Canraşit tarafından postalanan herşey
-
BU MU ERGENEKON?
Efendim, CHP hiç bir zaman emperyalizmin hizmetine girmemiştir. Kullanılmaya kalkılmış ama hep geri tepmiştir. Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Efendim ne AB ne de ABD İslamı ılıtıyor. Ilımlı İslam bir din yorumu değil çünkü. Öyle bir niyetleri olsa, Türkiye'deki Kuran'ın çağdaş yorumlarını yapan bazı ilahiyatçılara destek verilirdi. Ama tam tersine hepsi bir şekilde susturuldu, silinip gittiler. Dinin mevzu bahis edilmesi işin bahanesi sayın y.yılmaz. Çıkarları uysa öyle bir alırlar ki AB'ye bizi, havayi fişek bile patlatmaya zamanımız olmaz. Gümrük birliğini de imzalatmışlar zaten. Ne gerek var daha üyeliğe, niye alsınlar efendim ? Bir de şu var : 12 yıldız masonik simge diyorsanız, masonların Papa ile aralarının tarih boyunca kötü olduğunu, Papa ile AB'nin arasındaki buzların ABD sayesinde çözüldüğünü de düşünürsek. Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Sayın demirefe, iyi ki yanıta gerek duymamışsınız, bir de duysaymışsınız kimbilir daha neler yazacaksınız... Şimdi, birileri Siyasi konulara dini karıştırıyor yani özgürce fikrini söylüyor, siyasi her olayı dine bağlıyor ise, sizin eleştirdiğiniz, suçladığınız bu davranışı, '' ben suçladığım kişilerin suçlama nedenim olan davranışlarını taklit edemem '' demenize rağmen, karşı fikrinizi söylerken siyasi her olayı dine bağlamak suretiyle tekrarlamanız tutarlı mı ? Niyeymiş efendim, onun da fikrini özgürce söyleme hakkı yokmu ? Bu hakkı bir kendinize mi tanıyorsunuz ? Yani siz siyasi sonuçlarını hesaplamadığınız için yakında dogma esareti kalkacak mı ? Hem ben kimse dinsiz olsun istemiyorum diyorsunuz. İnsanlar dogmatik olmadan bir dine inansınlar mı diyorsunuz. Yani, sorgulayarak, akıllarına yatırarak öyle inansınlar mı diyorsunuz ? Bu mümkün ama sizin yönteminiz, bu amaca yönelik de değil. Yalnızca, size göre şiddet ve terör içeren ayetleri dilinize pelesenk etmişsiniz. Bakın efendim tekrar yazayım çok kolay : ELMA ( Ilımlı İslam Siyasal Rejimi Projesi ) YENİ BİR ARMUT ( IIımlı din yorumu ) TÜRÜ DEĞİLDİR DİYORUM, SİZ BANA KALKMIŞ ESKİ ARMUT ( Ilımlı Din Yorumu ) TÜRLERİNİN BAZILARI DA ELMA( Ilımlı İslam Siyasal Rejimi Projesi )YDI DİYORSUNUZ. BİRİ ELMA DİĞERİ ARMUT. Saygılar sunarım.
-
"DEVLET LAİK OLUR, BİREY LAİK OLMAZ" SAFSATASI
sayın raif bey size bir soru : allah laikmidir bunun cevabını çok merak ediyorum cevaplarsanız sevinirim efendim saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
sayın raif bey iş öyle derin dünya devleti demekle bitmiyor efendim bize bir ölçü verin mesela ne kadar derin marianna çukuru kadar var mı mesela hayır bilelimde ona göre fazla açılmıyalım dimi efendim saygılar sunarım
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Efendim, devletlerin dış siyasette dini baz alıp almadıkları tarihe ve bugüne bakarak değerlendirilir, belirlenir. Fakat, anlaşılan siz kurana bakarak değerlendiriyorsunuz. E peki madem öyle bir bakalım doğru mu değerlendirmeler. Kuran'a göre, Belkıs'ın inancını değiştirmesi, tehdit karşısında boyun eğmesi ile değil ( zaten komutanları güçlüyüz savaşırız demişler ) Süleymanın '' bilgili adamlarından biri ''nin ona, Belkıs'ın tahtını göz açıp kapamadan getirmesi ve sonradan diplomatik yoldan mektup meselesini halletmek için gelen Belkıs'ın kendi tahtını tanıması ve Süleyman'ın onu şaşırtmak için sarayının, altından balıklar yüzen camdan yapılmış zeminini ona gösterdiği zaman olmuştur. Kuran'da Neml suresinde yazan ordusu kuşlar ve cinlerle takviyeli eski bir peygamber( Süleyman )'in olayı anlatılmış. Fakat bu surenin sonunda, Muhammed'e hitaben ; 91. (De ki:) Ben ancak, bu şehrin (Mekke'nin) Rabbine -ki O burayı dokunulmaz kılmıştır- kulluk etmekle emrolundum. Her şey de zaten O'na aittir. Bana müslümanlardan olmam " emredildi. 92. "Ve Kur'an'ı okumam (emredildi). Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım. ifadeleri var. Dolayısıyla, Kuran'da bu ayette yazan, uygulanmak istendiğinde, bir müslümanın yalnızca uyarma görevi olduğu görülüyor. Evet sıradaki ayeti bekliyoruz... Efendim, yine hiç tutarlı değil yazdıklarınız. Yine bir '' dalgalandım da duruldum '' durumu var maalesef. Mesela, '' Yağma ''ya gelince '' her devlet yapar '' ama cizyeye gelince '' Kuran böyle emretmiş''. Ehli kitaba gösterilen hoşgörünün sebebi de '' ekonomik '' olmuş. Madem sebep ekonomik, neden herşey yağmalanmamış ? Yağmalanamamış ise, yani 3 gün yetersiz kalmış ise, neden devlet bütün hristiyanların taşınır-taşınmaz mülklerine el koyup, sürgüne göndermemişler ? İspanyolların en son kalan 300 bin müslümanı Endülüsten kovması gibi. Madem sebep ekonomik, Cizye-Öşür oranı neden çağdaşı Hristiyan ülkelerdeki azınlıklardan alınandan çok daha düşük ? Ki onun adı da Cizye değildir '' Haraç'' tır. ( Cizye askerlik yapmamak karşılığı alınırdı. Bir tür bedelli askerlik gibi. ) Yok sebep Kuran ayetleri ise, cizye vermek istemeyen olmamış mıdır ? Olduysa neden öldürülmemişlerdir ? Balkanlarda Müslümanlığı yayma görevi bildiğimiz tarikatların değil, Alevi-Bektaşi tarikatlarına mensup derviş babaların işi idi. Mesela, Gül Baba türbesi halen Macarlar tarafından korunuyor ve kendisinden asla kötü anlamda bahsedilmiyor. Misyonerlerin sınır boylarında dini tebliğ ettiğini, kabul edilmediği takdirde savaş ilan edildiğini öne süren birisi aynı zamanda kendi topraklarında neden bunu uygulamadığını ekonomik sebeplerle izah etmeye kalkışamaz, tutarsızlıkolur. Çünkü, sebep ekonomik ise, neden tebliğle mebliğle uğraşılsın ? Değil mi? Hindistan'da Müslümanlar, Budistlerle değil, Hindularla kapışmışlardır. Yakın zamana kadar Sihlerle Hindular neden kapışmışlarsa yine sebep odur, Kuran ayetleri değil. Ve yine aksine, Çinde, Çinli Müslümanlarla, Çinli Budistler gül gibi geçinip gitmişlerdir ve gitmektedirler. Tarihi biraz bilen birisi savaş sebeplerinin arasında dinin çok tali hatta hiç denecek kadar az etkisi olduğunu, dinsel kılıflar geçirilerek sunulan nedenlerin altında hep çıkar çatışmalarının yattığını bilir. Ehli kitap dışındaki başka dinlerin zaten yok sayıldığı bilgisi de yanlıştır. Yüzyıllardır İslam coğrafyasında Müşrik sayılan dinlere mensup Yezidisinden tutun, Dürzisine, Mecusisine, Hindusuna varana kadar milyonlarca insan yaşamıştır. Hala da varlar. ABD'nin Irak işgalinde öne sürdüğü gerekçeler bellidir. Cunhuriyetçi partideki Evangelistler ve Neoconların, '' İslam Şiddet, terör dinidir '' propogandası ile bir tehdit algılaması yaratarak, işgali meşru göstermeye yönelik gösterdiği gerekçeler; Saddamın elinde Nükleer silah olduğu ve El-Kaide'yi himaye ettiği yalanlarıdır. Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Evet efendim üniversiteler için olanı kastediyorsanız Başörtüsü/Türban sorunu vardır ve devletin laikliki koruma refleksi yüzünden gereksiz yere tırmandırılmış bir sorundur. Kamusal alan tanımı hizmet alan-hizmet veren çerçevesinde düşünülmesi gerekirken, 90'larda başörtülü/türbanlı öğrencileri potansiyel suçlu gören bir bakış açısı ile bu ayrım yapılmamış, bu konunun siyasi istismar konusuna dönüşmesiyle birlikte iş inada binmiştir. Üniversiteler devletten hizmet alındığı için Kamusal alan değildir. Tamamıyle özgür olmalıdır. Ama devlet daireleri devletin hizmet verdiği için Kamusal alandır. Dini simgelere veya kisvelere yer verilemez. Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Efendim gerçekten önemli noktalara temas etmişsiniz, teşekkür ederim. Aslında, '' Laik '' kelimesi, '' Türk '' kelimesine benziyor. 2 anlamı var. Biri Hukuki ve Siyasi diğeri Etik ile ilgili. Birey için Seküler olmak ile Laik olmak aynı anlama gelir. Devlet için ise bir ayrım var; Laiklikte din devletin denetiminde ama kötü amaçlı kullanılmıyor. Sekülerlikte ise din ve devlet tamamen ayrı kurumlar. "laik olmak" yerine "laiklik yanlısı olmak" şeklinde kullanım öneriniz yanlış anlamaların önlenmesi açısından yararlı olabilecek bir öneri bunu desteklerim. Yada TDK yerine daha çağrışım yaptırtıcı bir kelime sentezi yapabilir diye düşünüyorum. Yalnız, bu fikrinize hala katılamayacağım. Çünkü, demokrasi '' çoğunlukçuluk '' değil '' çoğulculuk ''tur ve '' sandık mekanizması ''ndan çok '' temel hak ve hürriyetleri '' esas alan, azınlık haklarının çoğunluğa karşı korunduğu bir anlayıştır. Bu anlamda Siyasi İslami bir hükümetten İnsan Hakları temelli ilkelerin esas alındığı bir yönetim beklemek imkan dışı gibi görünüyor efendim. Efendim tabi ki, soru kendimize ama cevabın şeriat rejimi çerçevesinde düşünülmesi gerekli. Türkiye'de Diyanet kurumu, dinin devletin kontrolünde olduğunu gösteriyor ve bu da laiklik'e ters değil. Dini bayramların tatil olarak resmiyeti konusu da, yeterli çoğunluğu oluşturan vatandaşların siyaset dışı dini taleplerinin devlet tarafından dikkate alınması prensibine uygun. Nitekim batıdaki Noel, Paskalya tatillerinden çok farklı bir uygulama değil. Laik devlet bu tür talepleri dikkate almamazlık edemez. Nüfus cüzdanında din hanesinin hala bulunması bana göre de yanlıştır. Lozan'da azınlıkların din ayrımı gözetilerek belirlenmiş olmasından kaynaklanan, daha sonra asimilatif sağ hükümetlerin kaldırmaktan imtina ettiği bir husus. Din dersleri aslında '' Din Kültürü ve Ahlak '' adı ile geçiyor müfredatlarda fakat içerikler bu çerçevede kalmamış asimilatif sağ hükümetlerin tutumu nedeniyle bir '' Hile-i Şeriye '' durumu var. Yani, şeklen Anayasa'ya uygun fakat içerik olarak uygulamada değil. Tarikat şeyhlerinin resmi ağırlandığı zaman Laik devleti koruma refleksi devreye girmişti zamanında ama şimdi farklı olmasına rağmen bu sıfatla ağırlanan henüz yok. Yorumlarınızı bekliyorum. Saygılar sunuyorum.
-
"DEVLET LAİK OLUR, BİREY LAİK OLMAZ" SAFSATASI
Din aidiyeti tarihte tarım toplumlarında birleştirici rol oynamış, sanayi devriminden önce burjuvazinin ortaya çıkışı ile yerini Ulus aidiyetine bırakmıştır. Laiklik fikri, Fransa'da burjuvazinin( kentsoyluluk ) ve ulus bilincinin gelişimine, soylular ve Kralla beraber yönetimde söz sahibi olan bir sömürü aracı olarak kurumsallaşmış-din olan Kilise kurumunun yetkisinin kentsoylular ve köylüler tarafından elinden alınmasına paralel olarak ve öncesinde, dünyevi işlere engel olmasının engellenmesi için dinin vicdanlara indirgenmesi gerekliliği üzerine düşünce üreten aydınlar sayesinde geliştirilmiştir. Burada dinin kendisine karşı değil, bir sömürü ve devlet yönetimine kural koyma aracı olarak kullanılmasına karşı bir başkaldırıyı görüyoruz. Çünkü, bir toplumda din aidiyeti birleştirici bir unsur olduğu zaman, ister istemez dini referans alan hukuk kurallarının da olması kaçınılmazdır. Oysa, bir toplumda ulus aidiyeti birleştirici bir unsur olduğu zaman, din ortak bir payda olmaktan çıkar ve ister istemez din dışı yani insan düşüncesini referans alan hukuk kurallarının da olması kaçınılmaz hale gelir. Böylece, ulus içerisindeki vatandaşların çoğunun mensup olduğu dinin, azınlıkta kalan ve din mensubiyetleri farklı olan diğer vatandaşların üzerinde baskı oluşturması önlenir. Bu bağlamda, bir ulus devlette, kişi hem laik hem dindar olabilir. Devletin laik olmasını kabul etmesi laik olması için yeterlidir.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Demek alıntıladığınız yazıyı yazan AKP kalemşörü ile düşünceleriniz ortüşüyor. İlginç, çok ilginç... Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
İşte neden ve sonuç ilişkilerini belirleyerek analitik çözümleme yapan gerçek bir deterministik yaklaşım ! Tebrik ederim efendim. Saygılar sunarım.
-
BEYNİMİN % KAÇINI KULLANIYORUM?
BEYNİMİN % KAÇINI KULLANIYORUM? Beynimiz yaklaşık 10-12 milyar arası nöron (sinir hücresi) içerir. Ancak bilindiği üzere beynimizin çok düşük bir yüzdesini kullanırız. Bunun nedeni aslında sinir hücrelerinin (yani bilgi depolayan nöronların) kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini yitirmiş olmalarıdır. Eğer sinir hücresine sentrozom ya da sentrozomun görevini görebilecek enzim nakledilirse kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini kazanabilirler mi? Eğer bu mümkünse, beynimizin daha fazla bölümünü kullanabilir miyiz? Beynimizin Yalnızca % 10'unu Kullandığımız Söylencesi Öncelikle sorunuzun başında belirttiğiniz varsayıma göz atalım isterseniz: r0;Beynimizin çok düşük bir yüzdesini kullanırız. Yaklaşık bir asır önce ortaya atılan bu iddianın kaynağı bazı bilim insanlarının söylem ve bulgularının yanlış yorumlanıp çarpıtılmasına dayanıyor. Bugün, sinir bilim ve beyin görüntüleme tekniklerindeki gelişmeler öyle gösteriyor ki, beynimizdeki tüm sinirler çeşitli eylemler sırasında aktive oluyor. Daha açık bir deyişle, kullanmadığımız herhangi bir sinir ağı bulunmuyor. Konuyla ilgili bir başka yaklaşımsa sinir hücrelerinin herhangi bir uyarıcı almadıklarında dejenere olarak işlevselliklerini kaybediyor olma özellikleri. Örneğin, görsel sistem. Gelişmenin erken dönemlerinde göz sinirleri yeterli uyarıcıya maruz bırakılmadıklarında görme yetisi kayboluyor. Benzer şekilde, eğer ki beynimizde kullanılmayan sinir ağları bulunsaydı, işlevselliklerini kaybetmiş olmalarını beklememiz gerekirdi. Fizyolojik kanıtlar bir yana, iddia evrimle de uyuşmuyor. Aktif olmayan, hayatta kalma mücadelemize katılmayan sinir ağları içeren büyük bir beyin evrimsel gelişimle de bağdaşmıyor. ANCAK Olgun haldeki sinir hücrelerinin (yani bilgi depolayan nöronların) kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini yitirmiş olmaları gibi bir durum söz konusu. Bu nedenle de, herhangi bir darbe ya da yaşlanma sonucu kaybedilen sinirler beyin kapasitesini doğal olarak olumsuz yönde etkiliyor. Beyindeki Sinir Hücreleri Gerçekten de Kendilerini Yenileme Yetisinden Yoksun mu? Beyindeki sinir hücrelerinin kendilerini yenileyebilme yetisinden yoksun olduklarını gösteren çalışmaların öncüsü 1960'larda yaptığı çalışmalarla ismini duyuran bir sinir bilimci: Dr. Pasko Rakic. Nitekim felç ya da diğer beyin zedelenmelerinde hastaların kaybettikleri konuşma ve yürüme gibi yetileri daha sonradan tekrar edinememeleri de bu bulguları destekler nitelikte. Ancak başlangıcı 1965 yılında sıçanlar üzerinde yapılan deneylere dayanan ve son yıllarda hız kazanan bir takım çalışmalar, beyindeki bazı bölgelerde sinir hücrelerinin yenilenebildiğini gösteriyor. Özellikle de belleksel işlevleri olan hippokampüs bölgesi ile makaklar üzerinde çalışılan üst düzey bilişsel işlemlerden sorumlu ve evrimsel gelişimde son sırada yer alan düşünme, koklama ve duyma ile ilişkili korteks bölgelerinin kök hücreler sayesinde sinirsel yönden yenilenebildikleri bulgular arasında. Ancak bilim insanları, bu çalışma sonuçlarının Alzheimer ya da Parkinson gibi sinir hücreleri kaybı içeren bir takım hastalıkların tedavisinde kullanılabilmesi için klinik ve uygulamaya yönelik daha çok çalışma yapılması gerektiğini söylüyorlar. Gelelim Sentrozomlarla Sinir Hücreleri Arasındaki İlişkiye... Sinir hücresinin başka bir hücre üretme olasılığının kalmadığı gelişim aşamasında sentrozoma rastlanmıyor. Her ne kadar bazı araştırmacılar, yaralanmaların olduğu birtakım yetişkin beyni bölgelerinde sentrozoma rastlamış olduklarını rapor etmişlerse de sonraki araştırmalar bu bulguları pek de kanıtlar nitelikte değil. Sinir hücreleri, gelişim dönemleri içerisinde özelleştikçe, çoğalma yetilerini de kaybediyorlar. Bölünme yetisinin yitiminin, meydana gelebilecek bölünmelerin, mevcut sinaps ağlarının da bozulmasına yol açabileceğinden evrilmiş olabileceği düşünülüyor. Sinir Hücrelerinde Sentrozom Görevi Görebilecek Bir Yapı Oluşturulursa, Kendilerini Yenileyebilme Özelliğini Edinebilirler mi? Eğer ki sinir hücrelerine böyle bir müdahalede bulunacak olursak, tekrar bölünebilme özelliği kazanacaklardır. Ancak uzmanlar, bu yöntemin tıp uygulamalarında niçin kullanılamayacağına dair iki önemli noktaya işaret ediyorlar: 1.) Eğer ki, sentrozom yapısını kaybetmiş bir hücrede bu yapıyı tekrar oluşturursak, hücre kontrolsüzce çoğalmaya başlıyor. Tıpkı kanser hücreleri gibi. Bu nedenle de bu uygulama, tümör oluşumlarına yol açıyor. 2.) Eğer ki, sentrozom yapısı yalnızca embriyonal dönemde korunan hücrelerde (örneğin, sinir hücreleri) bu yapı müdahale ile sürekli hale getirilirse, hücreler özelleşme durumu göstermiyorlar. Çünkü hücrelerdeki özelleşme, sentrozom yapısının kaybından sonra gerçekleşiyor. Kaynak : Biyolog Esra YILDIRIM CanliBilimi.Com Yöneticisi http://www.canlibilimi.com/beynimin-yuzde-kacini-kullaniyorum.asp
-
Zengin Beyin, Fakir Beyin
Çok ilginç ve önemli bir bilimsel belirleme ! Yararlı bir paylaşım. Teşekkürler ! Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Önce : Şimdi ise tam tersi : Sayın demirefe düşüncelerinzde sürekli bir dalgalanım tutarsızlığı var, takip etmek zor oluyor. Neden biraz daha tutarlı olmayı denemiyorsunuz efendim ? Ki inanın çok zor değil tutarlı olmak. Kendine karşı dürüst olmak yeterlidir tutarlı olmak için. Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Evet, ''Baktık'' ve bu yazının aslını, AKP'ye YAKIN görüşlü yazarların bulunduğu sitede bulduk : -http://www.stratejikboyut.com/haber/ortadoguda-aslinda-ne-oluyor--50209.html- Efendim bu mu şimdi yaptığınız analiz ? Yani açayım bakayım bir yerden bir yazı alıp biraz kırpayım. Başına da '' Tabikide '', '' Bakın '' yazar, yuttururum. Siz böyle yaparak mı ''Uzman '' oldunuz '' sayın Dipnot '', YÖK'ün intihal profesörleri gibi ? Hayır, '' ben analiz manaliz yapamam yalnızca alıntı yaparım '' demek varken neden bu kurnazlıklar onu anlamıyorum. Ya, ben, neyse, bir şey demiyorum artık. ....... Üstelik, bu yazının AKP'nin hedefleri ddoğrultusunda hazırlanmış bir yazı olduğunu görememek de cabası. BOP'a göre Türkiye ve ABD, elbette İsrail'e karşı gösterilecek. İsrail'in olumsuz etkileneceğini söylemek Arap halklarına yönelik, Türkiye'nin ve Erdoğan'ın prestijini arttırıcı bir söylemdir. Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Beyefendi siz benim yazdıklarımı okumuyorsunuz herhalde ! Bana bunlarla gelmeyin demiştim efendim. Ilımlı İslam yeni bir din yorumu falan değildir diyorum, ayetlerin ılıtılması falan değildir diyorum, siz kullandığım '' yeni '' kelimesine takılarak, ne anlatıyorsunuz ? Yani yeni bir din yorumu değildir demem onun bir din yorumu olduğunu göstermiyor. Ilımlı İslam bir din yorumu falan değildir efendim. Madem her şeyi metaforik anlatmamız gerekiyor, tamam. ELMA YENİ BİR ARMUT TÜRÜ DEĞİLDİR DİYORUM, SİZ BANA KALKMIŞ ESKİ ARMUT TÜRLERİNİN BAZILARI DA ELMAYDI DİYORSUNUZ. Umarım artık sorun yaşamayız bunu anlama konusunda. İlkel Komünal kabilelerde herkes gücü oranında avlanır, emek verir ve herkes de istediğini ihtiyacı oranında alarak paylaşırdı. Bir aile içerisinde de durum farklı değilidr. Baba yada anne yada çocuk çalışarak kazandığınının karşılığıyla satın aldıklarını eve getirir ve herkes ihtiyacı kadarını alarak paylaşır. Buna sömürü denmez. Sömürü bir insanın, bir başka insanın emeği ile elde ettiğine kendi ihtiyacı olmasa bile bunu bir meta olarak değerlendirmek üzere o insanın ihtiyaçlarını yok saymak suretiyle el koyması ile başlar. Efendim doğada bir canlı türünün başka bir canlı türünden ihtiyacı için yararlanması sömürü değildir, güçlü olanın gücü ile orantılı, emeği karşılığı, ihtiyacı kadar pay alması sömürü değildir. Doğada sömürünün ilkel örneği yoktur. Evet, bir devlet ya şeriat devleti, ya laik devlettir. Ara formların hepsi şeriat devleti olarak adlandırılır. Laikliğin ise Ilımlısı Serti olmaz. En küçük bir dini referans alan kural bile şeriat devleti statüsüne geçilmesi için yeterlidir.
-
Ankara Kedisi
Böyle bir şey
-
Hayvanlarda Mübahlık
Efendim, yalnız '' mübah '' başka bir şeydir. Helal yerine kullanılması ne derece doğrudur bilemiyorum. Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
''Siyasal İslami bir hükümet '' nasıl tam demokrat olabilir. Tam demokrat olursa Siyasal İslamilik sıfatı da kalkar efendim, öyle şey olur mu ? Emre Kongar bu soruları Siyasal İslamcılara, dolayısıyla Şeriatla yönetim isteyen insanlara sormuş. Bir özgürlüğün Şeriat yönetiminde kullanılabilirliğini sorgulamış. Ama sizin verdiğiniz örnekler halen Laik olan bir devletin olduğu bir ülkeden. Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Efendim bayılmadan önce tekrar belirteyim ki; '' ILIMLI İSLAM yeni dir din anlayışı veya yorumu değildir Kuralların esnetilmesi değildir. Ayetlerin çarpıtılarak yumuşatılması değildir ''. Yani; Ilımlı İslam'ın ne olduğu bir çok kaynakta yazıyor efendim yapmayın. Kendi ürettiğiniz kavramlar üzerinden mantık yürütmek olmaz. Efendim ilkel klanlarda sömürü olgusu yoktu ki dinin bir sömürü oluşturma ihtimalinden söz edebilelim. Sömürü, tarım toplumlarında yani feodal sistemin ortaya çıktığı toplumlarda başlamıştır. Bu toplumlarda görülen ilk dinlere ise, ezilen, sömürülen köleler gibi sınıfların sığınma aracı işlevi yüklenmiştir. Sayın Yılmaz'ın, Tapınak şovalyelerinin her zaman Papalık'a gösterdiği karşıtlık ve Masonlarla ilişkilendirilmeleri bağlamında bunu söylemiş olduğunu tahmin ediyorum. Ve laiklik fikrini ortaya atan bazı aydınlar gibi dünyadaki düşünsel gelişimin öncüleri arasında Mason olduğu bilinen aydınların olması ile böyle bir bağlantı kuruluyor dogmatik komplo teorisyenleri tarafından. Hiç bir devlet şeriatla yönetilse dahi dış siyasetinde dini kaygılarla hareket etmez. Çıkarlarına göre siyaset üretir. Bush döneminde, Evangelistler ve Neoconların ürettiği '' İslam Şiddet, Terör dinidir '' argümanı, ABD'nin Irak ve Afganistan'ı işgallerini meşru göstermek için kullanılan '' kılıflar ''dır. Ve Bush, ABD'de Cumhuriyetçi partideki Evangelistler ve Neoconların desteğini alarak seçilmiştir. Laikliğin Ilımlısı Serti olmaz. ABD bildiğimiz anlamda Laik bir devlet değildir. Parasında Tanrının isminin yeraldığı, kürtajın dini boyutta tartışıldığı, Kraliçenin Kilisenin başı olduğu bu gibi ülkelerde kabul edilmiş ilke '' Sekülerlik '' tir. İşte Ilımlı İslam dedikleri de, bir nevi buna benzer bir rejimdir. Laikliğin devlet için bir ilke olmaktan çıkarılıp yada çıkarılmasına gerek kalmadan içinin boşaltılıp, 20 senedir Abdurrahman Dilipak gibi İslamcıların anlatmaya çalıştığı, bireyler için sekülerlik kavramının ikame bir değer olarak ön plana çıkarıldığı bir rejimdir. Efendim, biz size, Türkiye'nin rejiminin dönüştürülmesi sırasındaki kontrol edilen iç dinamiklerle yapılan sivil darbenin meşrulaştırılma mekanizmalarını anlatmaya çalışıyoruz. Daha basiti, sizi tenzih ederek söylüyorum : Bölücüler var diye Ulusalcıların bazıları Türkçü söylemle ( siyasete etnik kimlik karıştırmak )savunma yapıyorlar. Buna dayanarak Ulusalcılığı Irkçı gösteren birileri Ulus bilincini aşındırıyor. Dinciler var diye Laiklerin bazıları Din karşıtı söylemle ( siyasete inançsal kimlik karıştırmak )savunma yapıyorlar. Buna dayanarak Laikliği Dinsizlik/Ateistlik gösteren birileri Laiklik bilincini aşındırıyor. Size gelince, zaten her konuyu dini dogmalara bağlamanız yanlış analizler sunuyor. Bu benim size yönelik kişisel eleştirim. Siyasi bir konuda '' hop hadi bakalım ayet tartışalım '' tavrı dinciler gibi. Olacak şey mi bu efendim ? Çağdaş düşünceli bir insan, her olayı tek bir sebebe bağlamaz. Bağlayanlara karşı da Aydınlanma değerlerini özümsemiş biri olarak kavramlarının doğrusunu karşısındakine anlatarak olayların doğru analiz edilmesinin yolunu gösterir. Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Efendim, bir insan, devletin laik olmasını kabul ediyorsa, '' laik olur ''. Devlet için geçerli olan bu ilkenin bireye indirgenmiş felsefi yorumu ise '' Sekülerlik '' olarak adlandırılan kavramla özdeşleştirilebilir ancak. Bir insanın Seküler olabilmesi ise, kendi vicdanını, din anlayışını ilgilendiren bir konudur. Laik bir devletle yönetilen bir ülkede buna hiç kimse veya kurum karışamaz. Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Efendim hiç bir devlet dış siyasette bir dinin kurallarını gözetmez. Şeriat devleti bile olsa. Her devlet çıkarlarına yönelik ürettiği politikaları meşru göstermek için dinsel veya ideolojik kılıflar sunabilir. Fakat, aslında her devlet ancak ve ancak çıkarlarına göre hareket eder. Saygılar sunarım.
-
GAZETECİ "BALYOZ" KULLANMAMALI
Efendim, şöyle bir darbeler tarihimizi gözden geçirmekte fayda görüyorum : 12 Mart ve 12 Eylül'e giden süreçte, '' Komünizm tehlikesi '' vardı, çatıştırılanlar sağ ve sol görüşlülerdi. Üzerlerine gidilip darbeyi meşrulaştıran sol görüşlülerdi. 28 Şubat'a e giden süreçte '' Şeriat Tehlikesi ''vardı, çatıştırılanlar laik ve anti-laiklerdi. Üzerlerine gidilip darbeyi meşrulaştıran anti-laik görüşlülerdi. Bugün de, '' Darbe Tehlikesi '' var diye çatıştırılanlar ulusalcı ve akplilerdir. Aslında yapılmaya çalışılan ise '' SİVİL DARBE '' ve üzerlerine gidilip darbeyi meşrulaştıranlar ise akp dışında hangi siyasal görüşten olursa olsun, '' Ulusal duruş sergileyen ''lerdir. Ve hem 12 Eylül öncesi sol görüşlülerin, hem 28 Şubat öncesi anti-laiklerin, şimdi ise sindirilmeye çalışılanların ortak özelliklerine baktığımız zaman görüyoruz ki; hepsi '' Anti-ABDci '' dir. Bu oyunu artık görmemiz gerekir. Türkiye'deki tüm darbelerin arkasında NATO, ABD vardır. tüm NATO ülkelerinde kurdurduğu İtalya'daki GLADYO benzeri yapılanmalar yani KONTRGERiLLA denilen, SÜPER NATO denilen, DERİN DEVLET denilen oluşumlar vardır. Onun için, M.Ali Birand'ın veya Cengiz Çandar'ın veya Mümtazer Türköne'nin her dönemde nerede durduğuna dikkat etmek gerekir. 28 Şubat için suçladığınız Cengiz Çandar bugün AKP yanındadır. M.Ali Birand ise ABD'nin tayin ettiği yalancı muhalefettedir. Doğan Medyası 2007'ye kadar AKP yandaşıydı bunu unutmamak gerekir. Akp ile Doğan grubunun ayrılmalarının arkasındaki nedeni de iyi araştırmak gerekir ( bkz. Washington Post ). Netice itibariyle, '' Ulusal duruş sergileyen '', '' Anti-ABDci '' gazeteciler, Sivil Darbe aracı olarak kullanılan '' Ergenekon '' davası ile ilişkilendirilirken, bu ikisine '' devrim kendi çocuklarını yiyene kadar '' dokunulmayacaktır. Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Efendim laikliği çıkaranların kimler olduğunun hiç bir önemi yoktur. Önemli olan bir düşüncenin kafamıza yatıp yatmadığıdır. Mantıklı olup olmadığıdır. Gerçek hayatta da bir karşılığı bulunup bulunmadığıdır. Eğer bir düşünceyi doğru bulmuşsak artık bunu üretenlerin kimliği önemsizleşir. Kaldı ki, masonlar üzerine yazılan komplo teorilerinin ufolar üzerine yazılanlardan bir farkı yoktur. Kişilerin fikirlerine değil öncelikle ne olduklarına bakan, cepheleşme mantığı ile fikir tartışması yapmaya alışmış kişilerin tavrını örnek almamız da inanın gerekmez efendim. Saygılar sunarım.