bekir tarafından postalanan herşey
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Konu Atatürk karşıtlığı değildir. Atatürk'ün ideolojisi de kemalizm değildir. Atatürkçülük ile kemalizmi karıştıranlara da selam olsun. Konunun Türklük düşmanlığı ile heeeççç alakası yoktur. Zira içinizde benden daha Türk az bulunur. Torosların bağrından kopmuş Yörük bir adamı da Türk düşmanlığı ile suçlamak da 17-18 yaşındaki gençlere has bir özellikl olsa gerektir diyeceğim de; onlar dahi ne diyeceklerini ve ne demeyeceklerini çoğu zaman bilirler... Tanımımızda bir yanlış olmadığını da belirtelim. Kötü örneğin örnek olmamasından bahsetmiyoruz. Orada ifrat-tefrit aralığından bahsettik. Bu aralıkta olan rutindir. Bu aralığın ifrat kısmında olanla tefrit kısmında olan radikaldir. Dolayısıyla burada birkaç kişiden değil doğrudan bir kitleden bahsediyoruz. Gelelim sosyolojik tespitteki numune üzerinden genel yargılara varma hadisesine. Bilenler bilir; anketler tüm toplum üzerinde toplumu tamamı baz alınarak yapıl/a/mazlar. Temsilci kitle seçilerek, belirlenerek onlarla anket yapılır çıkan sonuç genele teşmil edilir. Yanılma payı objektif bakışla alakalıdır. Sorularla da alakalıdır da geçelim... Türkiye'de tuttukları yekûnla kuvvetleri zıt olan bu grup için 40 kişi azımsanacak bir katılım değildir. Bu arada ilgili anketi okuyanlar Beyaz Türklerden mi Kemalist Beyaz Türklerden mi bahsedildiğini okusun. Ya da ankette kaç defa kemalistlikle ilgili cümle kurulduğunu buraya aktarsın...Veya gerek yok... Neyi tartışıyoruz. Kemalizmi mi? Ya da; halkın yerine düşünen, sadece kendilerinin doğruyu bildiğini vehmeden, siyasi iktidarın karşı görüşte olanlara verilmesindense askeri vesayeti yeğleyen, tarz olarak jakoben; seçimi sadece kendisi seçildiğinde meşru gören, karşısında olduğu görüş için her yolu mübah sayan anlayışı mı tartışıyoruz. Atatürkçülük bunların dışında bir şeydir değil mi? Kemalizm, İsmet İnönü despotizmiyle beraber anılmıyor mu? Ya da onun ideoloji haline getirdiği bir düşünce veya düşünce ve ideoloji olarak bir el kitabı bastırmamasına rağmen yapıp ettikleri değil midir? Atatürkçülük, Atatürk veya Türklüğe hakaret gibi bir durum yok. Kemalist ideoloji tanımlanıyor. Bu tanım yapılırken kemalizmi benimseyenlerin Beyaz Türkler olduğunu söylüyoruz. Beyazın ne menem birşey olduğunu ayrıca belirttik. Kemalizmi benimseyenlerin Beyaz Türkler olması suret-i haktan bir mesele. Olmaması mümkün değil, değil de; can yakıcı soru Beyaz olmayan Türklerin, Kemalizmi benimsemesi nasıl bir hengamedir anlaşılır gibi değil. Bu ülkenin kuruluş ideolojisi kemalizm olamaz. Bunu dediğinizde "Kuruluş" un ne demek olduğunu bilmiyorsunuzdur. Bu ülkede bazıları sonradan bu ülkenin gidişatında kemalizm ideoloji ile bu ülkeyi yönetmeye çalışmışlardır. Her defasında halk onlara hak ettikleri cevabı vermiş ancak yılmadan usanmadan güçlerini muhafaza etmeye çalışmışlar ve bürokraside çoğu zaman önemli yerleri tutmuşlardır. Bu ülke artık bu ideolojiden sıyrılarak; geleceğe umutla bakan, devletine küsmeyen gençlerin ülkesi olacaktır. 100 yıllık tarihimizde ülkenin başına en büyük felaketler bu ideoloji tarafından gelmiştir. Radikal müslümanlardan çok çok daha fazla tehlikeli bir ideolojiden çok şükür ki kurtuluyoruz. Selamlar...
-
Blogcu Suheda_ Röportajı ile Sizlerle
Adımı, dikkati çeken ilk adam olarak görünce bir garip oldum. Zaman içerisinde düşüncelerimizin kimi yerlerde örtüştüğü kimi yerde ayrıldığı noktalar oluyor. Yazdıklarımı kimse için yazmamakla beraber; sevdiğim insanların da yazılarım dolayımında benden uzaklaşabileceği gibi bir korkuyu hep içimde taşıdım. Bilenler bilir; forumda politika, güncel konular, din ve bazı yemek konuları dışında pek bir yere takılmam. Bu konuda Suheda ile yapılmış bir ropörtaj bulunduğu için dahil oldum. Dahlimde de kendi adımı görünce mütebessim bir yüzle ayrılıyorum. Selam ve saygılarla..
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Bu alıntıyla haftayı tamamlayalım. Pazartesi görüşmek dileğiyle...
-
Başbakan Özür Dilesin
Bazen böyle de olmaz mı? Sahi CYRANO, senin dikkatini çekmedi mi bu durum... Psikolojik değil yaptığım analiz yalnız. Durum analizi diyelim. Mesela ifade verirken kullandığı imza ile diğer imzaları arasında bariz bir fark var. Hangi psikoloji ile ifadedeki imza farklı atılmıştır dediğimde iş biraz değişir Bu giflerin kullanılmasıyla ilgili enteresan bazı tespitlerini Demirefe'ye karşı dillendirdiğini hatırlıyorum... Saygılar...
-
Başbakan Özür Dilesin
Sivil Savcılığın soruşturması devam ediyor yalnız. Bu arada Albay Çiçek; bekleyelim görelim gerçekler açığa çıkacak derken ne kadar temkinli idi. Bu belgeyi hazırlamamış biri çok sert bir şekilde ortaya çıkıp da; bu belgeyi ben hazırlamadım, iftiradır. Gibi bir açıklama yapmamıştı. Belki de ben duymamışımdır... Sivil Savcılıktan da birşey çıkacağını sanmıyorum ya... Bir de askeri savcılık belgeden 5 gün sonra Albay Çiçek'in evini aramış. Garip...Askeri Savcılığın birkaç hatası daha var ama neyse...
-
TÜM DARBECILER DERHAL YARGILANSIN!
Bugün birkaç gazeteden alıntı yaparak günü geçireceğim gibi görünüyor. Bilindiği (bu da benim hüsnü kuruntum) üzere hayli bir zamandır özellikle darbe ve darbeciler üzerine tartışmayı kendime sanki bir amaç edinmişliğim var. Nerde darbe sözü geçse orda ben. İti an çomağı hazırla durumu gibi bir şey. Buraya da birşekilde dahil olduk. Her daim darbe yapanların yargılanmasını temenni etmişimdir. Hangi saik olursa olsun darbede. Türkiye'yi "Darbeli Demokrasi" diyarına dönüştüren her fraksiyon yargının önünden geçmelidir. Pekiyi; çok da uzun yıllar geçmemişken; hazırladığı bir iddianame yüzünden bir savcının görevine son verilmişken ve yine savcının hazırladığı iddianame Cumhuriyet Başsavcısında (bunu da bugün öğrendim) takipsizlik kararı ile ortadan kaldırılmışken bugün değişen ne vardır? Osman ÖZSOY, yukardaki yazıda buna cevap aramış. Enteresan cevaplar da bulmuş gibi görünüyor. Kanaatime gelince; AKP böyle bir değişiklik istemeyecek ve hazır Baykal'da böyle yakalanmışken yeni bir anayasaya bu umut olacak. Nasıl Polyannacılık ha... Tek yol yeni bir anayasanın yapılmasıdır. Bakalım AKP, yeni bir anayasa konusunda dik durabilecek mi?
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Gerisi saçmalaşarak alakasız yerlere götürülmüş. Buraya kadar olan kısmı bizi ilgilendiriyor. Bu da “BEYAZ” özelinde bir yazı. Güzel bir yazı.
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Aytaç Durak veya Mehmet AĞAR’ ın Beyaz Türk olduğunu ifade eden birini tanımıyorum. Bu iki güzide insan Atütürk’ün sözü çerçevesinde bizlere konuk oldular o kadar. Bazen kişiler konuşulur, bazen fikiler ve bazende kişilerin fikirleri. Konu paralelinde ise Beyaz Türk’e bir tanım yapıldı. Bu tanım kapsamında da bir şeyler söyledik. Ufuk, Ceyda, Emre, Selin adlı şahıslardan kalkarak bir tartışma başlatmadık. Dedik ki; beyaz Türk şudur. Şu özelliklere sahiptir. Ancak bunların daha ılımlıları olduğu gibi daha uçları olabilir. Konumuz açısından ifrat-tefrit aralığında olan beyazlar bizi ilgilendiriyor. Kemalist Beyaz Türk tanımının içerisine kendini sokan arkadaşlarımız olabilir. Yada kendisini Kemalist Beyaz Türk olarak görüp de başta verdiğimiz tanıma uymadığını düşünenler olabilir. Ya da ben Kemalistim siz de Atatürk düşmanı diyenler olabilir. Onlara sürekli olarak şunu söyleyeceğiz: Bizim, Kemalist Beyaz Türk tanımımız budur. Bu tanıma uyuyorsanız mesele yoktur, uymuyorsanız da ben kemalistim, beyazım, Türk’üm; bu tanıma uymuyorum demenin de manası yoktur. Hasılı kendinizi yanlış bir tanımlamaya tabii tuttuğunuz gibi sizi tanımlamayan bir format için de galeyana gelmektesiniz. Gelelim hangi paraleli lafları bırakacağımız meselesine; deniyor ki radikal Müslümanlar vardır ve bunlar devlete büyüz zarar veriyor. Bu laflar bırakılsın diyor muyum. Pekiyi; şimdi ben çıkıp da Kemalist beyaz Türk demokrasiye ve devlete zarar veriyor dediğimde niye bu lafları bırakmak için teşvik ediliyorum. Bu konunun çok deruni taraflarına girdik dememin bir anlamı olsa gerektir. Size daha önce belirttiğiniz konuda verdiğim cevapta da aynı şeyleri söylemiştim. Söylediğim sözler Kurtuluş Savaşı bağlamındaydı. Hegelyen devlet anlayışı bağlamındaki iddia Kurtuluş Savaşı bağlamında söylenen sözlerin olsa olsa bir tekrarı olabilir. Şüphesiz “beşer,şaşar” der kestirip atabiliriz. Lakin özellikle üzerinde duruyorsam demek ki bir ehemmiyeti var. Yok, onu kastetmiyorum. Bu davranışınız tartışma etik’ini zorlamak olsaydı dahi onu kastetmiyordum. Patinajla ilgili bir cümle kurduğunuz için yukardaki alıntıya mesnet cümleler yazmıştım ve aynı anlamsız yaklaşımı tekrarlamışsınız. Daha önce de patinaja geçmekle ilgili cümleler yazmıştınız. Düşünceleri tartışma bir edeptir. Düşüncelerinden dolayı kişileri patinaj yapmakla suçlama gibi bir tavır bunu zorlamak, bunun dışına çıkmak olur. (Sanırım yağlısında iyisinizdir) Ne kadar objektif konulduğu anlaşılıyordu yaptığım alıntıdan. Neyse; başka bir konudaki cümleleri alarak bu konuya taşıyan ve sanki aralarında bir karşıtlık olduğunu göstermeye çalışan kişi ilk olarak siz oldunuz. Ergenekon davasının çelişkilerini objektif olarak ortaya koymak. Süper bir cümle. Bu gavurlar o kadar enteresandır ki; hem misak-ı milli sınırları içinden hem de ülke dışından yoğurt bulabilirler demek istemiştim. Bu arada bana uymanız mümkün değil kendinizi boşuna hüsnü kuruntulara kaptırmayın. Bunu da nerden çıkardınız. Bu arada hedef nedir ki saptırılsın. Sakın cevap vermeyin. Kapalılar tarafından dillendirilen algılar zaten forumda bir sürü konuda var. Ancak, kapalıları öcü gören "algı" çok da fazla dillendirilmedi bu zamana kadar. Bu zamana kadar insanlar o kadar kendine bakmak zorunda bıkarıldı ki; karşısındakine “dinime dahleden bari müselman olsa” sözünü demeyi unuttular. Törpülenmek dediğim şey bu. Tek taraflı suçlama, iki taraflı suçlama nihayetinde suçlamalardan vazgeçme…Şaka mı bu şimdi. Kısmen: Biri diğerini suçladığı için karşı taraf da Kemalist Laik Türk’ü suçluyor öyleyse Kemalist Laik Türkler bu vasıflarını ancak karşı taraftakini suçlamayı bırakarak koruyabileceklerdir demiyorum. Kemalist Laik Türk ve Mürteci bu ülke için tehlikeli iki ayrı düşünceye mensup insanlardır. Çok söyleyen daha çok söylemek zorunda kalırmış. Başka şeylere kendimizi fazla kaptırmadan; Kemalist Beyaz Türkler’i tanımlamamızın bir nedeni vardır. Toplumu kamplara ayırmak değil bu amaç. Yanlışın mahiyeti ve kim tarafından yapıldığını ortaya koymaktır amaç. Yanlış ve yanlışı yapan tespit edildiğinde en azından doğru için bir umut doğar. Selamlar ile…
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
2009 Mahalli İdareler Seçimi esnasında Adana’da birçok yerde Aytaç Durak, üstadımız “konunun vatan olması durumunda yapılacak herşeyin meşru olacağına” dair Atatürk tarafından dile getirilmiş olan Mevzubahis vatan ise gerisi teferruattır sözünü kullandı. Bu sözü kullanmasında makul bir gerekçe vardı. Neydi o gerekçe; Aytaç Durak; AKP’den önce başka partiliydi ancak 2002’de AKP’den aday oldu. 2009’da AKP aday göstermedi ancak bağımsız seçime girmesi durumunda seçimi kaybetme ihtimali vardı MHP ile güçleri birleştirdiler ama bu kez de Aytaç Durak’ın partiden partiye gezmesi halkın gözünde dö.neklik durumunu güçlendirebilirdi. Aytaç Baba; zekice kotarılmış bir seçim taktiğiyle (hilesi değil) Adana için partiden partiye gezsem ne olacak; mevzubahis Adana olduktan sonra gerisi teferruattır dedi çaktırmadan. Veya çaktırtarak. Nerden mi çıkardım bunu; engin tecrübelerden… Bu sözü herkes kendine yontabilmiştir ve yada şöyle diyelim. Herkes; yediği herze için bu sözü temel olarak almıştır. Mevzubahis vatan ise canımın bir önemi yok seve seve ölürüm diyen de; mevzubahis vatan olduğu için gazetelere sansür koyanda, mevzubahis vatan olduğu için insanları sürgüne gönderen de, ülkenin geleceği için kardeş katline fetva bulan da aynı düşünceye mensuptu. Ya devlet başa ya kuzgun leşe mi mesela. Hadi bunlar açısından belki en önemli mesele gerçekten vatandı da; bazıları için mevzubahis para olmakla beraber yedikleri naneyi meşrulaştırmak için biz vatanı savunduk diyenlere ne denilecek. Hani Mehmet AĞAR kendini yargılama teşebbüsünde bulunanlara ne yaptıysa ülkesi için yaptığını kendisini yargılayanların bu yargılamayı kimin için yaptığını sorması gibi bir şey de olabilir. Hasılı millet mi vazgeçilmezdir devlet mi denklemine varacak bir tartışma süper olur değil mi Beyaz Türkler paralelinde. Nihayetinde bazıları devletini korumak için milletini haklıyor olabilir. Acaba bazıları da milleti korumak için devleti hacklama yolunu seçmiş olabilir mi? Bilinmez. Hukuk bunun için var değil mi? Ne için; bilinmezleri bilinir kılmak için değil. Olur olur, hem de süper olur. Basit kurtuluş yolu; asıl kurtuluş savaşı cephe aşaması bitip masa/meclis aşaması başladığında verilmeye başlanmıştır. Böyle bir yola saparak erdemden ödün veremem. Devrimlerin jakoben tarzda yapılması gerektiğine dair yaklaşımım Kurtuluş Savaşıyla ilgili bir tartışmaya dayanmaktadır. Devrimlerin jakoben tarzda yapılması gerektiğine dair genelleme yaptığım yok. Halkın teveccüh gösterdiği devrimlerin jakobenlikle alakası yoktur. Halkın karşı çıkabileceği devrimler, değişimler halka rağmen veya halka karşı (ve halk için) yapılırlar. Bunun adı bellidir. Kurtuluş Savaşı bitip de Atatürk, kafasındaki Türkiye tasavvurunu canlandırmak için o tarihte yaşayan halkın pek de yaşantısına/düşüncesine uymayan bir yapılanmanın yolunu tuttu. Pekiyi bu yolu seçmese idi devrimler nasıl yapılabilirdi. Hasılı; sözlerimi Kurtuluş Savaşı paralelinde söyledim dememim esbab-ı mucibi budur. Aslında bu tartışmanın çok deruni taraflarına da girmiştik diye hatırlıyorum. CYRANO ile tartışmış olmamız gerekiyor bu konuda. Ve ben, bu jakobenliğe o zamanlar da karşı çıkmıştım şimdi de karşı çıkıyorum. Her zamanda çıkacağım gibi geliyor. Hiç benimseyemedim, halkın yerine düşünmeyi, halkın yerine karar almayı ve belki halka karşı karar almanın erdemini. Ancak; o kararı alanlar da ancak ve ancak o şekilde müreffeh bir toplumun böyle oluşabileceğinin hesabını yaparak; yaptıklarının daha erdemli olduğunu düşünmüşlerdir belki de… Lakin buradaki can yakıcı mesele; eğer bahsini ettiğimiz devrimleri gerçekleştirmek istiyorsanız başka bir yolunuz yok. Evvela amacınızı tespit edeceksiniz. Bu amacı hangi yollardan gerçekleştirebilirsiniz sorusu bunun arkasından gelir. Şüphesiz. Aslında o kişi için aynı zamanda ödüldür de denebilir. Bu sebeple çok konuşmamakta (yazmamakta) kişinin kendisi için büyük cevherler vardır. Ben, büyüklük gösterip nezaketle bazı şeyleri unutmaya çaba sarf ederim. Kişi yaptığı hata kendisine gösterildiği halde hala bunun bir hata olmadığını vehmedip de galeyana gelirse; pehlivan senin güreşeceğin adam ben değilim sıkletine göre birini bul der geçeriz. Diyen diyor zaten. Bazısı, çoğu gibi kelimeleri pek sevmem. Bir kısmı daha uygun duruyor. Konu Beyaz Türkler olunca bu bir genelleme değil bir kısmı kategorisine giriyor. Hani mesela; güvencingiller ailesinden taklacı güvercinler vardır ya. Koca bir güvercin familiası içinden sadece taklacılar. Bizim beyaz Türkler’de, Türk ailesi içinden sadece küçük ama kuvvetli bir grup dersem olur mu? ABD’ye mi!? ALINTI(bekir @ 22-06-2009, 10:20) Niyet hayır akıbet hayır. Niyet kötü akıbet hayr. Ne denilir ki; Nihayetinde cümleler kelimelerden müteşekkil olup, anlamı da cümlelerden çıkartırız. Hakimin hüküm vermesi dahi benim açımdan bir şeyi doğrulamaz. O hüküm doğru veya yanlış olma ihtimalini üzerinde barındırmakla beraber artık uygulanacak bir şeydir. Hüküm; mecburiyettir. Diğer forumlardan bazılarında Ergenekon denilen yapılanma için teori ifadesini kaldırıp atmışsınız gibi geldi. Varlığı da yokluğu da hükmen sabit değil. Kanaatimce mevcut bir örgütten bahsederken; savunmada bulunan insanlar “suçluluğun hükümle olabileceğini söyleyip daha hüküm yokken niye suçlama yapıyorsunuz” diyerek objektif bir tavrı esas alırken aynı zamanda vatanseverlerin filan içeri alındığı noktasında bindirmeler yapmaları da objektifliğin hangi tarafında olduğunu işaret ediyor. Neyse; benim için bu güruh zaten bir ehemmiyet kesbetmiyor. Ne diyordu Murat MENTEŞ, orijinal bir cümle sarf ettikten sonra…”Ehemmiyetsiz bir muammaya zararsız acayiplikler takviye ediyorum” Gaza gelmiş insanları severim. Tartışmaya ayrı bir tat katarlar. Yeter ki ayarımı bozmasınlar. Çocuğunuz kaliteli bir dershane diye Işık’a gönderirsiniz bir ton da para verirsiniz, bir bakmışınız bir ay sonra çocuğunuz elinde bir zaman gazetesiyle gelir. Baba, bundan sonra hergün bu gazeyi okuyacak mışız. Man.yak mısın oğlum evde gazete okuyan kimse yok en azından kağıt olanını dersiniz. Hocam, bize zaman gazetesi gelmediğini söyledi der. Yok dersiniz, birgün sonra hoca gelir. Niye okumuyorsunuz. Sanane lan. Denmez, hocadır. İşte şöyle, işte böyle. Evvela bedava derler. Sonra para faslına girerler. Birkaç ay sonra. Sahi; Ankara’da bir öğrenci evinde birkaç gün misafir kaldığın bir-iki yıl önce daireye 4 tane zaman gazetesi geliyordu. Yahu dedim; orijinal bir ek-kitap falan mı veriyor. Yok. E nedir o zaman 4 gazete. Bu ne lan hiçkimse gazetesini başkasına okutmuyor mu? Yok. Neymiş, tiraj artacak reklam alınacakmış. Neymiş; herkes okusunmuş. Herkes zamanı okuyamaz diyemedim tabii o zamanlar. Her ne ise; Misak-ı Milli sınırları dışı dediniz de bir an aklıma nevzuhur bir şey geldi. Ulaaa dedim Musul-Kerkük civarından birşeyler gelir de… Size şaşırtmak istemem. İrtica şiddeti namına ne varsa komplodur diyemem. Mesela diğer bir forumda CYRANO sormuş. Bu ülkede oruç tutmayanlara karşı saldırıda bulunulmadı mı? Bulunuldu. Mini etekli kızlara saldırıda bulunulmamış mıdır? Bulunulmuştur. Ancak; bazı olaylar da vardır ki bunlarda olayın vehameti ile sonucu arasında, cereyan edişiyle zamanı arasında sakatlıklar, eğrilikler vardır. Biz komplocular kompleks(li değil ha) bakar, komplike sorular üretir sonra da; suçu hücumcuya (mürteciye saldıran mütegalibe ve yada muasıra) atarak bir abandone durumu meydana getiririz.
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Ben de Aytaç DURAK'ın demedim. Söylediğim sözleri hatırlamakta mahirim. Başkalarının söylediklerini de hatırlarım. Hiç aramadan o sözleri; Kurtuluş Savaşı paralelinde söylediğimi belirtsem olur mu? Murat MENTEŞ; "mübalağa bir sanattır anlayışı kolaylaştırır" demiş. Bu mübalağa için geçerli olabilir de mübalağanın genellenmesi doğru mudur? Denklemin başı abartı olduğu doğrudur. Pekiyi abartı sanılan hakikatle twist yapıyorsa. sui kuruntudur der geçerim. Geçtiğim yerde de durmaz devam ederim. Demokrasinin doğasında hegemonya vardır ve tüm sistemlere galebe çalar dersem ne orjinal ve kendini bilmez bir laf etmiş olurum değil mi? Korkmayın birşey olmaz yeter ki "Okey" deyin. Niyet hayır akıbet hayır. Niyet kötü akıbet hayr. Ne denilir ki; Hakaret ve övgü olan kısmı korkunçluktur değil mi ? Bazen böyle hatalar da olmuyor değil hani...Neyse; korkulanlar sanılan kadar korkunç değildir belki de diyelim de böyle geçsin burası da... Eh burası da komik olmuş. Hem kanıtlanmamış hem hüküm verilmemiş demişsiniz ve hem de hemen ardından "komplo teorisi" demişsiniz. Tabii burada komplo teorisi hem doğru hem yanlış olabilir denebilir. Ancak; bugün komplo teorisi hakkında iki farklı görüş belirdiğine ve bu görüşlerden bir tanesine göre; komplo teorisi inanılmazı gerçek olarak ortaya süren ve bunu etkili bir dille ortaya koyan görüş olmakla birlikte iki farklı görüşte biri bunun doğru olduğuna inanan, diğeri sırf bir anlayışı insanların beynine zerk etmek için ortaya atılan çamur olduğu yönündedir. Bu benim tespitim dersem haddimi aşmam umarım. Dolayısıyla bir şeye komplo teorisi dediğinizde iki görüşten birini kabul ediyorsunuzdur. Ya bu bir yalandır diyorsunuzdur veya inanılmaz ama gerçek budur diyorsunuzdur. Sahi siz hangisini diyorsunuz. Süper espri. Lakin bana kalırsa okuyun. Zamanı okumak bir ayrıcalık olmakla beraber Zaman'ı artık hemen herkes okuyor ayrıcalık vasfı kalmadı. Benim Menemen'le ilgili çok enteresan tespitlerim vardır birgün paylaşırız. Bu konuda süper komplo teorilerim var. Yok bunlar değil. Katsayı...Polis okullarına alımda enteresan şartlar. Bu ikisi basit bir tespittir isterseniz çok sayıda ekleyebilirsiniz. İslami sitelerde (bu da ne demek yahu) bulunabilecek metinlerdendir gibi geliyor 28 Şubat'ın müslümanlara (veya -dan bazılarına) yaptıkları. Yok olmaz. Kitap zaten kısa, değişen fiyatlarına göre de en fazla 4 lirayı geçmez. Hatta 2,75 TL'ye kadar bulunabilir. Herkes okusun diye bir ara 1 lira olarak çıkmıştı galiba. Kitabevim falan yok ha. Yanlış anlaşılmasın, Hakan ALBAYRAK'la aram o kadar iyi değil. Kötü de değil de kitabının satışından elde edebileceğim birşey yok. Sanırım Hakan ALBAYRAK'ın da kitap satışlarından artık bir gelir elde etmesi mümkün değildir. Zaten kitap okunsun diye o kadar düşük bir bedelle piyasaya çıkartılmıştı... Mevzubahis vatan ise gerissi teferruattır. Suheda'da geçen bir gün bu sözü bir tartışma esnasında yazmıştı. O bu söze itimat ediyor ancak ben bu söz dolayımında ciddi endişeler taşıyorum. Hegelyen devlet anlayışında hikmetinden sual olunmayacak otoriteden daha beteri de vardır. Bir de herkes her yaptığı herzeyi "Ben vatanı korumak için yaptım" derse, kim neye itimat edecek. Kim vatansever, kim cepsever..Neyse buraya sonra değinelim. Ne/ye değineceksek artık...
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Çağdaş insanın her değişimi hazmedebileceğini sanmıyorum. Bakınız Bülent Ersoy. Gerisini okuyamadım desem inanır mısınız? Okuyabildiğim bir iki kısımla da başka şeyler arasında alaka kuramadım.
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Bilenler bilir Etyen MAHÇUPYAN, yazıları başucu kaynağım değildir. Ama bazen işte onun söyledikleri ile benimkiler birbirine yaklaşabiliyor. Birçok kişiyle de başkalarının söyledikleri yaklaşabilir. Bugün googlede gezerken tesadüf bu yazıyı gördüm. Tam yerine rast geldi manzara koyduk diyordu olacak o kadar da değil mi? Yazının tarihi eski. Yazarı mimli. Neyse herhalde yine birkaç gün olamayacağım...Görüşürüz...
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Başlığın kendisi bir ironiyi barındırıyordu. Şu ... Türkler. Buraya "beyaz" kelimesi konularak aslında "çılgın" başlıklı yere de bir gönderme yapılıyordu. 21. yüzyılda halka rağmen halk için anlayışı olsa olsa böyle adlandırılabilirdi. Şu çılgın beyaz Türkler diye de yazabilirdik. Mevzubahis vatan ise gerisi teferruattır. Pekiyi; asıl mesele belli bir topluluğun kendi korkuları yüzünden çoğunluktan uzaklaşmaları mı, yoksa toplumun önemli bir kısmından hoşlanmamaları onları bilincsiz olarak görmeleri, onların bu devleti yönetme yeteneğinden uzak hissetmeleri mi? Tarih boyunca yönetim alanında yöneticinin kim olması sorunsalı hep tartışılagelmiştir. Aristokrasi-oligarşi paralelindeki garip mesele de bir şekilde başımıza beyaz Türklerle mi bela oldu nedir? Oligarşi de nerden çıktı. Şaka bir tarafa; nedir şu beyaz Türk denilen mevhum. Tarihsel bir arkaplan aramanın derdinde değilim. Burada ne olarak kodladığımız önemli. Beyaz Türk'e; kemalist, elit, iyi eğitimli, toplumun bazı kesimlerinden nefret eden, onların yönetilenler olarak kalmasını isteyen, bu ülkenin sadece kendilerince yönetilmesi durumunda iyi bir yere varacağını vehmeden, laiklik hariç bütün herşeyden vazgeçilebileceğini düşünen kesim olduğunu belirtsek acaba hangi kitleyi işaret etmiş oluruz. Tabi ki; bu tanımlamalar içerisinde daha ucu olabileceği gibi ılımlı kişiler de olabilir. Mesela kendilerinin yönetimde söz sahibi olamamalarındansa askerin sürekli olarak yönetimi elinde bulundurmasını arzu edenler olabilir. Mesela Cumhurbaşkanının eşinin başörtülü olmasını görmektense Genel Kurmay Başkanının yerini bırakıp Cumhurbaşkanı olmasını isteyenler olabilir. Pekiyi nedir bu Beyaz Türk'ün sorunu. Çağdışı kalmak. Konuya yazdığım bir yazıda ingilizce konuşabilen bir türbanlıdan bahsetmiştim. Bazı arkadaşlar da; üstü radikal müslüman altı laik bazı kızlardan bahsediyorlardı. Veya kolları mıydı. Herşey değişiyor. Din değişiyor, insanlar değişiyor...Ben Harvard'la müslüman olgusundan bahsederken; evvel zamanlarda müslümanlığın terakkiye mani olduğunu belirtenlere birşeyler söyleme gayretindeydim. İnsan, pekala müslüman olabilir ve müslüman olarak demokratik de olabilir. Müslüman olarak ilerici, çağdaş da olabilir. Tamam hala korkunç insanlar vardır. Lakin güzel insanlar da vardır. Geliştikçe, daha çok demokrasi oldukça kötü yanlarımız törpülenecek. Konuştukça birbirimizi anlayacağız. Yeter ki; korktuklarımız acaba gerçekten bu korkuyu hakediyorlar mı? Geçmişimizde bu korkuları galeyana getirecek olaylar yaşanmış olabilir. Pekiyi bunların bir kısmının kurmaca olduğunu hala göremiyor muyuz? Bir kısmının diyorum. Bu korkuları galeyana getirecek komploları göre göre ... Bu yönüyle Beyaz Türk, zamanı okuyamayarak çağdışı kalmıştır. Diğerlerini (kendisi olmayanları) hem bir umacı olarak kodlayarak ve hem de böylelikle ötekileştiren anlayışın çağın uzağında kaldığını bilmemektedir. Bu durum aslında iki vahşinin hay.van'ın hem birbirine saldırma ihtimali hem de birbirinden korkma ihtimaline eşdeğer bir durum olabilir. Kemalist Türkler ötekileştirdiklerinden korkarken ötekiler de Kemalist Türkler'den korkuyor olabilirler...Pekiyi Kemalist Türkler radikal müslümanların bugüne kadar yaptıklarının yanında ne yaptı ki radikal müslümanlar korkuyorlar. Radikal müslüman derken aslında dalga geçiyorum. Nihayetinde türbanlı herhangi bir müslüman, onların (nasıl ötekileştirme yapıyorum ama-sürekil beyaz Türkler ötekileştirme yapıyor derken onlar diyerek ben ne yapıyorum) gözünde zaten radikal. Pekiyi 28 Şubat'ta acaba Beyaz Türkler neler yaptı. Hössssttt...Bunun konumuzla ne alakası var. 367 konusunda neler yaptılar. Veya Esasın şekil bakımından denetimi konusunda neler oldu...Bunlar şaka mı... Gerçeğe esaslı yoldan ulaşılamadığında şakaya başvurmak gerekirmiş. Neyse; devam edeceğiz. Sahi "Kemalizm Terakkiye Manidir" i okuyan var mı aranızda...
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Bilirsin, biz Türkler iltifatta zorlanırız ve bu sebeple bunu hep zor yoldan yaparız. İltifata mazhar olan da iltifatı anlamakta zorluk çeker böylelikle... Pekiyi şimdi ben sana iltifat mı ettim. Bana göre; kişinin söylemek istediğini ne kadar zor olsada, içinden eğer öyle geçiyorsa eğip bükmeden söylemesi kişinin değerini artırır. Burada doğruluk sorunu devreye girse de dobralık sorunu devreye girmez en azından... Konuyu açtım ama 3 günlük bir bahçe sulama derdi çıktı. Çiçek değil ha...Muhtemel görüşme tarihi 15/06/2009 Saygılar...
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Kürtlerle ilgili fazla birşey bulamadım da hem kürt hem türbanlı veya hem türbanlı veya başörtülüler hakkında bazı şeyler buldum. Bu arada benim açımdan İhsan Dağı'nın yazısı bir araştırmaya dayanıp dayanmaması noktasında bir değer taşımıyor. Kafamdaki düşünceleri yansıtan bir metindi o kadar. Bir araştırmaya dayanmasa dahi aynı etkiyi doğuracaktı bende. Yani ki sorun yok. -http://www.aciktoplumvakfi.org.tr/pdf/seckinler-ve-sosyal-mesafe.pdf- Metnin adresi. fl harfleri "ş" olarak okunmalıdır. Uğraşmak istemedim. Türbanlılarla ilgili metinleri okuyunca endişeyle karışık nefret de su yüzüne çıkacaktır gibi geliyor. Bu arada araştırmanın giriş kısımlarında bazı açıklamalarda deneklerin söylediklerinden çıkartılan bazı sonuçlara değinilmiş. Bunu da sonuç yerine kısmında okuyabiliyoruz. Okuyabiliyoruz da açıkca söylemek gerekirse bu araştırmaya katılan denekler adına benim çıkarabildiğim birkaç sonuç var. 1. si: Azınlıklar konusunda (Kürt) değilse inanılmaz ılımlılar ve birçok azınlıktan dostları var 2. si: Kürtlüğü yeni ve dışarıdan pompalanan bir dayatma, kışkırma olarak görüyorlar. Evvel yoğidi diyerek başlıyorlar. 3.sü: Konu türban olduğunda nefret ve endişeleri at başı gidiyor. Hem endişeleri var hem de nefretleri. 4. sü her araştırmada olduğu gibi aynı sonucu tüm topluma genellemek tamamen yanlış sonuca bizi götürür vesselam... 49. sayfaya gelmişim. Biraz hızlı bir okuma oldu ama yemeğe gitmem lazım...Sonra görüşürüz...Afiyet olsun...
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Suheda... Sabetayistlikleri ve bilinç konusundaki yoksunlukları biraz ağır bir itham olmuş gibi geldi. Senden de başka birşey beklemek mümkün değil değil mi? En ağır ithamı en kolay şekilde kim söyleyecek deseler hemen seni gösteririm. Bu gözlüklü smile'yı mahsus koydum. Bugünlerde gözlerimde hem güneşe hem bilgisayara karşı alerji oluştu. İki ayrı gözlük almak zorunda kaldım hasılı...At gözlüğü gitti güneş gözlüğüyle ihtiyar gözlüğü edindik...Darısı başkalarının başına... Yafta kelimesi de Cemil MERİÇ'in "Bu Ülke" adlı kitabından okuduğumda çok hoşuma gitmişti de sanki bu yafta kelimesi o zaman negatif bir anlam ifade ediyordu. "Ve Hıristiyan Batı'nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir nişan-ı zişan gibi gururla benimsedi aydınlarımız" Sahi kelimenin anlamı değişmediyse "aydın yaftası" biraz eğri durmuş gibi geldi ha ne dersin Suheda... Onlara aydın diyerek taltif etme, onurlandırma bir yafta olmasa gerektir. Bir de "yaftalamak" var ki tam da konuya münhasır. Yaftala saldır. Kimilerini tarikat liderlerinin peşine takılmakla, kendi düşünceleri olmamakla itham eden bazı gençlik; aynı şekilde bir dogma halini alan bir düşünceyi hararetle savunan öncülerin düşüncesi dışına çık/a/mayıp da hareket etmektedir ya; bu ironi de beni man.yak güldürmektedir. Neyse; kendimizle dalga geçerken yanlış anlayacaklar olabilir. Hiç istemem. Birşey daha diyeyim de anlaşılsın. Konu biraz sert, biraz ironik olacak gibi görünüyor. İroniden hoşlanmayanlar hele hele anlamayanlar, hele de kinayenin ne olduğunu bilmeyenler töğbe yaklaşmasınlar...Benden demesi, sonra sen beni anlamadın, ben seni anlamadım olmasın. Konu tamamen yanlış anlamalar üzerine gidebilir; size düşen; siz derken konuya katılanları kastediyorum. Tek katılan Suheda olduğuna göre. Suheda sana düşen; Bekir sana düşen saçmalamamak, Suheda'ya düşene sen mi karar vereceksin. Neyse; bir konuda iki defa neyse demek ne diyeceğini bilmemekten ileri gelirmiş veya geçiştirme isteğinden. Ne diyordu Rocknrolla'da adamın teki..."Hadi biraz dans edelim ha" mı...Yahu bunun konumuzla ne alakası var... Hakan Albayrak'ın muhteşem kitabının adı neydi..."Kemalizm Terakkiye Manidir" mi. Devam ederiz inşallah...
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Sabah sabah ne hoş oldu bu yazıyı okumak. Sabah sabah Zaman okursan bu olur tabii...Akşama kadar da kafa kalmıyor ki o vakitlerde okuyalım...Neyse çok uzun zaman önce izlediğim bir filmin bir kesiti geldi aklıma. Anlatacağım, kurtuluşunuz yok. Anlatacağım da baş kısmını tam hatırlamıyorum. Baş kısmını dedim diye tamamını anlatmayacağım "korkmayın". İki başörtü"süz" hanım karşılarında gördüklerinde kaşlarından sarışın olduğu anlaşılan tesettürlü bayana nahoş gözlerle bakmaktadırlar. Kendi aralarında bu kadar güzel olmasına rağmen niye bu kadar bağnaz olduklarını konuşmaktadırlar. O arada senaristin ve yönetmenin işbirliğine kurban giderler ve bir veya iki insan gelip ingilizce biryerleri sorarlar. İngilize, ingilizce bilmedikleri için ilgisiz kalan iki modern kadından ayrılan ingiliz sarışın(ımsı)ya yaklaşır. Tesettürlü bülbül, şakı.arak cevap verir ingilize. İngiliz veya ingilizce konuşan japon (tipi tam hatırlamıyorum) tarif üzerine yola koyulur. Modern başörtü"süz"ler artık nefrete mi hayrete mi gark olurlar bilmem veya hatırlamam. Burada daha sonraları çıkan bir reklam sloganı akla gelir. "ÇOK OLUYORSUNUZ". İslamcılar bağnazdır, geridir, yozdur giydirmeleri; islamcıların (islamcı kelimesine takılmayın türbanlı deyin geçin-erkeklerini kodlamak daha zordur bunların) atom mühendisi çıkarmaları, psikolog olmaları, harvard'da okumaları denklemi fena halde bozarak bir duvara toslamaya neden olmuştur. Neyse; gerisine sonra girelim. Sabah sabah nerden çıktı bu yazı...
-
durup düşünmek gerek...
Açık arayıp da saldırmak yapacağım şeylerden biri değildir. Konuya bakıştaki sakatlık işte budur. Siz açık şekilde bir hesaplama hatası yapıyorsunuz ve bunu da insanlara bilmem kim şu programda söyledi diyorsunuz. Böyle bir hatayı birisi size söylediğinde; açık bul saldır. Yavuz hırsızlık mevzubahis gibi geliyor... Hesaplamayı o mu yaptı siz mi yaptınız. O yaptıysa hata onundur, siz yaptıysanız niye NTV'deki tartışmada sunulan rakamları verdiğinizi söylüyorsunuz. Niye Türkiye'de hep bu tartışma yapılır. Okul-Cami kıyaslaması. Camiler okullara karşı mı açılıyor. Veya okullar camilerden çok olursa birileri galip mi gelecek. Türkiye'de Diyanet'in kuruluş amacı da bellidir. İslamda maaşlı imam olgusu yoktur imamlık yapıp da maaş alanlar da islama değil devletin dayattığı tek düze dine hizmet ederler. Din, devletin tekelinde olmamalıdır. Devlet, dinin üzerinden elini çekmelidir. Halk, yaptıracağı camiyi de imama ödenmesi gereken bir para varsa onu da öder. Türkiye'yi çok seven arkadaşlar da Türkiye'yi doğru yazmayı başarırlar birgün umarım. * 4 Büyük mezhep imamından yanılmıyorsam yalnız bir tanesi imamın geçinmesi için verdiği uğraş neticesinde bir bedel almasını caiz görmüştür. İmam Malik olabilir...
-
Vakit'ten Türkan Saylan Yorumu
Bu gazetede bir de Fatma K.Barbarasoğlu var ki onu da okumak şart amma şimdilik kalsın... Cumhurbaşkanının başörtülü eşi, başbakanın başörtülü eşi...Sürekli onların görünürlüğü sanki türban konusunda hergün canları acıtılan kızlarımız üzerine bir ölü toprağı atıyor. Sanki birilerinin kafasında bu sorun artık ortadan kalkmış. Sanki onlar hergün okula vardıklarında içlerine sinmeye sinmeyen, binbir lanet okuya okuya o örtüyü kafalarından çıkarmıyorlar. O örtü kafadan çıktığında sanki onların düşünceleri değişiyor... Neyse...yine depreşti dertlerim de; Allah da birilerinin başına buna benzer dertler verir de anlarlar birgün ne olduğunu. Mesela umuyorum ki; AKP kalkıp laikliğe aykırı olduğu için kot pantolonu yasaklar umarım. Veya ne bileyim Amerikan Emperyalizmine karşı durmak için blue jeani yasaklar...Yemez değil mi? Ne alaka değil mi? 100 yıl evvel aynı şeyleri söyleyecek bir halk da vardı...Ne alaka... İyi akşamlar...
-
Vakit'ten Türkan Saylan Yorumu
Türbana (başörtüsüne) özgürlük getiren anayasa değişikliğini hangi partiler çıkardı. Aha %47 gitti. Ne oldu. MHP+AKP pekiyi bu ikisine başka destek var mıydı. Pekiyi %47'nin dışında kalan (MHP dışındaydı da onun haricinde) başkaları da acaba türban değişikliğine evet olmalıdır demiş midir? Mesela Saadet veya BBP... 400 milletvekilini bile bulamadan deyip paniklemekten bahsedilmiş ya...Komikliğin tavan yaptığı nokta bu olsa gerek. Sanki bir anayasa değişikliği için 400 asgari şart... Azınlık ve azılı azınlık yerleri farklı iki noktayı işaret ediyor. Azılı azınlık dediğim yer Anayasa Mahkemesidir. Azılı* Sizden bahseden yok. Şu on üye ile karar alan yer. Öngörümde bir şekilde yanıldım ki o da AKP'yi kapatacak olmalarıydı. Bazı telefon dinlemeleri sonucunda bununla ilgili de birtakım şeyler söyleniyor ya hadi neyse... Anayasanın ilk dört maddesiyle alıp veremediğimiz yok. Bayrak, başkent, milli marş, demokratik sosyal hukuk devletine çok bağlıyız. Cumhuriyeti çok seviyoruz. Daha önce ne demiştik. Biz (Fetullahçılar değil-ben kendimden biz diye söz etmeyi severim) laikliğin yanlış algılanıp yanlış yorumlanmasından rahatsısız. Bunu da daha önce gerek CHP'nin militan laiklik anlayışını ve gerekse benzer bir kararda Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararı işaret ederek ortaya koyduk. Bu karar ve CHP'nin yaklaşımda Türkiye'de laikliğin batıdan niye farklı anlaşılması gerektiği, Türkiye'nin nev'i şahsına münhasır yapısına filan değiniliyordu. Bu arada benim derdim cumhuriyetin temel değerleri (bu sözü de hiç sevmedim-nitelikleri daha uygun duruyor gibi geliyor) ile diyenin alnından öpülmesi olasılığı hiç yok da; bir an dahi senin tarafından öpülmek de en son isteyeceğim şey olur herhalde Taylan... Demokrasi ne azınlık yönetimi ne de çoğunluk yönetimidir. Dünyanın diğer ülkelerinde azınlığın haklarını korumak için çoğunluğa bir takım sınırlamalar getirmek demokrasinin en önemli meselesi sayılabilecekken; Türkiye'de azınlığın diktasından çoğunluk nasıl korunur bunun yolları araştırılıyor. Ölümle ilgili cümleler kurmuşsun; Benim yazdıklarıma binaen yazdıysan ayıp olmuş. Görüşlerimiz birçok noktada farklı farklı da olsa forumda ölmesini istediğim kişiler sıralamasında yer almıyorsun. Tekrar selamlar... *Azılı: Gözü bir şeyden yılmayan, azgın: Mecaz: Çok şiddetli, korkunç: TDK
-
Vakit'ten Türkan Saylan Yorumu
Şartlar değiştiğinde hükümler değişirmiş... Çözümsüz olaya yeni çözüm olarak şarları değiştirmek gerekiyor...Denir ki; veya denileni ben yanlış hatırlıyorum. 1000 suçluya hapis mi yoksa 1 masuma ceza mı...Buradaki denklemde veya denklenimsideki problem nedir? 100'binleri kurtarırken hayatları harcananlar var mı? Pekiyi bunların sayısı 10 olsa... 10 hayatı heba edip 100 bini kurtarmak. Pekiyi o 10 hayatın ne suçu vardı...Vardır elbet... Onların neyin savaşında oldukları sanırım ki sizin umrunuzda değil. Bu sebeple sorduğunuz sorunun bir mahiyeti yok. Çoğunluk her zaman galip gelmiyor da mesele türban olduğunda hep azınlık galip geliyor. Bunlara azılı azınlık mı deniyordu. Hasılı kelam edilecek yerde değiliz. Biz ümitvar olalım da; bakarsınız laikliğin kökeni Fransa'da üniversitelerde nasıl eğitim görülüyorsa bizimkinde de birgün görülür... Vesselam...
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
Bir de benden olsun... “Soğuğun Adıyla Uzandı Suskunluğun Yüreğime” Harekesiz bir cümleyle başladı Şimdi adına ağıt yaktığım duygu İşgale açık kaldı yüzüm Ve zaman buzdan bir cam gibi Düşüp parçalandı dizlerimde Kalemimdeki düşler Üçgen bir çocuğa açılırken Bir cezm gibi kesti Suskunluğun kelimelerimi Yüreğimi kemirerek Cehennemin dibini hak ederken bir kurt Ömürden akan karanlık Serkeşçe takıldı düşüncede Elif elif uzadı gece Sonra düştü her şeyin üstüne Sabretmek ölüm kadar zormuş Bildim. Bilmenin her haliyle Şakaklarımdan akarken kan Ve adınla başlarken ateşe açılan kapı Bir ayet dahi kalmadı Tutup kaldıracak ellerimden Sevmek, belki yalnızlık kadar zor Susman, sedef kakmalı bir hançer Nasıl nefret ederse kelebek geceden Sükutuna dair duygum az değildir ondan
-
Alacaklılara esir edilmiş hayatlar
Bugünlerde en önemli gündem belki bu olmalıydı. Yakında çek kanun tasarısı görüşülecek. 2007 yılında 142.174 karşılıksız çek davası açılmış Toplam sanık sayısı 158.632 2007 yalında 103.909 kişi karşılıksız çek keşide etmek suçundan mahkum edilmiş. 2008 ve 2009 yılında sayı çığ gibi büyümüş vaziyette. 103.909 mahkumiyet 103.909 ailenin hayatının bitmiş olduğu anlamına geliyor. Dikkat edin kişi demiyorum aile diyorum. Şimdi çıkılmış PKK'ya aftan bahsediliyor. Pekiyi bu kadar mağdur durumda insan var; acaba bu insanlar PKK'lılardan daha mı kötüler. Yoksa çek alacaklılarının kıstırdığı birileri mi var... Yeni yasa tasarısı mevcut adli para cezasını daha da ağırlaştırıyor. Borcunu ödemek istemeyip de toz olan insanlardan bahsetmiyorum. İflas etmiş insanlardan bahsediyorum. Bulabilirsem 2008-2009 sayılarını da ekleyeceğim. Yargıtay'ın hukukla imtihanını siz de umarım biraz görürsünüz. Konu; bankalar ve bazı zenginler olunca kanun nasıl eğilip bükülüyor göreceksiniz. Hele de aynı konuda iki farklı ictihadda bulunmayı nasıl başardığını bir görmelisiniz. Markalar kanunundaki hükümden bahsediyorum. Devam edecek. Sizlerden bu mağduriyeti de bir bakmanızı rica ediyorum.
-
Vakit'ten Türkan Saylan Yorumu
Hala ısrarcıyım. Engin Ardıç'ın yazısı kimin köşesinden alınmış ve o adamın adı nedir...Öz kelimesi önem arzediyor iyi inceleyin derim. Sonu da sizin isminizin başı olsun hadi bakalım...
-
Vakit'ten Türkan Saylan Yorumu
Biz, boşuna insanlar, keşke başkalarının ne dediklerini bir okusalar da ona göre cevap verseler demiyoruz. Bir önceki cevabınızda çok kısa bir cevap vermiştiniz. Ben de size verdiğim cevapta "YOK" dedim ve size başkaca bir cevap vermedim. Eh okuduğunu anlayan insan da yukardaki gibi cevap vermez herhalde...Belki de dikkatten kaçmıştır... İyice açıklayayım da dikkatten kaçmasın bari. Size verilen cevap sadece "YOK" cümlesidir. Cevap orada bitmiştir. İkinci kısım konuyla birebir alakalı olduğu için "Politika" ya yazılmıştır. kendinize iyi bakın...