Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

suheda_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.077
  • Katılım

  • Son Ziyaret

suheda_ tarafından postalanan herşey

  1. benmi senmi şekerim,sanki göbek adı Norman olan benim Sahi Tengeriincim sen Psycho yu izledinmi? İşte orada ki Norman Bates var ya bizim egzo olur
  2. suheda_

    Y.Yılın en erotik türküsü

    ooo şivede zorlanmadın yani bende bekliyorum suheda "şu ne demek bu ne demek" diye sorcaksın diye
  3. suheda_

    Y.Yılın en erotik türküsü

    İlk dilediğimde gözlerimin dışarı fırlamasına sebeb olan sonrasında gülme krizlerine girdiğim bir Fuat Saka türküsüdür"şalvar destanı" Biz ki karadeniz bölgesinin insanları olarak.. Derenin kıyısında şu kızlar çay toplayi Dişledum memesini altun dişim sizlayi yada Of'un altı Sürmene kızlar giyer fermane Fermanenin altından görünür beyaz meme Gibi türkülere alışmış olmamıza rağmen yazarının kim olduğunu bilmediğim bu türkü beni bile hayrete düşürecek kadar erotizm içermektedir. Ama bişey itiraf edeyim ki cinselliğin bu kadar güzel anlatıldığı bir başka türkü daha yoktur. Şiveyi oldukça iyi bilen biri olduğum halde çok hızlı bir şekilde yorumlandığı için tekrar tekrar başa alıp dinlemek zorunda kaldığım türküyü dinletebildiğim herkese dinlettim uşamadıklarımada mail yoluyla ulaştırdım. Bir türkünün insanı bu kadar eğlendireceğini tahmin bile edemezdim açıkcası.. Şimdi Niyazi ve Fadime arasında vuku bulan olayı anlatan şalvar destanı aslında oldukça uzun Fuat Saka içerisinden bazı kıtaları alıntı yaparak yorumlamış,gerçi tamamını yorumlamaya kalksaydı türkü en erotik değil en uzun türkü ünvanını alırdı. Sayfamdaki imeem listesine eklemeyi düşündüm fakat bildiğiniz üzere imeem kendi sitesi dışında çalınan parçaları 30 sn olarak kısaltmış.. o yüzden link veriyorum. http://www.imeem.com/mp3world/music/ogXsPx...lvar-destanmp3/ Birde sözler içerisinde şiveden dolayı anlamadıklarınız olursa çekinmeyiniz sorunuz seve seve yardımcı olurum bunu bir amme hizmeti olarak görüyorum çünkü.. Altun kablatacağım Yarumun dişlerini otur da konuşalım Şalvarun işlerini Derenin kıyisinda Fali yaparum foli Sevdaluk işlerunun Şalvardan geçer yoli Yazdurayım adumi Yarumun fistanına Şimdicuk başlayalum Şalvarun destanina Haçan indum çarşiya Findugi satmak içun Dedum basma alayim Yari aldatmak içun Baktum dükandan yana Dizi dizi basmalar Alayim bi kaç arşin Gızlar alina yanar Seçtum aldum yaruma Alli yeşilli basma Yarum geyer gezarsa Olu yasmadan yosma Aldum basmaciğumi Vurdum köyin yolina Basmayı duşundukça Neler gelür akluma Çikdum köyin düzine Vurdum çayirdan yana Dedi bana bi uşak Fadin gitdi ormana Bende pekledum yari Oldi akşam sulari Bakdum yarum yüklendi Gupguri odunlari Kapinun arkasında Köpek oynayi köpek dedi işmar eylema Seni nenem görecek Ben da dedum e yarum Ne edeyim basmayi Mereğun arkasina Gizledum gaybanayi Yarum aldi basmayi Geturdi nenesine dedi yomurta satdum Verdum da birisine Bil şalvarluk aldurdum Yeni geyeyim yeni Hep esgi geyeyirum Eller güleyi beni Yara dedi nenesi hasetdun uşaciğum Güle güle eskisun Istinde şalvarciğun Üç dört günün içinde Tikildi şalvarcugi Yarumi gören der ki Kabak furfulacuği En altına geyindi Alacali şalvari En istine bağladi Oyali kaynanini Geçirdi ayağına Nağışli çorabini Gören der yar okumiş Sevdaluk kitabini Daha istine geydi Farbelali fistani Sihti göğuslerini Eldüruyi adami Daha istine atti Alacali çemberi Yürüyişinlan deyi Ya gel beri gel beri Daha istine geydi Pambukli hirkasini Memesinun istine Devirdi yakasıni Haçan bakdum yaruma Aklum oynadi aklum Taş olmuş yaninda Sanki dondum da galdum Sardi beline sardi Pisgülli kuşağıni Dedum yarum ildurttun Gonşiğun uşağini Geydi ayacuğina Yeni yeni gondura Sandum ki çatlayacak Yüreğum vura vura Işmar eyledim oğa Gel irmağa irmağa Yarum da dedi bağa Sen öğden yürusana Gavul garar eyleduk Ormanın gıyisinda Bulup gonuşaciğuk eyleyin sirasinda Sanki çatlayacağum Zaman geçmeyi zaman Uyku almaz gözuğe Gıvran Niyazi gıvran Yarin eyleyin isti Gideceğuk ormana Daha bi gün vakdun var Şimdi ne oldi sağa Sabahi zorlan etdum Ben gıvrana gıvrana Yatağumun içinde Dön o yana, bu yana Döne döne sovildi Gaburgamin gömuği Yüreciğum ziğnayi Dersun köpek enuği Ha böyle deye deye Bakdum sabah oluyi Annatamam uşaklar Akluma ne geliyi Sabah oldi gün aşti Parladi pencereler Anlatamam Alluhum Uzun idi geceler Hamankaldum geyindum Yikadum ellerumi Bu sicakluk dolandi Çöşmede bellerumi Dolandım geldum eve Nenem otur ye dedi Ben de dedum neneme İştahciğum kesildi Uzaklardan duyuluyi Yüröğumun vuruşi Yürek değil gaybana Dersun buldurcin guşi Derenun gıyisinda oturdum serinledum Yüreğumun sesini Eğildum da dinledum Güneş geldi gabana Parlatti çayırlari Yarum gibi oynayi Yaylanun bayirlari Öyle geluyi bağa Sular bile güleyi Kuzilar oğlacuklar Sevda deyi meleyi Oldi evleyin isti Vurdum yokiş okari Benum gibi gaçdi mi Yarumun uykalari Mereğun kapisinda Buzak oynayi buzak El etdum Fadime'ye Gel dedum ayak ayak Tağuklar gıdaklayi Fola gideyi fola Baktum ki yavaş yavaş Fadime'm girdi yola Fadim'un arkasından Ben de daldım ormana Haçan gelduk göz göze Bişeler oldi bana Güneş oldi parlayi Fadim'un yanaklari Tutdum da yakti beni Gınali barmaklari Ha boyle ağır ağır Gideyiduk yan yana Dirseğumun ucini Aldurdum koltiğina Çevirdi gözlerini Yan yan bakti da güldi Yüreğumdan aşağa Sıcak sular töküldi Ha boyle gıyi gıyi Sokulduk bir çamluga Alaca misun beni Dedi Fadime'ml bağa Niyetun kötiyisa Sakun girma ganuma Eyer almasan beni Gıyacağum canuma Gurban olayim dedum Alaca şalvaruna Niyetum köti osa Gelur miyum yanuna Birazacuk el etdum Omuzindan aşağa Sora kodum elümi Belindeki kuşağa Fadim'unh sesi bile Yüreğumi yakayi Kuşağinun içinden Dersun ateş çikayi Bi duman aldi dağa Yelden eseyi yelden Sen saril boğazima Ben sarilayim belden Haçan oturu gızlar Çevirur ağirşağı Aşti gelincuk gibi Yüzinun yomişaği Fadime'm birden aldi Dirseğumi eline Ben de sardum golumi Belinin gangeline Dişledum yanağıni Oldu furfula gibi Öyle yumuşağidi Sanki muşmula gibi O da dişledi beni Ganatdi gerdanumi Nefesi vurdi bağa Yumuşatdi canumi Başladi aramuzda Bel boyin sarmalari Deli ederdi beni Gerdan gıvırmalari Çekdum aldum başindan Yoşali yaşmağini Bir elümlan da tutdum Piskülli kuşağini Çözdum düğmelerini Çikardum hirkasini Döndi de omuzuma Dayadi arkasini Çikti ayacuğindan Gabarali gondura Dönerken topuğini Yerlere vura vura Çikardum ceketumi Serdum yeşil çümene Hirkasini de yastuk Eyledum Fadime'me Daha sonra fistanun Açildi yakalari Birden vurdi dişari Peygamber elmalari Asildum guduğuna Ben kesile kesile Pirakamam azrayil Canumi alsa bile Daha sonra çıkardum Alacali şalvari Pambuk geldi gözüme Ormanun gayalari Dünya yalanci dünya Gağur mezarluğudur Yaşama dedukleri Uçgur pazarluğudur Fadim'lan sarma sarma Başladi cumbuşumuz Ormani yakar gibi Alevlendi işumuz Kimsede yok Fadim'un Gerdan sarması gibi Geymelenduk ikimuz Çerkez armasi gibi Ha boyle ha bu yana Yokuş enerum yokuş Bacağı omuzumda Gören der ki karlanguş Birdenbire Fadim'un Kesildi nefesleri Gelurdi gulağuma Govaksila sesleri Bişeler oldi bağa Dizlerum da tutmayi Fadime'm çümenlerde Yilan gibi oynayi Dişledim birer birer Cennet elmalarini Yilan bile yapamaz Onun sarmalarini Saçlari sari sari Yayiluyi çümene Dedi daha dişleme Gan yürüdi mememe Bir da baktum memesi Gaydi çıkdi elümden Yilansarmasi gibi Tutdi beni belümden Biz boyle ağır ağır Hem gerine gerine Yaz sarmasi ederkan Gün döndi ikindiye Toplanduk yavaş yavaş İkimuz da bir canda O eniş ben yokişa Ayri olduk ormanda Kirez ne oldi sana Yaprağun sararuyi Yere bakamayirum Gözlerim gararuyi E meşe derin meşe Yolum vurdi enişe Duyan oldisa bizi Gel bak sen ha bu işe Gün vuriyi vuruyi Vuruyi de duruyi Fadime'mun nenesu Girandan bağıriyi Ha boyle ha bu yana Gari yararum gari Dedi oğa nenesi Nerde galdune yavri Dedi ki nenesine ormandan yana vurdum Tamencuğun dibinde Tosini otlatudum Gız ha u yüzundeki Çali yarasi midir Tosuni otlatmanun Şimdi sirasi midir Gizum neyeyaparsun Bu sirasız işleri El gözine çok batar Gızlarun gidişleri Senin yaşunda gızun Gani gaynar bilürum Bi iş edersun bağa Merağumdan elürüm Fadime'm da dedi ki Nenem ne oldi sağa Gitdusam birazacuk Tosuni otlatmaya Kimden öğrendun nene Sen ha bu cumbuşleri Elbet be da ederum Sen etduğun işleri Köknarın doruğunda Guşa baksana guşa Bi ormana gitmelan Tutdun beni yokuşa Hayde varu gezelum Çöl verane dağları Nene beyle edersan Sen sağarsun siğlari Gün doğdi selenlere İşini bilenlere Gördun mi e Niyazi Başuna gelenlere Keremit oldum dama Kodilar beni cama İşum duşecek sağa Gümiş nağışlı gama Ha boyle ha bu yana İzi sürerum izi Berabenli damancam Kurtarur ikimuzi Nenesinlan Fadime'm Yapti bütün işleri Bubasi hiç duymadi Eteki cumbuşlari Gece kalkti Fadime'm Suyi godi ocağa Anasinun goyninda Alişukti sicağa Hem yikandi yikadi Alaca şalvarini Bundan sora deyeyum Şalvarun hallarini Şalvar çiçekli şalvar Aldun aklumi aldun Çok cumbuşler eyledun Sora teknede galdun Fadime'm gün açanda Parladi güneş gibi Ha bu gada işlerin Şalvar oldu garibi Fadime'm şalvarini Asti kireze asti Kirezde guruyikan Gördi şalvari masti Bağırdı Fadime'yi Gel ha boyle beriye Fadim çıkti ahırdan Yollandi içeriye Dedi oğa nenesi Niye çamuşur etdun Şimdi siresi değil Odunları tüketdun Kirez ağaci aldur Dalda duran şalvardur İki günlük şalvari Yikadun bu ne haldur Fadime'mun gözleri Parladi feri feri Birden geldi aklina Şalvarcuğun işleri Dedi darilma nene Ben giderdum mereye Baktum şalvar acoldi Çikdi kirez yemeye
  4. Bir ömrün en müstesna aşk macerasını, kısa bir aralıkta gözlerini görüp de sevdiği bir güzel(lik) uğrunda harmanlayan, adını bile öğrenemeden dünyasına sökün edip gelen meveddetin hasrete dönüşen mutluluğunu, hüzün kılığında gelen sevincini veya firkat lezzetiyle hissedilen vuslatını bir hayal uğruna çoğaltan o eski zaman efendileri yok artık. Öte yandan, zamanımızın genç kız veya kadınları da uğruna şiirler yazılan, ömür boyu sultan itibarı gören, dillere destan aşklarla adları tarihe geçen nazenin ve zarif hanımefendiler olmaktan çok uzaklar. Peki, kimdir bu derinliğin kaybolmasından sorumlu? Erkekler mi, kadınlar mı? Eski şairlerin anlattığı kadınlar, evet, itiraf ederiz ki birer hayalden ibaret idiler. Lakin o hayal kadınlar, ete kemiğe bürünmüş hemcinslerine yüksek bir itibar sağlıyorlardı. Erkekler daha yüz sene evvel gözünün renginden kadının saçlarını, serçe parmağından kolunu, topuklarına uzanan eteğinin bir savruluşundan endamını hayal ediyor, onu düşüncesiyle içinde çoğaltıyor, hayalhanesini binbir görüntüsüyle besliyor, zihnince ona fıstıki şallar giydirip soneler, gazeller eşliğinde pembe yaşmağını aheste aheste açmaya çalışıyordu. Yalnızca gözlerini gördüğü kadın (bunu tersinden söyleyelim; yalnızca gözlerini gösteren kadın) âşık ruhunda sonsuz bir ışıkla parlıyor ve her defasında farklı bir renk ve desen ile var oluyor, belki o hayallerle süslenerek ilahi bir varlık haline dönüyordu. Bu kadın artık tarihe karıştı. Şimdi her kadın, kendisini seven erkek karşısında "Ne kadınlar sevdim zaten yoktular" diyen Attila İlhan'ın dizesindeki o gizemli karaktere sahip olmak istiyor, bunun için çırpınıyor ama bir türlü başaramıyor. Bir zamanlar şiirle anlatabildiğimiz o mecazlara bürünmüş hayal kadınını, bugünün erkekleri artık akıllarıyla tartıp realist kâr hesabıyla çarpıyor, bölüyor, topluyor, çıkarıyor ve nihayet gözleriyle didik didik edip tüketiyor. Kulaklar kadın sesinin bin bir türlüsüyle kirlenmiş durumda; gözler müstehcen reklam görüntülerinin istilası altında. Realite, bırakınız sıradan insanları, şairleri bile o mecazlara akseden büyüleyici görüntülerden, o terennümsaz seslerden mahrum bıraktı. Servi salınışlı güzeller çağı kapandı, yere pat pat basan genç kızlar türedi. Bugün, sigaradan kalınlaşmış sesiyle kadın, sokakları ve caddeleri kaplayan hayat mücadelesi uğruna peçesini kaldırmış, metrolarda ve çarşılarda tüketim hırsıyla şirretleşmiş, hatta amfilere ve dersliklere taşan seviyesizliklere düşmüş, velhasıl vapuru, otobüsü, dolmuşu, taksiyi, treni, uçağı herkesle eşit şartlarda doldurmuş, baş tacı edilen konumunu yitirmiştir. Kadın, artık hayale kafa tutan bir çıplaklıkla karşımızda. Bir yarışçı gibi; kendisiyle, sokakla, billboardlarla, kurulu düzenle, modayla, eğitim sistemiyle savaşmakta ve çırpınıp durmakta. Bir zamanlar mecaz tüllerini üzerinden kovar ve gerçekliğini teşhir ederken bunları göze aldığının farkında değildi. Şimdi mecazın aldatamadığı gözlere hitap etmek ve en ufak kusurunu bile binbir hile ile kapatmak zorunda. Maaşının yarısını kozmetiğe, kıyafete, lükse yatırmasının başka ne sebebi olabilir ki?!.. Günümüz şiirinin kadın ve aşk konusunda -eski şaire nispetle- sığlığı hiç şüphesiz kadının baştan ayağa hakikat kesilme isteğiyle de alakalıdır. Eski şairlerin hayallerindeki cömert sözleri bugünün kadını boşuna aramaktadır. Başörtüsü konusunda bile hemcinsinin gizli bir tel saçına tahammül gösteremeyen kadın, aslında bu hazin sonu kendi elleriyle hazırlamıştır. İştah açan bir yemek ne derece maddi ise kendini o derece maddi görme eğilimindeki kadın da erkek hayalhanelerini dolduran mecaza geçit vermemekte ısrarcı görünüyor. Kendi gerçekliğiyle o kadar meşgul ki cinsiyetini istismar edenlerle neredeyse işbirliği konumuna düşmekte. Bu da onun erkeklerden göreceği hürmeti, itibarı, alakayı ucuzlatmış, menfaate indirgemiş ve en son çare olarak bir erkeği maddesiyle büyüleme gayretine hapsedip bırakmıştır. Galiba mecaz, hakikatten intikam almaya başladı. Ne diyordu Tevfik Fikret: "Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer". [MECNUN'UN LEYLA'SI] Mecnun ne vakit Leyla'nın izine rastlasa dayanamaz, koşmaya başlardı. Yüzünün rengi safrana döner bedenindeki tüyler baştan ayağa diken kesilirdi. Vücudunu bir titreme kaplardı. Birisi ona dedi ki; Leyla yokken senden yiğidi yok şu alemde. Sahralardaki aslanlardan da dağlardaki vahşilerden de korkmuyorsun. Ama Leyla'nın adı anıldı mı söğüt gibi titremeye başlıyorsun. Dertli Mecnun boynunu büktü, - Bakın görün işte, aslanlardan korkmayan kişi aşk aslanının karşısında nasıl sinmiş, dize gelmiş, bekliyor. Aşkın kuvvetidir bu, âşıklar da onun ayakları altına düşmüş karıncalar. [bERCESTE] Annesinden Leyla'ya öğütler: Temkîni cünûna kılma tebdîl Kızsın, ucuz olma kadrini bil Her sûrete aks gibi bakma Her gördüğüne su gibi akma Sâye gibi her yere yüz urma Hiç kimse ile oturma durma Fuzuli İSKENDER PALA
  5. suheda_

    ŞU BEYAZ TÜRKLER

    Muhsin Yazıcıoğlumu?siyasette hatırı sayılır bir yere gelememiş ama olabilir belkide.. Ölümünü düşününce yada tam tersidir.. Türkiyede Kemalist diye etiketlediğiniz kimlerdir?yada bu "kimler"duruşlarında ne kadar samimidir.. Açıkcası ben bu ülkede gerçek Atatürkçü olduğuna inanmayacak kadar samimiyetten uzak çıkar politikası üzerine kurulu bir Kemalizm mantığı görmekteyim. Evet Türkiyede Kemalizm adı altında kendi propagandalarını yapanlar halktan kopuk çelişkili ve demodedir.. Irkçıdır demiyorum bakın,bu ülkede hiç bir zaman ırkçılık diye bir kavram oluşmamıştır.Milliyetçi deyip daraltmaya çalışırsanız bu kapsam benide içine alır o zaman..Ve ben onlarla aynı kalıp içerisinde yer almak istemiyorum (biraz fazlamı cesurca oldu bu?huyum kurusun) Yazdığım hiç bir şeyde çelişki yok,o sizin hüsnü kuruntunuz bu kadar net konuşan birine söylenecek en son şeydir çelişki.. Kaç kişi var burada düşüncelerini tüm çıplaklığıyla ortaya döken..
  6. suheda_

    Avustralya-Australia (2008)

    Avustralya-Australia (2008) Suheda'nın sunumuyla Film hakkında ki izleyici yorumları okurken bi şey dikkatimi çekti ya çok sevilmiş ya hiç sevilmemiş.. ortası yok yani, Onu sanıyorum ilk Kod adı kılıçbağı'nda ( Swordfish)tanımıştım. Sonra Perstij'de sonra Şantaj'da ( Deception) izledim,aslında kendisi x-men olur.. Doğru tahmin Hugh Jackman'den bahsediyorum son yıllarda en çok dikkatimi çeken oyunculardan biri,çok beğeniyorum onu birbirinden tamamen farklı karakterleri öyle başarılı canlandırıyor ki...Artık bir filmin içerisinde o varsa hiç tereddüt etmiyorum izlemek için.. Avustralya,vizyondayken başkalarının yorumlarının etkisi yüzünden gitmediğim ve sonrasında gerçekten sinemada izlemediğim için hayıflandığım film.. Nicole Kidman ve Hugh Jackman'in başrolunu oynadığı bu romantik macera hatta birazda drama olan bu filme bayıldım.. Nefisti 165 dk lık filmi hiç sıkılmadan en başlarda kahkahalarla sonlarına doğru gözyaşlarıyla izledim. Film oldukça sıkı bir aşk filmi ama olayların geçtiği yer olan Avustrayla'daki yerli halka (aborjinler) uygulanan asimile politikasınada değiniyor.. Öyle ki filmin sonunda Avustralya başbakanının 2008 de halkından özür dilediği notunuda düşüyor.. Aslında o toprakları yıllarca sömürüp duran İngiliz hükümetininde bir özür borcu var o halka.. Siyah tenli yerli halkın yalnızca kendilerine hizmetçi olarak kabul gördüğü ve toplumdan dışlandığı beyaz efendilerin yatıp kalktığı bu kadınlardan olan melez çocukların zorla annelerinin yanından alınarak misyon adasında asimile edilerek yetiştirildiği.. İşte Mala o çocuklardan biri filmi onun ağzından dinleyerek izleyeceğiz,lütfen o ışık saçan kara gözlerine dikkat edin.. İngiliz aristokrat Lady Sarah Ashley kendisine miras kalan toprakları almak için kocasının yaşadığı hiç tanımadığı bir kültürün olduğu bu çok uzak ülkeye gider. Onu karşılamaya kaba ama bir o kadar yakışıklı Drover adlı bir tüccar gider.Filmin bu kısmı size biraz İndiana Jones'i hatırlatacaktır.. Özellikle arabayla giderken ki kanguru sahnesine dikkat.. Kocası öldürülen genç kadın kendisini her zaman olduğu gibi bir entrikanın içerisinde bulur.. Vahşi doğa içerisinde ki sığırların toplanıp oldukça iyi paralara başka ülkelere satıldığı bu ortamda tek olmak isteyenler mevcuttur. Mala kocasının evinde yaşayan yerli hizmetlinin melez olan küçük oğlu,zamanla aralarında oluşan müthiş sevgi bir çok şeyi göze almalarına sebep olacak.. Hem kocasının sürdürdüğü işi kadın başıyla devralan hemde Mala'yı polislerden korumaya çalışırken ona yardım edecek olan kişi Drover'dır. ...Ve ikisi arasında başlayan aşk.. Filmin birde sınıfçılığı tüm çıplaklığıyla özetleyen bar sahneleri var dır ki..."yerliler giremez,kadınlar giremez"ve gelişen olaylar neticesinde yerle bir olan tabular.. Ve savaşın ve ölümün tüm insanları eşit kılması.. Sonlara doğru Drover'ın yerli arkadaşını göz yaşlarıyla barın içerisine davet edip bu uygulamayı protesto ettiği sahneden sizde gözyaşlarınızı tutamayacaksınız. Nefis bir filmdi, nefis bir görsel sunumdu doğaya reklere kameranın yakaladığı tüm açılara bayılacaksınız. Nicole Kidman'ı o soğukkanlı profilin dışına taşıyan sıcacık bir aşk filmi.. Yönetmen : Baz Luhrmann Senaryo : Baz Luhrmann, Stuart Beattie Oyuncular : Nicole Kidman, Hugh Jackman, David Wenham, Brandon Walters, Ray Barrett Filmin Türü : Drama, Savaş
  7. Ben Testereyi hiç izlemedim mideme güvenemedim izleyenlerden dinlediklerim sayesinde.. Hatta bu yıl bir arkadaşımın ısrarı yüzünden "İçerde" diye bir Fransız filmi izleme gafletinde bulundumda...artık gerisini sen tahmin et.. Bak şimdi bir ortak noktamız varmış,karabasan.. Ne lanet şeydir yaşamayan bilmez bağırmak istersin sesin çıkmaz kalkmak istersin kalkamazsın aslında uykuda olduğunun bilcindesindir ama bir türlü kendine gelemezsin.. Bunun yanında benim birde kabuslarım vardır kiii,en değme korku filmleri halt etmiş yanında.. Neyse ki epey zamandır yoklar tabi bu mesajdan sonra bu gece uğramazlar umarım iki iyi dost karabasanım ve kabusum
  8. DTP'li vekillere ve Osman Baydemir'e 1920'de ilan edilen Misak-ı Milli haritasınını yolladılar. Taraf Gazetesi işte bu sıcak olayı manşetine taşıdı. Ülkücülerin sıkça kullandığı "Bir gece ansızın gelebiliriz" sloganını manşete çeken Taraf, haritayı yollayan Alperen Ocakları Kayseri İl Başkanı Soğman ile görüştü. Muhabir Aylan Uncu'ya konuşan Soğman'ın mesajları çok sertti. Soğman, amaçlarının tehdit değil tepki olduğu görüşünde. İşte Taraf'ın haberi: BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİZ Alperen Ocakları, DTP milletvekilleri ile Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı'na tehditkâr mesaj gönderdi: Misak-ı Milli'yi unutmayın, her an gelebiliriz RODOS'TAN NAHÇIVAN'A Alperen Ocakları Kayseri îl Başkanlığınca DTP'nin bütün vekillerinin yanı sıra Osman Baydemir'e de gönderilen haritada, Türkiye'nin sınırları Rodos'u, Erbil'i, Kerkük'ü, Nahçıvan'ı kapsıyor. "DTP'LİLER DE SINIR ÇİZİYOR" Taraf'a konuşan Alperen Ocakları İl Başkanı Soğman, "Misak-ı Milli sınırları atalarımızın kanıyla çizildi. DTP'liler de kendi sınırlarını çiziyor. Çizerlerse, bir gece ansızın gelinebilir" dedi. "SU UYUR DÜŞMAZ UYUMAZ" Soğman amaçlarınının "tehdit değil tepki" olduğunu söyledi: 'Su uyur düşmaz uyumaz' sözünden hareketle, biz de uyumadığımızı gösterdik. alıntı
  9. suheda_

    ŞU BEYAZ TÜRKLER

    hemşocuğum sahi sen bilgilerini nereden alıyorsun? yoksa büyük sırra vakıf olanlardanmısın? E okumadığına göre!!! sen bana Türk siyasetinde onların eteğini öpmeden belli bir aşamaya gelmiş tek bir siyasetçi göstersene
  10. suheda_

    ŞU BEYAZ TÜRKLER

    Hep derim bazı insanlar yürekleriyle konuşur,onlardan biriyim işte fikrimi söylerken ne kimseden aferin alma derdindeyim nede kimseye yaranma.. Bunu tabiki bileceksin sonuçta yıllardır burada yazıp çiziyoruz,az da olsa bizim gibi yazanlar hakkında hepimiz bilgi sahibi olmuşuzdur. Kim gerçekten bilgiye sahip,kim boş,kim googleden topladığı yazıları kendi fikriymiş gibi sunuyor,kim hangi görüşün tesirinde yazıyor.. Bu özelliğim yüzünden sayısız etiketler yedim bu forumda,umurumdamı?elbette hayır,ne diyorum kimse için yazmıyorum. Hem sen bana söylerken sanki kendin benden farklısın Bazı kelimeleri duymaya tahammülü olmayanları ülser etmekmi derdin,başörtüsü,din,zaman,Ak parti(bknz akp demedim)falan yazarlar bünyelerde ters etkiler yapıyor ama sen ısrarla devam ediyorsun Ne dedik Beyaz Türkler kavramı dilimize yerleşeli çokta uzun zaman olmadı (bu arada bende beyaz Bir Türk'üm ama benim ki yalnızca ciltsel)Yıllardır bunlarla ilgi şeyler yazıldı çizildi okuyoruz elimizden geldiğince.. % 5 yada 3 lük hem ekonomik hem eğitim yönünden bir üst sınıf Kimlerdir bunlar çoğunluğunun kökeni bana göre hepsinin sebatayist bir gurup. Şimdi buna itiraz edenler olur "vay efendim okuduğun bir kitap"hayır sayısız kitap okudum Türkiyedeki sebatayistler hakkında hatta öyle ki bir ara paranoyalar bile geliştirmeye başlamıştım. Neyse Soner Yalçın'ın efendisinde yazılanları itham olarak görenlere şöyle demek lazım adamın kitabında yararlandığını gösterdiği yüzlerce kaynaktamı itham,özellikle birebir röportaj yaptığı kişilerdemi? O zaman bu itham olmaktan çıkar yalan olur,iftira olur demekki neymiş Soner Yalçın ve yararlandığını söylediği tüm kaynaklarlart yalandan ibaretmiş.. Peki şimdi bu arkadaşımıza şöyle bir soru sorma zorunluluğu doğuyor senin doğrun kimler?Yada referansın? Öyle ya sende bir yerlerden bişeyler okuyarak adamın yazdıklarını red ediyorsun.. Bir diğer konu,arkadaşımızın kitabı okumadığı o kadar aşikar ki kitap hakkındaki bilgisi "yalnızca Menderes ailesini anlatıyor"demesinden belli..Googlede ancak bu kadarını bulmuş demekki.. Oysaki Evliyazadegiller ailesi ekseninde sebatayizmden tut,ittihat ve terakinin nasıl ve kimler tarafından hangi amaçla kurulduğundan,İzmir suikastinden,Efendi kelimesinin Osmanlıda ne anlama geldiğinden.. Ve bir ailenin neredeyse tüm fertlerinin Türk siyasetinde nasıl etkin olduğundan,İngilizlerle olan sosyo ekonomik ilişkilerimizin nasıl ABD saflarına kaydığından ve son olarak Menderes'in idamına giden süreçten.. Hadi tüm bunları red ettik,Soner Yalçın nasılsa bir kople teorisi uzmanı ya (bakın bu fikre arkadaşımız Soner Yalçın bir ara kurtlar vadisi dizisinin konseptliğini yapmıştı ya oradan kapılmış çok mu zalimim ne?ama eğleniyorum )hadi yararlandığını söylediği yüzlerce kaynakları ve kişileride red ettik peki doğrusu ne? Yazı yazarken kişi siyasi görüşünden bağımsız yazabildiği zaman yazdıkları ciddiye alınır,aksi takdirde benim nazarımda tamamen kendi adıma konuşuyorum hiç bir önem arz etmez yazdıkları.. Ayrıca bana TGRT ve Cevat Babuna örneğini verenede ben şöyle bir soru yöneltebilirim. Üzery Garih'in mezarı başında öldürüldüğü Nakşibendi Şeyhi Küçük Hüseyin Efendi kimdir? Neyse yoğun çalışıyorum bu ara,sende o Adana sıcağında bahçe sularken güneşte fazla kalmamaya dikkat et.. Lazımsın
  11. Haklısın bende sevmiyorum kanlı bıçaklı sahneleri korkutmuyor tiksindiriyor aynen tercihim psikolojik gerilim.. Birde işin komik tarafı ben asla yanlız izleyemem korku filmi.. The Exorcism,imde en çok hoşuma giden mahkeme oturumlarıydı ,bilimle alternatif düşüncenin çakıştığı sahneler.. Birde Emily'i oynayan Jennifer Carpenter ne kadar başarılıydı nasıl aktarmış izleyiciye korkuyu ve korkunun bir insanı ne hale getireceğini.. Birde gerçek hayattan alınan her filmden etkileniyorum,yaşanmış olmasının düşüncesimidir nedir bilmem.. Boogeyman benide ürkütmüştü,birde Hide and Seek (saklambaç) var bilirsin hani başrolunu Robert De Niro nun oynadığı çok korkunç olmasada oldukça başarılıydı ve süprizdi. Benim elimde şimdi Mirrors (aynalar)var itiraf ediyorum izlemeye korkuyorum. Üstelik IMDB 6 yıldız vermiş ona genelde korku filmlerine çok iyi olmadıkça fazla oy verilmez ya oldukça iyi demekki..
  12. suheda_

    Brubaker (1980)

    Kendini haklı çıkarma çabası bazen çok gülünç oluyor.. Netice itibariyle izleyicinin beğenisiyle y.yılın en iyisi seçilen bir filmden bahsediliyor,yok 15 yıl sonra yok 20 yıl sonra..neticede kararı sinemaseverler vermiştir.Ama erken ama geç.. Demekki neymiş önemli olan izleyicinin seçimiymiş er yada geç olmuş pek bir önem arz etmiyor. IMDB sitesinde 420,000'den fazla kişinin oylarıyla 10 üzerinden 9,2 puan almış ve gelmiş geçmiş en iyi filmi seçilmiştir. Aynı zamanda tüm türler arasında dünyanın en beğenilen ilk 3 filmi arasındadır. Stephen King'in Rita Hayworth and Shawshank Redemption adlı novellasından sinemaya uyarlandı ve gösterildiği ülkelerde büyük ilgiyle karşılandı. 1994'te 7 dalda Oscar'a aday gösterildi fakat başrolünde Tom Hanks'in oynadığı Forrest Gump adlı film ödüle layık görüldü.Vikipedi. Görüldüğü üzere bana ders vermek için oldukça uzun bir yol katedilmesi gerekmektedir.
  13. Anladım ama o Kore değil Tayland yapımı değilmiydi.. Gerçi benim sana yukarıda saydıklarım ABD versiyonu hepsinin orjinali uzakdoğu sineması yani epey bir eski filmler.. Ama bişey diyimmi ben sevmiyorum uzakdoğu sinemasını mesela Halka 1 beni en çok ürküten filmlerden birdir.Ama japon versiyonunu hiç beğenmedim.Aynı şey Garez içinde geçerli..Yani ABD yapımı olanlar daha başarlı.. Sonuçta hepsi birbirine benziyor birde "göz"vardı izledinmi bilmiyorum yine uzakdoğu sineması aynı tür.. O yüzden bu filmlerin süprizi yok sonunu en baştan tahmin edebiliyorsun. Shutter'in amerikan yapımı bu tarz filmlere yabancı olanlar için aslında güzel bir film özellikle Rachael Taylor oldukça iyiydi vede çok güzel,fakat ben bu tip filmleri çok izlediğim için senaryoyu tahmin edebiliyorum buda tüm heyecanımı alıyor. Peki sen The Exorcism of Emily Rose'ı izledinmi? Cinnet değilmi o ?bir arkadaşımda aynı senin gibi söylemişti "en çok korktuğum" diye.. Çok duydum ama izlemedim,Jack Nicholson çok iyiymiş o filmde sahi ben niye izlemedim ki korkarım diyemi acaba Ya bide bişey söyliyeyim Stephen King romanlarından filme alınanların bazılarında ilk başlarda müthiş bir gerilimle başlıyor film sonlara doğru saçmalıyor,kitaplarıda öyle müthiş bir akıcılıkla okuyorsun tüylerin ürperiyor,fakat sona doğru kontrolden çıkıveriyor.. Buda onlardanmı?
  14. suheda_

    Brubaker (1980)

    Suheda'ya sinema dersi vermek bir filmin başarısı aldığı ödülden ve bütçesinden çok gişede gösterdiği başarı ile kıyaslanır Yani filme asıl ödülü seyirci verir.. Hiç bir ödül almayıp gişeleri alt üst eden yada aylarca gösterimde kalan filmler var.. Esaretin bedeli IMDB tarafından düzenlenen bir anketle 420 bin kişinin katıldığı (rakama dikkat) gelmiş geçmiş en iyi film seçilmiştir.empire dergiside kendi başına okuyucusuyla ayrı bir anket yaparak filmi yüzyılın en iyisi seçmiştir.Ha yüz yılın en iyisimidir bana göre değildir ama konu olarak ele alındığında yani kendi branşı içerisinde en iyisidir. Neyse ben Brubaker'i izleyip düşüncelerimi objektif bir şekilde açıklarım.
  15. Yok Tengeriincim yanlış biliyorsun,Garez (The Grudge)üç seriden oluşan bir film ilki 2004 yapımı ikincisi 2006,serinin sonu yani üçüncüsü 2008 yapımı hepsini izledim. Resimdeki hayaletse 2008 yapımı ha bu arada bu film Kore değil ABD yapımıdır Birde tabi bu filmlerin benzeri Halka (The Ring)var ilki 2002 de çekilmiş olan bence en başarılı olanda oydu.. İki kız kardeşin hikayesini bilmiyorum,izleyip yorumumuda eklerim
  16. suheda_

    ŞU BEYAZ TÜRKLER

    Bekir'im bunu iltifat olarakmı kabul etmeliyim anlayamadım Hahaah işte bu nefisti... Bahsedilen kitap Soner Yalçın'ın Efendisi galiba o kitap denilen aslında iki ayrı kitap iki ayrı araştırma evet her ikisinide okudum hatta son on yılda okuduğum en güzel kitaptı Efendi (beyaz Türklerin büyük sırrı) Bir diğeride yani efendi 2 beyaz müslümanların büyük sırrı.. Sebatayist olmakla itham edilen?burası oldukça ilginç yani öyle olduklarını kabul etmiyor arkadaşımız.. Sabetayistlerin ideolojilerini bilen herkes bilir,gizlilik en temel inançlarıdır. Dolayısıyla yaşadıkları yerlerde ki yaygın din içerisinde gösterirler kendilerini.. Sebatayizm ile ilgi okunan en basit yazılarda bile bunları görmek mevcuttur,bunun için Soner Yalçın'ın o iki devasa kitabını okumaya bile gerek yok..
  17. suheda_

    ŞU BEYAZ TÜRKLER

    ŞU BEYAZ TÜRKLER!! Nam-ı diğer Sabetayistler Ve onların her birini yere göğe sığdıramayan aydın yaftası vurup peşlerinden giden bilinçsiz kitleler...
  18. Ben buymuşum ve doğrudur
  19. alışılmış bir konu,önce bir ürünü yere göğe sığdıramaz velinimet yaparlar sonrada kalkar birileri böyle bir açıklam yapar yerle bir olur..Tamamen ticari olarak görüyorum bu tarz açıklamaları..Bir ürünü kötülerken alternatifinin piyasasını arttırmak.. Bir zamanlar zeytin ekmeğe katık edilen fakir yiyeceğiydi sonra birileri çıkıp faydalarını sıraladı şimdi zenginin yemeği oldu.. Hatta bir ara Hacettepeli bir profesör çıktı sarmısağın insan sağlığı üzerinde hiç bir fardası olmadığını söyledide tek geçim kaynağı sarmısak olan Kastamonulu çiftçiler bu açıklamayı protesto eden yürüyüşler yapmışlardı da adamcağız geri adım atmak zorunda kalmıştı. Yıllarca doğal bir besin kaynağı olan tereyağının zararlarını anlatıp kimyasal yağ margarinin övüldüğü reklamlar izletildi bu insanlara.. Sanıyorum şimdide soya kurban seçilmiş,yav erkeğin östrojenini arttırıyorsa testosteron'u yüksek olan kadınlara yedirsinler o zaman..
  20. suheda_

    Brubaker (1980)

    Tüm sinema otoriteleri tarafından yüzyılın en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilen öyle ki Empire Dergisi tarafından birinci sıraya yerleştirilen bir filmi klişe bir konu olarak ele alıp değerlendirmek filmlerden ne anladığımızı yada filmlerin vermeye çalıştığı mesajı ne kadar iyi algılayabildiğimizi sorgulamamız gerektirdiğini düşündürdü bana Esaretin bedeli hapishane hayatının korkunç yüzünü tüm çıplaklığı ile gözler önüne sererken dostluğun,okumanın,müziğin evrenselliğini ve en kötü insanları bile nasıl yola getirdiğini,özgürlüğün her şeyden önemli olduğunu,sıradan bir hayat sürerken bir insanın hayatının nasıl bambaşka bir yöne kayabilceğini...v.s v.s v.s Ben burbaker için kötüdür demedim çünkü filmi hatırlamıyorum,ama konun en iyisi olması mümkün değildir dedim. Çünkü liste başında esaretin bedeli,papillon ve yeşil yol vardır..
  21. İzledim en kısa zamanda tanıtımını yapacağım Bu filminmi İzleyen bir arkadaşım getirdi bana"tam senlik süper korku filmi"dedi ilk 20 dk sından sonra tüm seneryoyu sanki kendim yazmış gibi tahmin ettim"daha önce izledinmi"diye sordu şaşkınlıkla hayır dedim,ama bu tarz o kadar çok film izlemişim ki genelde hepsi birbirinin aynı.. resimdeki hayalet ucuz bir garez taklidi...
  22. Angela'nın külleri-Angela's Ashes (1999) Suheda'nın sunumuyla // Yoksulluk hiç bu kadar dramatize edilmemişti.. Kendi başına yaşayan bir ailenin içinizi ürperten yoksulluğu.. Sürekli doğuran ve doğurduklarının bir çoğu ölen bir annenin fedakarlığı ile alkolik ve sorumsuz bir babanın çocukları etrafında dönen hikaye ve onların beş yaşındaki çocuklarının gözüyle aktarılan yaşam mücadeleleri.. İki çocuğunu kaybeden aile Amerika'dan Irlanda'ya göç eder,fakat buradada talihsizlikler yakalarını bırakmaz sosyal hizmetlerin kendilerine bağladığı oldukça az parayı evin babası alkole harcamaya devam eder.. Açlığın ve safaletin yanında katı dini kurallar içerisinde hayatta kalma savaşı veren erkek kardeşler.. Filmin bir sahnesinde açlıktan ağlayan çocuklarını susturma çabasında ki anne büyük erkek çocuğuna gidip babasını içki içtiği yerde bulup onun kardeşi için verilen parayla içki içtiğini evlerinde bir lokma yemek olmadığını ve ısınacak hiç bir şeyleri olmadığını herkesin içerisinde yüzüne haykırmasını söyler.. Çocuk gider babasını bulur ama söylenen hiç bir şeyi söyleyemez çünkü babası ona ateşin başında sarılıp şarkılar söylemiştir.. Bir çocuğun gözünden sınıfçılığın itilmişliğin izleyiciye muhteşem aktarımı.. Dini konularda aşırı tutucu çevre yüzünden sürekli papaza gidip günah çıkarttığı sahnelerde acı bir tebessüm yayılıyor yüzünüze.. Ve tüm bunların yanında büyüyen ergenliğe giren cinselliği keşfeden ama kilise kurallarından korkan ve ilk deneyiminde cehenneme gitmeyi göze alan fakat annesini başka bir erkekle istemeyip tokatlayan.. Ve en büyük ideali geldikleri yer Amerika'ya dönmek olan bağrınıza basmak isteyeceğiniz bir karakter Joe Breen Bu Irlanda yapımı film sizi hayrete düşürecek kadar başarılı.. İzleyiniz çok beğeneceksiniz. Film İrlandalı göçmen Frank McCourt'ın en iyi satanlar arasındaki ve Pulitzer Ödüllü otobiyografisinden uyarlanmış. Yönetmen : Alan Parker Senaryo : Frank McCourt, Laura Jones Oyuncular : Emily Watson, Robert Carlyle, Joe Breen, Ciaran Owens, Michael Legge
  23. zaten filmin konusu o tren istasyonundaki duvar saatinin hikayesi zamanı geriye dönük yaşamak.. birde şöyle bir sözü vardı ya Benjamin'in "hayat fırsatlardan ibarettir"
  24. suheda_

    Brubaker (1980)

    Film hiç yabancı gelmedi bana ama nedense bir türlü hatırlayamadım. Yalnız brubaker'in en iyi hapishane filmi olduğunu iddia etmek bence "esaretin bedeli" (The Shawshank Redemption) gibi konunun en iyisine ciddi bir haksızlık gibi geldi bana.. Ve sizinde belirttiğiniz gibi bir papillon var ki klasikler arasında yerini almış bana göre bir baş yapıttır..
  25. Derler ki: "Sevgi, ruhlar arasındaki benzeşmeden dolayı oluşan imtizac ve kaynaşmadan ibarettir Nitekim bir suyu diğer bir suya karıştırınca birbirinden ayıklamak imkansızdır Bu nedenle iki şahıs arasındaki sevgi öyle bir noktaya varmaktadır ki, birisi diğerinin acısını duyar olur; onun haberi olmadan yakalandığı hastalığa yakalanır" Sevgi aynı kaderi paylaşmaktır Öyle bir paylaşma ki iki tarafın kalbine huzur ve ferahlık getirsin; hastalıklara deva olsun Çünki paylaşılmayan sevgi yalnızca bir dert ve acıdan ibarettir Eğer eşit bölünmezse, gönlü, sevginin diğer yarısı olan dert istila eder Bu yüzden tek taraflı sevgi acı; karşılıklı sevgi de sevinç verir Birbirini seven iki kişi arasında sevgileri derecesinde bir benzerlik vardır Menfaatlerde, karakterde veya amaçlardaki benzerlikler gibi Bunlardan en etkin olan sevgi karakterdeki benzerlik sonucu doğan sevgidir Bunda karşılık beklenmez ve insan, sevgisini izhar için daima kendisinin ruh ve ulviyet yönünden benzerini, eşini arar ve ancak ruhun eşi ile sükunet bulur Hani ayet-i kerimede buyurulduğu gibi: "Sizi bir tek nefisten yarattı ve kendisiyle durulup yatışması için ondan da eşini var etti (A'raf, 189)" Sevenin ruhu sevilene meyilli yaratılmış olup kendisini ona yakın hisseder Sevilen bu yakınlığı duymuyorsa eğer, arada sevgiyi perdeleyen maddî yahut manevî engeller var demektir Engeller sevenin yüreğine, sevginin ikizi olan acı biçiminde yansır Sevilenin bu sevgiye karşılık vermesi; ancak engellerin ortadan kalkmasıyla mümkündür ve o vakit, acı da birden bire sevgiye dönüşür Diğer bir ifade ile sevgi eşit bölününce, acı alır başını gider Kalpler karşılıklı aynı sevgi ile dolunca dert hafifler, sevinç çoğalır Kulların rızkını paylaştıran Allah, sevgiyi de onlar arasında eşit paylaştırmıştır; çünki Seven iki kişiden birinin başına gelen, hastalık veya esenlik, diğerinin de başına gelmeyince aradaki gerçek sevgi anlaşılamaz, acı kendini gösterir Hani eski bir şairin dediği gibi: "Rabbim! Şayet aramızdaki sevgiyi bölüştürmeyeceksen, bari onun yokluğuna da yanabilecek katı bir yürek nasip et bana" Eğer sevgili hasta iken hasta olmuyorsak gerçek sevgiyi ve sevinci tadamayız Sevgilinin hastalığına ziyarete gidince hastalanan âşık, elbette sevgilisi ziyaretine gelince onu görür görmez iyileşecektir İskender Pala
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.