Zıplanacak içerik

Canraşit

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Canraşit tarafından postalanan herşey

  1. Efendim, kapitalizmin motor gücü silah sanayisinden gelir. Dünyada Kapitalizm, savaşlarla, iç savaşlarla beslenen, hem insanda, hem dünyanın bizzat kendisinde, hem de tüm insani değerlerde tahribat yaratan bir sistemdir. Nükleer bombalar da, günümüzde bir ülkenin başka bir ülkeye karşı askeri olarak güçlü olmasını, caydırıcı olmasını sağlayan en büyük kozdur. İran'da Nükleer Santral yapımına emperyalist ülkeler tarafından karşı çıkılmasının nedeni de bu değil miydi ? Saygılar sunarım.
  2. Canraşit şurada cevap verdi: Zuhurat başlık Güncel Konular
    Beyefendi, ana konumuz tabii ki o, ama şu anda tartışılan yan konu '' Laik bir devlette diyanet gibi bir kurum olabilir ''mi idi. Saygılar sunarım.
  3. Canraşit şurada cevap verdi: Zuhurat başlık Güncel Konular
    Efendim, Sünni İslam anlayışının hukuka ve devlet yönetimine yönelik hükümlerinin olması, bu olgu siyasallaştırılmadıkça laik bir devleti ilgilendirmez. Onun için, Laik bir devlette dinin siyasallaştırılmasının önündeki en büyük engel de diyanet benzeri kurumlardır. Bu durum yakın zamana kadar Laikliğin kalesi Fransa'da da böyle idi. Laik bir devlet siyasallaştırılma potansiyeli olan bir din anlayışını kontrol altına almayıp, serbest bıraktığında oluşacak tabloyu hayal etmek güç değildir. Her cemaatin, her tarikatın ayrı camilerinin bulunduğu ve bu camilerde siyaset yapılarak halkın kışkırtıldığı bir ülkedeki laik devletin uzun süre yaşaması beklenebilir mi ? Sizin savunduğunuz olay, ABD veya Almanya gibi dini anlayışların hukuka ve devlet yönetimine yönelik hükümlerinin olmadığı Protestan ülkelerdeki '' Seküler Devlet ''lerde geçerlidir. Fransa'daki Katoliklik gibi hukuka ve devlet yönetimine yönelik din anlayışlarının olduğu Laik Devletlerde değil. Nitekim, Fransa'da da Katoliklik'in böyle bir iddiası artık kalmadığından din üzerindeki devlet denetimi gevşetilmiştir. Saygılar sunarım.
  4. Canraşit şurada cevap verdi: Zuhurat başlık Güncel Konular
    Efendim, '' niyet neydiii, akibet ne oldu '' diye bir söz vardır. Yani, sorduğunuz soru konumuzun dışında , bizim buradaki tartışmamız ilkesel fakat yine de sorunuz üzerine bir şeyler söyleyeyim. Bugün, geldiğimiz noktada Diyanet içinde iktidarın yaptığı operasyonu, aydın din görevlilerinin tasfiye edildiğini, özerk bir kurum olan diyanetin oto denetleme mekanizmalarının bozulduğunu biliyoruz fakat bugünkü duruma bakıp eskiden de öyleydi diyebilir miyiz ? Atatürk bunu böyle istedi diyebilir miyiz ? Laiklikte diyanet olmaz diyebilir miyiz ? Saygılar sunarım.
  5. E tabi, minareyi çalan kılıfını hazırlarmış. Saygılar sunarım.
  6. Evet, bu iddiaların kaynağını yorumlamadan alalım lütfen. Bakalım Arif doğan ve Türkan Saylan gerçekten söylediğiniz gibi mi konuşmuşlar ? Saygılar sunarım.
  7. Canraşit şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
    Efendim, asıl ölürse, AKP ve açılımları büyük destek görür. O nedenle, bu olayı derin devletin yeni adı olan fethullahçı gladyo'nun yaptırmış olması daha mantıklı görünüyor. Saygılar sunarım.
  8. Canraşit şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
    Beyefendi, tırnak içine almışsınız ama ben bulamadım böyle bir ifadesini Arif Doğan'ın. Siz yazdığınız cümlenin yer aldığı kaynağı verebilir misiniz, oradan baksak ? Saygılar sunarım.
  9. Canraşit şurada cevap verdi: Zuhurat başlık Güncel Konular
    Efendim, camileri diyanet yaptırmıyor. vatandaşlar yaptırıyor. devlet yalnızca eğitimli imam tayin ediyor. böylece camilerde siyaset yapılması önleniyor. diyanet vakfı ise isteyen vatandaşlardan toplanan bağışlarla faaliyet gösteriyor. Saygılar sunarım.
  10. peki hakkı çiğnenenlerin durumu ne olacak ? onlar da cahilse ve haklarını yiyenleri asla affetmiyorsa. Saygılar sunarım.
  11. Efendim, evet, dediğim gibi türban dini simge olduğu için yasaklanmadı, siyasi simge olduğu için yasaklandı. Kaldı ki, siyasi veya dini simge olarak farketmez, her ne sebeple olursa olsun üniversitede kılık kıyafet için böyle bir yasak olmamalıydı ve öncesinde de yoktu zaten. Üniversitede siyasetin yeri olmaması gerektiği söylemi 12 Eylül rejiminin ürettiği ve yetiştirdiği apolitik gençliğin beynine zerkettiği bir martavaldır. Üniversiteler, yalnızca bir mesleğin öğrenildiği '' yüksek liseler '' değildir. Üniversiteler adı üstünde üniversal yani evrensel bilgilerin tartışıldığı, özgür düşünce ile toplumsal sorunlar dahil çözümler aranıldığı kurumlar olmalıdır. O nedenle, üniversitede din de tartışılır, siyaset de. Öğrenciler de iç dünyalarını her şekilde dışa yansıtmakta özgür olmalıdır. Bu yasağın asıl konulma amacı, siyasal islamı, ileride üniversite mezunlarının görev alacağı devletin kilit noktalarından uzak tutmaktı fakat mezun olacak erkek öğrenciler hesaba katılmadığından bu yönüyle de amacın geçersiz olduğu söylenebilir. Tek mantıklı gerekçe, ileride devletin kilit noktalarında görev alacak ilgili bölümlerden üniversite mezunlarının, kamuda da türban serbestisi talebi için dayanak olacak ciddi bir sayıya ulaşabileceği tehlikesi öngörüsüdür. Fakat, yasaklı yıllar bize göstermiştir ki, Siyasal İslamcılar, bu yasağı çok güzel kullanmış, temel argüman olarak ürettikleri siyasetin dayanağı yapmışlar ve bunda da başarılı olmuşlardır. Türban mağduriyeti üzerinden prim yapmışlardır. Şimdi, gerçekten determinist düşünen bir siyasetçi, bu mantıksız yasağın açık ve net olarak siyasal islamı beslediğini görüp, bu yasakta ısrarcı olmaz, en son bahsettiğim uzun vadeli tehlikeyi bertaraf etmek için, kısa vadeli tehlikeye yani Siyasal İslamın türban yasağı üzerinden mağduriyet yaratıp yükselişine ve tam tersine uzun vadeli tehlikenin kısa vadede gerçekleşme noktasına gelmesine davetiye çıkarmazdı. '' Olur '' diyor '', olabilir '' demiyor : ''İnsanların giyim kuşamlarıyla uğraşan bir parti olmadıklarını söyleyen HEPAR Genel Başkanı Osman Pamukoğlu, "Türban ya da başörtüsü üniversitede olur ama ilkokul ve kamuda olmaz"dedi.'' Osman Pamukoğlu, zeki bir insan. Gerçekten determinist yaklaşım gösterdiğinden, yukarıda anlattığım şekilde düşünüp gerçeği görenlerden, yanlışta ısrarcı olmayanlardan biri. Bakın burada : Demek ki, '' Doğru din kültürü'' nde motamot tercümeler yolu ile dinin devamlı olarak bir korku, titreme, şikayet ve dilenme olarak algılanmayacağını, sevgi, huzur, memnuniyet, onur, çalışkanlık olarak algılanacağını kabul ediyorsunuz. ''Halkımız geleneksel olarak muhafazakar bir düşünceye sahiptir. Dinin devamlı olarak bir korku, titreme, şikayet ve dilenme olarak algılanmasının panzehiri doğru bir din kültürü dür. Doğru bir din ve ahlak kültürünün öğretilmesi için tüm önlemler alınacaktır. O.P.'' Eğer algınız bu şekilde ise, bu da dinin pozitif kullanımı olur, yani yine siyasete alet edilmesidir ve Osman Pamukoğlu’nun bu görüşü ile kendinizinkinin arasında tam bir paralellik var diyemezsiniz, dolayısıyla onun bu görüşünü de şiddetle eleştirmeniz, muhalefet etmeniz gerekir. Peki, o zaman,YÖK AKP'nin eline geçmeden önceki dönemde bu şekilde bir kıyafet düzenlemesi varken niye muhalefet etmiyordunuz ? Saygılar sunarım.
  12. Demek ki elinizde '' türkiyenin şeriatlaşmasını hedefleyen abd değildir derin dünya devletidir '' iddiasını kanıtlayan herhangi bir belge yok raif bey. Anlaşılmıştır. Saygılar sunarım.
  13. Efendim, nükleer santrallerde ucuz elektrik üretildiği de bir kandırmacadır. Yakıt hazırlanması, en az 3 ila 5 yıl süren inşa süreci ve maliyeti, atık yönetim maliyetleri, ekstra güvenlik için personel istihdamı gibi yatırım ve işletim maliyetleri hesaba katılarak yapılan gerçek birim maliyet hesabına göre bir nükleer santralde üretilen elektriğin birim maliyeti diğerlerinden daha pahalıya gelir. Üstelik, bir nükleer santralin yatırım maliyetini amortise etmesi için en az 30 yıl gerekir. Ömrü ise 50-60 yıldır. Fakat, günümüzde kullanılan en uzun ömürlü santral 40 seneliktir ve diğerleri gibi onun da faaliyetinin sonlandırılmasına karar verilmiştir. Nükleer santrallerin asıl kuruluş amacı Nükleer bomba yapımıdır. Saygılar sunarım.
  14. Efendim, asıl Rad birimi ile ifade edilen radyasyon absorbsiyon dozu değeri, Rem birim ile ifade edilen radyasyon eşdeğer dozu değerine eşit değilse, daha doğrusu Rem ile verilen değer Rad ile verilen değerden büyük çıkarsa problem var demektir. Çünkü, dokulara nüfuz edip uzun vadede iyonizasyon etkisi daha büyük olan Radyasyon türü alfa parçacıkları ve nötronlardır. Saygılar sunarım.
  15. Pardon beyefendi, siz felsefe deyince nasıl bir şey anlıyorsunuz ? Felsefe nedir diye açıp bir baktınız mı hiç merak ediyorum. Pragmatizm bir felsefe değil midir ? Pozitivizm, Amprizm, Materyalizm, Egzistansiyalizm, Modernizm, Post Modernizm ve daha onlarcası dogmatizm mi demektir efendim nereden çıktı bunlar ? Ya Liberalizm, Sosyalizm, Sosyal Hukuk Devleti ? Bunlar Siyaset felsefeleri değil mi ? Bunlar da mı dogmatik ? Hem kendiniz söylüyorsunuz, belirlenim bilimin işidir diyorsunuz, başka başlıkta bilim herşeyi henüz belirleyemiyor, tam olarak açıklayamıyor diyorsunuz. Peki, belirlenemeyen olgular konusunda rasyonel yöntemlerle düşünerek yargılarda, iddialarda bulunan, öneriler sunan felsefeyi bu denli dışlamanızın nedeni ne olabilir ? Gerçekten, Felsefe nedir diye açıp bir bakmamak mı ? Efendim, bu kez de yarı yolda argüman değiştirmek oldu mu şimdi ? Önce diyanetin kuruluş amacı için '' toplum yatışsın türü bir ihtiyaç '' olmasını öne sürüp, bunu okuyanlara, kaldırılması için doğal olarak toplumun yatışması gerektiğini düşündürtüp, buna rağmen yani toplum yatışmadığı halde diyanetin kaldırılması gerektiği görüşünün çelişkili olduğu gösterilince, kuruluş amacını değiştirip '' Kuranın anlamının bilinmemesi '' yapmak. Bu durumda, yazdığımı tekrar etme gereği duyuyorum: '' Diyanet'in kurulma amacı, devlet yönetiminde söz sahibi olma iddiası olan Sünni anlayışı, devlete bağlı din görevlileri yoluyla kontrol altına almak ve daha önemlisi dinin kaynaklarına dönerek dinin hem siyasi hem de toplumsal bir sömürü aracına dönüştürülmesine yol açan anlayışın önüne geçmek idi. '' Mao'nun da, Lenin'in de elbette ihtilal öncesi kültürel çalışmaları olduğu gibi gerilla savaşları da olmuştu. Bakınız HY da sizin dediğinizi diyor : “Bu kızıl kan denizinin ufkundan bir kızıl güneş doğacak” diyor komünistler. Bak, “bu kızıl kan denizi;” “deniz gibi kan akacak” diyor komünistler, deniz gibi ve “bu kızıl kan denizinin ufkundan kızıl bir güneç doğacak” diyor. Bir de işin aslına bakalım Enternasyonal Marşından : Cellatların döktüğü kan Bir gün onları boğacak Bu kan denizinin ufkundan Kızıl bir güneş doğacak Umarım anlaşılmıştır. Görüldüğü gibi HY misali cımbızlama yöntemi her yerde sökmüyor efendim. Saygılar sunarım.
  16. Efendim, öncelikle belirteyim ki, '' komünizm herkesin toplum için çalıştığı bir sistemdir toplum kalkındıkça bireyde kalkınacağından bireyin de çıkarınadır '' söylemi faşizmi tanımlar. Komünizm bu değildir. Ondan sonra, Komünizm'i Kapitalist mantıkla eleştirmek de yanlış olur. Çünkü, Komünizm, bir ülkeye özgü uygulanmak için düşünülmüş bir sistem olmadığı gibi öyle birden bire geçilecek bir yönetim sistemi de değildir. Komünizme geçmek için önce dünyanın tüm ülkelerinde herhangi bir yönetim biçimi altında Sosyalist ekonomik programlar uygulanmalıdır. Sosyalist programda ise, insanlar ürettiği kadar tüketme hakkına sahiptir. Bir ülkede, sosyalist ekonomi uygulanarak insanlar arası sömürü kaldırılır, ulus içerisindeki sınıf farklılıkları ortadan kaldırılır ve böylece kar güdüsünü öncelleyen kapitalist mantık doğal olarak ortadan kalkmış olur. Planlı ekonomiye geçilerek ulusun tüm ihtiyaçları bilimsel olarak daha verimli biçimde karşılanır. Böylece, insanların eğitim ve kültür faaliyetlerine daha fazla zaman ayırmalarına olanak sağlanır. Kominizm'e geçiş ancak ve ancak dünyadaki her ulus içerisindeki bireylerin eğitimli hale gelmesi, bilinçlenmesiyle, tüm dünyadaki sosyalist ekonomi uygulanarak sınıf farklılıkları ortadan kalkmış bütün ülkelerin birleşmesi sonucu mümkün olacak bir sistemdir. İşte o zaman, her birey, herkesin gücü, yeteneği oranında ürettiği mal ve hizmetlerden ancak ihtiyacı oranında yararlanır. Yani üretim ilişkileri tıpkı bir ailede olduğu gibi, tıpkı ilkel bir kabilede olduğu gibi kardeşliğe dayanır. Devlet ihtiyacı sönümlenerek yok olur ve yerini başka organlara bırakır. Saygılar sunarım.
  17. Efendim, ortaya koyduğunuz '' müktesebatı''nızı çok iyi görüyor da takdir ediyoruz zaten. Gerçekten ! Saygılar sunarım.
  18. İyi de efendim, ben Siyasal İslamcı olmaz diye bir şey demedim ki. Siyasal İslamcı olmayıp Dindar olan yok mudur dedim. Siyasal İslamcılığı dindarlığa eşitlemek yanlış olur dedim. Ve yazınızda çelişki vardı. Bakın tekrar okuyun : '' İşte bu “sahip”lerimiz 1996 yılında SUSURLUK kazasında “suçüstü beraat” ile büyük bir fırsat yakaladılar. Az önce vefat haberini aldığımız Necmettin ERBAKAN bu büyük suçüstü durumu “fasa fiso” deyip geçiştirince postmodern darbe süreci hızlandırıldı. Gerekçe ise kendilerinin Refah-Yol hükümetini engelleyememiş olmaları ve onların (Refah-Yol’un) iktidar olduğu bir dönemde derin devletin “kirli ilişkilerinin” deşifre olmasıydı. Bundan sonra SUSURLUK vak’ası ile ilgili hiçbir bilgi bu “gerici” iktidarın eline geçmemeliydi. Bunun da tek yolu vardı; Darbe…'' Erbakan, Susurluk için '' faso fiso '' deyip geçiştirdiyse, darbenin gerekçesi, derin devletin “kirli ilişkilerinin” deşifre olması olamaz. Saygılar sunarım.
  19. Canraşit şurada cevap verdi: Zuhurat başlık Güncel Konular
    Evet, bakın bu olur efendim, daha gerçekçi bir yaklaşım oldu bu. Saygılar sunarım.
  20. Canraşit şurada cevap verdi: Zuhurat başlık Güncel Konular
    Efendim o sizin dediğiniz Seküler Devletlerde olur. Laik Devlette diyanet gibi bir kurumun olması da dinin desteklendiği anlamına gelmeyebilir. Saygılar sunarım.
  21. Efendim, bahsettiğiniz Ekim devrimi, Şubat devriminden sonra yani ihtilalden sonra Lenin tarafından yapılan devrimdir. Bilinenin tersine dünyadaki ihtilaller öyle halkın bilinçlendirilmesi ile de olmamıştır. Mao da '' Kültür devrimi''ni iktidarı ele geçirdikten sonra yapmıştır. ''Önce ihtilal yap, iktidarı ele geçir sonra devrim yap '' sıralama budur. Burada benimsemiş görünüyorsunuz ama bakın : Saygılar sunarım.
  22. Efendim, öncelikle, Siyaset ve Hukuk tabirleri hem bu adlarla anılan bilimleri hem de felsefeleri ifade eder. Devlet mekanizmasının ne şekilde oluşturulacağını, kurucu irade tarafından seçilen siyaset felsefesi belirler. Aynı şekilde, hukuk sisteminin hangi hukuksal felsefi anlayışına dayandırılarak kurulacağına da kurucu irade karar verir. Siyaset bilimi mevcut devlet biçimlerini, siyasi olguları inceler, kavramlaştırır, aralarındaki ilişkileri teorilerle ortaya koyar ama bir öneride bulunmaz. Oysa, Siyaset felsefesi, mevcut siyasi durumların, olguların, devlet yapısı üzerinden belli öncüllerin kabulü ile mantık kuralları kullanılarak yapılan akıl yürütmeler neticesinde tercih edilmesi gereken bir sistemi önerir. Mesela, Siyasal iktidar kavramını Siyaset bilimi tanımlar ama iktidarın kaynağının ne olması gerektiğine yani '' Tanrı mı, Toplum mu veya toplumu koruma güdüsü mü olması gerektiği Siyaset Felsefesininin konusuna girer. Hukuk bilimi de aynı şekilde, yasa konulması için uygulamada kullanılacak normları belirler, inceler, suç ve cezanın toplumsal boyutunu, gelişimini konu edinir ama hangi konuda yaptırım gerekeceği sorusunun cevaplarını değerlerle ilgili olan Hukuk Felsefesi akımları verir. Yani Hukukun kaynağının ne olması gerektiği Hukuk Felsefesi konusudur, seçilen felsefi yaklaşıma göre hukuk sistemini, tanımladığı normlara göre düzenleme görevi Hukuk Biliminindir. Belirtmek gerekir ki, sizin yaklaşımınız üstten bir bakış değil, yani mevcut tanımlara göre bir yaklaşım değil, tamamen '' Pozitivist '' bir yaklaşımdır. Yani, Pozitivizm felsefesini benimseyen bir kişinin yaklaşımıdır. Özellikle, devlet konusundaki yaklaşımınız, artık günümüzde geçerliliği kalmamış Pozitivizm temelli '' Teknokrasi '' yönetim biçimini çağrıştırıyor. Atatürk, diyaneti, hiç de '' toplum yatışsın türü bir ihtiyaç '' nedeniyle kurmamıştır. Diyanet'in kurulma amacı, devlet yönetiminde söz sahibi olma iddiası olan Sünni anlayışı, devlete bağlı din görevlileri yoluyla kontrol altına almak ve daha önemlisi dinin kaynaklarına dönerek dinin hem siyasi hem de toplumsal bir sömürü aracına dönüştürülmesine yol açan anlayışın önüne geçmek idi. Sayın demirefe, siz bu lafı sevmiyorsunuz ama söylemek zorundayım; bu cümlenizle kendinizle çelişkiye düşüyorsunuz. Yani hem toplum yatışsın diye diyanet kurulmuş diyorsunuz hem de toplumun yatışmadığını bildiğiniz halde diyanetin kaldırılmasını öneriyorsunuz. Saygılar sunarım.
  23. Hanımefendi, o sayısız kaynaklardan yalnızca birini değil, bir kaçını daha okursanız, belki, Tanzimat'tan sonra, Mecelle'nin ( Osmanlı medeni kanunu ) uygulaması için çıkarılan kararnamede kadınlarda evlenme yaşının en az '' 17 '' olmasının zorunlu hale getirildiğini de görürsünüz. Yine o sayısız kaynaklarda, tüm dünyada Laiklik'in Uluslaşma ile paralel gelişen bir ilke olduğunu, o nedenle çıkış noktasının din karşıtlığı değil, dinin siyasi egemenlik aracı olarak kullanılmasına karşıtlık olduğunu da okursunuz. Ayrıca, Mahmut Esat Bozkurt'un '' 13 asir suren bu dinden kurtulup medeni bir çağa başlayacağız '' şeklinde bir beyanı da yoktur. Saygılar sunarım.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.