bekir tarafından postalanan herşey
-
29 Mart’ta, Cumhuriyet tarihinin en şaibeli seçimi yapılacaktır!
Sayımda görevliydim. Sandıkta; CHP, MHP ve AKP'nin görevlisi akşam 22:30'a kadar yanımdaydılar. Yani onlarda seçim görevlisiydi. 22:30'da sayım işi bitti aşağıya indik. Bundan sonraki aşama polis tarafından yürütülüyor. Polis birkaç sandık kurulu başkanını yanlarına polis memuru vererek ilçe seçim kuruluna gönderiyor. Arkadaşlar; bugünlük sadece buna değineyim dedim. Tek başınıza seçim kuruluna gitmeniz, elinizdeki torbayı teslim etmeniz mümkün değil. Yanınızda bir polis memuru ve 2-3 tane başkaca seçim torbasını taşıyan sandık kurulu başkanıyla beraber seçim kuruluna torbayı teslim etmeye gidebiliyorsunuz. Polis memuru; sizi arabaya bindirdikten sonra torbaların teslim edileceği yerdeki görevli polis ekiplerini arıyor ve yola çıktığınızı haber veriyor. Seçim Kurulunun binasının dışına vardığınızda oradaki polisler hemen sizi kayıt altına alıyorlar. 1999'tan beridir bütün seçimlerde görevliydim. Hepsi bu şekilde oldu. Haa, bu rutinin dışına çıkmalar olmuş mudur? Adana'da olmuş. Birde çok iddialı bir başlık...Cumhuriyet tarihinin en şaibeli seçimi diye atılmış... Bilmeyenlere not: Başımızda farklı farklı partilerden 25-30 kişi birde 9 muhtar adayı vardı. Oy pusulalarını hepsine gösteriyordunuz. Yani açık sayım esastı. Bunun bir de gizlisi yapılmıştır açık oy kullandıktan sonra... En şaibeli seçim de yandaş medyada geçmez...Hangi yandaş demezsiniz umarım... Selamlar...ve de kolay gelsin...
-
Dünyada hukukçu olmayan tek anayasa mah başkanı
Niye olamasın. Üye olabilen niye başkan olamasın. Başkan seçilmenin şartları nelerdir? Böyle tepeden mi daldık. Ben bu konuyu daha önce en ince ayrıntısına kadar anlatmamış mıydım yahu? Hatta daha öte gidip konunun uzmanı olan Kemal GÖZLER'in konuyla ilgili makalesinden bölümler aktarmamış mıydım? Ah, ah hiçbirşeyin değişmediğini görmek ne kadar kötü oluyor bazan... Bir an depreşen birşeyler oldu içimde ve galeyana gelip yazdım...Neyse -http://www.anayasa.gen.tr/aym-uyesecimi.htm- Anayasa Mahkemesine hangi ülkeler ne şekilde atama yapıyormuş bir bakılsın. Başkan olamazmış. Hayırdır engel bir hüküm mü biliyorsunuz üye seçilebileceksiniz, karar alınmasında oy kullanacaksınız ama başkan olamayacaksınız. Neyse; illaki Anayasa Mahkemesi başkanına giydirmek istenirse "adamın bıyıkları var ya hu"...Büyük ihtimal saçları da boyadır... Tekrar selamlar ve iyi günler...
-
Gazze'de katliam
Evvela insanların, haklarında hiçbir malumat sahibi olmadıkları adamlar hakkında konuşmaması gerekir. Bir insan bir gazetede yazı yazıyor diye AKP'li filan gibi düşüncelere sahip olmak da süper... Hakan ALBAYRAK ve İbrahim KARAGÜL'ün belki sayemde birer yazısını okumuş oldunuz. Biri açıklamanın yorumlanmasıydı biri de yazının kendisi. Hasılı; dileyenler ikisinin de yazılarını okuyabilirler. Ancak özellikle Hakan ALBAYRAK'ın yazıları büyük bir önemi hakediyor. Çünkü yazdıklarını yüreğinden yazan bir adamdır. Ve AKP'yi belki herkesten daha çok ve herkesten daha gerçekci eleştiren bir adamdır...Bir daha bilir bilmez yorum yapılmasın lütfen... Gelelim it-püsü meselesine. Kim/kimi köşeye sıkıştırıyor anlamıyorum. Tüm dünyayı tehdit eden bir adam İsrail'in yok edilmeye çalışılması durumunda tüm dünyanın başkentlerine nükleer füze göndermekten çekinmeyeceklerini söyleyen bir adama sahip olan bir ülke mi köşeye sıkışmış. O topraklar nükleer füzeye sahip olan tek ülke mi köşeye sıkışmış. Deir Yasin katliamını yapan bir ülke mi köşeye sıkışmış. Birleşmiş Milletlerin tonlarca kararını şeyine takmayan ülke mi köşeye sıkışmış. Köşeye sıkışmışta sanki bu onun suçu değilmiş de o yüzden sıkışmış. Siz hergün birilerinin analarını, kardeşlerini, bacılarını, babalarını ve tüm dünyaya göstere göstere bir babayı, bir oğulu kurşunlayın, tüm dünyaya göstere göstere bir göstericinin üstünden buldozerle geçin ve ondan sonra da köşeye sıkışmış edebiyatı yapın. Köşeye sıkışmış olan acaba HAMAS olmasın. O topraklar niye HAMAS'ı yarattı. HAMAS'ı doğuran sebep ne...Allah'ın kasabını (bunu anlamayacaklar olabilir/ Şaron'un diğer adıdır İslam coğrafyasında kasap) başbakan yapanları savunmak nasıl bir tutulmadır. Uzlaşmacı olduğu için öldürülen bir başbakana sahip bir ülkeyi köşeye sıkışmış olarak nasıl adlandırıyorsunuz. Köşeye sıkışmışmış. Bölgenin en büyük gücü sayılabilecek İran'a savaş açmak için hergün Amerika'nın kapısını aşındıran bir İsrail'den bahsetmiyoruz sanki. Daha önce ortada hiçbir saldırı yokken böylesi saldırıları gerçekleştirmemiş bir İsrail'den bahsetmiyoruz sanki. Ve dahası o toprakları işgal suretiyle egemenliğine katmamış bir İsrail'den bahsetmiyoruz sanki. Aloooo, İsrail dağdan gelip bağdakini kovandır. Siz diyorsunuz ki; örneğin Amerika gelip Irak'ı işgal etti ve kendi halkını buraya yerleştirdi. Ve bunu yaparken binlerce insanı hunharca katletti ama Irak halkı niye bunlara diş biliyor. Irakta yaşayan (diyelim ki oraya da yeni verilen ad Nabukatnazar olsun) Nabukatnazarlılar yaptıklarında haklıdırlar çünkü sevenleri yok, köşeye sıkışmıştırlar. Hangi köşe, ne köşesi...Yaz köşesi mi; adamlar şortla tavşan avlayıp birde üstüne piknik yapıyorlar. Tavşan dedim kusura bakılmasın. İnsanları tavşan sanıyoruz galiba. Bunun adı düğme yamyamlığıdır. Tek farkı yakıp kül ettiğiniz insanları yemiyorsunuz. Düğmeye bas ve ortalıktı onlarca yanıp/kavrulup/siyahlaşmış şeyler olsun. O yanıp, kavrulanlara insan gözüyle bakmıyorlar çünkü onlar şey...İki bacağı belinin altından kesilmiş bir adam sanki arap değildi de İsrailliydi...O yüzleri kavrulmuş çocuklar İsrailliydi değil mi? O babasının korumaya çalışarak kucağına bastırtığı ve hem babanın ve hemde o çocuğun hunharca silahlara kameraların önünde hedef tahtası yapıldığı sanki Araplar değildi de İsraillilerdi... Neyse, sabah sabah yine asabım bozuluyor...
-
Gazze'de katliam
Selamlar... Uzun zamandır kendimde olmadığım için forumda da bulunmuyordum. Kendime geldim mi? Yok, sanırım biraz biraz daha da uzaklaşıyorum ama bu forumda bulunmamızın en önemli nedenlerinden birinin de kendimizde olmamak olduğunu farkettim dersem herhalde kimseye veya en azından bazılarımıza haksızlık etmiş olmam herhalde... Demek ki neymiş; bazen bir şeyi savunmak için katılıyorsanız foruma kendinizde olmamak hiç de sorun değilmiş... Doğudaki toprak satışıyla işgale uğrayacağımız çünkü İsrail'in de Filistin topraklarını satın alarak ülke kurduğu paralelinde mailler almaktayım bugünlerde. İşgaller, zulümler, haince saldırılar, ölümler kol gezmiyordu değil mi? Filistinliler topraklarını 3 kuruşa sattılar değil mi? Her ne ise; bu vahşetten herkes sorumlu. Şu yukardaki saç.malığı bilgi olarak alanlarda sorumlu. Bugünlerde Filistin'e hareket eden Hakan ALBAYRAK, geçenlerde SKYTürk'te bir programa telefonla bağlandı ve hatırladığım kadarıyla şunları söyledi. Arap Devletlerinden bazılarını suçluyoruz. Pekiyi biz ne yaptık. İsrail o kadar küçük bir toprak parçasına sahip ki; pilotları gelip Konya'da uçuş eğitimi alıyorlar. Savaş silahı satıyorlar bozuk çıkıyor tamiratları için ihaleyi de İsrail'e veriyoruz. Ve en son; Suriye-Türkiye arasındaki mayınlı bölgelerin temizlenmesi ve karşılığında 49 veya 99 yıllığına bu alanların İsrail'in kullanımına verilmesi anlaşması yapılıyor. İğneyi başkasına çuvaldızı kendimize batıralım (sözü yanlış söylediğini düşündüm ancak bu sözü iki kere tekrarlayınca bu söze özel bir önem atfettiğini düşündüm). Ve daha birçok şey söyledi. Bugünlerde ise bu savaş ve Türkiye'nin bu savaşta takındığı tutumu olumlayan şeyler söylemektedir. Aynı gazeteden İbrahim KARAGÜL'ün bugünkü yazısı da gerçekten okunmaya değerdi. İkisinin de Ortadoğu hakkındaki bilgileri gerçekten onlara özel bir önem vermemizi gerektiriyor. Batının ahlakı kendinden olana çalışıyor. Öyle sanıyorum ki; Araplar insan olarak görülmüyor. Özellikle askerlerin gözünde insan olarak gösterilmemek için çaba sarfediliyor. Basit hareketli hedefler. Tavşan avlıyorlar sanki. Tavşan avlamanın dahi bir ahlakı vardır. Birilerinin, bu ölenlerin insan olduğunu hatırlatması gerekiyor tüm insanlığa. BUNLAR İNSAN... Hiç bir insan ellerinizde can çekişirken birşey yapamamanın verdiği ezikliği hissetiniz mi? Hergün Analar, çocuklar, kadınlar, erkekler can çekişiyor. Yavaş yavaş ve bazen bir anda ölüyorlar. Bu zulmün içinde ölümü bekleyen kurbanlık koçlar gibi geçip karşısına piknik yapıp fotograf çektiren insanları kim/hangi saikle savunmaya çalışıyor. Yok edilmeye çalışılıyormuş İsrail'de...Bakın bakalım kim yok edilmeye çalışılıyor... ORADA ÖLENLER İNSANDIR...TEK FARKI ANNENİZ/KARDEŞİNİZ OLMAMASI...AMA ORADAKİLERİN HEPSİNİN ANNESİ/BABASI/KARDEŞİ ÖLÜYOR...BU ÖLÜMLER ELBETTE BİR ŞEKİLDE GERİ DÖNECEKTİR... İNNE LİLLAHİ VE İNNE İLEYHİ RACİUN...KİMSE HESAP SORMAYACAKSA DA HESAP SORACAK OLAN VAR...
-
5,5 MİLYON SEÇMEN NEREDE ?
Her ne ise Taylan, Biraz dikkat et yeter. Bunun sebebi ne imiş... Dediğim gibi her ne ise... Bugünden itibaren 10-15 gün göreşemeyeceğiz büyük ihtimal...Şimdiden sana ve herkese hayırlı bayramlar diliyorum... Kafanı da o kadar seçime takma. Halk birini iktidara taşımak istediğinde onun karşısında CHP bile duramamıştır. Şimdiyi değil 1950'yi kastediyorum. AKP'yi de indirmek istedikten sonra hiçbir seçim hilesi onu durduramaz... Ne kadar pembe baktım değil mi? hah bu daha iyi oldu... Başbakanlaşmak, mankurtlaşmak; Kendimi Ferruh Ferman postu giymiş Nuh Tufan gibi hissettim. Tek sorun benimkisi bekirle başlayan bir tufan... Hasılı kelam yukarda edildiği için sözün hasılı kalmamıştır. Kendine iyi bak...Bilenler bilir, bilmeyenler için kısa not. Kimseye benzemem, birine de benzetildiğimde çok kızarım. Kızdığımda da sonuç hayırlı olmaz... Bu yüzden İYİ BAYRAMLAR...Herkes de hakkını helal etsin, malum bayramda büyük ihtimal ellerde satır, bıçak gibi alet-edevat bolca olacak...
-
5,5 MİLYON SEÇMEN NEREDE ?
Taylan, yine abuk-subuk bir kelimeyle yüklenmişsin. "Gevşek". Ben, bu garabetin gerekçesini dile getirdim. Yandaş medyayı filan kurcalayan yok. Farkettin mi konuyla ilgili alıntıyı Milliyet'ten yapmışım. Günde kaç tane gazete okuduğum hakkında bir fikrin var mı? Yahu verdiğin örnek o kadar komik ki; olabilir mi? Demek ki olmuş. Ama Allah rızası için ben seçmen oluşturmaya kalksam 50 yıl evvel ölen birini canlı mı göstermeliyim. Örnek bu kadar saçma olabilir mi? Herşeye tersinden baka baka bu hale gelmediniz mi zaten...Taylan'ım gözümde hiç bulunmadı pembe gözlük. Gözümde başka tür gözlük de bulunmadı . Ben olayın birkaç türlü irdelenmesinden yana olmuşumdur hep. Ancak, burada bariz bir mesele var. Eee, konunun asıl uzmanlarından olan (kim olduğunu biliyorsunuz yada söyleyim T.Erdem), o da şu anki durumu açıklamış vaziyette. Mernis'teki veriyi aktarmazsanız YSK'ya seçmen sayınız normal seyrinde olur. Bunda bir sorun yok. Ancak; Mernisteki veriyi aktarınca mecburi bir fazlalık var ve YSK bunları araştırıyor şimdi. Şimdi dönülüp; otobüsle adam taşımadılar mı, kömürle adam kandırmadılar mı filan denebilir. Bunlar ayrı şeylerdir. Muhtarlıklara 50-100'er kişilik listeler götürülüp kaydettiriliyor. Bunlar ayrı şeyler. Ortada iki farklı sayım sisteminin karşılaştırılması var. İkisinin arasında 5,5 milyor seçmen var. Bir tanesi muhtarlıkların kayıtlarının aktarılması sonucu bir tanesi de nüfusun (ve başkaca birkaç şeyin birleşmesi) kayıtlarının karşılaştırılmasıylı oluşuyor. Ve yine yukardaki alıntıda atlanılan bir kısım var. Haaa, burada şu sorulabilir. Yahu, YSK'dan bu yetkiyi alarak nasıl bürokrasiye verirsin. Bu ayrı bir tartışmadır. Ama bu seçmenin veya seçme yeterliliğine sahip ancak YSK tarafından kayıtlı olmayan adamların tek bir partiye oy vereceklerini söyleyemezsiniz. Ve yine bunu olmayan bir sayının bu seçimler için uydurulduğunu söyleyemezsiniz. Bunun adı öküz altında buzağı aramaktır. Bu olaya toz pembe bakmak değildir olaya doğru bakmaktır. Konuyu bilmeyenler gerek Tarhan Erdem'in gerekse de Güneri Civaoğlu'nun yukardaki yazısını okuyarak bilgi sahibi olabilirler....
-
Türk Polisinden korkmayan var mı ?
Polise kimlik soran da pişman sormayan da... Birkaç gündür sürekli karşımıza bir şekilde çıkıyor. Kanunun çizdiği yol ile eylem örtüşmüyor. Yani ki; size tanınan haklar uygulamada başınızı belaya sokabiliyor. Hakla sürekli olarak içiçe olan polis; bazen zevk için bazan güvenlik için bir takım faaliyetlere girişebiliyor. Bu faaliyetler ister istemez hepimizde polise karşı olumsuz bir algılama yaşatıyor. Daha önceki kanunumuzda tipini beğenmediği adamın üstünü arama yetkisi vardı polisin. Veya kimlik sorma. Sonra bu makul şüpheye çevrildi kimlik için. Üst arama için daha ağır şartlar getirildi. Ancak; uyulmuyor. İstanbul'da bir avukat arkadaşımız (Üniversiteden arkadaşımdır) polise kimlik sorduğu için darb'e maruz kalmıştı. Aslında Muammer'in meselesi bir numune-i imtisaldir. Zira kendisi polise mukavemetten yargılandığı halde polisler henüz mahkemeye dahi çıkartılmış (getirtilebilmiş) değiller. Savcı veya hakimdeki bu polis koruma yaklaşımı nasıl ve nereden çıkıyor anlamıyorum. Her ne ise; polise kimlik soran avukat dayak yedikten sonra acaba polise kimlik soran 25 yaşındaki Hasan'a polisin yaklaşımı ne olacaktır... Şüphesiz her polis aynı değildir, içlerinde bu mesleği ve bu mesleğin onurunu yükselten insanlarda vardır. Ancak; bu meslek arka tarafındaki tabanca ve kelepçe, yanındaki jop ile sürekli olarak, özellikle suçlulurla karşı karşıya sürekli olarak kalan polislerde psikolojik sorunlara yol açıyor. Bir tepeden bakma, bir sallamama, bir umursamama, bir kaale almama, bir baskılama-zora başvurma duygusunu törpülüyor. Şiddet'in kökeninde de karşınızdakini adamdan saymama yok mudur? Hasılı haklarınızı bilmek kadar karşınızdakinin de yetkilerini bilmesi ve sizi bir insan olarak görmesi gerekiyor...Celalettin Cerrah; polise kimlik sorma hakkınız var diyeceğine kendisine polisler hakkında götürülen şikayetler konusunda daha ciddi tedbirler alırsa bu çok daha iyi olur...
-
Şamar Oğlanı ( 2007)
Uzun zamandır aile ile izlenebilecek bir amerikan filmi görmemiştim. Adam Sandler veya Ben Stiller filmlerindeki belaltı replikler; Martine Lawrance filmlerinde doruğa ulaşıyordu. Adam Sandler gönlümde hep farklı bir yeri işgal etmedi değil hele de "Click" muhteşemdi. Ama bu film gerçekten çok hoşuma gitti. Gerçekten tam bir aile filmi. Ve bütün bir ailenin biraraya gelmesi de beni şaşırttı açıkçası. Juliet Binoche'nin o duru güzelliği de eklenince filme çok hoş olmuş...Aman Tanrım 1/2, Kırk Yıllık Bekar gibi filmlerle gönlümüze taht kuran Carrel bu filmiyle de gerçekten güzel bir oyunculuk çıkarmış. Hep beraber hadi bir film izleyelim dediğinizde; hepinize hitap edebilecek ve hiçbirinizi utandırmayacak bir film...
-
Kemal Kılıçdaroğlu ve Yeni iddialar.
Ben de Aytaç Durak hadisesini merak ediyorum. İnanılması güç bir restleşme mi yoksa ayak oyunları mı...Çok dehşetengiz siyasi manevralar mı var...Durak'ın karısına ait olan ne kadar mal varlığı var ve ne kadarı imar planlarıyla değerinin 44 katına yükseltildi... Tam İçişleri Bakanlığından soruşturma izni istenildiği bir esnada Durak'ın istifası acaba neyi amaçlıyordu. Ve yada 3-4 aydır yaptırdığı bağımsız aday olsa dahi kendisinin desteklenip desteklenmeyeceği yollu anketlerin manası neydi... Vallahi beni bu çok daha fazla düşündürüyor. Hatta daha bir önceki seçimde Adanalıların hemen tamamında Durak'ın servetine servet kattığı ama adam da çalışıyor birader dediklerine şahidim. 1.500 milyon kişinin hemen tamamında dedim ya, ne sosyal adammışım yahu... Birçok belediyede yolsuzluklar var. AKP'nin yapacağı bizdense üstünü örtmek değil. Fakir fukaranın sırtından alınan vergileri kim akrabalarına dağıtıyorsa; Allah indinde hesap verileceğinin bilinmesi gibi bir ahlaka sahip olup; burda da hesap sormaktır. Hz. Ömer'in ahlakını örnek almaktır. Neler saç.malıyorum gene...Hasılı; yolsuzlukla adım anılacağına yolsuzluk yapanlara verdiğim (o cezayı her ne kadar yargı verecekse de yargının yolunu açmak gerekiyor) cezalarla anılmak daha iyidir. Olması gerekendir...Ben, Kemal Kılıçdaroğlu'nu takdir ediyorum. Her ne kadar Dengir Mir Mehmet Fırat meselesinde kendisiyle ve birçoklarıyla farklı düşünüyorsam da...En azından Şaban Dişli vakıası bunun örneğidir. Keşke sadece AKP'lileri değil de bütün kamu hakkında kendisine sunulan dosyalara itibar edip deşifre etmeye uğraşsa. Ve ya da böyle bir faaliyeti keşke AKP'liler de MHP'liler de gerçekleştirse. Biliyorum, ellerine ne dosyalar verildiğini...
-
5,5 MİLYON SEÇMEN NEREDE ?
- 5,5 MİLYON SEÇMEN NEREDE ?
Bakın bu adamlar henüz oy kullanmayacaklar. Mernis'te oy kullanabilecek kişi sayısı 5 milyon kişi fazla çıkıyor. Ancak; oylar Mernis kayıtlarına göre kullanılmıyor. Eğer YSK bu 5 milyon kişiyi tespit edebilirse (kendi kayıtları ile mernis arasındaki farkı bulup araştıracak kimler olduğunu) ancak ondan sonra oy kullanabilecekler. Şu anda uygulanan Mernis'te tam sayıları yansıtmıyor. Tuik'in yaptığı adrese dayalı kayıt sistemi de birsürü yanlışla dolu. En uygun olanı nüfus kütüğündeki kayıtlar olabilir ancak o da ayrı bir sorunsal. Zira nüfus kütüklerinde kişinin ikamet adresleri bulunmuyor. Yani ki; nüfus kütüğüne göre seçmen kağıdı çıkartılması durumunda İstanbul'da ikamet eden Baran, Hakkariye oy kullanmaya gitmek zorunda kalabilecek. Eeee, ne olacak. Bana hep çağdışı gelmiştir oy kullanma işlemlerimiz. Doğru olan nüfus kayıtlarına göre elektronik kimlik çıkartılması ve bu kimlikler ile Yurdun herhangi bir yerinde bir defaya mahsus olmak üzere oy kullanmayı sağlayacak donanımın yapılmasıdır. Bu donanımlarda/yazılımlarda pislik yapılamaz mı? Çok severim "Türkiye'de yaşıyoruz" demeyi. Bir çocuğu ölüp de ona ait kimliği arkadan gelen çocuğa veren bir ülkenin insanlarıyız her şey olur. Ama bu yöntem hem daha pratik, hem de belki daha da ucuza mal olacaktır. Düşünün; Garajdasınız. Karşınızda bir tane oy kullanma kabini var. Günlerden pazar. Kabine gidiyorsunuz karşınızda bilgisayar ekranı gibi bir ekran var. Kimliğinizi alttan veya yandan, ben yandan daha çok severim, monitörün uygun yerine sokuyorsunuz. Karşınızda tüm partiler beliriyor. Hatta diyelim ki; yerel seçimler. Yukardan aşağıya önce muhtarlık, sonra belediye, sonra bilmem ne bela. Üzerlerinde işaretleme yanlarında onaylama kutusu var. Ekran dokunmatik(ben dokunmayı severim). Gerekli işaretleme ve ekrana dokunmayı yaptıktan sonra onay deyip; kimliği yerinden alıyorsunuz. Yazılım süper. 1 defa oy kullandığınızda artık bir daha kullandırtmıyor. Ha, bir sorun yok mu? Yani birileri 20-30 kişinin kimliğini toplayıp hepsinin oyunu kullanmaya çalışamaz mı? Bu pekala mümkün ancak bu da kabinlerin başına veya yanına bir eleman dikmekle halledilebilecek birşey. Yazılımı abartıp parmak izi filan alabilirsiniz onlar ayrı hikayeler... Vay be...Ne tasarımcı olurmuş benden...Böyle bir sistemi düşünmedikten sonra mümkün değil...Ha, bu arada sabahleyin Baykal'ın açıklamalarını dinliyordum. Bu seçmen sayısına Baykal'da artış gözüyle bakıyormuş. Ben türeme demiştim ama...- ANAYASA MAHKEMESİ İKTİSATÇI BAŞKANI HAŞİM KILIÇ ANAYASANIN DEĞİŞTİRİLEMEZ İLKELERİNİ TARTIŞMAYA AÇMA MESAJI VERMİŞ... Mesajı alalım ve tartışalım_mı?
1.si ağzımda bir bakla yok. Ben uzun zamandır şu anki laiklik anlayışını tartışıyorum tartışmaya açıyorum. Kürşat Bumin yazmışım özür dilerim. Gerisi ise tamamen yanlış okuyup yanlış anlamanızdır. Hitler; bu bir örnek meselesi değil faraziyedir. Ona ben hiç gitmemiştim siz gitmiştiniz, ben de dünkü yazımda mahsus değindim. II. Meşrutiyet veya 1921'in hükümet sistemi şartlar değiştiği için değişmiştir. Şartlar değişirse ilk 3 maddenin de değişebileceğini varsayıyorsunuz o halde yukardaki açıklamanıza göre... Ne sosyal devlete ne de laik devlete bir itiraz söz konusu değil. Diyorum ki; 2. maddede sosyal devlet olgusu var. Tarihin tozlu raflarında sosyal devlet bir ütopya (hatta belki ütopya olarak dahi bulunmuyordu) idi. Bugün belki sosyal devletten veya yarın daha iyi bir sistem tasavvur edecek insanoğlu. O halde değiştirilemeyen 2. maddeyi ne yapacağız. Bunlar sadece biraz beyin jimnastiği yapın diye örnek olarak söylenen şeyler. Bu örnekler niye veriliyor. Bu örnekler "SOSYAL YAPIYI DÜZENLEYEN DEĞİŞTİRİLEMEZ MADDE İHDAS EDİLMEZ" diye veriliyor. Evvela bunu anlamanız gerekiyor... İnsan haklarına saygılı-dayalı paralelinde bir gönderme yapmıştım. Hayır; aynı güçte değildirler. Hatta o haklar bakımından bir takım sınırlamalar da getirilebilinir yine Anayasamıza göre. Bunları tam olarak kapsamıyor. Kapsasa idi yeni haklar ihdas edilmezdi. Gelelim cevval laiklik anlayışına... Bu anlayış Avrupa'daki laiklik anlayışının dışında bir laiklik anlayışını türetmiştir. Baskıcı bir laiklik anlayışı. Diğer ülkelerdeki laiklik anlıyışında Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması esası varken Türkiye'de Devlet tüm dinlere karışma hakkına sahipken dindarlığı devlete ait alanlardan kovma yolunu seçmiştir. Batıdaki laiklik anlayışı ruhban sınıfının hegemonyasını yıkmak için meydana getirilmişken Türkiye'de bu sınıf olmamasına binaen bu kez islam üzerine yönlenmiştir. Yine sadece Türkiye'de devlet dini kendi belirleme tekelini üzerine alarak Diyanet'i kurmuştur. Laikliği kaldırmaya çalışmamızı ne kadar istiyorsunuz. O zaman aha yakaladık diyeceksiniz. YOK BEYLER LAİKLİĞİ KALDIRMAYI DÜŞÜNEN YOK. LAİKLİĞİ DEMOKLES'İN KILICI GİBİ KULLANMAYA ÇALIŞAN SİZLERE KARŞI BİZLER; BÖYLE LAİK OLUNMAZ DİYORUZ. LAİKLİK BÖYLE OLMAZ. Neymiş bu cevvallik ha...Anayasa Mahkemesinin kararlarına mı bakalım yoksa yukardaki CHP'nin açıklamalarına. Anayasa Mahkemesi daha da sert algılıyor. Ha bir de "Demokrasinin temeli olarak algılanıyor" . Yok daha neler. Demokrasinin temeli halktır. Laiklik sadece yönetim için uydurulmuş bir vasattır. Buradan şu çıkmaz. Laik olmadan demokrasi olmaz. Bu çıkmaz. Eğer illaki bir üstünlük aracaksanız demokrasi temelinde halka üstünlük tanınmak esastır. Halkı üstün görür ve laikliği halkın istek ve düşüncelerini daha iyi yansıtacak bir anlayışın devlet tarafından desteklenmesi olarak ele alırsak; toplumun birçok kesimine daha az zarar veririz. Toplumun bir kesimini şu anki laiklik anlayışıyla potansiyel tehlike; üniversite de başörtüsüyle okumak isteyenleri "laik demokratik devleti kaldırmayı amaç edinmişler" olarak görürsek; bunun adı laiklik olmaz. Laiklik adına cadı avı-müslüman avı olur... Cevval laiklik için isteyenler 1989 tarihli Anayasa Mahkemesi kararına bakabilirler...Haş; 2008'deki kararda da süper tespitler var...- 5,5 MİLYON SEÇMEN NEREDE ?
Özür dilerim, çok fazla dikkat etmediğim bir mesele idi... Hadi anladık bakalım ne olacak... Olması gereken 5 milyon yok. Mesele bu mu? Ve ya da 2007'de vardılar ama şimdi yoklar. 2007'deki kayıtlı seçmen sayısı: 42.571.284 Bu veri Yüksek Seçim Kurulu'nun muhtarlıklardan aldığı belgelerin listeler halindeki dökümü sonucu ulaşılan seçmen sayısı. Daha önceki verilerin Mernis tabanlı verilerden alınmadığı görülüyor. Mernis ile kıyaslandığında Seçim Kurulundan yapılan açıklamaya göre yaklaşık 5 milyon seçmen yok. O halde ortada bir türeme var. Yani ki; seçmen sayısı 48 milyon olması için bir artış olması gerekiyor. 2009 seçimlerinde olması gereken seçmen sayısının 48 milyon olması gerekiyor 2007'de ise 42,5 milyon. Seçmen türememiş mi oluyor. Mernis'teki sayı demek ki daha fazla çıkmış. Soru şu olabilir mi? Mernis'e ait bu kayıtlar 2007'de de varken ve o zaman da aslında seçmen sayısı 48 milyon olması gerekirken o seçimlerde 42,5 milyon kişi oy kullanmıştır. Bunun sebebi nedir? Seçim kayıtlarında Seçim Kanununa göre Yüksek Seçim Kurulu'nun kayıtları esas alınıyor. Şu an bile YSK doğrudan Mernis'e göre seçim belgesi çıkartamıyor YSK ve Mernis'te çıkan fazlalığı bulmaya çalışıyor. Onların kaydını yapıp oy kullanmaları için çabalıyor. Örneğin TC kimlik numarası olmayan seçmen oy kullanmada adamdan sayılmıyor ama Mernis'e göre de kayıtlılar. Laf aramızda 600 bin tane TC kimlik numarası olmayan varmış... Hasılı Mernis'e göre bir türetme var. Ya da Mernis'te bir fazlalık YSK'da bir eksiklik var. Ya da İkisinde de bir garabet yok sadece sayım şeklindeki farklılık bunu sonuçluyor. Ben buzağı ile alakalı ne dediysem hala da aynı şeyi söylüyorum. Bunda bir kötü niyet aramak bence doğru değil. Mernis ve nüfusa dayalı kayıt sistemine göre birçoğumuz son bir yıl içinde Mernis'e kayıt edildik. YSK'nın listesine ise Muhtarlık kayıtları esas oluyor. Muhtarlıklarda ise ev ev kayıt yok. Siz bildirirseniz. Bildirimde bulunmayan tonlarca insan var. Ne tabir ama değil mi "tonlarca insan". Neyse sabah sabah kafam bulandı bu kadar sayıyla... Selamlar...- 5,5 MİLYON SEÇMEN NEREDE ?
Dilimizde ne güzel deyimler var. "Öküz altında buzağı aramak" bunların en güzellerinden biridir... 2007 yılına kadar seçimde kaydım yoktu, sonra üşene-sıkıla muhtarlığın yolunu tutup kaydımı yaptırdım ve ondan sonra seçim sürecinde hukuki bir varlık kazandım. Kız kardeşim, erkek kardeşim kayıtlarda hala yok. Yaş küçüklüğünden değil. Elektronik ortam. Bilgiler bilgisayarlara aktarıldıkça sayımlar daha netleşiyor. Son seçimlerde itiraz edilen bazı noktalarda AKP'nin oylarının eksik sayıldığı ortaya çıkmıştı da bayağı bir gülmüştüm. Muhalefet partisi itiraz etmiyordu ama birçok başkaca insan itiraz ediyordu. Olmamış mıdır? Seçimlerde hile her zaman olabilir. Açık oy gizli sayımı biz yapmadık mı? Ancak; seçmen sayısının artmasının anlamını AKP'nin bir oyunu olarak görmek bana biraz buzağı meselesini hatırlatıyor. Birçoğunuz öğrenci; birçoğunuzun hiç kaydı yok. Düşünün; ben devlet memuru olduğum halde geçen yıla kadar seçimde oy kullanma açısından adamdan sayılmıyordum. Şimdi yaşını ikmal etmiş herkes sayılacak mı? Elekronik ortam-mernis gibi projelerle bu sayı yükselmiş olamaz mı?Sadece bir düşünün olamaz mı? Kaldı ki; 5 milyon seçmen homojen bir topluluk değil ki sadece belli bir partiye oy verecekler diye türetilsinler.- Kemal Kılıçdaroğlu ve Yeni iddialar.
Can kardeş, olayı çok fazla takip etmedim. Böyle birşeyler olduğunu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın Vakit Gazetesinden belgeyi istediğini ve belgenin de Savcılığa teslim edildiğini okumuştum. Şimdi meblağ ne kadardı ne kadar oldu bilmiyorum ancak gerek siyasi parti kapatma davaları gerekse iki kişi arasında birbirini sahtekarlıkla suçlama hadisesinde pat diye (ikinci gerek bağlacı yukarlardaki başka bir metin için söyleniyor dikkat edilsin) savcı veya mahkeme devreye girmez. Yurt dışından yardım alma konusunda Anayasa'da ve sisayi partiler kanununda açık hüküm vardır ve YCB'sı dava açabilir. Hakaret davalarında ise evvela konunun muhatabı suç duyurusunda bulunmalıdır yoksa Savcı çıkan haberleri doğrudan suç unsuru olarak telakki edemez. Lakin; görevi kötüye kullanmak veya benzeri bir suç nedeniyle her ne kadar bir milletvekili yargılanamaz ise de savcı gerekli tahkikatı tamamlayıp dosyayı Meclise ulaştırmalıdır. Tabii suç şüphesi kesine yakınsa... Ek bilgi olsun dedim...- ANAYASA MAHKEMESİ İKTİSATÇI BAŞKANI HAŞİM KILIÇ ANAYASANIN DEĞİŞTİRİLEMEZ İLKELERİNİ TARTIŞMAYA AÇMA MESAJI VERMİŞ... Mesajı alalım ve tartışalım_mı?
Alman Anayasasında bu maddeler gerçekten var mı bilmiyorum. Onur Öymen var olduğunu belirttiğine göre biz de kabul edelim. Ancak; benden (Benim de Kemal Gözler'den alıntıladığım) metinde Anayasa Mahkemesinin denetimi veya ilk üç maddenin değiştirilemezliği yok. Üye seçiminden bahsediliyor orada. Yine ben; bana göre Meclis her yasayı değiştirebilir diyorum. Bunu derken daha önceki meclisin Tanrı İktidar olmadığını belli ederek diyorum. Değiştirilemez hüküm koyabilmek için böylesi bir güce sahip olmanız gerekir. Yoksa örneğin; Hitler'de Anayasaya değiştirilemez hükümler koyabilirdi. Belki de koymuştur. Ancak; örneğin 1909'da biz II. meşrutiyetiyetle beraber meşruti yönetimin değiştirilemez olduğunu kabul etseydik şimdi Anayasa'yı nasıl değiştirecektik. Farzedelim 1921 Anayasası'na Meclis Hükümeti sistemi değiştirilemez bir ilke olarak konulsaydı... Şimdi tarihin tozlu raflarında bir ütopya sosyal devlet olgusunu yaşıyoruz. Belki çok da uzak olmayan birkaç on yıl sonra sosyal devletten daha iyi bir şey çıkacak karşımıza. O zaman hala bu maddeler değişmeyecek mi? Yine teori olarak; Meclis, Anayasa Mahkemesini kaldırabilir. Ve yine teori olarak 4. maddeyi kaldırabilir. Bundan sonra herhangi bir denetim mekanizması kalmaz. Pekiyi hangi güç onu durduracak. Aslında birşey yapılmak istendikten sonra durdurmaya muktedir bir güç yok. Bunlar teorik şeyler. Konu paralelinde ise; aslında tartışılması gereken cevval laiklik anlayışı. Bana kalırsa Kürşat Bumin'in de isteği bu. Ama herhalde İstiklal Marşını veya Başkent'i tartışmak istemiyordur. Ve yada hukuk devletinin... NOT: Alman Anayasasına böyle hükümler konulması anlayışla karşılanabilir. Nihayetinde Hitler gibi bir örnekle karşılaşmışlardır ve tekrarını istememektedirler. Biz de benzer bir süreç yaşanmadı ama olmaz değildir. Lakin; korunacak o kadar çok madde vardır ki o zaman da niye sadece ilk üç madde denmek zorunda kalınır. Eğitim öğretim hakkı değiştirilemez bir hak olarak korunmamalı mıdır? Haberleşme hürriyeti veya. Veya suçsuzluk karinesi veya yaşama hakkı...Her ne ise; Selamlar...- ANAYASA MAHKEMESİ İKTİSATÇI BAŞKANI HAŞİM KILIÇ ANAYASANIN DEĞİŞTİRİLEMEZ İLKELERİNİ TARTIŞMAYA AÇMA MESAJI VERMİŞ... Mesajı alalım ve tartışalım_mı?
Aslında Mavi olmayan gökyüzü, bildiğinizin dışında birşey yok. Ortada bir metin falan yok. Değiştirilemez ilkeleri gündeme taşımak değiştirilemez ilkeleri yorumlamayı da getiriyor. Değiştirilemez ilkeler her zaman bizim anayasalarımızda olmuş değildir. Demek ki bir anayasa için değiştirilemez ilke koymak şart değildir. Genel bilgiler cihetinden birkaç metni yukarı aldım. Dolayısıyla değiştirilemez ilkeler olması şart değildir. 2. Maddedeki insan haklarına saygılı ifadesi örneğin daha önceki anayasamızda insan haklarına dayalı idi. Haa, burada kastedilen laiklik değil mi? Aslında burada önem arzeden 2. madde. Ve ikinci madde paralelinde katı yorumlanan laiklik anlayışı. Laikliğin çıktığı asıl coğrafyanın uyguladığının çok daha serti uygulanan laiklik anlayışı. Hatta orada ruhban sınıfı için uydurulmuştu bizde ruhban sınıfı yoktur denilmesine karşılık... Pekiyi Haşim Kılıç'ın bu çıkışı doğru mu? Eğer cevval bir laiklik anlayışını eleştirmek istiyorsanız hayır...Laiklik anlıyışının değişmesi için anayasanın değiştirilmesi gerekmez. Her halükarda anayasada laiklik bulunacak bulunmasa dahi uygulamada olacaktır. Böyle olunca; anayasanın ilk üç maddesinin tartışmaya açılması demek anayasanın ilk üç maddesini değiştirelim demek değildir. Anayasanın değiştirilemeyen maddelerini (bana kalırsa değiştirilemeyen madde olmaz meclis her türlü yetkiye sahiptir-yok o kadar da değil gibi antitezler gelebilir ancak uygulanmak istedikten sonra onu durdurmaya mukadder olacak gerçek bir güç var mı düşünmenizi rica ediyorum) değiştirmenin bir manası yoktur ancak Anayasanın değiştirilemeyen maddelerini doğru yorumlamanın bir önemi vardır. Değiştirilemeyen maddeler tartışmaya açılıyorsa bunun yorumu tartışmaya açılıyordur. Özellikle laiklik'in yorumu tartışmaya açılıyordur. CHP'nin laiklik yorumunu okuyanlar oldu mu bilmem ancak benzer kanaate anayasa mahkemesi de sahip olarak laikliki yorumlamaktadır. Böyle olunca o laiklik bir baskı aracına dönüşmektedir. AKP veya Kılıç'ı samimi bulup bulmamakta serbestsiniz. Kılıç konusunda birşey diyemem ama AKP konusunda haklılık payınız çok yüksek. Seçimden büyük bir galibiyetle çıktığı zaman Anayasa değişikliğini hemen gündeme almalıydı. Arkasında muazzam bir destek vardı ve baştan sona yeni bir anayasa yapması gerekiyordu. 1982 anayasası bir ton değişiklikle bugüne geldi aynı metni alıp dahi bir yasa halinde geçirseler en azından askeri yönetimle bir anayasanın bu ülkenin kaderi olmadığını göstermek açısından daha iyi olurdu. Devleti değil halkı öne alan bir anayasa yapılması şarttır. AKP bu sebeple anayasa sınavını verememiştir. Ancak; konu paralelinde Kılıç'ın Anayasa Mahkemesine nasıl olup da üye olduğu sorulmaktadır. Bunun için de bir engel olmadığı görülmüştür sanırım. Hatta tüm dünyadaki uygulamaların benzer olduğu da görülmüştür... Saygılar...- TÜRBANLI CHP'LİLER
Biri olmazsa öteki ha...******! İngilizceden anlamam ancak bu kadar...! 1. soruyu sorduğunuza göre evet istiyorum ama sokakta da kadınlara müdahe edilmesin mi acaba... 2. Yok o kadar da değil ama ben yine de kadınların sokaklarda başörtüleri ile bulunmasını istemiyorum... Bu iki soru kafanızı hep meşgul ediyor anlaşılan. Çünkü; CHP, Anayasa Mahkemesine başvururken yukarda alıntıladığım şekilde bir ayrımcılıktan ve görünürlüğün ayrımcılığı tetikleyeceğinden bahsediyordu. Hal böyle olunca sokakta da ayrımcılık yapılabilirdi. Hasılı; aslında sokakta da istenmiyor ama İran gibi de olmasın deniyor. Ha, bu arada İran'dan örnek göstermek de süper olmuş.... Pekiyi ikisini de istemiyorsunuz o halde CHP ne yapmalı mıydı? Bunu değil. Türbanlıları ve özellikle üniversitede türban takmak isteyenleri laik demokratik devleti yıkma konusunda bir fikri benimsemiş olanlar olarak telakki edip (1989 kararını 2008'deki dava başvurusu için emsal olarak kabul ettiler) ******... CHP'yi eleştirenlerden biri benim. Ancak; ben CHP'yi hem türbana karşısınız hem de türbanlılara kuca açıyorsunuz diye eleştiriyorum. CHP'nin bahsini ettiğiniz gibi bir amacı varsa ve gerçekleştirmek kötü sonuçlanacak diye yapamıyorsa bu da onların takiyyesidir. Diyelim ki; bu konudaki iki durumun da meydana gelmesini istemiyorum o halde CHP'yi eleştiremeyecek miyim? Sahi demir, niye böyle garip bir soruyu bizlere kazandırma yolunu seçtin. Yoksa sadece hem CHP'li olup hem de şu anki açılımı eleştirenler miydi sorunun muhatabı...O zaman CHP'yi eleştirenler diye sormazsan daha iyi olurdu...Bu arada birşey daha anlaşılmış oldu ki; CHP'liler (den bazıları) aslında türbanın veya başörtüsünün tamamen yasak olmasını istiyorlar ama sokakta dahi türbanlı avını bu zorunlu kıldığı için yok yahu o kadar da olmasın dedikleri için henüz böyle bir yasa teklifi vermemişler. Tunus mu vardı böyle bir ülke olarak...- ANAYASA MAHKEMESİ İKTİSATÇI BAŞKANI HAŞİM KILIÇ ANAYASANIN DEĞİŞTİRİLEMEZ İLKELERİNİ TARTIŞMAYA AÇMA MESAJI VERMİŞ... Mesajı alalım ve tartışalım_mı?
Hukuku veya yasayı yarım bilmek bir takım yanlışları sonuçlar. Tarihimizde çokça görülen birşeydir hukuk eğitimi almadığı halde mahkemede hakimlik yapmak. Bu üstelik aldığı kararlar tamamen siyasi konuları içeren Anayasa Mahkemesi de değildir. Direkt ceza hukukunu ilgilendiren konuları içeren noktalarda da bizde bazı mahkemeler hukuk eğitimi almayanların katılımıyla oluşmuştur. Bu tespiti yaptıktan sonra; Anayasa Mahkemesine üye seçimini belirleyen bir norm vardır. Seçim şekli Anayasa'da belirtilmektedir. Buna göre seçimi gayet normaldir... Pekiyi dünyanın geri kalan ülkelerinde neler olmaktadır. -http://www.anayasa.gen.tr/aym-uyesecimi.htm- Mesele hem siyasi olaylara bakmak hem de cezai müeyyide gerektirecek davaları incelemek en azından hukuk eğitimi almış olmayı gerektirmez mi sorusudur. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla bir takım davalara bakmaktaysa da bu suçlar adi suçlar değildir. Görev ve göreve ilişik suçlardır. Örneğin adi bir adam öldürmeden dolayı ceza davası genel mahkemelerde görülecektir. Yüce Divan sıfatı örneğin ihaleye fesat karıştırma, zimmet, irtikap, görevi kötüye kullanma, görevi ihmal gibi suçlar için geçerli olacaktır. Bu durumda ise; Sayıştay'dan üye olması belki olayı kolaylaştıracaktır. Nihayetinde buna benzer davalar genelde para davaları dediğimiz türden davalardır. Ancak; yine de ortada bir sorun yok değildir. Pekiyi bu sorunu aşacak bir mekanizma var mıdır? Anayasa Mahkemesine üye seçiminde daha çok sivilliği talep etmek şarttır. Hukukçuların her şeyi öngörmeleri mümkün değildir bu sebeple toplumun çeşitli kesimlerini temsil eden birilerinin de Anayasa Mahkemesinde bulunması şarttır. Aynı zamanda hukukun ne olduğunu söyleyebilecek bu kesimlerin Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için yeterli olabilecek deneyime sahip olmaları gerekmektedir. Belli süre kamu görevlisi olmak mesela uygundur. Zaten maddenin şu anki halinde bu vardır. O halde sorun Yüce Divan sıfatıdır ancak bu sıfat yargılanan kişilerin nüfuzları dolayısıyla başka bir kuruma da bırakılamaz. O halde Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinin davalara bakması mı gereksin yoksa yine Anayasa Mahkemesi gibi ancak sadece hukukçulardan oluşan üyelerden müteşekkil ayrı bir Yüce Divan mı kurulmalıdır. Bu sorunun şu anda soruluyor olması; Haşim Kılıç'ın açıklamasına denk geldiği için bağcıyı dövmek mesabesinde bir hal alıyor. İsteyenler Kemal Gözler'in sitesini ziyaret edebilirler. Benzer birkaç tane süper makale var... Ben, konunun gerisine karışmak istemiyorum ama Haşim Kılıç'ın ne söylediği hala buraya tam metin olarak taşınmış değil...- Öğrenci bursları.
Haberi duyduğumda bayağı bir içim burkuldu. Saat sabahın 6:50'si. Her sabah olduğu gibi (cumartesi-pazar hariç) haberleri dinliyordum ve bu meşum haberi duydum. 98 Yılında biryerlerden burs verilecekti. Bana aylık 30 YTL ile 50 YTL arasında bababanktan para geliyordu. Bir cemaat evinde kalıyorduk. Ve bir burs talep edilen kuruluşun hazırladığı formu doldurmamız istenildi. Ailesinden 1 lira gelen, 1-3 lira gelen, 3-5 lira gelen ve 5 liradan fazla gelen diye şıklar vardı. Bursu talep etmemiz durumunda aracı olan zatın da devreye girmesiyle verilmemesi mümkün değildi. Talep edecektim ama bu bursun kimlere verilmesi gerektiğini ailesinden 5 lira dahi gelmeyenler olduğunu görünce vazgeçtim. Başlangıçta 4 kişi kaldığımız eve Hukuk Fakültesi üçüncü sınıfta okuyan bir abimiz dahil oldu sonra. Yazın Ankara'da bekçilik yapmıştı. Ailesinden hiçbirşey gelmiyordu. O parayı Ekim ayından Haziran sonuna kadar yetirmesi gerekiyordu. Anlatayım. Bir evde 6 kişi kalıyorsunuz. Günlük üç olmazsa da iki öğün kesin yemek zorundasınız. Gençsiniz. Okulda bir-iki çay içmeseniz olmaz. Kafanızı o ağır derslerde kaldıramazsınız. Öyle ki; çok fazla ekmek tükettiğimizi farkedip taze ekmek almaktan vazgeçirmişti bizi. Hoş, benim tuzum kuru. Zaten üçüncü sınıfta memuriyete girdim, ailemden de iyi para geliyordu ama o abi gibi ailesinden hiç para gelmeyenler vardı. İki çocuğu aynı anda ancak ikinci öğretim öğretmenlik kazanan halamgil geldi. Şimdinin parasıyla 800YTL maaş. Biri Konya'da biri Erzurum'da okuyan iki çocuk. Kime yetecek. Bir taraftan kitap-harç parası, bir taraftan yol, bir taraftan yemek parası. Dile kolay; şehrin ortasında hergün sabah 5:30'da kalkıp kendi geçimleri için inek beslediler. Her cumartesi-pazar günü ota gittiler. Adana'nın o kavuran yazlarında mısır tarlalarının içinde sırtlarında çuvallarla ot taşıdılar. 20 Yıllık bir bisiklet'in üzerine atarak bu otu getirdi halamın kocası. Bu adam bunları 40'ından sonra yapmak zorunda kaldı. Saat 7:30'da hizmetli statüsünde çalıştığı notere gitti. Allah'tan başbakanlık gibi bir burs çıkmıştı da biraz olsun ama biraz olsun rahatladılar. O adam çocuklarına burs bulabilmek için kaç kapıya gitti. Gitmek zorundaydı. Hayatında MHP'den başka partiye oy vermediği halde kim burs verecekse hangi belediye hepsine gitti. Sadece kızına başbakanlıktan başbakanlık bursu. Ve sadece bir yıllığına kaymakamlığın verdiği cüzi bir burs. Hem öğrenciler hem de birçok veli için bir kurtarıcı, bir kapı daha kapandı. Bunu yapanlar kınayı ne yapacaklarını biliyorlardır umarım. Ne mi anlatıyorum. Bir parti oy kaygısı ile geleceğin umutları olan kardeşlerimizi nasıl belaların içine atmıştır bunun farkında mı acaba? Pekiyi o bursu bir belediyeden alan hangi öğrenci; aha bu belediye bana burs verdi o zaman ben de ona oy vereyim diyecek. İşin şakası bir yana o öğrencilerin bir çoğu orada oy da kullanmayacaklar. Belediye hangi saikle burs verirse versin öğrenci pekiyi hangi saikle oy kullanacak. Fakir ve birikim bakımından yeterli donanıma sahip olmayan kesim kömürle kandırılırken fakir ancak donanıma sahip olanlar da bursla mı kandırılıyor. Şimdi bu başvuru ile bu gençler CHP'nin daha fazla korktuğu Nurculara-Işıkçılara-Süleymancılara-Nakşilere ve başkaca adları neler olursa olsun onlara sığınmayacaklar mı? Onlara sığınmayıp da kimlere sığınacaklar. Bence bu başvuru ile CHP; bu gençlerin oyunu tamamen kaybetmiştir. Size para verene belki oy vermeyebilirsiniz ama aldığınız ve eğitiminiz için büyük bir önem arzeden paranın size verilmesini engelleyene de kolay kolay oy vermezsiniz... Keşke CHP'nin noteri (AKP'nin de bir noteri vardı değil mi) konumundaki Anayasa Mahkemesi en azından öğrencilerin durumunu düşünerek iptal etmese idi. Ama kimse öğrencileri düşünmüyor.- İmam nikahlı eşe tazminat!
Metni yazdığımda henüz Milliyet Gazetesine bakmamıştım. Gazetenin 14. sayfasında Melih Gökçek'in "Gay" lerden örnek vererek türbanın serbest bırakılmasını salık verdiğine dair bir metinle karşılaşmak mümkün. Aha yine olmuştu olan. Bir espri yaptığımda daha sonra birileri de yapıyordu şanstan aynı espriyi ve o espriyi sanki ilk defa o yapmış gibi oluyordu. Bir sövgü, bir espri, bir yakıştırma, bir kanıt, bir yol ilk defa siz deneseniz de popüler olmuş biri tarafından da söylenirse sizin söylediğiniz güme gidip onunki kalabiliyor. Şu anki durum bu değil ancak benzer birşey var. Gay'lerle ilgili cümle kurarken Gökçek'in böyle bir yaklaşımda bulunduğunu bilmiyordum. Bilseydim, başka bir tarz üzerinden giderdim. Her ne ise; Siz Gay yerine başka birşeyler koyabilirsiniz. Selamlar...- TÜRBANLI CHP'LİLER
Traitor diye bir film izledim birkaç gün önce. Takiyye'nin ne zaman yapılacağı hakkında muhteşem bir replik vardı. Anlaşılan CHP ölüm kalım savaşı veriyor. Şaka bir yana...İkna odaları mucidi Nur Serter ablam da döktürmüş. Her ne ise; herkes CHP'nin türbanlıları ne kadar sevdiğini biliyor. **** var ya hani halk olmazsa ne güzel yönetirim ben bu ülkeyi demiş ya bir adam. Demiş mi? Benzer birşey demişti. Seçim olmasa veya muhalefet olmasa CHP tek parti olsa var ya ne güzel olacak. Hay gözünü sevdiklerim, daha neler yapacaklar bakalım. Yukardaki ikinci alıntı Anayasa Mahkemesine başvuru metninden bir kısım noktalar... Selamlar...- İmam nikahlı eşe tazminat!
İmam nikahı denilen anlamsızlığı dinde varmış gibi göstermek... Bunun üstüne bir de imam nikahlı eşlere haklar tanımak... Bunları söylediğinizde bazı önemli konular ortaya çıkar. 1-İmam nikahı var mıdır yok mudur sorusu 2-Tasarıdaki maddenin neresinde imam nikahı geçiyor 3-Tasarıdaki ilgili maddeden sadece imam nikahı ile birlikte yaşayanlar mı yararlanacaktır Bu sorular pek fazla kafa kurcalamaz. İslamda imam nikahı adı altında bir birliktelik yoktur. İslamda meşru evlilikler vardır. Evliliğin şartları mezheplere göre değişebilmekte ise de (Şafiilikte; kızın evliliği için velilerin muvafakati şartı olmasına rağmen hanefilikten bazı ulema şart olmadığını belirtmiştir) Her ne ise; Mehir, iki ayrı cins, tanık...Bunların içerisinde imam yoktur. İmam sadece dua işine yarar. Başka biri de bu nikahı kıyabilir. İslam nazarındaki meşru evlenme budur. Bu meşru evlenme Türkiye Cumhuriyeti Devleti hukukunda tanınmamaktadır. Pekala olabilir. Bir devlet bir dinin koyduğu hükümleri tanımak zorunda değildir. Ancak; bir devlet vatandaşlarını koruyucu önlemleri almak zorundadır. Nasıl mı? Tasarıda ki maddede ölenin ardından kimler kalıyorsa ona kimler yakınsa; manevi tazminat talep hakkı getiriyor. Tasarıda imam nikahlı eş veya başkaca birşey geçmiyor. Diyelim ki; flört hayatı yaşayan 2 insan (pekala uç örnek olsun- iki gay). Bunlardan birinin çalışma gücü yok ve diğerine de çalışan bakıyor. 8 yıldır aynı evi paylaşıyorlar. Hastalıkta, sağlıkta, iyi günde kötü günde hep birlikteler. Bu birlikteliği cinselliğe bağlamayın. Tamam onlarında bir cinsel hayatları var da pek düşünmeyin. Nihayet azrail'in yamağı diyebileceğimiz Hüdayi alt katlarında oturan mutlu "çift'in" koca olanına üst kattan operatör bir saksı postalıyor. Saksıyı büyük bir şaşkınlık içerisinde kabul eden koca, 8. kattan aşağıya saksıyla beraber iniyor. Tabii bu iniş merdiven kullanmadan olduğu için koca hakkın büyük ihtimal gazabının yolunu tutuyor. Geride göze yaşlı bir karı/koca kalıyor. Ne olacak. Belli değil mi? Madde bu şekliyle yasalaşırsa ikinci koca; Hüdayi'den tazminat isteyecek. Yakınları ifadesi kaldırılır da başka bir ifade konulursa o kadar yıl birlikte olduğu adam niyazi olmuş olacak... Şimdi deniyor ki; bu madde imam nikahını özendirir. Pekiyi nasıl özendirir. Ölene mirasçı değilsiniz. Bu maddenin gerçekleşebilmesi için hukuk dışı kocanızın tahtalıyı bulması gerekiyor. Buna mukabil 2 yıllık bir dava sonucunda kocanızın hakkından gelenden manevi bir tazminat alabilme ihtimaliniz mi imam nikahını özendirecek. Haa, manevi tazminat olarak Yargıtay'ın yaygın ictihadlarına bakıldığında tazminat miktarını ne kadar az tuttuğu filan unutulacak. Yahu yapmayın. İmam nikahlı eşin çocuğu adama mirasçı olabiliyorken siz nasıl olup da manevi tazminatın özendirileceğinden filan bahsediyorsunuz. Kimse; yahu kocamı biri öldürürse ben ondan manevi tazminat isteyebiliyor muşum o halde hemen bir adam bulup onunla imam nikahlı yaşayayım demez. Ondan sonrada Allah'ım hayırlı bir ölüm nasip et de kocama bir an evvel bir uçağın altında kalarak can versin diye dua etmez. Düşünülen madde herkes için geçerli olabilecek bir maddedir. Kısır düşünüp de kurban edilmesi taraftarı değilim. Selamlar...- İmam nikahlı eşe tazminat!
*** Vakit darlığı nedeniyle açıklamayı kısa keseceğim. İki kanunun birbirine aykırı hükümler barındırması anayasaya aykırılık sorunu oluşturmaz. Anayasaya aykırılık kanunun bizzat anayasaya aykırı olması nedenine dayanır. Yine kanunu Danıştay'a götüremezsiniz. Teferruatta; iki kanunun birbirine çelişen hükümleri aynı konuyu düzenleyen metinler ise sonrakinin öncekini ilga etmesi gündeme gelebilir. Burada da özel kanun genel kanun gibi ayrımlar vardır. Somut norm denetimi de düşünülmelidir. Ancak her halükarda anayasaya aykırılık kararını Anayasa Mahkemesi verecektir ve Anayasaya aykırılık kararı çıkartılan metnin Anayasa Aykırılı olup olmadığını içerir. Birbirleriyle aynı etkiye sahip iki kanuna aykırılık noktasında karar vermez. Bu konu Yasama Meclisinin hüküm ve tasarrufu altındaki bir olaydır. Ancak; aynı konuyu düzenleyen iki farklı kanun Anayasaya aykırı olursa ancak o zaman belirttiğiniz şeyler gerçekleşir. Vikipedia kanun hiyerarşisinin sonuna ictihadı koyarak bir yanlışlık yapmış gibi gözükmektedir. Ve yine parantez içerisine (Danıştay ve idare Mahkemeleri) ni onlar koyduysa bir hata var demektir. Danıştay ve idare mahkemelerinin kanunları denetleme noktasında hiçbir yetkileri bulunmamaktadır. Kanunun altındaki işlemler açısından bu geçerli olabilir ama Orada da idare mahkemesinin yetkisi bulunmamaktadır. Danıştay yetkilidir. İctihaddan kastedilenin İctihadı birleştirme kararı olmadığını düşünüyorum. Selamlar...- İmam nikahlı eşe tazminat!
Burada, madde 230/4’te bahse konu olan evlilik iptali, resmi evli olan kişinin evliliği olmasın sakın. Bu durumda, kanunda bir abeslik olmaz. Şöyle ki; o kişi, resmi evli olduğu sürece imam nikahlı eşten dolayı suç devam eder. Resmi evliliğin sonlandırılması/iptali durumunda, yani; boşanma halinde, suç devam etmediğinden ve henüz de tespit edilmediği için zaman aşımı süresinin başlamasının söz konusu olması mantıklıdır. Sanırım, bu noktayı atlamışsınız... Hayır, atlanılmış bir nokta yok. Sizin atladığınız bir nokta var. "Evliliğin İptali" noktası. Boşanma ile sona erme veya herhangi bir nedenle sona ermeden bahsedilmiyor. Evliliğin iptalinden bahsediliyor. İptal çok farklı bir olgudur hukuk nazarında ve boşanma ile hiç alakası yoktur. İptal durumunda sonuç boşanma ile aynı olabilir ama boşanma ile hukuki yapısı farklıdır. - 5,5 MİLYON SEÇMEN NEREDE ?
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.