bekir tarafından postalanan herşey
-
ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
Hadi oradan, pekiyi nerede geçtiğini söyledin. Baroda. Hangisi hikaye...Benim söylediğim şey hikaye, Baroda bana anlatılan şey gerçek. Baroda sana anlatılan nerede geçiyor. Mahkemede. Hani mahkemede geçtiğini söylemedik diyordun. Yine öyle diyorum. Soru; hangisi hikaye... Bunlar değil...Veya, burası mahkeme değil denirken kastedileni yanlış anlamışım. Özür dilerim. İnsan kimyasına mı girsek ne yapsak...Hani kendinini olmayanı niye kendinin gibi göstermeye çalışır...Psikolojiyi mi ilgilendiriyor. Eh biz de insanı oluşturan elementlerin kimyasal analizini yapacak değiliz. Veya şöyle söyleyim; size göre insanı insan yapan hasletler nelerdir? Eşref-i mahlukat/Esfel-i Safilin arasında bir gidiş gelişten bahsetmiyorum. En önemlisi doğruluk değil mi? Davudi bir ses inşallah doğruluğu da anlatır bize... Hülasa... Yorucu oluyor... Soru: SSK'nın bir ilçede açılacak teşkilatına naklen atanmaya çalışıyorum torpil yaptıracak tanıdığı olan var mı? Mecliste milletvekillerinin ellerindeki listeleri görünce dumura uğradım da...
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Dün, Taraf Gazetesi enteresan bir haberi manşete taşımıştı. Genel Kurmay'ın açıklaması ile ogün ve daha önceki günlerde cereyan eden durumun farklılığına dair. Akşam, haberlerde bu kanal geniş bir yer buldu. Sabah Milliyet Gazetesinin 16.sayfası da neredeyse tamamen bu habere ayrılmış ve Genel Kurmay Başkanlığınca, Taraf Gazetesinin dünkü haberine bir açıklama getirilmediği belirtilmiş. Sabah, TSK'nın internet sitesini tekrar kontrol ettim ancak hala bir açıklama yok. Dün, Taraf Gazetesinin inanılmaz ayrıntı ve Jandarma raporlarına dayanarak verdiği haber, yenilir yutulur cinsten değil. İnsansız hava aracı filan dedikleri aletten alınan görüntüler de var. Haberlerde bir garabetten daha bahsediliyordu. Hava Kuvvetleri Komutanına haber verilmemesi bu haberi ulaştırmakla yükümlü olanların hatasıdır diye. Zira haber verilmesi şarttır demişler Hava Kuvvetleri Komutanlığında görevli subaylar. Çok ivedi ve de gizli olan bu raporlar Taraf'ın eline nasıl geçti. Uçak görüntüleri ne geziyor. Birileri, bir şeylerin değişmesini mi istiyor. Tamam ortada büyük bir hata olabilir ama kol kırılıp da yenin içerde kalmasını istemeyenler ile Taraf arasında büyük bir yakınlık mı var yoksa Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmak isteyen içerde bir oluşum mu var. Çeşitli sorular: 1-Bu raporlar bir merkeze ulaştığı halde merkez hasır altı etmiş, gereğini yapmakla yükümlü olanlara iletmemiş olabilir mi? 2-Havadan teröristlerin yerini tespit eden aracın kayıt ettiği/ilettiği görüntüler gereğini yapmakla yükümlü olanlara iletmemiş olabilir mi? Ya da yukardakilerin hepsi yalan mı? Genel Kurmay Başkanlığı, içerisinde bulunan çürük yumurtaları temizlemek zorundadır. Yukardakiler doğru değilse Taraf Gazetesinin elindeki Jandarma raporları da gerçeği aksettirmiyorsa bu gazete aleyhine birşeyler yapmak zorundadır. Doğruysa da yumurtalar aleyhine birşey yapmak zorundadır. Gelecek ne gösterecek...
-
ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
Ortada gol olup olmadığı belli. Gaza gelip de yerine oturanlarda belli. Sadece diyerek bayağı bir hata etmişiniz. İslamcılar da aynı şeyi söylüyorlar. Ayferi Göze işinize yarar mı? Her ne ise Hegel'in Devlet anlayışını sorgularken hiç alakasız bir metin postalamışsınız. Eleştirilere değinip ussal olan edimsel, edimsel olan ussaldır deyince; ne alaka dedim... Bir de baktım ki -http://www.evetbenim.com/detay.asp?pageid=483- bu adreste Mustafa Alagöz şunları söylemiş Ondan sonra da kalkıp bana Etyen Mahçupyan okumayı bırakmam salık verilir ya...Kendi düşünceleri ile yazamayanlar hatta ve hatta kendi cümleleri olmayanlar bunu nasıl başarıyorlar anlamıyorum. CYRANO ile tartışmamız diğer başlıktaydı bunu belirttim sanıyordum. İki başlığı karıştırıyorsunuz hala galiba... Burasının mahkeme olmadığını bilebilecek durumdayım. Siz de orada kast edilenin mahkeme ile alakasının olmadığını bilebilseydiniz keşke. Zaten o hikayenin mahkemede geçtiğini de söylemedik. Ne demiştik; cevabını bildiğimiz sorularla ilgili bir söz söyleyince; biz de kulağımızdaki küpelerden bir tanesini herkese küpe olsun diye ortaya koyduk; "Cevabını bilmediğiniz sorular sormayın". Her durum için mi geçerlidir. Yok daha neler... Hz. Peygamber; tartışmaya fazla yanaşmazdı. Bizim gibi boş sözlerle de işi olmazdı. Dini bilgiyi tabiki başkasından da alabilirsiniz ancak benden aldığınızda da umuyorum ki kurtuluşa erersiniz. Ben en azından ; Takva fetva denkleminde size takvayı adres gösterebilecek biriyim. Eh, dini bilgiyi de kimlerden alabileceğinizi belirttik. Anlaşılmadı ise yukardaki gibi bir denklemi takva noktasında vermiş olanlardan dini bilgi almanızda sizin için şiddetli bir ihtiyaç görüyorum. Haa, konu buraya nasıl geldi benzeri bir soru sorulmuş. Sanırım Demirefe sormuş. Yukarda politikanın metninden hemen sonra gelmek üzere cevap vermeye çalışmıştım araya başka metinler mi girmiş nedir? Ya da Politika'nın cevabına verilmiş bir cevaptır. ***
-
ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
İnsanlar bazen şu soruyu da sormalıdır. Acaba darbeyi yapanlarla darbeye zemin hazırlayanların ortak noktası nedir? Bu soru tehlikeli bir sorudur. Şartlar olgunlaştığında darbe yapmamak suçtur. Şartlar nasıl olgunlaşır kim olgunlaştırır. Sahi; darbecilerle böyle bir hesaplaşma olur mu? Darbecilerle hesaplaşma bağlamında başlattığım diğer tartışmayı sürdürmemiştim hatırlayanlar varsa. Zira; bırakın darbecileri halkla hesaplaşmak gerektiğinin fena halde farkına varmıştım. Halkın hepsiyle mi? Yok ya hu...Halkın, iyiyi/kötüden ayırt etmede kömürle kandırılacak kadar ap/tal olduğunu düşünenlerle dertliyim. Halkın yerine düşünmeyi bırakın...Herkes kendi yerine düşünsün. Bu kısmıda doğrucular üzerine alınsın. Hiçbir şart altında darbe savunulamaz. Herhangi bir şart altında darbeyi savunmaya kalktığınızda darbenin olmasını isteyenler o şartı yaratmak için ellerinden geleni sarf edecektirler... Demokrasi bana göre de bir araçtır. Sakın, demirefe...sakın. Bu sözün anlamı tüm yönetimler araçtırdırla sonuçlanır. Önem arzeden insanların mutluluğudur ve bunu sağlayacak herşey araçtır. Asker karşıtlığının çeşitli vecheleri olabilir kimse de tam olarak niye/neye/kime karşı olunduğu hakkında tam bir fikre sahip değildir. Yani ki o cevap sanıldığı gibi siyah veya beyaz değildir. Onun adı da asker karşıtlığı değildir...
-
ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
Tek bir şeyi söyleyim bu metin dolayımında...Bir tarihde Çobanın birine askerler çıkıp "açıkca serzenişte" bulunmuşlardı. Çoban ne yaptı. Şapkayı aldı ve gitti. Aynı serzeniş (ne kelime ama ha) bir futbolcu eskisine yapılınca ne oldu!? Eeee, şimdi bana niye futbolcudan bahsediyorsun, muhtıraya serzeniş denir mi diye sorulmaz umarım. Roveşata da-futbolcu filan derken sanki golü tayyip atmış gibi mi anlaşılıyor ne? Yok, golü yanlışlıkla Anayasa Mahkemesi attı seçimin ucunu açarak...Eee, şimdi topa kim vurdu... Halk mı vurdu, asker mi vurdu, Tayyip mi vurdu, Abddullah mı vurdu, Anayasa Mahkemesi mi vurdu, CHP mi vurdu, Sabih Baba mı vurdu... Ne önemi var. Gol, goldür. Bir şey ne ise odur değil mi? Siyaseti konuşuyorsak olmuyor aslında. Yukarda 2+2='nin kime göre 4 ettiğine dair bir metin de mi vardı? Asker, vesayetin gerektiği zehabına kapılmasın yeter demiş miydim...Beynin yıkanması iyidir, temizlenir. Ne diyordu ünlü düşünür Cem Yılmaz...Arada bir ameliyat olun, içiniz açılır... Bu metni Doğrucu Davut da üzerine alınabilir. Yahu Hegel nereden çıktı diye sorulmuş. Bu sorunun cevabı "*******" dır. İnanılmaz bir laf etmişim galiba. Hegelyen devlet anlayışında hikmetinden sual olunmayacak irade vardır. Ehh, insan karşısındakinin donanımı hakkında bir malumata sahip olmayınca yazdığı sözlerin onun tarafından dile getirelemeyeğini mi sanıyor nedir? Konuya dikkat ettiğinizde çatışma ile ilgili burada birşey tartışmıyorum. Neyin tartışıldığı hakkında bir fikriniz var mı bu başlık altında. Kıyılara mayın döşenmesi ile ilgili metin de bana ait değildir. İsterseniz Gugukcuk'a yazacağınız metinleri bana postalamayın haa... Askerin darbe yapmaya muktedir olmaması kadar sevindirici şey bir ülke lehine azdır. Ama yine de bir sorunuza değineyim. Avukatlık stajımı yaparken; bir avukat ağabeyim; mahkemede sakın ha cevabını bilmediğiniz sorular sormayın demiş ve bir örnek vermişti. Örneği hatırlamıyorum ama söz baki kaldı... Milleti ikiye böl, PKK'dan daha beter. Oy gülüm, yaman oldu hallarımız neyleyim... Sosyolojik/psikolojik tespit yapıyoruz. Kürt halkı ne istiyor sorusunu sorduğumuzda halkı ikiye bölmüş olmayız. Kaldı ki; bu ayrımı yapanlar "bu yayın organlarını iktidar yanlısı medya" diye başlatanlardır bir tarihlerde de irticacı medya deniyordu onlara. Şimdi içlerine liberaller filan da dahil olunca ikinci cenah demek daha uygun geldi birinci cenaha göre. Sahi siz nasıl dersiniz... Edebiyat da iyi bir ödüldür ama Orhan Pamuk'a verilince bir anlamı kalmadı benim için. Barış ödülünü verebilirseniz daha çok sevinirim. Yada kimya...İnsan kimyası hakkındaki inanılmaz çıkarımlarıma karşılık...Bir güzellik yaparsanız memnun olurum... Tekrar neyi sevinmeyeceğimi söyleyim. Hz. Peygamber meramının iyice anlaşılması için bazı durumlarda sözlerini üç defa tekrarlarmış, bu da dini bilgi vermek babından olsun. Türkiye için çok güçlü bir asker bulunduğu coğrafya itibariyle şarttır. Bu benim gibi, bu devletin, bu milletin, bu toprakların aşığı olanlar için şarttır. Ancak; askerin asıl hizmet alanı güvenliğin sağlanmasıdır. Ne siyaseti yönetmek ne de hükümet etmek değildir. İktidar boşluğu varsa orayı dolduracak olan asker değil toplumun içinden çıkmış siyasi aktörlerdir. Halk bir şekilde yolunu bulur yönetimin. Herkes bu sebeple işine bakmalıdır. Kendi işine. Asker, güvenlik için çalıştığı müddetçe başımızın tacı (kavuğu mu olması gerek) dır. Ancak, asıl hizmet güzergahından çıktığı ölçüde de; bu güzergahtan çıkan kimler ise en ağır eleştiriyi hakedenlerdir. İnsanların bunu anlaması şarttır. Bir topluluğun içerisinde her zaman safra bulunur ve safranın atılması o kuruma zarar vermez, safranın eleştirilmesi kurumun eleştirilmesi anlamına gelmez. Safradan hareketle kurumu eleştirenler varsa onların niyetinin halis olmadığını bilmemek mümkün değildir. Ama bu zamana kadar her safra eleştirisinde sürekli olarak TSK'ya saldırıyorlar diye avazlar ayyuka çıkınca artık insanların gözünde nere eleştiriliyor ne eleştiriliyor anlaşılamaz konuma gelmiştir. Gözlüğü olanlar gözlüklerini silsinler. Olmayanlar da incelikle hareket etsinler...Bir çürük bütünü yok edebiliyor. Şaban Dişli örneğini de bugünlerde vermiştim hatırlayan var mı? Günaydın...
-
ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
Asker, gidişatın neye doğru olduğunu anlamadığı için muhtırayı verdi ve arkasından halkın muhtırasına gark oldu. Asker maalesef görememişti. Futbol yorumları yaptığımı mı sanıyorsunuz. İyice okuyun neyin yorumu olduğunu anlarsınız. Asker kendine işin düştüğü zehabına kapılmasın yeter. Bu tartışma aktütün üzerinden açılmadı. Başlığı bir daha okuyun. Bizimkisi manzara koymak olmuş olabilir o kadar...Manzara koymanın ne demek olduğunu bilmeyenler "Olacak O kadar" ın giriş müziğini dinlesinler... Üslubum anlattıklarımdan bağımsız değildir. Anlattıklarım da üslubumdan ayrı değildir. Yine tekrarlıyorum anlamadığınız oranda yazmayın. Ben, benim açmış olduğum başlık altında bana söylenenlere cevap vermeyi saygının bir gereği olarak telakki ederim. Ancak; takdir edilmelidir ki her yoruma da cevap vermiyorum. Yorum yazmak ayrı bir şeydir yoruma cevap vermek ayrı birşeydir anlamadığınız yoruma yorum yazmak apayrı birşeydir... İyi akşamlar...
-
ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
Hem birşey anlamıyorsunuz hem de anlamadığınız bir metin dolayımında bana yazı yazıyorsunuz. Yapmayın. Yazılarıma cevap vermek gibi bir zorunluluğunuz yok. Gelelim roveşata meselesine. Bilindiği üzere roveşata, futboldaki en zor hareketlerden biridir. Hele de iyi bir roveşata ile atılan gol hem seyirciyi coşturtur hem de golü yiyenin ,yediğinin basit bir gol olmaması nedeniyle, moralini bozar. Yani ki basketboldaki smaç gibidir roveşata. Yine roveşatanın yapıldığı an beklenmedik andır. Yine roveşata ters istikametteki topun sizin kalenize yönlenmesidir. Asker muhtırayı verdiğinde; tarihimizin bu zamana kadar gidişatına göre Tayyip Erdoğan'ın ikinci el bir şapka uydurarak alıp gitmesi gerekiyordu. Olmadı. Ve dönüp; sen bana bağlı bir kurumsun dedi. Yine muhtıraya mesnet seçim sürecinin sonunda istenmeyen iki şey gerçekleşti. Bir; seçim oldu ve halk tepkiyi ortaya koydu, iki seçilmesi istenilmeyen seçildi. Asker neyi görmüş oldu; böylesi çıkışlar artık halk tarafından bloklanıyor. Askerin o çıkışı demokrasinin gereği değildi. Size daha nice hayırlı Demireller dilerim. Sevgiler...
-
ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
Selamlar... gerek Golf meselesi, gerekse bir ihmal olup olmadığı meselesi diğer başlığın meseleleridir. Buradaki konunun gitmekte olduğu yön ile başlama noktası farklı bir soru ve soruların meselesidir. Konu başlığında iki farklı mesele vardır. 1-Asker eskiyi istiyor derken; niye eskiyi istiyor, şimdi olmayıp da eskiden asker lehine olan ne vardı soruları yer bulabilir zihinlerde 2-Asker etkisizleştirilmek isteniyor derken; kim askeri etkisizleştirmek ister, hangi etkilerinin azalmasını ister, niye ister soruları akla gelmeledir. Hem birinci mesele ve hemde ikincisi etrafındaki sorular aslında birbirine geçmiş meselelerdir. Yani konu sanılanın aksine aşırı derecede girifttir, ve gelinen noktada "girift bir (veya bu) bilmeceyi çözemeyip kenara atmak" lüksüne artık sahip değiliz. Niye mi değiliz. Bu bilmece veya problem birbirimize bakış açımızın da negatif yönlü olmasına neden oluyor. Niye mi? Hayatın akışına ters bu bilmecenin çözülmemesi... Önce 1. meseleden başlarsak; askerin eskiyi istemek için bir nedeni var mı veya şimdi olmayıp eskiden asker lehine olan ne vardı sorusunun cevabını bilmemiz gerekir. Bu sorunun cevabı ak veya kara değildir. Fludur. Yada melezdir. Hegel'yen devlet anlayışında hikmetinden sual olunmayacak irade vardır. Tarihimizin çok da eski olmayan tarihinde;(ne başlangıç cümlesi ama) askerimizin hikmetinden sual olunmazdı. O ne yaptı ise doğrudur anlayışı hakimdi. Hakimdi diyorum, %95'in dışında kalanlar istisnadır. Yanlış da yapabilir inancında olanlar azılı/azınlık grubundandı. Hasılı; 28 Şubat süreciyle beraber bazı algılamalarda değişiklik yaşandı. Bugün gelinen noktada bir paşanın başı istenecek noktaya gelindi. Buraya şerh düşecekler olabilir. Yahu eskiden de vardı filan. Bu kez kazın ayağı öyle değil. Şu anda tüm medya neredeyse birlik olup; buradaki hatayı gözler önüne koyuyor ve hiç olmazsa bir özür beyanı bekliyor. Hasılı askerin artık hikmetinden sual olunuyor. Kahrolsun cep telefonu, kahrolsun globalizasyon, kahrolsun internet... Yine askerin, demoklesten aldığı kılıç elinden alındı bir tarihte. DGM'ler gitti. Ergenekon davası ile bir pıstırma harekatı başladı. Anlatımın akışını bozan cümle bu olsa gerek. Ohal kaldırıldı. Askerin elini en fazla genişleten şeylerden biriydi OHAL. Ama bunlar benim konumda ehemmiyeti çok da haketmiyor. Ehemmiyet kesbeden şey; bir bildiriye hükümetin direnmesi idi. Hatta o bildiriyi yayınlayan kuruma dönüp "Sen bana bağlı bir kurumsun" açıklamasının yapılmasıydı. Şapkanın alınıp gidilmemesi idi. Artık hiçbirşey eskisi gibi değildi askeri cenah açısından. Hatta; muhtıraya mesnet seçimde Cumhurbaşkanının istemedikleri birinin seçilmesi askerin kalesinde gördüğü roveşata golüydü. Asker istediğini Cumhurbaşkanı seçtirememişti. Bunlar konunun farklı farklı vecheleri. Pekiyi askerin gücü sıfıra mı indi. Hayır. Askerin hangi gücünden bahsediyoruz? Siyasi olmayan siyaset üstü gücünden. Ancak çok büyük ölçüde irtifa kaybetti bu güç hegemonya olmaktan çıktı. Ergenekon dosyasındaki telefon kayıtlarında da bu gücün artık askerin elinde olmadığı ikrarını içeren ifadeler vardı. Bu sevindirici mi? İkinci cenah açısından esker etkisizleştirilmek mi isteniyor sorusu etrafında sorduğumuz diğer soruları ele alırsak. Asker niye etkisizleştirilmek istenir sorusuna farklı farklı cevaplar vermiştik. -Siyaset üzerindeki etkisini ortadan kaldırmak isteyebilirsiniz -Asker düşmanısınızdır. Niye; bu sorunun cevabı birkaç farklı cevap olarak verilebilir. 1-Cumhuriyet rejimine karşısınızdır ve onun tek koruyucusu olarak askeri görüyorsunuzdur. Hasılı geçitli suçta önde gelen yok edilmeli ki asıl amaca ulaşılsın. Bu savunmanın kimlere ait olduğu aşikar 2-Askerin hikmetinden sual olunmaz davranışlarından nefret etmektesiniz. 3-Dünya görüşünüzün karşısında yegane güç olarak askeri görmektesiniz 4-Bu zamana kadar askerce; sizin isteklerinize karşı takınılan negatif tavrın ancak onun etkisini kaybetmesiyle gönlünüze su serpileceğini düşünmektesiniz 5-Askerin siyasi etkisinin ortadan kaldırılarak asıl görev alanına dönmesi ve siyasi alanın siyasi aktörlere bırakılarak normalleşmenin yaşanması için askerin siyasi alandaki etkilerinin kaldırılmasının şart olduğunu düşünmektesiniz 6-Devlete düşmansınız, askere düşmansınız; bu da ya başka devlet yararına hizmet ediyorsunuz demektir veya ******. 7-Hadi yedinciyi uydur sana madalya. İlk altıyı birbirinden ayırabilen var mı? Olma mı? Uyduracağız bekleyin...
-
ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
Neyse ki vakit okumuyorum, nerdeyse üzerime alınacağım esprileri... Kanun derken; forumda anlaşılan Terörle Mücadele Kanunu, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun olduğu için bu kanunlar katılımı artırma/eksiltmede önem arzetmez diyorum. Zaten açıklamamda özellikle şu kadar hapis yatarsın bu kadar gözaltında kalırsın demişim. Gözaltı önemli bir meseledir. Türkiye'de gözaltı kadar tehlikeli çok az süreç olduğu şüpheli açısından gözaltı önemlidir. İşkence; bazen hükümetler karşı dursada yapılır. Ama senin de belirttiğin gibi çoğu zaman hükümetin bilgisi dahilindedir. Ancak; ben orada hukuk dışı eylemi nasıl hukuk içi gibi göstermeye çalıştıklarını beyan ettim. Yakalama evrakından bahsettim. Olağanüstü hal yönetiminde; yetki o kadar genişliyor ki; verdiğiniz yetkiyi denetleyemiyorsunuz bile. Hasılı; gözaltı süresinin uzaması suçsuzlar için manevi işkence olurken; bazı işgüzarlar tarafından da işkenceye meşru bir zemin olarak telakki edilmektedir. Bahsini ettiğim polis, yargılanacağından korkmasa bir kişiyi yakaladığında; karşı koydu, şuraya çarptı, buraya çarptı gibi bir evrak düzenlemek zorunda dahi hissetmez kendini. CYRANO; 2006 yılı içerisinde birçok değişiklik oldu iyi yönde. Zaten, ben yukarda bazı değişik maddeleri gösterdim. Şüphesiz her zaman kanunlarda bir takım eksiklikler olur. Yoktur dersem bizzat kanunlara karşı kendi yönelttiğim eleştiri hükümsüz kalır. Ancak; ben şu anki yetki yeterlidir diyorum. Fazlasının bir hükmü olacağını da düşünmüyorum. Terörde kolluk son kertede devreye girmelidir. Ha, önleyici kolluk da vardır değil mi? O da suçun işlenmesinden önce devreye giren kolluk kuvveti olmakla beraber; PKK'ya yurt içerisinden katılımı engelleyecek olanın siyasi irade olduğunu söylüyorum. Yurt dışından katılımlar konusunda söylenebilecek şeyler ayrı. Emniyet uyuşturucuya kampanya düzenlemiyor mu? Asker PKK'ya karşı kampanya düzenler mi? Düzenlerse kim itibar eder. Hasılı emniyetin uyuşturucu ile savaşıyla askerin PKK ile mücadelesi pek birbirine benzemez. Yine emniyet ile askerin yapısı siyasi alan dolayımında farklıdır. Polis genel olarak halkla içiçe olmasına karşılık asker böyle değildir. Bu sebeple ikisi arasında tam bir teşbih yapmak mümkün de değildir. Söylediğim bu olduğuna göre; hala da arkasında duruyorum. Şu anki yetkiler engel midir? Yetersiz de değildirler. Eli kolu ne askerin ne de polisin bağlı değildir. Ancak; mesela terörle mücadele kanunu gibi bir kanununuz olmazdı; dinleme ancak hakim kararıyla olur denirdi, bu hangi suç olursa olsun böyle yapılırdı, gizli kamera, her türlü kayıt yasak olurdu o zaman...elimiz kolumuz bağlı diyebilirdiniz. Polisimiz/askerimiz elimizden yetki alınırken hangisi alındı diye soruyorum; ya diyor eskiden adamı bülbül gibi konuşturuyorduk şimdi hemen mahkemede inkar ediyorlar. Eskiden, ifadesini alıp tutanağı imzalatıyorduk şimdi avukatı olmadan ifadesini alamıyoruz. Ee, başka; Ya eskiden şöyle yapıyorduk böyle yapıyorduk... Suç işlenmeden evvel durdurmuyordunuz suç işlendikten sonra suçlu buluyordunuz. Hasılı asker ve polis hala kendilerine meşru bir alan arıyorlar. Nasıl ederiz de herifi vurur, döveriz diye. Gözaltı süresi kısa imiş. Ulan 48 saat ne yapıyorsunuz. 48 saatten de fazla tutabiliyorsunuz ya içerde o ayrı hikaye. Biz de hala gözaltı süresi yasal dövme süresi gibi anlaşılıyor. İşkencenin arkasından hükümet desteğini çektiğinde sıfırlanacağını söylemek tam manasıyla mümkün değildir veya işkencecilere karşı sert bir tutum içine girilmesi de işkenceyi tam manasıyla sona erdirmez. Lakin önemli bir düşüş sağlar. Şu bir gerçektir ki; Polis ve Asker doğrudan işkence için yetki isteyemez zaten böyle bir yetki verilmesi de mümkün değildir. Ancak; bazı önemli yetkiler verildiğinde bunun nasıl okunacağı önem kesbeder. Artık toleransımız var... ABD ve İsrail'i örnek verdiğini söylemedim. Verdiğin örnekler belliydi ben sadece biraz daha ileri gittim. Terörle mücadele de İsrail'den daha sıkı bir devlet var mıdır? Ha, İsrail'in kanununu esas alamayız ama o halde niye İngiltere bize örnek olarak konuluyor ki; Madem ciddi bir terör durumundan bahsediyoruz o zaman İsrail'in kanunu daha uygundur. Buradaki asıl mesele şudur. Bir defa koruduğunuzda ne zaman arkasından çekildiğinizi koruduğunuz anlamayacaktır. Polis, aha bana yetki verildi anlayışına sahip olduğunda aynı zamanda hükümet arkamızda diyecektir. Nitekim Taksim meselesi böyledir. Pekiyi bu ayar tutar mı? Gerçekten "suçluluğu mahkeme kararıyla sabit olana kadar kimse suçlu değildir" anlayışı kolluk kuvvetlerinde yer ettiğinde gözaltı süresi isterse 15 gün olsun önemli değildir. Zaten gözaltı süresi de suçu önlemede o kadar etken birşey de değildir. 3 gün içerisinde mesele genel olarak hallolur. Olmazsa da zaten terör suçlarında sulh ceza mahkemesi tutuklanma taleplerini olumlu cevaplamaktadır. Bu mesele değil ama gözaltılarda Türkiye'de çok canlar yanmıştır. Gözaltında insanlar 1,5 metrelik surdan düşerek birçok kemiğini kırdırmış ve hakka yürümüştür. Gözaltı süresi 1 gün olsa-2 gün olsa bu hadise yaşanmayacak mıydı? Bunu söylemek mümkün değildir ama bu süreyi uzattığınızda polis bunu nasıl okuyacaktır bu okumaya karşı nasıl önlem alınacaktır. Askerimiz bu zamana kadar suçu önleyecek tedbirlerin kendi işi olduğu hesabındaydı şimdi dönüp yok yahu sadece bizle olmuyor dedi. Ancak; bu kez de devreye ben girdim. Hössst dedim değil mi? Siz kendi işinize bakın siyasi iradede kendi işine baksın. Ondan sonra siz siyasi irade ile başbaşa verip ne yapılacaksa onu yapın. İkide birde çıkıp da açıklama yapmayın işte yanlış anlıyoruz... Hülasa; Tartışmamızdaki birinci soru bu minvalde...Pekiyi Asker etkisizleştirilmek isteniyor sorusu nereye gitti. Asker niye etkisizleştirilmek istenir. Bunun iki nedeni olabilir. Bir askerden nefret ediliyordur (niye) İki bu ülkeden nefret ediliyordur (niye) üç askerin siyaset üzerindeki etkisinden nefret ediyorlardır, dört: kuyruk acısı... 2x2 matematikçilere göre 4 ediyor. Avukatlara göre sonuç farklı çıkıyormuş. İki neden dedim 4 çıktı; halihazırda birçok neden birbiriyle içiçe... Terörü durdurmak için ceza kanunlarının yeterli olmadığını bilmemek mümkün değil ancak bu konuda üzerinde durulan ceza kanunları idi. Zira istenen yetki bunlardan ibarettir. Yoksa; asker ceza kanunları dışında terör konusunda hangi hukuksal yapıyı istiyor Yerel Yönetimin kendisine verilmesini değildir umarım...
-
ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
Buraya ayrı bir not düşmekte fayda vardır. 135. a)Maddesinde suçluların izlenmesi, iletişimlerinin tespiti, kayda alınmasında ancak belirli suçlar için istisnalar getirilmiştir. Ancak, konu terör örgütü olunca hiçbir istisna olmadan dinleme, kayda alma yapılabilmektedir.Yine teknik araçlarla izleme için sayılı suçlar bakımından düzenlenmiş istisnalar da terör suçluları için uygulanmaz. Yani; istenildiği gibi telefonunuz dinlenebilir, eviniz dinlenebilir, gizli kamera yerleştirilebilinir. Ayrıca işlemiş olduğu her suç dolayısıyla ayrıca cezalandırılacaktır. Yani örgüt kurmaktan ayrı ceza, birini öldürmekten ayrı ceza yiyecektir. Bu kadar madde yeter sanırım. Gelelim açıklamaya: Gözaltı süresi normal suçlulara göre terör suçlularında ve toplu suçlulukta daha uzundur. Şartlı salıverilme süresi çok daha uzundur. Yargılama şekli çok daha ağırdır zira ağır ceza mahkemesi görevlidir. Müdafii ile görüşme kısıtlanabilir. Tek müdafii görevlendirilebilir. Cezalar çok daha ağırdır ve hemen hemen hepsi ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanmaktadır. Bir ağırlaştırılmış müebbet hapis dolayısıyla terör suçlusunun içerde kalacağı süre 40 yıldır. 40 yıl koşullu salıverilme süresidir. 40 yıldan önce oradan çıkması mümkün değildir. Cumhurbaşkanı bir şekilde affetmezse. Ve dahası; dinleme, izleme konusunda sınırlama yoktur. Konu terör suçları olduğunda gizli kamera, ses kayıt cihazları, telefon dinleme serbesttir. Her türlü iletişim izlenebilir. Verilen kısa süreli cezalar seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelemeye tabii tutulamaz. Bunlar aslında eldeki imkanların çok da az olmadığını bizlere göstermektedir yeter ki eldeki yetki ve güç doğru kullanılsın.
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Hıncal ULUÇ-Sabah Öyle elim bir hadise ki; bana Hıncal ULUÇ'un yazılarını dahi okutturuyor. Kafamdaki denge iyice yitmiş demek ki; Konunun başından beri serdettiğim bazı ifadelere aykırı yerleri olmakla beraber benzeştiği noktalarda var. Asker yığma/asker çekme bunlardan bir tanesi...
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Maalesef teşbihte hata olmuş. Genel Müdürle başında Gene olan ral arasındaki tek benzetme ancak bu kadar olur. Yani ki; Generallik apayrı bir durumdur. Haberdar olmasını gerektirir. Haber alamadı ise bu apayrı bir sorunu da tetikler dahası aynı gün çatışmaları akşam olmadan ben dahi haber almışım o nasıl alamaz...Önlem almayan da sorumludur diyorum ben sadece. PKK'nın ne olduğu bellidir onu suçlu ilan etmenin bize sağlayacağı bir çıkar yok. Ancak; hava kuvvetleri komutanına böyle bir çatışmanın haber verilmemesi mümkün olmamakla birlikte verilmediyse de bunu haber vermeyen de sorumludur... Bayraktepe ve Aktütün iki ayrı yer. Bir yerlerde 4 km geçiyordu iki yer arasındaki mesafe. Her ne ise; benim kafamı kurcalayan soru; PKK militanları Bayraktepe'deki karakolun ne kadar yakınındaydılar sorusu. Zira; top atışı ve hava saldırısı konusunda kendi askerimizi dahi vurabilecek kadar yakın olduğumuz söylendi. Bunu sormamın nedeni o idi. Ve ayrıca bu adamlar nasıl 50-100 metreye kadar yaklaştıları da sordum. ve Top atışları için 100 metre yeterli olmazmı idi dedim. Nihayetinde koordinat meselesi gibi geldi bana. Gelelim havanın hedefini bulması hadisesine. Herkes tek siperde olsa ve bir havan mermisi ile 13 askerimiz şehit olsa havan hedefi bulmuş diyebiliriz. Ancak ne askerlerin hepsi tek siperdeler (taşın ardındalar) ne de tek bir havan mermisinden söz ediyoruz. Sahi; Genel Kurmay'dan yapılan açıklamada havan toplarının ilk ateşlenmesinden sonra ateşlendiği noktanın koordinatlarını tespit eden bir yer bulucu olduğu belirtilmedi mi? O yer bulucu neyin yerini buldu o gün. O bulunan yer ile kaç havanın bulunduğu noktaya noktasal atış yapıldı. Terör uzmanı olmayabiliriz, savaş konusunda da süper olmayabiliriz ama bildiğimiz de çok şey var...Zaten onlar olmasaydı bu kadar kafa yorarmıydık...Bu kadar canımız sıkılır mıydı? Her zamanki gibi adamlar gelmiş, dağın taşın ardına saklanarak ateş etmiş, çekip geri gitmişler derdik. Ancak; dağın başında bütün yollar tutulmuşken adamın nasıl silahını bırakıp şehrin içine karıştığını bir türlü anlayamıyoruz bu yüzden. Her ne ise; Ölen öldüğüyle kalıyor her zamanki gibi...Neyse ki; eğitim zaiyatı demiyoruz...
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Emre Aköz...Sabah Çok daha ağırları var yazılanlar arasında ama Emre Aköz, en azından benim de belirttiğim gibi o, ordunun başında olsaydı da birşey değişmeyecekti diyenlerden...
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Karakola pek yaklaşılamamış 4 kilometre geride durdurulmuş. Karakolun 4 km gerisinde nerenin 50-100 metre yakınında...Bu mesafe top atışı ve hava saldırısı için nasıl bir mesafe... Siper meselesi; kaç havan topu nereye düşmüştür. Havan topunu kullananlar Michael Jordan kadar yetenekli iseler hayli mesele. ***********
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Eee, ortaki çıtırtı neydi... Bir tarihte köyün birinde iki adam ava gitmişler. Birinin elinde tüfek öteki na-tüfek. Hasılı elinde tüfek olmayan aynı zamanda korkak. Orman içerisinde ikiye ayrılmışlar. Derken 10-15 dakika sonra tüfeksiz Arif Emmi, Arif Emmi koş. Arif Emmi gelmiş ne var çocuk demiş. Emmi şurda elli tane tavşan var demiş tüfeksiz. Get lan demiş Arif Emmi, orda o kadar taşvan ne gezsin, yahu elli olmazsada 30 kadar vardı, emmi olmaz demiş, 20'ye, 10'a, 5'e, 2'ye düşmüş. Arif Emmi yine get lan demiş. Bunun üzerine tüfeksiz; ya ordaki çıtırtı neydi demiş... Hülasa; ben o kadar şey söyledikten sonra hala bir ihmal olduğunu düşünüyorum ama ihmali tam olarak ortaya koyamıyorsan niye ihmal olduğunu düşünüyorsun diye sorulabilir. Gündüz vakti 350-400 kişilik terör örgütü karakola nasıl bu kadar yaklaşıyor, nasıl geri kaçıyorlar, burada yaşanan 4 çatışma var ve bir havan topuyla anası ağlayacak siperin hikmeti ne ki o siperleri yapıyorsunuz, o siperler niye güçlü değil, madem güçlü değil niye taşımadınız gibi sorular gelip gelip aklıma takılıyor ve niye kol kırılıp da yen içinde kalıyor. Kırılan kol kimin kolu...sorularıyla boğuşup duruyorum.
-
ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
Terörün tırmanışa geçmesinin nedeni OHAL'in kaldırılması ve Terörle Mücadele Kanunu değildir. Irak Savaşını dolayımında belirtmişsin ama başına bunlar konulunca asıl neden bunlarmış gibi anlaşılıyor. Bir kişinin terörist olması için birden çok neden bulunur ancak onu durduracak nedenler içerisinde en az yeri Kanun işgal eder. Bir adam ölümü göze aldıktan sonra şu kadar hapis yatarsın bu kadar gözaltında kalırsın demenin manasını kimse bilemez... İstenilen gerçekte nedir? Hangi yetkiler istenmektedir. Bugün olmayan hangi yetkiler...Gözaltı süresi mi? Evvela hangi yetkiler alındı bunları bilmek gerekiyor. Ama ehemmiyeti yok. Geçmiş zaman içerisinde bir adam elinde bıçak ayağının dibinde karısı bıçağı kadına sokuyor geri çıkartıyor...20 kadar polis yapma diye bağırıyor. Adam bıçağı tekrar kadına sokuyor tekrar çıkartıyor. Yer kan, bıçak kan, el kan...O kadar polis. Sonra biri çıkıp "Polisin elinden yetkisini alırsanız böyle olur" diyor. Ben, ana avrat sövüyorum. Ulan, sıksana. Orda olsam ben vururum adamı benim dahi meşru müdafaya yetkim var sen görevi ihmal suretiyle bir kadının ölmesine neden oluyorsun. Bunu da yetkimizi elimizden aldılar diye yutturmaya çalışıyorsun. Toplantıda sorulan soruların siyasi alana müdahale olduğunu belirtmedim. Sorulardan bir tanesi dolayımında askerin siyasi alanda işi yoktur orasa siyasi iradenindir dedim. Pekiyi; İlker Başbuğ "Katılımı nasıl engelleriz" derken...şunu mu diyor. Biz ülke olarak katılımı nasıl engelleriz. Yoksa biz ordu olarak katılımı nasıl engelleriz. Kimlere sormuş. Bomba yapma tarifini almayı dört gözle beklediğim Deniz Hanıma söylemiş. Şaka bir yana... Bir Genel Kurmay Başkanı ilgili soruları Terör Zirvesinde hükümete bildirebilir. MGK'da bildirebilir. Gerekli çalışma yapılacaksa bu çalışmayı siyasi irade yapar ve hem askere hem stratejistlere ve hem de toplumun zihin okumacılara (psikiyatristlere) sorup gerekli çalışmayı yapar. Askerin görevi ve sorması gereken neler yapılacağını bu kişilere sormak değildir. Bu sorular alenen bu insanlara soruluyorsa; beyin fırtınası değildir bunun adı. Zira sorular biraz meseledir. Bu kişilere bu soruların sorulması gerekiyorsa Hükümet sormalıdır. Sormuyorsa; sorumluluk hükümetindir. Pekiyi; gerçekte istenen nedir? İlker Başbuğ; mevcut düzenlemelerin ellerini kollarını bağladığını söylemiş midir? Ben, böyle bir açıklama duymadım. Askeri zevattan (belki bir kaç istisna) da duymuyordum bu zamana kadar. Şimdi ne oldu? Aktütün baskınında hangi kanuni düzenleme engel olabilirdi. Bu baskından sonra yetki/güç/kuvvet verilmesinin istenilmesi manidardır. Hele de sıcak takip de artık serbest olduktan sonra başka yetki talebi. Sorulması gereken asıl soru şudur? Aktütün vakıası yaşandı ve bu vakıanın yaşanmasını engelleyecek bir kanunu kimse yapamaz. O halde niye şimdi bu vakıadan sonra yetki isteniyor ve hele ki sıcak takiple ilgili de bir sorun yoksa. Ben, asla kolluğun fazla yetkisi olmasını tasvip etmedim. Zira; sonuçta ne zaman kolluk ile karşılaşacağınız belli olmaz. Ve hiç bir suçunuz olmasa dahi karakola alınabilirsiniz. Gözaltı süresinin 10'larca gün olduğu durumda ne kadar canınızın yanacığını bilemezsiniz. Ve yine 1,5 metrelik surdan düşüp öldüğünüzde bütün kemiklerinizin nasıl kırıldığını bile anlayamazsınız. Kolluk yetki talep ediyormuş. Ne için...Teröristi durdurmak için mi? Teröristi durdurmak için eldeki yetki yeter de artar bile. İngiltere/İzlanda/ABD/İsrail'de teröre karşı bu kadar sert kanunlar varken niye bizde yok ha...Keşke bunun cevabını Mordechai Vanunu'ya sorsaydık. Veya Guantanamolu bir mahkuma...Ebu Gureyb'de işimizi görürdü değil mi? O hukuksuzluklar olmasaydı işkenceyi yasaklayan maddede bu halinde olmazdı. Hangi hukuksuzluklar olduğunu hemen hepimiz biliyoruz. Polis hala yakalama evrakını düzenlerken; şüpheli karşı koydu, kaçmaya çalıştı, yere düştü gibi ifadelerle doldurup dövmeye zemin ararken; polis meslek yüksek okulu öğrencilerine atış yaptıran komiser; hedefi tam isabetle tutturan öğrencilere oğlum vurmayın bunların hepsi not alınıyor yarın birini vurursunuz ondan sonra gelip atışlardaki notunuza bakarlar. Eğer kötü atış yapıyorsanız yahu adam zaten atış yapmasını bilmiyormuş o yüzden ayağı sıkmış yanlışlıkla başta vurmuş derler" diye uyarırken; bir de yetki arttırımı ha... Biliyorum; tartışmamız bu yetki arttırılsın mı arttırılmasın mı değil. Tartışmamız beyin fırtınası da değil. Hangi yetkiler, neden sonra isteniyor. İstenilen yetki ile ne değişecek ne durdurulacak. Mevcut yetkiden daha fazla yetki hangi hukuksuzluklara neden olacak, olağanüstü hal dönemindeki aşırı uygulamalar terörist sayısını arttırmış mıdır arttırmamış mıdır? Hal böyle olunca ben yetki konusunda korkuyorum. Asker siyasi alanın sorularını siyasi alanın elemanlarının soracağına itimat etmelidir. Kendi sorularını da beyin fırtınası ekibine sorarak onlardan cevap valabilir. Saygılar...
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Genel Kurmay Başkanlığından bu açıklama yapılmasa idi pek ilgilenmeyecektim bu hadise ile ama madem açıklama yapıldı: Yahu arkadaş koca bir çatışma var ortada, o gün 15, bugün 17 can gitmiş. 350-400 kişilik bir terörist grubunun saldırısına uğramışsınız. Sahi, son olarak biz ne zaman böyle bir saldırıya uğradık. Adamlar çıkarma yapmışlar nerdeyse tüm güçleriyle ancak komutan saldırılar bitiyor ölen öldüğüyle kalıyor ondan sonra haberdar ediliyor. Hasılı sevmedim bu işi... Bizi daha 3-4 ay evvel bizzat kendi askerimiz şuna alıştırdı. Biz, artık baskın yemeyiz; biz teröristi her yerde vurabiliriz. Teröristler karınca gibidir. Biz, buna alıştırıldık. Hal böyle olunca tepki de büyük oluyor. BBG evi derseniz gündüz vakti nasıl vurulduğunuzu açıklayamazsınız. Gündüz vakti nasıl böyle bir dumura uğratacak baskını nasıl yediğinizi anlatamazsınız nasıl adamların geri kaçtığını anlatamazsınız. BBG evin diyen mi hata yaptı. Olabilir. Ama bu ehemmiyet kesbeder mi? Elimizde 2 uçak 4 helikopter mi var. Adamlar gündüz gelmişler geri püskürtülmüş kaçıyorlar yahu gündüz. Yahu sizin başka işiniz yok. Tek işiniz PKK. Cesetleri mi gösterelim diyorlar. Yığın üstüste adi herifleri ve işte hepsinin kellesini aldık deyin. Yada yarısının deyin. Hergün bayraklara sarılı tabut görmekten bıktık. Bir değişiklik yapın... Ve geleyim sinirlerime dokunan başka birşeye; oradaki iş orda görevli subayın anlayışı olduğu müddetçe topyekün bir iş beklemek mümkün değildir. Hele kendi içimizde bir mutabakata varalım ve hele kendi içerimizde ordaki çocukları kendi kardeşlerimiz, çocuklarımız gibi görmeye başlayalım iş o zaman buralara varır mı? CYRANO; Ben farkıl birşey söylemedim ki; Hatta Cumhurbaşkanıyla da ilgili bu yüzden cümle kurdum. Dikkatinden kaçmış olsa gerek. Bana kalırsa da; dediklerin doğru...Pekiyi 350-400 kişilik bir saldırı her zaman karşı karşıya olduğumuz birşey mi? Komuta etseydi ne değişecekti. Hiç bir şey; bugün sadece bunları tartışmıyor olacaktık o kadar. Ama en azından şu olmayacaktı. Bu rütbeye ulaşmış bir komutanın askerlere kendi çocuklarının yarısı kadar değer verip vermediği hakkında bir fikre sahip olmayacaktık. O gün orada olsaydı veya görevine dönseydi askerimizin terör konusunda hassasiyetini bir kez daha göstermiş olacaktı pekiyi şimdi ne oldu. Nasıl bir hassasiyeti anladık biz. Hatta daha sonra yapılan açıklamalarla hassasiyetin ne kadar da alt seviyelerde olduğunu görmedik mi? Bir kuruma saldırmak ayrı birşeydir bir kurumun içerisinden bir kişiye saldırmak ayrı birşeydir. Birileri hedef tahtasına alındığında illaki o kurumun tamamına saldırılıyor demek değildir. Hatalı kim varsa o hesap vermelidir. Şaban Dişli vakıası nedeniyle AKP'ye saldırıyorlar diyebilir miydim ben...Hayır; Şaban Dişli adında bir adam o yolsuzluğa imza attığında hata/suç ona aittir. Ancak; bunu AKP koruduğunda suça ortak olmuştur. Genel Kurmay açıklama yapıyor. Haberi yoktu. Niye haberi yok ya hu. Bundan haberi yoksa neyden haberi olacak. Üzüm yemek ve bağcı dövmek haa...Vakit'in ve Taraf'ın niyeti bu olabilir. Ancak; bu niyet şu an oluşmuş birşey de değildir. Vakitteki kuyruk acısı bilinmeyen birşey değildir. O halde, siz kurum olarak onlara bu imkanı verecek tüm yolları kapayacaksınız. Dağlıca baskınını yediğimizde yayın yasağı getirilmişti. Taraf birkaç gün önce o sorular içerisine bunu da sokuşturmuştu hatırlıyorsan. Üstünü örterseniz birgün gelir açılır birşeyler...Hasılı; CYRANO, 17 canın nasılda gittiğine içim yanarken; bunun gündüz olması da orduya olan güveni sarsıyor. Yine 50 olsun-100 olsun insan soruyor, sen de diyorsun ya mevziler fazla yakın olduğu için top atışına uygun değildi diye, nasıl o kadar yaklaştılar... Aklımın almadığı çok şey var. Ben, bir kasıt olduğunu düşünmüyorum ama bana ihmal var gibi geliyor. Kendine iyi bak CYRANO...Senin de aklında bazı soru işaretleri olduğunu biliyorum.
-
ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
* PKK'ya katılım neden bu kadar fazla? * Katılımı nasıl engelleriz? * Terörle mücadelenin hukuksal boyutundaki eksiklikler nelerdir? * Terörle mücadelede kolluk kuvvetlerinin etkisi nasıl artırılır? Bu soruları soran Genel Kurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ... Soruların son üçü askerin özellikle PKK terörüne nasıl baktığının işareti. Katılımı engellemeyi kendi görevleri sayıyorlar, hukuksal eksiklik olduğunu düşünüyorlar, kolluk kuvvetlerinin etkisini arttırmaya çalışıyorlar... Komutan'ın sosyal bir sorumluluk hissetmesi gerçekten takdire şayandır ancak Genel Kurmay Başkanı olarak sorduğu sorularda bazı sakatlıklar vardır. Terörle mücadelenin hukuksal boyutundaki eksiklikler nelerdir diye sorarken; aslında tam olarak neler eksik bilmemekte ama yine de birşeylerin eksik olduğunu düşünmektedir. Bu psikoloji ile doğru adımların atılması mümkün değildir. Kaldı ki; hukuksal yollar ilk elde askerin alanı da değildir. Katılımın engellenmesi askerin görevi değildir. Askerin sosyal sorumluluk hissetmesi ayrı birşeydir asker zihniyeti ile sosyal alana müdahale etme anlayışı farklı birşeydir. Katılımın engellenmesi siyasi iradenin sorumluluğundadır. Gerekli yapıyı oluşturacak, katılımın engellenmesi (bu set çekme değil, katılım nedenlerini ortadan kaldırma-hangi nedenler var ki milliyetçilik haricinde denebilir) için neler gerekiyorsa hükümet ve Meclis yapacaktır, yapmalıdır. Askerin yapacağı birşey varsa, ÖZÜR DİLEMEK olabilir. Gelelim Kolluk Kuvvetlerinin etkisinin arttırılmasına. Genel Kurmay Başkanımız, PKK üzerinden bütün terör örgütlerini mi dikkate alıyor yoksa bütün terörist örgütleri mi? Aslında askerin, sürekli olarak karşısında bulduğu sadece PKK var. Diğerleri ile genelde polis karşılaşıyor. Pekiyi, PKK meselesinde olağanüstü hal bizim askerimize yetmedi mi? Bundan daha etkin hangi yöntem var. Kaldı ki; askerin etkinliğinin en üst seviyede olduğu yıllarda PKK terörünün de en etkin yılları olduğunu bizler görmedik mi? Yine askerin köy yakmalarında ve işkence ile suçlanmalarında birçok Kürdün, intikam duygusu ile PKK'ya katılmış olabileceğini hiç düşünmedik mi? Burada bir özeleştiri şarttır. Ancak, özeleştiri yerine; askerin etkisinin nasıl arttırılacağı sorgulanmaya çalışılmaktadır. Meseleye bu açıdan baktığınızda asıl talebin başka birşeyler olduğu görülebilir. Nedir bu talep? Konunun başında neyi sormuştuk? Asker eskiyi istiyor. Neyi...Etkin/etkili/sözünün üstüne söz olmayan noktaya geri dönmek istiyor. Genel Kurmay Başkanımızın 7 sorusundan 4'ü bunun emarelerini taşıyor. Gerisi mi? Geri kalanlar sadece şıkları çoğaltıyor o kadar...
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Bir gazetenin nasıl beyin yıkayabileceğine manidar bir örnek. Sanki ödeneğin büyük bir kısmı harcanamayıp iade edilmiş. Bilmeyenler için ufak bir açıklama yapayım. Her yıl Kurumlara belirli bir bütçe ayrılır. Ödenekler genel olarak 27 Aralık'ta tamamen kullanılmalıdır. Tamam siz 31 Aralık biliyorsunuz ama Defterdarlıklarla çalışanlar bilir ki; Defterdarlık 31.12'den önce hesapları kapatmak ister. Dolayısıyla elinizde ödenek kaldı ise; gelecek yeniden ödenek verilene kadar iade olmuş olur. Ve bu kurumlar için tehlikeli bir durumdur. Niye mi? Yarın ödenek istediğinizde; size ödeneği tesis edecek olan yer (Maliye) yahu arkadaş, geçen yıl size şu kadar ödenek vermişiz şu talebinize karşılık, siz bu sene daha fazla istiyorsunuz, harcayamazsınız o kadar parayı o yüzden istediğinizden biraz daha az ödenek verelim size denilir. Normal olan bu ama mesela 2007'de ödenek arttırılmış 2006 tarihinde ödeneklerin hepsi kullanıl/a/madığı halde. Hakeza, 2007 yılında da ödeneğin tamamı kullanılmamış. Askerimizin tasarruf kabiliyeti takdire şayandır o ayrı. Ama, yukarda belirttiğim durumu yaşamak istemeyen dandik kurumlar dahi ellerine geçen para ile kah temizlik maddesi stoku, kah tepegöz stoku yaparken daha ehemmiyetli bir mezvuuda asker niye bu ödeneğin tamamını kullanmıyor...Kullansaydı da niye kullanıyor diye sorardık... Yalnız gazetenin "SADECE" demesi, ne büyük bir aldatmaca. Yakaşık 13 milyar ödeneğin 11milyar750 milyonu kullanılmış. Yani kullanılmayan "SADECE" 1.25 milyar YTL...Sahi bu milyar YTL kaç Amerikan Doları ediyor. Eskiten Katrilyon filan gibi şeyler vardı, şimdi kafam karışıyor ayırt edemiyorum yahu...Bugün dolarda almış başını gitmiş, mümkünse 2 hafta evveline göre hesap yapalım...
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Kim suçlu ise ondan hesap sorun...Halkın, her zaman hesap sorma hakkı vardır. Karşınızda kimin olduğunu çıkartamıyorsanız yönünüzü değiştirin. Karşınıza bakmayı kesin ve olaya bakın. Sizce kim suçlu...PKK'mı...? Bunları soran ben mi? Böyle bir olayın vukuu bulmasına neden olan değil de, bundan kendine bir kar devşirmeye çalışan mı? Dün şunu diyorduk. Hava Kuvvetleri Komutanı bizzat bir hava saldırısına komuta etmek zorunda mıdır veya her hava sahasına...Siz, Cumhurbaşkanı'nın Ordunun başı olmasına mı takıldınız. Suçluyu yanlış yerde aramak ayrı birşeydir suçluyu gizlemeye çalışmak ayrı birşeydir. Sizce bu olayda bir garabet yok mu dedim ama ne oldu...Vakit ve Taraf'a giydirmeye çalışmak da ne...Vakit'le, Taraf'la ne işiniz var. Olayda bir garabet var mı yok mu sizin kafanızda...YOKSA YOK, VARSA VAR... Bu kadar zor mu? İşte bizim hesabımız böyledir...Bizde kimsenin hesabı kalmaz...
-
ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
Selamlar... Başlığımızı kısaca açayım gerisini sonra getirmeye çalışalım. Bugünlerde bazı zevattan "Terörle mücadele konusunda elimizde yeterli imkan yok, elimizi güçlendirecek kanuna ve yetkilere ihtiyaç var" gibi söylemler dillendirilmeye başlandı Aktütün faciası üzerinden. Fazladan yetki (yetkisiz yetki) daha önce yaşandı ve ülkeye fayda getirmediği görüldü. Bunu asker bilmiyor mu? İşkence ve köy yakma hadiselerini yaşadık ve hala etkileri devam ediyor. Bunlar bilindiği halde ne oluyor da şu anda mevcut onca yetkiye rağmen hala fazladan yetki isteniyor. Bugün bir haberde adı konulmamış bir olağanüstü hal ilanından bahsediliyordu. Bilindiği üzere 2000 yıllara ayak bastıktan sonra askerin siyasi alandaki manevra alanı giderek daraltıldı. Askerimiz buna pek alışık değildi. Bu alan daraldıkça asker gerçek görevine yönlendirilmeye çalışıldıkça askerden sesler çıkmaya devam etti ama giderek cılızlaştı bu ses. Bugün, siyaset üzerindeki otoritesini yitirme noktasına gelmiş asker tekrar bu saldırı ile eline yeni bir imkan/güç geçirmek mi istiyor. Tersi; bu saldırı üzerine askerin mevcut gücü iyice kırılmaya mı çalışılıyor bir kısım medya tarafından. Asker iyice yalnızlığa, iyice pıstırılmışlığa sürülerek siyaset üzerindeki hegemonyası tamamen kırılarak, asker kışlasında olmak zorundadır denmeye mi getiriliyor. Konuya böyle bir girizgah yapalım gerisini de tamamlayabiliriz umarım...
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Yine demişsin ki; ne kadar çok adam sevkedilseydi o kadar çok zaiyat olurdu. CYRANO; böyle mantık olur mu...350-400 kişilik adamlar geliyor o halde karakola 3 kişi koyaydık da bari 3 şehidimiz olaydı ha ne dersin...60 kişi miydik bir 60 daha gönderilseydi. Bu cümlem CYRANO'nun cümlesine tam karşılık olmamış. Ya da şöyle söyleyeyim CYRANO'nun "Ne kadar çok adam sevkedilseydi o kadar zaiyat olurdu" diye birebir geçen bir cümlesi yukardaki mesajlarında yok. Ben, sadece yorum yoluyla bu cümleyi buldum. Saygılar...
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Dün, bilgilendirme toplantısında Orgeneral Hasan IĞSIZ'ın (GENELKURMAY II NCİ BAŞKANI) açıklamalarını okuduğumu belirtmiştim. Açıklamalarda CYRANO, senin de belirttiğin bazı şeylere komutan biraz daha teferruatı ile değinmişti. Ve yine dün, Pekiyi, CYRANO demişsin ki; Konuyla alakalı olarak İlgili komutan'ın açıklamalarında " Bu taciz olaylarıyla beraber bölgeye süratle Kobra Taarruz Helikopterleri sevk edilmiştir. Yine bu bölgenin gerisinde bu olayla bağlantılı olduğu değerlendirilen, tespit edilen 15 - 20 kişilik terör örgütü grubu üzerine de iki F-16 uçağı sevk edilmiştir" demek ki; çatışmaya kobra taarruz helikopteri gönderilebilirmiş. Yine demişsin ki; ne kadar çok adam sevkedilseydi o kadar çok zaiyat olurdu. CYRANO; böyle mantık olur mu...350-400 kişilik adamlar geliyor o halde karakola 3 kişi koyaydık da bari 3 şehidimiz olaydı ha ne dersin...60 kişi miydik bir 60 daha gönderilseydi. Çatışmadan önce durumdan haberdar olunduğu belirtiliyor ancak bu derece büyük bir güçle karşılaşılacağı fikri yok ve az sayıda kuvvet sevkediliyor bölgeye. Bölgeye çatışmadan önce kuvvet de sevkedilmiştir bunun da hatırlanması gerekiyor. Daha önce Mevziler yakındı ateş edemedik denilebilir mi? Uygun koordinat verildiğinde top atışı yapılabileceğini sanıyorum. Uygun koordinat yok mudur verilmemiş midir? Pekiyi kendime ben bir soru sorayım? Sen neyin derdindensin bekir...Ben, bile isteye TSK'nın böyle bir eyleme izin vereceğini düşünmüyorum. Ancak; taksir dediğim şey burada önem arzediyor. Olayın olabileceğini görüp de gerekli tedbiri almamak. Burada bir tedbir eksikliği var bana kalırsa. Bunun üzerinin "Yok bölge dağlıkmış, yok heryeri görmemiz mümkün değilmiş, yok her gördüğümüz teröristin büyük eylem yapacağını düşünmek mümkün değilm" yaklaşımıyla değerlendirilmesine, örtülmeye çalışılmasına karşıyım. Bölgenin dağlık olduğu bugün mü anlaşıldı. Aktütün'ün korunma zaafiyeti bugün mü anlaşılıyor. Aktütün'de siper yapmanın zorluğu ve siperlerin bir havan mermisiyle yok olabileceği bugün mü anlaşılıyor, aktütüne saldırı yapmanın kolaylığı, bölgedeki zaafiyet bugün mü anlaşılıyor. Taşınma kararı alındığına göre bugün değil daha önce anlaşılmış o halde niye farkedilen güvenlik zaafiyeti nedeniyle daha hızlı davranılmadı...Eee, ben de sorayım...İlgili Komutan, çatışmalar çıktığında golf oynamaya devam etti mi?! Askerin hata yapması insan olması hasletiyle doğaldır ancak; askerin hatası can kaybına neden olabilecek bir hatadır. O sebeple asker birşey yaparken neredeyse mekanik bir düzen içerisinde hareket etme çabasını en üst motivasyonla yerine getirmeye çabalayan bir kurumdur. Tamam bir makina değilsin ama hatan varsa en azından ben nasıl taksirden sorumlu tutulabiliyorsam sen de tutulmalısın... Her teğmen'in bir General olduğunu düşündüğümüz yok ama sizce böyle bir çatışma anında en üst subayın üstlerine haber vermediğini düşünebilir miyiz? Ne ise; Akit; komutana golf üzerinden giydirmeye çalışırken bir hata mı yapmıştır? Eğer komutan çatışma esnasında golfü kesmediyse hayır. Zira terörist grup bırakın 350 kişiyi 20 kişi bile olsaydı komutanın işine bakması gerekirdi. Taraf; Meclisi protesto ederken derken hata yapmıştır bunda haklısın. Bu iki olayın birbiriyle birebir alakası yoktur ancak; milli irade/Kürt Halkının istekleri, onlara asker tarafından bigane kalmak gibi şeyler dolayımında Taraf'ın sorduğu soru biraz anlam ifade etmektedir. Hatırlarsanız; bir tarihte askerimizden önemli bir zat "biz Kürt diye bir milliyet olduğuna inanmaz ve kardaki ayak seslerinden çıkan kart-kurt seslerinden Kürtler çıkmıştırsanır/buna inanırdık " vari bir söz etmiştir. Sözleri tam hatırlayamamak ne kötü. Yani ki; Taraf; konuyla tam örtüşmeyen ama kendince de; tam yerine geldi manzara koyduk havasında birşeye değinmiştir. Onlara göre; Asker, PKK'nın bitmemesindeki etkenlerden biridir. Milli İrade'ye posta koyarak bunu gerçekleştirmektedirler. Mantık bu olunca; haber uygun düşmüştür onlar için. Ancak; benim için yeri ve zamanı değildir. Soruların hepsini beğendiğimi söylemedim. Zaten, belirttiğim gibi Haber7'den almıştım. Tam metin mi onu da bilmiyorum. Lakin; kendi sorularımı ben üretmiştim. Yemeğe gidiyorum, dönüşte gerisine bakacağız...Bu kadar laftan sonra söyleyecek bir şey kaldı mı? Her zaman birşeyler eksiktir...
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
NEYİN KAVGASINI VERİYORSUNUZ... - Vakit ve Taraf'ın sorularının mantıksız olduğunun mu? HAYIR - TSK'yı korumanın mı? TSK böyle korunamayacağına göre HAYIR - Vakit ve Taraf'ın taraf olduğunun mu? Bunu bilmeyen olmadığına göre HAYIR - Pekiyi, sizin derdiniz ne? Başından beridir diyorum, kim sorarsa sorsun ortada büyük bir sorun vardır. 17 cana mal olan...Ve birilerinin çıkıp da hesap vermesi şarttır... Şimdi siz de kalkın ve bunlara cevap verin... Ortada çelişkiler görmüyor musunuz? Böyle bir eylemin yapılmasına "izin verecek/engel olamayacak" kadar acz içinde mi bizim ordumuz Çatışmaya kaç saat içerisinde yardım gönderebilirsiniz Buyrun; ben Akit veya Taraf Gazetesi değilim. Alelade bir adamım. Benim sorularıma cevap verin madem Akit ve Taraf'ın şapşal olduğunu düşünüyorsunuz...Benim olmadığım noktasında da elinizde bir veri yok ama ben yine de bu soruların cevaplarını merak ediyorum. Siz de artık neyi savunmaya çalıştığınızın bir derdine düşün...Sahi neyi kurtarmaya çalışıyorsunuz...Bir büyüğümüz; şu minvalde (tam metni hatırlayamıyorum) bir söz etmiş. Akıllı adam, karşısındakinin neyi savunduğunu sormaz...Ben, bu tartışmayı görünce akil olmaktan çıktım gittim...
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Taylanım, Cumhuriyete falan değinmeden sen cevap ver istersen... Diyelim ki; bir bölgede 5 saat çatışma yaşanıyor kaç saatte yardım ulaştırabilirsin kaç saatte düşmana karşı hava saldırısı başlatabilirsin...Bu soruyu kim sorarsa sorsun ehemmiyeti yok. Soru budur...Senin de aklına bu soru takılmıyor mu...Ya da buna benzer bir soru aklına takılmıyor mu? Kutsalların varsa onların üzerine hangi gazete, hangi internet sitesi sormuş önemli değil...RTE değil mesele...Bilgi edinme hakkından böyle faydalanılamaz onun ayrı dilekçesi filan vardır ve yine yöntemi ilgili kanuna göre belirlenmiştir. senin kafanda da sorular yok mu bu vahim hadise neticesinde...