Canraşit

Türk Gücü de olabilir tabii. Saygılar sunarım.

Sayın y.yılmaz, o sözün, ana teması olan; harf öğretene duyulan minnettarlığın göstergesi olarak kendisini köle olarak sunma dışında, kölenin tıpkı bir deve gibi, alınıp, satılan, harf öğretene sunulan bir meta olarak kabul edilmişliği anlamı da vardır. Ama kölenin İslam öncesinde olduğu gibi hala meta olması, İslam'ın köleleri sömürmek için ortaya çıkmış bir ideoloji olduğunun göstergesi değildir. Çünkü, İslam'dan sonra, öncesinde de var olan köleliğin niteliği değişmiş, tedrici olarak da meta değeri azalmıştır. İnsanlar, Avrupa'daki örnekleri gibi, köleleri çalıştırıp, onların üzerinden zengin olmamış, tam tersine, başka yollarla zengin olan, köle satın alarak ev işlerinde kullanmış, yeri geldiğinde azat edip sevap kazanmak için köle çalıştırmışlardır. Saygılar sunarım.

Bilakis, önce itiraz eden, sonra kabul eden siz olmuşsunuz. Önce; diye itiraz edip, sonra da; diyerek zaten benim savunduğumu kabul edip, benim iddiamı bana '' sıkıştırarak '' kabul ettirmiş olmuşsunuz. Yani, önce; diye sorup, sonra da; demek çelişik düşüncenin göstergesi olmuyor mu ? Saygılar sunarım.

Yoksa, siz de mi laf kalabalığı yaptığımı düşünüyorsunuz sayın y.yılmaz ? Saygılar sunarım.

Ama bunun cevabının hazır verilmişi var ( biraz uzun ama ): Saygılar sunarım.

Efendim, vicdan kavramının bizatihi kendisi ile vicdanın düzeyi arasında fark yok mu sizce ? Şöyle anlatmaya çalışayım: Az şekerli kahve ile çok şekerli kahve arasındaki fark gibi. Kahvedeki şekerin azlığının veya çokluğunun kaynağı şeker kutusundan şekeri alıp kahveye karıştıran insandır. Ama şekerin kaynağı, şekeri belirleyen, oluşturan insan değildir, karbon atomlarıdır. Şimdi anlaşılmıştır umarım. Saygılar sunarım.

Sayın Evrensel, siz diyorsunuz ki; '' köle meta değil mi ? '' Yani; '' Bana bir harf öğretenin devesi olurum '' gibi... Fakat, o dönemin anlayışında, kölenin meta olmadığını söylemedik ki, neyi ispatlamış oluyorsunuz, şimdi bunu vurgularken ? Saygılar sunarım.

Yalnızca 12 Eylül mü efendim, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat...böyle memnun memnun yaşardık eskiden ah ah ! Saygılar sunarım.

Takım belli efendim, söylenmiş ya '' ALMANYADA BIR TÜRK '' TAKIMI diye... Saygılar sunarım.

Evet ! Yeterince kısa oldu mu ? Saygılar sunarım.

Müslümanlar Avrupa'yı işgal ederken hiç Hristiyan bırakmamışlar da mı, Hristiyanlar bu duruma içerlenip, içlenip tam bir katliam yapmışlar ? Saygılar sunarım.

İdam cezasının yasalarda olması, bireyin bilinçaltına bazı durumlarda öldürerek cezalandırmanın meşru olduğu düşüncesini sokmak demektir. Saygılar sunarım.

Burada köleliğin köle açısından değerli mi, değersiz mi olduğu mu tartışılıyor ? Yoksa, kölen olurum diyen birinin, köleliği iyi bir şey sandığı için böyle dediği iddiasına karşı doğrusu mu gösteriliyor ? '' Aşkından kölen oldum '' diyen biri gibi değil ki olay. '' Bir harf öğretene o kadar minnettar olurum ki, kırk yıl kölesi bile olurum '' Budur. Fransa'da soylu kalmış mıdır ? Evet, doğru haklısınız yani. O sözün anlamı çok net çünkü. Saygılar sunarım. Saygılar sunarım.

Evet, ama önemli bir hata değil. Yine de teşekkürler ! Saygılar sunarım.

Beyefendi, ciddi tartıştığımızı sanıyordum. Fikirlerimle alay edecekseniz hiç tartışmayalım. Neye itiraz ettiğinizi somut olarak ortaya koymanız gerekir ki, tartışmamız devam etsin. Bu şekilde, yapılan yoğun propogandanın etkisiyle kafada adeta bir dogma gibi yer etmiş intibaları doğru kabul etmek, akla, mantığa sığar mı ? Evet, bu forumda olsun, memleketimizde olsun Atatürkçülüğü hiç üzerinde kafa yorma gereği duymadan ordudan öğrenen, adeta bir dogma gibi algılayan çok insan var. Herkesin doğru bildiği doğrudur diye bir kural mı var ? Ben size, somut örneklerle Atatürkçülük yorumlarının hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu göstermeye çalışıyorum. Eğer itiraz etmek istiyorsanız, şu dediğin yanlıştır, öyle olmamıştır gibi bir somut gerekçe ile yapmalısınız. Yoksa, itirazlarınız havada kalır, geçerli olmaz. Saygılar sunarım.

Haklısınız, yanlış olmuş, şimdi düzelttim; V1 = - Vo olacaktı. Mutlak değerli düşünmek gerektiğinden, zaten V1= Vo'dır ama itiraz gelir diye düzeltmek zorunda kaldım. Saygılar sunarım.

Evet, anlamak istemeyene anlatmak ne mümkün. Anlamak istemeyince, yazılanları laf kalabalıklığı diye anlamak da mümkün. "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum." Kul, Köle veya Kurban Olmak: Tam doğruluk ve özveri ile bağlanarak, bütün isteklerini yerine getirmeye hazır olmak. ( TDK ) Yani; birisine köle olacak, her dediğini, her emrini yapacak derecede minnet hissetmek. Peki, aynı sözü şöyle yazsak; "Bana bir harf öğretenin ayağının altını yalarım." dense, '' ayak altını yalamak benim için çok değerli, bu kadar değerli bir şey için, değerli bir şey ile karşılık vermem gerekir, bu şey de ayak altını yalamak olabilir '' diye mi anlamak lazım, yoksa tersini mi ? Neden ayak altını yalamak vurgulanmış? Önemli ve değerli olduğu için. Bu mudur ? Saygılar sunarım.

Sayın Evrensel, laf kalabalığı dediğiniz yazım-eğer okuyup, anladıysanız- bir çok konu içeriyor. Siz ise, yalnızca, anlaşılması son derece kolay bir cümleme takılıp kalmışsınız. Üstelik, kendinizi haklı çıkarmak için yine '' Kırpma '' yöntemini kullanmışsınız. Cümlem bu: Olması gereken ideal durum ile gerçekte olanın arasındaki fark ise, sayın Evrensel'in bir çok kere ifade ettiği gibi ideolojilerin farkında aranmalıdır. Sizin cümleniz ise bu: Evrensel'in de belirttiği gibi, çağdaş vicdanın olması gereken halini ideolojilerin farkında aramalıyız. Şimdi benim cümlemi hiçbir kelimesini değiştirmeden sizin formatınıza çevirelim: sayın Evrensel'in bir çok kere ifade ettiği gibi, olması gereken ideal durum ile gerçekte olanın arasındaki fark ideolojilerin farkında aranmalıdır. Bu iki cümle arasındaki kelime öbeği farkı ne ? '' olması gereken ideal durum ile gerçekte olanın arasındaki fark '' ile '' çağdaş vicdanın olması gereken hali '' aynı mı ? '' çağdaş vicdanın olması gereken hali '' dediğiniz benim '' olması gereken ideal durum '' ifademe denk. Ancak, '' gerçekte olanın '' ifadem nereye gitmiş ? Neden o ifademi kırptınız ? Bu tamamsa, bir ileri aşamaya geçelim: Olması gereken ideal ve gerçekte olan durumlar dediğim nedir ? Vicdani düzeyler değil mi? Vicdani düzeyler arasındaki fark, ideolojilerin arasındaki fark kaynaklıdır. Peki, ideolojilerin olmadığı devirde vicdan yok muydu, hayvanlarda bile varken ? ------ Türkçe anlaşılmazsa, bir de Matematik ile anlatalım: k: düzeltme faktörü, Vo: Hayvansal düzeyde vicdan olmak üzere, Vicdani Düzey 1: V1 dersek, bu İdeoloji 1'e , yani; İ1'e bağlı olsun, V1 + Vo =k. İ1 Vicdani Düzey 2: V2 dersek, bu da İdeoloji 2'ye , yani; İ2'e bağlı olsun, V2 + Vo =k. İ2 cümlemin matematik ifadesi budur: V2 - V1 =k ( İ2 - İ1 ) Peki; V1 + Vo =k. İ1 ifadesinde, İ1=0 olsa, V1=0 mı olur, yoksa V1 = - Vo mı ? Neymiş vicdanın kaynağı şimdi, ideoloji mi ? Öyle mi demişim ben ? Saygılar sunarım.

Hristiyanlık Romayı ele geçirince çok mu farklı davrandı ? Ve üstelik, İslam gibi belli bir dönem için değil, aydınlanmaya kadar, Avrupa'da müslüman barındırıldı mı ? Yahudilerin hali ortada. Kaldı mı hiç Paganist Viking ? Tarihe metodik bakamadığınız için, bugünün değerlerine göre dünü değerlendiriyorsunuz. Aristokrasinin tekelleşmesi, insanlığın sosyolojik gelişimi içerisinde bir devrimdir. Köleci toplumdan, feodal topluma geçiş bir devrimdir. Kan bağlılığından, din bağlılığına geçiş bir üst aşamaya geçiştir. Araplar İslam birliği sayesinde bir millet ( ümmet ) olmuş ve kültürleri geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Yoksa, ilkel köleci toplum olarak, kabileler halinde kalarak lokalize olup, Roma, Türk, Moğol akınlarında silinip gideceklerdi belki de. Yine Fransız devrimi örneğimize bakarsak, İslam devriminde nasıl ki Müşrik Aristokrat kalmadıysa, Aristokrasi tekelleştiyse, Burjuva devrimi sonunda da, Aristokrat bırakılmamıştır, ya Burjuvalaşmış yada giyotine gönderilmişlerdir. Buna cevap verirdim ama hazır verilmişi varken gereksiz: Osmanlı'da Yükselme döneminde, din devletin kontrolündeydi, ne zaman ki din, devleti kontrol etmeye başladı, işte o zaman duraklama devrine girildi. Saygılar sunarım.

'' zarar vermesinin engellenmesinin başka yolu olmadığı hal dışında '' ifadem, o dediklerinizi kapsıyor zaten efendim. Saygılar sunarım.

Eğer işin içinde meşru müdafaa var ise, ne asker, ne polis katil olmaz. Ama polisin yaptığı yargısız infaz varsa, savaşan ordu bir işgalci ise, elbette o polis de, o asker de katildir. Aynı şekilde, devletin görevi, bir katili insani bir şekilde toplumdan uzaklaştırmak ve cezalandırmak olduğu için, yakalandıktan sonra öldürülmesinin, o sırada suç üstü olup, zarar vermesinin engellenmesinin başka yolu olmadığı hal dışında, meşru bir yanı yoktur. Saygılar sunarım.

Eskiden ABD'den memnundunuz yani, bunu mu anlamamız gerek bu yazdıklarınızdan ? Saygılar sunarım.

Tam bağımsız olmak bilinç işidir. Ve İnönü akıllı adamdı. Eğer, halk destek olsaydı, yeniden iktidara gelip ABD'ye bu kadar derinden bağlanmaz, denge siyasetini sürdürmeye devam eder, tam bağımsız olmamız için çalışırdı. Üstelik, ordudan hiç kimse, Menderes'in SSCB'ye meyletmesi sonucu ABD'nin yaptırdığı darbe gibi bir darbeyi, İnönü'ye karşı yapmaya cesaret edemezdi. Ayrıca, 1955'ten itibaren Kruşçevle birlikte SSCB, Türkiye üzerindeki taleplerinden de vazgeçmiştir. Saygılar sunarım.

Sayın y.yılmaz, bence hiç şikayet etmeye hakkınız yok ! Çünkü; kabahat sizin ! Dogmacıların dogmalarını eleştirmeye kalkmasaydınız, bu başlığın konusu idam konusundan sapıp ayrılmayacaktı. Büyük hata yaptınız. Saygılar sunarım.

İyi de mirim, sizin sürekanız ben bilmem mi demiş ve ben bilmem deseydik bu forumda işimiz neydi ? Dil bilgisi kuralları belli, ben icat etmedim. Virgülden sonra boşluk bırakmak da, cümlenin bir öznesi olması gerektiği de, soru işareti kullanmak da, soru işaretinden sonra boşluk bırakmak da, anlaşılsın diye ve toparlayamama tehlikesi nedeniyle kısa cümleler kurmak da, dahi anlamındaki '' de, da ''ları ayrı yazmak da dil bilgisi ve düşünceyi doğru aktarmak için uyulması gereken geçerli kurallardır. Bu forumda da ilgili bölümde bu uyarılar var. O nedenle, başkasının modundan önce, kendi modunuzu sorgulamanızı şiddetle tavsiye ederim. Demişse n'olmuş efendim ? Demiş de yasalara mı girmiş bu anlayış ? Bu neyi ispatlar ? Var mı somut bir örnek yasalardan ? E, adı üstünde teori, n'olmuş ? Bilimde geçerli teoriler olduğu gibi, geçersiz teoriler de vardır. Önemli olan, geçersiz olduğu halde, bir teoride ısrar edip, üstelik bunu siyaset aracı yapmamaktır. Ki Atatürk'ün Milliyetçilik anlayışı, fikirlerimin babası dediği Ziya Gökalp'inkinin de durmadığı gibi yerinde durmamış, sürekli gelişip, son halini kader ve dil birliğini esas alan millet anlayışında bulmuştur. Ve 600 yıldır hem Osmanlı hem de Avrupa tarafından ezilen, hor görülen küçümsenen, dışlanan Türk kimliğinin ve benliğinin aşağılık duygusuna son vermek, millet olmanın ontolojik temelllerini oluşturmak amaçlı bir dönem yapılan çalışmalara bakarak, Atatürk'ün millet anlayışının ırkçı olduğu sonucuna varmak da yanlış olduğu gibi, bu anlayışın o dönem zarfında gerçekten ırkçı olduğunu varsaysak bile, Erdoğan'ın, Taliban liderinin dizinin dibinde oturmasına bakıp, hala aynı anlayışta olduğunu iddia etmekle aynı mantık çerçevesinde olaya bakmak ne derece doğrudur ? Ayrıca, yıllardır kimliği yok sayılan, ezilen Kürtlüğün, emperyalistlerin yardımıyla ayrılık yaratmak amacıyla ayrı bir millet haline getirilmesi için, ontolojik temellendirme amaçlı kurulan Kürt Enstitülerinde üretilen, Hurrileri, Mitannileri, Urartuları Kürt sayan teorilerin sahiplerini de Irkçı bulup bulmadığınızı merak etmedim değil şimdi. Yeni CHP diye bir şey yoktur ve CHP'nin devletçilikten vazgeçmesi gibi bir şey de söz konusu değildir. Zira, devletçilik, liberalizmin kalesi ABD'de bile, son kriz sonrası, sosyal devlet felsefesi gereği uygulanmaya başlanan Keynesçi ekonomiden farklı bir şey değildir. Örneğin, terör sona erdiğinde, dolayısıyla iş adamları doğuya yatırım yapmaktan çekinmedikleri zaman devletin fabrika açmaktan vazgeçmemesi ya da açtıklarını özel sektöre devretmemesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Efendim, gazeteyi okumamış olabilirsiniz, fakat, sonuçta Yeni Asır gazetesinden alıntı yapan ben miyim ? Yoksa, eğer kelime oyunu yapmıyorsanız, yani; alıntıyı internet sitesinden yapmışsanız, alıntı yaptığınız gazetenin internet sitesini bile okumuyor musunuz ? Nedir efendim, eylem bazında uygulamasından kafanızı kaldıramamış olduğunuz konu ? Somut örnek rica edeyim, lütfen ! Saygılar sunarım.