Zıplanacak içerik

yam_yam

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

yam_yam tarafından postalanan herşey

  1. yam_yam şurada galeri fotoğrafı gönderdi: Üye Fotoğraf Galerileri
  2. Bilim ile teizm, farklı görüşteki insanlar tarafından pek çok konuda karşı karşıya getirilir. İnsanın Dünya'da bulunma nedeni, insanların yaşam biçimlerinin ne olması gerektiği ve evrenin varoluşu gibi felsefi konuları açıklamaya yönelik anlatımlar bütünü olan teizmin, öğretilerinin binlerce yıl önceden geldiğini ve bu öğretilerin kaynağının ilahi olduğu kabulü ile değişmez olarak nitelendirildiğini göz önüne alırsak, bu karşı karşıya gelişlerin de kaçınılmaz olduğu ortaya çıkmaktadır. İlk çağlarda bütün bilimler felsefenin içinde yer almış, her bilim dalından bilgi sahibi olarak bu bilgilerinin ışığında hayat görüşünü oluşturmuş kişiye de filozof denmişti. Bilimsel bilginin kısıtlı olduğu o dönemlerde, filozofların her bilim dalından bilgi sahibi olması şimdiki gibi imkansız değildi. Ancak zamanla bilimsel bilginin gelişmesi ve hacimce (!) artmasıyla birlikte bilim ile felsefe birbirinden ayrıldı. Bilimsel bilginin gelişmesi, bu bilgilerin felsefi öğretilerle sentezlenmesi ile oluşturulan doğa/evren modellemelerinin gerçeği yansıtmadığının görülmesine neden olmuştu. Dinlerin öne sürdükleri doğa/evren modelleri de, kuruldukları dönem içerisindeki bilimsel bilginin kendi öğretileri ile sentezlenmesi ile oluşturulmuştur. Bu modellerin yanlışlığı, bu öğretilerin taraftarlarınca kaynağın ilahi kabul edilmesi nedeniyle söz konusu olmamaktadır. Ancak bilimsel bilginin sürekli olarak gelişmesi ve yenilenmesi, eski bilgilerle sentezlenen bu modellerin de yeniden yorumlanmasını kaçınılmaz kılmaktaydı. Dini öğretinin doığruluğu savunulabildiği kadar savunulmuş, iş artık inkar edilemeyecek noktaya geldiğinde de bu modeller yeniden yorumlanarak güncel bilgi ile revize edilmiştir. Bunun örneklerine çok sık rastlamaktayız. Örneğin, Tevrat'ın öğretilerinde yer alan ve evrenin oluşum sürecinin anlatıldığı 6 gün (bildiğimiz dünya günü) kısmi değişikliklerle Kur'an'da da yer almış, bu inanç Dünya'nın oluşum sürecinin çok çok daha uzun olduğu inkar edilemeyecek şekilde ortaya çıktığında 6 evre olarak revize edilmiştir. Ya da, bilimsel bilginin gelişmesiyle birlikte dini öğretilerde yer alan pek çok konu, artık yalnızca sembolik birer anlatım olarak görülerek geçerliliğini yitirmiştir. Halbuki dinin kuruluş dönemlerinden "sembolik anlatım" tanımlaması yapılana dek bu bilgiler gerçek olarak kabul edilmiştir. Dini öğretilerin yeniden yorumlanma çabaları sonucu hem ilahi öğreti korunmuş, hem de güncel bilinenlere adaptasyon sağlanmıştır. Değişmeyen tek şeyin değişim olduğundan yola çıkarak, dinin de bu değişimlere ayak uydurarak evrimleştiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Teistlerin , şu an evrendeki hiç bir şeyin ilk halinde olmadığını ve sürekli değişim ve gelişimden geçtiğini kabul etmesine rağmen canlılık konusunda bunu kabul edememesinin nedeni de yine değişmez kabul edilen ilahi öğretilerdir. Ayrıca, "değişmez" dedikleri bu öğretilerin ilk hali ile bugünkü hali arasındaki farkı görmezden gelmeleri de bir hayli düşündürücüdür. Sonuç olarak, her değişim döneminde din, bilime karşı kendini savunmaya çalışmış, ancak bilimin inkar edilemeyecek bulguları neticesinde pes ederek kendini yenilemiştir. Bugün evrim konusunda tesitlerin yaşadığı sancılar da bu değişimin sancılarıdır. İlk aşamada ilahi bilgi karşısında insan aklı küçümsenerek bilime karşı reddediş, daha sonra da kendi varlığını devam ettirebilmenin tek şansı olarak bilimsel bulguya ilişkin adaptasyon gelir. Bu adaptasyonun izlerini de zaten görmekteyiz. Pek çok teist artık evrimi reddetme yolunu değil, evrimi bir ilahi güce maletme yoluna gitmektedir. Bu yolu seçenlerin sayısı gün geçtikçe artacak, bir süre sonra da eski inanç tümüyle yok olarak Adem ve Havva da sembolik anlatımlar kısmındaki yerini alacaktır. "Bilim mi, din mi" sorusunun muhatabı olarak en çok sıkıntı çekecek olanlar da, bu değişime ayak uydurmakta direnenler olacaktır. O yüzden bu soru, bu grup için son derece yerinde bir sorudur.
  3. yam_yam şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
    Bu sorunun cevabı için aşağıdaki ayetlere bakmak yeterli olacaktır... 8/1- (Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: "Ganimetler Allah'a ve Resûlüne aittir. O halde, eğer mü'minler iseniz Allah'a karşi gelmekten sakinin, aranizi düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin." 7/158- (Ey Muhammed!) De ki: "Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranligi kendisine ait olan Allah'ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde Allah'a ve O'nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız." 33/50- Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. İktidar, Para, Kadın, Şan-şöhret.... Daha da ne olacak zaten?
  4. Amatörce ve sonradan ilave edilen şiirlerin yanında çok da basit kalan bir kaç satırımı paylaşmak için açmış olduğum bu başlık, o kadar güzel, o kadar keyifli bir başlık oldu ki, bana ilgiyle izlemekten başka yapacak bir şey kalmadı. Meğerse forumda şiire meraklı ve yetenekli ne kadar da çok arkadaşımız varmış... Bu başlık bana o kadar keyif verdi ki, şimdi, "Neden daha önce bu tür bir başlık açılmadı ki" diye hayıflanıyorum... Bu bağlamda başlığa katkıda bulunan, başta sevgili Bilimselci, kralx, Dipnot, Sardunyam, Boşig, La Boheme, İpek ve ismini sayamadığım diğer tüm arkadaşlara teşekkürü borç biliyorum. Yeni paylaşımlarınızın sürmesi dileğiyle.... Ve sevgili Bilimselci; Başlıktaki ilk paylaşımlarından itibaren, başlığın fahri sahibi olduğunu gösterdin. Uzun süredir iletişim halinde olmamıza rağmen bu tür bir yeteneğinin olduğunu bilmiyordum (ya da şiire çok fazla ilgim olmadığından satır arasında kalan bu bilgi gözümden ve/veya hafızamdan kaçtı). İnan bana, bu başlık ve bu başlığı takip edenler yeni denemelerini, yeni paylaşımlarını sabırsızlıka bekleyecek. Sana ilk uluslararası "yam_yam'ca şair onur ödülü" nü de bizzat ben takdim edeceğim.
  5. yam_yam şurada bir blog başlığı gönderdi: yam_yam' ca
    KUYRUKLU YILDIZLAR Yaşı otuza yakın, ya da otuzdan fazla olanlar, 1985-1986 yıllarında Dünya’nın yaşamış olduğu farklı heyecanı hatırlayacaklardır. Bu heyecanın nedeni Halley kuyrukluyıldızıydı. Halley, 76 yıllık bir aradan sonra bizi yeniden ziyarete gelmiş, bu olay da Dünya’da farklı heyecanların yaşanmasına neden olmuştu. Halley’in yaklaşık olarak bir insan ömrü boyunca yalnızca bir defa ziyarete geldiğini düşünürsek, buna şaşırmamak gerekir. O dönem Dünya’nın pek çok ülkesinde piyasayı Halley konusunda kitaplar, kolyeler, tişörtler, hediyelik eşyalar doldurmuş, hatta Türkiye 1986 yılının Eurovision şarkı yarışmasına “Halley“ adlı şarkıyla katılmıştı. Bu rüzgarla mıdır bilinmez ama, bu yarışmada bu şarkı ile dokuzunculuk başarısını (!) bile göstermiştik. Oysa ki 1910 yılında yaşanan heyecan, 1985 yılından çok farklıydı. Zira o yıl Halley kuyrukluyıldızının Dünya’ya çarpacağı söylentisi yayılmış, bu yüzden özellikle Amerika’da pek çok kişi korunma önlemleri almıştı. Yani Halley’in son iki gelişi insanlar tarafından farklı şekillerde karşılanmıştı. Konumuz kuyrukluyıldızlar. Halley en çok bilineni olduğu için giriş kısmını Halley ile yaptım. Siz bakmayın adlarında “yıldız” olduğuna, kuyrukluyıldızlar yapıları itibari ile birer “yıldız“ değillerdir. Tıpkı gezegenler, yıldızlar ve asteroidler gibi, Güneş Sistemi’nin bir parçası olup belli bir yörüngeye göre hareket ederler. Kuyrukluyıldız ya da Latin kökenli dillerdeki şekliyle “comet“ sözcüğü, eski Yunanca’daki “saçı olan” anlamındaki “kometes” sözcüğünden türemiştir. Fakat “uzun saçlı yıldız” deyiminin ilk kez eski Mısırlılarca kullanıldığı sanılmaktadır. Bir kuyrukluyıldız, kirli buz, toz ve gazdan oluşur. Çekirdek, kuyrukluyıldızın temel yapı taşıdır. Kuyruğu ve saçı oluşturan gaz ve tozun kaynağı çekirdektir. Kuyrukluyıldızların çoğu, çıplak gözle görülemeyecek kadar sönüktür. Işık yayan cisimler olmadıklarından yalnızca Güneş’e yaklaştıklarında görünür hale gelirler. Güneş’ten kaynaklanan ışımayla, yapılarında katı halde bulunan gazlar süblimleşmeye başlar. Süblimleşme sonucu oluşan gaz ve toz birleşerek, çekirdeğin etrafında “coma” adı verilen, gaz ve tozdan oluşan bir atmosfer oluşturur. Kuyrukluyıldız Güneş’e yaklaştıkça, Güneş’ten kaynaklanan radyasyonun yani ışımanın etkisiyle bu gaz ve toz bulutu, çekirdeğin arkasına doğru yönelir. Sonuç olarak kuyrukluyıldızın, çağlar boyu kimi zaman hayranlık, kimi zaman korku uyandıran kuyruğu oluşur. Kuyruk, Güneş’ten kaynaklanan ışığı yansıttığı için, Güneş’e yaklaştıkça daha da parlaklaşır. Kuyrukluyıldızlar, Güneş Sistemi’nin oluşumu ve hammaddesi hakkında önemli bilgiler taşıyan zaman kapsülleridir. Güneş Sistemi’yle aynı zamanda, yaklaşık 4,6 milyar yıl önce oluşmuş bu gök cisimleri, Güneş’e çok uzakta bulunan iki ayrı bölgede, Kuiper Kuşağı ve Oort Bulutu’nda çok sayıda bulunuyorlar. Özellikle Oort bulutunda bulunan kuyrukluyıldızlar, Güneş ışınlarının çok zayıf kaldığı bu bölgede milyarlarca yıl bozulmadan kalıyorlar. Çeşitli etkenlerle yörüngeleri basık hale gelmiş olan kuyrukluyıldızlar, Güneş Sistemi’nin içlerine kadar gelebiliyorlar. Kuyrukluyıldızlar kütleçekimsel olarak Güneş’e bağlıdırlar, yani Güneş etrafında dolaşırlar. Fakat gezegenlerin, örneğin Jüpiter’in yörüngesine oturan kuyrukluyıldızlar da vardır. Kuyruklu yıldızların parlaklıkları, genellikle çekirdeklerinin boyutlarıyla orantılı değildir. Bu, daha çok, kuyrukluyıldızın ne kadar aktif olduğuna, yani ne miktarda madde buharlaştırdığına bağlıdır. Bu nedenle, eğer çekirdeği doğrudan gözlemek mümkün değilse, boyutlarını saptamak oldukça zordur. Gezegenlerin çekim etkisiyle yörüngeleri bozulup, açık yörüngeler olan hiperbolik yörüngelere oturan kuyrukluyıldızlar, Güneş dizgesinden bir daha geri dönmemek üzere yıldızlararası uzaya doğru uzaklaşacaklardır. Aynı etkiyle küçük eliptik yörüngelere oturanlar ise bir süre Güneş çevresindeki yörüngelerini sürdüreceklerdir. Güneş’in sıcaklığıyla ısınan gazlar buharlaşarak uzaya dağılırlar. Bu yolla her dolanışında kütlesinin 200 de birini kaybeden bir kuyrukluyıldız, zamanla tümüyle dağılacak ve yok olacaktır. Kimi kuyrukluyıldızlar iyice parçalanarak bir göktaşı sürüsü haline gelebilirler. Kuyrukluyıldızların yeryüzü için tehlike oluşturacağını biliyoruz. Bu nedenle, yakınlarımızdaki kuyrukluyıldızların yörüngeleri dikkatle hesaplanıyor. Günümüze kadar gezegenimiz için tehlike oluşturabilecek bir kuyrukluyıldıza rastlanmadı. Ancak, geçmişte bu tür çarpışmalar yaşandığına ilişkin belirgin kanıtlar var. Bu noktada da konuyu Halley’in Dünya’ya çarpacağına inanan Şair Eşref’in dizeleri ile sonlandırmak istiyorum. Bizi hep kadrodan hariç bırak da mahşere celbet, Kemal-i kudretinden hali olunmaz bir muamma yap Tutuştur kainatı mahv için kuyrukluyıldızla Bu dünyayı değiştir ya ilahi, başka dünya yap Bir süre sonra kuyrukluyıldızın Dünya’ya çarpmadığını gören Eşref bu kez hayal kırıklığına uğrar ve yeni bir dörtlük yazar: Kuyruğuyla küreyi okşamadı Ah kim olmadı kısmet ölmek Biz züğürt kullarına Dünya’da Demek Allah daha çok çektirecek Kaynaklar: Bilim ve Teknik Dergisi: Ağustos/1982 Temmuz /1994 Temmuz/1996 Haziran /2005 http://pluto.cc.anka...alley/giris.htm
  6. Hadi Einstein ve diğer bilim adamlarının sözlerinin içine Allah'ı soktunuz anladık da, hiç olmazsa Babil yazıtlarını murdar etmeseydiniz yahu...
  7. Kralx; okumadan, bilmeden, öğrenmeden "Kendi bilgi ve niteliklerini överek karşısındakini kandıran, dolandıran" birinin "Aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylediği söz" lerini bize "bilim" diye satmaya kalkışma... "Mutasyonlar yararlı olmaz" gibi kerameti kendinden menkul sözler söylemek, zaten bu konudaki bildiklerinin tamamını yukarıda özellikleri tanımlanan zattan aldığını gösteriyor. Buyrun size yararlı mutasyon örnekleri... Hem de ilk elden... Evrim sürecinde rol alan sayısız yararlı mutasyon örneği var. Bunlara süpervital mutasyonlar da deniyor ve bu mutasyonlar özellikle yeni ırkların ortaya çıkmasına yardımcı oluyorlar. Yararlı mutasyonlara şu üç örneği verebiliriz: 1)Canlıların vücut boylarını küçültmeleri. Günümüzde yaşayan hayvanların çoğu atalarına oranla çok daha küçük vücut ölçülerine sahipler. Bunun onlara sağladığı yararsa daha kolay barınak bulabilme, daha az besine ve daha az suya ihtiyaç duyma, su kaybının azalması, rahat hareket edebilme ve buna bağlı olarak düşmandan daha rahat kaçma ve saklanma... 2)Mongoloid ırkın gözlerinin çekik olması. Eskimolarda buzdan veya kardan yansıyan ışıktan korunmada ve dolayısıyla kar körlüğünün engellenmesinde çekik gözün önemi çok büyük. Moğollarda da çekik gözler hem çöl kumlarından, hem de çölün yansıttığı ışıktan korunabilmeyi sağlıyor. 3)Çöl bitkilerinde görülen bütün uyumlar mutasyonlar sonucu ortaya çıkmıştır. Örneğin yaprakların küçülmesi ve dikensi yapılar halini alması çöl bitkilerinde su kaybını en aza indirger. http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ett...amp;soru_id=834
  8. "Olması gerektiği" söylemi tamamen felsefi amaca yönelik kasıtlı bir söylemdir. "Gazete kağıdını aleve tutarsan yanar. Peki gazete kağıdının aleve tutulunca yanması gerektiğini kim belirlemiştir" cümlesinden hiç bir farkı yoktur. Hayır değildir. Büyük patlama 13,5 milyar yıl önce, ilk canlılar ise 3,5 milyar yıl önce ortaya çıkmıştır. İnsanların ortaya çıkışı ise 1-2 milyon yıllık bir olaydır. Yani sizin evrenin insan için yaratıldığı iddianıza göre insanın ortaya çıkması için 13,5 milyar yıl geçmesi gerekmiştir. Ağzınızdan "tesadüf" kelimesini eksik etmeyen sizler, öncelikle "İnsan denen canlının, Dünya adlı gezegende imtihan edilebilmesi için milyarlarca ışık yılı genişliğinde bir evrene ne gerek vardı? ya da "Madem evren insan için yaratıldı da, tanrı ne diye insanın oluşumu için 13,5 milyar yıl geçmesini bekledi; hem de herşeye gücü yeterken ve 'Ol' deyince oldururken?" sorularına bir yanıt bulmanız gerekmektedir. Kralx ; sizin tanrınızın yöntemi (sözde) , bir şeylerin oluşması için bir süreç gerektirmemektedir. Tanrınız kendi ağzından (!) yönteminin bu olmadığını A Ç I K Ç A söylediği halde, sen nasıl olur da tanrının yaratması için bir süreçten bahsedebilirsin? Hiç mi Kur'an okumadın ? Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona (söyleyecek) sözümüz sadece "Ol" dememizdir. Hemen oluverir. (Nahl 40) Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı "Ol" demekten ibarettir. Hemen oluverir. (Yasin 82) Gökleri ve yeri, yerli yerince yaratan O'dur. Bir şeye "ol" dediği gün hemen oluverir. O'nun sözü haktır. "Sûr"a üfürüldüğü gün de mülk ancak O'nundur. O, gizliyi ve açığı bilendir. O, hikmet sahibi, her şeyden haberdardır. (Enam 73) Sen şimdi bu ayetleri görmezden geleceksin, tanrının, "Ben bir şeyin olmasını istediğimde 'Ol" dememle H E M E N oluverir" demesini yok sayacaksın, ondan sonra da yaratma için bir süreçten bahsedeceksin. Ben de "Sen hangi dinin tanrısından bahsediyorsun? Bu söylediklerin Kur'an'ın tanrısı ile kesinlikle uyuşmuyor. Önce Kur'an'ın tanrısını bir tanı, sonra tartışalım" diyeceğim...
  9. Böyle bir şeyi iddia edebilmek için bilimin bu konudaki söylemlerinden bihaber olmak gerekir... 1- Patlamanın ilk anında atomlar yoktur. Atomlar yaklaşık olarak patlamadan 300.000 yıl sonra meydana gelmişlerdir. 2- Rastgele dağılan maddenin toplanıp bir araya gelmesi rastlantı değildir. Bu durum maddenin özelliğinden kaynaklanmaktadır. Örneğin artı yüklü protonlar ve eksi yüklü elektronlar birbirlerini çekerek hidrojen atomunu oluşturmuşlardır. Patlamanın, maddeyi yıldızların ya da diğer gökcisimlerinin oluşamayacağı şekilde dağıtacağını iddia ederek, bunların biraraya gelip gökcisimlerini oluşturamayacağını söylemek, bilimsel verileri yok saymak, ya da bu verilerden bihaber olmak anlamına gelir.
  10. Bilimin ağzından atıp tutmak kolay ; hele ki bilimin ne dediğinden haberiniz yoksa... Sıkıysa bu söylediklerini destekleyen bilimsel bir döküman getir de görelim....
  11. Bu sözün doğru olup olmadığını bilmiyorum (ki büyük ihtimalle yaradılışçıların saptırmalarından biri olabilir) ama önemli de değil. Bu sözün "İcat edilebilecek bir şey kalmadı" demekten farkı yoktur. İtibar etmeyiniz....
  12. Ama konu "6 gün" meselesi ise, zinhar öyle değildir, değil mi?
  13. Avrupa'nın da karanlık dönemlerden geçtiği doğrudur. Ne yazık ki bu durum, değişmez hükümler içerdiğine inanılan her öğreti için geçerlidir. Ancak müslüman bilimadamlarının motor vazifesi gördüğü dönem ne yazık ki çok kısıtlı bir dönemdir. 11. yüzyılın sonlarına doğru vahyin akıldan üstün olduğu görüşü ağır basıp içtihad yolunun kapanmasıyla İslam dünyasındaki yeniliklerin ve gelişmelerin de önü tıkanmış oldu. Halbuki, İslamiyet'in ilk bir kaç yüzyılında insanlar yeni ve farklı düşünceleri çok daha kolay benimseyebiliyor, karşılaşılan her yeniliği yorumlayabilecek bir yöntem bulabiliyorlardı. 11. yy.da kapanan bu yol, ne yazık ki günümüzde İslam dünyası adına ortaçağ engizisyonunu aratmayacak sahneleri sergileyebiliyor. Ne yazık ki bu bağlamda İslam dünyası, bugün için Hristiyanlığın yüzyıllarca gerisinde kalmış görünüyor. Ve bu tarikatların İslam ülkelerindeki şürekası...
  14. Hayatım boyunca yukarıdakinden daha abes bir cümleyi çok az duymuşumdur... Böyle bir cümle kurabilmek için insanın, insan anatomisi hakkında zerre fikir sahibi olmaması gerekir... "Kim bilir belkide ruh dediğimiz şey her zerreye dağılmıştır, öyle lokal bir bölgede değildir.." demişsiniz... Peki insan bir organını (el-kol-bacak vs) kaybettiğinde ruhundan da bir parça kaybetmiş oluyor mu? Eğer oluyor ise, bedeninin yarısını kaybetmiş bir insan aynı zamanda ruhunun da yarısını kaybetmiş midir?
  15. Hiç bir teori pratik anlamı ile I-S-P-A-T-L-A-N-A-M-A-Z Yerçekimi kuramı da öyle... Ama sen "Yerçekimi hala bir teoridir, olmayabilir de" diyebiliyor musun? "Ispatlanmıştır" diye bir ifadede bulunmadım. Şimdiye kadar yapılan milyonlarca gözlemle doğruluğu saptanmış, aksi bir bulguya rastlanmamıştır. Evet ıspatlanmayacaktır. Ama bunun nedeni evrimin olmadığından değil, teorilerin pratik anlamı ile ıspatlanamamalarındandır. "Tasarım" denilen şey zırvalıktan öte gitmez. Zira bir kaç küçük "tasarım ucubesi" göstermek, bu zırvalığı yerle yeksan etmek için yeter de artar bile... Bir kere sizin apandis argümanını ağzınıza almamanız gerekir. Zira bu organ sizin de yandaşı olduğunuz tasarım zırvalığını tek başına kündeye getirmek için yeter de artar bile... Apandis (Halk arasında "apandisit" diye adlandırılmasına rağmen aslında apandisit, bu organın iltihaplanmış haline verilen addır) bir tasarım olamayacak kadar gereksiz bir organdır. Hatta hiç olmamış olması, insan için daha evladır. Zira apandisit çok sık rastlanan bir rahatsızlık olup, tıbbi müdahale olmaması halinde ölümle sonuçlanır. Bilimsel literatürde bu organın gereksiz olduğu söylenir. (Örnek için Bknz: http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ett...mp;soru_id=176) Bazı (malum) çevreler tarafından bu organın ne işe yaradığının bulunduğundan dem vurulsa da, öyle olması halinde bile "özrü kabahatinden büyük" bir organ olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Bu durum da, bu organın bir tasarım eseri olamayacağının göstergesidir.
  16. Koyulaştırdığım yerlere bakarsanız, sizin ne demek istediğiniz ve benim buna karşı olarak ne cevap verdiğim bellidir sayın tarafsız... Sonra da ; diyorsunuz...
  17. Sayın tarafsız; "bilimsel teori"nin ne olduğunu kavramadan cevaplar yazıyorsunuz. Teori (Kuram, Nazariye) : "Sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünü" (TDK) Ayrıca "kuram" dediğiniz zaman, araştırması yapılan konuda sunmuş olduğu açıklamaların o alanın tamamını kapsaması ve köklü açıklamalar getirmesi gerekir. Siz "Dünya yuvarlaktır" dediğini zaman ortaya bir teori mi koyduğunuzu zannediyorsunuz ki, uzaydan yuvarlak olduğunu gördüğünüzde bu ıspatlı bir teori olsun? "Dünya yuvarlaktır" demek ortaya bir teori koymuş olmak değildir. Teori, "Dünya (ve diğer gök cisimleri)yuvarlaktır; çünkü..." cümlesindeki "çünkü" den sonra gelen kısımdır.
  18. Ortada hayal kırıklığı yaratacak bir şey yok sayın tarafsız. Yalnızca tarafınızdan yanlış anlama/anlamlandırma var. Dünya'nın yuvarlak olduğu iddiası bir teori değildir sayın tarafsız. Bir teori olmadığı için de, "Bakın uzaya çıkarak ıspatlanmıştır" diyerek diğer teorilere örnek göstermek büyük bir hatadır. Yerçekimi kuramı "taşı belli bir yükseklikten bıraktığınızda yere düşer" den ibaret değildir. Kuram, "çünkü" den sonra başlayan kısımdır. Lütfen kavramları karıştırmayınız...
  19. Sayın TARAFSIZ ; Dünya'nın küre biçiminde olduğu düşüncesi bir teori değil, iddiadır. Teori olan, Dünya'nın (ve diğer gökcisimlerinin) neden yuvarlak olduğu sorusuna verilen kapsamlı cevaptır. Siz Dünya'nın neden yuvarlak olduğu sorusunun kesin cevabını bulsanız bile, bu teorinizin ıspatı değildir. Ispatı için diğer gökcisimlerinin de aynı nedenden dolayı yuvarlak olduğunu ıspatlamanız gerekir. Bu da mümkün olmadığından, bu teorinin de ıspatı mümkün değildir. Konuyu bu şekilde değerlendirirseniz daha sağlıklı sonuçlara ulaşabilirsiniz...
  20. Sayın tarafsız; bilimsel hiyerarşide Hipotez, teorinin üstünde değil, altındadır. Bilimsel bir problem için önerilen çözüme hipotez denir. Eğer hipotez çok sayıda gözlem ve deney sonucu doğrulanmışsa artık bir teoridir. Evrim Teorisi de bugüne kadar milyonlarca fosil ve diğer genetik araştırma sonuçlarına göre doğrulanmıştır. Evrimin artık hipotez olması gibi bir durum söz konusu değildir. Sizin söylemlerinizde de sıklıkla evrimin ıspatlanamadığı gibi ifadelerinize rastlıyorum. Ancak hiç bir teoriyi ıspatlamak mümkün değildir; buna yerçekimi de dahil... Zira bilimsel veriler münferit değil, geneli açıklamaya yöneliktir. Bir teorinin ıspatlanabilmesi için aynı deney ve gözlemin evrenin her noktasında yapılıp doğrulanması gerekir ki ıspatı yapılabilsin. Her ne kadar teist grup bunu kabul etmese de, bugüne kadar milyonlarca fosil bulgusundan ve çok sayıda genetik bulgulardan evrimi yanlışlayan bir veri çıkmadığı gibi, tamamen evrimi doğrulayan sonuçlar çıkmıştır. Artık bu saatten sonra evrimin olmadığını söyleyebilmek için aksi bir kanıt bulmak gerekir.
  21. Yapmış olduğunuz bilimsel açıklamalar için ne kadar teşekkür etsek azdır...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.