Canraşit tarafından postalanan herşey
-
İdam Cezası
Sansürlü '' Sansüzsüz '' programında, HY ile Evrim tartışması yaptırıp, bariz bir şekilde HY'nin yanını tutarak, Evrimi anlatan Bilim İnsanlarının sözlerini zırt pırt keserek, onları zor duruma düşürmeye çalışması nasıl ? Sizce bu yeterli değil mi gerçekten, jöle kafanın mahkum olması için ? Saygılar sunarım.
-
İdam Cezası
O zaman, hiç uzatmadan, dediğimin anlaşılması için şöyle yapalım: Saygılar sunarım.
-
İttifakçılar bir çatı partisi değil liste partisi bulmalı
Bunu söyleyene gülerler ise, buyrun bunu söyleyene siz de nasıl gülmek isterseniz öyle gülün: Şimdi kimmiş, savaş ön hazırlığını siyasete eşitleyen ? Önce bir şey iddia edip, sonra '' öyle değil de böyle demek istemiştim '' diye inkar edilmesine alışmıştık nasıl olsa ama bir de karşıdakini bir şey anlamaz yerine koyup üste çıkmalar ve yazdıklarımı çarpıtıp,'' her koşulda siyaset savaş hazırlığıdır '' dediğimi öne sürerek demogoji yapmalar olmasa... Saygılar sunarım.
-
İttifakçılar bir çatı partisi değil liste partisi bulmalı
Siz Ecevit'te ABD ye höt diyecek kalıp görüyor muydunuz ? Ama kaç kere '' höt dedi '', değil mi ? Peki, Erdoğan'da kalıp vardı da ne oldu, höt dedi de, herhangi bir hötlük icraatini mi gördük ? Ve de, bu bakış açısının, İsrail'e, AB/D'ye höt '' dermiş gibi görünen '' Erdoğanın kalıbına kurban olan AKP seçmeninkinden bir farkı var mı ? Saygılar sunarım.
-
İttifakçılar bir çatı partisi değil liste partisi bulmalı
Efendim, hatalar elbette var yada bilerek yapılıyor diye de düşünebliriz. Malum savaşta aldatmaca esastır ya, o bakımdan... Saygılar sunarım.
-
İttifakçılar bir çatı partisi değil liste partisi bulmalı
Efendim, elbette bilinçten, bilinçlenmekten, bilinçlendirmekten söz ederken kastımız, hem tam bağımsızlık bilinci, hem de demokrasi bilinciydi. Yani; demokrasinin en önemli mekanizması olan '' katılımcılık '' olmazsa, tabii ki dediğiniz gibi ha o parti, ha bu parti seçimin bir anlamı kalmaz. Ve elbette ki, katılımcılık, parti içi demokrasi ile birlikte anlam kazanır. Yoksa, sayın demirefe'nin dediği gibi, HEPAR'ın halkın katılımıyla, parasıyla kurulmuş olması, yürütülecek siyaseti yalnızca parti liderinin belirlemesini değiştirmiyorsa, katılımın hiç bir anlamı olmaz. Yada AKP'nin örgütünü tabana yayıp, gençlik kollarına üyeliği teşvik etmesinin de bir anlamı olmaz. Bu sebeple, tablo vahim olduğu için ve katılımcı demokrasiyi, parti içi demokrasiyi uygulama konusunda gerek söylemleri, gerekse uygulamalarıyla olumlu sinyalller veren Kılıçdaroğlu'nun CHP'sini, ön plana çıkararak siyasi tartışma yapmanın bir anlamı var ki, bunu okuyan bilinçli insanlar, katılımcılığa daha fazla önem versinler, demokrasiye sahip çıksınlar, bilmeyenler de öğrensinler diye gayret ediyoruz. CHP'nin piyasaya hiç bilmediğimiz bir ambalajla sunulması gibi bir şey -en azından benim için- olmadığı gibi, Holding medyasının bu geçici desteğinin mantığını da açıkladığımı sanıyordum: Yoksa, bir yandan sendikaya üye olmayıp, öbür yandan sendikanın kendi haklarını savunmadığından şikayet eden işçinin, sendikanın yeterli üye sayısı olmadığından hükümete baskı işlevini yerine getiremediği için, haklılık payından söz edilemeyeceği gibi, demokrasi bilincine sahip olup da partilere üye olmayıp, hariçten gazel okuyarak partileri suçlayan vatandaşın da haklılık payından söz edilemez. Mücadelenin gerçek alanı, eğer insanlar samimi iseler, parti içleri olmalıdır ki, bu vahim tablo değişebilsin. Yoksa, sendikaların bazılarının hükümetçi olması gibi, partilerin bazılarının da AB/D'ci olması kaçınılmaz olur. Hükümetçi sendikaların işçinin zararına çalışması gibi, AB/D'ci hükümetlerin de vatandaşın zararına çalışmasının önüne geçmek mümkün olmaz. Saygılar sunarım.
-
İttifakçılar bir çatı partisi değil liste partisi bulmalı
Efendim, Aile Sigortası dünyada bilinmeyen, uygulanmayan, CHP'nin icatı olan bir şey değildir. Tüm gelişmiş ülkelerde benzerleri olan bir uygulamadır. CHP'nin Aile Sigortasını gündemine alması, tıpkı haftalık azami 45 saat çalışma uygulaması gibi, Türkiye'nin 1971 yılında imza koyduğu ILO sözleşmesinin gereklerinden biri olmakla beraber, ILO'nun şimdiye kadar uygulanmamış bu maddesini uygulamaya sokmak istemesinden başka bir şey değildir. Aile Sigortasını, özellikle seçim öncesinde yapılan Çamaşır Mak., Buzdolobı, Kömür, Makarna dağıtımı ile bir tutmak ise tam bir çarpıtmadır. Ondan sonra, Aile Sigortasının, kadını erkek egemenliği yerine devlet egemenliğine sokacağı argümanı da temelsizdir. Devlet özürlülere maaş bağlarken yada yoksullara yeşil kart verince de mi özürlüleri, yoksulları, düşkünleri devlet egemenliğine alıyor ? Devlet bu insanları egemenliğine alıp da, bedava çamaşır, bulaşık mı yıkatacak, çocuk mu baktıracak, dayağa maruz mu bırakacak, taciz mi, tecavüz mü yapacak ? İş bulamayan, ihtiyaç sahibi ailelere bu şekilde yardım yapılması neden herkesin zoruna gidiyor anlaşılır bir şey değil. Öte yandan, bu '' Sosyal Devlet '' uygulamasının olması, devletin yeni istihdam yaratma alanları üretmeyeceği anlamına da gelmez. Kimse de çalışarak asgari ücret olarak 1200 Tl aylık alacakken, tutup Aile Sigortası aylığıolan 600 Tl'yi alıp yan gelip yatmaz. Yatsa bile, İşkura kayıtlı olduğundan işe girmezse bu sigorta da kesilir. Bu uygulama sırasında bu tür kontrol mekanizmalarının olmayacağını düşünmek dahi, ne kadar dar düşünüldüğünün göstergesidir. İktidara gelecek olan partilere bağlı olmadan, ILO sözleşmesine uygun olarak, tıpkı haftalık azami çalışma süresi gibi, artık bir sosyal devlette normal olarak olması gereken böyle bir uygulamanın '' insanları iktidara muhtaç hale getirmesinden '' söz konusu edilmesi bile abestir. Saygılar sunarım.
-
Edip Akbayram - Aşk Olsun Sana Çocuk !
Aşk olsun aşk olsun aşk olsun sana çocuk aşk olsun Acıyorsam sana anam avradım olsun Elbette Türkiye'de en uzun koşuysa devrim O onun en güzel en güzel yüz metresini koştu İlk o fırladı lüverden en sekmez mermisiylen En hızlısıydı hepimizin en hızlısıydı hepimizin İlk o göğüsledi ipi Aşk olsun aşk olsun aşk olsun sana çocuk aşk olsun Acıyorsam sana anam avradım olsun Ama aşk olsun Söz: Can Yücel Müzik: Mazlum Çimen
-
İttifakçılar bir çatı partisi değil liste partisi bulmalı
Efendim, siyaseti bu adamların elinden alabilmek için en önemli ve gerekli şey olan '' bilinçlenmeye, bilinçlendirmeye '' yönelik tartışmaları, sorgulamaları önemsiz göstermenin bir mantığı var mı ? Bu adamların siyasi arenayı kendileri istedikleri gibi tertiplemelerine engel olmanın yolu bilinçlenmekten, bilinçlendirmekten geçmiyor mu ? Bataklığı kurutarak, sivrisinekleri uzaklaştırmak kimin elinde ? Elbette, AB/D'nin gücünün kendiliğinden azalmasını beklememek için, bunlardan kurtulmak için, siyasete doğru bilinçle bel bağlamak için bunlar konuşulacak, insanlar bilinçlenecek, bilinçlendirilecek. Bundan neden rahatsız oluyorsunuz anlamadım doğrusu ? Siyasete bel bağlanmasın da darbe mi yapılsın istiyorsunuz efendim ? Yoksa, nasıl olsa ipler her halükarda AB/D'nin elinde, yapacak bir şey yok, '' yok aslında birbirlerinden farkları ama onlar Osmanlı bankası '' mantığıyla, '' en iyisi düzen bozulmasın, kötünün iyisi denilip oylar yine AKP'ye verilsin '' mi diyorsunuz yani ? Saygılar sunarım.
-
İttifakçılar bir çatı partisi değil liste partisi bulmalı
Şimdi sayın demirefeye göre, hem savaşta hem de savaş ön hazırlığında şaşırtmaca esasmış ama, dağlarda savaşmış Pamukoğlu, savaş ön hazırlığı olan siyaseti yapmaya tenezzül etmeyip, doğruları söylermiş. Yani; Savaşçı Pamukoğlu, savaşı kaybedeceğini bile bile şavaşta esas olan şaşırtmaca yapmaya, karşı taraf yapsa bile tenezzül etmezmiş. Öyle büyük adammış yani ! Saygılar sunarım.
-
İttifakçılar bir çatı partisi değil liste partisi bulmalı
Anlıyorum da sayın y.yılmaz, acaba Ulusalcıların böyle düşünmesini sağlayarak CHP'ye oy kaybettirmek de geniş çaplı bir operasyon olamaz mı ? Çünkü, bu dediklerinizi yandaş dediğimiz medya da işliyor, holding medyası dediklerimiz de. Holding medyasının destekler görünüşü de, bu algıyı pekiştirmek için olmasın ? Seçimden sonra yeniden asli görevlerine dönecekler belki. Zira, sonuçta HEPAR'ı da, DP'yi de ön plana çıkararak Ulusalcıları ve Mlliyetçileri, CHP ve MHP'ye yerine bunlara yönlendirme durumu da var. Yapılabilecekleri kadar maksimum Ulusalcı ve Milliyetçi oyu, CHP ve MHP'den kaçırmak, AKP ezici çoğunluklu 2 partili meclis hedefi için ve dolayısıyla rejimi ve üniter yapıyı değiştirecek anayasayı bir an önce sorunsuz hazırlayabilmek için en akıllıca taktik. Saygılar sunarım.
-
DİN, DOGMALAR VE BİLİM
Efendim, biz de doğru bildiğimizi asla eğmeden, bükmeden söylüyoruz. '' İslam dünyadaki en kötü, en ********* dindir '' dogmasını sorgulamak bile, kişiyi bu kadar sinirlendirip, sorgulayana art niyet yükletip, tartışmayı suçlamalara vardırıyorsa, dogmayı ve dogmatik olmamayı bilmeyenin kim olduğu gayet net ortada değil mi ? Saygılar sunarım.
-
DİN, DOGMALAR VE BİLİM
Fransız Devrimini ana hatları ile de olsa bilmiyorsanız öyle zannedebilirsiniz. Meşrutiyet döneminde Burjuvalar Kral ve Soylularla orta yolda anlaşıp, belli düzenlemeler yapılabileceğini düşünüp, bu yönde girişimde bulunmuşlardı. Tabii bu da size göre takiyye oluyor. Kral ve Soylular buna yanaşmadıkları ve bu talepleri bastırıp tekrar monarşiye dönmek isteyince Cumhuriyet ilan edildi ve Kral, Soylular ve destekçileri ile birlikte on binlerce insan giyotinle kafaları kesilerek idam edildiler. Bir o kadar insan da yalnızca ayaklanacakları zannıyla öldürüldüler. Belki arada onlara '' pis '' bile demişlerdir kim bilir ? İmparatorluğun geri gelmesi, yok edilen soyluların yeniden iktidara gelmesi değildir. Bildiğimiz 1. Napolyon'dan bahsediyorum. Monarşik zihniyetin hortlaması, bir devrimin zihinlerde oturana kadar ne denli zorlu evreler atlattığının göstergesidir. Aynı şekilde, Ebu Süfyan sülalesi gibi Müslüman olan Müşrikler, İslam Devrminin getirdiği anlayışa ısınamadıkları için, destekçileri ile birlikte, ümmet anlayışını yozlaştırıp tekrar Arap Irkçısı Kabileci Emevi Hanedanını kurmuşlardır. İslam Devriminin sloganı '' Hakça Düzen '' değildir. Bu Fransız Devriminin sloganı da değildir. Sosyalist Devrim'in sloganıdır. İslam Devriminden bu sloganı duymak istemek, yine bir çok kereler vurguladığım gibi, bunu söyleyenin kendi kendini ele vermesi, Tanrı'nın tek ve değişmez, evrensel bir düzen getirmesi gerektiği dogmatik anlayışının açık belirtisidir. İslam bir çok toplumsal konuda dönemine göre daha adaletli, daha merhametli bir düzen getirmiştir. Fakat, dediğim gibi, hiç bir dini böyle algılamamak gerektiği gibi, İslamı da evrensel değişmez bir düzen getirdiği şeklinde algılamamak gerekir. Tevbe suresi, benzerleri tüm devrimlerde görüldüğü gibi, devrimden sonra geçerli olmadığı için, İslam da, tabii ki bugüne göre değil, ama dönemindeki diğer ülkelere ve dinlere göre belli ölçüde din serbestisi getirmiştir. Saygılar sunarım.
-
DİN, DOGMALAR VE BİLİM
Efendim, Mekke'nin ele geçirilmesinden 2 sene önce imzalandığını gözardı ederek, Mekke'nin ele geçirilmesinden öncesinde Tevbe suresinde ultimatom verilmesinin gereksizliğini anlatmak için Müşriklerin güçsüzlüğüne delil olarak Hubeyde anlaşmasını öne sürmek, Tevbe suresinde geçen anlaşmanın bu olduğunu söylemektir. Sonradan yapılan kıvırmalar bu gerçeği değiştirmez. Ebu Bekir imamlığında yapılan büyük hac ( haccı ekber )'ın, Mekke ele geçirilmeden sonra yapıldığını iddia etmek de bir çarpıtmadır. Hayır, bir de Haccı ekber'de "pis" müşriklerin Kabe'ye sokulmayacağını münadilerin Mekke'de bağırarak ilan etmelerini, Tevbe'nin Mekke ele geçirildikten sonraya ait olduğuna kanıt olarak sunmak da tam bir garabet. Tevbe'nin son kullanma tarihi zaten daha önce söylediğim gibi, evvelki Medeni ayetlerde değil, 128. ayet ve sonraki Mekkenin ele geçirilmesinden sonraki Medeni ayetlerde yazıyor: 128. Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü'minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir. 129. Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Bana Allah yeter. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Ben ancak O'na tevekkül ettim. O, yüce Arşın sahibidir." Saygılar sunarım.
-
İdam Cezası
Bilakis, yazılanları alıntı ile göstermeyip, demogoji ile sıyrılmaya çalışanın kim olduğu çok belli ! Çarpıtma 1: '' insanlar "hukuk ne ceza veriyor bakayım, ben de aynısını verebilirim" diyebilecekse, birini de kafasına göre hapsedebilir demektir. "Bu öldürmekten ağır olmaz" demek ise, öldürmez ama hapsederse o kadar kötü olmaz demektir. Halbuki özgürlüğünü kısıtlaması da öldürmek kadar ağır bir suçtur. Al tut birini, yıllarca bir yere hapset! Öldürsen bundan iyiydi! Bir insanın bir insana bunu yapmasının öldürmekten beter korkunç bir psikopatlık olduğunun nesi anlaşılmıyor, hayret içindeyim! '' cümlelerine verilmiş: '' Efendim, bir insanın bir insana bunu yapmasının öldürmekten beter korkunç bir psikopatlık olmadığı, ağır bir suç olmadığı mı söylendi ki ? Bu da nereden çıktı ? '' cevabını, bağlamından koparıp, idamı uygulayan cellatlar için söylediğim çarpıtmasına başvuruyorsunuz. Çarpıtma 2 : "Bireyler hukuksal yaptırımları kendilerine örnek alacak olsalar" kaydı ile söylenen '' Mezardan insan çıkarmanın mümkün olmadığı '' argümanımı, idam için söylenmiş gibi ele alarak demagoji yapıyor, '' Paldır küldür idam etmenin insanlık dışı olduğundan, Çin ve İran'ın bu konuda sabıkalı olduğu ''ndan dem vuruyorsunuz. Bence de, değmez yani böyle demagojik çarpıtmalara filan başvurarak görüşünüze katılmayanları fikir suçlusu gibi göstermeye çalışmaya... Benim derdim, herkesin görüşümü kabul etmesi falan değil, yalnızca ne söylediğimin net anlaşılması ve itirazların da bir mantığa dayandırılması, demogojiye değil. Tartışıp doğruyu bulmak için burada değil miyiz yoksa ? Neyse, en iyisi buna kendiniz cevap verin: Saygılar sunarım.
-
Türkiye'nin ETNİK HARİTASI
Şimdi efendim, öncelikle nüfus artışı öyle hesaplanmaz. r : yıla veya aya veya güne göre nüfus artış oranı, No : İlk Nüfus değeri N : Son Nüfus değeri n : Son nüfus değerine varana kadar geçen yıl, ay, gün sayısı olmak üzere, formül şudur; 1 + r = ( N/No )1/n' dir. Bu logaritmik bir denklemdir. Buna göre yıla göre nüfus artış oranı, 1 + r = ( 70/13,5 )1/84'den r = 0,019 yani yüzde 1,9 bulunur. Buna göre de, Türkiye nüfusunun 1928 yılındaki yıllık artışı, 13,5*0,019 =0,256 milyon, yani yaklaşık 256 bin kişi olmuştur. Aylık artışı ve günlük artışı da benzer şekilde hesaplanabilir. Yani, Demem şu ki nüfusu artıranlar 1927'den sonra dışarıdan gelenler değildir.. Devleti yonetenler sirf sorunlari gormezden gelmek icin disaridan goc almis ne demek ? 1927'den sonra gelenlerin neden geldiğini de iyi araştırmanız gerekir. Hiçbir ülke iş gücüne ihtiyacı yoksa kolay kolay göçmen almaz. Sorunların olmasını göçmenlere bağlamak da ırkçılık yapmaktır. Bugün Avrupa'da yaşanan sorunların temelinde de göçmenlere bu ırkçı bakış yatar. Saygılar sunarım.
-
İttifakçılar bir çatı partisi değil liste partisi bulmalı
Efendim, bunların hepsi taktik, danışıklı dövüş ! Neden derseniz, öncelikle Habertürk'ün işlevi, tarafsızlık sloganıyla okumuş Ulusalcı kesimin aklını çelmek, ufkunu genişletmek(!) idi. Ama son zamanlarda kantarın topuzunu kaçırıp, jöle kafa nedeniyle de ayan beyan deşifre olduklarından, kaybetmeye başladıkları hedef kitleyi tekrardan kazanabilmek için, damardan bir giriş yaptılar sanırım. Fakat, yine de genel olarak eski çizgisinden fazla uzak bulmuyorum HT'yi. Bu kadar şüpheci düşünmezsek, belki de bu aralar verilmeyen bir ihale falan da olabilir tabii. Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Ne yapmayı düşünüyorsunuz o zaman ? Tanrı'yı Uzay Adalet Mahkemesine mi vereceksiniz ? Yapmayın, hiç makul iddialar içermiyor bu dedikleriniz, tamamen mantık dışı, yani; '' saçma ! '' Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Saygılar sunarım.
-
DİN, DOGMALAR VE BİLİM
Efendim, İsrail de imzalamış, ABD de imzalamış bir şey değişiyor mu ? İşin bu yönü dışında, o dönem var mıydı böyle bir makam dedim ya hu ! İsmi Lahey olmasın da Şam olsun, Bağdat olsun, var mıydı ? O dönem hukukuna göre de, savaş esirini, yani; bir köleyi öldürmenin karşılığı da bir köleyi azat etmektir, öldürenin öldürülmesi şeklinde kısas değil. E, buradan nereye geliyorsunuz ? Mekke Müşriklerine katliam mı yapılmış ? Elli kere söyledim, bu da elli birincisi: Tevbe suresinin, Medineli müslümanları Müşriklerle savaşa ve Mekkeyi ele geçirmeye teşvik deden hükümler barındırdığını gösterdim. Dolayısıyla, Mekke ele geçirilmeden, Tevbe suresinin tehditleri, Mekkeliler tarafından bilindiği için, Müslümanlara karşı, Mekke'ye girdiklerinde, Halid Bin Velid Kuvvetlerine yapılan bir saldırı dışında, bir direniş olmamış, Müşrikler Müslümanlığı kabul etmişler. Fransız devriminden sonra İmparatorluk, Krallık geri gelmiştir. İmparatorluğun, Krallığın geri gelmesi, karşı devrim yapılması devrimin olmadığını, yanlış olduğunu mu kanıtlar ? Cumhuriyetlerin numaralandırılması boşuna mıdır sanıyorsunuz Fransa'da. Devrimden sonraki yüz yıllık kanlı bir tarihi yok mu saymalıyız ? İmparatorluk, Krallık despotik değil midir ? Fransız devrimi despotik bir şekilde yapılmamış mıdır ? Muaviye, Yezit, Ebu Süfyan'nın oğlu ve torunu, buyrun size Karşı Devrim ! Bunların, yani, Emevilerin yaptıklarını kabul eden var mı İslam dünyasında ? Tıpkı, İmparatorluğa, Krallığa dönmek istemeyen Fransızlar gibi. Neden ? Çünkü, Fransız Devrimi dönemine göre ilerici, Karşı devrim gericidir. İslam devrimi dönemine göre ilerici, Emevi karşı devrimi gericidir. Saygılarr sunarım.
-
DİN, DOGMALAR VE BİLİM
Tevbe suresinin, Medineli müslümanları Müşriklerle savaşa ve Mekkeyi ele geçirmeye teşvik deden hükümler barındırdığını gösterdim. Dolayısıyla, Mekke ele geçirilmeden, Tevbe suresinin tehditleri, Mekkeliler tarafından bilindiği için, Müslümanlara karşı, Mekke'ye girdiklerinde, Halid Bin Velid Kuvvetlerine yapılan bir saldırı dışında, bir direniş olmamış, Müşrikler Müslümanlığı kabul etmişler. Süre dediğiniz şey, Haram ayların çıkmasıdır ve bu Mekke'yi ele geçirmelerinden önceki bir anlaşma ile ilgilidir. Tutarsızlık, önce Tevbe suresinde geçen anlaşma diye Mekke'nin ele geçirilmesinden 2 sene önceki Hubeydiye anlaşmasını kanıt olarak kullanmaya çalışıp, tutmayınca, Tevbe suresinde geçen anlaşma diye Mekke ele geçirildikten sonra verilen süre diye bir şey bulup ona sarılmaktır. Bir başka konu ise; Mekkelilere tanınan süreden bahsederek, bunu Tevbe suresi ile ilişkilendirirken, aynı zamanda Tevbe suresinin tüm zamanlar için geçerli olduğunu savunmanın dayanılmaz tutarsızlığı ! Evet, tarih boyunca, devrimler hep kanlı olmuştur. Bugün ülkemizde Fransız devrimini veya Rus devrimini veya Türk devrimini kabul etmeyenlerin de, en önce öne sürdüğü argüman bu kanlı olmaları meselesidir. Tarihe metodik bakamayanların, ister İslamcı olsun, ister Ateist, yeri gelince ona karşı olup, yeri gelince buna karşı olmaları, yani, her iki devrime de olumlu bakanların pek bulunmayışı, hep dogmatik düşünmeye şartlandırılmışlık, beyni belirli bir yönde formatlananların bunun dışına çıkamayışları yüzündendir, dogma bataklığında çırpınışları bu nedenledir. Saygılarr sunarım.
-
DİN, DOGMALAR VE BİLİM
O sözlerimden ne anladığınızı bilmiyorum ama, daha önce de vurguladığım gibi, '' tartışmacının yazdıklarını kimliğine göre değerlendirmek '' çok yanlıştır, bu dogmacılıktır ! Bir de ne tuhaftır ki, bu dogmacılığın bir yansıması mıdır nedir, bu başlıkta 8 defa aynı şeyi yazmama rağmen, ancak, -nasıl anlaşıldığı bilinmemekle birlikte- 8.sinde anlaşılmış ! Hayır, yazdıklarım okunmuyor mu, gerçekten merak ediyorum. Bu yaklaşımın açıklaması; ya yazdıklarımın ciddiye alınmadığı, ya okunanın biyolojik sebepler nedeniyle anlaşılmadığı, ya dogmatik bakışla ön yargılı okunduğu, ya da art niyetin varlığı şeklindedir. Konunun başından beri, vurguladığım husus daha yeni görülüyorsa ve bu sürekli böyle olacaksa, ben bir daha bu forumda tartışmayı da gereksiz bulurum. Ayrıca, son üç iletimin hepsini birden okumadan, bütünselliği içinde değerlendirmeden, parça parça okuyup, hatta satır satır okuyup, cevap yetiştirmeye çalışmak da ayrı bir garabet örneği olmuş. Saygılar sunarım.
-
İdam Cezası
Saygılar sunarım.
-
İdam Cezası
Efendim, bir insanın bir insana bunu yapmasının öldürmekten beter korkunç bir psikopatlık olmadığı, ağır bir suç olmadığı mı söylendi ki ? Bu da nereden çıktı ? Mezardan insan çıkarmanın mümkün olmadığının nesi anlaşılmıyor, hayret içindeyim! Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
'' Arkadaşım '' o zaman bana nezaketi tanımlayın. Yoksa, hayatta nezaket diye bir şey yoktur mu diyorsunuz ? İnsanlar birbirine kaba mı davranmalı, bunu mu savunuyorsunuz ? Ayrıca, ben saçma bulunan bir düşünceye saçma denmez demiyorum. Niye dediğimi çarpıtıyorsunuz, bu ayıp değil mi ? Saygılar sunarım.