Zıplanacak içerik

bekir

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

bekir tarafından postalanan herşey

  1. 6. aya kadar erkek beklediğimiz çocuk kız olunca isim konusunda tam bir muammanın içine düştük. Nuh Tufan ismini nasıl edip de bir kıza uyarlayacağız sorusu ve sorunu karşısında Yağmur koyduk kızın ismini. Mükemmele yakın bir isim-soyisim uyumunu gerçekleştirdiğimizi düşünmeye başlarken kız için "damla" erkek için Nuh'un yanına "Bulut" gibi isimlerin de olabileceği gerçeğinden hareketle çocuk sayısını en az 4'e çıkarmak gerektiğine kanaat getirdik. Başbakan en az üç dedi ama benim açımdan en az 4 olması gerekiyor gibi. 2 kız 2 erkek...Hadi hayırlısı, kızlardan ilki tamam. Kitaplara da Allah nasip ederse devam edeceğiz...
  2. bekir şurada bir başlık gönderdi: Politika Bilimi
    Şimdilik yorumsuz
  3. bekir şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    CYRANO'cuğum, olsa olsa şunu iddia ediyorlardır dediğim yok ki. Cevap verirken de doğrudan senin evrim hakkında söylediklerine ve başka bir arkadaşın söylediklerine bakarak cevap verdim. canlıların evrimine ilişkin görüşe rastlamadım demişsin. Siz, hangi görüşleri yazmışsınız. Evrim vardır bilimsel görüş. Siz, kafanızda evrime inananlar ve inanmayanlar diye birşey oluşturmuşsunuz. Türkiye üzerinden gidip; karşı çıkanlar Harın Yahya'yı takip ettikleri için karşı çıkıyorlar, bunların bilimden haberi yok, söyledikleri de bilime aykırıdır deyip bu mantıkla gidiyorsunuz bu konuda. Ben, konu tartışılırken gördüğüm sorunlara değinirken aynı zamanda evrim denilen olgu kapsamında teoriye karşı çıkması gerekenlerin kendisine de karşı çıkmalarına söz ediyorum. Teori; tanrının varlığını yok saydığı için karşı çıkıyorum ve Adem ve Havva'nın ilk batındaki çocuklarının sonrakiyle evlenmesine karşı çıkma gerekçemi de bu yüzden belirtiyorum. Bana kalırsa evrim vardır. Yine bence Tanrı, canlıların evrim geçirmelerinde en önemli etkendir. Gelelim ilk canlı meselesine. Bir canlının bir başka canlıya dönüşmesi için ilk canlıya ihtiyaç var mıdır yok mudur buna da siz cevap verin. Birşeyin önünü arkasını okumadan sadece içerisinde geçen isimlere bakarak anlamaya çalışmam. Listelenen şeylerin fosil olduğunu belirtmen güzel olmuş. Bir de niye latince isimler uydurup dururlar hiç anlamam... Bir tarihlerde bir ineğimizin doğurduğu buzağı bel kemiği gelişmediği için sakat doğmuştu. İnek sürekli olarak yalıyor, emzirmeye çalışıyor ve buzağı da her defasında ayağa kalkıp emmeye çalışıyordu. Süper, gelişmiş, son nokta insan devreye girdi ve buzağının böyle yaşamasının mümkün olmayacağına karar verdi. Çok fazla belgesel izlemekte olan (Türkçesini) bu kardeşin, üç ayaklı yetişkin antilopları da gördü. Yani ki oluyor bazen ama erkeklik meselesi biraz farklı tabii. İnsanlar arasında bile erkeğin zayıfından iyi koca olmayacağını bilen kadınlar hayvansal dürtülerle hakikisini arıyorlar. Neyse, bu fasla girmeyelim... Tekrar tekrar şeker bayramınız kutlu olsun. Çok şeker yiyip motoru bozmayın. Türümün sağlam örneklerinden biri olduğum için benim motoro karışmayın...Yılda bir defa bayram geliyor ve şekerlerin hakkından gelmek benim için vacip mesabesinde...
  4. bekir şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Herkes, herşeyle dalga geçebilir. HY'da evrimle dalga geçiyor. Veya geçtiğini sanıyor. Ara geçiş formu mahsus tırnak işareti içerisine alınmış ve sonuna gülme efekti eklenmiştir. Ara geçiş formu yok diyen ben değilim HY veya Adnan Oktardır. Hiç işim olmaz kendileriyle. Hiç de hazetmem. Ben, kısırlıktan bahsediyordum, bu bahsi ederken de türlerin bu kadar birbirine dönüşmesinin mümkünatının bulunmayacağına dair at-eşek örneğini verdim. Yine; türlerin birbirine dönüşmesinde; atalarımın akil yaratıklar olmasına bir göndermede bulundum. Bir arkadaşımız atalarımızın insansılar olması gerektiğini ifade buyurmuş. İnsansı nasıl oluştu pekiyi. İnsansı hayvansıdan mı evrildi. İnsansı ile hayvansı arasındaki formlar nedir mesela. İmdi, tek hürceli bir canlıdan milyonlarca farklı tür oluşacak. Bunu da sadece ortama bağlayacağız. Aynı şartlar içerisindeki canlıların aynı şeye dönüşmesi kuvvetle muhtemel olduğuna göre; ya martıların hepsinin penguene dönüşmesi gerekiyordu veya suya giren kara yaratıklarının hemen hepsinin benzer birşeyler olması gerekiyordu. Siz burayı anlayın artık. Yani ki; bu kadar çeşitli canlı türünün evrim teorisinin geçiş efektleriyle olması mümkün değil. Zaman yeterli değil. 5-6 milyar yıl daha olsa belki birşeyler çıkar ortaya. Tesadüfen ortaya çıkan ilk canlı sen nelere kadirsin yahu... Bu arada CYRANO; verdiğin linkteki metni okumaya yetecek ingilizcem olsaydı KPSS'den takılmazdım. Bu arada şu yarısı at yarısı insan'ın ismini merak ediyordum. Sentor mu imiş. Teşekkürler bu bilgi için...Bizim buralarda sürekli gözüme çarpan bir resim kursu afişi var. Afişte bir Sentor, sırtına çıplak bir kadını almış. Varya dehşetengiz bir resim... Bu arada "Böylelikle o klan içerisinde zamanla baskın hale gelip, daha zayıf genler yok olacaktır." sözü evrimle beraber anıldığı için de sorun teşkil ediyor. Yani ki zayıf genler yok olmuyorlar. Hitler'de zayıf genlileri yok etmek için böyle bir mantık güttü ama neyse. Aman, ortaya atılan "teoriye" dikkat edin. Nazariyat ile tatbikat değişebiliyor. Selamlar ile...
  5. bekir şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Evrim vardır, bilimsel gerçekliktir. Nedir, nasıl vardır? Bu sorunun cevabı ya bilimsel nedenlemeye götürecek bizi veya teoriye. Bir canlının başka bir canlıya dönüşmesinin ispatı sadece laboratuar ortamında ispat edilemez. Ama bir canlının başka bir canlıya dönüşmesinde "ara geçiş formu" :-) yla dolu olması gereken dünyada biraz kısır bulgular var. Tekrar başa dönersek; var olan bu evrim bilimsel gerçekliği nasıl birşeydir. Şu şekilde vardır diyebiliyor muyuz? Bu canlı bu canlıya dönüşmüştür veya şu anki şu canlı şu canlıdan dönüşmüştür dediğimizde bunun ispatı yok ama nasıl oluyorsa bilimsel gerçeklik olarak evrim var. Yani ki; teori, tez, antitez, sentez karışık mevzular oluyor evrim konusunda. İspatı var teorisi sorunlu. Hele de teorisi ilk canlı konusunda tam bir muamma. Bu yüzden bu teoriye eklenecek şey Tanrı'nın varlığı. Ara geçiş formlarından da bir kemiğe güvenmiş bir arkadaş. Alo, dünyada milyontane canlı var, eh o zaman aşağı hesaptan binlerce ara tür olması lazım değil mi? Bana kalırsa türler kendi grupları arasında evrimleşebiliyor. Yani ne bileyim at-eşek evrimleşerek zebra olabilir gibi geliyor veya katır. Bir balinadan bir fili düşünemiyorum... Ama zaten hücre denilen nevzuhur şey herşeye farklı farklı dönüşüyormuş...Ammaannn be, hukuk fakültesi bitirmiş bir adam kalkmış evrim hakkında ahkam kesecek. Kamu Yönetimi mezunları, İktisatçılar, lise öğrencileri; herkes kalkıp konu evrim olduğunda biyolog kesiliyor. Bir üniversitede aynı evde kaldığımız biyologluk öncesi öğrencisine sorduğumuzda da evrimi; okuduğu vakıf kitaplarından olacak dut yemiş bülbül gibi susuyordu...Hasılı biyologlarda evrimi bilmiyorlar bazen. Ben, konunun bu vechesine girmek taraftarı değilim. Bir ara Hz. Adem ve Hz. Havva'nın doğan çocuklarının birbirleriyle evlenerek mi şu anki dünya nüfusuna ulaşıldığı paralelindeki soruya verdiğim cevapta; Allah'ın ahlak anlayışı değişmez. Şu an iki kardeşin evlenmesi ahlaki değilse o zamanda değildi demiş ve Yaratıcının varlığını yok saymadıktan sonra evrimin olabileceğini söylemiştim. İslam tarihinde benzer teorilerin çok önceden ortaya atıldığını da söylemiştim. Yine; atalarımın maymun olmasından ziyade beyin yapıları çok da gelişmemiş insanlardan olduğunu tercih etmiştim. Evrimciler, atalarımı maymun etmedikten sonra, tanrının varlığını da yok saymadıktan sonra benim açımdan ehemmiyet taşımıyorlar. Şimdi kalkıp müslüman bir bilim adamından evrimin müslümancasını ya da islami evrim teorisi ortaya atmasını bekliyorum. Atanlar var demeyin. Komplike bir bakış açısıyla "biyoloji"yi kullanarak; Allah, ilk insanı belirli şartlar altında oluşacak şekilde yaratmıştır. Allah, "ilk canlıyı yaratıp" tekrar tekrar yaratmaya devam etmiştir. Bu yaratışlar şöyle şöyle olmuştur. İspat mı istiyorsunuz. Aksi ispatlanana kadar bizim teori doğrudur deyin. Bu ne lan, teori doğru olduğuna göre teori olmaktan çıkıyor muydu? Bu ilimciler de, ne kadar kavram varsa hakkından geliyorlar, kendileri gibi bozuyorlar ya hu... Neyse; Mehmet Bayraktar'a selam, evrilmeye devam. Baksanıza, Tayyip Erdoğan bile evrim geçirip değişmedi mi? Herkese iyi "şeker bayramları". Ramazanda 5 kilo vermişim, Bayramda 5 kilo şeker yemem lazım.
  6. bekir şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    CHP'nin tavrına en son geldik... İçeriği bilinmeyen bir açılım kampanyasına çok hızlı şekilde karşı çıktılar. Ana muhalefet olarak bu konularda kendi çözüm önerilerini dile getirmektense AKP'nin karşısında yer almayı daha uygun gördüler. CHP'nin vatanseverlik vurgusu, 5-6 yıl geriye dayanıyor. Bayraklı gösteriler ve şehit cenazelerine bakıştaki değişiklik de kendini bariz şekilde gösteriyor. CHP, ya giderek MHP'leşiyor veya milliyetçi duygular bu partide hangi saiklerle öne çıkartılıyor. Rakibi bölücülük ve vatanı satmakla itham eden bir tavır garipseniyor tarafımca... Neyse; tekrar konuya dönersek, CHP'nin süreçteki hatası baştan siz yanlış yapıyorsunuz. Sizinle görüşmüyoruz tavrıydı. Bu zamana kadar AKP'nin uzlaşmacı olmadığını, kendi kafasına göre şeyler yaptığını, meclis çatısı altında birşey yapılacaksa beraber yapılması gerektiğini salık verenler; şimdi siz yol haritanızı getirin biz ona göre karar verelim katılıp katılmamaya dediler. Niye beraber bir yol haritası hazırlamaya çaba göstermediler. Zira her tarafı pis bir değnek vardı ve sürecin nereye gideceği asla tahmin edilemezdi. Bu sebeple uzak duralım, bize yaklaşını da karıştırmayalım dediler. Başta milliyetçi duygulara seslendiler şimdilerde ılımlılık sergileyip biz de çözüm istiyoruz ama böyle olmaz gibi dillendirmelerle bir noktaya varmaya çalışıyorlar. Varmaya çalıştıkları nokta; süreç kötü sonuçlanırsa bakın biz karşı çıkmıştık olacak. İyi sonuçlanırsa da tamamen bizim ılımlılığımız sayesinde denilebilecek... Ciddi ciddi politik yaklaşımları ve gidişatı irdelemeye koyuldum sanırım. Bu da "TOZUTMA" ya denk gelir gibi geliyor bana. Milliyetçi duyguların dışına çıkmak veya PKK'lı olarak anılmak dışında bir ortayolu bulmak veya inşa etmek şarttır. Kürtlere ne verilmemiş ki bu kadar tantana çıkarıyorlar dediğinizde "milliyetçi", bu zamana kadar hep Kürtler ezildi, bizlere yardım yapılmadı, bizler kendi dilimizle konuşamadık, başka ödünç diller edindik dediğinizde PKK'lı olarak telakki edilmek işten sayılmıyor. Bu ikisinin dışında bir dil, bir yol, bir dünya tasavvuru mümkün. Bir yazar şunu sormuştu. PKK olmasaydı "Kürtlerin istekleri?"ni biz acaba kendi başımıza hesaba katar mıydık? Haklı bir soruydu bu ama eksikti. Kürtler; seçime girmiyorlar mı? Meclis denilen yere vekil göndermediler mi? Onlar hakları demokratik yollardan talep etseydi sonuçta sorun meclis çatısı altında çözümlenemez miydi? Yani ki terör hiç olmasaydı demokratik haklar hiç konuşulmayacak mıydı? Hukuk ve demokrasi içinde kalınarak ve sürekli olarak kendi taleplerini ortaya koysaydı Kürt vekiller acaba bugünkünden daha uygun bir çözüm noktasında bulunamaz mıydık? Bence bulunurduk...Bu sebeple şimdi haklar talep edip de aynı zamanda PKK'yı destekleyenler aynı zamanda çözümsüzlüğün de yegane sebebidirler. Böylesi bir ortamı oluşturduktan sonra devletten çözüm beklemek fazla iyimserlik olur. Bir de bunlara akıl almaz şekilde PKK'yı veya Apo'yu adres gösterip de çözüm lafı edenlere denilecek tek laf kalıyor... Pazartesiydi...görüştük...
  7. bekir şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    Vallahi onu bilemem. Ama alırken zaten ödediler. Yani yeni bir yat almayacaklarsa o gemicik için vergi indirimine gitmekte biraz geç kalmışlar gibi geliyor bana... Sizce niye öyle oluyordur!? Pazartesi görüşmek üzere...
  8. bekir şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    ÖTV zaten vardı denilmiş. Erinmeyip bugün tekrar baktım. Bu arada İstanbul Değerli Maden ve Mücevherat İhracatçıları Birliğinin bu konuda bir açıklaması da varmış onu da gördüm. 2004 yılında ÖTV'nin olmadığını söylemiş bahse konu yer. %18 KDV'nin yerine %20 ÖTV konuldu demişler. Memurlar.net'te Odatv'nin bir haberi var. 2004 yılının sonunda KDV'nin sıfırlandığını ancak daha sonra ÖTV'nin getirildiğini söylüyorlar. Buna mukabil ilgili şirketin de Çin'de fabrika kurarak Türkiye'ye ÖTV ödemeden pırlanta soktuğunu söylüyorlar. İthal pırlanta'da ÖTV "0". Adamlar ÖTV ödemiyor anlaşılan. Yani Başbakan'ın akrabası olan şirket iki vergiden de kurtuluyor. Pekiyi birşeyi sorayım. Madem KDV gibi bir vergiyi kaldırıyor hükümet niye ÖTV'yi devreye sokuyor. İkisi de alınmıyordu Kılıçdaroğlu bilmiyor. Sadece KDV alınıyordu. Buradaki asıl mesele ithal taştan ÖTV'nin de alınmıyor olmasıdır. İşlenmişinden alınmıyor. Hal böyle olunca ilgili kişiler büyük ihtimal daha önceden yaptıkları plan doğrultusunda Çin'de bir fabrika kurmuşlar. Fabrika kurmak da bugün düşünülüp yarın olacak birşey olmadığına göre evveliyatı vardır bu işin. Çin'de kurulan fabrikada pırlantayı işleyip Türkiye'ye getiriyorlar ve herhangi bir vergi ödemeden pırlantadan kara geçiyorlar. Bu işin bir de Çin'deki fabrikada yapıldığı bilinirse maliyet de düşük. Siz o zaman nasıl bir kar olduğunu hesap edin. Ben, muhalefet tarzına bu yüzden kızıyorum. Doğruyu söyleyip muhalefet edin, canımı yiyin. Kılıçdaroğlu, doğru konusunda eksik bilgiye başvurdu. Ankara'daki doğalgaz sayaçlarıyla ilgili elindeki belgede öyleydi. Ancak, Melih Gökçek'in bağırmalı çıkışı ve yine Ankara halkından peşin olarak tahsil ettiği bedeller konusundaki kısımlarda haklıydı. Mesela o tartışmada da sayaçların pahalıya alındığını ispatlayacaktı. Onun haricinde herşey oldu değil mi? Mesele budur. Hal böyle ise; Taha Akyol'un bilmediği de Çin'de bir fabrika kurulmuş olduğudur. Taha Akyol, tarihlerde doğruyu söylemiştir, Taha Akyol, KDV yerine ÖTV'nin getirildiğini söylerken doğruyu söylemiştir. Ama ya bilmiyor (ki ben de bugün gördüm ve öğrendim) ya da bildiği halde söylemediği konu olarak Çin'de bir fabrika meselesi vardır. ÖTV vardı, KDV de vardı diyen Kılıçdaroğlu pekala olarak o dönemdeki ÖTV uygulanacak mallar listesini yayınlayabilir ve pırlantadan da alındığını gösterebilirdi. Ben, böyle bir liste görmedim. Yani 2004'te böyle uygulandığına dair. Şimdi Pırlanta faslını böyle geçiyorum. Birşeyin başkaca şeylerle kamufle edilmesi mümkündür. Lakin, bugünlerde herhangi bir yolsuzlukla ilgili başkaca vakıalar gündemde değilken Kürt açılımı ile ilgili bir adım, ardından Ermeni açılımı meselesi gündeme oturdu. Daha önce dediğim gibi; bu iki mesele kısa vadede belirtilerini gösteren güzel yönlere yönelmiş bir sonuç yaratmazsa AKP'nin seçimi ciddi olarak kaybetmesine kadar gider. Daha basit kamufle yöntemleri varken, gündemde mayınlı arazilerin satışı veya Deniz Baykal'ın Ergenekon'dan tutuklanması ve yada Başbakan'ın boğaz köprüsünü satın alması yokken böyle bir şeye kalkışmak hiçbir iktidarın gündem değiştirme harekatı olamaz. Ya da bu kadar ciddi bir konuyla gündem değiştirilmeye uğraşılmaz. Şimdide gelelim buraya. Bunu diyen muhterem aynı zamanda bölünmeye Elbette izin verilmez, verilmeyecek dediğinde bir sorun ortaya çıkar. Vallahi bana kalsa vururum neşteri hade lan, siznenmi uğraşacak der gönderirim, de bu çözüm çok kanlı olur. Zaten aklı selim kimse de böyle bir yöntem istemez. İstedikleri şey; biz kendi vatanımıza sahip olalım, kendi ordumuzu olsun, siz de bizi besleyindir. Bunu ise Kürt halkının belki %20'lik bir kısmı istiyordur daha fazlası değil. Daha fazlasını temin edebilselerdi daha fazla şey yaparlardı. Kürt kardeşlerim beni yanlış anlamasınlar. Kendileriyle 6 yıl içiçe 30 yıl da bu topraklar üzerinde beraber yaşadık. Dünyada tanıyabileceğim en sağlam iki arkadaş da onlardandı. Benden daha fazla bu topraklar için canını feda edebilecek olan da onlardandı. Burada sadece ayrı bir devlet talebinde veya ayrı bir ordu talebinde bulunacak Kürtlere yukardakileri söylüyorum. Diğer %80'lik geçiminin derdinde olan insanlara söyleyeceğim birşey yok. Bu yüzden de Çanakkale'den ve Kurtuluş Savaşından bahsettim. Beraber tarihinin en büyük cenderesinden çıkmış insanlar olarak bizi illaki bir arada tutabilmek için bir savaşın daha mı çıkmasını istiyoruz... Biraz işim çıktı...
  9. bekir şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    Konu o kadar önemli ki; birileri sırf bu yüzden ötv/kdv'den kurtulmak için bu konuyu gündeme soktu değil mi? Daha önce oysaki ÖTV/KDV aralığında kalkan KDV'nin yerine ÖTV konulmuştur pırlanta işine diyen de Kahtalı Mıçıydı. Kahtalı o zaman; işte muhalefet kafası böyle olur da demişti yanılmıyorsam. Birinden nefret edebilirsiniz ama örneğin %18 KDV'yi sıfırlayıp yerine %20 ÖTV koyuyorsanız bu bir çıkar peşinde olduğunuzu göstermez... Gelelim konunun ironiklik kısmına. Her olaydan bölünme çıkaranlar ironi ile ele alınmazda ciddiyetle cevap verilirse bu ciddiyete zulümdür. Anayasal Ulus tanımı. Süpper bir cümle. İnsanlar cümle kurmadan evvel keşke altını bir doldursalar. Bu arada anayasada belirtilen herhangi bir metin eleştirilemez kutsallar mıdır? Bu anayasaya dayanarak bir açılım yapılmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Başbakan düşünüyor olabilir, beni de ilgilendirmiyor bu durum. Ben, daha çok demokrasi için nelerin yapılması gerektiğine dair bazı şeylere değindim. Dikkate alırlar almazlar kendileri bilirler. Daha çok demokrasi de bizi böler o zamanda demokrasicikler ortaya çıkar. Sahi o zaman bu küçük, middik, demokrasicikleri de korumak gerekir değil mi? Pisicik gibi oldu... Haa, bu arada konu zaten karışık bir Ermenistan'ı dahil etmesek. AKP, herhalde battı balık yan gider deyip; ortam oluştu bari ne kadar mesele varsa zor bir el atalım diyebilir. Anayasa Mahkemesinin üye yapısını (veya kendisini) değiştirirse bugünlerde şaşmamak lazım. Kendilerinin seçim barajı altında kalma ihtimaline binaen barajı da indirebilirler... Herşey birşeyin bitiminde başlıyor diyordu bir şair. AKP ise birşey herşeyin başladığı anda başlar diyor galiba...Bölünmeye izin verilmeyecekse neye izin verilecek. Hiçbirşeye izin verilmeyecekse; siz kimsiniz bu güce sahipler olarak. Ben, başında ne güzel demişim. Türkiye'nin güneydoğu anadolu bölgesinde Türkiyenin çekilerek bir devlet kurmayı amaç edinen bir çılgın var mı buralarda. Orada ayrı bir devlet kurmayı düşünen biri varsa söylesin. Bölünme isteyenler varsa buyursunlar açık yüreklilikle dile getirsinler. Bölünme isteyenlere o zaman bölünen diğer devletlerdeki kanı gördünüz mü diye sorarız bir... İkincisi; Türkiye olmadan nasıl yaşayacaksınız bu çetrefilli coğrafyada deriz üçüncüsü; Türkiye ayrılma durumunda tüm ekonomik gücü ve devlete bağlı kuvvetleri o coğrafyadan çekecektir nasıl bir yaşamı planlıyorsunuz sorarız...O zaman da; kimsenin bölünme istemeyeceğini söyleriz ama hem bize bakın hem biz özel olalım anlayışını dile getirenlere de yok o kadar değil deriz...
  10. bekir şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    Şimdi sırada DTP var. Partinin içinde tam bir görüş birliği yok. Oysaki çok uzun zamandır sadece belli bir politik amaç doğrultusunda hareket ediyorlardı. Tek ideoloji yada tek talep. Bunlar açısından da ayrı sorunsal Kürt sorununun çözülmesiyle ortaya çıkacak zira varlık nedenleri yok olacak. Tabii yeni talepleri Kürtlere pompalamazlarsa. Seçimlik dersten sonra zorunlu ders gibi. Neyse; Ahmet Türk farklı konuşuyor, Emine Ayna farklı konuşuyor, Demirtaş ayrı konuşuyor, Uras ayrı konuşuyor bir de "İmralı'daki Armut" ayrı konuşuyor. Hala kim bu taleplerin temsilcisi olacak belli değil. Ne talep ettikleri de belli değil. Neyi talep edecekleri de belli değil. Sürecin, önünü tıkayacağını, AKP'nin elini kolunu bağlayacağını bildikleri halde parti içinden bazıları Muhatap olarak Armutu veya PKK'yı gösteriyorlar. Siz, seçilmişler olarak ne işe yarıyorsunuz diyecek babayiğit benim. Bu da açıkçası çözüm istemediklerine dair bir veri gibi geliyor bana. Şu anda en önemli mesele; ne talep ettiklerini/edeceklerini bilmiyor olmaları. Ya da gizliyor olmaları. Bu noktada ayrı komplo teorisi olarak birkaç gün önce gerçekleşen ve 4 güzide vatan evladına karşı girişilen terör eylemi de nasıl bir mantıkla değerlendirilecektir. Böyle bir eylemin DTP'nin bilgisi dışında gerçekleştirilmesi mümkün değil. Ne yapılmaya çalışıldı. AKP'nin elini mi güçlendirmeye çalıştılar yoksa sürecin önünü mü tıkamaya çalıştılar. Bugünlerde; biraz daha yüksek tonda dillendirilen PKK'nın aktör, Armut'un aktör olarak sürece dahil edilmesinin dillendirilmesiyle beraber bu olayı okuduğumuzda; yine ayrıca MHP'nin sert muhalefeti ve bununla beraber Türkiye'de yükselmekte olan Türk milliyetçiliğinin de dikkate alınmasıyla bu eylemin süreci vurmaya yönelik bir hamle olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ahmet TÜRK'ün süreci götür/e/memesi için DTP'liler canla başla çalışıyorlar gibi.
  11. bekir şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    Bugün "Hangisi Gerçek Bahçeli" diye bir yazı çıktı bir yerlerde. Haliyle kafa karıştırıcı bir yazıydı. Neyse; gelelim AKP'nin en büyük hatalarına... Bu anlatmakla bitmeyecek bir serüven... Evvela demokrasi konusunda AKP, iyi sınavlar vermiyor. 301'de tosnadı ve 301'i bir daha ağzına almadı. Anayasayı değiştirmeye yanaşmadı. En büyük hataları da bu oldu. Seçim barajını indirmeyi hiç düşünmedi, Siyasi partiler kanununda değişiklik yapmadı. . Büyük bir hata daha... Bunların şu anki olayla ne ilgisi var. Aslında çok ilgisi var. AKP, demokrasi konusunda ilkeli bir tavır takınabilseydi bu olayı da hakkıyla çözebilirdi. Süreç keskinleşmeye başladığında ellerindeki bombanın farkına varıp; itidal ile hareket etmesi gerekirken galiz küfürler havada uçuştu. Böylesi bir meselede başbakanın muhalefet liderleriyle görüşmesi gerekirken DTP ile başbakan görüşüp diğer partiler ile İçişleri Bakanının görüşmek için çaba sarf etmesi de olayın içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Başında ellerinde bir yol haritası var mıydı (bilinmez)? Sonra keskinleşen süreç ve anketlere göre Kürt açılımı yerine sürekli yapılan bir tarzda ağız değişikliğine gidilerek demokratik açılım denilmeye başlandı. O zaman da sadece kürtler tarafından dillendirilen nasıl bir demokratik açılım olacağı gibi bir sorunsala daldık. Hasılı; AKP'nin elinde hala bir harita yok. Zira korkuyor. Korktuğu içinde en ufak tepkide elindeki haritadan birçok şeyi atacak. Yani ki iki tarafa da yaranamayacak bir açılım yapmaya gidecek gibi görünüyor şu anda. Neye malolacaksa yapacağız diyenler itidali elden bırakmayıp, böylesi bir olayı uzlaşı ile çözmeliler. Cumhurbaşkanı seçilmiyor ne de olsa...:-) Ve artık cingarın büyüğünün kopması için ellerindeki haritayı (harita deyip duruyorum da metni diyelim) kamuoyu ve Dennis'de öğrenmeli...Bu kadar büyük bir olayın içerisinde bu kadar gizlilik olmaz/olmamalı...
  12. bekir şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    Olaya gaipten bir el "elkoydu" anlaşılan... Giriş olarak yazmış olduğum yazıyı tekrar tekrar okuduğumda birçok şeye bir anda değinmiş olmanın verdiği karmaşa bariz şekilde göze çarpıyor. Konuyu bütünlüklü olarak ortaya koyamamış olduğumu şiddetle farkediyorum. Bu yüzden bazı şeylere ayrı ayrı değinmekte fayda görüyorum. Bu sebeple tersten gidip MHP'nin karşı çıkışının nedenini ele alacağım. Aslında MHP'li olsaydım ilk önce neden karşı çıkardım bunu ortaya koyacağım... MHP'nin oy oranlarının yükseldiği zamanlarla şehit cenazelerin çoğaldığı zamanlar örtüşür. Ya da Abdullah Öcalan'ın yakalandığı zaman oy oranını nasıl artırdığı hatırlanmalıdır. MHP eğerki; Türklük'ü ırk olarak algılamıyorsa sağda bulunan diğer partilerden bir farkı yoktur. Öyleyse MHP'nin içerisinde kemikleşmiş olduğu söylenen fanatik grubun bulunmasının anlamı nedir? Bu haliyle MHP'nin Türklük algısında veya MHP'ye bağlı olup da Türklük'ü farklı algıyanların olduğunu söyleyebiliriz. Bunları geçelim. Başka bir noktaya varalım. PKK terörü tamamen bittiğinde MHP'yi diğer sağ partilerden ayıracak hangi saik vardır. Terör sorgulanamaz zamanları beraberinde getirir. Terör insanları bir arada korku psikolojisiyle bir arada tutmakta kullanılabilir. Terör bazılarına siyasi olarak avantajlı bir yer sağlar. Ben, MHP'nin başındaki bir adam olsaydım; terörün bitmesin istemezdim. Bakın, kardeşlerimizin cenazeleri içimi yakabilir ama bulunduğum yeri korumak istiyorsam da şehitlerin varlığı mecburiyeti vardır. Sağ seçmene sunacak ciddi bir politika varsa elinizde bunda diyebileceğim birşey yok. Pekiyi MHP, terörün bitmesi hakkında nasıl bir çözümü savunuyor. Ben, maalesef bugüne kadar bunun cevabını okuma şerefine nail olamadım. Varsa yoksa, bağırıp AKP'yi Amerikanın oyuncağı olmakla suçluyorlar. Bu projenin (içeriği hala ortada yok) Amerikada kotarıldığını söyleyip/bağırıp ortalığı ayağa kaldırmaya uğraşıyorlar. Tamam; projeyi AKP, Amerikanın iteklemesiyle yapıyor. Pekiyi siz, iktidar ortaklığı yaptınız, pekiyi siz bu ülkenin önemli seçmen kapasitesine sahip bir partisisiniz, pekiyi size bu ülke savunmasında şehit olmuş çocukların anne-babaları oy vermiş. Pekiyi terörü nasıl bitireceksiniz, sizin reçete nedir? Sosyal/siyasi arenada reçete isteyen dengesiz "allllsanaa iiiüüüüpppp" diye bağırılırsa ne yaparım bilmiyorum. Şuan başım biraz kalabalıklaştı sonra devam edeceğiz...AKP'nin yaptığı yanlışlıklara da değineceğiz...
  13. Dostoyevski güzel bir söz etmiş bir tarihlerde. Ben sözü yarım yamalak hatırladığım için hatırladığım şekliyle yazıyorum. İnsan, çevresinde olup-biteni görüp-duymama lüksüne sahip değildir. Tabii bu çevre ile ilgili, tartışmayla ne alakası var bunun denilebilir. Bunu diyenler komple olmasa da kısmi bir haklılığa sahiptirler. Bazen ben de kendime bunu söylüyorum. Adamın cevap vermemesini istiyorsun o halde sen onun yazdıklarına cevap verme. Bende de bir bozukluk yok değil hani. Neyse; herhalde bundan sonra böyle yapacağım da açmış olduğum bir başlık altında böylesi yaklaşımları gördüğümde delleniyorum. 17-20 yaş arasındaki gençler bir şekilde sloganlaşmış cümlelerle, kafalarında oluşturdukları kodlarla insanlara motamot aynı cevapları veriyorlar. Bu da ister istemez insanları tartışma konusunda bıktırıyor.
  14. Teşekkürler Godzilla. Ben, zaten konunun sulandırılmaya müsait olduğunu attığım başlıkla açık ettim. Yani ki buna müstehakım. Cevap vermesini istediğim üç kişi değil istemediğim üç kişi var. Orucun içinde birşey yazıp da kendimi sinir etmeyim diyorum ama Kürt sorunu ve bölünme hakkında birşeyler yazmasam da orucu kullanmış gibi hissedecektim kendimi.
  15. bekir şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    Bu fakir onları okumamış galiba... Rica etsem, lutfedip bir de benim için buraya yazarsan/aktarırsan ne güzel olur. Saygılar...
  16. bekir şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    PKK ve Kürt sorunu dediğimiz olgunun çıkış nedenini senden okumak da güzel olacak. İslamı birleştirici ve kuvvet verici bir harç olarak telakki ettim her zaman. Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale'de de böyle telakki edenler onu ziyadesiyle "kullandılar". Meclisin açılmasında hutbe okuttular. Gerekliydi, manevi bir motivasyon olarak bulunması elzemdi. Bu arada CYRANO, birkaç gün evvel Şeyh Sait İsyanının feodalite ile bağlantısını kurduğun bir yazıyı okuduğumu hatırlıyorum. Sanırım rüya görmüşüm... Gelelim CHP'nin konuya yaklaşımına. Bundan önceki konularda AKP'yi tek başına iş çevirmekle suçluyorlar, uzlaşma uzlaşma diyorlardı. Şimdi AKP, beraber yapalım ne yapacaksak deyince; siz bir metin hazırlayıp getirin biz katılıp katılmayacağımıza karar verelim diyorlar. Yahu arkadaş, beraber bir çalışma başlatın hoşunuza gitmeyen kısımlarını kaldırmaya çalışın diretiyorlarsa ayrılın. Ortada hiçbir metin yok, hiçbir şey yok. Karşı çıkılıyor. Yahu AKP'nin kendinde bile bir açılım programı yok. Adamlar önce Kürt açılımı dediler şimdi döndüler Demokratik Açılım diyorlar. Bu konuda ne kadar az çalıştıklarının bir göstergesidir. Ya da muhalefet beklediklerinden sert çıkınca buna yöneldiler bilemiyorum. Ama CHP'nin kendilerine sunulacak bir yol haritasını beklemekten önce bir muhalefet olarak kendi yol haritalarını koysalar, AKP ile görüşseler: biz şöyle şöyle olmasını istiyoruz deseler daha iyi olmaz mıydı? AKP yapsın getirsin biz bakalım. O zaman uzlaşı da beklenemez, beraber bir şeyler yapmak da mümkün olmaz. Gelelim 28 Şubat sürecine. Tarihten ders alındığında tekerrür hükümlerini yitirir. Tarihi bilenler geleceği de hesap edebilirler. 28 Şubat süreci öyle bir süreçtir Türkiye'deki her olayı okuma konusunda elimize güçlü bir veri sağlar. Gelelim yazılarda somut neler var meselesine. Ben, somut birçok şey görüyorum siz ise görmüyorsunuz. O halde somut olarak görmek isteğiniz şeyler nelerdir CYRANO...
  17. bekir şurada cevap verdi: bekir başlık Güncel Konular
    Yandaş medyadan bir cevher daha...
  18. Sami Selçuk'un yazısını sizin için alıntılamamıştım. Fotokopinin de başkaca kanıtlarla beraber kanıt olabilceğini anlatmak için eklemiştim. Yukarda bu konuda bir tartışma var. Bu arada gizligüç değil, gizilgüç. Dikkat edilsin. Neyse en azından Sami Selçuk'un yazısını okuyup cevap vermişiniz. Kimileri okumadan da cevap veriyor... Sami Selçuk, yargının içinden çıkmış inanılmaz derinliği olan bir entellektüeldir. gizli güç diyebilirdi ama dememiş değil mi? Zora gelindiğinde galiba hemen yandaş kalem gibi cümlelere sarılınıyor. Neyse; bu kadarı yeter....Fazlasını söyleyip de oruç oruç ne canımı sıkayım ne de seni kırayım...Hadi eyvallah...
  19. bekir şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    MAYOZ MU MİTOZ MU? Az bir şey fen bilgisi okumuşlar yukardaki iki bölünme şekli arasındaki farkı bilirler. Ben bilmiyorum. Malum, müslümansanız fenni ilimleri öğrenmeniz tezat teşkil ediyormuş. Neyse ki imam hatip çıkışlı değilim ki o zaman; kafanızın hiçbirşeye basmayacağı gibi bir varsayım vardır… Neyse; konumuz bölünme. Artık vücudun kendisinde mi bölünme olur yoksa üreme organında mı gerçekleşir ben bilmem. Bildiğim bir şey varsa kuruluşundan günümüze kadar bölüne bölüne çoğalan bir Türkiye’ye ben henüz şahit olmadığım gibi böyle bir okumada gerçekleştiremedim. 2001’de AKP iktidara geldiğinde; bölmedik şey bırakmadı oysa. Türbanlılar, türbansızlar, Müslümanlar, olmayanlar, laikler, Kürtler, laik olmayanlar, layıkını bulamayanlar, at yetiştirenler, it yetiştirenler, milliyetçiler, muhafazakarlar, solcular, komünistler, keller, kıllılar, hayvanlar ve olmayanlar…Yok daha neler? Neyse son 8 yıldır da özellikle ulusal çizginin ateşlemesiyle sürekli olarak bölünmefobia kapladı her yeri. Sonunda MHP’de eklendi bu serenata. Neyse durum tespitini geçip bir cümle kurayım. Hani hem gerçekçi olup hem de imkansızı istemek diye bir şey varmış ya. O cihetten gerçekçi olarak imkansızı ben dillendireyim. Türkler ile Kürtleri ayıralım. Geçelim federasyonu filan. Ayrılıp kendi devletinizi kurun diyelim. Olur mu? Hadi referanduma. Bakalım 45 milyonluk, önüne gelen ortaya bir sayı atıyor, Kürt halkı bunu isteyecek mi? Hani şu Kürdistan haritası var ya. Alın orası sizin olsun. Geride kalan yerler Kürtler hariç olarak Türkiye’de yaşayan bütün milletindir. Yani ki; Türkiye’de yaşayan bütün Kürtler, Kürdistana zorunlu olarak iskan ettirilecektir diyelim. Biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak Kürdistan’daki bütün resmi kurumlarımızı ve varlığımızı, oradaki bütün Türk vatandaşları da geriye kalan Türkiye toprağına çekiyoruz. Bölünme dediğiniz şey böyle olur. Bunu isteyen aklı başında bir tane Kürt çıkacak mı bende merak uyandırıyor. MHP’yi son kertede tahlil edeceğiz onlar şimdilik bir kenarda dursun. Pekiyi Kürtler ne istiyor. Bu soru aslında onları en fazla ga.fil avlayan sorudur. Bu sorunun sorulmasını aslında hiç istemezler. Ben de bu sorunun sorulmasını istemem. Kimseyi köşeye sıkıştırma peşinde değilim. Ne istiyorsunuz dediğinizde; biz fakiriz, bir açız, işte bizim kimliğimiz şöyle bastırılıyor, işte bizim Türkçe bilmeyen çocuklarımıza Ne mutlu Türk’üm diyene dettiriliyor. Ne istiyorsunuz ne yapalım. Bizi anlayın. Ya tamam anladık ne yapalım. Biz, hep beraber yaşadık, niye bizi ikinci sınıf vatandaş görüyorsunuz. Ya tamam ne yapalım. -Bizi anlayın. Neyi anlayalım? - Yukarda söyledik ya… Tamam itiraf ediyorum. Kendimi gafi.l avladım bu soruyla. Aslında Kürt diye bir realitenin olduğunu, onlarla beraber bu ülkeyi kurduğumuzu, bu ülkenin laik olması cihetiyle bir üstkimlik oluşturduğumuzu, bunun da Türkiye Cumhuriyetine bağlı olan herkesin Türk olduğu gerçeği olduğunu, Türklük kavramının ırksal bir anlamı olduğunu anlatmaya kalksaydık buraya bu iş varmazdı. Türk dilini araştırmak veya Türk tarihini araştırmak gibi gariplikler olmasaydı hadi oldu, ona göre bir takım öztürkçe kelime uydurma garipliklerine kalkmasaydık buraya bu iş varmazdı. Şimdi geri dönüp evet devlet yanlış yaptı. Bundan sonra da mecburen bir arada yaşayacağız. Bölünmek istemediğinize göre bir arada yaşamaya mecburuz. Bir arada yaşayan insanlara bu ülkede bu zamana kadar kardeş dendi. Şimdi tekrar aynı noktada bir açıklama yapıyorum. Türk Milleti vurgusunun Cumhuriyet dönemine kadar ırkçı bir Türk anlayışı olmadığını kabul ettiğimizde Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu gibi bazı varlıklar Cumhuriyet dönemiyle sorunsallaşır. Bunun birkaç adım daha ötesi olan bazı şeyler de vardır Kürtlerde milliyetçi duyguları törpüleyen. Neyse; konunun hakkından gelmeyeyim. Kürtler ne istiyor. Bağımsızlık değilse ne! İmralıdaki “armut” ne istiyor. Ordu mu, federasyon mu? Geçelim. Kürt olduklarının tescil edilmesini mi istiyorlar. Bir kürt sorunumuz var ama Kürtlerle bizim sorunumuz yoktu. Devlet, kendi vatandaş profilinde islamı birleştirici olmaktan çıkardığında Türk kimliğinin inşasında başarız olunca; bu başarısızlığı baskı ile yok etme çabasına yönlendiğinde Kürt sorununu karşımızda bulduk. Buna mukabil yatırım konusunda doğu ile batı arasında da bir denge sağlanamadı. Bunda Doğuda kazandığı parayı orada kullanmayıp, batıda yiyen kürt kardeşlerimizin de sorumluluğu yok değil ya. Neyse; Kendi dillerini mi öğrenmek istiyorlar. Özel Kürtçe dersleri verilmesi serbest hale getirildi. İnanılmaz şekilde bu yönde bir talep vardı lakin 1 aylık dershaneden sonra dershaneler boş kaldı. Kürt kardeşlerimizin istekleri neler olabilir diye ben kendime soruyorum. Fakirliğin giderilmesi için devletin doğuya yatırım yapması pekala mümkündür. Tokinin ucuz konut projeleriyle biraz daha destek çıkması mümkündür. Seçimlik dil olarak bazı okullarda Kürtçenin verilmesi (buna mukabil bazı okullarda da yurdumuzdaki diğer dillerde seçimlik eğitim verilebilir-tabii bunda asgari 50 öğrencinin talebi şartı konulabilir) mümkün olabilir. Bunların dışında ne vardır? İki mesele mi? Fakirlik ve Kürtçe mi? Bazı kürt kardeşlerimiz; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ırka dayanan Türk’e vurgu yaptığını bu sebeple kendilerinin Kürtlüklerini öne çıkardıklarını söylüyorlar. Bu başlı başına sorunlu bir milliyetçilik anlayışıdır zaten. Siz milliyetçilik yaptığınız için biz teröristlik yapıyoruza varıyor bu akıl yürütmenin sonu. Gelelim olayın fakirlik boyutuna. Parçalı/bulutlu 6 yıl Diyarbakır’da kaldım. Trilyonerleri de gördüm 5-6 apartmanın arasında kerpcten damdan su sızmasın diye damı sıvayan kadınları da gördüm. Adidas’ın Jordan model ayakkabısını almak için sıraya gireni de gördüm çöpten bulduğu üzüm için kavga eden çocukları da gördüm. Taa, 95’li yıllara kadar Doğunun en önemli ili sayılacak Diyarbakırın ortasından dere şeklinde kanalizasyon olduğunu da resimlerden görmüştüm. Ahmet Bilgin galiba 96’larda üzerini kapattırmış. Devam edeceğiz ama İbrahim Kiras’ın bir makalesini buraya aktarayım evvela… Çanakkale’de omuz omuza savaşanlar, Kurtuluş Savaşında omuz omuza savaşanlar düşman kardeşler olamazlar. Tarihimiz bölünmeye fırsat vermez. Tarihimizi hatırlamak zorundayız. Şehit cenazeleriyle bulundukları yeri garanti ettiklerinin farkına varan bazı MHP yönecilerine sorulacak soru; bundan iki ay evvelki durum ilanihaye devam mı etsin yoksa sizin Kürt sorununu-PKK sorununu çözmek için başka bir reçeteniz varsa nedir bir söyleyin. Askeri harekatsa 20 yıldır yapıp duruyoruz. Bir soru daha; bazıları çıkıp diyor ki, madem böyle taviz verilecekti bu kadar askeri niye kırdırdınız, bu kadar vatan evladına yazık değil mi? Evet haklılar çok yazık. Keşke hiçbiri devletin hatası nedeniyle ölmeseydi. Bugünkü tavır değil o zamanki tavır yanlıştı…
  20. Cevap vermeyecektim ,ki farkettiysen bu zamana kadar değinmedim, ama Sami Selçuk'un "Belge" konulu bir yazısını okudum bugün. Onu ekleyim dediğimde yukardaki metin tekrar karşıma çıktı. Değinmeden de geçmeyelim dedim. Yukardaki yazımı bir daha okuyun ve belgenin gerçekliğinden dem vurup vurmadığımı anlayın derim. Belge gerçek değil diyenlere soruşturmanın henüz sonuçlanmadığını söylüyorum. Hatta ben, bu belgenin aslının bulunamayacağını çok önce söyledim zaten. Olsa bile bulunamayacaktı bana göre. Futbolla ilgilendiğimi biliyorsunuz. Buna göre defans oyuncusu geçilse dahi bir kalecinin olduğunu bilmek gerekir. Dahası kaleciyi geçseniz dahi kaleyi tutturacak şutu atabilecek beceriye sahip olmanız gerekir. Şutu attınız diyelim hava şartlarının da o topu o kaleye götürecek kadar uygun olması gerekir. Yani ki kaldı mı başka defans oyuncusu derken; futbol hakkında asgari bir bilgiye sahip olmak da gerekir. 3-5 gün sonra savcının diyeceği "sahte" dir değil "aslına ulaşılamamıştır" veya "belgenin aslının olup olmadığı tespit edilememiştir" olacaktır. Tabii bence...Sivil yargı, askeri yargıya benzemez. Belge sahte, sahte belgeyi öne sürenler hakkında gerekli işlem yapılsın deyip de topu taca atma işini yapma/z/malı...
  21. bekir şurada bir blog başlığı gönderdi: bekir's Blog
    Soğuğun Adıyla Uzandı Suskunluğun Yüreğime Harekesiz bir cümleyle başladı Şimdi adına ağıt yaktığım duygu İşgale açık kaldı yüzüm Ve zaman buzdan bir cam gibi Düşüp parçalandı dizlerimde Kalemimdeki düşler Üçgen bir çocuğa açılırken Bir cezm gibi kesti Suskunluğun kelimelerimi Yüreğimi kemirerek Cehennemin dibini hak ederken bir kurt Ömürden akan karanlık Serkeşçe takıldı düşüncede Elif elif uzadı gece Sonra düştü her şeyin üstüne Sabretmek ölüm kadar zormuş Bildim. Bilmenin her haliyle Şakaklarımdan akarken kan Ve adınla başlarken ateşe açılan kapı Bir ayet dahi kalmadı Tutup kaldıracak ellerimden Sevmek, belki yalnızlık kadar zor Susman, sedef kakmalı bir hançer Nasıl nefret ederse kelebek geceden Sükutuna dair duygum az değildir ondan Vesselamü aleyküm Hala kuşun düşmesinin engelleyebilirsin daldan…
  22. bekir şurada bir blog başlığı gönderdi: bekir's Blog
    "Bir Kadın Yüzü Uğradı Hayallerime" Her şey, bir şeyin bitiminde başlıyordu Bir kedi ölerek düşebiliyordu mesela; Tüm acının ortasına Son sözünü söyleyememişliğin eprimsiliğiyle Nefes almayı unutarak ölüyordu bir adam Kırılıp dağılıyordu bir şey Ve fark ediliyordu tüm güzelliği Bir ebabilin çığlığına düşerken Anne gözlerine susamış çocuk gibi Soğuğa dokunan kadının ürkekliğiyle Ne çok geliyordum üstüme üstüme Oysaki öğrenmiştim doğduğumda Çalındığım taşlara serzenişte bulunmanın kifayetsizliğini Selamın ulaşmadığı yere Sitem de ulaşmıyordu işte Neden korkuyordum öyleyse Üstüme üstüme uçan kelebeklerden Oysaki serserileşmiş mahkumlar kadar özgürdü İğdiş edilmiş köpekler kadar da yakındım ölüme Uyunmamış bir uykunun düşüyle boğuşurken Sarı dişleriyle Bir çakal yüreğimi kemirdi Geriye Kalemin sayfaya akıttığı kanın tadı Ve Tevazuya ait yırtık bir tebessüm kaldı. 08/11/2006
  23. bekir şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Erdoğan'a o gücü veren Laik Türkiye Cumhuriyeti'dir cümlesi biraz destekten yoksun kalmış gibi geldi. Aynı cumhuriyet daha güçlü (favori yaklaşım, AKP'nin laikliği ve cumhuriyeti güçsüzleştirdiği/zaafa düşürdüğü) olduğu dönemlerde benzer bir tepki göster/e/memişti yanılmıyorsam. Hele de hep unutmak istediğim bir Ecevit fotografı vardır ki; Klinton denilen dümbelek'in kanepenin sırtına yarı oturduğu resimdir o... Hasılı; Erdoğan'ın, Davos'taki çıkışı bir seçim yatırımı olabileceği gibi bunu belki sadece Erdoğan yapabilirdi bana kalırsa da...Dilinin ayarı bozuk diyeceğim de; diyemem çok iyi bir hatiptir. Arada sırada bir cümlelik sert çıkışları oluyor ama Davos'taki durum bir cümlecik babında da değildi. Yani ki; Muz Cumhuriyetinde de olsa aynı Erdoğan o çıkışı yapabilirdi. Zira; bahsi edilen Arap Devletlerini yöneten adamların bir çoğu sandığımızdan daha fazla İsrail'e bağ/ım/lılar. Biz de ise devlet; üretim sorununu İsrail'in katkılarıyla (süppper katkı) aşarken Başbakan'ın kendine İsrail üzerinden kar devşirmek gibi bir sorunu yok. Bu yaklaşımları bir nebze olsun geliştirirsek; hele de süpper zengin Arap devletlerindeki iktidarların İsrail'in çeşitli islami örgütleri tepelemesi için verdikleri örtülü desteği düşünürsek laik cumhuriyet paralelinde bir haklılığa gidebiliriz. Zira; bizde iktidarın belirlenişi ordakinden farklı. Bir nebze olsun diyelim. Oradakiler, halkın içerisinden çıkan islami direniş örgütlerinin gün gelip güçlenerek kendilerini bulundukları yerden indireceğini düşünerek İsrail'e destek veriyorlar. Yine; bulundukları yeri ve bulunacakları yeri garanti eden başka bir kuvvet ise İsrail'e sürekli desteğini verdiği için o kuvveti de karşılarına almayı düşünmüyorlar. Pekiyi Türkiye nasıl oluyor da bu karşı tavrı alabiliyor...Bunun açıklaması laik Türkiye mi acaba bir fenomen olarak AKP ve Tayyip Erdoğan mı? Bana ikinci şık daha ehven geliyor...
  24. 1. Sorun: Ayete karşı hadis getirmekle bizi itham edenlere aittir. Bu ithamı yapanlar (bu forumda) bilindiği üzere ateisttirler. Ateistlerin gözünde ayetin de hadisin de peygamberin sözü olduğu kesin olduğuna göre Ayetle hadis bir olmaz demeleri onlar açısından trajiktir. Söyledikleri bir inanan açısından ise doğrudur. Ayetle hadis asla ve kat’a bir olmaz. Hadis ayete aykırı olmaz ama ayetle beraber insanlara yol gösterir. 2. Konu dağılıyor toparlayalım deyip tekrar baştan aynı soruları soranlar verilecek cevap baştaki cevabı aynen eklemekten başka bir şey değildir. Lakin bu etik de değildir. 3. Gelelim sorulara… 1. Sorunun cevabı: Tanrının hangi sözü söyleyeceğine karar verebilecek yetiye ulaşanlara şapkamızı çıkardık. Kölelerle hür insanlar bir olamaz. Buna mesnet ayet hangisiydi, biz bu konuda en ince ayrıntısına kadar açıklama yapmadık mı da tekrar aynı soruyu soruyorsunuz. 2. Köleliğin kaldırılmak istendiğini mesela ne gösterir. Köle azat edildikten sonra yerine yenisi alınabilir denilmiş. Siz bir ayakkabıyı bıraktıktan sonra yenisini alırken ne kadar garip olur. Diyelim ki çok beğenerek yeni bir ayakkabı aldınız 5 dakika sonra ayakkabıyı azat edip yenisini alıyorsunuz. Ne kadar zekice. Ne kadar kolay. Köleyi azat et, yenisini al, yeniden azat et. Hayırdır sizin kuyudan su değil altın çıkıyor galiba… 3. İslam köleliğe bir statü getirmiş midir? İslamdan önce de azat vardı. İslamdan önce hangi uygarlıklarda vardı bilmiyorum ama bir suça karşılık hem fidye hem köle azadı roma hukukunda yoktu. Hristiyanlıkta veya Yahudilikte var mıydı bilmiyorum. Romayla hristiyanlık baş başa kalmıştır bazen o da ayrı olsun. Yine hangi devlet başkanı çıkıp da köleye yediğinden yedirip, giydiğinden giydirmesi gerektiği konusunda tebaaya çağrıda bulunmuştur Hz. Muhammed’den başka bilmiyorum. Yine hangi devlet başkanı çıkıp da bir köleyi evlat edinmiştir ondan başka bilmiyorum. Köle azadının bir ibadet olmasına dair bir ayeti daha önce eklemiştim. Dikkat etmeyenler için tekrar belirtelim. Köle azadı bir ibadettir. Allah’ın hoşuna giden bir davranıştır. Zira kişi elindeki mal varlığını bir kişiyi hürriyetine kavuşturmak için kullanıp; mala tamah etmediğini, Allah’an sevgisine ulaşmak için elindekileri verebileceğini göstermektedir. Bu haliyle köle azat eden kişilerin takva sahibi oldukları bilinir. Bugünkü uygulama ise; mala tamah edenlerin kendi çıkarları peşinde koşup, islamı da kendi çıkarlarına alet etmesi sonucu gördüklerimizdir. Vakti zamanında tüm uygarlıkların çok ötesinde hakları kölelere tanıyıp, onları insan yerine koyup, onları evlat olarak kabul eden bir dinin (ve temsilcisinin) yolundan gitmeyin hedefleyenler; ileri vadede kendi şahsi çıkarlarının peşine düşerek diğer uygarlıkların da islamın bu anlıyışını yakalayıp geçmesiyle geri kalmıştır. Halbu ki; ayetlerin ve Peygamberin uygulamasıyla dönem içerisinde köleliğin tamamen ortadan İslam Devletinde kalkması gerekiyordu. Hz. Ömer dahi buna engel olamamış ve şehadete yürümüştür. Benzer birçok konuda İslamın benzer ayetler ve peygamber uygulamasıyla nasıl kötü ve yanlışı ortadan kaldırdığı İhsan Eliaçık’ın makalesinde belirtilirken; köleliğin niye yok olmadığı ayetler ve hadislerin ışığında yok olması gerekirken, teferruatıyla ortaya konulmuştur. Bu Allah’ın veya İslam’ın eksiği, hatası olmayıp ona müntesip olup da rant peşinde olanların gafletidir. İnsanlara, onların anlayacakları bir dille kendileri içinden bir örnektir bahse konu ayet. Siz, köle ile kendinizi eş görmezken diyor. Siz, köle ile eşit değilsiniz demiyor. Olamazsınız demiyor. Başka bir şey daha diyor İslam. Üstünlük ancak takva iledir diyor. Küçük iki alıntıyla devam edeyim. Köle ile sahibinin eşit Allah katında eşit olduğunu bu ayet ve veda hutbesi ispat eder mi? Demek ki neymiş. Allah; kişileri takva ile farklı olarak görürmüş. Demek ki neymiş. Allah; indinde kişiler köleler ve hürler diye değer bulmuyormuş, demek ki neymiş, Allah indinde bunların bir önemi yokmuş. Demek ki neymiş; Allah, insanlara kendilerinden bir örnek veriyormuş. Ve insanlara en önemli örneği veriyormuş. Sizler; kendiniz gibi olana (benim indimde hiçbir farkınız olmamasına rağmen) dahi eşit davranmazken Allah’a nasıl ortak koşarsınız. Evvela bunu anlamak lazım. Arkasından, bu ayeti Peygamberin uygulamasına (evlat edinmeyle ilgili) götürüp düşünmek lazım. Allah, kişilerin köle yapılması istemiyor. Zira; kendisi açısından insanlar eşit. Üstünlük sadece takvada. Kölelerin de mümin olabileceği bilinirse iş iyice aydınlanır. Köle almak isteyenler insanlar. Allah, kendisi için güzel davranışlardan bir tanesinin köle azat edilmesi olduğunu belirtiyor lakin insanların bu konudaki tutumunu da açıkça sarp bir yokuşa benzetiyor. Yani sizin köle azat etmeniz sizin için sarp bir yokuşa tırmanmak kadar nefsinize zor gelir diyor. Böyle yapanın amel defteri sağ tarafından verilecektir diyor ve en sonunda böyle yapmayanlara ne diyor biliyor musunuz? İşte biz (bu arada ben kendimden biz diye söz etmeyi severim zira daha ürkünç oluyor) büyük bir açıklıkla Allah’ın, köleliği serbest bırakmadığını, ortadan kaldırmak için gerekli çağrıyı yaptığını söylüyoruz. Köleliği kaldırmayanın ise kendi çıkarları peşine düşenler olduğunu söylüyoruz… İnsanlar anlamadıklarında “laf kalabalığı” gibi komik yaklaşımlara umarım düşmezler…Bu kadar söz anlayana da, anlamak istemeyene de yeter.
  25. Yazımı alıp, bindirme yaptığınıza göre konunun muhatabı benim. Hatırlayanlar hatırlar. Bir gece tutuklandıktan sonra aynı adam diğer gün serbest bırakıldı. Üstelik tutuklamaya itiraz konusunda dönen dolapları görmemek mümkün değildi. Sanki asker daha önce böyle planlar, andıçlar hazırlamamıştı. Sanki asker daha önce böylesi örgütlenme ve kışkırtmalarla darbe yapmamıştı. Sanki Ali Kalkancı'yla ben iş çevirmiştim. Hal böyle olunca; bulunan bir belge dolayımında ortaya çok büyük meseleler ve sorunlar çıktı. Ben, kendi son mesajımda yargılamaya ilişkin aksaklıklara da değindiğim halde bu nedense atlandı. Lakin, yargılamaya ilişkin ne kadar aksaklık olursa olsun: Dursun Çiçek'in evinin 5 gün sonra aranması da Savcılık ifadesinde farklı imza vermesi de Askeri savcılığın kendi görev alanı dışında bir karar vermiş olması da (bu konudaki kararda sorunlar vardı) 18 saatte (sanırım), dikkat edin bir gün dahi değil, itirazı görüşüp tutuklamaya karar veren hakimin yerine başkasının atanarak 2'ye karşı 1 oyla tutukluluk halinin kaldırılmasına karar verilmesi de dikkate alındığında; Ben, olayın güçler savaşı olduğuna kanaat getirmiş bulunmaktayım. Pekiyi siz neye kanaat getiriyorsunuz... Askeri savcı sahte dedi de sicil savcı 46 gün sonra "Bu belge sahte" dedi mi? Ben, görevsizlik kararı okumuştum. Hatta görevsizlik kararıyla beraber bu belge ergenekon davasındaki deliller klasörüne de konuldu bildiğim kadarıyla. Diyelim ki yanlış biliyorum ve ergenekon delilleri arasında bu belge yok. Pekiyi biri çıkıp da bu belge Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca sahte olarak telakki edildi diyebilir mi? Görevsizlik Kararının de demek olduğunu öğrendiğinde N.Doğru'nun tekrar yazı yazmasını temenni ederiz...Saygılarla...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.