Canraşit tarafından postalanan herşey
-
Tanrı Egoisttir...
sayın raif bey, anladığım kadarıyla siz dinin vadettiği ölümden sonra yaşama inanıyor ama ölümden sonra cezalandırılmaya inanmıyorsunuz ve sürekli '' başkalarına zarar vermeden '' diyorsunuz. Peki efendim ya başkalarına zarar verirse insan ? ölümden ötesi değil mesela dünyada başkasına zarar verirse ona bir ceza verilmesini onaylıyor musunuz ? Onaylıyorsanız ve o insan dünyada ceza almadan bir şekilde kurtulduğunda ölümden sonra cezalandırılmasın mı sizce ? cezalandırılmasın diyorsanız zarar gören insanın hakkı ne olacak ? onun hakkı yok mu ? Medeniyet diyorsunuz, bu açıdan günümüz kapitalist toplumlarda görülen tipik din anlayışını sergilemişsiniz, bu doğru. Psikanalize göre, ortaçağ Tanrı anlayışı baba özellikleri gösteren, cezalandıran, koşullu sevgi sunan '' Baba Tanrı '' anlayışıdır. Günümüz kapitalist toplumlarda görülen Tanrı anlayışı ise anne özellikleri gösteren koşulsuz seven, affeden '' Anne Tanrı '' anlayışıdır. Oysa, çocuk ruhsal gelişiminde Anne Sevgisi ihtiyacı 6 yaşına kadar sürer, 6 yaşından sonra çocuğun ruhunda Baba Sevgisi ihtiyacı gelişir. Buradan hareketle medeni dediğimiz günümüz kapitalist toplumlarda görülen din anlayışı ortaçağ din anlayışından daha geridir. Medeni dünyanın din anlayışı psikoanalitik açıdan 6 yaşını aşamamış bir din, tanrı anlayışıdır. Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Efendim, şimdi de determinizmi Tanrı mı yaptınız sayın demirefe bey ? Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
raif beyin avukata ihtiyacı yoksa siz denen avukatlığını yapıyorsunuz o zaman efendim ? kim size '' kişiler bağlamında '' tartışma önerdi ? Yaptığınız '' materyalist indeterminist '' ve '' anarşist '' tanımlarınızı yanlış bulduğumu 2 kere söylemiştim bu 3 oldu. Bu tanımları nereden duyduğunuzu soralım da tartışma olsun o zaman, ortaya konan görüşlerinizi tartışmış oluruz. İyi ki bir raif beyin materyalist indeterminist tanımınıza uymadığını söyledik. Bunun adı kişisel bağlamda tartışma mı oldu şimdi. Ben ortaya söyledim diye de sıyrılmaya çalışıyorsunuz. Herkes bu tanımı raif bey için yaptığınızı anlamıştır. Bu forumun ortalama zeka seviyesi sandığınız gibi değildir efendim, yapmayın. Saygılar sunarım.
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
Yazdıklarımda, temel bilimlere yönelik, felsefenin denetimi, sınırlaması, yönlendirmesi olduğunu, olması gerektiğini yazmadım. Bu yazdıklarınızın benim iddiamla ilgisi yok efendim. Lütfen yazdıklarımı bir daha okuyunuz. Saygılar sunarım.
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
Efendim yazdıklarım çok nettir ve de sayfada asılıdır.Etik Felsefenin Aksiyoloji kolunun bir alt dalıdır. Uygulamalı Etik de Etik'in bir alt dalıdır. Uygulamalı bilimleri sınırlayan, dikte eden, denetleyen yalnızca Uygulamalı Etiktir. Bu önermenizin çok kolay çürütülebileceğini söylemiştim. El öpme geleneğinin bilimsellikle ilgisi yoktur efendim. Tarih yaşlılara saygı göstermeyen, hayat tecrübelerinden yararlanmayan, kendi doğruları ile hareket eden insanlığa atılım yaptırmış büyük adamlarla doludur. Üstelik '' akıl yaşta değil baştadır '' diye de bir atasözümüz vardır.El öpme geleneğinin olduğu bir toplumda sizin gerekçelerinizle ele alınan el öpme davranışı bu atasözüne tezatlık oluşturur. Dolayısıyla, her zaman ve her yerde ve herkes için geçerli olmayan bir önerme bilimsel olmaz. Saygı bilimsel bir yargı değildir. Bir değer yargısıdır. Kişiden kişiye, toplumdan topluma, coğrafyadan coğrafyaya saygının yöneldiği nesne değişir. Bu davranış geleneksel ahlak içinde yer bulur. Saygılar sunarım.
-
Türkiye'nin ETNİK HARİTASI
Rica ederim efendim. Yazdıklarım akıl vermek değildir asla, kendi fikrimi ifade etmektir nacizane. Şimdi istedğiniz gibi o cümleyi vereyim ve buyrun bakalım nerede kelime oyunu varmış : İşte memleketimizde bazı milliyetçi-ulusalcı aydınların yaptıkları hata budur efendim. Kendisini Türk milletinden saymayan bazı etnik olarak Türk olmayanlar var diye, yani onların bu ırkçı yaklaşımı karşısında aynı biçimde karşılık vermek. Ulusal kimlikte ısrar yerine meseleyi etnik zeminde ele alıp, etnik kimlikleri potansiyel düşman görmek. Asıl konu bu tuzağa düşmektir. Saygılar sunarım.
-
Türkiye'nin ETNİK HARİTASI
Fakat beyefendi, bu şekilde yalnızca mantık yürütmeyle, zanla olaylar analiz edilmez ki, yapmayın efendim, olur mu öyle şey ? Sizin mantığınız şuna benziyor mesela : '' TSK'nın geçmişte darbe yapmış olması bugün de yapacağının bir kanıtıdır '' Oysa, eğer elinizde bunu destekleyecek sağlam delilller yoksa bu söylediğiniz dediğiniz gibi tam bir masal olur. Bir ülkenin emperyalist olması, geçmişte ülkeler işgal etmiş olması onu ancak olağan bir şüpheli yapar ancak tartıştığımız olay gibi bir konuda hakkında aleyhine halen bir delil bulunamamışsa bunun adına, evet, masal anlatmak denir efendim. Üzerinden 30 sene geçmiş bir olay hakkında yapılan yüzlerce araştırma, üstelik Sovyetler dağıldıktan sonra tüm gizli arşivleri ortaya serildikten sonra bile böyle bir ilintinin olmadığını çok net olarak ortaya koymuş, tam aksine olayın bir NATO tezgahı olduğunu kanıtlamışken, 40 sene öncesine ait bir yalana inanıp hala savunabilmek, masallara yatkın bir zihine de sahip olmayı gerektirir. Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Efendim bu başlık siyasetin tartışıldığı bir başlık. Din ile ilgili eleştirileriniz elbette olabilir ancak yeri burası olmaması gerekir. Ayrıca, İslamcıların kaçta kaçı bahsetiğiniz ayeti böyle yorumluyor bilmiyorum. Fakat, bildiğim bir şey varsa, 11 Eylül öncesi ve sonrası süreçte ABD'deki aşırı dinci Neocon ve Evangelistler tarafından üretilen, Irak ve Afganistan işgalllerini meşrulaştırmaya yönelik bu bayatlamış argümanların kaynağı El-Kaide ve Taliban'ın mezhebi selefiliktir. Saygılar sunarım.
-
KARTONDAN PROF. DARBECİ SÜHEYL BATUM
Evet haklısınız efendim. Bugün de aynı şekilde; '' Amanin darbe Olacaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaak ''diye halkı korkutup yandaşların ceplerini dolduranlar, zamanında, ressamlık yapan bir paşamızı alkışlıyorlardı. Saygılar sunarım.
-
DÜNYAYI YÖNETEN DERİN DÜNYA DEVLETİ
efendim elbette devletin ırkı olmaz, devlet insan mı ki bir ırka mensup olsun zaten yoktur devletin ırkı. devletin bir ırkın ismini alması demek, onun bir ırka mensup olması demek değildir. bakınız kaçıncı kere anlatmama rağmen hala ırk ile milleti aynı anlamda kullanıyorsunuz hayır bana inanmıyorsanız açın bakın efendim kaynaklarda her şey yazıyor. bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır. ırk antropolojik bir kavramdır. millet siyasi bir kavramdır. türkiyede türkçe anadili olanlar da türk ırkından değildir diyorum. türk ırkı geni tüm anadolu ve trakyaya yayılmıştır diyorum. belli bir yoğunluğu yoktur diyorum. neye dayanarak diyorum, antropolojik ve gen araştırmalarına yani bilimsel araştırmalara göre diyorum. onun için türkiye isminde türk ismi geçmesi hiçbir ırka haksızlık değildir efendim. efendim türklükte bilimsel olarak bir sorun olmadığı için savunuyor olamaz mıyım ? siz benim cevaplarımı alıntılarla çürütmek yerine hep aynı şeyleri tekrarlıyorsnuz. ama tartışmak böyle olmazki efendim. üstelik siz kendi icat ettiğiniz kavramlarla düşünüyorsunuz. ben ise bilimsel tanım ve kavramlara göre düşünüyorum. sizce bilimsel tartışmanın objektif olmadığı söylenebilr mi ? bence hemen açın kaynakları dediklerimi bir okuyun, anlayın sonra benim yazımı tekrar okuyun efendim. saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
ama bakınız efendim, '' insanın hayatını başkalarına zarar vermeden istediği gibi yaşama hakkı vardır '' demişsiniz oysa sizin dediğiniz ölümden sonrası için. allaha köle olmak istemeyenler de istediği gibi yaşar. yaşamak dünya ile ilgili bir kavramdır. şimdi anladınız mı yaptığınız mantıksal hatayı ? Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Evet efendim, daha açık yazmam gerekirdi. Hem yanlış bir değerlendirme ve yargıda bulunma yöntemi olan indirgemeci mantık, hem de ciddi bir kavram kargaşası ile karşı karşıyayız. Madem meyvelerden söz ettiniz, İslam veya Hristiyanlık veya Budizm veya Animizm ile Demokrasi'nin uyumlu olup olmadığını sorgulamaya '' elma ile armut'un kıyaslanması '' denir. Yani dinlerle, siyaset felsefelerini kıyaslamak. Bir Siyaset Felsefesi olan Demokrasi ile kıyaslanabilecek, uyumlu olup olmadığı sorgulanabilecek olan şey başka bir Siyaset Felsefesi olabilir ancak. Siyasal İslam buna bir örnek olabilir. Siyasal İslamın Demokrasi ile uyumlu olup olmadığını ise Siyasal İslamla Demokrasiyi buluşturmak kisvesi altında Emperyalizmi Siyasal İslamla buluşturan ABD destekli Ilımlı İslamcılığa bakarak değerlendirebilirsiniz. O nedenle, '' din diktadır onun için İslam ülkelerinde krallık, monarşi, diktatörlük vardır '' demek hem kavram kargaşası hem de aşırı indirgemeci mantık olduğu gibi, '' bazı üzümler '' dediğiniz Hristiyan ülkelerin dikta ile yönetilmesini Hristiyanlık dinine bağlamak da, '' erikler '' dediğiniz Animist ülkelerinin dikta ile yönetilmesini Animizme bağlamak da aynı yanlış mantık ve kargaşadan ileri gelir. Eğer, sorunuz '' hangi Müslüman ülkede demokrasi vardır '' ise, size her ne kadar eksikleri olsa da Türkiye'yi örnek verebilirim efendim( Müslüman ülke derken müslümanların çoğunlukta olduğu ülkeleri kastediyorsanız ). Saygılar sunarım.
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
Efendim, galiba siz felsefe yaptığınızın farkında değilsiniz( Bu arada şunu da belirtmeden geçmeyeyim ki; el öpme genellikle boyun eğme, hakimiyeti, üstünlüğü kabul etme ile ilişkilendirilmiştir tarih boyunca ). Yaşlıların üstünlüğünü kabul etme veya hayat tecrübesinden yararlanılması gerektiği ile ilgili öne sürdüğünüz bilimsel gerekçeler geleneksel statükocu toplumlar dışında( farklı tecrübeler gerektiren bugünün yaşamının dünün ilkel yaşamı ile ilgili tecrübelere ihtiyaç doğurmayacağı vs. ) kolayca çürütülebileceğinden dolayısıyla bu yargı tüm zamanlarda ve her yerde geçerli olamayacağından bilimsel bir yargı olamaz. Felsefi bir bakış açısı barındırır( Etik ). Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Fakat beyefendi, ben 149 no'lu yorumu neden açtığınız konusunda bir yargıda bulunmadım ki. Çok net olarak vurguladığım husus; 149 no'lu yorumla konunun felsefe ile bağlantısının bizzat sizin tarafınızdan açıldığı, söylediğiniz gibi başkası tarafından değil olduğudur. Ve açtığınız konular bazı iddialar içeriyorsa elbette ki tartışılacağını ön görmek durumundaydınız o nedenle şikayet hakkınızın olmadığını söyledim. Efendim, daha önce de vurguladığım gibi, bu başlığın konusu da Din Felsefesini ilgilendirir, Determinizm de, İndeterminizm de Din Felsefesinden kopuk bir konu değildir, içindedir. İtiraz etmeden önce açıp bir bakmak lazımdır kaynaklara. Dediydim efendim, buyrun aşağıda sayın raif beyin fikirleri üzerinden bir itiraz etmiştim. Ama siz kimseyi hedef almadığınızı söyleyerek konuyu tartışmadınız. Lütfen yani. Saygılar sunarım.
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
Anladım efendim, yaptığınız kırpmanın anlam değişikliğine yol açmadığını düşünüyorsunuz, dolayısıyla, '' yön vermek '' ile '' denetleme ''nin, '' sınırlama ''nın, '' dikte etmenin '' aynı anlamlı olduğunu zannediyorsunuz. Ama değildir. Yön vermek, yol göstermek anlamına gelir. Yönlendirmek ile karıştırmamak gerekir. Asla sınırlamak, denetlemek, dikte etmekle aynı anlamlı değildir. Sınırlamak, denetlemek, dikte etmek bir zorunluluk içerir.Yön vermek için ise bir talep gerekir. Yani, yön isteyene yön verilir, yol sorana yol gösterilir. Sizin anlayacağınız, pilot ile direksiyon arasındaki ilişki denetleme, sınırlama, dikte etmek, yönlendirmek ile ilgili ise, pilot ile co-pilot arasındaki ilişki yön vermek, yol göstermek ile ilgilidir. Felsefe-Bilim ilişkisinde yaptığım uygulamalı ve temel bilimler ayrımı önemlidir. Bilim Felsefesi, temel bilimlere yön verir, yol gösterirken, Uygulamalı Etik uygulamalı bilimlere sınırlamalar getirir, denetler, yapılması gerekeni dikte eder. Saygılar sunarım.
-
DÜNYAYI YÖNETEN DERİN DÜNYA DEVLETİ
Efendim millet olmak anadili aynı olmak demek değildir. Millet olmak bir ortak dilde birleşmektir. elbette zorunda değiller efendim bakınız, daha önce ne demişim : millet olmak demek siyasi bir birlik oluşturmak demektir siyasi birlik demek aynı ortak değerler aynı kaderi paylaşmak zemininde yönetimsel beraberliği kabul etmek demektir yani devleti kuran o ülkede yaşayan halk ise o halk bir millet olmuş olur çünkü aynı ortak değerlerde birleşmiş aynı kaderi paylaşmaya razı olmuş halk bir miletttir bu ortak değerler yalnızca bir ırka aitse elbette bu kabul edilemez ancak bu ortak değerlerin oluşmasında doğal tarihsel süreçte her ırkın az yada çok katkısı var ise ve bu değerler herkes tarafından kabul ediliyorsa mesele yok demektir kabul etmeyen varsa kendisini o miletten saymaz olur biter kimseye zorla şu milletttensin denilemez tabi bu durumda kabul etmeyen kişinin tutarlı olmak adına o siyasi ve sosyal birliğe bir katkı sağlamaması gerekir o kişinin yani vergi vermemesi üretimine tüketimine ekonomisine katılmaması kültürüne katkıda bulunmaması gerekir o zamanda ya vatandaşlıktan çıkması yada kendisi gibi düşünenlerle birlikte ayrı bir siyasi birlik oluşturması gerekirki bu da ayrı bir devlet anlamına gelir buda isyanla şiddetle değil oturup konuşularak demokratik biçimde olabilir ancak efendim, tartıştığımız mevzu devletin ırkçı isim taşıyıp taşımadığıydı. pkk ise ırkçılık olduğunu söylediğiniz devletin türkiye olması yüzünden isyan etmemiştir. başka sebeplerle vardır devletin ismi yüzünden değil. türkiyede türk ırkı yok denecek kadar azdır, dağınıktır, kürtlerde bile vardır biraz, onun için devletin isminin ırk ismi olması belli bir ırktaki insanlara ayrıcalık manasına gelmemektedir. dünya baştan birleşik değildiki '' derin dünya devleti '' onu parçalasın derin dünya devleti diye bişiy yoktur olsa bile ona gizli dünya örgütü denir ama o da yoktur dünyayı savaşlarla parçalayan zaten natodur, abddir, derin amerikan devletidir
-
Reel İslamda Ritüel ve Saplantı...
Efendim, şöyle ki; Fromm, verdiğim kaynaktaki kitap özetinde, Freud'un, dini, eleştirel düşünceyi yasakladığı, tarih boyunca dine dayandırılan bazı olumsuz kurumların toplumda aklın gücünü zayıflattığı oranda bir tehlike olarak görmesine ve toplum için gerekli gördüğü ahlaki kuralların, insani ideal ve değer yargılarının dine bağlı olması nedeniyle, yaşadığı çağda pozitivizmin etkisiyle dinin gerilemesinin insanların tüm ideal ve değer yargılarının (1) kaybolmasına yol açacağı endişesini taşımasına dayanarak, onun, '' akıl, gerçeklik, mantık, insan sevgisi, acıların azaltılması, özgürlük ve sorumluluk taşıyacak güce erişmek '' şeklinde taşıdığı ideal ve değer yargılarının (2), kendi hümanistik bakışına (3)göre tüm büyük dinlerin aklaki temelini oluşturması noktasında, onun için '' dindar '' nitelemesini kullanıyor. (1) Freud daha sonra dinin illüzyoncu ( hayale dayanan ) karakterini gösterme çabasını da aşarak, dini bir tehlike olarak açıklamaya yönelir. Freud için din bir tehlikedir, çünkü, tarih boyunca kendine bağladığı bir takım olumsuz kurumlarıntoplum içinde yerleşmesini sağlamıştır. Sonra insanlara bir hayale inanmayı öğretir. Daha da önemlisi, eleştirici düşüncenin engellenmesine, böylelikle de zekanın köreltilmesine yol açar. Bu eleştiriler aydınlanma çağının tüm düşünürlerince de kiliseye karşı yöneltilmişti. Ama Freud’un düşünce sistemi içinde bu eleştiri, onsekizinci yüzyıl filozoflarınınkinden çok farklı bir biçim kazanmıştır. Freud’un analitik çalışmasında ortaya koymak istediği, eleştirici düşüncenin yasaklanmasının beliri bir noktada diğer alanlardaki eleştirel yeteneklerin de zayıflamasına yol açtığıdır. Böylelikle bu yasaklamanın, aklın gücünü engelleyeceğini de ileri sürer. Freud’un dine karşı yönelttiği üçüncü eleştiri, ahlakı çok şüpheli bir temele oturtmasıdır. Eğer ahlaki kuralların geçerliliği , bunların Tanrı’nın buyrukları oluşuna bağlıysa, ahlakın gelecekteki varlığı ya da yokluğu Tanrı’ya olan inanca bağlı olarak değişecektir. Ve Freud dinin bir yıkım, bir çöküntü, gerileme içinde olduğunu görüyordu. Eğer din ile ahlakın birbirlerine olan bağlılığı koparılmazsa, gelecekte insanların tüm değer yargıları tehlikeye düşecekti. (2)'' Freud, insancıl evrimin hedefinin şu amaçlara ulaşmak olduğuna inanır : Bilgi, ( akıl, gerçeklik, mantık ) insan sevgisi, acıların azaltılması, özgürlük ve sorumluluk taşıyacak güce erişmek.'' (3) '' Bu idealler ise tüm büyük dinlerin aklaki temelini oluşturur. Batı ve Doğu kültürleri, bu temeller üzerine kurulmuştur. Konfüçyus’ün, Lao-Tse’nin Budha’nın, diğer peygamberlerin ve İsa’nınnöğretileri hep bu idealleri savunur. Bu dinler ve öğretiler arasında ( yer ve zamana, hitap edilen topluluğa göre değişen ) deyiş farklılıkarının olması doğaldır. Örneğin, Buddha ağırlığı acıların azaltılıp yok edilmesine verirken, peygamberler adalet ve anlayışlı olmaya önem vermişler, İsa ise insan sevgisini öne almıştır. Görünürdeki farklılıklara rağmen tüm bu dinsel önderlerin, insanlığın gelişmesindeki amaçlar ve biçimler konusunda tam bir uyuşum içinde olmaları ilginçtir. '' Ve ayrıca, aynı dergideki Erich Forum'u tanıtan makaleden : '' Fromm’a göre, önemli olan dinlerin insana yönelik işlevleridir. Yani inanılan dinin ismi, ritüelleri vb. çok da önemli değildir. Ona göre, insanların tercih ettiği bir dini değerlendirirken, insanın kendini geliştirmesine dönük olumlu katkılarına bakılmalıdır. '' '' Fromm’ a göre kurumsal dinler, hem hümanistik hem de otoriter anlayışların her ikisini de içerisinde barındırmaktadır. Önemli olan bunları doğru yorumlayabilmektir. Fromm, tüm dinleri, özellikle, peygamberlerin sözleri bağlamında başlangıçta hümanistik olarak yorumlar. Ona göre, dinlerin tarihi süreçlerinde sosyal şartlara daha doğrusu sosyal hayatta hangi ilkenin daha güçlü olduğuna dayalı olarak, her iki ilke de yer yer egemen olmuştur. '' '' Fromm’a göre, Tanrı insan gibi değildir ama insan olabildiği ölçüde Tanrı’dır. Böylelikle insan, yardım eden bir babaya ihtiyaç duymadığı sürece kendini var edebilir. Diğer türlü Tanrı, bir baba olarak var olduğu sürece ona tapan kişi çocukluktan kurtulamaz. Nitekim Fromm’a göre Tanrı’ya inanan insanların bir çoğu günümüzde, halen çocukça bir yanılsama içinde yardım eden bir baba haliyle yaşamaktadır. '' Günümüzde insanlar, eski tasarım objelerini değişikliğe uğratarak, hayat biçimleri çerçevesinde Tanrı’ya yüklenen işlevi farklı nesnelere yüklemekle ve tapınılacak yeni Tanrılar geliştirmektedirler. Bu çerçevede genellikle otoriter ülkelerde Tanrı’nın yerini devlet ve iktidar, otoriter olmayanlarda ise, makineler ve kazanılan başarılar almaktadır. Ona göre, bunlarda çağdaş putlar olup insanı yabancılaşmaya ve ölümseverliğe götürür.'' '' Fromm, Tanrı kavramındaki olumlu anlamları görmezlikten gelmez. Bu yüzden insanları Tanrı’dan uzaklaştırmak yerine, Tanrı’yı anlamaya çağırır. O, Tanrı’yı anladıkça, insanın da anlaşılabilmesinin kolaylaşacağına inanır. Nitekim her türlü çabası insanın kendisini daha iyi anlayabilmesi, kendini geliştirmesi ve diğer insanlarla sevgiye dayalı bir ilişki kurabilmesi açısından, yeryüzünde daha olumlu bir işlev görmesi ideali içindir. '' '' Fromm’a göre insanı dini inanca götüren asıl ihtiyaç, bir yönelim ve bağlılık nesnesine duyulan ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç, insan oluştaki enerjinin en güçlü kaynaklarındandır. Ona göre insan, her zaman sevgi, özgürlük ve adaletin hüküm sürdüğü bir dünyayı düşler. Ama böyle bir ortamı bir türlü bulamadığı için bu özlemlerini tatmin etmeye yarayan dini oluşturmuştur. O, dinin insana teselli, cesaret ve umut verdiğini, ayrıca kişiyi hayata bağlı ve ayakta tutacak bazı hayaller kurmasını sağladığı görüşündedir. Fromm’a göre dini ihtiyacı olmayan hiç kimse yoktur. Çünkü bir yönelim ve bağlılık sistemine duyulan ihtiyaç, insan varoluşunun ayrılmaz bir öğesidir. Bu sistem, tanrılı, çok tanrılı, yahut tanrısız bir din olabileceği gibi; ulus, sınıf, parti, başarı, tapınılan ağaç, hayvan, taştan yapılmış putlar da olabilir. Fromm’a göre bunların hepsini din kavramı içinde değerlendirmek mümkün müdür, değil midir sorusu pek önemli olmamakla birlikte, onun din tarifine göre bütün bunlar dindir. Çünkü Fromm, dini, “bir topluluğun bireylerince paylaşılan ve o bireylere belli bir yöneliş, belli bir bağlanma amacı kazandıran herhangi bir düşünce ve eylem sistemi” diye tanımlamaktadır. Freud’un Tanrı kavramını eleştirir. Ve Fromm’a göre de Tanrı bir yanılsamadır, ancak o, bu kavramı tehlike olarak görüp, tümden kaldırmaya dönük bir girişimde bulunmaz. Freud’un yanılsama düşüncesinde dinlerin hayali bir mutluluk verdikleri inancı yatar. Oysa Fromm bu yanılsamanın olumlu yanları da olduğu düşüncesindedir '' Bunun dışında bir kısmını alıntıladığınız makalede de yazar, Freud'un, insanın arzularının tatmininin onun ruh sağlığı için faydalı olduğunu söylerken, kendi tespitini yaptığı üzre; bir tür ihtiyaç, arzu olan dinin tehlike değil, en azından ruh sağlığına faydalı olacağını söylemesi gerektiğini aksi halde kendisi ile çelişeceğini söylemiştir. Ve aynı makaleden şu cümleler de önemsenecek bir düşünce barındırıyor kanaatimce; '' Freud kendi araştırmalarının sonucunda görmüştür ki, bir fikrin bir arzuya karşılık olması ve onu tatmine yaraması, bu fikrin yanlış olduğunu kanıtlamaz. Psikiyatristlerin günümüzde hep aynı hataya düşmeleri, Freud’un bu düşüncesini özellikle belirtmeme yol açtı. Birçok gerçek ve bir o kadar da yanlış fikrin varolması doğaldır. Bu fikirlere insanlar, onların doğru olmasını arzuladıkları için sarılmışlardır. Ama unutmamak gerekir ki, birçok büyük buluşa yol açan da, yine bir takım fikirlerdir. Kimi insanlar tüm güçleriyle bunların doğruluğuna inanıp, bunu ortaya çıkartmaya çalışırken, bir sürü yeni gerçeğe ulaşmışlardır. Böyle büyük bir ilginin varlığı olayı, dıştan izleyene garip ve hastalıklı bile gelse, bu hiç bir zaman herhangi bir yargının ve de yorumun yanlışlığının kanıtı olamaz. '' ve yine Erich Fromm'un '' Sevme Sanatı '' adlı kitabından konu ile dolaylı olarak ilgili düşündürücü cümleler : '' Hepimizde narsist eğilim yüzünden çarptırılmış, nesnel olmayan bir dünya görüşü vardır. Bir ölçüde aşırı olmayan ya da daha üstü kapalı çarpıtmalara insanlar arası ilişkilerde çok rastlanır. Ne kadar çok ana baba çocuklarının tepkilerini, çocuğun kendisi için kendi başına duydukları olarak görüp ilgilenmek yerine, çocuğun söz dinlemesi, kendilerinin hoşuna gitmesi, kendilerine övünç kaynağı olması olarak yorumlar bu tepkileri. Annelerinden kopamadıkları için kaç koca, karılarının en normal isteklerine özgürlüklerinin kısıtlanması gözüyle bakıp karılarını yetkeci kişiler olarak görür. Kaç kadın kocasını, çocukken kafasında yarattığı o pırıl pırıl şövalyeye benzemediği için silik ve aptal bulur. '' '' Bencil kişilerin başkalarını sevemedikleri doğrudur, ama benciller kendilerini de sevemezler. Bencilliği, başkalarına gösterilen o açgözlü ilgiyle, örneğin çocuğuna aşırı düşkün bir annenin ilgisiyle karşılaştırırsak daha iyi anlarız. Çocuğunu çok sevdiğine bilinçli olarak inansa da böyle bir anne, aslında sevdiği nesneye karşı çok iyi bastırılmış bir düşmanlık beslemektedir. O denli üstüne düşmesi çocuğunu çok sevdiğinden değil, onu sevememesini gizlemek istemesindendir. '' Umarım daha anlaşılır olmuştur. Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Efendim, '' istediği gibi ' demişsiniz. Ya insan Tanrı'ya köle olmak istiyorsa ? İnsanın kimseye zarar vermediği müddetçe istediği gibi yaşama hakkı var diyorsunuz. Kim zorlarsa zorlasın, insan bunu istediği müddetçe kimsenin onun yaşamına karışma hakkı var mı ? Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Efendim, bakınız, iyi takip ederseniz, benim bilim felsefesi ( Determinizm ) konusunu, sizin iddianızın aksine sizin açtığınızı ( 149 no'lu yorum ) belirten yazıma binaen, benim ana konu ( Tanrı Egoisttir )'dan bahsettiğimi sanıp '' ben açmadım '' şeklinde bir savunmada bulundunuz efendim, buyrun aşağıda : Bu da sizin cevabınız üzerine yazdığım cevaptır, buyrun : Görüldüğü gibi, sizin, '' konuyu ben açmadım, başkaları açtı '' dediğiniz konu, Bilim Felsefesi konusu olan Determinizmdi. Bunun üzerine, siz, ana konudan ( Tanrı Egoisttir ) bahsettiğimi sanarak '' ben açmadım '' dediniz. Tekrar belirteyim ki, ben, sizin açtığınız konu olarak Determinizm konusundan ( 149 no'lu yorum ) bahsetmiştim. Konuyu açanın da, yani Determinizm konusunu açanın da, yani sizin de, o konunun, yani Determinizm konusunun tartışılmasından şikayet etmenizin garip olduğunu söylemiştim. Şimdi anlatabildim zannederim. Diğer meseleye gelirsek; Değildir efendim. Sizin bahsettiğiniz konular Din felsefesine içkindir. Tanrının öz nitelikleri Din Felsefesinin konuları arasındadır. Biraz araştırmanızı istirham ederim. Saygılar sunarım.
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
Efendim cümlelerimdeki kelimeler kırpılırsa bir manası kalmaz ki neden öyle yaptınız ? Buyrun aşağıda kırpılmamış cümlem : Bu da sizin tarafınızdan kırpılmış hali : Diğer başlıktaki cümlemde aşağıda işte, bir fark var mı ? Ben de asla çelişki olmaz efendim. Yazdıklarım ortadadır. Lütfen. Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Çok yanlış bir mantık bu efendim, olur mu öyle şey ? Dünya'da bir çok ülke diktatorluk, krallık, monarşi, ya da siddetle yönetildi / halen yönetiliyor. Afrika ülkeleri, Güney Amerika, Güneydoğu Asya ülkeleri gibi bir çok ülkede bu tip yönetimler var halen. Demokrasinin gelişmesi için öncelikle, gelişmiş bir ekonomi ve istikrarlı yönetim gerekir. İslam ülkeleri dahil bu saydığım ülkeler emperyalizm tarafından yüzyıllardır rahat bırakılmamış, sömürülmüş, halklarının iradeleri yok sayılarak güdümlü darbelerle yönetimleri istikrarsızlaştırılmışlardır yada bağımlı kılınmışlardır. Emperyalizmle işbirliği yapan diktatorler, krallar, monarşiler halklarının tabeplerini hep şiddetle bastırma yoluna gitmişlerdir. Onun için İslam ülkelerinin bu durumunu dinlerine bağlamak aşırı indirgemeci bir mantık olur. Asıl önemli faktörleri görmezden gelmek demektir. Bugün yaşanan isyanlara gelirsek, bu isyanların teorisyeni, ateşleyicisi yönlendiricisi de yine emperyalizmdir. Aklı başında hiç kimse, zincirleme yaşanan bu olayları kendiliğinden gelişen ayaklanmalar olarak göremez, ''domino etkisi'' gibi belirsiz tesadüflere bağlayamaz. Bu şekilde bir düşünüş, Yunanistan'da son yıllarda yaşanan olayların neden diğer komşu Ortodoks Hristiyan ülkelerde yaşanmadığını da açıklayamaz. Saygılar sunarım.
-
Reel İslamda Ritüel ve Saplantı...
Sayın DİPNOT, Evvela, şunu belirteyim ki yazınıza kaynak vermek ile, yani; kaynaklar yada kaynak yazmak ile dipnot veya dipnotlar vermek farklı şeylerdir. Dipnot açıklama ve bilgi için verilir efendim. Hem kendi kullanıcı adınız DİPNOT olduğundan bir nevi imza niteliğinde yazılmış gibi durmuş orada. Üstelik, böyle farkedilmesi güç bir şekilde kaynak vermenizin sebebi de kaynağınızın nasıl bir site olduğuna bakılınca anlaşılmıyor değil. Bir diğer husus ise, kaynak verme yönteminizin forum kurallarına da aykırı olması. Bakınız : ALINTI YAPMA, LİNK VERME, TELİF HAKLARI ve YENİÇAĞ DİJİTAL TELİF HAKKI KANUNU 1- Eğer dışarıdaki bir kaynağa forumlardan link veriyorsanız, öncelikle tartışmaya katılarak kendi düşünceleriniz açıklamak zorundasınız. Direkt olarak açıklama yapmazsanız ya da sadece birkaç cümle yazarak yetersiz bir açıklamayla başka bir siteye link verirseniz önce uyarılır sonra yasaklanırsınız. Eğer düşüncelerinizi açıkladıktan sonra hala alıntı yaptığınız kaynağa link verme gereği duyuyorsanız, tam olarak kaynağın bulunduğu sayfaya veya belgeye link vermek zorundasınız. Belge, dosya veya yazı yerine genel site linki verirseniz uyarılır veya yasaklanırsınız. Link şu şekilde verilmek zorundadır. Alıntı yapılan link, TİRE (-) işareti ile başlar ve yine TİRE (-) işaretiyle biter. Örnek: -http://www.ikile.com/index.html- Site tanıtımı sadece ve sadece Web Site Tanıtımları bölümünde yapılmak zorundadır ve sadece orada “Tire” (-) kullanmadan link postalayabilirsiniz… Efendim, '' konuyu dağıtıp budaklandırmadan... '' demişsiniz ama minik hatırlatmanız konuyu dağıtmaktan başka işe yaramaz ki böyle bir savunu, benim iddiamın anlaşılmamış olduğunu gösterir. Zira, ben, Freud'un Tanrı'ya inandığı, dine karşı çıkmadığı yönünde bir iddia ortaya atmadım ve gösterdiğim kaynaktaki yazıda da böyle bir iddia yok. Onun için ERİCH FROMM*'un PSİKANALİZ ve DİN adlı kitabını dikkatli ve anlayarak okumak kişisel gelişim için faydalı olacaktır nacizane tavsiyem budur. O yazıdan miniminnacık bir alıntı : Freud dini ahlaki açıdan eleştirirken, asıl özünü savunmakta ve bu değerleri koruma endişesi ile hareket etmektedir. Bu nedenle yaklaşımını kuşkusuzca ‘dindar’ olarak niteleyebiliriz. Jung ise, dini kısıtlayıcı bir biçimde psikolojik bir olguya indirgeyip, bu yolla açıklamaya çalışırken, bir yandan da bilinçdışına dinsel bir anlam kazandırmak istemektedir. Dipnot * ERİCH FROMM Marksist ve Hümanist bir Sosyalistti
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
Vardır efendim, ben gördüm her yerde yazıyor hem de güncel, geçmişte değil. Yoktur diyen de yok yani. Siz nerede gördünüz böyle bir şey ? Fizik Felsefesi, Biyoloji Felsefesi gibi felsefeler birer temel pozitif bilim olan bu bilimlere yön verir demiştim bir evvelki yazımda yani bu bilimler için bir denetimden bahsetmedim efendim. Denetim ve sınırlamaların, birer uygulamalı pozitif bilim olan Tıp ve Mühendislik gibi bilimler için Uygulamalı Etik yani Tıp Etiği, Mühendislik Etiği gibi felsefeler tarafından getirilmesi söz konusudur. Kendiniz söylüyorsunuz efendim evrensel değer diye... Bilim değer yargısı mı üretir, insan kültürü mü üretir ? Elbette değer yargıları bilimsel yargılar gibi mutlaklık bakımından evrensel olmazlar. Ancak tüm otoriteler tarafından kabul edilirse evrensel olurlar, kaynağı Doğal Hukuk felsefesi olan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi de böyledir mesela.
-
DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA
Efendim, ceza, elbette birilerine verilmek üzere belirlenir. Kitaplarda yazsın diye belirlenmez ki, sayın y.yılmaz yapmayın. Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Sayın demirefe bey, bilimin etiğini elbette ki bilimciler oluşturur, bilimciler robot değildirler ki efendim. Felsefe filozofların tekelinde olmadığından bilimciler de tabii olarak felsefe de yapabilirler. Hatta Tıp Etik'ini ilgilendiren bir konuda toplanan Etik Komisyonlarına yalnızca tıpçılar değil, sosyologlar, psikologlar vb. başka bilimciler de katılır, bilimsel veriler üzerine felsefi katkı sunarlar. Ötenazi gibi, Klonlama gibi tartışmalı konularda alınan kararlar da tıp uygulamalarında yol gösterir, yön verir, bazı sınırlamalar getirir. Bilimci bilimi ilgilendiren bir konu hakkında iyi-kötü, güzel-çirkin gibi bir değer yargısı bildirdiği anda felsefe yapmaya başlamış demektir. O artık bir filozof olarak konuşuyor demektir. Kim tarafından şiddetle reddediliyormuş bilime dış müdahale ? Yapmayın etmeyin efendim bunlar bilinmeyen ileri konular değil. Saygılar sunarım.