bekir tarafından postalanan herşey
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Hangi yayın organlarını izlediğim hakkında en ufak bir fikriniz yok. Sizinkisi hakkında ise, bu sloganlaşmış soru sayesinde benim bir fikrim var. Büyükleriniz derken; birilerinin çıkıp bu bayağının da aşağısı (kimdendi bu replik) yaklaşımı komikliğin dibini bulmak olarak niteliyorum. Ki, komikliğin dibi ****** özdeştir benim mizacımda... Yazılarımı eleştirmekte tabiki haklısınız ama dumura uğrayıp da bana cevap vermek noktasında bir daha düşünün...
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Lostsoul, ben Şehitlerin derdindeyim; sen neyin derdindesin... Banane bunu hangi gazete dile getirmiş, hangi yayın organı söylemiş. Kalkıp Cumhuriyet sorsaydı yine tavrım aynı olacaktı. Taraf bu soruyu dün sormuştu. Yine, dün bir komutan açıklama yapmış ve yukarda bu konuda bilgi de veriliyor yazının içinde...Ben, neyi sormuşum dikkat ettin mi? Sorumlu kimse hesap versin dedim. Yine sorulan sorular içerisinde doğrudan ordu mu hedef alınıyor yoksa savsaklamalar sayılarak bu işte kusuru olanlar mı ortaya konulmaya çalışılıyor... Takmışınız kafayı AKP ve yandaş medya vakıasına...Arkadaşım 15 tane genci yitirmişiz...Bunun sorumlusunu kim, hangi saikle sorarsa sorsun ama birileri sorsun...Prim mi yapmak istiyor; sorumluyu arasın ve prim yapsın. Sorumluyu bulsun da ondan sonra prim mi yapar başka birşey mi yapar canları cehenneme... 15 genci yitirmişiz, hayatlarının henüz en erken çağlarındaki 15 genci...Aynı yerde kaç genci yitirmişiz...Hükümetin yaptıklarıymış yapmadıklarıymış...Bunda hükümetin zaafı varsa o da ortaya konulsun ama bununla hükümetin ne alakası var...İlgili makam abuk-subuk cevaplar vermiştir. İlgili makamın cevabını beklemeden kast fikrine varmakmış. Ben, tedbirsizliğin doruğa ulaştığı noktada kast fikrine inanırım. Bu olay, kastla mı yapıldı. Yukardaki denklemime göre evet. Bu kadar tedbirsizlik bana göre kastla mümkündür size göre ise taksir olabilir. Ancak; 15 kişiyi ölüme götüren bir yolda kimsenin taksire hakkı/yetkisi yoktur. Bu sorular gazetenin ana sayfasından sorulmuş mudur? Sorulmuştur. Bundan sonra "Genelkurmay Başkanlığı" aranarak sorulmuş mudur demeye gerek yoktur. Gazete manşetten sormuştur. Cevaplaması gerekenler çıkıp cevaplasın. Kaldı ki; bu adreste de görüleceği üzere gazeteciler komutana yukardaki soruların birçoğunu doğrudan sormuşlar ancak komutan sadece içerisinden istediklerine cevap vermiştir... O uzun mesajı okumak zorunda kaldım ya...Neymiş, taşınmasındaki gecikmenin nedeni...Maliyet... Bu cevap da sorulardan ilgililerin haberdar olup olmadığını gösteriyor... Acaba, gerçekten havadan destek gönderilemiyor muydu...Komutan olmaz diyor, zira çatışma bölgesinden daha aşağıya indirmişler askerleri. Haklıdır, çatışmanın ortasına komanda indirmekten bahsedersek,,,pekiyi helikopterler başka iş yapmazlar mı yani asker sevkiyatı dışında...Bir tarihlerde helikopterlerden teröristler üzerine bomba yağdırıldığını mı görmemişmiydim ben...Ne görmüştüm ben...HALİSÜNASYON...****, madem helikopter ve uçaklar sadece bir yerden bir yere adam taşımaya yarıyor ne diye bu kadar para verirsiniz onlara...
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Bugün okuduğum bir yazıda; aynı tren, belli bir noktada 5 defa kaza yapsaydı o işin başındaki bürokrata ne olurdu diye sormuştu biri... Bu kadar tedbirsizlik ancak kastla mümkündür diyecek kerteye geldim desem yeridir. Bu kadar garabet nedir anlaşılır gibi deği. Doğru okuduysam; Bir general, taşın/a/mama hadisesinin ekonomik nedenlerden kaynaklandığını belirtiyordu. Yok daha neler... Beni en fazla düşündürten soru ise; o kadar uzun süre ile çatışma yaşanıyor ancak oraya yeterli eleman/ekipman/destek adı her ne ise bir türlü ulaştırılmıyor...Allah aşkına; ne kadar sürer destek göndermek... Bunun faturası birilerine kesilmeli. Bu acıları hafifletmeyecektir ancak hata, cezasız bırakıldığında yeni hataların da kimseye faturasını kesemez duruma düşersiniz... Taraf'ın ve Vakit'in soruları umurumda değil. Ortada verilmesi gerekli bir hesap var. Kara Kuvvetleri Komutanı mı verir, hava kuvvetleri mi verir, Jandarma mı verir, GenelKurmay mı verir, Başbakan mı verir, Milli Savunma Bakanı mı verir...Kim verirse verecek...Ama, bundan sonra böyle bir şeyin olmaması için alınabilecek her tedbirin alınmasını sağlayacak bir hesap sorma olmalıdır bu...
-
KEMAL KILIÇDAROĞLU vs DENGİR MİR MEHMET FIRAT
- KEMAL KILIÇDAROĞLU vs DENGİR MİR MEHMET FIRAT
Hah...Tam metin için Ntvmcnbc'ye teşekkürler...- KEMAL KILIÇDAROĞLU vs DENGİR MİR MEHMET FIRAT
Zamanaşımı meselesine çok dikkatle dinledim. Yine Ben, Ukrayna'ya hiç değinmedim ki dediğinde kulaklarımın beni yanılttığını düşündüm. Tek Fırat'ın hanesinde başka bir gol vardı. Çifte fatura hadisesi. Ancak, o faturayla ilgili de suçlanma sebebi hayali ihracaat yaptığı idi. Lakin bu konuda da yanlış hatırlamıyorsam bir yargı kararı okundu ve çifte fatura düzenlemenin hayali ihracaat oluşturmadığı belirtildi. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu; Maliye Bakanı ne düşünüyor çifte fatura hakkında filan dedi ama bana kalırsa bu aynen şunun gibidir. Bir münasebetsizlik de burada ben yapayım. Bir adamı zina ile suçladıktan sonra bunu ispat edemeyip de iyi ama sen de ona yan gözle baktın denmesi gibidir. Beni en çok, bütün belgelerin tek tek basına dağıtılması sevindirdi ve Fırat'ın, Kılıçdaroğlu'nun elindeki belgeleri neredeyse zorla alması oldu. Yanlış anlaşılmasın Kılıçdaroğlu belgeleri vermek istemedi demiyorum, Fırat, belgeyi isterken önce elini uzatıp iki defa elinin içiyle ver ver mealinde bir ifade gerçekleştirdi ki; Kılıçdaroğlu zaten belgeyi saklamıyordu ama beni fena güldürdü... Ve başka birşey daha var aklımda. Fırat; Şoför'ün izlenilmekte olduğunu ve şüpheli bir şoförmüş dediğini tamamen demogojiye dönük olarak Kılıçdaroğlu'nun siz iyi bir firmasınızda ...böyle bir şoförü niye alıyorsunuz gibi bir ifadesi vardı...Tartışmanın tam metni inşallah bugün çıkar da görürüz...Akşam'da gördüm ama eksik...Bu arada 94-2003 ile ilgili olarak Bu arada başka şeyler de söylemişti ama tam metin akşamın sitesinde şu anda yok. Biryerlerde bulan varsa lütfen tamamını forma koyabilir mi? Bulduğumuzda daha güzel olacak...Süper bir tartışmaydı...Şu çifte fatura nasıl birşey acaba...İhracaat firması kurmayı düşünüyorum da...Madem hayali ihracaatada girmiyor. İhracaat diye mi yazılıyordu yahu...- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
:P B) :D :D Sanırım yeter ha...1.400 yıl evvel yaşamış birinin bahsini ettiğiniz sözü yok. Evet şu kitaptan aldım demeniz şarttır. Veya internetteki şu siteden aldım demeniz şarttır. Pek yoktur diyorsunuz burada tam da onu yaptınız. Kaynak o kişinin ismi değildir. Kaynak o kişinin ismini kendi kitabına, makalesine alan kişinin kitabı veya makalesidir. Hatta o kişi dahi tutup bu ifadenin nerede, hangi kitapta geçtiğini belirtmektedir... Yeter yeter...Bundan sonrası iyice traji-komik oldu...Gülecek hal bile kalmadı...Bir daha yalan/la dolanla savunma yapmaya kalkmayın...- K E R İ Z F E N E R İ
Sanki şu kırmızılı yerde sosyal devlet ile sosyalist devlet karışmış mıdır ne? Şaka şaka...Sosyal Devlet olgusunun gelişmişlik/az gelişmişlik olgusuna bağlı olarak sosyal hayata aktif müdahalenin şekli ve kuvveti değişebiliyor. Biz az gelişmiş bir devlete sahip olduğumuz için bahsini ettiğim yardımların yapılması bile muazzam olarak addedilebiliyor. Halbuki sosyal devlet gerekli çabayı gösterdikten sonra dahi hala toplumda muhtaçlar bulunursa onlara da yardım elini uzatmalıdır. Sağlık sistemi gerçekten iyi yönde bir değişim geçirmektedir. Özellikle SSK Hastanelerinin Sağlık Bakanlığı teşkilatı içerisine alınması, Devlet Hastanelerinde çalışan doktorların ya o ya bu denilerek özel muayenehanelerini kapatmak zorunda bırakılmaları, özel polikliniklere rahatlıkla gidilebilmesi (hiç şüphesiz bu yapılan Devlet Hazinesine çok büyük bir yük getirmiştir ancak hastanelerin yükünü de bir o kadar hafifletmiştir), yine sevk zinciri denilen önce sağlık ocağına, sağlık ocağının uygun görmesi durumunda 1. basamak sağlık kuruluşu, oranın uygun görmesi durumunda 2. basamak sağlık kuruluşuna gitmek gibi saçma sapan şey kaldırılarak doğrudan üniversite hastanelerine gidilebilmesi toplum adına sevindirici bir şeydir. Ve hatta sadece Devlet Memurlarının gidebildiği birçok hastahanenin yeşilkartlıya da, Bağ-Kur'luya da SSK'lıya bakacak şekilde yapılandırılması ve son olarak SGK gibi bir kuruluşun kurulması bu alandaki süper güzelliklerdir. Şimdi Aile Hekimliği gibi bir sistemin getirilmesi çabaları var. Sevk zincirini eski hale getirmeye düşünüyorlar ki; inşallah bu geri anlayıştan acilen vazgeçerler. Her ne ise; güzel şeyler de oluyor. Kötü şeyler de oluyor. 255 YTL açlık sınırı belirleyebilecek bir kurumunuzun olması, bunu belirleyen adamların hala o görevde duruyor olması mesela bir kötülüktür. Asgari ücretin ev kirasına yetmeyecek durumda olması sosyal devlet anlayışıyla idare edilemez. Bu sert/azgın/aşağılık/liberal-kapitalist devletten başka bir şey değildir. Bu asgari ücret; patronun servetine servet katmasını sağlarken, işçinin açlıktan ölmemek için nasıl bir mucize gerçekleştirdiğini de bize göstermektedir. Bu nasıl bir anlayıştır ki; asgari ücret bu kadar az tutularak zenginlik işçilere ödenen ücret üzerinden sağlanıyor. Burada birşeyi de ifade etmek gerekiyor. Devlet gittikçe küçülürken, o her yere attığı, her işe bulaştırdığı elini yavaş yavaş buralardan çekerken ve yerini sermayedarlara bırakırken (özelleştirmelerdeki yanlış tercihleri meselesine girmeyelim) aynı zamanda sosyal hayata (sosyal hayatın ekonomik-istihdam kesimine) müdahale etmesi de zorlaşmaktadır. Devlet, bu sistem içerisinde kanunlar yoluyla bir düzenlemeye gidebilir ki; ortada ssgssk gibi anlayan beri gelsin kanunu ve hem nalına hem mıhına 4857 gibi bir kanun var. Bunun dışında da kendisi bir takım yatırımlar yaparak ekonomik hayata müdahale edebilirdi ki; bu anlayış da belli bazı işleri üzerine alması haricinde geride kaldı. Her ne ise; Yeşil Kart'ın çıkartılması güzeldi ancak bunun muhtaç olan herkese verilmesi ise çok daha güzeldir. Bir devlet için Sağlık sektörü kadar önemli başka bir sektör yoktur. Bir devletin varlığı/büyüklüğü sağlık sektöründe kendini belli eder. Devlet adalet örgütüyle filan da öne çıkar ama sağlık sektörü insanların en fazla devlete muhtaç olduğu sektördür. Umarım bu "Sağlık sigortasız kimse kalmayacak" sözü hayata geçirilir... Bebek ölümleri ile ilgili meseleye gelirsek; hayatta en fazla nefret ettiğim şeylerden biri "Devlet teşkilatı içerisinde bir olumsuzluk yaşandığında yine devletin tepesinden bazı adamların görevlendirilip o işi araştırmaya gönderilmeledir. Bir aralar bu forumda müfettişler bizde genelde suçu açığa çıkarmak için görevlendirilmezler örtbas etmek için gönderilirlervari" bir söz söylemiştim. Yahu 13 çocuk. 13 çocuğa enfeksiyon bulaşıyor-nasıl bulaşıyor niye bulaşıyor, niye aynı anda...Bir hata varsa çıkartın ki; bundan sonra adamlar daha doğru düzgün çalışsın.... Burada bakanlığın tavrına esas olabilecek bir yorumu gündeme getireyim... Geçen yıl, Prof.Dr.Mustafa Avcı; Adana'daki bir konferansta, yanında Yargıtay II.Başkanı da (inşallah yanlış hatırlamıyorumdur) varken: Ceza Kanunu ve sağlık sektöründe işlenen suçlar hakkında bilgi verirken: doktorların aldığı bıçak parası uygulamasına değindi. Yani bıçak parasını verirseniz gerekli müdahaleyi yaparım veya vermezseniz ameliyatta çok da umursamam hastayı yollu beyanlarının açıkça irtikap suçunu oluşturmasına rağmen, Yargıtay'ın çok hatalı bir şekilde görevi ihmalden hüküm verdiğine değindi. Bu iki suç arasında nitelik bakımından çok büyük bazı farklar vardır hemen belirteyim. Evvela Görevi ihmal Memurların Yargılanması hakkındaki kanuna bağlı bir suçtur ve kovuşturulması için izin şartı vardır. İrtikap'ta ise savcı doğrudan dava açabilir. Yine fiilin ağırlığı dolayısıyla arada 7-8 yıl gibi farklı bir hapis cezası vardır. Ve yine İrtikap suçunu işleyen kişi asla devlet memurluğu yapamaz. Görevi ihmalde geri dönüş mümkündür. Hoca; Yargıtay Başkan Yardımcısına dönerek "Yargıtay'ın bu yorumunun kaynağını tam olarak bilmiyorum ama sanırım uzman bir doktorun yetişmesindeki zorluk ve devletin doktora olan ihtiyacı neticesinde böyle bir karar almıştır Yargıtay" demiştir ve Yargıtay Başkan Yardımcısına dönüp baktığında Başkan Yardımcısının hafif bir tebessümle onaylama anlamına gelecek başını yukarı aşağı sallama ifadesine tanıklık etmiştir bu adam... Hasılı; birinin yetişmesi ne kadar zor olursa olsun; ortadaki hayattır ve o ölenlerden bir tanesi çıkıp belki de bırakın doktor olmayın Eistein II olacaktı...- K E R İ Z F E N E R İ
Suç yine millette kalmış ya;aşkolsun... Birinin adam olup olmadığını nasıl anlarsınız...Birini seçmek o kadar kolay mıdır? Hele de; sürekli iki taraf arasına sıkıştırılan bir halkın doğruyu bulması kolay mıdır? (TEZ: CHP mahsus ortalığı gererek tek iktidar tek muhalefete oynamaktadır dersem-Yani beni destekleyenler ve onu destekleyenler bir araya gelsin bu bir savaştır/enteresan bir tez ha...Bu şakaya fazla aldırmayın) Kaç tane hukukçu demişiniz. Çok tane...Çok tane Üniversite Hocası...Ancak, toplumun içinden çıkmış toplumun dilini konuşan, toplumun dertlerini bilen insanların da orada olması gerekir. Komple üniversite hocalarını oraya dikerseniz toplumdan habersiz birçok adamı meclise sokmuşunuz demektir. Bunu derken ağalık sistemini övdüğüm filan yok. Doğru tercihi yapmak gerilimsiz ortamlarda, özgürlüklerin alabildiğine artırıldığı zeminlerde mümkün olabilir. Tercih hakkının çoğaldığı sırada hala yanlış tercih yapılıyorsa o zaman halk sorunludur. ABD Halkı iki defa Bush'u seçerek bu hatayı yapmıştır mesela. Hasılı birilerini suçlamak çok da kolay olmasın. İçimizden çıkan adamlar başımıza geçiyor diyorum. Bazı durumlarda içimizden çıkmayanlarda geçiyor Derwish bunu örneği. Halkın ilk öğrenmesi gereken bilinç: Adam çalışıyor abim, bırak o kadar da yesin'in doğru olmadığı. Halk bunu öğrendiğinde hala aynı adamları seçiyorsa o zaman halka çatalım. Halk, seçimin ne işe yaradığını (bu zamana kadar seçim bir işe yaramadı (bağımsız idari otoriteler de etken olmuyor değil bu yaramamazlıkta) bir türlü anlamadı. İnsan birçok konuya aynı anda değinmek zorunda kalıyor. Halk mı suçlu/Siyasetçi mi? İktidar bozar mutlak iktidar mutlaka bozar mı yoksa zaten bozuğu mu iktidara taşıdık. Bunlar mesele değil. Bu işin içinden de suçlu bularak çıkmak mümkün değil. Şu an bu şekilde bir yürüme var. Bundan onyıllar evvel daha kötüydü. Normalleşmeye başladığımızda (ki normalleşme aslında kapitalizminde bizi götürmek istediği yerdir bana göre) teisti/ateisti birbiriyle elele yürüyebildiğinde (o zamanda homolukla suçlanırlar belki o da ayrı hikaye) hala yanlış tercih yapan bir halk varsa suçlarız... Mesele; bu normalleşme nasıl yaşanacak. Bunun sihirli değneyi maalesef "bana göre" YOK. Bizim gibi azgelişmiş/gelişmekte olan ülkelerde zaten doğal olan gerilimdir. İlerleme var mı? Olma mı? Hem borç artıyor hem gsmh artıyor. Ben mesela gelişiyorum. 5 yıl evvel 65'idim şimdi 75'im. Tek sorun boy aynı duruyor. Hasılı; BİRGÜN MUTLAKA...Hele biz kendimizi o kadar da suçlamayı bir bırakalım yahu.. Birşeylerin boşluğunu birşey dolduruyormuş. Evet. O halde o mekanı boş bırakmamak gerek ki; herşey o zaman asli karakterine döner. Boşluğu dolduran şeyin asli karakteri neymiş onu da o zaman görürüz/şimdi de biraz görüyoruz ya mesele o değil... Sosyal devlet; Yahu o kadar da a/sosyal bir devletimiz yok. 65'lik maaşı veriyor, yeşilkart veriyor, sakat ve muhtaçlara maaş veriyor, ulaaa kömür yardımı bile yapıyor ya hu...Yeter mi? Yetmez ama hiç yok da değil. Eğitimle ilgili ise gerçekten sosyallikten hiç de nasibini almamış bir devlet var ortada. Düzelecek siz merak etmeyin...Halledilecek...Niye mi/neye mi güveniyorum... CYRANO'ya güveniyorum. Alio'ya güveniyorum. Yurdumun güzel insanlarına güveniyorum. Suheda'ya da çok güveniyorum da o bazen çok sinirli olabiliyor Güne önce negatif bir tarzla başlayıp ardından nasıl başardımsa "Herşey çok güzel olacak"-"Hayat Güzeldir" havasına iyi büründüm ha..."Yarından sonraki gün" daha da güzel olacak...(Çünkü---TATİL)- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Sağlıklı kaynak gösteremedin denmiş. Biz yeterli kaynağı gösterdik, ki kaynak alıntı yapılan yerdir. Ben, alıntı yaptığım yeri gösterdim. Siz ise yazdıklarınızın bırakın alıntı olduğunu belirtmek; bu metinleri bir makaleden alıp yazılarınızın arasına yerleştirdiğinizi söylediğimde dediniz. Tabiki; dini bilgim tefsircilik seviyesine ulaşamaz. Ben, Arapça'da bilmiyorum. Bu noktada kendilerine itibar ettiğim insanların yazdıklarına bakıyorum ve o yazılanları foruma taşıdığımda nereden aldığımı en ince ayrıntısına kadar belirtiyorum. İbni Teymiyye hakkında yeterli malumatı size zaten verdim. Ve hatta dedim ki; İbni Teymiyye'nin bahse konu yorumu yapmasına neden olan Ahzab Suresi 59. ayettir dedim. İbni Teymiyye'nin Selefi görüşlerini çok katı/çok tutucu şekilde yorumlayan Vehhabilikle ilgili de olumsuz bir cümle serdettim. İbni Teymiyye'yi size niye methedeyim. Siz kötülemeye kalktınız bilgisizce; ben de başkaları bu bilgisizliğe dahlolmasın diye gerekli açıklamayı yaptım o kadar. Keşke İbni Teymiyye'nin tırnağının ucu olabilsek. Düşünceleri uğruna ölüme korkmadan yürüyen bu inanılmaz şahsiyet hakkında önce bir takım şeyleri öğrenin ondan sonra tartışırız. Türbanın Kur'an da yeri yoktur demişsiniz. Ben var demedim ki; Ben; başı örtmek Kur'an'ın emridir diyorum. Bunu türbanla yapanlar sadece aynı emri farklı bir tarzla yerine getiriyorlar o kadar. Kur'an başın örtülmesini emretmiş ve aynı örtü ile göğüslerin kapatılmasını. Siz, isterseniz kafanızın önünden bir puşi bağlayıp yapın bu işi isterseniz entarinizin uzun kısmını dolayıp bu beni ilgilendirmez. Denmiş ki; tartışırken karşıdaki insanın görüşlerine saygı içerisinde...Bu söylediğiniz kişinin kendi görüşleri ile alakaladır. Kendi görüşleri değilse en azından bunların şöyle şöyle söyledikleri var ben onlara itibar ediyorum dediğinde saygı içerisinde tartışılır. Başkasının görüşlerini çalıp da kendisininmiş gibi sunmaya ve bu özellikle kendisine belirtildiği halde hala yok ben o makaleyi falan bilmem tanımam dendiğinde ortaya apayrı bir durum çıkar...Bunun adı Yalanla tartışmaktır. Yalanla tartışmak ise insanı saygı konusunda pek de uygun konuma sürüklemez.. Bekir ne demiş... Politika ne demiş... Biz bütün iddialara tek tek cevap verdik; hatta öyle ki;Cassas'ın Tefsirini bulup evet haklıymışınız onda bahsi geçen şekilde bir hüküm varmış dahi dedik. Cevap veremeyenler, kıvırmaya çalışanlar kimdir belli oluyor. Ben, bu rez.illiği niye mi ortaya koymaya çalışıyorum. Yukarda bir yerlerde bir arkadaşın orta kısmını almadan kırmızı ile büyüterek verdiğim metni var. Ondan ufak bir cevap bekliyordum ama nafile...Ondan da cevap gelmedi...Senden zaten bir beklentim yok... Haaa, araştırmaya sizin teşvikinizle başlamadım. Siz, sadece yazdığınız (doğruluğu sıfır olan) bir metin yüzünden sinirlerimi debreştirdiniz o kadar. Yorummuş...Başörtüsü farz değilmiş. Bula bula 4 tane kanıt bulmuşunuz. Onun iki tanesi hakkında delil yok, başörtüsün farz olmadığına dair. Bir tanesi Çalışma Ekonomisi Profesörü. Biri kimdi yahu...Ondan sonra da Başörtüsünün farz olduğunun ve zorunlu olduğunu söyleyen siz ve birkaç tane kişinin yorumudur diyorsunuz. Yukarı bakıyorum da Başörtüsün farz olmadığını söyleyen kaç kişiymiş diyorum. Bizimkisi yorum sizinkisi hakikat oluyor ha... İcmanın olduğu yerde onun dışına çıkanlar yorumdur...Ehh, onun dışına çıkmak için de böyle çalışma ekonomisi profesörü olmak şarttır... Hadi iyi günler...- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Bu yazılar tamamen Politika'nın yazılarıdır. Şu aşağıdakiler de ilgili makalenin ilgili kısımları... Yukardaki iki metin arasındaki 7 farkı bulacaklara Motorola C 117 cep telefonu hediyedir. Tabii, ikinci el. Bulabilirsem. Pekiyi biz bu iki metni neden bir araya getirdik. Yukarda tam metnini ondan sonra da ilgili yerlerini verdiğim makaleyi hiç okumadığını söyleyen tanımam etmem diyen biri olduğu için. Kimdir bu; Politika.... Hadi tamam bunları ilk defa sen söyledin ve M.bilmem KİM'de senden kopya çekip o makaleyi yazdı diyelim. İyi de o makale 2004 yılında yazılmış...Haybinkunduz...Haybin google...Sen ne biçim bir meretsin yahu... Bu arada Cassas'ın Ahkâm'ul Kur'an Tefsirinde geçen ifadenin tam metnini dün bir arkadaş bana göndermişti. Bu tefsir makalede geçen bilgiyi aynen içeriyor. Said Bin Cübeyr'in de söylediği (kesin delil yok) bir söz var diyerek bir metin gösteriyor. Ancak; benim de üzerinde önemle durduğum gibi o arkadaşım da bunun üzerine eğiliyor. Sadece Said Bin Cübeyr'in sözünü söylemiş ancak kendisi bir yorumda bulunmamıştır. Veya başın açık olup olmamasının yorumunu yapmamıştır. Hasılı arada sırada doğrular da çıkmıyor değil...Selamlar...Aramızdaki fark budur işte Politika... HAKİKATEN NE İYİ OLURDU DEĞİL Mİ!?- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Makalemizin açık metni şurada dursun. Ve yukarda kırmızıyla gösterdiğim yerlerin ilgisini de göstereceğim ancak şu an çok fazla vaktim yok öğleyin görüşürüz.- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
---http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?yid=&makale=%DDslam%26%2339%3Ba+G%F6re+Kad%FDn+D%F6v%FClebilir+mi%3F+(10)&id=1728--- Ayyy, ne *********..Kaynak tabi gösterilemez. Kendisi yazmamış ki...Ben de kaç gündür uğraşıyorum... Ehh, kaynağınız belli olduğuna göre; Kaynağın kaynağında bu konuda icma yoktur denilirken sadece 2 kişinin tavrı esas alınıyor. Hatta, yine o kaynakta bunlardan böyle bir bilgi olduğu tartışmalıdır denebilirse de deniyor. Yani ümmetin tamamına yakını böyle anlamış, böyle uyguluyor (ki geleneğe de uygunluktan bahsediliyor) ama 2 kişi, hatta kendilerinden böyle bir bilgi ulaştığı tartışmalı 2 kişi icmaı bozuyor deniyor. Komikliğe bakın. Haaaa, bu arada Said Bin Cübeyr'in de "tâbiun ( sahabe kuşağından sonraki kuşak ) devri müfessirlerinin en ünlülerinden biri olan Said b. Cübeyr ( ölm. 95/713 ) göre de saçların açılması haram değil, sadece mekruhtur." dediği rivayet ediliyor. Sahabeden sonraki kuşaktan. Eh en azından mekruh denilmiş. Mekruhun da ne olduğunu az buçuk herkes biliyor. Hoş görülmeyen, istenilmeyen. Burda hangisi hoş görülmüyor başın ve göğsün açılması mı? Her ne ise; mekruh ile haram arasında fark var. En azından mekruh olduğunu kabul ediyorsunuz galiba. Sünnetten kanıt olmadığı bildirilmiş; Bu konuda kaynak belirtilmiyor sünnetten kanıt olmadığına dair. Ancak; bizzat ben iki tane hadis yazdım daha önce. Sonunda nereye dönülüyor biliyor musunuz? Said Bin Cübeyr'in onaylamadığı bir konuda icma vardır demek mümkün değildir'e...Eee, be arkadaşım; bizzat kendiniz Said Bin Cübeyr ve İmam Malik'in bu konuda söyledikleri hakkında siz değil misiniz...Bir konuda icma olmadığı böyle mi ispatlanır. Bu mudur yani sizin fıkıh bilginiz. Bu konuda icma olmadığı aksi yönde hüküm verenlere bakılarak gösterilir. Aksi yönde hüküm veren bir tek Cassas vardır diyebilirsiniz ancak kaç yılında vermiş o hükmü. (Tam metni hala görmedim bakacağım) iyice baktınız mı? Yine aynı yere bakarak Nur 31. açıkça çıkan tek emrin göğüslerin kapatılması olduğu söylenilmiş. Arkadaşım adama sormazlar mı? O ayet bir bütün, siz nasıl olup da ayetin aynı cümle içerisinde geçen "görünmesi zaruri olanların dışında zinetlerini açmasınlar ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar;" budur. Siz ayetin yarısını alıp da işte bu haram şu kısmı mekruhturu nasıl diyorsunuz. Haa, bir delil daha var. Neymiş; birkaç defa tekrarmış. Hayır, Kur'an'da bazı yasaklar tek bir defa tekrar edilse dahi yasaktır ve haramdır. Ancak, başörtüsüyle ilgili hem ayrıntılı bir düzenleme vardır ve hem de daha da ileri giderek dışarı çıkarken dış elbise adında bir de elbise vardır. İbni Teymiyye'nin yaptığı yoruma mesnet ayette budur. (Ahzab 59) Haaa, bu arada M.Günay Sıddıkoğlu ayetleri yorumlarken bolca atıfta bulunduğu Yaşar Nuri Hoca'nın Kur'an Mealinde de "Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. " ... Yaşar Nuri Öztürk, her ne kadar türban rahibe giysisidir diyorsa da başörtüsü hakkında böyle bir yorumu yok. Demek ki; başörtüsüne o da tam olarak birşey demiyor diyemiyor. Ehh, biz de bir ara sormamış mıydık... ... Eeeee, şimdi ne oldu. İlk önce Kur'an-ı Kerim'in Nur Suresi 31. ayettinde başörtüsü geçmiyordu diyordunuz. Şimdi geçiyor ama takmayanlar mekruh işlemiş olur diyorsunuz. Haa, bunu yaparken nereden hareket ediyorsunuz. Tamamen M.Günay Sıddıkoğlu adında birinin makalesinden. Bakıyorum, kim bu M.Günay Sıddıkoğlu diye...İsminin başında herhangi bir ünvan da yok. Her ne ise; saçmalığın daniskası böyle birşeydir işte... Bunun adına da tartışma diyoruz ha...Biri bir yerlerde gördüğü bir yazıyı noktasına virgülüne dokunmadan cümlelerinin arasına yerleştiriyor, kendinimiş gibi sunuyor. Ve aksi ispatlandığında bizi her defasında demogoji, laf ebeliği ile suçluyor...Bunun adı da tartışma oluyor haa...- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Amma iddialı bir laf daha... Demişsiniz. 1. si kaynak; kitap ismi, yer, sayfa gösterilerek verilir. Bunların hiçbiri yoktu yazdıklarınızda. İkincisi tartışmamıza konu yazınızda belirttiğiniz 4 kaynak vardı. Bunlardan biri İmam Malik'ti, ki biz burada Maliki Mezhebinin başörtüsü konusundaki tavrını gösterdik. Belirttiğinizle esamasi dahi okunmuyor ve tamamen yanlış bir anlamayla hareket ettiğinizi gösteriyor. İkincisi;Hasan El Benna'nın kardeşi idi ki; onun da yeterli islam ilminden noksan olduğunu ve Çalışma Ekonomisi Profesörü olduğunu belirterek es geçtik. Üçüncüsü: El Cassas'ın Ahkam'ül Kur'an Tefsirinde açıklama olduğunu belirtmiştiniz. Ben, tam metni istedim. Henüz metin gelmedi. Dördüncüsü: Sait Bin Cübeyr'in saçların haram değil mekruh olduğuna dair sözü idi. Kaç tane kaynakmış. 4 tane. Pekiyi ben kaç tanesine cevap vermişim. 2 tanesine. Eeee, siz de kalkıp kendi son iki kaynağınızın sözlerinin nerelerde geçtiğini bize gösterin de biz de hayhay, en azından iddianızı destekleyen 100'lerce olmasa da iki tane "YORUM" varmış diyelim değil mi? Yerim sizin kaynağınızı ben... Cevap vermek lüzumunu hissetmiyorum ancak cevap vermezsem tartışmayı izleyenler fikri ve bu dengesizce (tartışanlar arasındaki dengesizlikten/orantısızlıktan bahsediyorum) tartışma yüzünden yanlış anlamalar yaşayabileceği için kes/e/miyorum. Nasip olursa belki yarın Ahkam'ül Kur'an tefsirine ulaşacağım...Yanlış hatırlamıyorsam İqra islam ansiklopedisinde vardı... Haaa, bir de son olarak Politika, farkettin mi yaptığın alıntıda başıörtülü olmanın daha edeplice olduğunu belirtiyorsun. İki şık arasında kalındığında hangisi daha edeplice ise onu tercih etmek edep tavrıdır. En azından artık başörtüsü hakkında zanni bir delil olduğunu kabul ediyorsun. En azından diyorum zira kati bir delil var ortada...Güzel yakında evet varmış ama bana kalırsa örtülmese de olur noktasına geleceksiniz. Allah'ın hidayeti yakındır...- K E R İ Z F E N E R İ
Evde çıplak kızlar dolaşmaz diyerek aslında yazılarımı dikkatli okumadığınız sarahate kavuşuyor. İsteyen Allah rızası için almaz. Allah rızası için Kur'an-ı Kerim alınıp okunur. Allah rızası için başkaca kitap okunmaz. Ben çok zorlama gördüm sizin görmemiş olmanız birşeyi değiştirmez. Saygılar... Birşeyi de düşünmenizi istiyorum. Taşradan kalkıp gidip Türkiye'nin bir ucunda okumaya giden fakr-u zaruret içerisindeki bir öğrenciyi eve alıp, kiradan muaf tuttuktan sonra; şu şu öğrencilere ders vereceksin, şunlara Kur'an öğreteceksin gibi bir zorlamayla (ki buradaki yaparmısın değil yap ifadesidir) nasıl bir bağlılık beklenmektedir bu öğrenciden. Başkalarını çekmek için bazıları feda edilebilir mi?- Bayan Daisy'nin Şöförü - Driving Miss Daisy (1989)
Gerçekten, o başlarda çok konuşan tiple bu kadın nasıl bir arkadaşlık kuracaklar diye merak ediyordum. Morgan Freeman'ın o bilgili ve saygın duruşu pek görülmüyordu filmde. Ancak sonraları iyice filme hakim oluyordu ve arada sırada hiç beklenmedik şekilde gülüyordunuz. Olay nihayete yaklaştığında kendi oğlunu uzaklaştırıp bir dosta, hizmetçi bir dosta sahip olmanın enteresanlığı devreye giriyordu. Yaşlanınca yavaş yavaş dostlarınız yanınızdan ayrılırken insan bu acıya nasıl dayanıyor diye de soruyorsunuz...Hasılı güzel filmdi...- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
İmam Malik'e bir söz atfettiniz kaynak nedir dediğimizde ise; ben size kaynak verdim dediniz... Pekiyi şöyle yapalım. Ebu Hanife; Politika, cehennemliktir dedi. Nerde dedi, ne zaman dedi, bağlamı ne. Bunun neresi kaynak. Ebu Hanife'nin gerçekten böyle bir söz ettiğini nereden bileceğiz. Kaynak istenince; insanlar kalkıp tercümeye yönleniyorlar. Helal beeeaahhh... Gelelim İmam Malik adına söylenenlere ALINTI... Buyrun, kaynak... Demek ki neymiş; Amcanızın sakalı ve bıyığı yok olsa da ona hala diyemezmişiniz... Cassas hakkındaki metne ulaşamadım. Tefsirinde siz bir gösterseniz diyorum ama... Gelelim Cemal El Benna martavalına... Evet Hasan El Benna'nın kardeşi Cemal'in belirttiğiniz cihette sözleri varmış. Ama söylesenize kuzum Fethullah Hoca'nın Amerika'da ikamet etmesine giydirip, Amerikan çıkarlarına göre hareket ettiğini falan söyleyen siz değil miydiniz. Bölme işlerine hizmet ettiğini söyleyen siz değil miydiniz. Şimdi ne oldu da Amerika tarafından ön plana çıkartılan, yazıları Washington Post'ta çıkan birinden medet ummak da ne oluyor. Dahası ne dedim yukarda bir yerlerde. Fıkıhçı olmayanların da ahkam kesmek gibi bir yetkileri yoktur dedim. Pekiyi, sizin Cemal'in eğitimi ne üzerine... ***********************************- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Lütfen, bu konudaki tam metin, tam kaynak bekliyorum....- K E R İ Z F E N E R İ
Bu arada Adalet Bakanlığının izniyle ilgili kısma ufacık değineyim. Çok uzun aslında. Yurt dışında ceza verilen kişiler hakkında bu ülkeye girdiklerinde ayrıca dava açılabilir ancak asıl soru bu işin Türkiye'deki ayağıyla ilgili olmasıdır. Türkiye'de böyle bir yolsuzluk var ise Adalet Bakanlığı'nın iznine gerek yoktur. Savcı doğrudan görevlidir. Burada suçluların iadesinden filan bahsedilmiyor. Bir ayağı Almanya'da olan bir ayağı da belki burada olan bir yolsuzluk iddiası var. Yani ki, savcılar doğrudan dava açabilirler. Saygılar...- K E R İ Z F E N E R İ
Baharr Kardeşim, İnanın işin iç yüzünden hiç haberdar değilsiniz. Samimi bir müslüman olarak ben bir cemaat evinde 6 yıl üniversite hayatı yaşadım. Kardeşim ortaokul son sınıftan itibaren 9 yıl. Diğer bir kardeşim 2 yıl. Okullara kayıtlar başladığında kayıt yapılan yerlere gidip bakın neler göreceksiniz. Ben üniversite okuma kapasitesine gelmiş insanlara salak diyecek kadar geri/zekalı değilim. Ancak, ne kadar zeki, akıllı olursanız olun size sunulan şeyleri düşünmek zorundasınız. Herkes buraya davet edilir ancak davet edilirken söylenilenle içerisine girdiğinizde yapılan farklıdır. Her yerde böyle mi? Değildir elbet ancak birçok yerde böyle bir uygulama vardır. Hizmette bulunan yakın akrabalarım vardır. Bendeki samimiyet ise o öğrenci toplayan gençlerdeki kadar vardı ama ev abisi/ev ablası diye atanan nevzuhur şahısların maalesef birçoğunda yoktu. Madem iyice deşeliyoruz. Her ne ise; bu cemaatin içinde Allah'ın dinine gerçekten katkıda bulunan insanlar var ve yine Allah'ın dinine katkıda bulunduğunu sananlar var ama içlerinde bir de cemaate katkıda bulunmaya çalışanlar var. Hangi akıla sığar illaki zaman gazetesi alacaksınız, illaki şu dergiyi, şu kitabı okuyacaksınız. Risaleler yeter başka hiçbir kitaba gerek yok. Hangi mantığa sığar niye "O klasikleri niye okuyorsun, al eline de *****oku" sığar. Başlangıçta söylenmeyen "bu eve küçük çocuklar gelecek ve siz onlara ders vereceksiniz" cümlesi sonradan niye zorla yaptırılmaya çalışılır. Hadi bakalım gidin üniversiteye de hayır ben yapmam deyin bakalım, hele de bir kız olarak bunu yapın... Kızkardeşim 3. sınıfta bu yurttan ayrılmak zorunda kaldı; küçük çocuklara ders verme, hemen hergün bazı yerlerdeki sohbetlere katılma, Kur'an öğretme, kitap alma (bana en fazla koyan da bu oldu), dergiye abone olma....Zaten derslerinde zorlanıyordu. Devlet yurduna çıktığında kendisi için hoş olmayan bir ortamda kaldı. Gece 3-4'lere kadar sevgilileriyle konuşan kızlar, sigara, çıplaklığa varacak tarzda oda içerisinde gezmeler...Ve bir ton psikolojik buhran...En nihayetinde mecbur geri dönmek zorunda kaldı...Ehven-i Şerr'i seçti yani anlayacağınız...Pekiyi ben, o kızı kayıta götürdüğümde bana ne deniyordu...Ben kayıt yaptırmaya götürdüğümde yanımıza gelip de o kızı kendi yurtlarına almak için dökülen diller neydi...Lüzumu yok, zaten biz şunun selamıyla geldik derken Diyarbakır'daki yurtlardan bizim evlere çıkmak için can atan dostlar geldi...Ben, büyük bir şans eseri Işık yurdunda veya evinde kalmadım. İyi ki de kalmamışım... Işıklar öğrenci arar. Hem de aklınıza sığmayacak kadar...Bahar Kardeş, benim Fethullah Hoca ile bir derdim yok. İçlerindeki samimi insanlarla da bir derdim yok ancak taşrada bulunan bir sürü İŞGÜZAR var ONLARLA ÇOK DERDİM VAR... Gelelim iki-tek nickle yazma meselesine. Ben, birkaç defa şu mozilla denilen tarayıcının ismimi hatırlaması yüzünden böyle garip durumlarla karşı karşıya kaldım. Bu olduğunda ya hemen yönetim ile irtibata geçtim veya altta düzeltme olarak durumu belirttim. Baktım ki, bir türlü tam olarak bu sonuçlanmıyor ben de bundan sonra sadece "bekir" kullanıcıyla yazmaya karar vermiştim. Ancak, birkaç gün önce "Karabekir" kullanıcısına herhangi bir mesaj falan gelmiş mi acaba diye bakarken bir de çıkış yapmadan cevap verince yine böyle bir hata gündeme geldi. Hasılı, bundan sonra sadece "Bekir" nickiyle yazmaya çaba sarf edeceğim. Gelelim şu esas/usul meselesine diyeceğim de; bugün çok acele bir işim var...Esas konusunda da konuşuruz. Birçok mahkeme kararının esası hakkında konuştuk daha önce...Dikkatten kaçmış olabilir...Dün de, Almanya Deniz feneri davasının esası hakkındaki ilk notu buraya ben düştüm. hade, höde...- K E R İ Z F E N E R İ
Fetullah Gülen'e yapılan en ufak eleştiri mi? Yahu Allah müstehakınızı versin. Fetullah Gülen'e yapılan eleştiri ile benim ne işim var. Bazı insanları Fetullahçı yapıp arkasından da bahsini ettiğimiz sözü yazmanız eleştirinin tam konusudur. Ben eleştireyim de Fetullah Gülen'e bağlı olanların yaptığını bari Fetullahçı olmadığım anlaşılsın ve hatta... Üniversite kayıtları başladığında dört bir koldan Işıkçılar öğrenci aramaya başlarlar. Birçoğu zaten gittikleri dersane marifetiyle başka bir ildeki ışık evlerine veya yurtlarına yerleşmiştir. Birçoğu ise toplamadır. Vaatler sıralanır. Ucuz ev, arkadaş ortamı, her türlü yardım...Arkasından devlet yurtlarının kötülüklerinden bahsedilir. Ve daha ortada namaz filan meselesi yoktur. Ula, çıkayım şu yurda dersiniz. Çıktınız ve dönüşü olmayan yola ilk adımı attınız. Evvela ufak ufak namaz konusunda sözler söylenir. Arkasından biraz sertlikle karşılaşırsınız. Hadi diyelim kılmaya başladınız. Arkasından abisi, şu çoçuğa biraz ders çalıştır diye bir iki veled getirirler. İlk yıl zaten gözünüz açık değildir birşey anlamazsınız ancak evinize bir taraftanda erzak dolup geliyor, çok fazla para harcamıyorsunuzdur. Eh, birde okuldan mezun olduğunuzda dershanede iş imkanı vaatleri vardır. İkinci yıl, kitapları almak konusunda zorlanırsınız, hangi kitaplar mı...Yapmayın. Çocuklara ders vermek konusunda zorlanırsınız, namaz kılmak konusunda zorlanırsınız. Hiç anlamasanız da okuyacaksınız...Ve ikinci yıl bunları yapmadığınızda sürekli çıkarılmakla tehdit edilirsiniz. Bunlar evleri ve yurtları için geçerli. Aşağıda belki binlerce çocuk böyle dağılmaktadır. Bizzat kendi kızkardeşim bunlara maruz kaldı. Lisedeyken sen git matematik oku biz seni dershaneye alırız dediler. Gitti, üniversiteyi matematik okudu ışığın yurdunda kalmaya çalıştı önce, sonra bir eve attılar. Hergün birkaç çocuğa ders vermesi istenildi, birton hiçbirini okumadığı kitabı satın alınması istenildi ve en sonunda nişanlandı diye evden postaladılar. Kaldığım başkaca evlerine tonla yiyecek geliyordu ve birçoğu çöpe atılıyordu. Birçok evlerindeki o bolluğu değme zenginin evinde görmek mümkün değildir. Fetullah Gülen, belki özünde iyi biri olabilir belki de kötülük peşinde koşan biridir. Ancak bu cemaatin içinde çok büyük açmazlar vardır. Fetullah Gülen, ahirete yürüdüğünde bu cemaati yürütecek bir felsefesi yoktur. Hizmet hizmet dedikleri şey bir çok kişiye manevi baskı yaparak iş yaptırmaktan öte birşey değildir. Bu konunun da Fetullah Hoca konusu olmadığını biliyorum ama saçmalayıp saçmalayıp Fetullahçı damgası vurulup (ki Allah göstermesi öyle birşeyi) birilerini yaftalamaktan önce dikkat etmek gerekiyor... İşte yaftalama sebebiyle irtifa kaybediyorsunuz ve kaybetmeye de devam edeceksiniz anlaşılan...- K E R İ Z F E N E R İ
Arkadaşlar, birşey yapılmıyor değil. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bu konuda bir çalışma başlatmış durumda. Kimler, muhtaç olanlara gidecek parayı hiç etti ise *******. Ancak, muhtaçlara yardım yapılacağı düşüncesinden hareketle bu kuruluşa yardım yapanları ***** olarak adlandıranların da ******** Lanet okumayacaktım ama halkın, bağış yapma duygularını rencide eden kişilere ve bunun yolunu açan, yolsuzluğa bulaşanlara da denecek başkaca birşey yok... İkisini de ************ Yıldızları ben koydum...- K E R İ Z F E N E R İ
Ergenekon'la ilgili açıklamalarımı okudun mu da bunları bana söylüyorsun. İstersen önce git oku ondan sonra bunları konuşalım ha...- K E R İ Z F E N E R İ
Önce ne demişsiniz... Hüküm, mahkeme sürecini sona erdiren karardır. Dolayısıyla henüz ortada bir hüküm yoktur. Hüküm olmayan dava hakkında da haksız yere verilen hükümler konusunda cevval bir tutum beklemenizin bir mantığı yok. Gelelim Deniz Feneri Derneği ile ilgili meselede cevval bir tutum sergileyip sergilemediğime. Bu konuda da cevval bir tutum sergilediğim yok. Konuya dahil olmam, henüz hüküm verilmemiş (o esnada hüküm verilmemişti) bir dava hakkında çok ileri görüşlü şekilde bir yazı yazılmasıydı. Ve giriş cümlem çok önemli dedim, forumda araştırın dedim kimse de yapmadı. O giriş cümlesi bizzat Gece Kuşu'nun kendi cümlesiydi. Gece Kuşu, sizinle bu zamana kadar çok defa tartıştık ancak o eski tartışmalardan bu yana çok fazla irtifa kaybettiniz. Son olarak, bir tartışmanızda hasmınıza o giriş cümlesini söylediniz. İçinde Fetullah Gülen'le ilgili bir kısım da vardı ve ben sadece o kısmı kaldırdım. Keşke insanlar ne söylediklerini hatırlayabilseler...Sadece, bir bakış açısı/sorununu ortaya koymaya çalıştım. Ve o zaman, o metine tepki göstermeyen bazı arkadaşlar, benim başlıkta yazdığım metne tepki gösterme yolunu seçiyorlar... Bunun da bir manası vardır elbet...- K E R İ Z F E N E R İ
Aferin, yazdıklarımdan böyle birşey anlamışınız ya... ya bizden olanı derken tek ya ile kullanılmaz ya ya olur...Yılmaz Özdil'in diyecekleriyle benim işim yoktu, benim işim o yazıyı foruma taşıyanla ilgiliydi... Siz de cumborlop diye atlamayın, giriş cümlem niye önemlidir siz de araştırabilirsiniz... - KEMAL KILIÇDAROĞLU vs DENGİR MİR MEHMET FIRAT
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.