiyan Sömürgecilerin Latin Amerikada uyguladıkları katliam, bugünün değerlerine göre olduğu gibi, kendi yaşadıkları zaman göre de korkunçtur, geridir. Ama Kabe çevresindeki Müşriklerin Müslümanlar tarafından öldürülmesi,bugünün değerlerine göre korkunç olmasına rağmen, kendi yaşadıkları zaman göre normaldir. İleriye doğru bir devrim olduğu için de normaldir. Peygamberden sonra, Müslümanlar tarafından yapılan savaşlarda bu ayetin dikkate alınmaması ise bu devrimin görünen yüzüdür. Müslümanlar asırlar boyu bu ayetin tefsirini sizin anladığınız gibi yapmadılarsa, örneğin Taberinin tefsirinde böyle bir anlama yoksa, yok illaki ''demirefenin tefsiri '' ile anlayacaksınız diye ısrar etmenin bir manası var mı, emperyalistlerin ekmeğine yağ sürmekten başka ? Hayır akıl var, mantık var. O ayetlerde '' Resul '' ile yapılan bir antlaşmaya konu olan müşriklerden bahsediyor, kim olsa böyle anlar. Ayrıca, buyrun Taberi tefsirine atıf yapılan tefsir : Tevbe Suresi 1- Bu, Allah ve Resulünden, kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklere bir ihtardır. Bazı Müşrik kabileler, Resulullah ile yapmış oldukları antlaşmalarını bozmaya başlamışlardı.Bunun üzerine Allah teala, Resulullahın da, Müşriklerle olan antlaşmalarını bozmasını ve kendilerine dört aylık bir süre tanıdıktan sonra savaş açacağını ihtar etmesini emretmiştir. Taberiye göre, burada ahidleri bozularak kendilerine savaş açılacağı ihtar edilenler, Resulullahın aleyhine başka kâfirlere yardım edenler ve tek taraflı olarak Resulullah ile olan andl aşmalarını bozanlardır.[1] [1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/251 -http://www.haznevi.net/icerikoku.aspx?KID=5338&BID=62- Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Öyle mi demişiz acaba ? Anlamayan baştan bir daha okur, dön baba dönelim oynanmaz, aynı şeyler tekrar tekrar söylenmez. Yine de kısaca özetleyeyim: Beyefendi burada İslam dini yanlış mı doğru mu tartışması yapmayoruz. '' İslam Şiddet dinidir '' argümanının yanlış mı doğru mu olduğunu tartışıyoruz efendim. Yapmayın böyle. Zira, gereksiz yere yorucu oluyor. Saygılar sunarım.
-
KARTONDAN PROF. DARBECİ SÜHEYL BATUM
Sayın Ahmet Ay, Nurettin ŞİRİN, hukuksuzlukla, adaletsizlikle, antidemokratik yolarla şiddetle iştigal eden Hizbullah Örgütü üyesi olmakla suçlandı ve 17 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ama siz terör örgütü üyesi olan birini kabul etmişsiniz. Şimdi napacağız efendim ? Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Efendim, ben, "yok canım, bugün o iş bitti artık, yok öyle Kuran'da yazan şeyleri uygulamak diye bir şey" gibi bir şey diyenlerin çoğunlukta olduğunu demedim ki, nereden çıkarıyorsunuz demirefe bey bunları ? Söylediğim şey, bu ayetle ilgili. Kanıt istiyorsanız, açın herhangi bir tefsiri bakın efendim. Yani, müslümanlar örneğin kölelikle ilgili hükümleri uygulamıyorlarsa zorla uygulasınlar mı istiyorsunuz, anlamadım ki. Siz-ben dedik diye zorla şiddet dini yapacak halimiz yok değil mi İslamı ? İslamın şiddet dini olması argümanının da nasıl bir nedenselliği varmış konu ile ilgili, onu da bir izah etseniz çok rica ederim. Siyasal İslamın dikta rejimi oluşturma eğilimi açısından mı, nedir ? Saygılar sunarım.
-
KARTONDAN PROF. DARBECİ SÜHEYL BATUM
Sayın Ahmet Ay bey, derin devletin şimdiki uzantısı ile işbirliği yapan yandaş medyadaki gazeteciler için de aynı şeyi düşünüyor musunuz acaba ? Şimdiki derin devlet sudan çıkmış ak kaşık mıdır sizce ? Saygılar sunarım.
-
KARTONDAN PROF. DARBECİ SÜHEYL BATUM
Sayın Politika, benim yazımda sizin cevap verdiğiniz bir iddia yoktur. Dikkatli okursanız, Şeriat canavarının, irticanın modası geçmiştir gibi bir şey yazmadım. Yazımdan anlaşılması gereken; artık modası geçmiş olanın '' şeriat canavarını göstermek '' yoluyla prim yapmak olduğudur. Şimdi moda olanın ise '' darbe canavarı''nı göstermek yoluyla prim yapmak olduğudur. ve ayrıca,
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Sayın Dipnot, sözünü ettiğimiz devletlerde laik iktidarlar halkın büyük çoğunluğuyla iktidara gelmişlerdir. Müslüman kardeşlerin oy potansiyeli %20 civarındadır. Özellikle Mısır, Napolyon'un işgali ile birlikte Özgürlük, Eşitlik, Adalet ilkeleriyle, yani Fransız İhtilalinin getirdiği Burjuva Devrimi prensipleri ile, aşağı yukarı bu rüzgarın Osmanlı'ya ulaştığı tarihlerde tanıştığından Abdülnasır ve kadrosunu ortaya çıkaracak temellerin atılması yeni değildir. Meşrutiyet ilanı, İttihat ve Terakki, nasıl ki Osmanlı'da, Cumhuriyeti kuracak kadroları yetiştirmiş ise Mısırda da çok farklı değildir. Fark, Türkiye'nin devrimden 23 yıl sonra çok partili rejime geçebilmiş olmasındadır. Mısır ise, çıkarılan Arap-İsrail savaşı ile, ambargolarla, Mısır rejimine Sovyet etkisini bertaraf etmek amacıyla ABD'nin Yeşil Kuşak projesi için desteklediği Müslüman Kardeşler'ın silahlı kanadının terör eylemleri ile uğraşmak zorunda bırakıldığından ve sonra tek parti rejiminin yozlaşıp, Sovyetlerin çöküşünün ardından, iktidarın Mübarek ve kadrosu gibi ABD ile işbirlikçilik yapan kadroların eline geçmesi nedeniyle bunu başaramamıştır. Türkiye'de ABD operasyonları ile darbelerin yapılması, PKK terörü demokrasisini geliştirmesine mani olan faktörler değil midir ? Ayrıca, kişinin laik olması, laiklik ilkesinin bireye indirgenmiş yorumudur( seküler ). Kişi hem laikliki kabul edip hem de Müslüman olabilir. Onun için, bu toplumların Müslüman olması, demokrasi için bir engel değildir. Aydınlanma değerlerinin yeterince anlatılmış, benimsenmiş, içselleştirilmiş olması demokrasi için yeter koşuldur. Unutmayalım ki, Fransız devrimi sonrası laikliğin ilanından sonra Fransızların Katoliklikten vazgeçmesi gerekmedi. Papalık da hala var. Peki '' arkadaşım '', madem Müslüman olan ve olmayan ayrımları olmasından korkuyorsunuz, bu ayrımı çıkarmak amacıyla üretilmiş yalanları savunanları neden destekliyorsunuz ve bu yalanlara inanıyor, herkesi de inandırmaya çalışıyorsunuz ? Yani anlayacağınız, yaşınızı biliyorum ama, 80 öncesinde de CIA tarafından Komünizm hakkında üretilen yalanları da destekliyormuydunuz/ desteklermiydiniz merak etmiyor değilim doğrusu ? Böyle bir iddiam olmadı efendim. Fakat, dikta rejimlerine isyan edilen bu ülkelerde öyle bir tehlike vardır. Yani; bana öyle geliyor ki, daha önce dediğim gibi ABD'nin desteklediği ordu ülkeyi '' Ilımlı İslam '' rejimine götürebilir. Bu isyanların Türkiye'ye örnek olmasına değil, tam tersine Türkiye'nin şu an götürülmek istendiği rejim örnek olarak gösterilmeye çalışılıyor bu ülkelere. Tabi ki, ABD bu krizi iyi yönetemezse İran tipi bir rejim çıkma ihtimali de vardır. Ancak, Türkiye'de %21 ile birinci olup iktidara ortak olan Refah partisinin, 28 Şubat sonrası silinip gitmesi sonucu ve '' değiştim '' diyen AKP'nin ekonomik 2001 krizi ertesi iktidara gelmesi, Türk halkının tercihlerinin ekonomik kaygılar taşıdığının ispatıdır. Bunun gibi, Mısır halkının isyanında ortak payda '' yoksulluk '', '' gelir dağılımı eşitsizliği '' olduğuna göre, kitle iletişim araçlarına hakimiyeti olan ABD, benzer bir yolla benzer bir akımı iktidara taşıyabilir diye düşünüyorum. Ayrıca, sayın dipnot bey, şunu da söyleyeyim; benim savunduğum fikirlerle, kendi alıntıladığınız yazılardaki fikirlerin çok farklı olmadığını görmeniz gerekir efendim eğer bir daha okursanız. O nedenle yazdıklarıma itirazınızın sebebini anlamış değilim açıkçası. Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Efendim elbette sorgulayın. Bakın, yapmayın demiyorum hobi olarak yine yapın. Ancak, Siyasal İslamcılar dini siyasete alet ediyor ama siz onların dini siyasete alet etmesini değil, direk dini eleştiriyorsunuz. Üstelik, Selefilik dışındaki mezheplerin kabul etmediği bir yorum üzerinden. Buna siyaset tartışmak denmez. Siyasetle bağlantısı ancak, emperyalizme destek vermek noktasındadır. Evet efendim, emir apaçık lakin yorum genel geçerlilik noktasında, kelimelerde değil. yani diğer mezheplere göre emir o dönemle ilgili. ve bu mantıklı, zaten içinde ''Kabe''nin, yapılan bir anlaşmanın geçtiği emir nasıl tüm zamanlarda geçerli diye algılanabilsin ki. Nitekim algılanmamış da, Selefilik hariç. Tarihte tüm müslümanlar o ayeti Selefiler gibi anlasalardı, bugün İslam coğrafyasında hiç Yezidiler, Şamanistler, Bahailer, Sâbiîler, Hindular gibi müşrik sayılan dinlere mensup insanlar kalmamış olurdu. Suudiler Vahabi ( Selefi )dir. Suudi Arabistanın resmi dini Vahabiliktir ( Selefilik ) efendim, normaldir yani. Saygılar sunarım.
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
Artık hangi birini düzelteceğime şaşırdım beyefendi, yapmayın. Determinizm Bilim Felsefesi olarak mı benimsenmiştir, yoksa bilimsel yöntem olarak mı ? Determinizm de indeterminizm de Bilim Felsefesi içindedir. Günümüzde iki tür temel felsefe yoktur. Bir çok farklı dalda bir çok farklı felsefe ekolü vardır. Devam etmeyen ekol pek yoktur. Saygılar sunarım.
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
Sayın demirefe bey, bilim, '' hem bağırmayın medeni olun başkaları tedirgin olmasın '' diyor, hem de '' bağırır, medeni olmazsanız sağlığınız bozulur '' diyorsa biz hangi yargısını tercih etmeliyiz bilimin ? hayır, bilim net bir şey söylesin ki trafikte ona göre davranalım. hangisi iyi ? Saygılar sunarım.
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
Efendim bu süper bir cümle olmuş gerçekten. Tebrik ederim sizi. Demek ki; bilim, insan ve toplum davranışlarının '' neden ve nasıl olduğu''nu ortaya koyarmış, '' nasıl olması gerektiği ''ni değil. İnsan ve toplum davranışlarının '' nasıl olması gerektiği''ni felsefi bir tavsiye mahiyetinde söyleyen sözde '' Ahlak Bilimi '' değil, Etİk ( Ahlak Felsefesi ) imiş. Yalnız; '' aklın başta değil yaşta olduğunu '' söyleyebileceğini anlamış olmak gerekir. Çünkü; '' Gençlerin hormonal durumları heyecanlı, isyankar ve romantik olmalarına neden olarak gerçekleri soğukkanlı ve sağduyu ile görmelerini engellemesine rağmen bazı gençlerin (atıyorum %30 ), daha yoğun yaşadıkları, daha erken tecrübe sahibi oldukları için yaşlılardan, bazı yaşlılardan (atıyorum %30 ), daha çok tecrübe kazandıkları da gözlenmiştir '' ibaresi bilimsel bir sonucu bildirebilir. ( mesela 1000 denek üzerinde yapılan çalışmalara daynarak gibi Tıp'ta, Psikoloji'de çok kullanılan ''Epidemiyolojik çalışmaların ürettiği yargılar bilimseldir ) Tabi. Felsefe'yi, Mustafa Topaloğlu'nun bir zamanlardaki hit şarkısı '' felsefe yapma '' daki düzeyde görmek kişiye böyle garip iddialar ürettirir efendim, normaldir. Örneğin; '' Din kavramının kökeni nedir? Tanrı insanların korkularından kaynaklanan bir varsayım mıdır? Tanrı var mıdır? '' gibi bir soruyu daha din ortada yokken sorup kafayı yemek üzere olan filozofları gören Tanrı onların bu haline acıyıp, vahiyle bu soruların cevabını göndermiş olmalı. Yani; '' Felsefe nedir ? '' sorusunun cevabı bilinmeyen bir şey değildir. Yalnızca düşünmek, soru sormak felsefe yapmak için yeterli olmadığı gibi verilen cevapların belli bir yöntemle önceden bilinen bilgiler için bir açıklama getirmemesi, onun ayrı bir disiplin olarak sınıflandırılmasında temel teşkil eden bu unsurların gerekliliğini yerine getirmemesi demektir. İşte böyle bir disiplin olarak Felsefenin ayrışması, bilime göre, ilk olarak mitolojiden kopan Antik Çağ filozoflarının ( M.Ö. 7.yy ) yapıtlarında gözlenmiştir. Oysa bir şey iddia etmeden en azından açıp bir kaynaklara ne diyorlarmış diye bakmak zor bir olay olmaması gerektir. Bakınız sayın Politika bir yerden doğrusunu bulup alıntı yapmış. Kişi '' yok ben herşeyi kendim yazarım ona inanırım '' diyorsa uzaylıların derin devlet kurduğuna dogmatik bir şekilde inananlardan bir farkı yok demektir efendim. Primatlardan evrilen ilk insanın doğa kuvvetlerinden korkup onlara tapınmaya başlamasını '' felsefe yapmak '' diye tanımlamak gibi... Efendim, Bayet o kitabı takriben 100 yıl önce yazmış. 100 yıl önce tartışmalı olan bir mevzunun sizin dediğiniz gibi sonuçlanıp sonuçlanmadığını açıp kaynaklarda görebilmemiz gerekir, öyle değil mi ? Sayın Fuzuli yazmış, Bayet'in ''Bilim Ahlakı'' adı altında bir ahlakfelsefesi( Etik ) teorisi varmış anlaşılan . Kitabın ismi de, vardığı sonuçta bunu gösteriyor : ''Ne kadar eksikleri bulunursa bulunsun, ne kadar yanlışları çıkarılırsa çıkarılsın, bu incelemenin sonunda, okuyucu benimle birlikte, hiç değilse,şu noktalar üstünde anlaşırsa, ne mutlu bana : 1-Ahlak bilimi boş kuruntudan başka bir şey değildir. Yüzyıllardan beri boşu boşuna ardından koşulmuştur. Bilim ahlakı ise gerçektir, hem de canlı bir gerçek. 2-Bugün kavrayabildiğimiz biçimiyle bu ahlak, insan topluluklarına sunulan bütün ahlaklara, güzellik bakımından eşittir ya da ondan üstündür. '' '' Bu da süper bir cümle olmuş efendim. Yine tebrik ederim sizi. Doğru, Teoloji'nin Türkçe'sinin Tanrı Bilimi olması Tanrının bilimin konusu olmadığı gibi, Etik'in de Türkçede kullanımının Ahlak Bilimi olması, Ahlakın bilimin konusu olmadığını gösterir. Ayrıca, Bayet'in nihai olarak savunduğu tekrar okunursa yazdıklarının tefsire gerek bırakmadığı anlaşılır : ''Bugüne kadar bir ahlak bilimi kurmaya çalışılmışsa da, bu yoldaki çabalar boşuna gitmiştir. Çünkü, kurallarla ilgili olanın bilimi olamaz. Ama, sorunu tersinden alalım: Ahlak bilimi olamayacağına göre, bir bilim ahlakı olamaz mı, ya da böyle bir ahlak yok mudur ?'' . Hukuk bilimi, birey ve toplum ve devlet arasındaki devletlerin koyduğu suç, cezaların tarih boyunca gelişimini, dayandıkları uygulanmış hukuk felsefesi teorilerini, koyduğu normlar çerçevesinde inceleyen, düzenleyen normatif bir bilimdir. Dolayısıyla, '' sakın cinayet işlemeye kalkışma hapse atılırsın '' diyen kamu otoritesidir. Hukuk felsefelerinin, bu suçun tanımlanmasında ve cezanın belirlenmesinde dayanak olan yaklaşımları farklıdır. '' Verilen cezanın amacı ne olmalıdır ?, adalet nedir, neye göredir ? '' gibi sorulara cevap oluştururlar. Hukuk bilimi kamu otoritesinin seçtiği felsefi yaklaşıma göre, kabul edilmiş normlar çerçevesinde belirlenen suç ve cezaları sistemli biçimde düzenler. Hukuk felsefesi, Felsefenin, Aksiyoloji dalının içinde yer alan Etik'in bir alt dalıdır. Etik, yani Ahlak felsefesi, Felsefenin, Aksiyoloji dalının içinde yer alır. Var olan ahlakın yapısını araştırır, sorgular, doğru ve erdemli davranışın nasıl olması gerektiğini cevap arar. '' insanlara nazik davranmazsan onlar da nezaketi elden bırakır '' yargısı bilimsel bir yargı olamayacağı gibi '' insanlara nazik davranırsan tepene çıkarlar '' yargısı da bilimsel olamayacağından bu tip yargılar felsefi yargılardır. Nereden bakıldığına göre, kişiden kişiye değişen subjektiflik içeren yargılardır. Uygulamalı bilimlerde, ilgili bilim Etiki, uygulamada karşılaşılan etik sorunlara cevap arar. Mühendislik yemini, Hipokrat yemini tıp ve mühendislik mesleklerinin uygulanması sırasında uyulması gereken etik kuralları bildirir. Bu ana felsefi kurallar çerçevesinde yeni çıkan sorunlara etik kurullarında çözüm aranır, yapılması gereken kararlaştırılır. Neyse, uzatmaya gerek yok efendim. Bu yazdıklarım dünyadaki bütün kaynaklarda mevcut zaten. İsteyen açıp bakabilir ve doğrusunu görebilir. Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Evet efendim, emir apaçık, lakin yorum emirle değil emir bağlamla yani o dönemle ilgili. İçinde ''Kabe''nin, yapılan bir anlaşmanın geçtiği emir nasıl tüm zamanlarda geçerli diye algılanabilsin ki. Nitekim algılanmamış da, Selefilik hariç. Tarihte en barbar çağlarda bile kimse kimseyi pek kılıçtan geçirerek yok edememiştir iddiası da tarihi bilgilere uymamaktadır. Cengiz'in ordusu, Roma ordusu, Vikingler bir şehri savaşıp ele geçirdiklerinde silahsız sivil halka katliam uygulayan ordulardır. O şehirde canlı bir sinek bile bırakmayan ordulardır. Ayrıca, Mayaları, Aztekleri, İnkaları, çoğu K.Amerika yerli kabilesini kimler yok etmiştir ( Bir topluluğun dili ve kültürü yok olursa o toplumun genleri devam etse bile yok olmuşlar demektir ). Neden köle olarak kullanılmalarına karar verilip kılıç artığı kalanların hepsi bugün Hristiyandır. Avrupa Endülüs'te Müslüman bırakmış mıdır ? Yahudi bırakmış mıdır ? Neden Osmanlı'ya sığındılar Yahudiler ? Buna karşlık, Osmanlı çekildiğinde Balkanlarda yalnızca Müslümanlar mı kalmıştı ? İslam coğrafyası dışında her dinden insanın yaşayabilmiş olduğu bir coğrafya var mıdır yeryüzünde ? Konu güç yetirememe, esnetilme, gözardı edilme konusu değildir efendim. Tarihte tüm müslümanlar o ayeti Selefiler gibi anlasalardı, bugün İslam coğrafyasında hiç Yezidiler, Şamanistler, Bahailer, Sâbiîler, Hindular gibi müşrik sayılan dinlere mensup insanlar kalmamış olurdu. Bu kadar açık ve nettir. Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Hoş buldum efendim, teşekkür ederim. Bu forumun '' dayısı '' sizsiniz galiba ? Size itiraz etmek ne mümkün ? '' kedidir kedi '' olacak hali yok tabi. elbette '' İnsandır insan ''dır o lakin şu da var ki; '' Freud kendi araştırmalarının sonucunda görmüştür ki, bir fikrin bir arzuya karşılık olması ve onu tatmine yaraması, bu fikrin yanlış olduğunu kanıtlamaz. Psikiyatristlerin günümüzde hep aynı hataya düşmeleri, Freud’un bu düşüncesini özellikle belirtmeme yol açtı. Birçok gerçek ve bir o kadar da yanlış fikrin varolması doğaldır. Bu fikirlere insanlar, onların doğru olmasını arzuladıkları için sarılmışlardır. Ama unutmamak gerekir ki, birçok büyük buluşa yol açan da, yine bir takım fikirlerdir. Kimi insanlar tüm güçleriyle bunların doğruluğuna inanıp, bunu ortaya çıkartmaya çalışırken, bir sürü yeni gerçeğe ulaşmışlardır. Böyle büyük bir ilginin varlığı olayı, dıştan izleyene garip ve hastalıklı bile gelse, bu hiç bir zaman herhangi bir yargının ve de yorumun yanlışlığının kanıtı olamaz. '' ( Erich Fromm ) en iyisi Hayyamdan gelsin efendim : bir sır daha var, çözdüklerimizden başka! bir ışık daha var, bu ışıklardan başka. hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye: bir şey daha var bütün yaptıklarından başka varlık yokluk derdini aklından sil; bırak öteleri de kendini bil. doldur şarabı geniş bir nefes al: kaç nefes alacağın belli değil kim demiş haram nedir bilmez hayyam? ben haramı helali karıştırmam. seninle içilen şarap helaldir, sensiz içilen su bile haram. Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Efendim, 11 Eylül öncesi ve sonrası süreçte ABD'deki aşırı dinci Neocon ve Evangelistler tarafından üretilen, Irak ve Afganistan işgalllerini meşrulaştırmaya yönelik bu bayatlamış argümanların kaynağı, CIA'nın, Afganistan'da Sovyet İşgaline karşı silah ve eğitim desteği ile palazlandırdığı, ABD yandaşı Suudi Arabistanın desteklediği El-Kaide ve Taliban'ın mezhebi, kendilerini ılımlı islamcı gösterenler dahil diğer tüm müslümanların ''sapık mezhep '' diye niteledikleri mezhep olan Selefiliktir. Eğer, Selefiler dışında kalan tüm müslümanlar Kuran'ı sizin anladığınız gibi yorumlamış olsalardı, tarih boyunca İslam coğrafyasında Yezidiler, Şamanistler, Bahailer, Sâbiîler, Hindular, Yahudiler, Hristiyanlar yaşamamış ve halen de yaşamıyor olurlardı. Değil mi, efendim ? Saygılar sunarım.
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
aynı kitaptan ( Bilim Ahlakı - Albert Bayet ) ''Başkaları bu güçlükle karşılaşınca, biyolojiye başvurmuyorlar ama bu kez ''ahlak bilimi'' dedikleri hem bilimin hem de ahlakın bütün değerlerini bir araya getiren bir başka bilime başvuruyorlar ve bize : ''işte size sorunun çözümü'' diyorlar böbürlenerek! Ya!''Ahlak bilimi'' de hiç de nazlanmıyor maaşallah. Ne isterseniz veriyor hem de bol keseden: Akıl ahlakları ya da duygu ahlakları, kişisel yada ortalaşa yarar ahlakları, onur ahlakları, dayanışma ahlakları, aşk, ödev ahlakları...say sayabildiğin kadar. Bizlere sunulan bu düzenlerden her biri bir tümevarım yada tümdengelim sistemine bağlı olduğu için bunları birer '' bilimsel '' düzen olarak gösteriyorlar. '' Ama bunların hiçbiri, bilimin azıcık da olsa kafalarda sağladığı anlaşmayı yaratamamıştır. Sadece bu bile bu ahlak bilimlerinin büründüğü üstünlükleri kuşkuya düşürebilir. Nitekim, Levy-Bruhl unutulmaz bir eserinde bu sözde ''ahlak bilimi''nin, ''kuralcı bilim'' olmak bakımından temelden tutarsız bir varlık, doğaya aykırı doğmuş bir yaratık olduğunu göstermiştir. Bilimsel çalışmanın adını dış görünüşünü boşuna benimsiyorlar: inceleme konusu olarak, olanı değil, olması gerekeni ele aldığınız anda, bilginin hem işini hem de ruhunu küçümsüyorsunuz demektir...'' Saygılar sunarım.
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
Efendim batı felsefesinden bahsediyorsak, arkeoloji, antropoloji bilimleri ortadadır. İlkel dinlerin ortaya çıktığı tarihlerle, antik çağ filozoflarının yaşadığı tarihler bilinmeyen tarihler değildir. En temel konularda bile böyle tartışmayalım lütfen. Gülmeniz bittiyse tekrar anlatalım o zaman efendim. Sizin toplumumuzda görülen yaşlıların elinin öpülmesi geleneğinin kaynağı olarak sunduğunuz gerekçe aşağıda : Bu açıklamanıza göre, toplumumuz eskilerde bir dönemde bu bilimsel gerçekleri(!) keşfedip el öpme şekilinde simgeleştirmişler. Peki aynı toplum, bu bilimsel gerçekleri keşfedip ona göre kural koyan toplum neden '' akıl yaşta değil baştadır '' gibi sunduğunuz bilimsel gerçeğe(!) aykırı bir atasözü söylemiş olsun ? Bunun iki açıklaması olabilir ancak. Birincisi; toplum bu kuralları bilimsel(!) olduğu için koymamıştır. Bu gelenek bir başeğme, itaat kültürünün göstergesidir. Yada ikincisi; toplumda iki kesim vardır. Bunlar birbirine zıt bilimsel yargılarda bulunmuşlardır. Bu mümkün mü ? Demek ki, işin aslı şöyledir ; Daha uzun bir yaşam sürmüş olanların çoğunun( atıyorum %70'inin ) daha çok tecrübe kazandıkları görülmüştür. Bununla birlikte, gençlerin hormonal durumları heyecanlı, isyankar ve romantik olmalarına neden olarak gerçekleri soğukkanlı ve sağduyu ile görmelerini engellemesine rağmen bazı gençlerin (atıyorum %30 ), daha yoğun yaşadıkları, daha erken tecrübe sahibi oldukları için yaşlılardan, bazı yaşlılardan (atıyorum %30 ), daha çok tecrübe kazandıkları da gözlenmiştir. Bilimsel gerçekler bunlardır. Çünkü, bazı genellemeler yanlıştır. Bu bilimsel gerçeklere göre de toplumda yaşlı birisinin eli, genç tarafından yapılan ufak bir değerlendirme sonucunda kendisinden daha tecrübeli olup olmadığı anlaşıldıktan sonra öpülür veya öpülmez. Böylece gencimiz gayet bilimsel şekilde bilim tarafından temellendirilen ahlaka göre davranmış olur. E var mı efendim böyle bir şey, şimdi ? Toplum bu kuralları '' yaşlıların hayat tecrübesi ve olgun düşüncelerinden faydalanılması gerektiği '' için koymamıştır. Bu gelenek, bir baş eğme, itaat kültürünün göstergesidir, bilim öyle diyor. Baş eğme kültürünün de bilimsel sebepleri vardır elbette fakat toplum bu kültürü bilimsel bir gerçeği keşfedip geliştirmemiştir. Hatta, bilimsel gerçeklere aykırı kültür geliştirmiş insan toplulukları daha çoktur. Komedide abartma vardır, bolca genelleme vardır. Bunları yapan da bol güldürür efendim tavsiye ederim nacizane. Saygılar sunarım.
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
Efendim felsefeden din değil, dinden felsefe doğmuştur. Uygulamalı Etik felsefesi ilgili uygulamalı bilimlere denetim getirir, sınırlamalar getirir. Saygılar sunarım.
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
- Tanrı Egoisttir...
- KARTONDAN PROF. DARBECİ SÜHEYL BATUM
Nezaketiniz için çok teşekkür ederim sayın FUZULİ öncelikle. Yazınızın çok konu içermesi dolayısıyla hem daha iyi anlaşılması hem de kolay takip edilebilirlik sağlaması için izninizle parçalara ayırıp cevap vermeye çalışacağım efendim. '' askeri darbe olacak '' korkusunun halkın nazarında karşılığı elbette vardır efendim. Kurum olarak TSK'nın bu korkunun oluşumunda direk olarak payı, geçmişte kalan -izninizle düzelterek - 3 darbe 2 muhtıra göz önüne alındığında yadsınamaz. Bununla birlikte, bu korkunun niteliğinin demokrasi kaygısından çok, eskiden beri ekonomik kaynaklı olduğunu gözlemliyorum, buna inanıyorum. Bu olgu konumuzun başka bir boyutu olmasına rağmen, inanın, halk arasında, şurada yapılan tartışmalarda duyulan ideolojik kaygıların onda biri bulunmuyor ve bu çok mantıklı. Çünkü, hepimiz gördük ve biliyoruz ki, bir askeri darbenin öncesindeki oluşturulan siyasi kaos ortamı aynı zamanda ekonomik istikrarsızlık, yüksek enflasyon, durgun piyasa demektir. Bu noktada, darbe öncesi bu kaos ortamlarının kimler veya hangi odaklar tarafından oluşturulduğuna bakmak gerekir. Yani; suni olan kaos ortamıdır efendim, korkular gerçektir ama sunilikle bağlantısı buradadır. Efendim, kaos ortamlarının kimler veya hangi odaklar tarafından oluşturulduğu konusu, bizi ister istemez konuyu mikro ele almaktan çıkartıp makro düşünmeye zorlar. Şöyle ki; 80 askeri darbesi sonrasi çok net biçimde anlaşılmıştır ki, darbe öncesi bu kaos ortamlarının hazırlayıcısı, bunu ilk defa 80 öncesi kamuoyunda dillendiren rahmetli Ecevit'in ifadesiyle '' kontrgerilla '' dır. Belgelerle kanıtlandığı gibi ülkemizdeki '' kontrgerilla '', nüvesini TSK içinde oluşturan ve sonraları adına '' derin devlet '' denilen oluşumdur. Ve bu oluşumun icraatları, yöntemleri, elemanları, yakın darbeler tarihimiz ele alındığında, bizim de üyesi bulunduğumuz, NATO'ya üye olan diğer ülkelerdeki benzerlerinden bir farkı olmadığı görülmüştür. Ergenekon davası, soğuk savaş sonrası diğer NATO ülkelerinde, bu oluşumların bir kısım elemanlarının deşifre edilmesi, tasfiye edilmiş gösterilmesi fakat aslında dönüştürülmesi ile sonuçlanan süreçlerin ülkemizde özel siyasal konjonktür nedeniyle geç yaşanan bir versiyonudur. İlaveten belirtmek gerekir ki; bu versiyonun diğerlerinden farkı, yalnızca geç yaşanması değil, dönüşüm için gerekli yeni formatlamanın '' niteliği ''dir. Ergenekon davasında yer alan iddialar, eski derin devletteki dönüşüm işlemi için gerekli olan, gerçekte halk tarafından pek fazla bilinmeyen '' darbelerin bilinen gerçek tarihi ''ni, mikro ölçekte, iç dinamiklerle izah ederek dolaylı olarak ilişkilendirilen bu devletin kuruluş felsefesini sorgulatan, işin içine NATO'yu karıştırmadan yeniden yazmaktır. O davadaki bazı sanıkların gerçekten geçmiş darbelere zemin hazırlanmasında katkıları olmuş olsa da, aynı çalışmaları bu sanıklar ile omuz omuza yapmış diğerlerine dokunulmaması, eski derin devlet içinde yapılmak istenen zihniyet dönüşümünün karşısında yer alanların bu dava ile deşifre ve tasfiye edilmeleri çıkarımını doğrular. Bu arada, gerçekten bu işlere bulaşmış ama şimdi tasfiye edilmek istenenler yanında bu davanın sanıkları arasına hükümete karşı etkili muhalefet yapan sivil şahısların da eklemlenmiş olmasıdır şahsi fikrim. Yine kanaatimce, aslında, önemsiz gibi görünen hukuk dışı delil elde etme, hukuk dışı tutuklama, gizli tanıklık gibi yanlışlıklar bu davanın flulaşmasına engel olacak, sapla samanı ayırd etmede çok önemi hususlardır ve usül yanlışlıkları hükümetin görevlendirildiği özel yetkili savcılar aracılığıyla kasti yapılmaktadır. Elbette, basın özgürlüğünde dünya ölçeğinde gerilere düşmemiz de bu oyunun bir parçası. Halkın büyük çoğunluğu, tüm dünyada olduğu gibi, kendisine verilen en basit açıklamaya inanmaya meyilli olduğu için ve darbeler hep istikrarsızlık, kaos ve en nihayetinde ekonomik bunalım getirdiğinden, bu davaya destek verecektir. Fakat, bu davaların ( Ergenekon ve Balyoz ) nihai amacı daha öncede vurguladığım gibi, derin devletin yeniden biçimlenmesinin akabinde, devletin felsefesinde, Ortadoğu'da biçilen rol çerçevesinde yeniden bir zihniyet dönüşümünü sağlamaktır. Evet efendim, askeri darbelerin NATO'nun operasyonu olduğunu bilenler için de bilmeyenler için de artık ordunun siyasete karışmayacağı anlaşıldı. Bilenler için bunda en büyük etken olan Ergenekon ve Balyoz davası ile görülmüştür ki, ABD artık darbe istemiyor, yeni biçimlendirdiği derin devlet sayesinde belki de ordunun içinde buna heves edebilecek olanları sahte planlarla, belki de gerçekten plan yapanları açığa vurarak etkisiz hale getiriyor. Ve daha önemlisi, bu davalar siyaseten bir baskı, sindirme aracı olarak kullanılıyor. Şimdiye kadar bütün darbeler için meşruiyet ortamı yaratan derin devlet, bu kez orduya darbe için siyasi meşruiyet kazandırmaktadır bunun Türkçesi. Sayın Süheyl Batum'a gelirsek, benim anladığım kadarıyla, kendisinin bir hukukçu olması hasebiyle, ordunun bu davalardaki kendi mensupları ile ilgili hukuksuzluklar konusunda sessiz kalmasını eleştirmiştir. Bu siyasete veya hukuka müdahale istemi değildir. Esas yönünden değil usül yönünden her vatandaşın, kurumun eleştiri hakkı vardır demokrasilerde. Yoksa, neden o sözlerin akabinde '' CHP hala dimdik ayakta '' desin, CHP'nin darbe yapma ihtimali mi var ? Üstelik, Sayın Süheyl Batum'un sözlerini '' ordu neden siyasete karışmıyor '' şeklinde anlıyorsanız, siz de bu davaların siyasi dava olduğunu kabul etmiş durumunda oluyorsunuz demek değil midir efendim ? Sayın Süheyl Batum, ordunun bu davalardaki kendi mensupları ile ilgili hukuksuzluklar konusunda sessiz kalmasını ABD'nin, bu davalar yolu ile artık ordu içinde de bir sindirme, yıldırma sağlamış olduğunu anlatmıştır. Evet efendim, kullanıyorlar ve temelsiz de değil dediğiniz gibi. Bu da gösteriyor ki, AKP '' darbe canavarı''nı göstererek devletin felsefesini ''Ilımlı İslam''a götüren sivil darbesini meşrulaştırmaya çalışıyor ve aldığı oylarla bunda başarılı oluyor, CHP ise, artık modası geçmiş '' şeriat canavarı ''nı göstererek bu sivil darbeye karşı gelmeye çalışıyor ve aldığı oylarla bunda başarılı olamıyor-du. Derin devletin bugün kime çalıştığını ikisi de bildikleri için. Elbette, '' AKP özünde yaşadığımız darbelere sıcak bakan,darbe taraftarı bir anlayış taşıyan bir partidir '' ve '' CHP laik düzene karşıdır, şeriat düzeni istemektedir.'' denilemez.'' Evren Paşa'ya bir zamanlar alkış tutup şimdi darbe karşıtı olmak '' üzerinden yaptığım eleştiri ile, AKP'nin '' kendine demokrat '' olduğunu kastetmiştim. Bu argümanımı dengelemek, CHP'nin de '' kendine demokrat '' olduğu gösterilerek, örneğin; '' CHP 28 Şubat'ı alkışlamıştır '' şeklinde olabilir ancak. Doğrusu var mı böyle bir şey, ben bilmiyorum ? Fakat, özünde iki siyasi eğilim de tutarlıdır. Birisi hep ABD karşısında olmuştur diğeri hep yanında. Bu hep tartışılagelmiş bir sorudur. Acaba, sorun sistemde midir yoksa bireylerde midir ? Batı'da kapitalizm Protestan ahlakı ile birlikte varolmuştur. Biz de ise, özellikle 80 sonrası kapitalizme sert geçiş, sürekli bir yarın korkusu, ekonomik istikrarsızlık, sosyal devlet ilkesinin hayata geçirilmemesi ve asıl önemlisi '' kendine demokrat '' olanların derin siyasi kavgaları, siyasi gücü ele geçirenlerin ve yandaşlarının yolsuzlukları bir nevi mübah görmesine neden olmuştur. Saygılar sunarım.- İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Efendim, bu başlığın konusu olan devletler şeriatla mı yönetiliyor ? Mısır, Tunus, Libya, Fas, Ürdün, Suriye laik yönetimlere sahip değil mi ? '' Tabikide '' bu devletlerin dinle yargılanması, eleştirilmesi abestir. Eleştirdiğim mantık(!) şu : Mesela, '' Mısırda demokrasi kurulamaz çünkü Müslüman kardeşler var. Yani siyasal islamcılar. Çünkü Müslüman Kardeşler dışında isyan eden yok ve onların dışında Mısırda müslüman yok. Dolayısıyla, Müslüman kardeşler iktidara geleceğinden ( tek isyan edenler bunlarmış ) demokrasi kurulamayacakmış. Çünkü, onların Kuran'ı anlayışı sayın demirefe gibi. '' Siz de bunu mu savunuyorsunuz efendim yapmayın. Mesela, Türkiye'de yalnızca Siyasal İslamcılar mı müslümandır ? Diğerleri Erbakan'ın dediği gibi '' patates dini ''nden midir. Tüm bu saydığım devletleri kuranların, emperyalist işgalcilere, monarşık yönetimlere karşı verdikleri mücadeleyi yok sayalım, Mısır'daki Abdünasır gibi, Sosyalist-Milliyetçi önderlerin devrimle kurduğu laik rejimleri görmezden gelelim. Devrimlerini tamamlayamadan emperyalist ülkeler tarafından maruz kaldıkları ambargoları, saldırıları unutalım ve Mısır, Tunus gibi ülkelerde başa getirilen işbirlikçi liderlerin kurduğu dikta rejimlerini dine mal edelim. Aşırı indirgemeci mantık dediğim bu işte. Fakat beyefendi, bu ciddiye alınacak bir söylem mi sizce ? Kim sayın demirefe gibi biliyormuş o ayeti ? Müslüman Kardeşler, El Kaide, Taliban, ABD'deki Neoconlar, Evangelist Hristiyanlar vb. '' Onun dışında tarih boyunca bütün müslümanlar o ayeti yanlış yorumlamış, yetenekleri ve bilgileri yokmuş. Tarih boyunca, islam coğrafyasında tüm müşrikler öldürülmüş, ehli kitap sürgüne gönderilmiş, aşağılanmıştır. Halen Yezidiler, Şamanistler, Bahailer, Sâbiîler, Hindular yaşamıyor islam coğrafyasında , cizye vermeyi reddettiği için zamanında sürgüne gönderilmiş Yahudi, Hristiyan, Kıpti göçmenler yaşıyor bu coğrafyanın dışında '', bu mudur efendim ? Çok doğru, haklısınız. Dediğiniz gibi ''siyaset yönetim bilim ve düşünde rasyonel yerine, öznel ve inançlara dayalı ve/veya metafizik yaklaşımlarla çözüm aramak çağdaşlıkla bağdaşmaz '' ve hem bu başlıkta görülen hem de bazı İslamcılarda görülen bir öznel yorumsal inanç olan '' İslam şiddet dindir, dikta dinidir '' gibi yaklaşımlarla siyasi mevzular hakkında yargıda bulunmak, çözüm aramak çağdaşlıkla bağdaşmaz. Muhafazakârlar kadar Liberal düşünceliler için de bu geçerlidir sanırım. Öyle değil mi, efendim ? Ne anlamam gerekir efendim bu yazdıklarınızdan ? Emperyalistlerle işbirliği içindeki siyasal islamcılar böyle düşünüyor diye o ayeti böyle yorumlayıp, bir dine olmadığı bir sıfatı atfetmek midir çözüm ? Yoksa, demokrasi, inanç özgürlüğü ve benzeri kavram ve deyimlerin fikirsel ve asli içeriklerini yılmadan, bıkmadan, umutsuzluğa düşmeden anlatmak mı ? Şeriat gelmesin diye insanların dini inançlarından bir şekilde vazgeçmesi için çaba göstermenin siyasal islamcıların dini siyasete alet etmesinden ne farkı var ? Bu da, '' Siyasal İslamcılık '' gibi '' Siyasal İslam Karşıtlığı''cılık olmuyor mu ? Siyasi kaygılar yüzünden '' dinsizliği siyasete alet etmek '' hoş mu görülmelidir ? Saygılar sunarım.- DÜNYAYI YÖNETEN DERİN DÜNYA DEVLETİ
cevabı çok basit efendim. şimdi devletin ismi insan devleti olsa bu diğer insan isimli devletlerle karışır karıştırılır. insan1, insan2, insan3... devletleri diye ayırsak bu sefer niye birinci ben değilim diye itiraz edecekler kavga çıkacak. en iyisi demişler ki burada en az mesela 500 yıl yaşayan ırk hangisi ise onun ismini verelim. zaten 500 senede o ırk dağılmıştır hepimizde biraz vardır o ırktan, onun için devletin ismi o ırkın ismi olsun demişler. efendim bir çok milletin olduğu yerde o devlete '' konfederasyon '' denir. ismi de herhangi bir milletin ismi olmaz. SSBC gibi. ama bir çok ırkın bulunduğu yerde devletin ismi ırk ismi olabilir. eğer o ırk herkesin geninde biraz var ise yani dağılmışsa problem teşkil etmez. millet vatandaşlık bağı demektir. ırk ile aynı şey değildir. saygılar sunarım. - Tanrı Egoisttir...
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.